Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Hazan Vakti| 24

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar...❤️

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...

24.Bölüm

Karşımda 2 yılımı geçirdiğim, üniversite yıllarımın güzel geçmesini sağlayan, bir zamanlar onun için her şeyi yaparım dediğim ama sonrasında onun yüzünden büyük bir hayal kırıklığına uğradığım, güven duygumu yerle bir eden adam vardı. Hiç değişmemişti. Yüz hatları, aynı modelde kesilmiş kumral saçları, yeşil gözleri hala aynıydı. Bakışlarımı ondan çekememiştim. O da bende takılı kalmış olduğu yerde duruyordu.

"Hazan hadi gelsene." diye konuşan Erenle birlikte bakışlarımı Kerem'den çektim ve acil müdahale odasına girdim hızlıca. Sedye de yatan hastaya doğru ilerlediğimde eldivenlerimi giyerek ilk önce hastanın gözlerine bakarak refleksini kontrol ettim. Bilinci açık değildi.

"Damar yolu açalım, bir ünite kan verelim çabuk." Üzerindeki gömleği keserek karnındaki yaraya baktım. Büyük bir kesik vardı. Gazlı bezleri yaranın üzerine kapatıp kanamayı durdurmaya çalışırken hastanın nefes almakta zorlanmaya başlamasıyla hemşirenin sesini duydum. "Hipotansiyonu var. Akut Larenks ödemi gelişti."

Hızla hastaya yaklaşarak konuştum. "10 mg dopamin verelim." dediğimde hemşire konuştu. "Yolda müdahale eden doktor maksimum düzeyde vermiş zaten." dediğinde başımı salladım. Yapılacak tek şey vardı o da trakeostomi açmaktı. "Trakeostomi açacağım." dediğimde hemşire hızlıca gereken malzemeleri getirmeye başlamıştı.

Trakeostomi açılacak bölge temizlendikten sonra neşterle hastanın 2. ve 3. trakeal halkalarının hizasında 1-1,5 cm büyüklüğünde bir insizyon oluşturdum. Cilt ve cilt altını geçtikten sonra strep adeleleri geçip troid istmusuna kadar oradan da İstmusdan yukarı ekarte ederek trakeaya ulaştım. 2.ve 3. trakeal halkaları insize ederek bir pencere açtım. Trakeayı aspire ederek uygun çapta kaflı trakeostomi kanülünü yerleştirdim. Ardından da trakea açıklığının kenarlarını cilde süture ettim.

"Nefes alıyor, satürasyon 95. Tansiyon 120/70." Hastanın değerlerinin düzelmeye başlamasıyla birlikte derin bir nefes verdim. "Batın grafisi istiyorum. Ayrıca Endital karbondioksit ölçümü yapılsın ve akciğer grafisi de çekilsin." Eldivenlerimi çıkartarak acil müdahale odasından çıkarken sandalyelerde oturan Kerem'i gördüm.

O da benim çıktığımı görür görmez yanıma gelirken ağırca yutkundum. "Hastanın durumu nasıl?" diye sorduğunda bir şey söylemeden ona bakmaya devam ettim. Kerem ise tekrar konuştu. "Yolda bir kaza olmuştu ona ilk müdahaleyi ben yaptım." dediğinde konuştum. "Durumu şimdilik iyi." dedim yalnızca. Başka ne söyleyebilirdim ki.

Yanından uzaklaşmak istediğimde arkamdan seslenmesiyle birlikte ona doğru döndüm. "Neden geldiğimi sormayacak mısın?" dediğinde alayla güldüm. "Asıl merak ettiğim yüzsüzce karşıma nasıl çıktığın?" dediğim şeyle Kerem'in bakışlarında bir kırgınlık oluştu. Ama kırılmaya hakkı yoktu ki? Bize bunu o yapmıştı. "Konuşmak istiyorum sana anlatmam gereken önemli şeyler var." dediğinde derin bir nefes aldım. "Şuan çalışıyorum gördüğün gibi. Akşam hastanenin yakınındaki çay bahçesinde anlatırsın."

Başka hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaşmaya başladım ama bazı şeyler çoktan aklımı kurcalamaya başlamıştı. Yıllar sonra neden gelmişti? Benim burada olduğumu nereden öğrenmişti? Bana anlatacağı özel şeyler neydi? Bunların cevabını ancak onunla konuşarak alabilirdim. Buraya gelmesinden hiç memnun olmamıştım. Onunla konuşmasam peşimi bırakmayacağını da biliyordum o yüzden konuşmak en mantıklı olanıydı.

Ona karşı içimde en ufak bir duygu kalmamıştı. İlk aldatıldığımı öğrendiğimde nefret etmiştim ama şimdi nefret bile yoktu içimde, nötrdüm ona karşı. Onu gördüğümde aklımdan sadece nasıl hayal kırıklığına uğradığım geçmişti. Ki bu saatten sonra kalbimde de aklımda da yalnızca tek kişi vardı. O da Alparslan idi.

Gün içerisinde birkaç hastaya daha bakmıştım. Kerem'in getirdiği hastanın ameliyatına girerek günü bitirmiştim. Şimdi hastaneden çıkmış, Kerem'e söylediğim çay bahçesine doğru ilerlemeye başlamıştım. Bir an önce konuşup bu işi bitirmem gerekiyordu ki buradan çıktıktan sonra Alparslan'a bu konuyu anlatmam gerekiyordu. Başkasından duyması kötü olurdu.

Çay bahçesine girdiğimde gözlerimi etrafta gezdirdim. Tam ortada bir masada oturan Kerem'i gördüğümde adımlarımı ona doğru attım. Yanına yaklaştığımda oturduğu yerden ayaklandı ve konuştu. "Hoş geldin." diyerek elini bana doğru uzattığında direkt olarak sandalyeyi çekerek oturdum. Benim yaptığım bu harekete bozularak ilk önce elini çekti ardından da karşımdaki sandalyesine oturdu Kerem.

"Bir şey içer misin?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Buraya karşılıklı sohbet etmek için gelmedik Kerem. Lütfen bir an önce söyleyeceklerini söyle." dediğimde Kerem derin bir nefes aldı. Eliyle garsonu çağırıp ikimiz için birer kahve söylediğinde gözlerimi devirdim. Kerem ise bana bakarak konuştu. "İyi gördüm seni, buraya alışmışsın."

"Burada olduğumu kim söyledi sana?" dedim merakla. Çünkü buraya geldiğimi bilen nadir insan vardı. Kerem söyleyip söylememek arasında kalarak bir süre duraksadı. Benim kararlı bakışlarımı görmüş olacak ki konuştu. "Kim olduğunu bilmiyorum, bilinmeyen bir numaraydı. Hiç araştırmadım direkt olarak sana gelmek istedim."

Genzimi temizleyerek konuştum. "Neden geldin buraya?" dedim sertçe. Kerem başını yere doğru eğip sustuğunda tekrar konuştum. "Bunca yıl geçti. Seni görmek isteseydim zaten iletişimimi koparmazdım."

Kerem bir şey diyemeden garson kahvelerimizi getirdiğinde yalnızca teşekkür ettim. Bakışlarımı tekrar Kerem'e doğru çevirdiğimde Kerem konuştu. "Hazan, yıllar oldu görüşmeyeli. Hiç mi özlemedin beni? Çünkü ben çok özledim." dediğinde rahatsız olarak konuştum. "Kerem ben bunları duymak istemiyorum. Eğer söyleyeceğin önemli şey buysa ben gidiyorum." Masadan kalkmaya yeltendiğimde Kerem kolumdan tutarak beni durdurdu. "Otur lütfen her şeyi anlatacağım."

Kolumu elinden kurtararak yerime tekrar oturdum. Kerem derin bir nefes aldığında konuşmaya başladı. "O gün yani sana videonun geldiği günden önceki gün." diyerek söze başlayan Kerem'i dikkatle dinlemeye koyuldum. Bahsettiği gün beni aldattığı gün olmalıydı. "O gün telefonlarımı açmamıştın, birkaç kişi plan yapmıştık mekanlardan birinde takılacaktık. Sende biliyorsun okul yoruyordu." dediğinde başımı salladım. Zeynep bir buluşma olacağını bana söylemişti. "Evet, telefonlarını açamadım çünkü hastaydım. Stajı bile tamamlayamadım o gün."

Kerem beni onayladı. "Sonradan öğrendim hasta olduğunu yani akşam Zeynep, Birce ben ve Burak buluştuğumuzda Zeynep söyledi." dediğinde hiçbir tepki vermedim. Kerem de sözlerine devam etti. "O gün Zeynep bana başka şeyler de söyledi Hazan." dediğinde merakla ona baktım. "Ne gibi şeyler?" dedim. Kerem biraz duraksayarak konuştu. "Senin beni sevmediğinle alakalı. Artık benden sıkılmışsın ama kırmamak için söyleyemiyormuşsun bana."

Kerem'in söylediklerine nasıl inanacaktım? Kaç yıllık arkadaşım bana bunu yapmazdı ki. Bana bunu yaptığına inanamazdım. "Sana inanmıyorum." dediğimde Kerem alayla güldü. "Böyle söyleyeceğini bildiğim için tedbirli geldim. Ses kaydı getirdim sana. Ama ilk önce kalan yerleri de anlatmak istiyorum."

Sessizce konuşmasını bitirmesini beklediğimde Kerem konuştu. "Ben sana evlenme teklifi etmek için hazırlanıyordum Hazan, yüzüğün bile hazırdı. O gün Zeynep onları söyleyince inanmak istemedim ama o senin en yakın arkadaşındı neden yalan söylesindi ki. Kendi düşüncelerini kendin söyleyemediğini düşündüm." dediğinde alayla güldüm. Demek ki beni hiç tanımamıştı onca yılda. "Düşününce son günlerde gerçekten uzaktın benden Hazan. Birlikte çok vakit geçiremiyorduk, sürekli erteliyordun. Benimle vakit geçirmek istemediğini düşündüm."

"Kerem biz harıl harıl ders çalışıyorduk, mezun olmaya çalışıyorduk başımızı kaşıyacak vaktimiz bile yoktu bizim. Nasıl böyle şeyler düşünebildin? Hiç mi tanımadın sen beni?" dedim sinirli bir sesle. Kerem cevap verdi. "Hazan kafam çok karışmıştı, bir anda inandım söylediklerine." dediğinde başımı iki yana salladım. Özrü kabahatinden büyüktü. Devam etti Kerem sözlerine. "Düşünmekten ne kadar içtiğimi fark edemedim. Kendimi kaybetmişim. Sonunun öyle bitmesini hiç istemedim ben."

Gözlerimi devirerek kapattım. Dudaklarımı dişleyerek derin bir nefes aldım. "Sence bu beni aldatmanı haklı mı çıkarıyor?" dedim sakin olmaya çalışarak. Ardından ekledim. "Kerem, biz ayrıldık bitti. Ben senin beni neden aldattığını duymak istemiyorum, üzerinden yıllar geçmiş zaten. Unuttum bitti gitti."

Kerem'e dışımdan bunları söylüyordum ama içimden Zeynep'in gerçekten bunları yapıp yapmadığını sorguluyordum. Böyle bir şeyi yapabilir miydi?

"Ses kaydını dinlet." dedim sertçe. Aklım bahanelerinde değil Zeynep'te kalmıştı. Kerem telefonunu çıkartarak ses kaydının olduğu uygulamayı açtı. Ardından konuştu. "Bunu sen beni terk ettikten sonra kaydettim. Sana gösterebilmek için. Evine geldim ama ayrı eve çıkmışsın annen adresini vermedi. Zeynep ile de tartıştığımız için öğrenemedim. Mesaj atmak istedim ama inanmazsın diye yüz yüze konuşmak ve dinletmek istedim."

Bizim ayrılmamızın üzerinden yıllar geçmişti. Kerem bunca zaman ses kaydını saklayıp bana dinletmek için mi beklemişti yani? Sabırsızlıkla açacağı ses kaydını beklerken Kerem de bunu anlamış olacak ki ses kaydını başlattı.

 

 

-Flascback-

Kerem önündeki sudan birkaç yudum içerek yüzünü sıvazladı. Yaptığı hatayı kabullenemiyordu. Nasıl yapmıştı böyle bir şeyi aklı almıyordu. İki söze kanarak sarhoş olmuş, sevdiği kadını aldatmıştı. Bununla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Buraya gelmeden önce Hazan'ın arkadaşlarından biriyle konuşmuştu. Hazan'ın nasıl kötü olduğunu duymuştu, Zeynep'in söylediği şeylerin tam tersini işitmişti Hazan'ın arkadaşı Birce'den. Aslında Hazan'ın ne kadar mutlu olduğunu ve Kerem'den evlenme teklifi beklediğini.

Birce'den duyduğu sözlerle Zeynep'ten hesap sormaya karar vermişti. Ne pahasına olursa olsun Zeynep'in neden böyle yaptığını öğrenecekti ve bunu Hazan'a da anlatacaktı arkadaşının yüzünü görmesi için. O yüzden ses kaydını başlattı. Kafenin kapısı açılıp içeri Zeynep girdiğinde Kerem oturduğu yerde toparlandı. Zeynep Kerem'in tam karşısına oturduğunda konuştu.

"Neden çağırdın beni? Telefonda acil deyince merak ettim." Zeynep'in heyecanlı ses tonuna karşılık Kerem ruhsuz bir şekilde cevap verdi. "Hazan hakkında." Zeynep, Kerem'in ağzından duyduğu sözle her ne kadar hayal kırıklığına uğrasa da bunu belli etmemeye çalıştı ama Kerem onun yüzünün düştüğünü çok net bir biçimde görmüştü.

"Hazan atlatmaya çalışıyor yani iyi gibi. Sana söylemiştim senden sıkıldığını yani aslında onun üzüldüğü onu aldatmış olman, ayrılmanız değil." Zeynep'in kendinden emin bir tonda konuşmasıyla Kerem alayla gülümsedi. Bu kızın oyununa gelip nasılda kaybetmişti Hazan'ı?

"Yalan söylemeyi bırak artık Zeynep." dedi Kerem tahammülsüz bir şekilde. Zeynep ise duyduğu şeyle kaşlarını çattı. "Ne yalanı Kerem, doğruları söylüyorum." dedi rahat bir biçimde. Kerem ise tekrar konuştu. "Birce ile konuştum, Hazan'ın ne halde olduğunu biliyorum. Ayrıca annesiyle de görüştüm. Hazan'ın iyi olmadığını ve bir daha asla karşısına çıkmamam gerektiğini söyledi."

"Annesinin Hazan'ı umursamadığını bilmiyor musun? Nereden bilsin kızın halini?" Zeynep hala kendini savunmaya çalışırken Kerem konuştu. "Kes artık, adam akıllı anlat. Neden böyle bir şey yaptın? Ne derdin var bizimle?"

"Eeeh yeter be Hazan Hazan Hazan. Bıktım artık." Zeynep'in çıkışıyla birlikte Kerem güldü. Sonunda gerçek yüzünü gösteriyordu. Zeynep ise devam etti konuşmaya. "Hazan aşağı, Hazan yukarı yeter. Ben planladım her şeyi oldu mu!?" dediğinde Kerem merakla konuştu. "Hazanla ayrılacağımızı bile bile sen planladın öyle mi?"

"Ben yaptım evet! Hazanla ilgili bilerek söyledim o sözleri sana. Kadını da ben ayarladım seni baştan çıkarsın diye. Sende sarhoş olduğun için hiç reddetmedin zaten. Videoyu da ben çektirttim, Hazan'a da ben yolladım oldu mu istediğin. Aldın mı cevabını." Kerem hayretle Zeynep'i dinlerken duyduklarına inanamadı. Bunca yıl yanlarında arkadaş, dost diye gezdirdikleri kız hainin teki çıkmıştı. "Bunu neden yaptın? Biz sana ne yaptık?"

"Kerem hala anlamadın mı? Hala seni ne kadar sevdiğimi anlamadın mı sen?" diyen Zeynep ile birlikte Kerem bir kez daha şoka uğradı. Gözü Hazan'dan başkasını görmediği için fark edememişti. "Hazan'dan önce ben gördüm seni, ben sevdim. Ama sen seni sevmeyen birinin peşinden koştun günlerce, onu kazanmak için çabaladın. Buna dayanamadım anladın mı? Yanımda sarılmanıza, öpüşmenize, sevgi gösterilerinize dayanamadım."

"Sen ne kadar iğrenç birisin ya, seni tanıdığımız güne lanet olsun. Her şey senin yüzünden mahvoldu." dedi Kerem bağırarak. Ardından ekledi. "Hazanla bizi ayırdın eline ne geçti? Koca bir hiç. Ben asla senin gibi birini sevemem. Yaptığın doğruymuş gibi birde anlatıyorsun ya koca bir hayal kırıklığısın."

Kerem oturduğu yerden kalkarak kafeden çıktı. Zeynep ise yalnızca arkasından bakakaldı... Bu olay yalnızca Zeynep'in içindeki Hazan'a olan düşmanlığı daha da körükledi..

 

 

Flaschback Sonu

Zeynep'in ağzından duyduğum cümleler, kelimeler, benden nefret edercesine söylediği her şey kalbimi çok kırmıştı. Bunca yıl koynumda yılan beslemiştim resmen ben. Nasıl da güzel oynamıştı öyle? Benim mutluluğumla mutlu olduğunu sandığım arkadaşım meğerki benim kuyumu kazmıştı gizliden gizliye. Nasıl fark etmemiştim? Bir zamanlar sevdiğim adamı sevmiş ve bizi ayırmak için böyle bir şey mi yapmıştı?

"Hazan, iyi misin? Yüzün bembeyaz oldu." diyen Keremle birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Ben daha konuşamadan Kerem'in konuştuğunu duydum. "Bir su alabilir miyiz?" Garson yanımızdan uzaklaştı ve kısa süre sonra elinde su ile geri döndü. Kerem suyu açarak bana uzattığında suyu alarak birkaç yudum içtim. Bunu hazmetmem, sindirmem gerekiyordu.

"Böyle öğrenmeni istemezdim ama yıllarca arkadaşım dedin sen bu kıza. Hala da diyorsun eminim ki. Gerçekleri öğrenmeni istedim. Belki geç kaldım ama yine de eninde sonunda öğrenmen gerekiyordu."

Oturduğum yerden ayağa kalkarak konuştum. "Teşekkür ederim, benim bunu kendi içimde düşünmeye ihtiyacım var Kerem." dediğimde Kerem anlayışla başını salladı. "Evine bırakayım seni, böyle tek başına gitme." dediğinde başımı iki yana salladım. "Kendim giderim."

Kerem daha fazla ısrar etmeden çay bahçesinden çıktım. Yavaş adımlarla kaldırımda ilerlerken hala nasıl bu kadar salak olduğumu düşünüyordum kendi içimde. Ne de güzel oynamıştı ama benimle. Kerem beni aldatmıştı tamam ama ses kaydını değiştirme, üzerinde oynamalar yapma gibi şeyler yapmazdı. Az çok tanımıştım onu birlikte geçirdiğimiz yıllarda. Peki ya en yakın arkadaşımı nasıl tanıyamamıştım?

Kerem'e aşıktı, sırf Kerem'e aşkı yüzünden beni harcamıştı. Çok tehlikeli biriydi o. Yanımda yaptığınız sevgi gösterilerine dayanamadım diyordu ses kaydında. Oysa çok net hatırlıyordum bizim ne kadar yakıştığımızı söyler, videolarımızı, fotoğraflarımızı çekerdi. Hepsi yalanmış meğer. Ben hayatımdaki hiç kimseye güvenemeyecek miydim? Annem, babam, sevdiğim adam, en yakın arkadaşım dediğim kadın. Daha ne kadar sırtımdan vurulacaktım? Toparlanıyorum derken her seferinde tekrar yara alıyordum. Artık toparlanacak gücüm kalmamıştı.

Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken umursamadım. Canım öyle çok yanıyordu ki, ne yapacağımı bilmiyordum. Bu hayatta zaten kimsem yoktu, bir arkadaşım bir sevdiğim adam var derken hayatın sillesini yemiştim. Kimseye güvenmemem gerektiğini bir kez daha göstermişti hayat bana. Nasıl toparlanmam gerek bilmiyordum. Üzüldüğüm şey bunca zaman onu adam sanmamdı, sırlarımı paylaşmamdı. Ama nereden bilebilirdim ki iki yüzlü bir şeytan olduğunu? Kim tahmin edebilirdi ki bunu? Her anımda yanımda olduğunu hissettirmiş, ağladığımda ağlamış, güldüğümde gülmüş birisinin beni sırtımdan bıçaklayacağını hiç düşünememiştim.

Kerem'in aldatma videosu geldiğinde hiç şaşırmamıştı. Hatta 'Açıkça söylemek gerekirse zaten son zamanlarda sana olan ilgisi azalmış gibiydi, hiç şaşırmadım.' diyerek beni Kerem'e karşı daha da doldurmuştu. O gün ki acımla üzerinde durmamıştım ama nedeni belli olmuştu şimdi. Ah aptal kafam ah nasıl ona kanmıştım bunca yıl.

Eve kadar nasıl yürüdüğümü bile unutmuştum düşünmekten. Evden içeri girdiğim an vücudumu saran sıcaklık aslında dışarının ne kadar soğuk olduğunu ve benimde çok üşüdüğümü ispat etmişti. Ama ben üşüdüğümü fark etmeyecek kadar düşüncelere dalmıştım. Zeynep'ten hesap sormak istiyordum ama bir yandan da yüzünü bile görmek istemiyordum. Beni sevdiğim adamdan ayırınca eline ne geçtiğini öğrenmek istiyordum.

Zeynep suçluydu evet her şey onun başının altından çıkmıştı ama içip sarhoş olmak sonra da aldatmak Kerem'in suçuydu. Yani ne olursa olsun Kerem benim gözümde hala aynıydı. Buraya bunları anlatıp kendini aklamak için geldiyse çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı çünkü ben onu çoktan silmiştim.

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Kerem bir süre giden kadının arkasından baktı. Ona gerçekleri söylemişti, arkadaşının yüzünü göstermişti ama şimdi içi acımıştı onu o halde görünce. Yıkılmıştı, gözlerindeki hayal kırıklığı dışarıdan bile belli olmuştu. Kim olsa öyle olurdu zaten ama Kerem onu öyle görmek istememişti. Zamanında kendisi de o hayal kırıklığına sebep olduğu halde şimdi buraya gelip Hazan'a bunları anlatmaktan pişman olmuştu.

Hesabı ödemek için garsona işaret ederken derin bir nefes aldı. O sırada masaya gelen adamla birlikte şaşkınca karşısındakine baktı Kerem. Karşısındaki adam konuştu. "Merhaba, ben Yüzbaşı Semih Kara." Semih elini Kerem'e doğru uzattığında Kerem tereddütle elini karşısındaki adama uzattı. "Kerem Doğan.

"Memnun oldum Kerem Bey. Siz beni tanımıyorsunuz ama ben sizi tanıyorum." Semih'in söylediği şeyle Kerem'in kaşları çatıldı. Merakla Semih'e bakarken Semih konuştu. "Oturabilir miyim?" Semih'in sandalyeyi göstermesiyle birlikte Kerem başını salladı. "Buyurun."

Semih, biraz önce Hazan'ın oturduğu yere geçerek oturdu ve bakışlarını Kerem'e çevirdi. "Hazan Hanım'ın eski erkek arkadaşısınız değil mi?" dediğinde Kerem iyice merak ederek konuştu. "Bunu nereden biliyorsunuz? Ayrıca Hazan'ı tanıyor musunuz?" Semih yüzünde gülümsemeyle cevap verdi. "Bu bilgiyi öğrenmek benim için pek zor olmadı. İkinci sorunuza gelecek olursak Hazan Hanım çok kıymetli bir doktorumuz, hastaneye gidip geldikçe tanışmıştık."

Kerem anladığını belirtircesine başını salladıktan sonra konuştu. "Ne istiyorsunuz benden?" Semih'in duyduğu soruyla birlikte yüzündeki gülümseme büyüdü. "Size Hazan'ın yerini mesaj atan bendim." dedikten sonra devam etti. "Açıkçası çok güzel bir ilişkiniz varmış belki yıllar sonra tekrardan birleşirsiniz, Hazan hanım da mutlu olur diye düşündüm."

Tabii ki de asıl amacı bu değildi. Kerem yüzünden Alparslan ve Hazan'ın aralarının bozulmasıydı. Hazan kendiyle değil de Alparslan ile mutlu olduğu için bunu kendine yedirememişti. Talimat vererek Hazan'ın hayatını araştırtmış ve sonra da Kerem hakkında bilgi sahibi olmuştu. Kerem'in numarasına ulaştıktan sonra mesaj atmış, onun buraya gelmesini sağlamıştı.

"Hazan beni affetmez." dedi net bir biçimde Kerem. Hazan'ın onu affetmesini her şeyden çok istiyordu ama tanıyordu onu. Kendini affetmeyeceğim biliyordu. Semih ise kararlı bir biçimde konuştu. "Affeder. Burada çok yalnız, sen yanında olursan zamanla affeder seni. Sonra da birlikte yeni bir yola çıkarsınız. Siz konuşurken uzaktan izledim, hala sana karşı duyguları var bence."

Semih'in sözlerinden sonra Kerem'in içinde bir umut yeşermeye başladı. Hazan onu affederse tekrardan onu kırmaz, hep dikkat ederdi. Buraya bir umutla gelmişti zaten ama Hazan'ın tavrıyla, konuşmalarıyla umudunu kaybetmişti. Ama şimdi Semih sayesinde o umut tekrar yeşermeye başlamıştı.

Kerem Hazan'ı hiç unutamamıştı ki. Yıllarca birçok kişiyi Hazan'ın yerine koymaya çalışmıştı. Ama koyamamaştı. Yaptığı şey diğer kadınlara da haksızlıktı. Onlarda Hazan'ı arıyordu. Ama maalesef hiçbir zaman mutluluğu bulamamıştı. Bu saatten sonra da bulacağını pek düşünmüyordu.

"Sizi karargahtaki odamda ağırlayayım, hem de sohbet etmiş oluruz. Malumunuz hava çok soğuk." dedi Semih. Asıl amacı karargahta Alparslan ve Kerem'i tanıştırmak bombayı patlatmaktı. Kerem başını salladı. "İyi olur Semih Bey." diyerek onayladı.

Hesabı ödedikten sonra çay bahçesinden birlikte çıktılar. Kerem, Semih'i de aldığında tabura doğru ilerlemeye başladılar.

Aynı saatler içerisinde Alparslan elinde telefon, Hazan'dan bir arama bekliyordu. Kızı birkaç kere aramış ama ulaşamamıştı. Hastanede olup hastalarla ilgilendiği için telefonu açamadığını düşünmüştü ilk başta ama sonradan bugün nöbetçi olmadığını hatırlayarak içini endişe kaplamıştı. Bugün gece nöbetçisi kendisiydi, taburdan çıkamazdı. Ama merak etmeden de duramıyordu. O yüzden Eray'ın numarasını tuşladı.

"Buyurun komutanım?" diyerek açılan telefonla birlikte Alparslan konuştu. "Nasılsın aslanım?"

"Sağ olun komutanım, görevimin başındayım." diyerek cevap verdi Eray. Alparslan tekrar konuştu. "Hazan'ın telefonuna ulaşamadım. Nerede? İyi mi?" dedi Alparslan merakla.

Kesinlikle Hazan'ın ne yaptığını, nereye gittiğini öğrenmiyordu Eray'dan. Çünkü Hazan'a güveni tamdı. Yalnızca iyi olduğunu, herhangi bir sorun olup olmadığını öğreniyordu. Bu bir süre daha da böyle devam edecekti çünkü tehlike geçmiş değildi. Şimdi de mecbur kalmıştı. Çünkü telefonlarını açmıyordu Hazan.

"Hastaneden çıktı mesaisi bittiğinde. Ardından bir adamla konuştu çay bahçesinde. Onun yanından ayrılırken kötü durumdaydı komutanım." dediğinde Alparslan telaşla konuştu. "Nasıl kötü durumdaydı? Bir şey mi yaptı adam?"

Alparslan çoktan oturduğu yerden ayaklanmış volta atarak yürümeye başlamıştı. Eray ise hızla cevap verdi komutanına. "Yok komutanım sakin olun. Adamla sakin sakin konuştular. Ama ne konuştular bilmiyorum. O konuşmadan sonra kötü oldu Hazan Hanım. Eve kadar yürüdü düşünceli bir biçimde."

"Tamam aslanım, sen devam et görevine." diyerek telefonu kapattı. Ama şimdi aklı daha çok Hazan'da kalmıştı.

Konuştuğu adam kimdi? Ne söylemişti de moralini bozmuştur Hazan'ın merak etmeden duramıyordu. O yüzden tekrar aradı Hazan'ın numarasını. Telefon çalıp çalıp durdu tam kapanacağı zaman açılan telefonla Alparslan konuştu.

"Neredesin sen güzelim, çok merak ettim seni." diyerek konuştu hızla. Hazan duyduğu sesle küçük bir tebessüm etti. Bu sıralar ona iyi gelen tek şey Alparslandı. "Seni endişelendirdiğim için özür dilerim." dedi Hazan üzgün çıkmasını engelleyemediği ses tonuyla.

Alparslan anında bunu anlayarak konuştu. "Senin sesin neden öyle geliyor? Hazan iyi misin sen?" dedi merakla. Hazan gözlerinin dolmasını engelleyemeyerek konuştu. "İyi olacağım."

"Seni bu denli üzen neyse bana anlatabilirsin, biliyorsun değil mi?" dedi Alparslan üzgünce. Hazan'ı üzgün sesini duyduğunda onun da morali bozulmuştu. Hazan telefonun başında başını salladı. "Biliyorum, anlatacağım ama bana biraz zaman ver olur mu? Kafam çok karışık."

Alparslan anlayışla konuştu. "Tamam, sen nasıl istersen güzelim benim. Yeter ki sen iyi ol."

"Sende, sende iyi ol. Beni merak etme, kolay gelsin." dedi Hazan. Vedalaştıktan sonra telefonu kapattılar. Kapattılar kapatmasına ama Alparslan'ın aklında birçok soru işareti oluştu. Hazan anlatacağım demişti ama yine de merak etmeden duramıyordu.

Odasından çıkarak arkadaşlarının toplandığı odaya doğru ilerledi. Kafasını ancak öyle dağıtabilirdi belki. Odaya girdiğinde içeridekilere baktı. Fırat, Caner, Kadir ve Barış buradaydı. Emre ve Murat Evine gitmişti çoktan.

"Buyurun komutanım. Oturun şöyle." diyerek oturduğu kanepeden kalktı Caner. Ardından Kadir'in yanına geçerek oturdu. Alparslan Caner'in yerine oturarak konuştu. "Yüzünüzden düşen bin parça. Ne oldu?" diyerek arkadaşlarına baktı teker teker. Barış konuştu. "Fırat'ın Buse ile olan konuşmasını konuşuyorduk."

"Ha şu mesele." dedi Alparslan. Fırat başını salladı. "O mesele. Ne derdi var anlasam. Gözlerinden bana olan duygularını anlayabiliyorum. Ama söylemiyor, inkar ediyor." diyerek sıkıntılı bir nefes verdi Fırat. Alparslan konuştu. "Korkuyordur belki." diyerek cevap verdi. Fırat başını sallayarak onayladı. "Korkuyorsa bile bana söylesin bir hal çaresini bulurum."

"Öyle kolay mı Fırat? Bir askerle birlikte olmak çok zor. Bazen hak veriyorum onlara." dedi Kadir. Annesi memleketinden bir kız bulmuştu yıllar önce. Fotoğrafını yollamıştı. Kadir de çok beğenmişti ancak annesinin bulduğu kız, Kadir asker diye reddetmişti. Kadir ilk başta bu duruma üzülüp kırılmıştı ama düşününce kızın haklı olduğuna karar vermişti.

Fırat iç çekerek dinledi Kadir'in sözlerini. Belki de haklıydı. Buse'den vazgeçmesi gerekiyordu. Ama nasıl vazgeçerdi ki? Zaten 1 yıl kadar uzaktan sevmişti onu. Şimdi nasıl vazgeçecekti ki?

"Enseyi karartmayın hemen oğlum. Belli mi olur yarın bir gün ne olacağı." dedi Alparslan. Barış ise gülerek konuştu. "Komutanım kusura bakmayın ama siz buldunuz tabii." Barış'ın söylediği şeyle Alparslan istemsizce gülümsedi. Aklına yine Hazan düşmüştü. Fırat ise sözlerine devam etti. "Aman Allah nazarlardan saklasın. Onlar içinde ne kadar uğraştık."

"Ama Hazan Hanım'ı komutanımın yanında ilk defa gördüğümüzde hepimiz ne şaşırmıştık." dedi Caner gülerek. Kadir, Caner'e hak verdiğini belirtircesine konuştu. "Harbi ya sizin yanınızda ilk defa bir kadın gördüğümüzden tip tip bakmıştık, eminim çok garip hissetmiştir."

Alparslan başını iki yana sallayarak güldü arkadaşlarının haline. Barış ise konuştu. "Komutanım yenge mi dememiz lazım? Yoksa Hazan mı?" diye sorduğunda Caner cevap verdi. "Yenge tabii ki, komutanın sevdiği o." dediğinde Alparslan güldü. "Kendisine sorsanız daha iyi olur." diyerek Barış'a baktı. "Tabii sen daha samimi sayılırsın." dedi tek kaşını kaldırıp ima ile.

"Yapmayın komutanım ben kimseyle resmi konuşmayı sevmem bilmez misiniz? Ona da sordum beyi, hanımı kaldıralım mı diye. Kabul etti. Yani bodoslama kurmadım samimiyeti." Barış'ın cevabına Fırat cevap verdi. "Tabii kendisi uzun süre hanım demek zorunda kaldığı için battı sizin samimiyetiniz."

"Fırat." diyerek Fırat'a doğru baktı Alparslan. Fırat ise omuz silkerek konuştu. "Ne? Yalan mı söylediğim sanki." diyerek güldü. Alparslan ise dayanamayarak Fırat'a güldü. Söylediği doğruydu. Bu durum Alparslan'ın içine biraz da olsa oturmuştu. Günlerce nasıl samimiyet kurabilirim diye düşünmüş sonra Hazan rahatsız olur diye bundan vazgeçmişti. Ama sonradan Hazan kendiliğinden resmiyeti bozunca canına sefa olmuştu.

"Şaka bir yana komutanım, birbirinize çok yakışıyorsunuz." dedi Caner samimiyetle. Alparslan gülümseyerek konuştu. "Sağ ol aslanım. Darısı sizin başınıza."

Toplu bir şekilde söyledikleri 'amin' kelimesi odada duyulduktan sonra bir sessizlik oluştu. Fırat aklına gelen şeyle konuştu. "Semih Yüzbaşı bu işe pek sevinmedi ama. Sana olan kini daha çok arttı." dedi Alparslan'a hitaben. Alparslan, Semih ismini duyduğunda kaşlarını çattı. "Bana ne yapıyorsa yapsın yeter ki Hazan'a bulaşmasın."

Görevden geldikleri gün Hazan'ın moralinin epey bozuk olduğunu fark etmişti. Bunun sebebinin Semih yüzbaşı olduğunu da biliyordu ama Hazan üstünkörü bir biçimde anlatmıştı ona. Alparslan, Hazan'ı anlıyordu. Komutanıyla arası bozulmasın diye yapıyordu ne yapıyorsa ama Alparslan'la ikisi arasında her türlü bir anlaşmazlık oluyordu. Birbirlerini bir türlü sevemiyorlardı. Sürekli rekabet halindelerdi. Çekişmeleri asla bitmiyordu. Tabii Semih'in rütbesinin daha büyük olması Alparslan'ı ezmesine neden oluyordu.

"Duracak gibi durmuyor." dedi Barış. Alparslan başını salladı. "Biliyorum, Hazan onunla konuştuktan sonra biraz da olsa rahat veriyor. Yine de yaptığı tek hata da komutanım olmasını hiçe sayarak gideceğim yanına." dedi Alparslan kendinden emin bir sesle.

Aralarındaki sohbet devam ederken kapının çalınıp içeriye bir erin girmesiyle bakışları topluca kapıya çevrildi. "Er Muhammed Güler. Harun Yarbay'ım sizi odasında bekliyor komutanım." diyen askerle birlikte Alparslan konuştu. "Tamam geliyorum."

Er odadan çıktığında Fırat'ın sesi duyuldu. "Dağlar yine bizi bekliyor anlaşılan." dediğinde aralarında gülüştüler. Alparslan odadan çıkarak komutanının odasına doğru ilerledi. Kapının önüne vardığında kapıyı tıklattı ve gerekli talimatı alarak içeri girdi. "Üsteğmen Türkoğlu, beni emretmişsiniz komutanım."

"Gel Alparslan." diyerek karşısındaki sandalyeyi işaret etti Harun Yarbay. Alparslan komutanının dediğini yaparak tam karşısına oturdu. Merakla komutanını dinlerken Harun Yarbay konuştu. " Başkan kod adlı teröristin verdiği adreslerden birine timlerimizden biri gitti. Bazı önemli bilgilerle döndüler. Bunlardan biri sınır ötesindeki kamplardan birinin adresi. Ama bu kamp diğerlerinden farklı, orada daha donanımlı daha eğitimli kişiler yetiştiriliyor. Görev emri her an gelebilir hazırlıklı olun. Senin timini göndermeyi planlıyorum."

"Komutanım böyle bir durumda havadan imha etmek daha kolay olmaz mı?" diye sordu Alparslan. Harun Yarbay başını salladı. "Bende tam ona gelecektim. Başkanın ve Hazan Hanım'ın bahsettiği Büyük patron denen adamın orada olduğunu düşünüyoruz. Onu sağ olarak ele geçirmek işimize yarar." Alparslan başını salladı. "Emredersiniz komutanım."

Harun Yarbay tekrar konuştu. "İstihbarat elemanlarımız çoktan araştırmak için gittiler bile. Onlardan haber gelip bu durum doğrulandığında direkt olarak sizde çıkacaksınız. Şimdiden timine haber ver. Bu operasyon biraz daha riskli olacak her zamankilere göre."

"Emredersiniz komutanım." diyerek komutanını onayladı Alparslan. Harun Yarbay konuştu. "Çıkabilirsin şimdilik." Alparslan odadan çıkarak sıkıntılı bir nefes verdi. Arkadaşlarının yanına giderek komutanının talimatını onlara anlatması gerekiyordu.

Aklı da hala Hazan'da idi. Ne olmuştu, neden morali bozuktu? Aklı çok karışmıştı. Her an operasyon emri verilebilirdi. Hazan'ı öyle üzgün bir şekilde ardında bırakmak istemiyordu. Aklı sürekli ondaydı zaten şimdi daha da kalacaktı. Yanına gidemiyordu ya bu durum canını çok sıkıyordu.

Şimdi yanında olsa onu kolları arasına alır, sıkı sıkı sarardı. Yaralarını sarmak için elinden geleni yapardı. Onu kim üzdüyse hesap sorardı. Zaten yeteri kadar hırpalanmış bir kadındı Hazan. Durmadan üzülmesi, bir şeyler yaşaması Alparslan'ın kalbinin acımasına neden oluyordu. Onu her şeyden korumak istiyor ama başaramıyordu sanki.

Düşünceli bir biçimde ilerlerken koridordaki odalardan birinin kapısının açılmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı. Odadan çıkan Semih yüzbaşı ve tanımadığı bir adam gördüğünde içinden gözlerini devirmek gelse de bunu yapmayarak komutanına selam verdi. Yoluna devam ederek onlardan uzaklaşacağı sırada Semih yüzbaşının sesini duydu.

"Alparslan gelsene yanımıza." Semih yüzbaşının söylediği şeyle Alparslan duraksadı ve geriye dönerek onların yanına doğru ilerledi. "Buyurun." diye cevap verdiğinde Semih eliyle Kerem'i göstererek konuştu. "Sen Kerem Bey ile tanışmış mıydın?"

Alparslan, Semih yüzbaşının yanında duran Kerem'e baktı. Daha önce tanışmamışlardı, bir yerde de görmemişti onu. O yüzden başını iki yana salladı. Semih yüzbaşı ise bu duruma içten içe güldü. Alparslan'ın bilip bilmediğine emin değildi ama şimdi emin olmuştu. Planı tıkır tıkır işliyordu. Şimdi söyleyeceği şey Alparslan için bir bomba etkisi yaratacaktı. Bu yüzden rahat bir biçimde konuştu.

"Kendisi Hazan Hanım'ın eski sevgilisiymiş, biz de yeni tanıştık. Ne dersin belki barışırlar ha? Sen daha iyi bilirsin, Hazan Hanım'ı yakından tanıyorsun ne de olsa."

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣Bu bölüm diğer bölümlerden biraz daha kısaydı ama bazı şeyleri öğrendiğimiz bir bölüm oldu. Özellikle Zeynep ile ilgili gerçekleri öğrendik. Ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

‣‣‣Alparslan öğrendiklerinden sonra nasıl tepki verir sizce?

‣‣‣Siz Hazan'ın yerinde olsaydınız direkt olarak olayı Alparslan'a anlatır mıydınız? Yoksa ilk önce sindirmek mi isterdiniz? Sizce Hazan'ın Alparslan'a anlatmadıkları başımıza ne gibi şeyler açar?

‣‣‣Sizce Semih Yüzbaşı istediğine ulaşacak mı? Bölüm sonunu nasıl buldunuz?

‣‣‣Kerem'in gelmesi Alparslan ve Hazan'ı nasıl etkileyecek sizce? Bu konu hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum.

‣‣‣Timle Alparslan'ın sahnesini okumayı sevdiniz mi? Arada sırada böyle sohbetler yapabiliriz:)

‣‣‣Hazan ve Kerem'in konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz? Hazan'ın Kerem'e tavrı nasıldı sizce?

‣‣‣Bu bölümde hem Hazan'ın hem de yazarın ağzından okuduk. Nasıldı?

Yorumlarınızı merakla bekliyorum.. Görüşmek üzere💖

Larenks= Gırtlak

Hipotansiyon= Kan basıncı değerlerinin üst sayı (sistolik) için 90 milimetre cıvanın (mm Hg) veya alt sayı (diyastolik) için 60 mm Hg' nin, yani 9 / 6 değerinin altında olduğu zaman ortaya çıkan durumdur.

Trakeastomi= Hava yollarının çeşitli nedenlerde tıkandığı ya da solunum işlevinin tam olarak gerçekleştirilemediği durumlarda trakeostomi yapılabilir. Trakeostomi ile birlikte solunumda görev alan ağız, burun ve boğaz gibi yapılardan bağımsız olarak akciğerlerin havalanması sağlanır.

İnsizyon= errahi işlemlerinin gerçekleştirilmesi için vücuda yapılan kesiler

Tiroid isthmus= Tiroidin her iki lobu birleştiren ortadaki bölüme verilen isimdir.

Trakea= Ağız boşluğunda ses tellerinden itibaren başlayan ve akciğerlerdeki bronşlara kadar uzanıp, nefes almamızı sağlayan soluk borusudur.

Aspirasyon= Orofarengeal, Kan, Mukus veya Gastrik içeriği gibi oluşan sekresyonların aspiratör yardımıyla emerek ve geri çekerek temizlenme olayına denir.

Sütur atmak= Dikiş atmak.

Satürasyon= kandaki oksijen doygunluğunu ifade eder.

Endtidal karbonsioksit (EtCO2 ),= Ekspiryum (Solunum organlarından hava ya da su çıkarılması) sırasında dışarıya verilen havadaki karbondioksitin parsiyel basıncıdır. Kapnometri ya da kapnografi aracığılıyla infrared radyasyon kullanılarak özel bir dalga boyunda (4,26 mikrometre) karbondioksitin absorbsiyonu ölçülür.

Batın grafisi= Karın içindeki organ ve yapıları değerlendirmek için yapılan bir görüntüleme testidir.

Loading...
0%