@mutlusonsuz222
|
Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur.. Keyifli okumalar💖 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 25.Bölüm Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından, Hayat her insana eşit şartlar sunmuyordu. Bazı insanlar şanslı, bazı insanlar şanssız doğuyordu, büyüyordu. Bugüne kadar birçok insanla karşılaşmıştım, birçok hayat görmüştüm. Herkesin kendine göre dertleri, sıkıntıları vardı. Kimisi ailesinden şikayetçiydi, kimisi sevdiğinden şikayetçiydi. Kimisi de çok mutluydu. Ben şanslı olan taraftaydım. Beni seven, gözlerimin içine bakan bir annenin ve her zaman arkamda dağ gibi duran bir babanın evladı, merhametli bir ablanın kardeşi olarak dünyaya gelmiştim. En güzel şartlar altında yetiştirilmiştim, isteklerime her zaman değer verilmişti. Tabii bunların yanında babamı çok fazla göremeden büyümüştüm. En güzel yıllarımda ondan uzakta kalmıştım. Ama her zaman desteğini hissetmiştim ve bir gün bende onun gibi bir asker olmak istemiştim. Olmuştum da. Hayallerime ne kadar zahmetli de olsa ulaşmıştım. Ne kadar zahmetli, zor olsa da olmak istediğim kişiye ulaşmıştım. Vatan yoluna baş koymuş, ülkenin adi düşmanlarına gerekli cezayı vermek için yetiştirilmiş, Türk bayrağını tek sevdası yapmış; Kıdemli Üsteğmen Alparslan Türkoğlu olmuştum. Yıllarca vatanım için dağ-taş, gece-gündüz, soğuk-sıcak demeden al bayrağın göklerde dalgalanması için kardeşlerimle birlikte çabalamıştım. Kimimiz şehadet şerbetini içmişti bu yolda, kimimiz gazi olmuştu. Benim gibi aslanlar ise o itlerin köklerini kazımaya devam etmişti. Bu hengame içerisinde ne birine aşık olmak, ne biriyle evlenmek aklımın ucundan dahi geçmemişti. Annemin başımın etini yemeleri, ablamın sürekli birilerinin resmini göstermesini umursamamıştım. Kendimi yalnızca ülkeme adamış bu yaşıma kadar gelmiştim. Belki de onu beklemiştim. Belki de yıllarca karşıma çıkacak olan o kadını beklemiştim. Benim kalbimi delicesine attıran kadını. Bir çift kahverengi göze vurulmuş, yıllarca beklememin karşılığını ona kavuşarak almıştım. Neydi onu bu kadar sevmemin nedeni? Yüzü, güzelliği, mesleği miydi? Hayır değildi. İnkar edilemez güzellikte de olsa beni asıl etkileyen onun yüreğiydi, cesaretiydi, hiçbir zaman yılmayışı, sahte maskesinin olmayışıydı. Güler yüzüyle, tatlı diliyle, saygısıyla herkesi kendine hayran bırakıyordu. Her şeyiyle mükemmeldi. Bana kendimi dünyanın en şanslı adamı gibi hissettiren kadındı o. Gülüşüyle, bakışıyla, sesiyle ve kokusuyla beni ben olmaktan çıkaran kadındı. Onu bulana kadar birinin gözlerinde kaybolmak istediğimi ya da kokusunda dinlenmek istediğimi hiç fark etmemiştim. Ne zaman ki gözlerine uzun uzun bakmış, kolları arasına girmiş ve kokusunu solumuştum işte zaman anlamıştım bir şeylere ihtiyaç duyduğumu. Sanki o yanımdayken hiçbir şey, hiçbir kimse beni yıkamazdı. Bundan aylar önce biri gelip bir kadın için böyle hissedeceğimi söylese gülerdim ama şimdi o kadın için herkesi, her şeyi karşıma almaya hazırdım. Hazan, kalbimin atarken söylediği tek isim. Güzelliği ile başımı döndüren tek kadın, beni olduğumdan farklı bir adama dönüştüren ve daima yanımda olmasını isteyeceğim tek insandı. Semih komutanımın dudaklarından dökülen cümleler zihnimde anlamlanmaya başladığında duraksadım. 'Kendisi Hazan Hanım'ın eski sevgilisiymiş, bizde yeni tanıştık. Ne dersin belki barışırlar ha? Sen daha iyi bilirsin, Hazan Hanım'ı daha yakından tanıyorsun ne de olsa.' Hazan'ın eski sevgilisi? Barışma? Ben daha bir şey söyleyemeden Semih tekrar konuştu. "Hatta biliyor musun, neredeyse evleneceklermiş ama bazı talihsizlikler yaşamışlar." sözler zihnimde yankı yaparken dişlerimi sıkarak Semih'e doğru baktım. Benimle uğraşmayı ne çok seviyordu öyle. Hazanla birlikte olduğumuzu bile bile utanmadan söyledikleri çok iğrençti. Bunu söyleyerek eline ne geçmişti ki? Benden olay çıkarmamı beklemişti ama işin doğrusunu öğrenmeden bir şey yapmam doğru değildi. Beni hayal kırıklığına uğratan şey ise Hazan'ın bana bunu anlatmamış olmasıydı. Hem de anlatması için birçok zaman varken, peki neden anlatmamıştı? Telefonda kafasının karışık olduğunu söylemişti, kafa karışıklığı karşımdaki adam yüzünden miydi? Bu adam ne zaman gelmişti? Eray'ın bahsettiği, Hazan'ın konuştuğu adam Kerem olmalıydı. Peki ne demişti de Hazan'ın aklını karıştırmayı başarmıştı? İçim istemsizce kıskançlık dolarken gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Soru işaretlerini karşımdaki adamlara belli edip onlara fırsat veremezdim. Bu meseleyi aramızda çözmemiz en doğru olanıydı. Ki Hazan'ın mantıklı bir açıklamasının da olduğuna inanıyordum. Kerem denilen herif, Semih'in söylediği şeyle afallarken yüzümde hiçbir mimik oynamadan ikisine de baktım. Tek kaşımı kaldırarak konuştum. "Barışmaları pek mümkün görünmüyor buradan bakıldığında." dediğim şeyle ikisi de şaşırarak bana baktığında tekrar konuştum. "O zaman bende kendimi tanıtayım, Kıdemli Üsteğmen Alparslan Türkoğlu. Hazan'ın sevgiliyim." Kerem daha büyük bir afallamayla bana ardından da Semih'e baktı. Söylediğim şey bomba etkisi yaratmıştı galiba. Kerem şaşkınlığını atarak konuştu. "Kusura bakmayın, ben bilmiyordum." dediğinde ters ters yüzüne baktım. Semih ise yüzündeki tebessümü silmeden konuştu. "Böyle de çok garip bir tanışma oldu, neyse sizi geçireyim ben. Sonra tekrardan konuşuruz." diyerek Kerem'e doğru yöneldi. Kerem bir süre bana bakıp Semih'in sözlerini onayladı. Hiçbir şey söylemeden yanımdan uzaklaşan iki adama bakarken kaşlarım çatıldı ister istemez. Peki Semih'in o adamla ne işi vardı? Dahası nereden tanışıyorlardı? Bunları da öğrenecektim. Ama ilk önce Hazan'ın neden bana bunu söylemediğini öğrenecektim. Korkmuş muydu? Kızarım diye mi çekinmişti? Aklımda birçok soru işareti vardı. Benden önce başka birinin hayatında olması çok normaldi. Herkes benim gibi olmak zorunda değildi. Ama ben ona Azra ile aramızda bir şey olmamasına rağmen anlatmıştım ve ondan da aynı dürüstlüğü beklemiştim. Hele de o adamla evlenecek kadar yakınsa bana anlatması gerekiyordu. Benim tuttuğum eli bir zamanlar başkasının tutması, soluduğum kokuyu başkasının soluması ya da öpmeye doyamadığım dudaklarını başkasının öpmesi kıskanmama neden oluyordu ama bunun için sorun çıkartacak biri değildim. Her ne kadar Kerem'i gördüğümde sinirlensem de geçmiş geçmişte kalmıştı. Hazan eğer böyle düşünerek bana bir şey söylemediyse bu beni hiç tanımadığı anlamına gelirdi. Daha şimdiden aramızda böyle bir meseleden tartışma çıkmasını istemiyordum ama bunları duymak kafamda bazı soruların oluşmasına neden olmuştu. Bekleyecektim, Hazan'ın gelip bana anlatmasını bekleyecektim. Anlatacaktı, anlatacağını kendisi söylemişti. Peki neden kafası karışmıştı? Eski sevgilisini görmek onda başka duygular oluşmasına mı neden olmuştu? Olduysa da bunu gelip açıkça bana söylemeliydi. Yoksa işler çok büyük çıkmaza girerdi. Onun için her şeyi yapardım ama aramızdaki güven duvarı zedelendiğinde benim bile yapacağım hiçbir şey kalmazdı. Çünkü bir ilişkide güven duygusu bittiğinde her şey biterdi.. ◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Gözlerimi zorlukla aralayarak kendime gelmeye çalıştım. Dün eve gelir gelmez kendimi yatağa atmıştım ve gece boyu düşünmüştüm. Bir süre ne yapmam gerektiğini düşünmüştüm. Duyduklarımı hazmetmeye çalışmıştım. Hazmedememiştim. Zeynep'e güvenerek yaptığım salaklığı hazmedememiştim. Ona bu kadar kolay kanmama ve daha bir çok şeyi hazmedemiyordum. Uzunca bir süre de hazmedemeyecektim. Öte yandan içim hiç rahat değildi. Alparslan'a Kerem'i anlatmam gerekiyordu. Her an yüz yüze bile gelebilirlerdi. Yorgunlukla yataktan kalktıktan sonra bir şeyler atıştırıp baş ağrımı geçirmesi için ağrı kesici içtim. Bugün öğleden sonra gidecektim hastaneye. Ondan önce Alparslan'a giderek her şeyi anlatmam gerekiyordu. Yüz yüze her şeyi anlatacaktım. Başta Kerem'i ve yaşadıklarımızı ardından da Zeynep'i. Kafamın Zeynep'ten dolayı karışık olduğunu. Saat henüz erkendi. Alparslan dün taburda nöbette olduğu için muhtemelen şimdi uyuyordu. Biraz uyuyup dinlendikten sonra arayacaktım. Hatta birer poğaça veya simit alıp evine bile gidebilirdim. Hem kahvaltı yapardık hem konuşurduk. Kendime sert bir kahve yapacağım sırada telefonumun zil sesini duyarak hızla odaya ilerledim. Telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim?" "Hazan Hocam ben Nurdan hemşire. Dün trakeostomi açtığınız hastanın değerlerinde bir sorun var. Eren Hoca size haber vermemi istedi. İç kanamadan şüpheleniliyor." dediğinde derin bir nefes verdim. "Geliyorum, siz sonuçları mailden atın bana. Bir de BT (Bilgisayarlı tomografi) çekilsin." Telefonu kapatarak üzerimi değiştirdim. Hafif bir makyaj yaparak evden çıktım. Tüm planım alt üst olmuştu. Taksiye binerek hastaneye gitmeye başladım. Araba meselesini de en kısa sürede halletmem gerekiyordu. Buraya geleli neredeyse 1 yıl olacaktı ama ben hala bir araba alamamıştım. Ücreti ödeyerek taksiden indim ve hastaneye girdim. Üzerimi değiştirerek direkt olarak hastanın odasına doğru ilerledim. Değerleri gerçekten kötü durumdaydı. Çekilen tomografi sonucu da iç kanama olduğunu doğruluyordu. O yüzden hastayı direkt olarak ameliyata almak gerekiyordu. Hasta ameliyathaneye götürülmeye başlandığında bende peşlerinden ilerledim ve ameliyata girdim. Saatler süren ameliyatın ardından ameliyathaneden çıkarak hastanın yakınlarına bilgi verdim. Ardından koridorda ilerlemeye başladım. Koridordaki saate baktığımda mesai saatimin çoktan başladığını görerek derin bir nefes verdim. Bizim kahvaltı işi de, benim Alparslan'a her şeyi anlatma düşüncem de yalan olmuştu. Telefonda konuşmak istemiyordum. Gözlerine bakarak her şeyi anlatmak istiyordum. Bu yüzden belki akşam 21.00'den sonra konuşabilirdik. Telefonumu çıkartarak Alparslan'ın numarasını arayarak kulağıma götürdüm. Telefon uzun uzun çalıyor ancak açan olmuyordu. Bir toplantı veya başka bir meşguliyeti vardı muhtemelen. Benim aradığımı gördüğünde mutlaka arardı. Telefonumu cebime koyarak ilerlemeye devam ettim. Yolda ilerlerken Buse'yi gördüğümde yanına doğru ilerledim. "Naber Buse?" dediğimde Buse bana doğru dönerek konuştu. "Nolsun, uğraşıyorum öyle." dedi sıkkın bir biçimde. Ardından ekledi. "Sen nasılsın?" "Ben iyiyim ama senin canın sıkkın gibi. Bir şey mi oldu?" Buse derin bir nefes vererek konuştu. "Her zaman ki şeyler işte. Fırat'ı düşünüyorum." dediğinde istemsizce gülümsedim. Fırat'ın duyguları belliydi zaten ama Buse de yavaş yavaş duygularını belli etmeye başlamıştı. Ben daha sormadan Buse konuştu. "Yılbaşı gecesi yanıma geldi, biraz konuştuk." dediğinde merakla onu dinlemeye devam ettim. "Söyledikleri aklıma takıldı. Duygularını açık açık yüzüme söyledi." dediğinde şaşırdım. Fırat uzaktan sevmeyi bırakmıştı anlaşılan. "Sen ne dedin peki?" dedim merakla. Buse derin bir nefes verdi. "Beni sevmeyi bırakmasını söyledim." Buse bakışlarını yere doğru eğerken konuştum. "Senin de ona karşı bir şeyler hissediyorsun." dedim dışarıdan bir gözlemci olarak. Buse bakışlarını bana çevirdiğinde devam ettim. "Peki neden ona bir şans vermiyorsun? Çok mutlu olabilirsiniz." "Korkuyorum. Ben ne yapacağımı bilmiyorum Hazan." dediğinde ellerimi uzatarak elini tuttum. "Korkmakta haklısın ama sen zaten çoktan ona kapılmışsın Buse. Böyle yaparak yalnızca ikinize de acı çektiriyorsun. Onun yanında ol, birbirinizle vakit geçirin. Eminim sonradan bu korkunun geçtiğini anlayacaksın." Buse küçük bir tebessüm etti. "Sen öyle mi yaptın?" sorduğu soruyla başımı salladım. "Korkuyla yaşamayı öğrendim diyelim çünkü hiçbir zaman geçmeyecek o korku, merak. Yine de onunla anılar biriktirmek varken neden bu zamanları elimizden alayım ki?" Söylediğim şeyler Buse'nin aklına yatmış olacak ki beni onayladı. Ardından da konuştu. "Haklısın, teşekkür ederim." Büyükçe gülümseyerek konuştum. "Rica ederim canım benim. Güzel haberlerinizi bekliyorum." göz kırparak yanından uzaklaşmaya başladım. Umarım bu söylediklerim bir şeyleri değiştirebilirdi. Koridorda ilerleyerek bakmam gereken diğer hastaların odasına ilerledim. Teker teker dosyalarını kontrol ederek gerekli testleri yapmaları için talimat verdim. Arada telefonuma bakarak Alparslan'dan bir arama olup olmadığına baktım ama yoktu. Bugün hastane çok sakindi. Saatlerimi kah mola vererek kah hastalarla ilgilenerek geçirdim. Acil müdahale odasından çıktıktan sonra adımlarımı dışarıya doğru attım. Biraz hava almak iyi gelirdi. Bahçeye çıktığım an buraya doğru gelen Kerem'i görmemle göz devirmem bir oldu. Neden hala buradaydı? Ben çoktan gittiğini düşünmüştüm ama o peşimi bırakmamakta kararlıydı anlaşılan. "Senin ne işin var burada?" dedim sert bir biçimde. Kerem dudaklarını yalayarak konuştu. "Konuşmak istiyorum." dediğinde alayla güldüm. "Biz konuşacağımızı konuştuk zaten, daha ne konuşmak istiyorsun?" "Hazan, son kez konuşalım." dediğinde reddettim. "Bak sen bana söyleyeceğini söyledin, teşekkür ederim arkadaşım denen kızın aslında gerçek yüzünü gösterdin ama bu kadar. Başka konuşacak bir şeyimiz yok bizim." diyerek yanından uzaklaşacağım sırada kolumu aniden tutarak tekrar konuştu. "Konuşalım." Kolumu elinden kurtarıp tam konuşacağım sırada duyduğum sesle duraksadım. "Neler oluyor burada?" Alparslan'ın sert ve bir o kadar tahammülsüz ses tonunu duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Bakışları da aynı sesi gibi sertti, kaşları çatılmıştı. Sıkıntıyla gözlerimi kapayarak burnumdan nefes verdim. Böyle karşılaşmaları hiç hoş olmamıştı. Adımlarını yanımıza doğru atarken Kerem benden birkaç adım uzaklaşarak geriye doğru gitti. Alparslan tam yanımda durarak bana ardından da Kerem'e baktığında Kerem konuştu. "Hazanla konuşmak istiyorum." Alparslan'a bakarak söylediği şeyle birlikte kaşlarım çatıldı. Tanışıyorlar mıydı? Peki ne zaman tanışmışlardı? Alparslan öğenmiş miydi her şeyi? "Gördüğüm kadarıyla o seninle konuşmak istemiyor." dedi Alparslan. Kerem bakışlarını bana döndürdüğünde konuştum. "Kerem, konuşacak hiçbir şeyimiz kalmadı artık bizim. Lütfen sıkıntı çıkarma." dedim sakin bir ses tonuyla. "Hazan, buraya çok büyük umutlarla geldim." diye konuşmaya başlayan Keremle birlikte yanı başımda duran Alparslan'ın gerildiğini net bir biçimde anladım. Kerem ise sözlerine devam etti. "Belki yeniden bir başlangıç yaparız diye. Çünkü ben hiçbir zaman seni unutmadım. Hala seviyorum." dediğinde Alparslan'ın sinirli bir şekilde burnundan nefes verdiğini duydum. Daha ben müdahale edemeden birkaç adımla ona yaklaştığında sesini işittim. "Dün duyduğun şeyden sonra gelip bir de utanmadan bunları söylüyorsun , öyle mi?" Her kelimenin üstüne basarak konuşan Alparslan ile ben bile korkmuştum. Kerem olduğu yerde durarak Alparslan'a bakmaya başladı sanki senden korkmuyorum dercesine. Alparslan ise üstten bir biçimde ona bakmaya devam ediyordu. "Madem o kadar cesaretlisin bir de bana söyle hadi, biraz önce onun yüzüne karşı itiraf ettiğin şeyi bana da söyle. Hadi bekliyorum." bağırmıyordu ama ses tonu bağırmasından bile ürkütücüydü." Hele bakışları, gözleriyle öldürüyordu adamı. Hızla Alparslan'ın yanına yaklaşarak kolunu tuttum. Bu olaya müdahale etmem gerekiyordu. "Alparslan, lütfen." dediğimde Alparslan bakışlarını bana çevirmedi. Kararlılıkla Kerem'e bakmaya devam etti. Kerem bana döndüğünde Alparslan elini Kerem'in yüzüne götürerek bakışlarını kendisine çevirdi. "Bana bakacaksın, gözlerime bakarak söyleyeceksin biraz önce söylediklerini. Ona değil." dedi öfkeli sesiyle. "Kerem, git buradan. Sakın bir daha da gelme. Bizim seninle yeniden başlamamız imkansız. Ben Alparslan'ı seviyorum ve asla da onu sevmekten vazgeçmeyeceğim. Bir daha karşımıza çıkma." dedim Kerem'e hitaben. Kerem önce Alparslan'a sonra da bana baktı. Gözlerinde büyük bir kırıklık oluşmuştu. "Cevabını aldıysan şimdi defol git buradan. Seni bir daha Hazan'ın yakınlarında görürsem bu kadar sakin olmam bunu da o kafan sok." Alparslan tehditkar bir sesle konuşurken Kerem birkaç kere yutkundu. Söylediklerimden sonra ikna olmuş olmalıydı ki hiçbir şey söylemeden uzaklaşmaya başladı. Kerem'in uzaklaşmaya başladığı anda bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. Ne zaman tanışmışlardı? Kerem ne anlatmıştı ona? "Alparslan." diyerek seslendiğimde Alparslan bana doğru döndü. Biraz önceye kıyasla bakışları yumuşamıştı ama hala öfkeli olduğu belliydi. "Siz tanıştınız mı?" dedim çekingen bir şekilde. Alparslan başını salladı. "Tanıştık, sağ olsun Semih bey tanıştırdı." söylediği cümleyle kaşlarım çatıldı. Semih yüzbaşı ne alakaydı? Bunu düşünmeyi daha sonra erteleyerek konuşacağım sırada Alparslan konuştu. "Senden öğrenmeyi tercih ederdim." kırgın bir şekilde söylediği sözler içimi acıttı. "Ben sana anlatacaktım." diyerek söze başladığımda Alparslan sert bir şekilde sözlerimi kesti. "Ne zaman anlatacaktın? Anlatman için onca vakit vardı Hazan. Biz günlerce, aylarca baş başaydık." dediğinde haklılığı ile gözlerimi kapadım. Alparslan ise devam etti. "Tamam o zaman anlatmadın, Kerem karşına çıktığında neden söylemedin? Bana söylemedin dahası kafam karışık diyerek aklıma bin bir çeşit ihtimalin gelmesine neden oldun." Söylediği şeyle hızla başımı kaldırıp ona baktım. Kafam karışık derken asla Kerem yüzünden olduğunu kastetmemiştim ama Alparslan'ın yerinde olsam bende onun gibi düşünürdüm. "Asla, asla kafa karışıklığımın nedeni Kerem değildi." dedim itiraz ederek. Alparslan ise alayla güldü. "Bunu bana söylemezsen ben nereden bileceğim? Dün Semih bizi tanıştırdı, bir zamanlar evleneceğin adam olduğunu söyledi. Orada hiç bozuntuya vermedim, kendimi senin sevgilin olarak tanıttım. Sakin kalmaya çalıştım, gece boyu senden bir haber bekledim. Sabah oldu yine bekledim, öğlen oldu yine bekledim. Ama artık dayanamadım buraya geldim ve karşılaştığım manzara çok güzeldi." sinirli bir şekilde sarf ettiği sözlerde haklıydı. Ama bende vakit bulamamıştım. "Çok haklısın, sabah sana gelecektim anlatmak için ama acil bir ameliyatım çıktı. Ameliyattan sonra direkt seni aradım ben işten çıktığımda buluşalım diye. Ama açmadın. BU akşam sana anlatacaktım Kerem'in neden geldiğini, neler olduğunu." Alparslan gözlerimi kapatıp burnundan derin bir nefes verdi sakinleşmek için. "Hazan, seni çok seviyorum biliyorsun bunu. Ama aramızdaki güven zedelenirse sevmek yetmez anlıyor musun?" Söylediği şeyle birlikte kırgınca ona baktım. Ben onun güvenini asla zedelemek istememiştim ki. Yaptığım hataydı, direkt Alparslan'a gitmem gerekiyordu anlatmak için ama Semih yüzbaşının onları yüz yüze getireceğini tahmin edememiştim. Özellikle de neredeyse evlenecek olmamızı söylemesi hiç aklıma gelmemişti. Alparslan haklıydı benim sözlerimi Kerem ile bağdaştırmıştı ama Kerem'i aklımdan silmeden onunla olacağıma nasıl inanmıştı ki? "Ben senin güvenini zedeleyecek hiçbir şey yapmadım." dedim fısıltı şeklinde. Ardından büyükçe yutkunarak konuştum. "Ama sen benim Kerem'i aklımdan silmediğimi düşündün ve gelip bana bunları söylüyorsun. Evet haklısın sana söylemedim ama nereden bilebilirdim Kerem'in buraya geleceğini dahası sizin yüz yüze geleceğini." kendimi savunmaya çalışıyordum ama bu ikimizin de sinirini bozmaktan başka bir işe yaramıyordu. "Sen olsan ne düşünürdün, ne hissederdin Hazan? Ben sana hiçbir yanlış anlaşılma olmaması için Azra meselesini en başında anlattım. Sırf aramızda bir sorun olmasın, senin aklında soru işaretleri kalmasın diye. Aynı anlayışı da senden bekledim." dedi hayal kırıklığı içerisinde. Sessiz kalırken Alparslan alayla güldü. "Demek ki birbirimize böyle şeylerden bahsetmeyeceğiz, bunu anlamış oldum. Bende ona göre dikkat ederim hareketlerime." Kaşlarımı çatarak konuştum. "Kırıcı oluyorsun." dediğimde Alparslan yüzüme baktı. "Bende çok kırıldım Hazan. Ama yine de yanına geldim. Çünkü her ne kadar kırılırsam kırılayım, kıran sen olsan da benim yolum bir tek sana çıkar." Bir süre bakışları yüzümde dolaştıktan sonra tekrar konuştu. "Şimdi de benim düşünmeye ihtiyacım var, kafam karışık. Sonra konuşuruz. Eğer daha fazla konuşursak birbirimizi kıracağız, dönülmez bir yola gireceğiz." Benim bir şey söylememe izin vermeden, arkasına bile bakmadan giderken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Bir hata yapmıştım ama bunun karşılığında sevdiğim adamı kaybetmek istemiyordum. Ne olursa olsun kendimi ona açıklayacaktım ve affettirecektim. Çünkü bizim aramızdaki şeyler bu kadar basit bir şeyle yıkılmazdı. Kırılmıştı, bizi yan yana gördüğü için, Kerem'in söyledikleri yüzünden sinirliydi. Haklıydı da. Biraz düşünecekti ama sonra bana konuşmam için fırsat verecekti bundan emindim. ◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Hazanla Alparslan'ın tartışmaları üzerinden saatler geçmişti. Alparslan tabura vardığında çoktan tim arkadaşları harekat merkezinde toplanmıştı çünkü istihbarattan haber gelmişti. Büyük patron kod adlı teröristin sınır dışındaki kampta olduğu doğrulanmıştı. Tim hep birlikte operasyona çıkacaktı. Operasyon için planlar yapılmış, operasyon saatine karar verilmişti. Akşam 19.00 gibi yola çıkacaklardı. Fırat operasyona gitmeden evvel Buse'yi görmek istemişti. Çünkü bu operasyon biraz daha zor, biraz daha uğraştırıcı olacaktı. Kim bilir kaç gün uğraşacaklardı Büyük patron denilen o teröristi ele geçirmek için. O yüzden her ihtimale karşı kendi içinde onunla vedalaşmak istemişti. Hayat sürprizlerle doluydu her an ne olacağı belli olmazdı. Hastaneye girdiğinde gözleri Buse'yi aramaya koyuldu. Biraz ileride Hazanla konuştuklarını gördüğünde bakışları onlarda takılı kaldı. Nasıl da gülerek konuşuyordu Hazanla. Bu gülümsemeyi hiç kendisine yaptığını görmemişti Fırat, yalnızca uzaktan başkasına gülerken denk geliyordu ve o zaman da bakışlarını ondan çekemiyordu. Gülüşü o kadar güzeldi ki zaten ona aşık olmasına neden olan şeydi, o gülüş. Kendi yüzünde de istemsizce gülümseme oluşurken ikilinin konuşmasının bittiğini fark etti. Hazan ters istikamete giderken Buse kendine doğru gelmeye başladı. Buse yerden başını kaldırdığı an bakışları buluştuğunda Fırat küçük bir tebessüm etti. Buse ise bir o kadar şaşkındı. Çünkü karşında Fırat'ı görmeyi hiç beklemiyordu. Sabah Hazanla konuştuklarından sonra biraz daha cesaret gelmişti. Adımlarını Fırat'a doğru atarak yanına ulaştı. "Seni burada görmeyi beklemiyordum." diye konuşan Buseyle Fırat yüzündeki gülümsemeyi silemedi. Kızın sesi daha yumuşak, bakışları daha bir farklıydı bugün. Tebessüm ederek konuştu. "Oysa adımlarım beni hep buraya getiriyor. Ben hep seni görmeyi bekliyorum." dediğinde Buse'nin de yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştu. Fırat'ın bakışları Buse'nin kıvrılan dudaklarına kaydığında Fırat genzini temizleyerek bakışlarını kaçırdı ve konuştu. "Bu akşam önemli bir göreve gideceğiz, gitmeden önce seni görmek istedim." dediğinde Buse'nin yüzü düştü ama bunu Fırat'a belli etmemeye çalıştı. Bir yola gireceklerse buna alışmalıydı. Fırat devam etti sözlerine. "Hayatın ne getireceği belli olmaz sonuçta." "Sağ salim gideceksin ben inanıyorum." dedi Buse, Fırat'a desteğini belli etmek için. Fırat ise şaşırdı. Daha geçen gün kendisine neler söyleyen bu kızın birden böyle olması onu şaşırtmıştı. Ama hoşuna gitmediğini de söyleyemezdi. Çünkü onunla böyle konuşmak için aylarca beklemişti. "Seni gördüğüme göre, ben gideyim artık." diyen Fırat ile birlikte Buse başını salladı. Fırat hastaneden çıkarak yürümeye başladığında Buse dayanamayarak seslendi. "Fırat, bekle." Fırat kendisine seslenen kızla birlikte arkasını dönerek olduğu yerde durdu. Buse koşar adımlarla Fırat'ın yanına ilerleyip tam karşısında durdu. Buse bir cesaretle Fırat'ın gözlerine bakarak konuştu. "Seni bekleyeceğim." Fırat'ın duyduğu cümle ile içi içine sığmamaya başladı. Bunu duydum ya bu saatten sonra ölsem de gam yemem dedi. Ama Buse onu daha da şaşırtacak bir şey söyledi. "Sen geldikten sonra belki, yani sende istersen bir kahve içeriz." Buse utanarak söylediği şeyden sonra dikkatle Fırat'ın yüzüne baktı. Cesaretli olmaya karar vermişti. Hazan haklıydı, güzel anılar biriktirmek varken neden bir korkak gibi davranarak güzel günleri onların elinden alıyordu ki. Bundan sonra biraz daha açık olacaktı Fırat'a karşı. Fırat ise Buse'deki bu değişime inanamadı. İlk önce yanlış mı duydum, hayal mi görüyorum diye düşündü ancak kızın ona bakan pırıl pırıl gözlerini, kıvrılmış dudaklarını gördüğünde bunun hayal olmadığını anladı. Belli belirsiz başını salladı. "Olur, içeriz." "Anlaştık o zaman." dedi Buse heyecanını dışa vurmamaya çalışarak. Başını salladı Fırat. "Anlaştık." Aralarında bir süre sessizlik oluştu ama bakışları birbirinden hiç ayrılmadı. Fırat suskunluğuna son vererek konuştu. "Gideyim ben o zaman. Geç kalmadan." Buse başını salladı. "Tamam. Dikkat et kendine." diyerek gülümsedi. Fırat da gülümseyerek konuştu. "Ederim, sende dikkat et." Buse başını sallayarak onu onayladığında Fırat arkasını dönerek hastanenin bahçesinden çıktı. Ama içi kıpır kıpırdı. Sonunda oluyordu. Yıllarca hayalini kurduğu an sonunda gelmişti. Buse de Fırat'tan farksız değildi. Çok heyecanlanmıştı onunla konuşurken. Bunca zaman ikisine de acı çektirdiğine pişman oldu ama bundan sonra kendini engellemeyecekti. Fırat ile yaşayacağı güzel anları çalmayacaktı. Kendini ona bırakacaktı çünkü Fırat'ın kendisini ne kadar sevdiğini görebiliyordu. Hayat ne gösterirdi bilinmezdi ama onları ayırıncaya denk Buse elinden geleni yapacaktı. ◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Alparslan gideli saatler geçmişti. O gittikten sonra kafamı toparlayamamış, düşünceli bir biçimde dolaşmıştım hastanede. Çok kalabalık olmaması benim şansım olmuştu. Çünkü bu dalgınlıkla yanlış bir şeyler yapmak istemiyordum. Biraz Buse ile konuşmuştuk, onunla konuşmak bir nebze de olsa iyi gelmişti ama Alparslan'ı aklımdan çıkartamıyordum. Haklıydı kızmakta ama vakit bulamamıştım ki. Bunu ona söylemeye çalıştığımda da lafları ağzıma tıkmıştı. Keşke o bana Azra meselesini açtığında bende ona anlatsaydım. Çok pişmandım. İş çıkışından sonra direkt olarak evine gidecek ve özür dileyecektim. Kendimi nasıl affettirmem gerekiyorsa affettirecektim çünkü böyle içim hiç rahat değildi. Beni kırmamak için gitmişti buradan ama kendi kırılmıştı. Böyle olmazdı. Asla mesele edilmeyecek bir şey için küs kalmak istemiyordum onunla. Alparslan'ı düşünmekten yaşadığım ihaneti unutmuştum resmen. Zeynep, Alparslan, Kerem hepsi üstüme gelmeye başlamıştı. Zaten Zeynep'in yaptığını hazmedemiyordum bir de başıma Kerem çıkmıştı. Ona aramızda bir şey olmayacağını net bir biçimde söylememe rağmen nasıl cesaret edipte yanıma geliyordu ve bana aşk itirafı yapıyordu? Tam bir saçmalıktı yaptığı. Peki Semih yüzbaşına ne demeliydik. Kerem ile ne ilgisi vardı onun? Onu da öğrenmem gerekiyordu. Hastaneden çıktığımda saat 21.00'a geliyordu. Direkt olarak taksiye binerek lojmanın adresini verdim. Kısa sürede oraya vardığımda kapıda inerek apartmana girdim. Alparslan'ın oturduğu kata çıkarak zile bastım. Ancak açan olmadı. Cep telefonumu çıkartıp Alparslan'ın numarasını aradıktan sonra duyduğum telesekreterin sesiyle telefonu kapattım. Telefonu kapalıydı. Taburda olma ihtimali olduğu için merdivenlerden inerek dışarı çıkacağım sırada karşı kapının açılmasıyla birlikte duraksadım. "Hazan abla?" diyen Efe'nin sesini duyduğumda gülümsedim. "Efeciğim, nasılsın?" Efe kapıdan çıkıp yanıma doğru gelirken Semra abla kapının eşiğinde bize doğru bakıyordu. Efe bana gelerek sarıldı ve konuştu. "İyiyim Hazan abla, sen nasılsın? "iyiyim bende." diyerek Efe'nin yanağından makas aldım ve bakışlarımı Semra ablaya çevirdim. Kapıda yakalanmam pek hoş olmamıştı. "Sen nasılsın abla?" dediğimde Semra abla gülümsedi. "Nasıl olayım bu yaramazla uğraşıyoruz." diyerek cevap verdi. Semra ablanın sözüyle birlikte Efe'nin itirazını duydum. "Ben yaramaz değilim bir kere." Efe'nin tepkisine gülerken Semra ablanın sesini duydum. "Zil sesini duyunca bakmak istedim Alparslan burada değil." dediğinde başımı salladım. Semra abla ise devam etti. "Birkaç saat önce göreve çıktılar." Duyduğum şeyle kaşlarım an be an çatılırken büyükçe yutkundum. Bana söylememişti. Haber vermeden gitmişti. Hayal kırıklığımı belli etmemek için kaşlarımı eski haline getirdim. "Öyle mi?" "Senin haberin yok muydu?" dedi Semra abla şaşkın bir sesle. Başımı iki yana sallarken bu sefer Semra ablanın kaşlarının çatıldığını gördüm. "Belki hakkım değil bunu sormak ama aranızda bir sorun mu var?" dediğinde hiçbir şey söylemedim. Semra ablaya aramızdaki şeyleri anlatmak doğru olmazdı. Semra abla ise konuştu. "Alparslan da sinir küpü gibiydi çünkü gitmeden önce." "Ufak bir sorun vardı, halledeceğimizi düşünüyordum ama yanılıyormuşum." dedim son cümleleri biraz daha sessizce söyleyerek. Alparslan'ın bu yaptığına inanamıyordum. Beni o kadar büyük hayal kırıklığına uğratmıştı ki bunu anlatamazdım bile. Semra ablanın sesiyle kendime geldim. "Mutlaka halledersiniz, böyle tartışmalar ilişkinin tuzu biberi." diyerek beni yatıştırmaya çalıştığında konuştum. "Ben gideyim abla, sağ ol haber verdiğin için." dedim buruk bir tebessümle. "Rica ederim canım benim, içeri girseydin." dediğinde onu reddettim. "Girmeyeyim, biraz yorgunum." Semra abla daha fazla ısrar etmeyerek beni onayladığında Efe ile sarılarak vedalaştım. Ardından merdivenlerden inerek apartmandan çıktım. Hızlı adımlarla lojmanın çıkışına ilerleyerek yürümeye başladım. Duyduğum şeyden sonra ancak soğuk hava beni kendime getirirdi. Bana haber vermesi gerekiyordu. Her ne olursa olsun kavga da etsek söylemeliydi. İster bir günlük bir görev olsun ister bir aylık bir görev olsun onunla vedalaşmayı benim elimden almamalıydı. Çünkü ne olacağını bilemezdik. Yaralanacak mı, şehit mi olacak bilemezdik. Son kez onu görmeme engel olmuştu. Ona söylememiştim, hatalıydım ama bana böyle karşılık vermemeliydi. Yaptığı şey o kadar gücüme gitmişti ki, o kadar kırılmıştım ki sözcüklere dahi dökemiyordum. Canımı çok yakmıştı. O benim bu hayattaki tek varlığımdı. Haberim olsaydı ona sarılır, bana kırgın gitmesine izin vermezdim ama o bunu bana çok görmüştü. Buraya ne umutlarla gelmiştim, özür dileyecektim. Her şeyi bir bir anlatacaktım. Kerem'i, Zeynep'i. Ona ne yapmam gerektiğini soracaktım. Çünkü Alparslan bana her zaman yol gösterirdi. Buraya gelirken ne kadar büyük umutla, hevesle gelmişsem bir o kadar hayal kırıklığı ile dönüyordum. Her şeyim dediğim adamın yaptığı şey bu sefer canımı çok yakmıştı. ◔◔◔ Yazarın anlatımından, Semih önündeki kahveden keyifli bir yudum aldı. Karşısında düşünceli bir biçimde oturan Kerem'i inceledi bir süre. Kerem buraya büyük bir sıkıntıyla gelmiş, geldiğinden beridir de zorla konuşmuştu. Tabii Semih'e hastanede yaşadığı tüm her şeyi anlatmıştı. Semih içten içe Alparslan'ın sinirlenmesine sevinmişti ve Hazanla tartıştıklarını duyduğunda da keyfi daha çok yerine gelmişti. Planı tıkır tıkır ilerliyor, Hazan ile Alparslan arasındaki ilişki çatırdıyordu ona göre. "Ben yarın akşama bilet aldım, döneceğim İstanbul'a." diyen Keremle birlikte Semih elindeki kahveyi sehpaya bıraktı. "Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun?" Kerem kafa karışıklığı ile Semih'e bakarak konuştu. "Ne yapmamı bekliyorsun? Hazan açık açık söyledi o adamı sevdiğini." "Onların sevgisi o kadar büyük değil, baksana şimdiden başlamış çatırdamaya." dedi Semih ardından da ekledi. "Hazan belki de Alparslan orada olduğu için öyle demiştir." dediğinde Kerem gözlerini devirdi. Karşısındaki adam Hazan'ı hiç tanımamıştı anlaşılan. Ayrıca bu kadar ısrar etmesinin sebebini de anlayamamıştı. Kafasında soru işaretleri vardı Kerem'in. Semih, Kerem'in sessiz kalmasından istifade konuştu. "Alparslan bir süre buralarda olmayacak, sana tavsiyem o burada değilken git bir daha konuş Hazanla. Hatta evinin adresini vereyim." dediğinde Kerem onayladı. Hazanla konuşacaktı, ona Semih'in mesaj attığını anlatacaktı. Bir daha ondan şans istemeye yüzü yoktu çünkü. Hem Hazan'ın Alparslan'a olan bakışlarını da görmüştü. Ona karşı büyük bir sevgi beslediği belliydi, tekrar tekrar gidip şans istemek onu küçük düşürürdü. O yüzden her şeyi anlatacak ve Hazan'ın mutlu olduğunu kabullenerek İstanbul'a geri dönecekti. Semih'in de amacı daha farklıydı. Hazan'ın Kerem'e bir şans daha vermeyeceğini iyi biliyordu. Kerem yalnızca bir piyondu. Alparslan ile Hazan'ın arasını bozmak için bir piyon. İşi bittiğinde zaten ondan kurtulacaktı. Kerem ve Hazan'ın fotoğraflarını çekerek Alparslan ile aralarının bozulmasını sağlayacaktı. Bunların sonucunda Hazan'ın kendine geleceğini düşünmüyordu ama en azından Alparslan ile de olmayacaktı. Tüm amacı buydu. Ama bilmediği tek şey Alparslan ve Hazan'ın bu kadar kolay bir şekilde birbirlerinden kopamayacaklarıydı... Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Merakla düşüncelerinizi bekliyorum.. ‣‣‣ Bu bölümün başını Alparslan'dan okuduk, nasıldı beğendiniz mi? Duyduklarından sonra Kerem'e ve Semih'e tavrı nasıldı sizce? ‣‣‣ Alparslan'ın yaptığı şey hakkında ne düşünüyorsunuz? Hazan'ın yerinde olsanız nasıl bir tepki verirdiniz? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan tartışması nasıldı? Sizce kim haklı, Hazan mı? Alparslan mı? ‣‣‣ Hazanla Alparslan nasıl ilerleyecek sizce bu olaylardan sonra? ‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesini beğendiniz mi? Buse sonunda bir şeyleri kabullendi. Sizce ikili bundan sonra nasıl ilerleyecek? ‣‣‣ Semih'in düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bölümle ilgili düşüncelerini bekliyorum.. Görüşmek üzere💖 |
0% |