@mutlusonsuz222
|
Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dileriim..💖 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. Bir de bölüme başlamadan önce söyleyeyim, sinirlenip kitabı terk etmeden önce bölümün en azından yarısına kadar gelmenizi tavsiye ederim..😂 28.Bölüm Karşımda hiçbir şekilde utanmadan bu sözleri sarf eden adama tiksintiyle baktım. Zaten gözümde zerre kadar saygınlığı kalmamıştı, bu yaptığı ile de gerçek yüzünü göstermeye devam ediyordu. Üzerindeki üniformadan utanmadan hala bir şeyler peşindeydi. Eline ne geçecekti? Alparslan'dan ayrıldığımda onunla mı olacağımı sanıyordu? Ben ölsem de onunla olmazdım. Hele yaptığı bunca şeyden sonra onu görmeye bile tahammül edemezken bir de onunla mı olacaktım? Hayal dünyası gerçekten çok gelişmişti. "Alparslan ile ayrıldıktan sonra seninle olacağımı mı düşünüyorsun?" zihnimdekileri dile getirirken Semih'in dudakları kıvrıldı. "Benimle olmayacağını gayet iyi biliyorum Hazan. Amacım Alparslan'ın mutsuz olması." Verdiği cevapla birlikte kaşlarım çatılırken konuştum. "Senin ne derdin var Alparslan ile? Neyi hazmedemiyorsun?" Semih pişkin pişkin sırıtmaya devam ederek soruma cevap verdi. "Ben mutlu olamıyorsam o da olmasın, bu kadar basit." verdiği cevapla gözlerimi devirdim. Psikopattı bu adam. Cidden bir tedaviye ihtiyacı vardı. "Olayı çarpıtmaya çalışma, cevabını ver artık." "Ben vakit istiyorum, şuan bir karar veremem." dediğimde Semih'in yüzündeki gülümseme kayboldu. Ruhsuz bir biçimde bana bakarken gerilerek dişlerimi birbirine bastırdım. "Benimle oyun oynamaya kalkma, neler yapabileceğimi biliyorsun. Vaktin yok, şuan kararını söyleyeceksin ikimizde yolumuza bakacağız." Belki dışarıdan belli etmiyordum ama korkuyordum. Karşımdaki adam normal değildi. Ardı ardına yutkunurken başımı salladım. "Tamam, ayrılacağım Alparslan'dan." Söylediğim cümle Semih'in yüzünde tekrar bir gülümseme oluşturduğunda konuştu. "Doğru kararı vereceğine emindim. Yarın burada, benimde gözümün önünde ayrılacaksın Alparslan'dan. Bende uzaktan onun yıkılmış halini göreceğim. Öğlen 13.00'a kadar vaktin var Hazan. Bir dakika bile geç kalırsan, suç duyurusunda bulunurum. O zaman sonuçlarına ikinizde katlanırsınız." Başımı sallayarak onayladım. Peki neden şimdi değildi de yarın ayrılmamızı istiyordu. Ne planı vardı? "Neden yarın?" Semih alaylı gülümsemesiyle konuştu. "Burada soruları ben sorarım Hazan, yapman gerekeni öğrendin gerisi seni ilgilendirmiyor." Zevkle yanımdan ayrılmadan önce tekrar bana baktı. "Bunu Alparslan'a anlatmaman gerektiğini söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum. Benim her yerde gözüm kulağım var biliyorsun." başka bir şey söylemeden yanımdan uzaklaşırken yüzümü buruşturdum. İğreniyordum ondan. Yüzünü dahi görmek istemiyordum. Gözlerimi kapatarak avuç içimi yüzüme bastırdım. Ben neyin içinde düşmüştüm böyle. Buraya geldim geleli bir rahat edememiştim. Yorulmuştum artık. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Azra ile ayrı, Semih ile ayrı uğraşmıştım. Annemi saymıyordum bile. Her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Bir gün bile mutlu olamayacak mıydım ben? Alparslan ile mutluluğu yakaladım derken başımız beladan kurtulmuyordu resmen. Biri bitip biri başlıyordu. Semih benim her yerde gözüm kulağım var demişti. Ne demek istemişti? Peşime birini takıp beni takip ettiriyor olabilirdi ama bu imkansız sayılırdı çünkü Eray hala beni koruyordu. Öyle bir şey olsa mutlaka fark ederdi. Gözlerim elimdeki telefona kaydığında aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. Telefonumu dinlettiriyor olabilir miydi? Olabilirdi. Her şey beklenirdi ondan. Eğer gerçekten böyle bir şey yapıyorsa görevini kötüye kullanmaktan mesleğinden olurdu. Bu da bizim işimize gelirdi. Telefonumu tekrardan arabaya bırakarak Semra ablaların yanına ilerlemeye başladım. Ortalıktan uzun süre kaybolmam çok dikkat çekerdi. Tören alanına tekrar girdiğimde gözüme Fırat ile dikkatle konuşan Alparslan çarptı, bakışlarımı ondan çekmeden gözlerimiz buluşurken dudaklarında hoş bir gülümseme oluştu. İstemsizce bende gülümserken Fırat da bana doğru dönerek elini kaldırdı ve selam verdi. Aynı şekilde ona selam verirken bakışlarım onlardan uzakta olan Semih yüzbaşına takıldı. Yüzünde mimik oynamadan bana bakarken yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş soldu ve bakışlarımı direkt olarak ondan çekerek Semra ablaların yanına ilerledim. Düşünceli bir şekilde etrafa bakarken Semra ablanın koluma dokunmasıyla irkildim. Semra abla benim irkilmemle elini kolumdan çekerken konuştu. "Korkuttum mu? Özür dilerim. İyi misin diye soracaktım. Betin benzin atmış." "İyiyim abla, bir sorun yok." dediğimde Semra abla daha fazla üstüme gelmedi ama dikkatli bir şekilde yüzüme bakarak bir şeylerin olduğunu sezmişti muhtemelen. "Uzun süre gelmeyince merak ettik, Alparslan'ın da gözü yollarda kaldı." diyen Semra abla ile utanarak başımı eğdim. Onunla böyle konuşmak bir garipti sonuçta Alparslan'ın ablasıydı. Semra abla ise benim aksime bundan keyif alıyordu, yüzünde küçük bir tebessüm vardı. "Takılıyorum sana, belli canını bir şey sıkmış. Azıcıkta olsa kafan dağılsın." diyen Semra ablaya minnettar bir biçimde baktım. Onlarla tanıştığım için ne kadar şanslıydım. Alparslan'ın yanımıza doğru geldiğini fark edince ikimizde ona doğru döndük. Alparslan direkt olarak yanıma gelirken bakışları uzun süre yüzümde oyalandı. Bir şeylerin olduğunu o da fark etmişti muhtemelen. Tam konuşacağı sırada yanımıza gelen rütbeli askerle birlikte bakışları ona doğru çevrilmişti. "Hiç yanımıza da gelmiyorsun Osman, biz eski arkadaş değil miyiz?" diyen Albayla birlikte şaşkınca Osman amcaya baktım. Tanışıyorlardı anladığım kadarıyla. Osman amca güldü. "Gelecektim birazdan, yanınız ancak boşaldı Fevzi. Yoksa gelmez miyim yanına." diyen Osman amcayla Albay Fevzi bey tokalaştı. "Hayırlı olsun Funda, oğlumuzun nice terfilerini görelim inşallah." diyerek bu sefer Funda teyzeme baktı albay. Funda teyze memnunca gülümsedi. "İnşallah inşallah. Nurcan ne yapıyor? Ne zamandır konuşamadık?" diye soran Funda teyze ile Fevzi bey cevap verdi. "Ne yapsın evde torun bakıyor. Bizim oğlanın çocuğu oldu daha yeni. Onunla uğraşıyor." "Allah analı babalı büyütsün." dedi Funda teyze tebessümle. Albayın bakışları Semra ablanın yanındaki Efe'ye kayarken konuştu. "Sizin aslan parçası kocaman olmuş ben en son gördüğümde ufacıktı." derken Semra abla gülümsedi. "Bir de bana sorun nasıl büyüdü diye." Semra ablanın dediği şeye gülerken Fevzi beyin bakışları bize doğru kaydı. "Hiç tanıştırmıyorsun Alparslan aşk olsun, eşin mi?" diye bana bakarken Alparslan konuştu. "Henüz eşim değil ama yakın zamanda olmasını istediğim kadın." ailesinin yanında böyle konuşup beni utandırmayı çok seviyordu. Fevzi bey elini bana doğru uzatarak konuştu. "Merhaba gelin hanım, ben Fevzi. Memnun oldum." Ufak bir tebessümle elimi adama uzattım. "Bende Hazan, memnun oldum efendim." Fevzi beyle tokalaştıktan sonra o, Osman amcanın yanına giderek konuşmaya başladı. Funda teyze de onlara katılırken Semra abla muhtemelen bizi yalnız bırakmak adına onlara doğru yönlenerek sohbetlerini dinlemeye koyuldu. Alparslan'ın elini belimde hissederken bakışlarımı ona doğru çevirdim. Dikkatli bir biçimde yüzüme bakarken elini yanağıma getirdi ve elmacık kemiklerimi sevdi. "Neyin var güzelim?" İtinayla yüzümün her noktasını incelerken büyükçe yutkundum. Gülümsemeye çalışarak Alparslan'a baktım. "Bir şeyim yok." dediğimde Alparslan'ın bakışları dudaklarıma kaydı. "Senin her hareketini ezberledim ben artık, gülüyorsun ama içinden gelmediği o kadar belli ki, bakışların donuk. Canını sıkan bir şeyler var, anlat bana." beklentiyle yüzüme bakarken gözlerimi kaçırdım. Ona yalan söylemeyi hiç istemiyordum. Ama yapmak zorundaydım. Peki Semih, Alparslan'ın telefonunu da dinletiyor olabilir miydi? Bu kadarını göze alabilir miydi? Alabilirdi. Adam kafayı Alparslan ile bozmuştu, böyle bir şey yapabilirdi ne yazık ki. Düşüncelerimden sıyrılarak başımı iki yana salladım. "Gerçekten iyiyim ben. Hasta olacağım galiba." Alparslan dudaklarını alnıma bastırıp bir süre sonra geri çekildi. "Ateşin yok aslında, halsiz mi hissediyorsun?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet, biraz başım ağrıyor." "Kıyamam sana. Bugün hastaneye gitmeyeceksin nasıl olsa, evde yatıp dinlen biraz." küçük bir tebessümle konuştum. "Bende öyle düşünüyordum zaten." Gözlerimi Alparslan'dan çekerek etrafıma bakındım. Semih yüzbaşını ararken Alparslan'ın sesini duydum. "Kime bakıyorsun?" gözlerimi tekrar Alparslan'a çevirdiğimde gözlerini kısarak bana baktığını fark ettim. Hızla cevap verdim. "Kimseye bakmıyorum, gözüm takılmış sadece." Alparslan'ın ikna olmadığı çok belliydi ama ikna olmak zorundaydı. Yanında böyle durdukça dikkatini daha çok çekiyordum. "Sende başka bir şeyler var ama bana söylemiyorsun." diye çıkarımda bulunan Alparslan'a baktım uzunca. Artık beni tanımıştı gerçekten. "Gerçekten iyiyim, dedim ya halsiz hissediyorum biraz. Ondan." söylediğim şeyle Alparslan dudaklarını birbirine bastırdı. "Peki, öyle diyorsan." dedikten sonra kolundaki saate baktı. "Benim yarım saate kadar bir toplantım var, annemleri sen bırakabilir misin?" "Tabii bırakırım, merak etme." dediğimde başını salladı. "Eve gittiğinde derhal yatağa giriyorsun ve dinleniyorsun anlaştık mı?" eliyle saçlarımı kulağımın arkasına geçirerek dudaklarını yanağıma bastırdı. "Emredersiniz yüzbaşım." Hep birlikte arabama doğru ilerledikten sonra sırayla Alparslan ile vedalaştık. Ben şoför koltuğuna geçerken Osman amca ön koltuğa oturdu. Semra abla, Funda teyze ve Efe de arka koltuğa oturduğunda arabayı çalıştırarak taburdan çıktım. Yolda sohbet ederek ilerledik ancak benim kafam hala Semihte kalmıştı..
◔◔◔ Gece hiç uyumayıp saatlerce düşünmüştüm. Ne yapacağımı, nasıl Semih'ten kurtulacağımızı ama bulamamıştım. Sabah erkenden kalkıp hazırlanmıştım ve soluğu taburda almıştım. Tedirgin bir biçimde arabamı park ettikten sonra kolumdaki saate baktım. Semih'in verdiği saate az kalmıştı. Arabadan iner inmez telefonumu çıkartıp Alparslan'a geldiğime dair mesaj atarak beklemeye başladım. Nasıl yapacaktım hiç bilmiyordum, insanın böyle çaresizliğe düşmesi çok kötüydü. Merdivenlerin önünde Alparslan'ın gelmesini beklerden az ileride sanki askerle konuşuyormuş gibi yapan ama aslında bakışları bende olan Semih'i gördüm. Bakışlarımız buluştuğunda sırıtarak bana baktı. O sırada merdivenlerden inen Alparslan'ın mırıltısını duydum. "Tipini siktiğim." Bakışları Semih'ten bana doğru kaydığında yanıma gelerek konuştu. "Hoş geldin, beklemiyordum seni." Sarılmak için hamle yaptığı sırada geri çekilerek engel oldum. Yaptığım hareketle kaşları çatılırken konuştum. "Hoş buldum ben biraz konuşmak istiyorum, o yüzden geldim." dedim durgun bir biçimde. "Konuşalım ama sen iyi misin? Hala hasta gibisin. " diyerek yüzümü inceleyen Alparslan ile büyükçe yutkundum. "İyiyim, benim sana bir şey söylemem lazım." Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olacaktı benim için. Yoksa yapamayacaktım. "Tamam, söyle." diyerek beklentiyle bana bakan Alparslan ile bakışlarım biraz daha yakınımıza gelen Semih'e kaydı. Konuşmalarımızı duymak istiyordu anlaşılan. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. "Ben, ben ayrılmak istiyorum." Merakla Alparslan'ın yüzüne bakarken kaşlarının çatıldığını gördüm. "Ne demek ayrılmak istiyorum Hazan? Şaka mı yapıyorsun?" Gözleri yüzümde dolaşırken ciddi olup olmadığımı sorguluyordu kendi içinde. Öyle bir bakıyordu ki, bakışları dudaklarımdan şaka yaptım cümlesinin dökülmesini bekler gibiydi. Başımı iki yana salladım. "Şaka değil." dedim mırıltı şeklinde. Alparslan alayla güldü. "Her şey güzel giderken ayrılmak mı istiyorsun?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet, ben yapamıyorum." dediğimde Alparslan kaşlarını kaldırarak konuştu. "Yapamıyorsun, Hazan sen daha dün kollarımdaydın. Beni sevdiğini söylüyordun. Bir günde nasıl buna karar verebildin?" İnanmadığını belli edercesine konuşurken gözlerimi kapatarak gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım. "Artık mutluymuş gibi davranmaktan yoruldum, seni sevdiğimi sandım ama hayır ben senin beni sevmeni sevmişim aslında. Bana verdiğin güveni, desteği sevgi sanmışım. Bunu daha net anladım artık." dedim içim yana yana. Yoksa nasıl inandıracaktım ki onu sevmediğime. O kadar çok seviyordum ki, sözlerim de bunu inkar etsem de kalbim onun ismini haykırıyordu. Gözlerindeki hayal kırıklığı o kadar canımı yakmıştı ki. Bunların gerçek olmadığını, aslında onu çok sevdiğimi söyleyebilseydim keşke. Gözlerim istemsizce dolarken burukça gülümsedi Alparslan. "Öyle mi?" Başımı salladım. "Öyle" dediğimde başını aşağı doğru eğdi. "O zaman daha fazla bu işkenceyi çekme, seni bu dertten kurtarayım. Bundan sonra ikimizde kendi yolumuza gidelim." Alparslan başka hiçbir şey söylemeden yanımdan çekip giderken elimle akan gözyaşlarımı temizledim. Semih'in de aynı Alparslan gibi binaya girdiğini gördüğümde peşinden ilerleyerek odasına doğru adımladım. İsteğini yapmıştım, ayrılmıştım Alparslan'dan. Şimdi belgeleri verme sırası ondaydı. Kapıyı çalmadan direkt olarak odasına girdiğimde Semih hiç şaşırmadan bana doğru baktı. "Aferin, demek ki insan sevdiği için her şeyi yapıyormuş." pişkin pişkin konuşmasına yüzümde hiçbir mimik oynamadan cevap verdim. "Belgeyi ver. İstediğini yaptım." sözlerimle birlikte Semih çekmecesini açarak içinden bir kağıt çıkarttı ve bana uzattı. Elinden kağıdı alarak içini açtım. Gerçekten darp raporuydu. "Çok karlı bir anlaşma oldu Hazan, hem Alparslan ile seni ayırdım hem de Alparslan'dan kurtuldum." Karşımda sırıtmaya devam ederken arkamızdan gelen sesle benimde yüzümde Semih'in zafer gülümsemesine benzer bir gülümseme oluştu. "Sen öyle sanmaya devam et o zaman." Alparslan'ın sert sesiyle birlikte Semih'in bakışları ona kayarken Alparslan devam etti sözlerine. "Daha zeki olmanı beklerdim be Semih, beni çok hayal kırıklığına uğrattın." Semih kaşlarını çatmış bir biçimde bize bakarken Alparslan yanıma gelerek elimi sıkıca tuttu. Semih'in gözleri birleşmiş olan ellerimize kaydığında Alparslan konuştu. "Bizim sevgimiz senin sandığın kadar basit değil, böyle ucuz numaralarla ayrılacağımızı sanarak çok büyük hata yaptın. Kendi tuzağına kendin düştün." Yüzümdeki büyük gülümsemeyle Semih'in an be an değişen mimiklerini izlemek çok keyifliydi. Hele ki oyunumuza gelmesinin keyfi ayrıydı. İyi ki Alparslan'a her şeyi anlatmıştım. Tamda Alparslan'ın söylediği gibi olmuştu her şey.
Flashback Funda teyzeleri lojmana bıraktıktan sonra direkt olarak eve gelmiştim. Telefonumu mecburen arabada bırakarak eve girmiştim. Evin içini didik didik etmiş, herhangi bir cihaz aramıştım ama yoktu. Telefonu dinlettiren evin içini de dinler diye düşünmüştüm ancak bu kadarını yapmamıştı. Nasıl bir psikopattı bu adam böyle? O kadar tedirgindim ki herhangi bir sesten bile korkmaya başlamıştım artık. Her adımımı takip ediyordu adam benim. Zaten o adam yüzünden Alparslan'a da yalan söylemiştim. Ama Semih yüzbaşının yanında ona gerçekleri nasıl anlatırdım ki anlatamazdım. Biliyordum Alparslan gelecekti yanıma, o geldiğinde de her şeyi anlatıp kurtulacaktım. Ona söylememek gibi bir hatayı asla yapmazdım. Ben bir kere o hatayı yapmıştım bir daha da yapmazdım. Sırf böyle bir şey için Alparslan'dan ayrılmayı düşünemezdim bile. Eminim ki o bir çaresini bulurdu. Bir saat boyunca dağıttığım evi toplamış sonrada oturarak düşünmüştüm. Nasıl kurtulacaktık biz bu adamdan? Kapı zilinin çalmasıyla birlikte hızla yerimden kalkarak kapıya ilerledim. Kimin geldiğine delikten bakarak Alparslan olduğunu gördüğümde hızla kapıyı açtım. "Hoş geldin." dediğimde Alparslan içeri geçerek konuştu. "Hiç hoş bulmadım, bana neler olduğunu anlatacak mısın artık?" İşte benim sevdiğim adam buydu. Bir bakışımdan, bir sözümden neler olduğunu, neler hissettiğimi anlıyordu. Biliyordu. Onun sorusunu es geçerek kendi sorumu sordum. "Telefonun yanında mı?" Pat diye sorduğum soruyla birlikte Alparslan'ın kaşları çatıldı. "Hayır, taburda. Neler oluyor?" Kapıyı kapatıp onun montunu asmasını beklerken Alparslan tekrar konuştu. "Hasta olmadığını anlayacak kadar tanıyorum seni. Canını sıkan bir şey var belli ki. Anlat bana, senin için her şeyi halledeceğimi biliyorsun" güven verircesine bana bakarak konuşan Alparslan'ı onayladım. "İçeriye geçelim söz veriyorum anlatacağım." Birlikte salona doğru ilerlerken konuştum. "Bir şeyler içmek ister misin? Yemekte hazırlayabilirim." Alparslan başını olumsuz anlamda salladı. "Bir an önce gözlerindeki korkunun sebebini öğrenmek istiyorum, bir şeyler tahmin ediyorum ama senin ağzından da duymak istiyorum." gergin bir şekilde konuşan Alparslan ile birlikte onu onayladım. Kanepelere karşılıklı oturduğumuzda anlatmaya başladım. "Bugün tören bitiminde telefonumu almaya gittim arabaya, telefonu alıp tekrar tören alanına geleceğimde Semih kesti önümü." Alparslan hiçbir mimik oynatmadan yüzüme bakarken devam ettim sözlerime. "Tehdit etti beni. Darp raporu almış, senden ayrılmazsam raporu Harun Yarbay'a verecekmiş. Eğer verirse mesleğini kaybedebileceğini falan söyledi." Alparslan'ın yüz hatları gittikçe sertleşirken dişlerini sıktığını fark ettim. "Orospu çocuğu, yetmedi yediği dayak tabii. Keşke vurup öldürseydim bunlarla uğraşmak zorunda kalmasaydık, şerefsiz adi." Alparslan sinirle konuşurken ekledi. "Sessiz kalmasından belliydi böyle bir plan yaptığı, hiç şaşırmadım. Devam et." tekrar bana döndüğünde konuşmaya devam ettim. "Ayrılacağım dedim, kabul ettim. Yarın saat 13.00'de taburda gözümün önünde yapacaksın dedi. Bir de bunları Alparslan'a anlatma ne olursa olsun öğrenirim, her yerde gözüm kulağım var dedi." "Sende telefonları dinlettirdiğini mi düşündün? Ondan gelir gelmez sordun bana telefonumu." dediğinde hızla onayladım. "Evet ondan sordum. Benim ki arabada çünkü. Böyle bir şeyi yapıyorsa özellikle bugün dinler bizi." Alparslan gururla bana bakarak konuştu. "İşte benim güzelim, doğru düşünmüşsün. Ben zaten şüpheleniyordum bu durumdan. O yüzden telefonu taburda bıraktım, benimle konuşurken bile etrafta birini arıyordu gözlerin bir şeyler karıştırdığını anladım o şerefsizin. Bu olay patlak vermeseydi de baktıracaktım telefonlara. Yarın senin de telefonunu alıp götüreceğim, eğer öyle bir şey varsa bu bizim işimize daha çok yarar." Demek ki şüphelerim de haklıydım Alparslan da böyle düşündüğüne göre gerçekten yapmıştı böyle bir şeyi. Nasıl bir adamdı bu? Bu kadarını yapmaya nasıl cesaret etmişti? "Alparslan ne yapacağız?" diyerek sıkıntılı bir biçimde konuştum. Asıl önemli olan konu buydu. Bu işin sonunda Alparslan'ın mesleğine bir zarar gelmemeliydi. Alparslan sırtını koltuğa yasladı rahatça. Kolunu açarak beni de yanına çağırırken rahatlığı karşısında şaşkınca ona baktım. Eliyle sol omzuna vurarak konuştu. "Gelsene." dediğini yaparak yanına yaklaştım ve başımı sol göğsüne yasladım. Elimi karnına koyarken o da beni kollarının arasına sardı. Ardından da konuştu. "Hiç merak etme sen, ona çok güzel bir oyun oynayacağız. Böyle bir şey yapmasını bekliyordum ben zaten, geç bile kaldı adi puşt. " Başımı hafifçe kaldırarak yüzüne doğru baktığımda Alparslan da bana bakarak konuştu. "Sen benden ayrılsan da o zaten raporu teslim edecek her türlü, onun söz verdiği şeyi yapacağına inanıyor musun?" Bunu hiç düşünmemiştim, galiba ben hatayı burada yapıyordum. İnsanlara çabuk inanıyordum. Neyse ki doğru olanı yapıp Alparslan'a haber vermiştim. Yoksa hem sevdiğim adamdan olacaktım hem de onun mesleğini kaybetmesine neden olacaktım. "O yüzden sen güzel canını sıkıp moralini bozma güzelim benim." Burnunu saç diplerimde gezdirip büyük bir öpücük kondurduğunda merakla yüzüne baktım. "Nasıl bu kadar rahatsın?" dediğimde Alparslan güldü. "Benim de elim boş değil çünkü. Yaptığı usulsüzlükler bini aştı. Hele ki telefonlarımızı dinletiyorsa ve bu kanıtlanırsa onun başına çok bela açacak. Mesleğini zaten kaybedecek ama bizde ona karşı dava açacağız. Üst üste darbe yiyecek anladığın." Rahatlayarak Alparslan'a iyice sokulurken Alparslan konuştu. "İyi ki bana anlattın Hazan, böylece işimiz daha kolay olacak." dediğinde bu sefer ben gülümsedim. "Seni kaybetmeyi bir kez daha göze alamazdım ben. Hele ki Semih yüzünden asla." Bu durum Alparslan'ın hoşuna gitmiş olacak ki dişlerini göstererek gülümsedi. "Hmm, öyle mi?" Başımı usul usul sallarken bana doğru dönerek dudaklarıma yaklaştı. Onun hamlesini beklemeden dudaklarımızı birleştirdim. Elimin birini ensesine götürerek kendime daha çok çektim. Öpüşmemiz derinleşirken yaşadığım rahatlamayla kendimi Alparslan'a bıraktım.
Flashback Son Alparslan'ın sözünün bitmesiyle birlikte Harun Yarbay'ın sesi duyuldu odada. "Semih Kara bugünden itibaren Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmiş bulunmaktasın. Zorluk çıkarmadan silahını teslim et." Harun Yarbay'da yanımıza doğru geldiğinde Semih belindeki silahı çıkarttı. Silahı Harun Yarbay'a teslim etmesini beklerken o sürgüsünü indirerek silahı bize doğru doğrulttu. "O kadar kolay mı lan her şey?!" bağırarak silahı hepimize doğru sırayla tutarken korkuyla yutkundum. "Her şey senin yüzünden oldu." diyerek silahı bana doğrulttuğunda Alparslan kolumdan çekerek beni arkasına aldı. Şimdi silah tam onu hedef almıştı. Endişeyle Alparslan'ın omzunun üzerinden Semih'e bakarken Harun Yarbay'ın sesi duyuldu. "İndir o silahı Semih! Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Semih bizi duymuyordu bile kilitlenmiş bir biçimde bana ve Alparslan'a bakıyordu. "Hadi vur, her şeyin sorumlusu benim. Hazan'ı elinden ben aldım, ikinizin olmasını ben engelledim. Şimdi de yüzbaşı oldum, senin yerine geçeceğim. Hadi ne bekliyorsun, karşındayım." Alparslan hiç tereddüt etmeden silaha doğru yaklaşırken endişeyle konuştum. "Alparslan ne yapıyorsun?" Elini kaldırdığında susmam gerektiğini anlayarak dudaklarımı birbirine bastırdım ama kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Karşımızdaki adam normal değildi ki gözünü kırpmadan vururdu Alparslan'ı. Alparslan adım adım Semih'e yaklaşırken Semih silahı iyice Alparslan'a doğru yaklaştırdı. Silahın namlusunu kalbinin üzerine doğru bastırdığında korkuyla onları izlemeye devam ettim. Her an tetiği çekebilirdi. O tetiği çektiği an olacakları düşünmek bile istemiyordum. Semih, Alparslan'ın yüzüne bakarken Alparslan konuştu. "Hadi. Sen tetiği çektiğin an kalbim parçalanır, sende benden kurtulmuş olursun. Ama unutma buradan sende çıkamazsın." Semih'in gözü seyrimeye başladığında Alparslan onun dikkatsizliğinden faydalanıp silahı elinden tek hamlede aldı ve ona doğru doğrulttu. "Bir daha vuramayacağın birine silah çekme, bu da aklında bulunsun." Alparslan sürgüsünü kapatarak silahı indirirken odanın girişindeki iki asker odaya girdi. Semih'in kollarından tutup odadan çıkarmaya başladıklarında hiç itiraz etmeden ilerledi Semih. Bir şeyler söylemese de bakışlarıyla öldürüyordu sanki bizi. Odadan çıkmasıyla birlikte içimde oluşan rahatlamayla derin bir nefes verdim. O sırada Harun Yarbay'ın sesini duydum. "Geçmiş olsun, Semih bir süre nezarethanede tutulacak. İfadesi alınacak, sen bilgileri alırsın karakoldan." diyen Harun Yarbay'ı onayladı Alparslan. "Tamam komutanım." Harun Yarbay odadan çıkarken Alparslan ile bakışlarımız buluştu. Hızlı adımlarla yanına giderek boynuna sarıldım. Çok korkmuştum ona bir şey olacak diye. Resmen silahın üstüne üstüne yürümüştü, Semih tetiğe bassaydı olacakları düşünemiyordum bile. "Sana bir şey olacak diye çok korktum." aklımdakileri dilime dökerek sıkı sıkı sarıldım. Alparslan ise bir eliyle belimi sararken diğer eliyle saçlarımı okşadı. "Korkma güzelim, kurtulduk artık. Bundan sonra hiçbir şey yapamaz." Ellerimi boynundan çekerek yüzüne baktım. "Ya tetiği çekseydi, neden öyle üzerine gittin?" telaşlı bir biçimde konuşurken Alparslan gülümsedi. "Çekemezdi, her ne kadar bunca kötülüğü yapmış olsa da bir insanı gözünü kırpmadan öldüremez. Hem de sırt sırta verip operasyonlara çıktığı birini hiç öldüremezdi." "Kurtulduk, artık kimse bizimle uğraşamaz değil mi?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Uğraşamaz, bundan sonra yalnızca mutlu olacağız." kollarımı tekrardan Alparslan'a sararak derin bir nefes verdim huzurla. Kurtulmuştuk, bunca olaydan sonra birinden daha kurtulmuştuk. Artık kimse üzemezdi. Belki de biz öyle sanıyorduk...
◔◔◔ Taburdan çıktıktan sonra hastaneye gelmiştim direkt olarak. Günlerdir işimi yaparken hiç rahat edememiştim. Azra, Semih derken resmen enerjim çekilmişti ama şimdi çok mutluydum. Şükür ki kurtulmuştuk ikisinden de. "Yüzünüzde güller açıyor Hazan Hanım, bunu neye borçluyuz?" diye soran Eren ile birlikte gülümsedim. "Uzun zaman sonra rahatlamış olmamdan kaynaklı galiba." dediğimde Eren bir şey söylemedi. Yüzüne doğru baktığımda onun da ayrı bir keyifli olduğunu görerek konuştum. "Sizin keyfinizi neye borçluyuz?" Eren bunu sormamı bekliyormuş gibi direkt konuştu. "Bugün hastaneye yeni bir hemşire gelmiş." dediğinde bir şeyleri anlayarak güldüm. "Eee?" derken Eren heyecanla konuştu. "Tanıştık, ismi Merve. Epey konuştuk, tatlı bir kız." "Bakıyorum çok beğenmişiz." dediğimde Eren utanarak bakışlarını kaçırdı. Gerçekten beğenmişti anlaşılan Onun için çok mutlu olmuştum çünkü Eren iyi biriydi ve mutlu olmasını istiyordum. "Hazan." diyerek sitem ederken omuz silktim. "Ne? Beğenmişsin işte. Benden mi saklıyorsun?" "Tamam, hoşuma gitti inkar etmiyorum. Ama daha yeni tanıştık." dediğinde başımı salladım. "Zamanla belki o da senden hoşlanır kim bilir?" dediğimde Eren gülümsedi. "Hoşlanır değil mi?" Başımı sallayarak onayladım. "Hoşlanır, hoşlanır." Eren sevinçle bana bakarken bu haline güldüm. Uzun zaman sonra gerçekten mutlu görünüyordu. Koridorda birlikte ilerlerken duvara omzunu yaslamış elindeki telefona bakarak gülen Buse'yi gördüm. O da bugün epey mutluydu. Galiba ilk defa üçümüz de bu kadar mutluyduk. Anladığım kadarıyla onlar da Fırat ile aralarındaki sorunu çözmüşlerdi. Yanımıza doğru gelen hemşire ile adımlarımız duraksadı. "Hazan hocam, bir hasta özellikle sizinle görüşmek istiyor." diyen hemşireyi onayladım. "Tamam, geliyorum." Erenle vedalaştıktan sonra hemşireye doğru baktım. "Hastanın şikayeti ne?" "Hocam bir anne ve kızı, hiçbir şekilde bir şey söylemediler. Özellikle sizinle görüşmek istediklerini söylediler. Odanıza aldık." hemşireyi onayladım ama çok merak etmiştim açıkçası. Odamın kapısını açtığımda karşıma hemşirenin dediği gibi bir anne ve 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu karşıladı beni. Odaya girerek kapıyı ardımdan kapattım ve konuştum. "Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim size?" diyerek tebessümle ikisine baktığımda kadın konuştu. "Doktor Hazan sizsiniz değil mi?" "Evet, benim." diyerek masama oturduğumda kadın konuştu. "Sizin isminizi eltimden duydum, bize bir tek siz yardım edebilirsiniz." diyerek ağlamaya başladığında kaşlarımı çattım. "Sakin olun, lütfen. Elimden geldiğince yardımcı olurum tabii ki." Yerimden kalkarak çekmeceyi açtım ve içinden ağzı kapalı pet bardaktaki suyu çıkartarak hem kıza hem de kadına doğru uzattım. Annesinin aksine kız ağlamıyordu ama etrafa boş boş bakarak sessiz sessiz oturuyordu. Ne annesine ne de bana bakıyordu. Üstü başı toz içindeydi. Kadın suyu içerek biraz sakinleştiğinde konuştum. "İsminiz neydi?" dediğimde kadın burnunu çekerek konuştu. "Hatice." başımı salladım. "Hatice hanım size nasıl yardımcı olabilirim?" "Ben ne yapacağımı bilemedim, görür görmez buraya geldim. Elleri kırılsın, boynu altında kalsın inşallah geberesice." ne olduğunu anlamaya çalışırken bakışlarım annesini hemen karşında oturan kıza kaydı. Ellerini kasıklarına koymuş, masaj yapar gibi kımıldatıyordu. Annesinin halinden ve kızın yaptığı hareketten aklıma bir şeyler geliyordu ama yalnızca bir ihtimal olarak kalmasını istiyordum. Hem de çok uzak bir ihtimal. "Senin ismin ne güzelim?" diyerek kıza hitaben konuştuğumda kız bana dönerek boş boş yüzüme baktı. Ardından ruhsuz bir biçimde fısıldadı. "Kader." "Memnun olduğum Kaderciğim, sen hemşire ablanla birlikte dışarıda bekle. Ben annenle konuşayım olur mu?" dediğimde Hatice hanımın sesi duyuldu. "Gitmesin, burada dursun benimle." endişeli sesiyle birlikte güven verircesine konuştum. "Merak etmeyin, güvende olacak." Hatice hanım istemeye istemeye onay verirken Buse'ye haber vererek Kader'i odadan çıkarttım. Belli ki bir şeyler olmuştu, kızın psikolojisi iyice bozulmamalıydı. Odaya tekrar dönerek Hatice'ye baktım. "Bana sakince ne olduğunu anlatır mısın? Bak kızın da çıktı, rahat olabilirsin." "İki dakika komşuya bırakmıştım, nereden bilebilirdim ben. Her zaman güvendiğimiz insanlardı. Ne bileyim ırz düşmanı olduklarını." dediği şeyler aklımdaki düşünceleri doğrular nitelikteydi. Hatice devam etti. "Pazara gidip gelecektim, sadece yarım saat yalnız bıraktım. Sadece 5 dakika, 5 dakika önce gelseydim kurtarırdım yavrumu." kendi kendine aynı şeyleri tekrar ederken gözlerimi kapattım. Küçücük kız çocuğuna kim böyle bir şey yapardı? Hangi şeref yoksunu kıyardı küçücük sabiye. Resmen beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Karşımdaki kadın içli içli ağlarken dayanamayarak karşısına geçip oturdum. "Kocam duyarsa çekip vurur, öldürür kızımı. O yetmez beni de öldürür sahip çıkamadım diye." dediğinde elimle kadının ellerini tuttum. "Kızının da senin de hiçbir suçun yok. Sakin ol, ben konuşurum." "Seni dinler mi hiç? Kafasına ne koyduysa yapar. İnsanların yüzüne nasıl bakayım der öldürür." Hatice ağlarken dolan gözlerimi sildim. "Şikayette bulunacaksınız, o adi yaptığının bedelini ödeyecek. Ben yardımcı olacağım sana, kocanla da konuşacağım. Sen gördün mü olanları?" dedim çekinerek. Kadın başını salladı. "Görmez olaydım keşke, kızımın çığlığına koştum ben ama yetişemedim. Yanlarına gittiğimde işini bitirmişti. Beni görür görmez kaçtı." ağlaya ağlaya anlattığı şeyle başımı salladım. "Tamam, önce Kader'i bir kadın doğum doktoruna göstermemiz lazım. Bir hasar olup olmadığına bakılması için. Ardından suç duyurunda bulunacağız." Kadın beni onayladığında direkt olarak Kader'i kadın doğum uzmanına götürdüm. Tecavüze uğradığı doğrulanmıştı. Vücudunda çürükler ve ezilmeler vardı. Muhtemelen kurtulmaya çabaladığı için olmuştu bunlar. Vücuduna DNA'sını bırakmıştı o şerefsiz, bunun sayesinde kim olduğu da kanıtlanacaktı. Yalnızca babasına söylemek kalmıştı, onu da nasıl yapacağımı hiç bilmiyordum. Kader'i yaşadığı bu travmadan kurtulması için psikoloğun odasına bırakmış, annesiyle birlikte babasını bekliyorduk odamın önünde. Yanımdaki kadın tir tir titriyordu, bense ne yapacağımı düşünüyordum. Koridorda bize doğru gelen orta boylu, esmer adamla birlikte Hatice yerinden kalktı. Kocası bu adam olmalıydı. "Ne oluyor, apar topar çağırdın beni. Senin yüzünden patrondan azar işittim." diye konuşan adamla derin bir nefes verdim. Anlaşılan işimiz zor olacaktı çünkü karşımdaki adam kaba saba biriydi. "Buyurun odama girelim öyle konuşalım." dediğimde adam bana baktı dik dik. "Ne söyleyeceksen burada söyle doktor, işim gücüm var benim." gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Adam bakışlarını benden çekerek Hatice'nin kolunu kavradı sıkıca. "Bu saatte senin ne işin var lan senin!? Kimden izin aldın da geldin buraya!" Hatice yüzünü buruştururken elimi adamın koluna koyup çekmeye çalıştım. "Bırakın kadının kolunu, ne yapıyorsunuz?" adam elimi iterek bağırdı. "Sen karışma bu işe. Cevap ver lan, kimden izin aldın! Ben demedim mi sana evden burnunu çıkarmayacaksın diye!" Kadının kolunu sıkarken üzerine doğru yürümesiyle adamı kolundan tutarak kadından uzaklaştırdım. Benim temasımla birlikte birkaç adım uzaklaşırken hemen Hatice'nin önüne geçtim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen!? Karına neden burada olduğunu sormak yerine ne saçmalıyorsun? Bu mu adamlığın senin?" "Ne diyorsun lan sen!? Karı benim değil mi ister severim ister döverim sana ne oluyor!?" adam üzerime üzerime gelirken konuştu. "Karımla arama ne cüretle giriyorsun?" çenesi seğirirken konuştum. "Sen karına böyle davranırsan girerim, ne o senin soyadını taşıyor diye sahibi mi oldun onun?" "Bana bak doktor musun nesin, elimden bir kaza çıkmadan çekil aramızdan. Seni de almayım ayağımın altına." iğrenç sözleriyle birlikte adamı göğsünden ittim. "Al lan hadi, senden mi korkacağım ben!?" sakin bir biçimde durmaya çalışıyordum ama adam sınırlarımı zorluyordu. Adam üzerime doğru gelip elini havaya kaldırdığında sertçe bileğinden tuttum. Kimse bana böyle bir şey yapamazdı, hiçbir kadına yapamazdı. Bu ülkede sağlıkçıya şiddet gün geçtikçe artıyordu ne yazık ki. Hiçbir çözüm bulunamıyordu. Benim hareketimle adam şaşırırken elini sertçe ittim. Sinirli bir şekilde nefes alıp verirken odadan Kader'in çıkmasıyla adam sesini çıkarmadan bizden uzaklaştı. Sinirlerimi yatıştırmaya çalışarak karşımdaki adama baktım. "Odama geçelim, konuşmamız gerekenler var." Adam işaret ettiğim odaya ilerlerken Kader'i tekrar Buse'ye emanet ettim. Etrafta dikilmiş bizi izleyen kalabalığa bakış atarak Hatice ile birlikte odaya girdim. Adam çoktan odaya girmiş sandalyeye oturmuştu bile. Hatice de onun karşısına geçtiğinde bende kendi sandalyeme oturdum. Genzimi temizleyerek konuşmaya başladım. Her şeyi bir bir anlattığımda adam sinirden köpürmeye başlamıştı. Hatice'ye ayrı, bana ayrı laf söylemiş, bunu kızına yapan adama da ayrı sövmüştü. Zor bela sakinleştirerek şikayette bulunmaları gerektiğini anlatmıştım. Adam o kadar sinirliydi ki sürekli kızına bunu yapan adamı öldüreceğinden bahsediyordu. Hatice'nin korktuğu gibi olmamıştı. Evet başta sinirlenmişti ama suçu ne kızında ne de Hatice'de bulmamıştı. Biraz önceki adamla şimdiki adam aynı değildi neredeyse. Kader bir pedagog eşliğinde karakola götürülmüş ve ifadesini vermişti, şimdi her yerde o şeref yoksunu herif aranıyordu. Bunu o küçücük kıza yaptıktan sonra sırra kadem basmıştı ne yazık ki. O adamın bulunması için elimden geleni yapacak ve onlara yardımcı olacaktım. İnsan bu devirde komşusuna dahi güvenemez hale gelmişti. Ne pis insanlar vardı böyle. Hava almak için hastanenin bahçesine çıktığımda Eren de, Buse de bana eşlik etmişti. Üçümüz bir bankta oturmuştuk. "Keşke gelseydim de ağzını burnunu kırsaydım." diyen Erenle birlikte Buse konuştu. "Hazan gayet ağzının payını verdi." gururlu bir biçimde konuşan Buse tebessüm ettim. "Kızı odadan çıkmasaydı iş uzardı, neyse ki bir şekilde hallettik." "Şeref yoksunları bir bitmediler gitti. Küçücük kızdan ne istemiş, Allah'ın belası." Eren'in sözlerine hak verircesine başımı salladım. "Maalesef böyle insanlar var." dediğimde Buse başını salladı. "Maalesef." Hastanenin bahçesine giren arabayla birlikte üçümüzün bakışları da oraya döndü. Alparslan gelmişti. Oturduğum yerden ayaklanırken Eren konuştu. "Ben bir içeriye bakayım, neler oluyor." Onun ardından da Buse kalkarak konuştu. "Bende yardım edeyim." İkisi yanımdan ayrılıp giderlerken arkalarından gülümsedim. Çok komiklerdi. Alparslan arabayı park edip yanıma doğru gelirken bende birkaç adım atarak ona doğru yaklaştım. "Hoş geldin, hangi rüzgar attı seni buraya?" dediğimde Alparslan konuştu. "Hem seni özledim hem de bir şeyler olmuş, iyi misin diye bakmaya geldim." "İyi ki geldin, sana sarılmaya ihtiyacım vardı." kollarımı bedenine dolarken Alparslan sıkıca sarıldı bana. "Benim yapabileceğim bir şey var mı?" diye sorduğunda başımı göğsünden kaldırarak konuştum. "O adamın bir an önce yakalanması lazım." "Merak etme, emniyetteki amirle görüştüm. En kısa sürede yakalanacak, izini bulmuşlar. Diyarbakır sınırları içerisinden çıkmış." dediğinde sinirle konuştum. "Pislik herif kaçıyor tabii." "Kaçıyor ama yakalanacak ve yaptığının bedelini en ağır biçimde ödeyecek." diyen Alparslan'ı onayladım. Ödeyecekti tabii ödemek zorundaydı, küçücük kıza yaşattıkları cezasız kalamazdı. Bir süre daha sarıldıktan sonra kollarından çıktığımda birlikte banklardan birine ilerledik. Kollarımı göğsümde bağlayarak banklarda otururken Alparslan'ın sesini duydum. "Buraya geldiğinden beridir her şeye alıştın ama üzerine montunu almadan çıkmaya alışamadın." Söylediği şeyle güldüm. Haklı sayılırdı. "Ne yapayım hızlıca attım kendimi buraya. Düşünememişim." Alparslan başını iki yana sallayarak üzerindeki kabanı çıkardı ve omuzlarıma bıraktı. Ferah kokusu burnuma dolarken derin bir nefes alarak gülümsedim. "Böyle de sen üşüyeceksin, ben içeri gireyim hemen montumu alıp geleyim." diyerek ayaklanacağım sırada elimi tutarak durdurdu beni. "Gitme, biraz yüzünü göreyim sonra tabura dönmem lazım. Malum Semih görevden alınınca onun işleri de bana kaldı." dediğinde onu onayladım. "Ona ne olacak şimdi?" dediğimde Alparslan konuştu. "Cezasını çekecek. Zaten mesleğini kaybetti. Özel hayatın gizliliğini ihmal ettiği için ayrı dava açıldı. İfadesi alınacak ama konuşmuyor." "Başka şeyler saklıyor olabilir mi? Bunlardan başka yani?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Olabilir, her şey didik didik aranıyor zaten. Telefonu incelemede, evi arandı. Kısa süre sonra her şey netleşir." dediğinde onayladım. "Umarım daha fazla uğraştırmaz kimseyi." "Umarım." dedi Alparslan düşünceli bir biçimde. Aklını kurcalayan şeyler olduğu çok belliydi. Sessizce yüzünü incelerken aramızdaki sessizliği bozan telefon zil sesiyle birlikte Alparslan telefonu cebinden çıkartarak kulağına götürdü. "Efendim Fırat?" merakla onu izlerken kaşlarının çatıldığını gördüm. Acaba yine görev emri mi gelmişti? "Bu nasıl olur Fırat? Harun Yarbay'ın haberi var mı?" dediğinde merakla ona bakmaya devam ettim. Duyduklarıyla epeyce şaşırmıştı. Bir süre Fırat'ı dinledikten sonra konuştu. "Geliyorum, tamam." telefonu kapattığında merakla konuştum. "Göreve mi gidiyorsun?" Alparslan telefonu cebine koyarak sıkıntılı bir nefes verdi. "Hayır, Semihle ilgili bir şey olmuş." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ne olmuş?" Alparslan bakışlarını bana çevirdiğinde duraksadı. Söyleyip söylememek arasında kalırken dudaklarından dökülen cümle epey şaşırmama neden olmuştu. "Semih intihar etmiş."
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümümüzü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Hazan ve Alparslan'ın oyununu nasıl buldunuz? Umarım Flaschback'ı okuyana kadar Hazan'a sövmezsiniz😂 Bu arada Hazan'ın Alparslan'a söyleyeceğini düşünenleri de ayrı tebrik ederim kızımıza güvendiğiniz için:) ‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı? Köy yanarken bizimkiler saçını tarıyordu:) ‣‣‣ Semih'ten kurtulduk, artık rahatlayabiliriz çok şükür. Peki Semih niye intihar etti sizce? ‣‣‣ Hastane sahnemizi nasıl buldunuz? Biliyorum bir kız çocuğu için çok kötü bir şey ama ne yazık ki böyle olaylar oluyor ülkemizde de.. ‣‣‣Eren'de muradına eriyor artık. Onunla ilgili kötü düşünceleriniz biraz daha azalmıştır diye umuyorum.. ‣‣‣ Bundan sonraki bölümlerde neler olacak sizce? Yorumlarınızı merakla bekliyorum.. Diğer bölümlerde görüşmek üzere💖 |
0% |