@mutlusonsuz222
|
Selamlar, nasılsınız? 🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur. Keyifli okumalar dilerim..💖 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın... 26.Bölüm Yazarın anlatımından, Alparslan oturduğu yerde hafifçe kıpırdandıktan sonra matarasını çıkardı ve birkaç yudum su içti. Biraz önce mola vermiş, kumanya ile karınlarını doyurmuşlardı. Yorgundu, gelmeden önce olanlar yüzünden gergindi. Aynı zamanda da çok pişmandı. Başını sırtını yasladığı kayaya koyarak gözlerini kapkara gökyüzünde bulunan ve parıl parıl parıldayan dolunaya çevirdi. Büyük bir hata yapmıştı. Keremle tanıştıkları gece uzunca düşünmüş, beklemişti. Ancak beklediği gibi olmamıştı hiçbir şey. Sabah olduğunda nöbetten yeni çıktığı için biraz uyumuş, uyanır uyanmaz da telefonuna bakarak Hazan'dan bir haber beklemişti. Öğlen operasyonla ilgili toplantıya katılmış, Hazan'ın aramasını görmemişti. Ancak sonradan fark ettiğinde soluğu hastanede almıştı. Hastanede Keremle Hazan'ı konuşurlarken görmüş bir süre uzaktan gözlemlemişti. Kerem'in Hazan gitmesin diye kolunu tutmasıyla onları izlemeyi kesmiş yanlarına gitmişti. Normalde sinirlenmeyeceği şeye sinirlenmişti. Hazan'dan uzun süre bir açıklama bekledikten sonra bir umut hastaneye gidip karşısında ikisini gördüğünde sinirlerine hakim olamamıştı. Kerem'i gönderdikten sonra Hazan'a çatmıştı. Alparslan hayatında ilk defa böyle duygular yaşamıştı ve nasıl başa çıkması gerektiğini bilememişti. Bu hayatı sanki yarın yokmuşçasına yaşamaya alışmıştı mesleği gereği. Hayatını da buna göre şekillendirmişti. Yani bir şeyleri o anda yaşamaya alışmıştı. Bir şey mi söylenecek onu anında söylerdi ya da bir yere gitmesi gerekiyorsa anında giderdi çünkü yarın ne olacağını bilmezdi. Bir tek duygularını Hazan'a anlatmada biraz gecikmişti. Neredeyse onu kaybedeceği zaman söylemişti. Ama onun da sebebi duygularına bir isim koyamamasıydı. Alparslan böyle düşünürken Hazan'dan da aynı düşünceyi beklemişti. Ama onun aksine Hazan öyle yaşamaya alışık olmadığını unutmuştu. Hazan planlarını, programlarını günlere yayarak yaşamaya alışmıştı. Hazan'a olur olmadık şeyler söylemişti ardından da sinirle operasyona çıkacağını bile söylememişti. Ama buraya geldiği ilk an yaptığının yanlış olduğunu kavramış, çok pişman olmuştu. Fevri davranmıştı. Ama arayamamıştı Hazan'ı. Hazan'ı dinlemesi gerekirken onu susturmuş kendisi konuşmuştu. Bir de üstüne de haber vermemek gibi bir salaklık yapmıştı şimdi pişmanlıkla kavruluyordu. Telefonunu çıkartarak Hazan'ı arayıp aramamak arasında kaldı. Hazan açar mıydı ki telefonu? Çok kırılmış olmalıydı. Belki de açmazdı. Öte yandan Kerem işi hala aklını kurcalıyordu. Hazan kafa karışıklığım Kerem yüzünden değil demişti, peki nedendi? Bunun da cevabını alamamıştı. Hem Kerem, hem Hazan, hem de Semih derken kafası iyice allak bullak olmuştu Alparslan'ın. Kendi düşüncesizliği yüzünden son kez Hazan'a bile sarılamamıştı. Olur da bir şey olursa en son kavga ettikleri anı hatırlamak istemiyordu. "Komutanım bize bir kutlama daha çıktı." diyen Caner ile birlikte Alparslan düşüncelerinden sıyrıldı. Murat merakla Caner'e baktı. "Niyeymiş o?" Caner imali imalı Fırat'a bakarak konuştu. "Çok şükür bir ilerlemeye kaydetmişler Fırat ile Buse yengemiz." Caner, Kadir ve Barış gülerken Fırat konuştu. "Yenge demeyin kıza hemen. Daha ortada fol yok yumurta yok." dese de içten içe hoşuna gitmişti bu durum. O kadar mutluydu ki anlatamazdı. Bunca ay beklemişti ve beklemesinin karşılığını almıştı. "Olacak komutanım, olacak. Siz hiç merak etmeyin. En geç 2 aya olursunuz." dedi Kadir. "Sen çok biliyorsun." dedi Emre. Aralarında gülüşürlerken Barış konuştu. "Sen hiç konuşma Emre, aramızda en şanslı sensin. Evli, mutlu ve çocuklu." Emre aklına Nazlı gelince ister istemez gülümsedi. Barış ekledi. "Ve tabii Murat abimiz ve Alparslan komutanım da şanslı olanlardan." "Cinsiyeti belli olmadı daha değil mi?" dedi Murat merakla Emre'ye bakarak. Emre başını olumsuz anlamda salladı. "Yok daha belli değil ama yakında olurmuş, doktor öyle söyledi." dediğinde Kadir konuştu. "Allah sağlıkla kucağınıza almayı nasip etsin." dediğinde Emre gülümsedi. "Sağ ol kardeşim, darısı sizin başınıza." Alparslan sessizce arkadaşlarını dinlerken Murat, Alparslan'ın dalgınlığını fark ederek yanına doğru ilerledi. Sırtını Alparslan'ın yaslandığı taşa yaslayarak konuştu. "Neyin var abicim?" Aslında Semra'dan bir şeyler öğrenmişti ama yine de Alparslan'dan öğrenmek istiyordu. Alparslan derin bir nefes verdi. "Bir halt ettim nasıl düzeltsem diye düşünüyorum." "Aranızda neler oldu bilmiyorum ama siz bunu aşarsınız eminim." dedi Murat. Alparslan başını salladı. Konuştuklarında her şeyi aşabilirlerdi ama konuşamamışlardı ki. Görevden döndüğü an Hazan'ın karşısına geçip özrünü dileyecek ve neler olup bittiğini ondan öğrenecekti. Bu sefer sinirlenmeden dinlemeye çalışacaktı. "İnşallah abi, inşallah." diyerek Murat'a baktı Alparslan. Bir süre sessizce otururlarken fark ettikleri hareketlenmeyle birlikte hazır ola geçerek planladıkları gibi harekete geçtiler..
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Alparslan'ın göreve gittiğini öğrendiğimden beri 2 gün geçmişti. Gece yatarken, sabah kalktıktan sonra, gün içerisinde gözlerim hep telefonda olmuştu. Bir aramayı geçmiş, küçük bir mesaj beklemiştim. 'Ben iyiyim' dediği, iki kelimelik bir mesaj. Ama gelmemişti. Her telefona baktığımda büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Gittikleri operasyonun her zamankinden daha zor olduğunu da Buse'den öğrenmiştim. Böyle bir şeyi başka birilerinden öğrenmek incitiyordu beni ama onu düşünmeden, iyi olmaları için dua etmekten de geri duramıyordum. Canı sağ olsundu. Yeter ki sağ salim bana dönsündü bu benim için yeterdi. Gelse haber veremedim, vaktim olmadı dese bile affederdim. Çünkü bende aynı şeyi yapmıştım ona anlatmak için vakit bulamamıştım. Aniden odayı dolduran zil sesiyle birlikte ekranda gördüğüm Alparslan'ın ismi bende büyük bir şaşkınlık oluşturdu. Anında içime bir sıkıntı düşerken telefonu açtım. "Efendim?" dedim ciddi bir sesle. Aradı diye hemen yumuşamayacaktım. "Hazan?" diyen Alparslan'ın sesini işittiğimde derin bir nefes verdim. İyiydi çok şükür. Sessizce onun konuşmasını beklerken Alparslan konuştu. "Ben iyiyim, merak etmemen için aradım." dediğinde alayla güldüm. "Giderken haber verme zahmetinde bile bulunmadın ama sağ ol haber verdiğin için. Zahmet oldu." dedim kendimi tutamayarak. "Haklısın, haber vermem gerekirdi." dediğinde sessiz kaldım. "Döndüğümde bu konuyu ve Kerem konusunu uzun uzun konuşuruz olur mu?" dediğinde onayladım. "Kendine dikkat et. Sağ salim dön." dedim diğer söylediğini es geçerek. O meseleler zaten konuşulacaktı. "Ederim, sende dikkat et." dediğinde konuştum. "Ederim, görüşürüz." telefonu kapatarak yatağa bıraktım. Sesi epey pişman geliyordu. Galiba düşündüğünde hatasını anlamıştı. İkimizde hatalıydık bende kabul ediyordum. Ameliyatım bitince izin alarak yanına gitmem gerekiyordu belki de ama işlerin bu derece karışacağını nereden bilebilirdim ki. Bundan sonra asla böyle bir hataya düşmezdim. Ama onun yaptığı da kırıcıydı, beni dinlemeden onca laf söylemişti. Biliyorum sinirine yenilmişti. Ama ne olursa olsun beni dinleseydi şuan da bu durumda olmazdık. Çalan kapıyla birlikte yattığım yerden doğruldum. Bu akşam vakti kim gelebilirdi ki? Hızlı adımlarla kapıya ilerleyerek delikten baktım. Kapının önünde Kerem'i görmemle kaşlarımın çatılması bir olmuştu. Bir kurtulamamıştım. Kapıyı açtıktan sonra konuştum. "Ne işin var burada senin, evimin adresini nereden buldun?" dedim sert bir sesle. Ardından ekledim. "Kerem ben söyleyeceğimi söyledim hala neden rahatsız ediyorsun beni?" dediğimde Kerem konuştu. "Rahatsız etmeyeceğim artık, yalnızca birkaç şey söyleyip vedalaşmak için geldim." Kapının hemen kenarındaki portmantodan kabanımı alarak üzerime geçirdim ve dışarı çıktım. Bahçede bulunan sandalyeyi işaret ettim Kerem'e. Hava çok soğuk değildi, dışarıda konuşabilirdik. Kerem dediğimi yaparak oturdu bende karşısına geçerek merakla ona baktım. Bir an önce ne söyleyecekse söylesin sonra da beni rahat bıraksın istiyordum. "Evinin adresini Semih Bey verdi." dediğinde duyduğum isimle kaşlarım çatıldı. "Ne?" Bu adam benim evimin adresini nereden biliyordu? Tamam öğrenmesi zor değildi ama ne cüretle öğrenip önüne geçen herkese veriyordu? "Hazan bana mesajı atan da oymuş." dediğinde iyice şaşırdım. Uyarımı hiçbir şekilde dikkate almamıştı. Ben düşüncelerle boğuşurken Kerem tekrar konuştu. "Sen çay bahçesinden çıktıktan sonra o geldi yanıma. Mesajı kendisinin attığını söyledi. Bizim bir şansımız olabileceğini söyledi." dediğinde gözlerimi kapattım. Bu adam kendini ne zannediyordu? "Taburda da Alparslan Beyle karşılaştık. Sizin birlikte olduğunuzu bilmiyordum." "Madem tanıştınız ne diye hastaneye geldin tekrar?" dedim sıkıntıyla. Kerem utançla başını eğdi. "Son bir kez şansımı denemek için, biraz da gaza geldim." dediğinde başımı iki yana salladım. "O zaman sana tekrar söyleyeyim, ben Alparslan'ı seviyorum. Bizim seninle tekrar bir yola girmemiz imkansız." Kerem söylediğim şeyle birlikte başını salladı. "Biliyorum, o yüzden sana bunları anlatıp gideceğim. Uçağım gece kalkıyor." dediğinde konuştum. "Hem Zeynep ile ilgili gözlerimi açtığın için hem de Semih'in yaptıklarını anlattığın için sağ ol." Keremle aramızda ne geçmiş olursa olsun yaptığı güzel bir şeydi. Bana bunları anlatmayabilirdi ama o anlatmayı seçmişti. O yüzden bir teşekkürü hak ediyordu benim gözümde. Kerem oturduğu yerden ayağa kalktığında bende onunla birlikte ayaklandım. "Rica ederim, umarım çok mutlu olursun Hazan. Mutluluğu en çok hak eden insanlardan birisin. Keşke sonumuz böyle olmasaydı ben senin kıymetini bilseydim." Kerem sözlerini bitirdiğinde konuştum. "Ben mutluyum Kerem, sende mutlu ol." dediğimde Kerem başını salladı. "Umarım. Hoşça kal." diyerek bahçe kapısından dışarı çıktı. Gitmeden önce son kez arkasını dönüp baktı. Ardından arabasına binerek evin önünden uzaklaşmaya başladı. Kerem gitmişti ama asıl bizimle uğraşan adam hala buradaydı. Ne hakla benim evimi Kerem'e söylüyordu? Ne hakla bizim meselelerimizi kurcalıyordu? Yetmişti artık. Yarın gidip konuşacaktım. Ama tek benim konuşmamla olmuyordu bu. Alparslan geldiğinde onunla da konuşmam gerekiyordu. Semih'in hakkından bir tek o gelirdi bu saatten sonra. Benim konuşmam bir şeyleri değiştirmiyordu.
◔◔◔ Sabah uyandıktan sonra bir şeyler atıştırarak hazırlanıp evden çıktım. Hastaneye gitmeden evvel ilk olarak bir galeriye giderek kendime 2023 model jeep compass sipariş vererek soluğu taburda almıştım. Semih yüzbaşı ile son kez konuşacak bundan sonrasını Alparslan'a bırakacaktım. Taksiden inerek tabura giriş yaptım. Artık neredeyse yolunu ezberlediğim odaya doğru ilerleyerek kapının önünde durdum. Kapıyı tıklatarak bir süre bekledim ancak herhangi bir ses gelmeyince kapıyı açarak içeriye doğru baktım. İçeride kimse yoktu. Tam kapıyı kapatmak üzereyken arkamdan gelen sesle irkilerek arkamı döndüm. Tanımadığım bir asker elinde dosyayla bana bakıyordu. "Nasıl yardımcı olabilirim?" dediğinde konuştum. "Semih Yüzbaşına bakmıştım ama odasında değil galiba." Asker başını sallayarak beni onayladı. "Evet, Harun komutanın yanında. İsterseniz siz odaya geçip bekleyin ben çağırayım." "Olur." diyerek askeri onayladım. Asker yanımdan ayrılırken odaya girip masaya doğru yaklaştım. Ayakta Semih yüzbaşının gelmesini beklerken masanın üzerindeki bir zarfın üzerinde büyük harflerle yazılmış olan ismimi ve soy ismimi görmemle kaşlarımı çatarak zarfı elime aldım. Neyse ki zarf kapatılmamıştı. Koridorda hiçbir ayak sesi duyulmamasına güvenerek zarfı açtım ve içerisinde bulunan fotoğrafları çıkardım. Fotoğraflar da dün Keremle benim konuşurken ki hallerimiz vardı. Tek tek fotoğraflara bakarken kaşlarım çatıldı. Evimin kapısında, bahçede otururken. Her anımız çekilmişti. Nasıl bu kadar ileriye gidebiliyordu? Yaptığı şey tacize giriyordu artık. Birinin gizli gizli fotoğraflarını çekmek ne demekti? Resmen özel hayatın gizliliğini ihlal ediyordu. Zarftan birkaç tane fotoğraf alarak hızlıca çantama koydum. Hepsini almam dikkatini çekerdi. Hemen benim aldığımı anlardı. Arasından birkaç tane alındığını anlamazdı çünkü birçok fotoğraf vardı. Bu fotoğrafları eminim ki Alparslan'a gösterecekti aramızı bozmak için ama başarılı olamayacaktı. Çünkü ben zaten her şeyi anlatacaktım. Daha fazla beklemeden odadan çıktım. Semih yüzbaşı ile yüz yüze gelmek dahi istemiyordum artık. Bu adam düşündüğümden bile tehlikeliydi. Ne yaparsam yapayım da vazgeçmeyecekti anladım kadarıyla. Onun odasının bulunduğu koridordan hızlı adımlarla uzaklaşarak binadan dışarı çıktım. Taburun çıkışına doğru ilerlerken uzaktan duyduğum sesle duraksadım. Bu ses Alparslan'ın sesiydi. Dönmüşler miydi? Bakışlarımı sesin olduğu tarafa doğru çevirirken benden çok uzakta timle birlikte Harun Yarbay'ın karşısında tek sıra halinde dizildiklerini gördüm. Alparslan'ı daha net bir şekilde görebilmek için biraz daha yaklaştım. Vücudunun hiçbir yerinde bir sorun görünmüyordu. İyiydi. Rahatlayarak derin bir nefes verirken bakışlarım timin diğer üyelerinde dolaştı. Herkes iyiydi ancak Fırat'ın omzundaki kan lekeleri bariz belli oluyordu. Belli ki omzundan yaralanmıştı. Ama durumundan anladığım kadarıyla çok acil bir şey değildi bu. Gayet iyi duruyordu. Muhtemelen Barış müdahale etmişti, ufak bir pansumanla her şey hallolabilirdi. Tabii Fırat'ın pansumanı yapması için Buse'ye geleceğine adım gibi emindim. Yaklaştığım yerden yavaş yavaş uzaklaşarak taburdan çıktım. İyi olduğunu görmüştüm ama yaptığı şeyden sonra yanına gidip onu hiçbir şey olmamış gibi karşılayamazdım. Çok özlemiştim ama önce aramızdaki şeyleri halletmemiz gerekiyordu. ◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Operasyonun son gününde büyük patron kod adlı teröristi yakalamak için teröristlerle girdikleri çatışmada yaralanmıştı Fırat. Kurşun kolunu sıyırmıştı ancak Barış çatışma bitiminde koluna bakmış ve gerekli müdahaleyi dikiş atarak yapmıştı. Yalnızca birkaç gün aralıklarla pansuman yapılması gerekiyordu. Fırat da bundan istifade hastaneye giderek pansumanını Buse'ye yaptıracaktı. Terörist elebaşını istihbarata teslim ettikten sonra Alparslan ile birlikte hastaneye gelmişlerdi. Alparslan, Hazan'ın yanında gitmek için Fırat'ın yanından ayrılırken Fırat'ın gözleri Buse'yi aramaya koyuldu. O sırada Buse de Hazan'dan Fıratların döndüğü haberini almış ve ondan bir telefon bekliyordu, buluşmak için. Dalgın bir biçimde koridorda ilerlerken Fırat'ın sesini duymasıyla irkildi Buse. "Hayırdır hemşire hanım? Karadeniz de gemileriniz mi battı?" Fırat'ın konuşmasıyla birlikte Buse bakışlarını ona doğru çevirdi. Bir telefon bekliyordu ama buraya gelmesini hiç beklemiyordu. "Fırat, senin burada ne işin var?" Fırat, Buse'nin tepkisine gülerek konuştu. "Seni görmeye geldim." Buse Fırat'ın dediğine utanarak başını aşağı doğru eğdi. Ardından da aklına gelen şeyle hızla konuştu. "İyisin eğil mi? Yaran falan var mı?" endişeyle konuşan Buse'ye karşılık Fırat tebessüm etti. Birinin onun için endişelenmesi güzeldi. Bu duyguyu yıllar önce tatmıştı en son. Annesi öldükten sonra bu duyguyu unutmuştu. Tabii Funda teyzesi ve Osman amcası onu hiç ihmal etmiyordu ama bu bambaşkaydı. "Ufak bir yaram var." dedi Fırat. Ardından Buse'nin panik olmaması için ekledi. "Ama ufak bir yara. Pansuman yapabilir misin?" Buse sitemle baktı Fırat'a. "Baştan söyleseydin ya keşke, hemen yapardık. Gel hadi." Buse eliyle odalardan birini işaret ederek ilerlemeye başladı. Fırat da onu takip ederek peşinden ilerledi. Odaya girdiklerinde Buse konuştu. "Sen üzerindekileri çıkart, bende pansuman malzemelerini hazırlayım." Fırat, Buse'nin dediğini yaparak ilk önce üzerindeki montu çıkardı. Buse malzemeleri hazırlayıp Fırat'ın yanına ilerlerken konuştu. "Dur yardım edeyim ben." Fırat onu onayladığında Buse büyük bir dikkatle Fırat'ın yaralı olan kolundan tişörtü çıkardı. İlk defa Fırat ile bu kadar yakınlaşması kalbinin hızlı hızlı atmasına neden olurken Fırat da ondan farksız değildi. Kızın kokusu burnuna dolduğunda mest olarak gözlerini kapattı. Tişörtü çıkardıktan sonra Buse eline eldivenleri giyerek yaranın üzerindeki bandajı çıkardı ve yaraya baktı yüzünü buruşturarak. "Hazan'a da gösterseydik keşke, yara iyi görünüyor ama." dedi Buse kararsız bir şekilde. Fırat ise konuştu. "Merak etme Barış baktı." dedikten sonra Buse, Barış'ı tanımadığı için açıklama yaptı. "Yani timimizde sıhhiyeci olarak görev yapıyor Barış, o halletti hiçbir şey yok." Buse Fırat'ı onaylayarak ilk önce yaranın üzerini tentürdiyotla temizledi. Temizlerken ara ara Fırat'ın yüzüne bakıp canının acıyıp acımadığını anlamaya çalıştı. Ancak Fırat'ın yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu. 'Aslında şaşıracak bir şey yok, bu kadar küçük bir yara onun canını yakmazdı. Fırat kim bilir ne yaralar gördü' diye geçirdi içinden. "Canım yanmıyor merak etme." dedi Fırat, tebessüm ederek. Buse hiçbir şey demeden pansumanı yaptıktan sonra antibiyotikli bir krem sürerek yaranın üzerine steril gazlı bez yapıştırarak işini bitirdi. "Geçmiş olsun, pansumana birkaç gün daha gelirsen daha iyi olur." Fırat başını salladı. "Sen yaparsan her gün gelirim." Fırat'ın bu kadar açık sözlü olmasına karşılık Buse baştan şaşırsa da bozuntuya vermeden konuştu. "Yaparım." Birbirlerinden bakışlarını kaçırmadan bakarlarken Fırat konuştu. "Bir daha ki buluşmamız kahve içerken olacaktı ama kısmet bunaymış." diyerek Buse'ye bakmaya devam ederken Buse başını salladı. "Öyle oldu ama kahve de içeriz yani, aslında ben yarın öğlen boşum. Akşam nöbete gideceğim." diyerek Fırat'ın tepkisine bakarken Fırat konuştu. "Öyleyse yarın öğlen benimle bir kahve içmek ister miydiniz hemşire hanım?" Buse gülümseyerek başını salladı. "Neden olmasın üsteğmenim, sizi yakından tanımayı isterim." Buse'nin cesaretle söylediği şey Fırat'ın hoşuna gitmişti. Artık Buse'nin kendine karşı açık olması bir yana çekinmeden böyle şeyler söylemesi ona daha çok bağlanmasına neden oluyordu. "O zaman yarın haberleşiriz." "Olur." dedi Buse Fırat'ı onaylayarak. Elindeki eldiveni çöpe atarak Fırat'ın tişörtünü giymesine yardımcı oldu. Ardından montunu da giymesine yardım edip odadan çıktılar. İkisi de çok heyecanlıydı. Resmen ilk buluşmalarını ayarlamışlardı biraz önce. Fırat her ne kadar Buse ile ilgili şeylere hakim olsa da Buse Fırat'ı çok fazla tanımıyordu. Yalnızca arada sırada karşılaşmalarından öteye gitmemişti onların ilişkisi. Ona rağmen ikisi de birbiriyle ilgili güzel duygular hissetmeye başlamışlardı. Buse bunu yeni yeni kabullense de Fırat bunu çoktan kabullenmişti.
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Hastaneye geldiğimde direkt olarak soluğu Buse'nin yanına gitmiştim. Timin operasyondan döndüğünü söylemiş içinin rahat etmesini sağlamıştım. Ardından da hastalarımı gezerek onları kontrol etmeye başlamıştım. Son hastamın odasından çıkarak koridorda ilerlemeye başladığımda danışmanın hemen önünde dikilen ve oradaki görevliyle konuşan Alparslan'ı gördüm. Adımlarım duraksarken görevli eliyle beni işaret ettiğinde Alparslan'ın bakışları bana doğru döndü. Bakışlarımız anında buluşurken yavaş yavaş onlara doğru ilerlemeye başladım. Alparslan birkaç büyük adımla yanıma yaklaştığında gözlerim tüm vücudunda dolaştı. Sivil bir şekilde giyinmişti ve hiçbir sorun yok gibiydi. "Dönmüşsün, geldikten birkaç gün sonra haber verirsin diye düşünmüştüm." dedim imalı bir şekilde. Alparslan dudaklarını birbirine bastırarak yüzüme baktı. Bense konuştum. "İyi misin?" Evet ona çok kırılmıştım ama iyi olup olmadığından da emin olmam gerekiyordu. Görünüşte bir şey yoktu ama onun ağzından da duymak istiyordum. "İyiyim, bir sorun yok." dediğinde başımı salladım. "Sevindim. Başka bir şey yoksa benim işime dönmem lazım." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çatarak bana doğru baktı. "Konuşmamız gerekiyor." Söylediği şeyle alayla güldüm. "Dinleyecek misin ki?" dediğimde Alparslan sıkıntılı bir nefes verdi. "Hazan, bak haklısın sana haber vermem gerekiyordu. Ama sinirle ne yaptığımı bilemedim ben. Zaten biraz düşününce yaptığım hatanın farkına vardım. Özür dilerim." Bakışlarım koridorda bizi izleyen birkaç kişiyi bulduğunda Alparslan'a bakarak konuştum. "Bunları burada konuşmayalım, dışarı çıkalım." dediğimde Alparslan beni onayladı. Birlikte hastaneden dışarı çıkarak biraz arka tarafa, kimsenin olmadığı yere doğru ilerledik. Burada daha rahat tartışabilirdik. "Bir şey söylemeyecek misin?" diyen Alparslan ile birlikte ağırca yutkundum. "Sinirliydin tamam bu konuda haklısın, sana anlatmadım bazı şeyleri. Erteledim, Keremle sizin karşı karşıya geleceğinizi düşünemedim. Burada hata benim kabul ediyorum ve bende özür dilerim. Ama senin yaptığın şeyi hiç hak etmedim. Neydi yaptığın, misilleme mi? Sen bana bazı şeyleri söylemedin bende sana operasyona gittiğimi söylemedim mi?" Kırgın bir şekilde konuşurken Alparslan büyük bir dikkatle beni dinliyordu. Sözlerime devam ettim. "Kesinlikle aynı şey değildi Alparslan, sen operasyona çıktın bu basit bir şey değil. Orada yaralanabilirdin veya şehit olabilirdin, ben sana son kez sarılamazdım bile o zaman. Birbirimize kırgın bir şekilde ayrıldık. Haberim olsaydı öylece gitmene izin vermezdim." dedim gözlerim dolu dolu. Ardından ekledim. "Bu hep böyle mi olacak? Biz her tartıştığımızda sen öylece habersiz çekip gidecek misin?" dedim kırgınca. Alparslan hızla başını iki yana salladı. "Hayır, asla. Ben bu hatayı bir kere yaptım bir daha asla yapmam. " Alparslan pişmanlıkla bana bakarken konuştum. "Ben seni her şeyim yerine koydum Alparslan, bir daha böyle gitme lütfen." dedim gözyaşlarımın yanaklarımı ıslatmasına izin verirken. Alparslan hızla elini yüzüme çıkartıp gözyaşımı parmağıyla temizledi. "Ağlama, lütfen ağlama. Senin ağlamanı hiç sevmiyorum hele ki bunun benim yüzümden olması beni hepten kahrediyor." diyerek acı çeker gibi bana baktığında burnumu çektim. Dayanamayarak kollarımı boynuna sardığımda o da belimi sıkı sıkı sardı. "Özür dilerim, Hazan. Ben ilk defa böyle bir duygu yaşıyorum ve ne yapmam gerektiğini bilemedim. Her zaman mantığımla hareket eden, sabırlı olan ben bu defa sabırlı olamadım. Mantığım devre dışı kaldı sanki." diyerek kendini açıklamaya çalıştı beni sıkıca sararken. Bir şey demeden onu dinlerken Alparslan devam etti. "Seni çok büyük hayal kırıklığına uğrattım biliyorum ama yemin ederim, bir daha asla böyle bir şey olmayacak." dediğinde başımı salladım. Biliyordum yapmazdı. Zaten bir daha böyle bir şey olması durumunda bende aramızdakileri sorgulamaya başlardım. Bu seferlik çok fazla uzatmayacaktım. Kollarımı ondan çekerek yüzüne baktım. "Biliyorum, sen sözlerini tutarsın. Ama bir daha böyle bir şey yapacağın zaman şunu hatırla. Benim bu hayatta senden başka kimsem yok. Sen bana böyle davranınca kimsesiz gibi hissettim." Alparslan elliyle yanaklarımı kavrayarak konuştu. "Hissetme, Hazan olurda bir gün bana bir şey olursa ancak o zaman ben senin yanında olamam. Ama o zamana kadar hep senin yanında olacağım, sen ne istersen o olacağım. İster annen olurum, istersen baban, istersen sevgilin." Ona bir şey olma ihtimali kalbimin sıkışmasına neden olurken yanaklarımın üzerindeki ellerini tuttum. O biz daha sevgili değilken bile benim yanımda olmuştu, bana destek olmuştu. Kendi ailemin bile yapmadığı şeyi yapıp desteğini belli etmişti. Yaptığı hareket ne kadar zoruma gitmiş olursa olsun içtenlikle pişmanlığını dile getirmişti, ben nasıl onu affetmezdim ki? "Bende özür dilerim, ertelememem gerekiyordu. Bir an mantıklı düşünemedim, kendimi kapattım." dedim gözlerinin içine bakarak. O hatasını telafi etmişti. Şimdi sıra bendeydi. O yüzden konuşmaya devam ettim. "Ertelememin sebebi Kerem'in gelmesi değildi. Kerem'in Zeynep hakkında söyledikleriydi. En yakın arkadaşım dediğim insanın sırtımdan vurmasıydı benim kafamı karıştıran." dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Zeynep mi?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Keremle biz iyi bir şekilde ayrılmadık, Kerem beni aldattı." dediğimde Alparslan'ın şaşkınlık dolu bakışlarını üzerimde hissettim. Bunu umursamadan devam ettim sözlerime. Artık her şeyi konuşmanın zamanı gelmişti. "Bunu bir video ile öğrendim ben." tiksinerek söylediğim şeyle Alparslan yüzünü buruşturdu. "Şerefsiz herif." Verdiği tepkiyle başımı salladım. Haklıydı. Zeynep her ne yaparsa yapsın aldatmak Kerem'in elindeydi ve o da aldatmıştı. "Videoyu bana gönderen Zeynepmiş. Hatta o gece Zeynep, Kerem'e benim onu sevmediğimi, ondan sıkıldığımı falan söylemiş. Kerem de içip sarhoş olmuş. Sonrası da malum." dedim derin bir nefes vererek. Şimdi böyle kolayca anlatıyordum ama sindirmek pek kolay olmamıştı benim için. "Bir insan arkadaşına neden böyle bir şey yapar?" diyen Alparslan ile birlikte güldüm. "Çünkü Kerem'e aşıkmış." Alparslan söylediğim şeyle iyice şaşkınlığa uğrarken yutkundum. "Ses kaydı falan var, her şeyi yaptığını anlattığı. Kerem bunu söylemeye gelmiş." dediğimde Alparslan'ın meraklı sesini duydum. "Peki senin burada olduğunu kim haber vermiş? Zeynep değildir herhalde." "Bilinmeyen numaradan bir mesaj gelmiş." dediğimde Alparslan'ın kaşları çatıldı. İşte şimdi en zor yere gelmiştik. Söyleyeceklerimden sonra Alparslan sakin kalabilir miydi hiç bilmiyordum. "Alparslan ona mesaj atan kişi Semih yüzbaşıymış." Tepkisini ölçmek için ona doğru bakarken yumruklarını sıkmaya başlamıştı Alparslan. Gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdi. "Bir bitmedi oyunları, ben sakin kalmaya çalıştıkça yaptığına bak. Bu sefer ben konuşacağım onunla anladığı dilden." dediğinde elimi yumruk yaptığı elinin üzerine koyarak konuştum. "Sakin ol lütfen." dedikten sonra duraksadım. Bugün ki fotoğrafları da söylemem gerekiyordu ama korkuyordum. "Bir de." diyerek söze başladığımda Alparslan konuştu. "Bir de ne? Başka ne yaptı o haysiyetsiz." dediğinde dudaklarımı yaladım. "Dün bunları anlatmak için Kerem evime geldi, mesaj atanın Semih yüzbaşı olduğunu söyledi ve İstanbul'a geri döndü gece." diyerek duraksadığımda Alparslan alayla güldü. Ama sinirden güldüğü o kadar belliydi ki. "Evinin adresini de o verdi." başımı olumlu anlamda salladım. "Orospu çocuğu." "Alparslan ben bugün onunla konuşmaya gitmiştim ama odasında değildi. Masanın üzerinde ismimin yazdığı bir zarf vardı, zarfın içinde de fotoğraflar. Keremle ikimizin fotoğrafları, onları sana verecek muhtemelen. Aramızı daha da bozmak için." dediğimde Alparslan arka arkaya yutkunarak konuştu. "Ben onun planını bir taraflarına." diyerek duraksadı. Muhtemelen ben yanındayım diye söylememişti devamını. Elimi koluna koyarak Alparslan'a iyice yaklaştım. "Lütfen mesleğini tehlikeye atacak bir şey yapma. Bırak Allah'ından bulsun." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Bırakmam. Yaptığı şey artık tacize giriyor, evinin adresini ne hakla öğreniyor? Ne hakla fotoğraflarını çektiriyor? Kim ki o, kendini ne zannediyor?" sinirli bir şekilde konuşan Alparslan'a hak veriyordum. Bende çok rahatsızdım bu durumdan ama onun da kendini riske atmasını istemiyordum. Sonuçta Semih yüzbaşı onun komutanıydı. "Lütfen sakin ol." dediğimde Alparslan gözlerini kapatarak birkaç derin nefes aldı. "Bunca zaman benimle uğraştı o yetmiyormuş gibi bu sefer de kafayı sana taktı. Benimle uğraşması umurumda bile değil ama artık yeter. İşin ucu sana dokunuyorsa sakin olmamı bekleme benden." diyerek sertçe konuştuğunda konuştum. "Tamam çok haklısın, bende çok rahatsızım ama bu sinirle gidersen ona ne yapacağını ikimizde biliyoruz." "Gideceğim ağzını burnunu kıracağım." diyerek başını bir sağa bir de sola doğru eğerek çıtlattı. "Seni şikayet ederse ne olacak? Mesleğinden olmak mı istiyorsun?" dediğimde Alparslan konuştu. "Sikmişim mesleğini, hem şikayet falan edemez o beni. Kendi yaptığı ne peki? Asıl senin ona dava açman gerekiyor, özel hayatın gizliliğini ihmal etmeden hapis cezası bile yer." Endişeyle ona bakmaya devam ettim. Kafasına koymuştu bir kere. Ben onu ne kadar durdurmaya çalışsam da gidecekti Semih'in yanında. Alparslan korkumu anlamış olacak ki elini yüzüme koydu. "Korkma, sadece konuşacağım. Tamam mı?" dediğinde ona inanmasam bile onayladım. Bakışlarımı Alparslan'dan çekerek etrafa bakındım. Görünürde kimsenin olmadığını görerek dudaklarımı Alparslan'ın dudaklarına bastırdım. Bu hareketimle birlikte Alparslan dudaklarımı kavrayarak bana karşılık verdi. O kadar özlemiştim ki onu. Şuan ne Semih'i ne de başkasını düşünmek istemiyordum. O da düşünmesin ve biraz sakinleşsin istiyordum. Yalnızca birbirimizi düşünelim istiyordum. Bu iki gün benim için kötü geçmişti. Sürekli Alparslan'ın iyi olup olmadığını düşünmek, bana haber vermeden gitmesini kabullenmeye çalışmakla geçmişti. Şimdi yanımdayken daha fazla başkaları hakkında düşünmek istemiyordum. Dudaklarımız ayrıldığında gözlerimi aralayarak Alparslan'a baktım. O da bana bakarken fısıldadı. "Bunu özlemişim." dediğinde tebessüm ettim. "Bende, bir daha aramıza kimsenin girmesine izin vermeyelim." dediğimde Alparslan başını salladı. "Vermeyeceğiz, bu ilk ve son olacak." kollarımı tekrar ona dolayarak sıkı sıkı sarıldım ve huzurlu bir biçimde gözlerimi kapattım. Ne olursa olsun, tartışsak da sonunda birbirimizin kollarında huzura ermek paha biçilmezdi.
◔◔◔ Yazarın anlatımından, Alparslan arabasını park ederek Semih'in odasının bulunduğu binaya girdi. Hazan'ın yanına gittiğinde hiç duymayı beklemediği şeyleri duymuştu. Kerem'e ayrı, Zeynep'e ayrı kızmıştı ama onu en çok sinirlendiren Semih olmuştu. Kendiyle uğraştığı yetmiyormuş gibi bir de Hazanla uğraşması artık onu sinirlendirmeye başlamıştı. Hele ki aralarını bozmak için girdiği bunca uğraş kabul edilebilir değildi. Hazan'a sakin olacağım demişti ama olamıyordu. Karşısındaki adam güzellikle konuşmaktan anlamıyordu ki. Hızlı hızlı Semih'in odasına ilerleyerek kapıyı çaldı ve bir talimat beklemeden içeri girdi. Semih kapının aniden açılmasıyla birlikte oturduğu yerden içeri giren Alparslan'a baktı. "Hoş geldin, bende seni çağıracaktım zaten." Alparslan kapıyı arkasından kapatarak tam Semih'in masasının önüne doğru gelerek konuştu. "Senin derdin ne?" Aralarındaki resmiyeti bir çırpıda bitirip attı, karşısındaki adama ne tahammülü ne de saygısı kalmamıştı artık. Semih ise Alparslan'ın bu çıkışına şaşırsa da belli etmedi ve konuştu. "Ne biçim konuşuyorsun sen benimle?" "Hak ettiğin gibi konuşuyorum." dedi Alparslan sert bir biçimde. Ardından ekledi. "Bunca zaman rütben benden üstün diye beni ezdin geçtin hiç sesimi çıkartmadım. Ama yaptıkların bini aştı artık!" diyerek bağıran Alparslan ile birlikte Semih oturduğu yerden kalkarak Alparslan'ın tam karşısına geçti. "Alparslan kendine gel, yoksa ben bilirim seni kendine getirmeyi." Tehditkar bir biçimde konuşan adamla Alparslan daha da çileden çıktığını hissetti. "Elini ardına koyma, senden korkan senin gibi olsun." dedikten sonra iki eliyle Semih'in yakalarından tutarak sertçe kendine çekti. "Bir daha Hazan'la uğraşmayacaksın Semih, duydun mu beni?" dedi her kelimenin üzerine basarak. Devam etti sözlerine. "Ondan uzak duracaksın, yanına yaklaşmayacaksın." işaret parmağını kaldırarak Semih'in yüzüne doğru salladı. Semih, Alparslan'ın tavrına karşılık alayla güldü ama aslında bu gülüşün ardında biraz da olsa korku yatıyordu. Alparslan'ı her zaman ezmiş, her zaman onunla rekabete girmişti ama hiçbir zaman onu böyle sabrı taşmış, çileden çıkmış bir şekilde görmemişti. Demek Alparslan'ın zaafı da Hazan'dı. Onun sinirini ancak böyle bozabilirdi. "Bir kadın yüzünden komutanının yakasına yapışıp rest çekiyorsun öyle mi?" diyerek Alparslan'ın elinden kurtuldu Semih. Masasına giderek çekmeceden birkaç tane resim çıkardı. "Al bak savunduğun kadının arkandan nasıl iş çevirdiğine bak. Nasıl hala eski sevgilisiyle görüşüyor." Semih resimleri Alparslan'a doğru uzattığında Alparslan resimleri aldı. Tek tek resimlere bakarak alayla güldü. Hazan anlatmıştı ki anlatmasaydı da bu resimleri gördüğünde sinirlenmezdi Alparslan. "Sen bizi böyle ucuz numaralarla ayırabileceğini mi sanıyorsun?" diyerek bakışlarını resimlerden Semih'e doğru çevirdi Alparslan. Semih, Alparslan'ın dediği şeyle kaşlarını çatarken Alparslan konuştu. "Sen kendini ne zannediyorsun? Gittin Hazan'ın eski sevgilisini getirdin. Sonra fotoğraflarını çektirttin. Ne olacaktı ben bunları görüp Hazanla aramı mı bozacaktım?" Semih dişlerini sıkarak Alparslan'a baktı. Bir planı daha suya düşmüştü. İstediği olmamış, Hazan ve Alparslan'ın arasını bozamamıştı. Alparslan ise güldü. "Ne oldu istediğin olmadı mı?" dedikten sonra kaşlarını tekrar çattı. Elindeki fotoğrafları Semih'in yüzüne fırlatarak konuştu. "Al bu fotoğrafları da bir yerlerine sok." Fotoğraflar Semih'in yüzüne çarpıp yere doğru düşerken Alparslan tekrar konuştu. "Bizden uzak dur artık. Hazan'ı rahat bırak. Saçma salak oyunlarla kafanı yoracağına mesleğini düzgün yap. Bu da benden sana tavsiye olsun."
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümümüzü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan barıştı, açıkçası çok uzatmak istemedim çünkü bana göre ikisi de hatalıydı. Hatalarını anlayıp özürlerini dilediler. Sizce erken mi oldu? ‣‣‣ Semih ve Alparslan sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? ‣‣‣ Fırat ve Buse sahnesi nasıldı? Ufak bir pansuman sahnemiz oldu, ilk buluşmamızı da ayarladık. ‣‣‣ Bundan sonra neler olacak sizce? İstekleriniz var mı? ‣‣‣ Bölümlerde beğenmediğiniz yerler var mı? Yorumlarınızı merakla bekliyorum.. Görüşmek üzere💖 |
0% |