@mutlusonsuz222
|
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur.. Keyifli okumalar dilerim💖 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..🙏 22.Bölüm Yazarın anlatımından, Alparslan arabasından inerek hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Fırat arayıp hainin Azra olduğunu söylediğinde büyük bir şaşkınlığa uğramıştı ama bu şaşkınlığı çok kısa sürmüştü. Çünkü o bu zamana kadar kaç tane hain görmüştü, duymuştu. Kimisinin yakını, annesi, babası bile hain çıkabiliyordu bu devirde. İçi öfke doluydu, sevdiği kadına bunca acıyı yaşatan kişinin Azra olduğunu bilmek onu sinirlendirmişti. Ama sakin olması gerekiyordu. Bir an önce o haini bulup cezasını çekmesini sağlaması gerekiyordu. Azra'yı Hazan'ın başına musallat eden kendisiydi. Daha doğrusu Azra ona takıntılı olduğu için muhtemelen bu işe girişmişti. Alparslan bunu hazmedemiyordu. Sevdiği kadının kendisi yüzünden tehlikeye girdiği ve kendisi yüzünden ölümden dönmesini hazmedemiyordu. Hazan'a bu yüzden bir şey olmuş olsaydı aklını yitirirdi. Buraya gelmeden önce Hazan'ı eve bırakmıştı. Hazan ne kadar gelmek istemese de bir şekilde ikna etmişti. Daha kendisi ne olup bittiğini bilmeden Hazan'ı da buraya sürükleyemezdi. Şimdi her şeyi ayrıntılarıyla öğrenecek sonra icabına bakacaktı. Karakola girdiğinde kapıda Fırat karşıladı onu. İstihbaratçı olduğu için başkan denilen adamın ifadesine bizzat girmişti ve bir şekilde konuşturmayı başarmıştı. "Hoş geldin, adam hala sorgu odasında." dedi Fırat Alparslan ile tokalaşırken. Alparslan onayladı. "Nasıl ikna ettin konuşmaya? Haftalardır tek kelime dahi etmiyor." dediğinde Fırat'ın yüzünde sırıtış meydana geldi. "Onların taktiğini uyguladık, bunun bir oğlu varmış 10 yaşlarında. Herkesten saklıyormuş. Tek ailesi oymuş, karısı ve kızı öldürülmüş. Ufak bir tehdit her kapıyı açtı." Fırat böyle bir şey yapmayı tabii ki doğru bulmuyordu ancak şerefsizler ancak bundan anlıyordu. Kendi silahlarıyla kendilerini vurmak her zaman işe yarıyordu. "Bende bir konuşmak istiyorum." dedi Alparslan Fırat'a bakarak. Ardından ekledi. "Onun ağzından dinlemek istiyorum bir de. Sonra ne yapacağımızı konuşuruz." dediğinde Fırat onu onayladı. "Tamam zaten gerekli izinleri aldım ben. Bu taraftan." Fırat eliyle ileride solda bir kapıyı işaret etti. Alparslan Fırat'ı takip ederek sorgu odasına ulaştı. İçeri girdiğinde elinde kelepçeyle oturan başkan denilen adama baktı. Adam başını kaldırıp hafifçe Alparslan'a baktığında hızla konuştu. "Oğluma bir şey yapmayın." dediğinde Alparslan göz devirdi. Bu adam hala Türkleri, Türk askerlerini tanıyamamıştı. Onlar bir masumun canını asla yakmazlardı. Hele ki küçücük bir çocuğun hiç. Alparslan sakince masaya yaklaşarak adamın karşısına oturdu ve karşısındaki adama baktı. "Nasıl oluyormuş sevdiğin biri için endişelenmek? Ona bir şey olur mu korkusuyla yaşamak? Şimdi yaptığınız şeyi size yapınca canın mı yandı piç kurusu. Kaç ana evladını bekledi bu korkuyla? Şimdi zoruna mı gitti orospu çocuğu?" Alparslan'ın sakince söylediği sözler başkan denen adamın sessiz kalmasına neden oldu. Alparslan genzini temizleyerek tekrar konuştu. "Anlat her şeyi." "Biraz önce anlattım zaten her şeyi." diyen teröristle Alparslan elini masaya vurarak bağırdı. "Bana da anlatacaksın! Bir de ben duyayım bakayım yaptığınız şeyleri." Başkan büyükçe yutkunarak konuşmaya başladı. "Paralı askerin yakalandığı zaman onu kaçırmak için birine ihtiyacımız vardı. Araştırdık, sonra Azra denilen o hemşireyi bulduk. Yardım etmedi ilk başta, bir iki gün mühlet verdik kabul etmediği takdirde öldürmekle tehdit ettik." dediğinde Alparslan kaşlarını çatarak dinlemeye devam etti. Başkan konuşmasına devam etti. "Ona verdiğimiz sürede paralı asker kendisi bir yolunu bulup kaçmaya kalkıştı. Ama beceremedi. Sonradan Azra hemşire bizimle iletişime geçti. Birkaç doktor, hemşire ve askerler köye gidecekmiş dedi. Bizim içinde iyi bir fırsat çıktı. Hem doktor hem asker Türk devletine büyük darbe olurdu." dediğinde Alparslan yumruklarını sıkmaya başladı. Avuçları kaşınmaya başlamıştı. Karşısındaki adamın ağzını burnunu dağıtmamak için kendini zor tutuyordu. "Kiminle haberleşti?" dedi Alparslan. Başkan kafasını salladı. "Benimle konuştu." dediğinde Alparslan başını salladı. Telefon çoktan incelenmeye başlamıştı bile. "Devam et!" dedi sert bir sesle. "Pusuyu kurduk ama beceremedik büyük patron kod adlı adamımızı vurunca geri çekilmek zorunda kaldık. Tedavisi için Azra hemşireyi çağırdık ama bize bir isim ve fotoğraf verdi. Hazan Eraslan. Çok iyi cerrahtır o iyileştirir dedi." dediğinde Alparslan dişlerini sıkmaya başladı. Sevdiği kadının ismi ve fotoğrafı. "Bizden biri gelip araştırdı, bıçak yarası vardı." dediğinde Alparslan hatırladığı kişiyle sıkıntılı bir soluk verdi. O adamı ilk gördüğünde de gözü hiç tutmamıştı zaten. "Muhtarın evinde yemeğe gittiğinizden itibaren takip ettik, doktoru tek bulunca paketleyecektik. Ki bulduk da. İçimizden birinin çocuğu vardı Halil, kaçıp çadıra saklanmış doktorla orada tanışmışlar. Onu yem olarak kullandık. Doktor onu görüp yanına gidince de paketledik." Alparslan Hazan'ın ifadesini anımsayarak adamın doğru söylediğini kafasına onayladı. "Ne yalan söyleyeyim fıstık gibiydi, doktor değildi de mankendi sanki." Bu cümle Alparslan için son damlaydı. Oturduğu yerden atılarak direkt adamın boynuna yapıştı. "Sikerim seni orospu çocuğu!" Adamın sırtını duvara yaslayıp tüm gücüyle boğazını sıkmaya devam ederken tekrar mırıldandı. "Onun boğazını sıkarken da böyle rahat mıydın amına koyduğumun pezevengi." Adamın gözleri kararıp rengi morarmaya başladığında elini boğazından çekti. Rahattı çünkü Fırat'ın sayesinde kimse sorgu odasını izlemiyordu ve bunlar kayıt altına alınmıyordu. Başkan denen adamı yakalarından tutarak sandalyesine geri oturttu. Adam derin derin nefes almaya çalışırken Alparslan sinirinden yerinde duramıyordu bile. Azra'ya olan öfkesini bu adamdan çıkarmak istiyordu. Az kalsın onun yüzünden sevdiği kadını kaybediyordu. Bunun da hesabı sorulacaktı tabii ki. Adamın nefesi yavaşladığında konuştu Alparslan. "Konuş!" Başkan art arda yutkunarak konuşmaya çalıştı. "Doktorun ölmediğini de Azra'dan öğrendik. Doktorun ifadesi alınırken kapıyı dinlemiş, eşkalimizi vereceğini öğrenince emir aldık üstlerimizden. Sonra hastaneye geldim ben. Azra hemşire kavga çıkartarak polisleri kapıdan uzaklaştırdı bende elimi kolumu sallayarak girdim." Alparslan duyduklarıyla içine derin bir nefes çekti ve gözlerini kapattı. Bir insan nasıl bu kadar kötü olurdu? Yıllardır tanıdığı biri için böyle bir şeyi duymak zordu Alparslan için. Evet ona karşı hisleri yoktu ama nasıl bu kadar alçaldığını merak ediyordu. "Üstlerimiz dedin onlar kim?" dedi Alparslan düşüncelerinden sıyrılarak. Karşısında oturan adam duraksadı. Bir süre sessiz kaldığında tekrar konuştu. "Beni de oğlumu da öldürürler. Oğlumun güvenliğini sağlarsanız anlatırım." dediğinde Alparslan oturduğu yerden masaya doğru eğildi. "Pazarlık yapacak gibi mi duruyorum oradan? Ya isteye isteye anlatacaksın ya da sike sike." Adama karşı bunları söylüyordu ama tabii ki oğlunun güvenliğini sağlayacaktı. O küçücük çocuğun hiçbir suçu yoktu. "Şimdi anlat emri kim verdi?" Başkan başka çaresi olmadığını anlayarak konuşmaya başladı. "Kim olduğunu bilmiyorum, yüzünü biz bile görmedik. Sadece bir tane yardımcısı var. Emirleri o veriyor bize. Biz onunla haberleşiyoruz. Daha doğrusu bizden daha üst kişiler onlardan haber alıyor ve bize getiriyor." dediğinde Alparslan dişlerini sıktı. Bir de görünmez adam çıkmıştı ortaya diğerleri yetmezmiş gibi. "Lakabı falan yok mu bu adamın?" dediğinde başkan başını iki yana salladı. "Yok. Onun hakkında bilinen hiçbir şey yok." dediğinde Alparslan sıkıntılı bir nefes verdi. "Düşün, düşün ve bize bir ipucu ver." Alparslan başka hiçbir şey söylemeden masadan kalktı. Odadan çıkarak kapıda bekleyen Fırat'a doğru ilerledi. "Adamı biraz hırpaladım, haberin olsun." "Adamın sesi dışarıdan duyuldu zaten, Allah'tan kimse yoktu." dedi Fırat. Ardından tekrar konuştu. "Şimdi ne yapacağız? Azra'yı hemen alacak mıyız?" "Belki başka biriyle irtibata geçer, o zaman bizim için daha iyi olur. Telefonunu dinlettirelim. Kimlerle konuşuyor, ne yapıyor? Ben Harun Yarbay'a söylerim." dediğinde Fırat onu onayladı. "Anlaşıldı."
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Bir insan hemcinsine nasıl bu kadar kolay ihanet edebilirdi? Bunun nasıl bir izahı, nasıl bir sebebi olabilirdi ki? Sebep Alparslan mıydı? Sebep o olsa bile bir insan bir insanın ölmesini ister miydi? Kalbi, vicdanı biraz da olsa insanlığı olan biri bunu yapmazdı. Ama Azra yapmıştı. Her dakika yanında durduğum, mecburen konuşmak zorunda olduğum kişi bunu yapmıştı. Tüyler ürperticiydi. İnsanlara çabuk güvenmemek gerektiğinin göstergesiydi bu. Elimdeki telefonu sehpaya bırakarak sırtımı kanepeye yasladım derin bir nefes vererek. Alparslan'ı aramıştım ancak telefonuna cevap vermemişti. Belki de şuan sorgudaydı veya toplantıdaydı ama ben merak etmeden duramıyordum. Bundan sonra ne olacaktı? Azra'yı hemen tutuklayacaklar mıydı mesela. Bu durum hafife alınacak gibi değildi. Sonuçta o teröristlere yardım etmişti yani bir vatan hainiydi. Eminim ki bunun cezası da epey büyük olacaktı. Bir süre düşünerek tavanı izlediğimde telefonumun çalmasıyla hızla doğruldum ve sehpadaki telefonu aldım hızlıca. Alparslan arıyordu. Telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Alparslan, ne oldu? Doğru muymuş?" dediğimde Alparslan'ın sıkıntılı bir nefes verdiğini işittim. Bir şey demesine gerek yoktu. Belli ki doğruydu. "Ne olacak şimdi Azra'ya?" dedim merakla. "Birkaç gün bekleyeceğiz sonra alacağız." dediğinde o görmese bile başımı salladım. Alparslan devam etti sözlerine. "Onun yaptığını bildiğimizi öğrenmemesi lazım dikkat et olur mu?" dediğinde hızla onayladım onu. "Hiç merak etme ben bir şeylerden de şüphelenirsem size haber veririm." "Hazan." Alparslan ismimi seslenerek bir süre duraksadığında konuştum. "Efendim?" dediğimde Alparslan konuştu. "Bunları yaşadığın için özür dilerim senden." dediğinde itiraz ettim. "Sen özür dilenecek bir şey yapmadın, asla kendini suçluma. Lütfen beni böyle diyerek daha çok üzme." dediğimde Alparslan derin bir nefes verdi. "Kapıya çıkar mısın?" Söylediği şeyi ilk başta algılayamayarak konuştum. "Ne? Dışarıda mısın sen?" dedim heyecanla. Hızlı bir şekilde salondan çıkarak kapıya ilerledim ve açtım. Bahçe kapısının hemen önünde dikilen Alparslan'ı gördüğümde telefonu kapattım ve ona doğru ilerledim. "Bu soğukta neden burada bekliyorsun? Kapıyı çalsaydın ya." dedim sitemli bir sesle. Hava çok soğuktu eminim ki üşümüştü. Ellerimi yüzüne götürerek yanaklarını avuçladım. Tam tahmin ettiğim gibi yüzü donmuştu. "Buz gibi olmuşsun, hadi gel hemen." Ellerimi yüzünden çekerek elini tuttum ve eve doğru ilerledim. Alparslan da bana itiraz etmeden peşimden ilerledi. Kapıdan içeri girdiğimizde kapıyı kapattığımda Alparslan'a döndüm. "Bak ellerinde üşümüş." dediğimde Alparslan gülümsedi. "Sen ısıtmaz mısın beni kollarının arasına alıp?" dediğinde bende gülümsedim. "Seve seve yaparım." Alparslan üzerindeki montu çıkartıp portmantoya astığında birlikte salona doğru ilerledik. Kanepeye oturduğumuzda aklıma gelen şeyle konuştum. "Bir şeyler yemek veya içmek ister misin?" dedim Alparslan'a bakarak. Akşam yemeğini 4 saate yakın bir süre önce yemiştik sonuçta. Alparslan başını iki yana salladı. "Senin güzel yüzünü görsem bana yeter." Yüzümde ister istemez büyük bir gülümseme oluştuğunda Alparslan'ın yüzüne baktım. Sıkıntılı, bunalmış ve yorgun olduğu çok belliydi. Azra meselesi onu yıpratmıştı. Zaten hangimizi yıpratmazdı ki. Çok kötü bir durumdu. "Geçen gün sen beni kollarında uyutmuştun, senin sayende rahat bir uyku uyumuştum. Şimdi ben seni kollarımda uyuturum istersen." dedim biraz da olsa çekinerek. Nasıl bir tepki verirdi bilmiyordum. Merakla yüzüne bakarken tebessümle yüzümü seyretti bir süre. Ardından da konuştu. "Buna o kadar ihtiyacım var ki." Söylediği şeyle birlikte oturduğum yerden ayaklandım. Elimi ona doğru uzattığımda itirazsız bir şekilde elimi tuttu ve o da kanepeden kalktı. Salonun ışığını söndürerek yatak odama ilerledik el ele. Odaya girdiğimizde Alparslan'a hitaben konuştum. "Çarşafı yeni değiştirdim ama tekrar değiştirebilirim." Alparslan başını iki yana salladı. "Hiç önemi yok." Yatağın yorganını kaldırırken Alparslan belindeki tabancayı çıkardı. Bakışları bana doğru döndüğünde elimle yatağın yanındaki komodini işaret ettim. "İlk çekmece boş, oraya koyabilirsin." Alparslan dediğimi yaparak tabancasını çekmeceye koydu. Alparslan böyle üzerindekilerle rahat edemeyecekti muhtemelen ama ona uygun hiçbir şeyim yoktu. Bir ara onun için eşofman ve tişört tarzı şeyler almayı aklıma not ederek yatağa girdim. Sırtımı yatağın başlığına yaslayarak kollarımı açtım. Alparslan sessizce kollarımın arasına girerek başını omzumla göğüslerimin ortasına yasladığında elimin tekini saçlarına götürdüm diğer elimi de sırtına koyarken derin bir nefes aldım. Tam olarak sol tarafıma uzanmıştı ve muhtemelen kalbimin ne kadar hızlı attığını duyuyordu. Elimle saçlarını okşarken burnumu saçlarına yaklaştırıp derin bir nefes aldım ve konuştum. "Azra meselesi yüzünden kendini suçlamanı istemiyorum Alparslan. Biri sırf seni seviyor diye sevmediğin birine karşılık veremezdin. Asıl onun yaptığına söylenecek bir söz yok." "Bu kadar ileri gideceğini düşünmem gerekirdi. O kadın senin ölümüne sebep olacaktı neredeyse. Ben şimdi bunu bile bile nasıl kendimi suçlamayım. Onu ben musallat ettim senin başına." dediğinde söylediği gerçekler suratıma çarptı. Onun yüzünden ölebilirdim. Bir insanın ölümüne sebep olacak kadar delirmişti. "İnsanların birbirini sevmesi ne zamandan beridir suç oldu?" dedim yutkunarak. "Ben iyiyim, yanındayım, kollarımdasın. Azraymış başka biriymiş umurumda bile değil benim. Yeter ki biz birbirimizin yanında olalım." dediğimde Alparslan bana sardığı kolunu sıkılaştırdı. "Her daim birbirimizin yanında olalım." Aramızda sessizlik oluşurken odada duyulan tek ses ikimizin de nefes alış veriş sesiydi. Bu sessizliği bozan Alparslan oldu. "Başımın altındaki kalbin benim için çarptığını bilmek beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsin." dediğinde gülümsedim. "Biliyorum, çünkü bende senin kalbinden kendi ismimi duyduğumda huzurla doluyorum." Alparslan kollarımda hafifçe kımıldanarak bana doğru baktığında bende başımı eğerek ona baktım. "Seni seviyorum." Dudaklarından dökülen iki kelime kalbimin hızını iki kat daha artırdı. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Gözbebeklerim sanki daha da büyüyebilirmiş gibi bu iki kelimeyle tekrar tekrar büyüdü. Sevdiğin adamın ağzından bu sözcükleri duymak paha biçilmezdi. "Bende seni seviyorum." dedim çekinmeden, gözlerinin en içine bakarak. Alparslan benim gibi küçük bir tebessüm ettiğinde sırtında duran elimi yüzüne çıkardım ve sakallarını sevmeye başladım. Elimi tutarak avuç içime dudaklarını bastırdığında sevgiyle ona bakmaya devam ettim. Şu kısacık sürede bana yuva olan bu adamı nasıl sevmezdim ki. Her anımda yanımda olmuştu, destek olmuştu, beni sevdiğini iliklerime kadar hissettirmişti. Onu nasıl sevmezdim. Hele ki bana bu kadar güzel bakarken, gözlerinde kaybolurken onu sevememem, ona alışmamam imkansızdı.
◔◔◔ Alarmın sesiyle birlikte gözlerimi araladığımda ilk işim sol tarafıma doğru bakmak olmuştu. Ama aradığımı bulamamıştım. Alparslan yatakta değildi. Telefondan alarmı kapatıp yatakta doğruldum. Banyoya girerek işlerimi hallettikten sonra odadan çıkarak ilk önce salona girdim. Alparslan'ı orada da göremeyince mutfağa doğru ilerledim. Mutfak kapısına ulaştığımda gördüğüm manzara bende hayranlık oluşturdu. Alparslan mutfağımda üzeri çıplak bir biçimde kahvaltı hazırlıyordu. Ev sıcaktı, terlemiş olmalıydı. Elindeki yumurtaları kaseye kırıp çırparken onun her hareketini izlemeye devam ediyordum. "Beni uzaktan izlemek yerine yanıma gelsen de günaydın öpücüğümü alsam." diyen Alparslan ile birlikte irkildim. Onu izlemeye öylesine dalmıştım ki. Muhtemelen onu izlemeye başladığımı ilk andan beri fark etmişti. "Günaydın." diyerek adımlarımı ona doğru attım. Yanına yaklaşarak parmak uçlarımda kalktım ve dudaklarımı sakalının üzerine bastırdım. "Günüm şimdi aydı." diyerek güldü Alparslan. Başımı omzuna doğru yaslayarak konuştum. "Erken kalkmışsın, seni göremeyince gittin sandım." dediğimde Alparslan elindeki kasedeki yumurtaları tavaya döktü ve ardından da bana doğru baktı. "Erken uyanmaya alışmışım, kalktım bir süre seni izledim sonra da mutfağa gelerek senin için güzel bir kahvaltı hazırlamak istedim." "Ellerine sağlık." dediğimde Alparslan gülümsedi. "Kahvaltı az sonra hazır olur, o zamana kadar sende hazırlan istersen bugün nöbetçisin değil mi?" dediğinde şaşkınca ona baktım. "Sen nereden biliyorsun?" dediğimde Alparslan sırıttı. "Beni hala tanıyamamışsın, ben seninle ilgili her şeyi bilirim." diyerek göz kırptığında gülerek başımı iki yana salladım. "Hadi ama bak sonra omlet soğursa tadı çıkmaz." dediğinde başımı salladım. "Emredersiniz üsteğmenim." diyerekten mutfaktan çıktım. Odama geçtiğimde üzerime siyah bir kot pantolon ve beyaz bir gömlek giydim. Gömleğin üzerine siyah bir kazak giyerek makyajımı yaptım. Saçlarımın önden iki tutamını alarak arkada sabitledim. Odamdan çıkarak mutfağa tekrar girdiğimde Alparslan çaylarımızı masaya koyuyordu. "Yetiştim mi?" dedim biraz önceki dediği şeyi ima ederek. Alparslan konuştu. "Tam vaktinde, buyurun efendim." eliyle masayı işaret ederken sandalyeyi çekerek oturdum. Alparslan da tam karşıma geçerek omleti ilk önce benim tabağıma ardından da kendi tabağında koyarak yerine oturdu. "Bakalım beğenecek misin?" diyerek merakla bana baktığında omletten bir parça alarak ağzıma götürdüm. Damağımda yayılan tatla gözlerimi kapattım. Gerçekten çok güzel olmuştu. Semra abla da Alparslan da elinin lezzetini annesinden almış olmalıydı. "Çok güzel olmuş, yediğim en güzel omlet olabilir. Ellerine sağlık." dediğimde Alparslan keyifle konuştu. "Büyük bir zevkle yaptım." "Yemek yapmayı bildiğini bilmiyordum." dediğimde Alparslan çayından bir yudum içerek bana baktı. "Çok bir becerim yok ama kahvaltı hazırlamayı severim. Aslında menemeni iyi yaptığımı söyler herkes. Yaz gelsin sana da yaparım." dediğinde başımı salladım. "Merakla bekliyor olacağım, omlet böyleyse menemen nasıldır kim bilir." Sessizce kahvaltımıza devam ederken merakla konuştum. "Gece rahat uyuyabildin mi?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Uyuduğum en iyi uykuydu diyebilirim, bir kere sen vardın kollarımda, sonra kokun vardı." dediğinde istemsizce gülümsedim. "Benimde öyleydi, çok huzurluydu." "Yalnız böyle kokunla uyumaya alışırsam olmaz sonra görevlerde ne yaparım ben?" ciddi bir şekilde söylediği şeyle birlikte konuştum. "Sana fularlarımdan veririm." dedim bende ciddi bir şekilde. Alparslan'ın dudakları söylediğim şeyden sonra kıvrıldı. "Olmadığını kim söyledi?" göz kırparak sorduğu soruyla birlikte şaşkınca kalırken kendisi tekrar konuştu. "Fuların bende ama kan koktuğu için yıkamak zorunda kaldım. Yani verirsen hayır demem." "Ben attın sanmıştım." dediğimde Alparslan konuştu. "Sence atar mıyım? Sen bakmazken aldım gizlice. Hazan belki farkında değildin ama ben sana parkamı verdiğim ilk gün kokun sinmişti üzerine, o günden sonra parkamı sana her verişimde kokunu soludum. Yani kokunu çok sevmem yeni bir şey değil, o günden beri var. Hatta aklımı karıştıran şey oydu." dediğinde şaşkınlıkla yutkundum. Onun ağzından ilk defa bu itirafları duyuyordum. Epeyce şaşırmıştım. Demek ilk günden beri onda bir etki bırakmıştım. Ama bana bunu hiç hissettirmemişti. Hatta davranışları yüzünden benden hoşlanmadığını bile düşünmüştüm. "Ama bana karşı hep soğuktun." dedim aklımdakileri sözcüklerime dökerken. Alparslan başını salladı. "Evet ama o kafa karışıklığındandı. Yeni gelmiştin, seni tanımıyordum öyle hemen güvenemezdim. Zaman gerekiyordu. Evet senden etkilendim ama hemen kabullenemedim bunu." söylediği şeylere bir cevap veremeden Alparslan tekrar konuştu. "Ne yalan söyleyeyim bana karşı gelmen ve sürekli ters cevap vermen de hoşuma gitmiyor değildi." "Şuna bak ya." dedim gülerek. İçten içe neler düşünüyordu meğerse. Dışarıdan bakan biri bunları asla anlamazdı ki bende anlayamamıştım. "Benden hiç haz etmediğini düşünmüştüm. Hatta dedim ki bu adam beni hiç sevmedi sürekli laf sokup duruyor." dedikten sonra aklıma gelen şeyle tekrar konuştum. "Hatta Semra ablalarda karşılaştığımızda beni eve bırakmak istedin sana mahcup olduğumda ne demiştin içiniz rahat edecekse söyleyeyim sırf sizin için çıkmadım evden, yanına uğramam gereken biri var. Sonra da arabada hiçbir şey olmamış gibi ilk defa gülmüştün bana." Söylediğim şeyle Alparslan büyük bir kahkaha attı. "Sözlerime kadar ezberlemişsin bu kadar içine oturacağını düşünmedim. Ayrıca gideceğim kişi Emreydi. Başka nereye gidebilirdim ki?" dediğinde omuz silktim. "Ben nereden bileyim kız arkadaşına falan gidiyorsun sandım." "Kafa karışıklığındandı yaptığım her şey. Bir iyi bir kötü davrandım sana farkındaydım ama seni tanıdığımda işler değişti." dediğinde gülerek başımı iki yana salladım. "Çok gıcık gelmiştin gözüme." "Ama şimdi o gıcığı seviyorsun." diyerek tek kaşını kaldırdığında fırsatçılığına karşılık güldüm. "Evet, çok seviyorum." "Bende çok seviyorum." diyerek cevap verdi Alparslan. Elini bana doğru uzattığında elimi uzattım. Elimi tutarak üzerini öptüğünde gülümsedim. Onunla birlikte olmak ne güzeldi. Kahvaltımızı sohbet eşliğinde bitirdiğimizde masayı el birliği ile toplamıştık. Ardından da birlikte evden çıkmıştık. Alparslan beni hastaneye bırakarak tabura geri dönecekti. Birlikte vakit geçirmek o kadar iyi gelmişti ki dün öğrendiğim şeyi bile unutmamı sağlamıştı. Ama şimdi hastaneye gidip onun yüzünü görecek olmak beni geriyordu. Araba kapıda durduğunda Alparslan ile birlikte aşağı indik. Arabanın önüne vardığımızda hastaneye doğru baktım. Tam görmeyi beklediğim kişi üst katın camından bizi izliyordu hem de hiç çekinmeden. Alparslan da benim baktığım yere baktığında elini omzuma doğru koydu. "Bir şey bildiğini belli etme, her zaman nasıl davranıyorsan öyle davran." dediğinde bakışlarımı Azra'dan çektim. "Elimde değil ki çok gergin hissediyorum." Alparslan beni kendine çekerek sarıldığında kollarımı beline doladım. Başını kulağıma doğru eğerek konuştu. "Eray senin güvenliğin için hala buralarda olacak. Bir şey olduğunda müdahale eder korkma." Başımı sallayarak onu onayladım. Arkamda birilerinin olması az da olsa beni rahatlatıyordu. Başımı göğsünden kaldırdığımda Alparslan tekrar konuştu. "İşim biterse yanına uğramaya çalışırım." "Tamam, gelemezsen de sorun değil. Ben iyi olacağım. Bir şeyden şüphelenirsem seni mutlaka ararım." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Ha yani özlediğin için aramazsın?" şakayla karışık ciddi bir şekilde söylediği şeye güldüm. "Özlersem de ararım tamam." "Anlaştık." dedi Alparslan da gülerek. Dudaklarını şakaklarıma bastırdıktan sonra konuştu. "Görüşürüz." başımı sallayarak kollarından ayrıldım. "Görüşürüz." Alparslan'ın yanından uzaklaşarak hastane kapısına ilerledim. İçeri girmeden önce bir kez daha arkamı dönerek Alparslan'a doğru baktım. Bakışlarımız buluşurken elimi havaya kaldırarak selam verdim. O da her zaman yaptığının aksine elini kaldırarak gülümsedi. Gülümseyerek önüme döndüğümde koridorda ilerlemeye başladım. Bir an önce üzerimi değiştirip işimin başına geçmem gerekiyordu. Üzerimi değiştirmek için odaya ilerlediğim sırada tam karşımda beliren Azra ile panik olsam da belli etmeden yanından geçip gitmek istediğimde sesiyle duraksadım. "Aranızda ne var?" Olduğum yerden hafifçe ona doğru dönerek yüzüne baktım. Aramızda ne olduğunu anlaması zor olmasa gerekti. "Gözün sürekli bizim üzerimizde zaten, ne olduğunu anlamamış olmaz imkansız." dediğimde Azra kaşlarını çattı. "Sonunda istediğin oldu ha? Ne yaptın ne ettin Alparslan'ı elde ettin. Kendini sevdirdin. Tıpkı buradaki insanlara olduğu gibi." Söylediği şeylerle derin bir nefes aldım. "Ben bir şey yapmadım sadece kendi halimde işime gidip geldim. Sana da tavsiye ederim zira insanların işine burnunu sokmak pek iyi bir şey değil." dedim imayla. Başka bir şey söylemeden ilerlerken Azra konuştu. "Asla mutlu olmanıza izin vermeyeceğim." "Elinden geleni ardına koyma o zaman." dedim yüzüne dahi bakmadan. Odaya doğru tekrar ilerlemeye başladım. Onun gerçek yüzünü gördüğümden bu kadar rahattım. Belki damarına basmak doğru değildi ama eninde sonunda yakalanacak ve adalete teslim edilecekti. Odaya girip önlüğümü giydikten sonra acile doğru ilerlemeye başladım. Duyduğum siren sesleriyle ambulans kapısına koşar adım ilerleyerek indirilen hastaya baktım. Polis üniformalı bir kadındı getirilen. Karnında iki göğsünde bir tane olmak üzere 3 kurşun yarası gözüküyordu. Ambulans görevlisi konuşurken dikkatle dinlemeye başladım. "Ateşli silah yaralanması, bilinç açık, tansiyon 10/7, kalp atışı 118, solunum spontan." Görevliyi onaylayarak acil müdahale odasına doğru ilerledik. İlk olarak stetoskop ile kalbine ardından göz bebek refleksine baktım. "Bir ünite kan takviyesi yapalım." dedim yanımdaki hemşireye. Hemşire kan takviyesi için ilerlerken hastanın nabzının yükselmesi ve nefes almakta güçlük çekmeye başlamasıyla birlikte bağırdım. "Göğüs tüpü takılması gerekiyor. Drenajı hazırlayalım. Bisturi." Hemşire elime bisturiyi verdiğinde deride küçük bir kesik oluşturdum. Ardından tüpü içeriye doğru iterek dikişle sabitledim. (Göğüs tüpü takılmasından önceki bölümlerde bahsettiğim için uzun uzun yazmıyorum:) 12.Bölüm tekrar bakmak isteyenler için) "Hastayı ameliyathaneye alalım hemen." dediğimde hastayı acil müdahale odasından çıkardılar. Bende onların ardından çıktığımda kapıda bekleyen polislerden birisi yanıma doğru geldi. "Esma nasıl iyi olacak mı?" Karşımda telaştan gözü dönmüş bir adam vardı. Muhtemelen hastanın en yakınlarından biriydi. "Elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ameliyata alıyoruz." Adam ağlamakla bir şekilde beni onaylarken ameliyathaneye doğru ilerledim. Gerekli hazırlıkları yaparak ameliyathaneye girdim
◔◔◔ Elimdeki eldivenleri çöpe atıp başımdaki boneyi çıkardım. Ameliyat beklediğimiz gibi iyi gitmemişti. Karaciğer ve akciğerdeki hasarı gidermiştik. Ancak rahim damarı epey zarar görmüştü ve kanamayı durdurmak için rahmi almamız gerekmişti. Ameliyathaneden çıktığımda karşımda biraz önceki adam belirdi. Ona nasıl söyleyecektim bilmiyordum. Galiba en zor anlardan biriydi benim için bu. Her zaman her hastayı iyileştiremiyorduk. "Eşimin durumu nasıl?" dediğinde ağırca yutkundum. "Ciğerlerdeki hasarları giderdik. Kurşunları çıkardık. Durumu iyi. Ama." diyerek duraksadığımda karşımdaki adam panikle konuştu. "Ama? Ne doldu?" bir süre bekledikten sonra konuştum. "Maalesef bazı komplikasyonlar oluştu. Rahim damarı oldukça büyük bir hasar almıştı, kanamayı durdurmak için rahmini almak zorunda kaldık." Adamın duyduklarıyla gözleri dolarken dudaklarımı birbirine bastırdım. "Yani bir daha çocuğumuz olamayacak öyle mi?" dediğinde başımı salladım. "Maalesef, çok üzgünüm." Adam bir süre sessiz kalıp tekrar bana doğru döndü. "Ben görmek istiyorum Esma'yı." dediğinde konuştum. "Uyandığında görebilirsiniz. Geçmiş olsun." Başka hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaşmaya başladım. Çok zordu. Birine böyle bir şey söylemek, birinden böyle bir şey söylemek çok zordu. Kim anne baba olmayı istemezdi ki. Hasta bu durumu öğrendiğinde muhtemelen kabullenemeyecekti. Tabii eşinin desteği her şeyden önemliydi bu süreçte. Telefonumun zil sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrıldım. Ekrana baktığımda arayanın Nazlı olduğunu gördüm. "Günaydın örtmenim?" diyerek telefonu açtığımda Nazlı'nın güldüğünü duydum. "Günaydın doktor hanımcım. Nasılsın?" "İyiyim hastanedeyim, sen napıyorsun?" dedim koridorda ilerlemeye devam ederken. "Okuldayım bende. Sıkıldım bir seni arayayım dedim. Uzun zamandır oturamadık şöyle." dediğinde onayladım. "Öyle oldu ama sen kocanla vakit geçiriyorsundur diye pek şey yapmadım." dedim gülerek. Nazlı ise konuştu. "Aşk olsun sanki sen sevgilinle ilgilenmiyorsun." Utanarak gülümsediğimde Nazlı'nın sesini tekrar duydum. "Bir şeyler yapalım ya, yarın akşam müsait misin? Sana gelsem. Hem anlatmam gereken şeyler var. Daha doğrusu sana danışmam gereken bir şey." dediğinde konuştum. "Gel tabii, ne danışacaksın şimdi söyle." dediğimde itiraz dolu sesini işittim. "Olmaz, yüz yüze konuşalım." "Tamam, o zaman bekliyorum." dediğimde Nazlı beni onayladı. Telefonu kapattığımızda kafeteryaya doğru ilerlemeye başladım. Ancak karşı koridorda birçok kişinin toplandığını gördüğümde oraya doğru ilerlemeye başladım. Merakla ne olduğunu anlamaya çalışırken yanımdan geçen hemşireyi durdurarak konuştum. "Ne oluyor orada?" dediğimde hemşire hemen cevap verdi. "Azra hemşire istifa etmiş galiba herkes onun için toplandı." Şaşkınca hemşireye teşekkür ederken arkama doğru baktım. Kaçacaktı. Anlamıştı belli ki. Gözlerim Eray Bey'i ararken onu görememenin huzursuzluğuyla telefonumu çıkardım. Numarası bende yoktu. Bu durumda Alparslan'a haber vermem en mantıklı olan olacaktı. Numarasını tuşlayarak aradığımda telefon birkaç çalıştan sonra açıldı. "Efendim güzelim?" "Alparslan, Azra istifa etmiş kaçacak." diyerek söze bodoslama girdiğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Sakin ol, telefon sinyallerini takip ediyoruz. Geliyorum ben tamam mı? Sakince bekle sen beni." dediğinde rahatlayarak derin bir nefes verdim. "Tamam." Telefonu kapattığımızda gergin bir şekilde koridordaki sandalyelerden birine kalabalığı görecek bir şekilde oturdum. Azra koridorda arkadaşlarıyla birlikte konuşurken telefonunun çalmasıyla birlikte telefonunu kulağına götürdü. Bir şeyler konuşurken ne dediği anlaşılmıyordu ama yüz ifadesinden tedirgin olduğu belliydi. Bakışlarımı Azra'nın üzerinde dolandırırken Azra arkadaşlarından biraz uzaklaşmaya başladığında peşinden ilerledim. Arkası dönük bir biçimde telefonla konuşurken danışmaya yaklaşarak bir hastanın dosyasını istedim. Asıl amacım konuşmalarını dinlemekti ama bariz bir şekilde yapamazdım bunu o yüzden dosyayı inceliyormuş gibi yaparak dinlemeye koyuldum. "Tamam, telefon kartını çıkartıp klozete atarım. Beni kim almaya gelecek?" duyduğum sözlerle birlikte ağırca yutkundum. Böyle bir şey yaparsa telefon sinyallerini kontrol edemezlerdi. Azra telefonu kapatıp ilerlemeye başladığında peşinden ilerledim Muhtemelen tuvalete gidiyordu. Kolumdaki saate baktığımda Alparslan neredeyse gelmek üzereydi. Azra'yı kaçmadan birkaç dakika oyalayabilirsem yakalanırdı. Azra lavaboya girdiğinde kapının önüne geçerek sırtımı duvara doğru yasladım. Telefonumu cebimden çıkartarak Alparslan'ı aradım. Telefon anında açılırken Alparslan'ın sesi duyuldu. "Hazan, iyi misin? Endişeli sesiyle birlikte hızla ona cevap verdim. "İyiyim sakin ol, Azra biriyle konuştu. Telefondaki kişi hattını klozete atmasını söyledi galiba." "Ben beş dakikaya geliyorum sakin kendini tehlikeye atma." dediğinde onayladım. "Ben lavabonun önündeyim. Sen gelene kadar onu oyalarım." dediğimde Alparslan konuştu. "Tamam dikkatli ol." Telefonu kapattığımda bir süre daha kapıda bekledim. Ardından kapının açılmasıyla birlikte Azra ile bakışlarımız buluştu. Anlamaz gözlerle bana bakarken ben konuştum. "İstifa etmişsin." "Neden umurunda? Zaten benden kurtulmak istemiyor muydun?" dediğinde alayla güldüm. Sanki benim öldürülmemi o istememiş gibi birde bana söylüyordu. "Beni kendinle karıştırdın herhalde." dediğimde Azra yanıma doğru yaklaştı. Bense olduğum yerde durarak tekrar konuştum. "Sen değil miydin beni öldürmek için teröristlerle işbirliği yapan." Söylediğim şeyle Azra'nın yüzünde bariz bir şaşırma meydana geldi. Göz bebekleri titrerken konuştu. "Sen nereden biliyorsun bunu?" Omuz silkerek konuştum. "Nereden bildiğim önemli değil." dedim. Azra biraz önce söylediği şeyle yaptığı şeyi ispat etmiş olmuştu. "Alparslan da biliyor mu?" Diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Sorduğu soruya cevap vermeden konuştum. "Söylesene Azra bir hemşire olarak bir insanın ölmesini istemek nasıl bir duygu?" "Hepsi senin suçun!" diye bağırdığında sakince yüzüne baktım. Ben bir şey yapmamıştım ki. Azra devam etti sözlerine. "Senin yüzünden, yıllarca Alparslan'ın bir gün beni seveceği günü bekledim. Sen geldin her şeyi alt üst ettin. Umutlarımı yok ettin. Alparslan'ın sana bakarken gözlerinin içi gülüyor, hiç olmadığı kadar gülümsüyor, konuşuyor. Sende ne vardı da beni değil seni seçti?" Söylediği şeylerle büyükçe yutkundum. Bu kadar kolay mıydı yani? Bir insanın canı kıskançlık yüzünden alınır mıydı? Bakışlarım arkamızdaki Alparslan ve onun yanındaki iki terörle mücadele polisine takıldı. Ben onları görebiliyordum ama Azra göremiyordu. Azra sözlerine devam etti. "Dayanamadım anlıyor musun dayanamadım. Sana öyle bakmasına dayanamadım. Çünkü bana bir kere olsun öyle gülmedi, sohbetlerimiz merhabayı geçmedi. Alparslan'ın benim olmasının tek çözümü senin ölmendi." Kolay bir şekilde yüzüme karşı itiraf ettiğinde gözlerimin dolmasına engel olamadım. "Sen ölecektin, birkaç gün senin yasını tutardı sonra da bana gelirdi." dediğinde konuşmak için ağzımı araladım. Ama Alparslan bende önce davranarak konuştu. "Hayal dünyan gerçekten çok komikmiş." Alparslan'ın konuşmasıyla birlikte Azra şaşırarak arkasına döndü. "Alparslan." diye mırıldandığında Alparslan sözlerine devam etti. "Allah korusun Hazan'a bir şey olsaydı ben aşkımı kalbime gömer yine de sana gelmezdim. Çünkü bizim sevdamız ölümle bile bitmez. Biz sevdik mi bir kere severiz, ölümüne severiz." "Hep beni sevmeni bekledim." dedi Azra ağlamaklı bir sesle. Alparslan burnundan alayla nefes verdi. "Sende çareyi Hazan'ı öldürmekle buldun öyle mi!" Sesi tüm koridor boyunca yankılanırken Azra korkuyla titredi. Müdahale etmedim. "Çok pişmanım." diye mırıldandı Azra. Gözlerimi devirerek başımı iki yana salladım. Ne güzelde oynuyordu. "Pişman olman vatan hainlerine yardım ettiğin, onlarla işbirliği yaptığını değiştirmez! Cezasını çekeceksin." dediğinde Azra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. "Azra Kılıç, terör örgütüne yardım ve yataklıktan tutuklusunuz." Alparslan'ın arkasındaki iki polis Azra'nın iki yanına geldi. Polislerden biri kelepçeyi Azra'nın koluna takarken adımlarımı Alparslan'ın yanına doğru atmaya başladım. "Çok pişmanım nolur." diye yalvarırken bana doğru baktı Azra. Bakışlarımı ondan kaçırarak başımı başka tarafa doğru çevirdim. Benden umduğu şeyi bulamayacaktı. Polisler Azra'yı hastaneden elleri kelepçeli bir şekilde çıkartırken tüm hemşire arkadaşları, doktorlar arkasından bakmaya başlamıştı. Fısıltı şeklinden konuşmalar duyulurken Azra arabaya bindirildi. Hastanenin kapısında onun gidişini izlerken bakışları tekrar beni buldu. Sesini duymasam bile konuştuğunu anlamak zor değildi. Bakışlarımı dudaklarına indirdiğimde söylediği şeyle ürperdim. "Bu iş burada bitmedi." Bölüm Sonu ‣‣‣Bölümümüzü nasıl buldunuz, beğendiniz mi? ‣‣‣Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı? Bol bol vakit geçirdiler bizimkiler. Beğendiniz mi? ‣‣‣ Bölümün başında yazarın anlatımından olan kısmı beğendiniz mi? ‣‣‣Azra'nın yaptıkları ortaya çıktı, kendisi de itiraf etti. Sizce kurtulduk mu Azra'dan? ‣‣‣Başkan denen terörist bir adamdan bahsetti, sizce ilerleyen bölümlerde onunla ilgili sıkıntılar yaşar mıyız? ‣‣‣Sizce Nazlı'nın Hazan'a danışacağı şey ne? |
0% |