Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Hazan Vakti| 31

@mutlusonsuz222

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

 

31.Bölüm

Huzur, sözlük anlamı insanın içinde duyumsadığı rahatlık duygusu, gönül rahatlığı, iç rahatlığı, baş dinçliği, rahatlık içinde bulunma durumu, dinginlik anlamına gelse de benim için huzurun karşılığı uzun zamandır yanımda olan, şuan kollarında olduğum adamdı. Onun kollarının arasında Sezen Aksu'nun sözlerini dinlerken bir yandan da müziğe uygun ritimle dans ettiğimiz andı benim için huzur.

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi..

Aynı sözlerdeki gibi başımı Alparslan'ın kalbine yaslamış, benim için atan kalbini dinliyordum. Onunsa eli saçlarımda dolaşıyordu. Sanki dans etmiyorduk da birbirimizin kollarında tüm dertlerimizi, sıkıntılarımızı atıyorduk.

Sözün, şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir

Başımı göğsünden kaldırmış gözlerinin içine bakarken Sezen ile birlikte sözleri tekrar ettim. Alparslan ufak bir tebessümle tüm yüzümü incelerken dizlerin geri kalanını güzel bir tınıyla fısıldadı.

Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi..

İşaret ve orta parmağının tersini çevirip yanağımı severken gözlerimi kapattım. Şarkının sözleri nakarat kısmıyla devam ederken yanağımda Alparslan'ın nemli dudaklarını hissettim. Elmacık kemiklerimde, yanağımda, çenemde dudaklarını gezdirerek öptüğünde derin bir çektim. Gözlerini açıp yüzüne baktığımda başını omzuna doğru eğmiş yüzüme baktığını gördüm.

Tebessümle ona baktığımda yüzümü avuçları arasına alarak gözlerimin üzerinden usulca öptü. Yaptığı şeyle dudaklarımı birbirine bastırırken konuştum. "Gözden öpmek ayrılık getirir derler." dediğimde Alparslan konuştu. "Biz birbirimizi bu kadar severken birbirimizden ayrılamayız."

Başımı sallayarak onu onayladım. "Haklısın." dedikten sonra beklemeden Alparslan'ın dudaklarına ufacık bir öpücük bıraktım. "Dudaklarım eksik kalmıştı." Göz kırptığımda Alparslan gülerek başını iki yana salladı.

Müziğin bittiğini daha yeni kavrarken konuştum. "Müzik bitmiş." dediğimde Alparslan konuştu. "Güzelliğinden başım o kadar döndü ki, müziğin sesini bile duymuyordum." Ettiği iltifatla birlikte gülümsedim. "Benimde senden kalır yanım yok beyefendi, yakışıklılığınız beni benden aldı."

"Hadi sen şöyle geç otur, ben geliyorum hemen." diyerek eliyle şöminenin karşısındaki kanepeyi işaret etti. Merakla ona bakarken konuştum. "Nereye gidiyorsun?" Alparslan konuştu. "İki dakika mutfağa gidip geleceğim."

Alparslan'ı onaylayarak işaret ettiği yere oturduktan sonra karşımdaki şömineye baktım. O kadar güzeldi ki. Yanan odunların çıtırtıları insanı rahatlatıyordu, hele ki sevdiğim adam yanımda olduğu için şuan benden mutlusu yoktu. Yüzük takılı olan elimi havaya kaldırıp yüzüğüme bakarken gülümsedim. Hiç beklemediğim bir anda olmuştu ama iyi ki de olmuştu.

"Beğenmediysen değiştirebiliriz yüzüğü." diyerek buraya doğru yaklaşan Alparslan ile memnunca konuştum. "Çok beğendim, gerçekten zevkin çok güzelmiş. Kendini övmekte haklısın." diyerek ona doğru baktım.

Elindeki çilek tabağını masaya bırakırken Alparslan konuştu. "Buyurun efendim çileğiniz." Şaşkınlıkla Alparslan'a bakarken Alparslan göz kırparak yanıma oturdu. "Tezgahta görünce aklıma sen geldin, çok sevdiğini söylemiştin."

"Ya sen nasıl bir adamsın? İnanmıyorum sana." diyerek oturduğum yerden Alparslan'a doğru atılarak iki yanağını da uzunca öptüm. Yaptığım harekete Alparslan gülerken kollarımı bedeninden çekip çilek kasesini elime aldım. Küçük bir parça ısırarak yediğimde damağımda yayılan tatla konuştum. "Özlemişim, ne zamandır çıkmasını bekliyordum. Kesene bereket."

"Afiyet olsun güzelim benim." Keyifle çileklerimi yerken kaseyi Alparslan'a doğru uzattım. "Sende yesene hadi." Alparslan omuz silkerek konuştu. "Senin yemeni izlemek daha cazip geldi şuan. Ama çok ısrar ediyorsan elindekini verebilirsin."

Biraz önce ısırdığım parçayı Alparslan'a uzatırken o eline almak yerine ağzını uzatarak çileği elimden aldı. Dudaklarını bilerek parmaklarıma değdirip çileği yerken konuştu. "Baya tatlıymış, beğendim." Sırıtarak söylediği şeyle gülerken çileği yemeye devam ettim.

Alparslan sırtını kanepeye yasladıktan sonra konuştu. "Gel bana yaslan, rahat rahat ye çileğini." dediğini yaparak sırtımı göğsüne doğru yasladım ve çileğimi yemeye devam ettim.

Uzun zaman sonra tüm sıkıntılardan uzak, baş başa vakit geçiriyor olmak gerçekten güzeldi. İkimize de iyi gelmişti. Özellikle benim babamı düşünmeden böyle bir vakit geçirmeye ihtiyacım vardı. Tabii ki yine bu güzel anların mimarı sevdiğim adam olmuştu. İyi ki de olmuştu.

"Ne düşünüyorsun?" diyerek saçlarımın dibine dudaklarını bastıran Alparslan ile huzurla gözlerimi kapadım. "Seni, bizi düşünüyorum." diyerek gözlerimi araladım ve Alparslan'a doğru baktım. "Yoksa nikah tarihini mi düşünüyordun?"

Söylediği şeye gülerek konuştum. "Bir iki yıl beklesek mi diye düşünüyordum." diyerek tepkisine baktığımda Alparslan konuştu. "Yoksa sen beni oyalıyor musun? Oyalıyorsan aileme şikayet ederim bak, bu kız benim namusuma göz dikti derim. Evlenmek zorundasın benimle."

Alayla söylediği şeyle gülmeye başladım. Ardından da elimdeki tabağı masaya bırakarak elini tuttum ve konuştum. "Merak etme evleneceğim seninle, evde kalmayacaksın." Benim konuşmama karşılık Alparslan başını omzuna doğru eğdi. "Şuna bak dalga geçiyor benimle. Kaptın tabi kapı gibi yüzbaşıyı şimdi dalga geçersin tabii böyle."

Hafifçe kaşlarımı çatarak konuştum. "Asıl sen kaptın benim gibi güzel bir cerrahı. Yoksa beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de ben askerle evlenmek istedim." Alparslan burnundan nefes vererek güldü. "Yapma ya öyle miymiş?" verdiği tepkiye karşılık konuştum. "Aa inanmıyor bir de. İster inan ister inanma. Zamanında beşik kertmesi yapmaya gelmişler babam göndermiş evden, o çocuk şimdi mühendis oldu."

Alparslan söylediğim şeye kaşlarını çatarak konuştu. "Gerçekten mi?" dediğinde olumlu anlamda başımı salladım. "Dadım anlatmıştı, daha ben bebekken babamın arkadaşlarından biri gelmiş benden 4 yaş büyük oğlunu kertmek istemiş bana ama babam kabul etmemiş." dediğimde Alparslan konuştu. "Yıl olmuş bilmem kaç hala beşik kertmesi mi kalmış?"

"Hiç sorma babam şükür ki akıllı davranmış da engellemiş yoksa ben çoktan evlenmiştim o mühendisle." Dalga geçerek söylediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Olmazdı öyle bir şey, ben yine arar bulurdum seni. Ayrıca eğer biz birbirimizin kaderiysek her türlü karşılaşacaktık."

Alparslan'ın yüzüne baktığımda Alparslan konuştu. "Şaka bir yana düğün şimdi olmasa bile bizimkiler küçük bir nişan yapmak isterler." diyerek tekrar konuştu. "Düğüne de biz karar veririz, sen ne zaman istersen yani." dediğinde büyükçe yutkundum. Evlenecektim ama yanımda ailemden kimse olmayacaktı, yakın arkadaşım olmayacaktı.

Alparslan çenemden tutup yüzümü kendine doğru çevirirken konuştu. "Gözlerin yine buğulandı, aklından ne geçtiğini biliyorum ama sakın kendini kimsesiz gibi hissetme güzelim. Biz bundan sonra kalabalık, kocaman bir aile olacağız."

Ufak bir tebessüm ederek konuştum. "Biliyorum, yine de öyle düşünmeden edemedim. Annenlere ne zaman söyleriz?" dediğimde Alparslan konuştu. "Aslında annemlerin haberi var sana teklif edeceğimden." dediğinde şaşırarak Alparslan'a baktım. Alparslan ise konuştu. "Herkesin haberi var desem daha doğru olur."

"Nasıl yani?" dediğimde Alparslan konuştu. "Timin de Nazlıların da her şeyden haberi var." Dediğinde yaşadığım aydınlanmayla konuştum. "Nazlı ve Buse ondan sürekli imalar yapıp durdular." Dediğimde Alparslan gülümsedi. İkisi de çok fenaydı. Demek ki tüm o konuşmalar benim ağzımdan laf alabilmek içindi. "Çok uyanıksın, cevabımı daha önceden öğrenmek için böyle bir taktik uyguladın öyle mi?"

Merakla Alparslan'a bakarken Alparslan dudaklarını büzerek konuştu. "Aslında tam öyle değil, sadece erken olduğunu düşünüp düşünmediğini merak ettim." dediğinde başımı omzuna doğru yaslayarak konuştum. "Neyi bekleyeceğiz ki? Yeteri kadar birbirimizi tanıdık sonuçta." Alparslan başını başıma yaslayarak konuştu. "Böyle düşünmene sevindim. O zaman işleri hızlandırıp yaz bitmeden düğünü yaparız olur mu?"

"Olur, yavaş yavaş her şeyi hazırlarız." Dediğimde Alparslan konuştu. "Biz birlikte olduktan sonra her şey hallolur."

Alparslan'ın omzunda etrafı incelemeye devam ederken merakla konuştum. "Sen burayı nereden buldun? Gerçekten çok güzel bir yer. Çok huzurlu." dediğimde Alparslan konuştu. "Bir tanıdığın yeri, böyle kiralayabiliyorsun istediğin zaman. Çok beğendiysen sık sık geliriz."

"Beğendim, arada sakin sakin vakit geçirmek istediğimizde falan gelelim bence." Dediğimde Alparslan onayladı. "Sen istediğin sürece geliriz, ayrıca burası yarın öğlene kadar bizde. Akşam çalışacaksın diye öyle ayarladım." Dediğinde başımı omuzlarından kaldırdım ve yüzüne doğru baktım. "O zaman keyfini çıkartalım. Bir güzel dinlenelim."

Alparslan'dan birazcık uzaklaştım. Saat zaten yeterince ilerlemişti. Birbirimizin kollarında sarılarak sohbet edip ardından da uyumak için sabırsızlanıyordum. "Kıyafetlerini değiştirmek istersin diye senin için rahat şeyler getirdim. İçerideki odada yatağın üzerinde." diyen Alparslan ile şaşırdım. Her şeyi düşünmüş ve ayarlamıştı. Her saniye daha da hayran bırakıyordu resmen kendine. "Sen muhteşem bir adamsın." diyerek dudaklarını öperek kanepeden kalktım ve odaya doğru ilerledim.

Söylediği gibi yatağın üzerindeki tişörtü ve taytı giydikten sonra odadan çıktım. Şömineli yere tekrar girdiğimde Alparslan'ın üzerine beyaz tişörtünü giydiğini gördüm. Yanına ilerleyerek kanepeye oturdum. Alparslan tişörtünü giyerek bana doğru baktı.

"Bence ödülü hak ettim." dediğinde kaşlarımı çatarak merakla baktım. "Ne ödülü acaba?" dediğimde Alparslan gülümsedi. "Kollarında uyutmaz mısın beni?" söylediği şeye karşılık büyükçe gülümsedim. "Sorman bile hata, kollarım her daim senin için hazır."

Kollarımı açarak ona doğru baktığımda Alparslan odadan çıktı. Şaşkınca ardından bakarken birkaç saniye içerisinde elinde battaniye ile yanıma geri döndü. "Üşümeyelim." diyerek battaniyeyi üzerimize doğru serdi. Ardından onun için açtığım kollarıma girerek başını göğsümün üzerine yasladı.

Ellerimden birini direkt olarak saçlarına götürerek yumuşak tutumlar arasında gezdirmeye başladım. Diğer elimi de yanağına yaslayarak sakallarını okşadım. Onu bu zamana kadar hiç uzun sakallı görmemiştim ama görevden daha yeni döndüğü için sakalları öncekilere nazaran daha uzundu ve epey yakışıyordu.

"Sırf sen oynuyorsun diye sakallarımı kesmeyi sevmiyorum." diyerek konuşan Alparslan ile birlikte konuştum. "Elimde bıraktığı his hoşuma gidiyor, ayrıca sana da yakışıyor." dediğimde Alparslan konuştu. "Bende seviyorum ama ne yazık ki kesmem gerekiyor biliyorsun."

"Olsun sana sakalsız olmakta yakışıyor, zaten her halin yakışıklı." dediğimde Alparslan güldü. "Bunu neden sitem eder gibi söylediğini hissettim." dediğinde yutkundum. "Sitem ettim çünkü." dediğimde Alparslan başını hafifçe geri çekerek yüzüme doğru baktı. Bende ona doğru baktığımda kaşlarının hafif çatılmış olduğunu görerek tekrar konuştum. "Herkes sana beğenerek bakıyor, hastanede kaç kişiyi yakaladım hayranlıkla bakan."

"Bir kıskançlık kokusu alıyorum sanki." diyerek memnunca konuşan Alparslan'a gözlerimi kısarak baktım. "Sevgilim değil misin, kıskanırım." dediğimde Alparslan sırıttı. "Hoşuma gitti." gülerek söylediği şeyle birlikte gülerek başımı başına doğru yasladım.

Ellerim saçlarında dolaşırken Alparslan kolunu belime sararak iyice bana doğru sokuldu. Nefesini boynumda hissederken gözlerimi kapattım. "İyi geceler canımın içi." diyerek fısıldadığımda Alparslan'ın sesini duydum. "Geceler, gündüzler sen varsan hep iyi zaten. Bizli rüyalar gör güzelim."

Bir süre sonra ben daha uyumadan Alparslan'ın düzenli nefes alışverişini duydum. Elimi saçlarından çekerek rahat uyuması omzuna yasladım. Bende onun gibi gözlerimi kapatarak kendimi huzurun kollarına bıraktım.

◔◔◔

Saçlarımda, şakaklarımda ve yanağımda dokunuşlar hissederken bunu umursamayarak başımı diğer tarafa doğru çevirdim. Bu sefer de diğer tarafımda aynı dokunuşları hissederken bu sefer gözlerimi usulca araladım. Başımı çevirerek Alparslan'a doğru baktığımda konuştum. "Günaydın."

"Günaydın güzelim." diyerek elini saçlarıma getirerek alnımdan çekti. Tam olarak ona doğru döndüğümde kanepenin yanına diz çökmüş olduğunu gördüm. "Saat kaç?" diyerek merakla konuştuğumda Alparslan konuştu. "11.00"

Şaşkınca yattığım yerden doğrulurken konuştum. "Nasıl uyumuşum böyle, sen uyandırmasan daha uyurdum eminim ki." dediğimde Alparslan konuştu. "Olur o kadar, günlerin yorgunluğu ne de olsa."

"Sen ne zaman uyandın?" dediğimde Alparslan konuştu. "Bende 9.45 gibi uyandım, normalde bu saate kadar çoktan uyanmış olurdum. Tabii yastığım epey rahat olduğundan bu böyle, yoksa evde bu kadar uyuyamam." dediğinde gülümsedim. "Benim etkim desene."

Alparslan da benim gibi gülümserken konuştu. "Hadi kalk bak kahvaltı hazırladım bizim için." diyerek elimi tuttuğunda oturduğum yerden kalktım ve Alparslan'ın beni yönlendirmesine izin verdim.

Mutfağa gittiğimizde masanın üzerindeki kahvaltılıklar ve ikimiz için hazırlanmış sandviçleri gördüğümde gülümsedim. Alparslan tezgaha yaklaşıp çaylarımızı koyarken konuştu. "Elimizdeki imkanlarla bu kadar oluyor."

"Daha ne olsun, ellerine sağlık." dediğimde Alparslan çay bardaklarını masaya koyarak konuştu. "Afiyet olsun güzelim benim." Karşılıklı olarak sandalyelerimize oturduğumuzda sandviçimden bir ısırık alarak konuştum. " Evlenince kahvaltıları sen mi hazırlasan acaba?"

Alparslan çayından bir yudum alarak güldü. "Eh her gün olmasa da arada bir hazırlarım. Malum her sabah evde olmayabilirim." dediğinde yüzümdeki gülümsemeye bir burukluk karıştı. Çayımdan bir yudum alarak konuştum. "Olsun, sende evde olduğunda hazırlarsın. Bende sen görevden döndüğünde senin için güzel yemekler yaparım."

"Bak buna hayır demem." diyen Alparslan ile birlikte gülerek yemeğime geri döndüm. Sessiz bir biçimde kahvaltımı ederken Alparslan'ın sesini duydum. "Hazan?" merakla ona doğru döndüm. İsmimle seslendiğine göre yine ciddi bir şey söyleyecekti. "Belki bunu sormak için erken ama ben böyle konuların erken konuşulması gerektiğini düşünüyorum."

Elimdeki sandviçi tabağa bırakarak dikkatlice ona doğru baktım. Alparslan ise ağırca yutkunarak konuştu. "Çocuklar hakkında ne düşünüyorsun? Yani bir çocuğumuz olsun ister misin?"

Sorduğu soruyla birlikte duraksadım. Haklıydı böyle konuların önceden konuşulması daha sağlıklıydı. Çünkü bir taraf çocuk isterken diğer tarafın çocuk istememesi gibi problemler ortaya çıkıp ilişkiyi sarsabiliyordu. Doğru noktaya parmak basmıştı.

Ardı ardına yutkunarak dudaklarımı yaladım. Anne olmak gerçekten çok kutsaldı, zordu. Sabır gerektiren bir şeydi. Herkes anne olamazdı yani. Ben annesiz büyümüş biriydim, evet annem vardı ama hiçbir zaman benim yanımda olmamıştı yanı biz onunla hiç anne-kız gibi vakit geçirmemiştik. O yüzden bir bebeğin annesi olmayı becerebilir miydim hiç bilmiyordum.

"Sence ben iyi bir anne olabilir miyim?" dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Ne?" dediğinde tekrar konuştum. "Sence ben bir bebeğe annelik yapabilir miyim?" dediğimde Alparslan konuştu. "Sen çok iyi bir anne olursun Hazan, defalarca şahit oldum çocuklara nasıl baktığını, nasıl üzerlerine titrediğini. Kendi bebeğine tabii ki de iyi bir anne olursun."

"Biliyorsun ben bir anneyle büyümedim o yüzden korkuyorum galiba." dediğimde Alparslan elini bana doğru uzattı. Elimi eline doğru uzattığımda sıkıca tutarak konuştu. "Bununla kendini korkutma, her insanın annesi veya babası olmak zorunda değil ama bu demek değil ki onlar kötü anne-baba olacak. Bu insanın içinde olan bir şey. O yüzden kendini böyle şartlama. Ki sen o duygunun ne demek olduğunu bildiğin için daha fazla düşüneceksin çocuğunu."

Dediği şeyi onayladım. Haklıydı. Ben annesiz babasız büyümüştüm ama kendi çocuğuma iyi bir anne olmak için elimden geleni yapardım. Ona kesinlikle kimsesiz hissettirmezdim. Her anında yanında olmak için çabalardım.

"İstiyorum ama hemen olmasın, biraz evliliğimizin tadını çıkartalım olur mu?" dediğimde Alparslan anlayışla beni onayladı. "Olur, sen ne zaman istersen o zaman olur." dediğinde onu onaylayarak kahvaltıma geri döndüm.

Kahvaltının geri kalan kısmını da sohbet ederek bitirdiğimizde el birliği ile masayı topladık. Çıkardığımız bulaşıkları yıkayarak mutfağı eski haline getirdik. Öğlene kadar birlikte vakit geçirdikten sonra kulübeden çıktık. Alparslan beni evime bıraktıktan sonra tabura geçerken bende üzerimi değiştirerek mesaiye başlamak üzere hastaneye doğru yola çıktım..

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Buse ve Fırat,

Buse elindeki karton bardağı çöpe atarak koridorda ilerlemeye devam etti. Telefon elinde Fırat'tan bir mesaj veya arama bekliyordu ancak ne yazık ki hiçbir şey yoktu. Fırat operasyona gitti gideli yalnızca birkaç kere konuşabilmişlerdi. Onlarda da kısacık konuşmuşlardı. O yüzden Fırat'ı hem merak ediyordu hem de onu çok özlemişti.

Mesaisinin bitmesine yarım saat gibi bir süre kalmıştı. O yüzden son işlerini de tamamlayarak üzerindeki formayı çıkardı. Arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra hastaneden çıktı. Ana yola doğru yürümeye başladığı sırada arkasında duyduğu sesle irkildi.

"Buse?" Ona seslenen sesi tanıyarak hızlıca arkasını dönerken kalbi çoktan hızlı hızlı atmaya başlamıştı bile. O ses kalbini yerinden çıkacakmış gibi attıran adama aitti. "Sen ne zaman geldin?" diyerek şaşkınca konuştu Buse.

Fırat ise gülerek konuştu. "Bir hoş geldin deseydin be kızım, bir sarılsaydın." Fırat'ın sitemli sesiyle Buse kendine gelerek hızla Fırat'ın yanına ulaştı ve gözleriyle vücudunda herhangi bir şey olup olmadığına baktı.

Ardından hiç beklemeden kollarını Fırat'ın boynuna dolayarak sıkıca sarıldı. "Hoş geldin, iyi ki geldin." Fırat da aynı şekilde Buse'ye sıkıca sarıldı. Daha bir hafta olmamıştı görüşeli ama kız burnunda tütmüştü. Aşk böyle bir şeydi.

"Çok özlemişim seni." diye fısıldayan Fıratla birlikte Buse kollarını hafifçe Fırat'ın bedeninden çekerek gözlerine baktı. "Bende, bende çok özledim seni."

Birbirlerinden ayrıldıklarında Buse konuşmaya devam etti. "Senden haber bekliyordum, geleceğini hiç düşünmemiştim." dediğinde Fırat konuştu. "Yeni geldim zaten, gelir gelmez de yanına gelmek istedim. Seni gördükten sonra tekrar dönmem gerekiyor." Buse mutlulukla gülümsedi. "Çok iyi yaptın sen bugün dinlen, ne kadar yorulmuşsundur kim bilir. Yarın tekrar görüşelim, buluşalım."

"Sen nasıl istersen güzelim." diyerek Buse'yi onayladı Fırat. Ardından da konuştu. "Hadi gel seni evine bırakayım."

Buse seve seve Fırat'ın teklifini kabul ettiğinde Fırat, Buse'nin kapısını açarak ona yardım etti. Ardından da kendisi şoför koltuğuna oturarak arabayı çalıştırdı. Park ettiği yerden arabayı çıkartarak hastaneden çıkarken Buse konuştu.

"İyisin değil mi? Ben o heyecanla soramadım sana." dediğinde Fırat gözlerini usulca yoldan çekerek Buse'ye baktı ve memnunca konuştu. "İyiyim ben bir sorun yok, merak etme."

Buse içi rahatlamış bir biçimde derin bir nefes verirken Fırat da bakışlarını yoldan ayırmadan tekrar konuştu. "Sen nasılsın? Nasıldı bugün hastane?"

"Nasıl olsun, her zamanki gibiydi. Öyle çok kalabalık değildi bugün sakindi." dediğinde Fırat başını sallayarak onayladı. "Sevindim yoğun olmamasına, yoğun olduğunda nasıl yorulduğunu ben biliyorum."

Buse, Fırat'ın dediği ile güldü. Haklıydı. Tim operasyona çıkmadan bir gün evvel Fırat, Buse'yi hastaneden almaya gitmişti. O gün de hastane o kadar kalabalıktı ki Buse gün boyu oturmak için vakit bile vakit bulamamıştı. Hazanla ve Erenle yaptıkları günlük sohbeti bile yapamamışlardı o gün. Çıkış saatine yakın Fırat hastaneye gittiğinde Buse'nin pestilinin çıktığını görmüş, mesaisi bittikten sonra onu hastaneden çıkartarak evine bırakmıştı.

Yolda zor bela iki kelam konuşmuşlardı çünkü daha yolun yarısına gelmeden Buse uyuyakalmıştı. Fırat, Buse'nin evine geldiğinde istemese bile çantasını açmış ve evin anahtarını bularak kapıyı açmıştı. Ardından da uykusu açılmasın diye Buse'yi kucaklayarak evine götürmüştü. Odasındaki yatağa yatırıp ayakkabılarını çıkardıktan sonra üzerini örtmüş, saçlarına iyi geceler öpücüğü bırakarak evden çıkmıştı.

İkisinin de aklına aynı anı gelirken güldüler. Buse dayanamayarak konuştu. "Sabah gözlerimi bir açtım nerede olduğumu anlayamadım ilk başta. Yatağa nasıl geldim diye düşündüm bir süre. Sonradan anladım senin götürdüğünü." dediğinde Fırat konuştu. "Arabada bir baktım ki uyumuşsun, kucakladım götürdüm bende ne yapayım." dediğinde Buse güldü. "Sağ ol vallahi, yoksa ben arabada bile uyumaya devam ederdim."

"Ne demek efendim, Başer havacılık her daim hizmetinizde." Fırat'ın gülerek söylediği şeyle Buse de güldü.

Kısa süre sonra Buse'nin evine vardıklarında Buse arabadan inmeden önce konuştu. "Eve gelip bir şeyler yemek veya içmek ister misin?" diye sorduğunda Fırat dudaklarını birbirine bastırdı. "Çok isterdim güzelim ama ne yazık ki gitmem gerekiyor."

Buse anlayışla başını salladı. "Sorun yok, sen müsait olduğunda görüşürüz." diyerek Fırat'a yaklaştı ve yanağına dudaklarını bastırdı. Fırat gözlerini kapatarak derin bir iç çektikten sonra konuştu. "Görüşelim tabii."

Buse arabadan indiğinde apartmanın bahçesine girdi. Kapıdan girmeden evvel arkasını dönerek onu izleyen Fırat'a doğru baktı. Gülümseyerek elini salladığında Fırat elini kaldırarak selam verdi. Buse içeri girdiğinde ise arabayı çalıştırarak tabura doğru ilerlemeye başladı.

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Randevusu olan hastamı yolcu ettikten sonra kolumdaki saate baktım. Bir saat kadar randevum yoktu, rahat sayılırdım. O yüzden koridora çıkarak kafeteryaya ilerlemeye başladım. Koridorda ilerlerken telefonumun zil sesini duyarak cebimden telefonu çıkardım ve ekrana baktım. Nazlı'nın aradığını gördüğümde telefonu açarak kulağıma götürdüm.

"Buyurun efendim? Son gelişmeleri öğrenmek için mi aradınız?" diyerek gülerken Nazlı'nın neşeli sesini duydum. "Kuşlar dünün çok güzel geçtiğini söyledi. Nasıldı gerçekten güzeldi değil mi?"

Nazlı görmese de başımı olumlu manada salladım. Gerçekten çok güzeldi. "Güzeldi, sürpriz oldu bana. Yaptığınız imalar boşuna değilmiş, haberiniz varmış." dediğimde Nazlı güldü. "Ee var tabii haberimiz, birazcık senin nabzını ölçmüş olabiliriz." dediğinde güldüm. Nazlı ise devam etti sözlerine. "Evet seni de uçuruyoruz yuvadan. Konuştunuz mu nişan tarihini falan?" dediğinde cevap verdim. "Aslında tam karar vermedik ama çok uzatmayız."

Nazlı telaşlı bir biçimde konuştu. "Ay lütfen tarihi bana önceden haber verin, baya kilo aldım elbise bulmak zor olur benim için." dediğinde gülerek konuştum. "Görende bin kilo oldun sanar, aldığın 4 kilo o da gayet normal. Bunu kafana takma bile."

"Ay ne yapayım Hazan, ayrıca seni de göreceğim ben. O zaman bende senin karşına geçer böyle derim." diyerek sitem ettiğinde içten içe güldüm. Nazlı'nın hormonlarıyla başımız dertteydi. "Tamam tamam bir şey demedim. Alparslan'ın ailesiyle falan konuştuktan sonra ayarlarız bir tarih."

Söylediğim şeyle birlikte Nazlı hızla cevap verdi. "Ben kız tarafıyım şimdiden söylüyorum. Oğlum da kız tarafı, Emre de. Şimdiden söyleyeyim bunu." dediğinde burukça gülümsedim. Ne kadar güzel bir ailem olmuştu benim. "Çok mutlu olurum." dediğimde Nazlı konuştu. "Ol tabii canım arkadaşım, bugünleri hatırladığında mutlu olmak senin de hakkın."

"Nazlı, teşekkür ederim. İyi ki yanımdasın." dediğimde Nazlı'nın ağlamaklı sesini duydum. "Sende iyi ki benim arkadaşımsın ama deme böyle ağlatacaksın beni." dediğinde hızla konuştum. "Aman ağlama lütfen, bir şey demedim ben." dediğimde Nazlı konuştu. "Tamam tamam ağlamıyorum. Hadi kapatıyorum ben ders zili çaldı. Sonra mutlaka konuşuruz."

"İyi dersler örtmenim. Görüşürüz." dediğimde telefon kapandı. Telefonu cebime koyarak kafeteryaya ilerlerken yanıma doğru yaklaşan Eren konuştu. "Naber Hazan, hiç konuşamadık." dediğinde konuştum. "Haberler sende, sen anlat."

Eren kolundaki saate bakarak konuştu. "Gel hadi sana bir kahve ısmarlayayım da az biraz konuşalım." dediğinde onayladım. Birlikte kafeteryaya ilerledikten sonra cam kenarındaki masaya geçerek oturdum. Eren kahvelerimi aldıktan sonra masaya gelerek kahveyi bana doğru uzattı.

Kahveyi alırken şaşkın sesini duydum. "Hazan, ben yanlış mı görüyorum yoksa o bir tektaş mı?" dediğinde gülerek konuştum. "Doğru görüyorsun."

(Yüzüğün resmini merak edenler için en alta bıraktım;)

Eren hızlıca karşıma otururken konuştu. "Vay be yüzbaşı teklif etti ha, hayırlı olsun." dediğinde başımı salladım. "Sağ ol darısı senin başına olsun." dediğimde Eren güldü. "İnşallah inşallah. Beni düğününe çağıracaksın değil mi?" dediğinde ciddileşerek konuştum. "Altın takmazsan çağırmam bak, şimdiden anlaşalım."

"Takarım tabii takmam mı? Ben kız tarafıyım hem ona yakışır bir şey takarım." dediğinde güldüm. "Şaka yaptım, tabii ki de çağıracağım seni. Merve ile birlikte gelirsiniz." dediğimde Eren onayladı. "Geliriz, geliriz."

Kahvemden bir yudum içerek konuştum. "Sen anlat bakalım, nasıl gidiyor durumlar." dediğimde Eren gülümsedi. "İyi gibi bakalım, flört aşamasındayız. Birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Sanki tanıdıkça daha çok hoşlanıyorum ondan." dediğinde güldüm. "Oo ateş bacayı sarmış iyice, peki Merve ne durumda? Aslında dışarıdan bakıldığında onda da bir şeyler var."

"Bence de var gibi, yakında bizden de güzel haber gelir." dediğinde gülümsedim. "İnşallah, hayırlısı olsun hakkınızda." Eren beni onaylarken kahvemden birkaç yudum daha içtim. Gerçekten çok sevinmiştim onun için. Kesinlikle mutlu olmayı hak eden bir insandı.

Erenle ikimizin aynı anda çağrı telefonu çalarken yerlerimizden kalkarak acile doğru ilerlemeye başladık. Hızlı bir şekilde ambulans girişinde bekleyen hemşirelerin yanına ilerlerken konuşmalarını işittim. "Askeri araca saldırmışlar, yaralılar var diyorlar."

İçim anında telaşla dolarken telefonu çıkardım, Alparslan'ı arayacağım sırada ambulans seslerini yaklaşmasıyla birlikte telefonumu tekrar cebime koymak zorunda kalarak derin bir nefes aldım. Herhangi bir görevden bahsetmemişti ama yine de gelecek olan hastalardan birinin o olma ihtimali kalbimi ağzıma getiriyordu.

Hasta ambulanstan indirilirken hızlıca yanlarına ilerledim. Ambulans görevlisi anlatmaya başladı. "25 yaşlarında erkek hasta, bilinci açık. Tansiyon arteriyel 110/70 mm Hg nabız sayısı: 110/dk." dediğinde görevliyi onaylayarak sedyenin peşinden acile doğru ilerledim.

Elime eldivenlerimi giydikten sonra ilk önce gözlerini kontrol ederek muayene ettim. Batın sağ üst kadranda şarapnel parçasının yol açtığı yaraya doğru baktım. Batındaki tüm kadranlara elimi bastırdığımda hastanın verdiği tepkiyle tüm kadranlarda hassasiyet olduğunu anladım.

"Hastaya hemen abdominal grafi çekelim." söylediğim şeyle birlikte hasta götürülürken bende peşlerinden dışarı çıktım. Hastanın peşinden röntgen odasına ilerleyerek durumuna baktım. Vertebra komşuluğunda yabancı bir cisim direkt olarak görünüyordu. Hastayı röntgenin ardından tomografiye aldığımızda ise perihepatik sıvı gözlenmesi nedeniyle direkt olarak ameliyathaneye aldık.

 

◔◔◔

Ameliyathaneden çıktığımda kapının önünde herhangi birini bulamayınca acile doğru ilerlemeye başladım. Hastanın durumu gayet iyiydi. Kan transfüzyonu yapılarak değerleri normale düşürülmeye başlanmış, gözlenen perihepatik sıvı nedeniyle de katater takılmıştı. Onun dışında durumu gayet iyiydi.

Acile baktığımda durum kontrol altına alınmış sayılırdı. İntörn doktorların hastalarına yardım ettikten sonra acilden çıkacağım sırada içeri giren başka bir askeri görerek hızlı bir şekilde yanına ilerlemeye başladım. Kolundan yaralanmıştı. Askeri üniformasının sağ tarafı epey kan olmuştu, ona rağmen yine de iyi görünüyordu.

"Buyurun şöyle alalım sizi." diyerek sedyeyi işaret ederken asker itiraz etmeden sedyeye ilerleyerek oturdu. Hızlıca eldivenlerimi takarak hastanın üniformasının kolunu kestim. Yarayı gördüğümde rahat bir nefes vererek konuştum. "Kurşun sıyırmış."

Yarayı dikkatle inceleyerek herhangi bir yabancı cisim olmadığına karar verdikten sonra kolunu uyuşturmak için enjektöre uyuşturucu ilacı çektim. Hastanın koluna ilacı enjekte ederek bir sütur atmak için hazırlandım. Usul usul yarayı dikerken hastanın sesini duydum. "Doktor Hazan Hanım sizsiniz demek?"

Söylediği şeyi algılayarak hafifçe kaşlarımı çattım. Ben daha bir şey diyemeden tekrar konuştu. "Biraz önce yaka kartınızı okudum, oradan okudum isminizi." dediğinde merakla konuştum. "Benim ismimi nereden duydunuz?" dediğimde asker konuştu. "Timim sizden bahsetti." dediğinde sessiz kaldım.

Bir timi olduğuna göre rütbeli bir askerdi karşımdaki. Yarayı dikmeyi bitirdikten sonra dikişin etrafındaki kanları solüsyonla temizledim. Ardından yaranın üzerini steril bezle kapatarak kenarlarını bantladım. "Geçmiş olsun." diyerek eldivenlerimi çıkarttığımda hastanın sesini duydum. "Ben sizi tanıyorum ama siz beni tanımıyorsunuz. Ben yüzbaşı Kartal Candemir." dediğinde şaşırdım. Tabura yeni gelen yüzbaşı olmalıydı.

Bana doğru elini uzattığında elini tutarak tokalaştım. "Memnun oldum. Göreviniz hayırlı olsun." dediğimde Kartal bey başını salladı. "Sağ olun, bende çok memnun oldum." bakışları elindeki elime kaydığında yüzüğüme baktığını görerek elimi çektim. Ardından tekrar konuştum. "Pansuman yaptırmayı ihmal etmeyin lütfen, bir de kolunuzu çok kullanmazsanız çabuk iyileşir yaranız."

"Pansuman için size mi gelmem gerekiyor." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır eminim taburdaki revirde görevli olan doktor kolaylıkla yapar. İyi günler."

Başka bir şey söylemeden acilden çıktığımda karşımda duran Alparslan'ı görerek derin bir nefes verdim. İyiydi çok şükür. Hızlı adımlarla yanına yaklaşırken o da beni görerek birkaç adım geldi. Hızlıca ona sarılarak konuştum. "İyisin çok şükür, sana bir şey oldu sandım haberi aldığımda."

"İyiyim ben merak etme, diğer yüzbaşının olduğu arabaya saldırdılar." dediğinde derin bir iç çektim. O arabadaki Alparslan'da olabilirdi. Bunun gerçekliği yüzüme çarptığında içimin ürperdiğini hissettim.

Kollarımı ondan çektiğim sırada Alparslan tekrar konuştu. "Şimdi hastanenin başhekimiyle konuştum. Tüm askerlerimizin durumu iyiymiş. Ufak tefek şeylerle atlatmışlar." dediğinde Alparslan'ı onayladım. Alparslan tekrar konuştu. "Askerleri ziyaret etmişken seni de görmek istedim. Haberi aldığın için korktuğunu düşündüm." dediğinde başımı salladım. "Çok korktum ama arayamadım seni, ameliyata girdim."

İyice rahatlarken acilden çıkan Kartal Bey bize doğru gelmeye başladı. Yanımıza geldiğinde Alparslan'ın sesini duydum. "Her şey kontrol altına alındı, sen iyi misin?" dediğinde Kartal Bey cevapladı. "Çok şükür." diyerek derin bir nefes verdi Kartal Bey, ardından da konuştu. "Sağ olsun Hazan Hanım çok yardımcı oldu."

Söylediği şeyle birlikte ufak bir tebessüm ettim. "Ne demek, görevim." dediğimde Alparslan konuştu. "Siz tanıştınız mı?" diye sorduğunda başımı salladım. "Evet, biraz önce yarasına müdahale ederken tanıştık. Göreviniz hayırlı olsun tekrardan."

"Sağ olun." diyerek beni onaylayan Kartal beye baktıktan sonra bakışlarım Alparslan konuştu. "Seni daha fazla yormayalım burada, tabura geçip dinlen." dediğinde Kartal Bey Alparslan'ı onayladı. "Olur, yarın da tekrar gelip askerleri ziyaret ederim. Onlar da dinlenmiş olur."

Alparslan, Kartal beyi onaylarken Kartal beyin sesini tekrar duydum. "Hazan hanım siz yarın burada olacak mısınız?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Alparslan'ın da yanımda gerilerek kıpırdandığını hissettim. "Neden sordunuz?" dedim nazik olmaya çalışarak. Kartal bey konuştu. "Gelmişken pansuman da yaparsınız diye."

"Eminim herhangi bir hemşire de yapar bunu." dediğimde Kartal bey başını salladı. Bende daha fazla yanlarında durmamak adına Alparslan'a dönerek konuştum. "Ben gideyim artık, haberleşiriz biz." dediğimde Alparslan beni onayladı.

Yanlarından ayrılıp odama doğru ilerlerken arkamı dönerek Alparslan'a doğru baktım. Ancak hem Alparslan hem de Kartal yüzbaşının bakışlarını görmemle birlikte büyükçe yutkundum. Önüme tekrar dönerek odama ilerlemeye devam ettim. Yeni gelen yüzbaşı da umarım Semih gibi bizim başımıza iş açmazdı.

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?

‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Birkaç bölüme kadar nişanımızı yapalım diyorum ne dersiniz? Erken mi dersiniz?

‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Yeni gelen yüzbaşımızla Hazan tanıştı. Sizce bu yüzbaşının bir amacı var mı? Varsa tahminlerinizi bekliyorum..

‣‣‣ Bölümlerde beğenmediğiniz yerler var mı?

Batın grafisi= karın içindeki organ ve yapıları değerlendirmek için yapılan bir görüntüleme testidir

Vertebra= Omurga

Perihepatik sıvı= Peritoneal boşlukta lipid içeren sıvı birikimidir.

Katater= genellikle idrar yolları, kalp ve damarlara erişim sağlanmasını sağlayarak sıvı akışının kontrolünde tıbbi cihaz olarak kullanılır.

Hazan'ın evlenme teklifinde giydiği elbise;

Loading...
0%