@mutlusonsuz222
|
🖇️Herkese selamlar, nasılsınız? 🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim. 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım lütfen. 33.Bölüm İnsan bazı kararlar alırken çok iyi düşünmeliydi. Şehir değiştirirken, bir yere gideceğinde, birine şans verdiğinde her şeyi çok iyi düşünmesi gerekiyordu. Zira bazı kararlardan geri dönmek hiç kolay olmuyordu. Hele ki benim gibi durumda olanların daha iyi düşünmesi gerekiyordu. Benim gibi yalnızlığını tek bir kişiyle paylaşacaksa insan her şeyi düşünmeliydi. Bir askerle evlenmek kararı vermeden önce insanın bazı şeyleri iyi tartması gerekiyordu. Onun sürekli yanımda olmayacağı gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyordu. Tıpkı bugün olduğu gibi. En mutlu günlerimizden birinde kalbimin mutlulukla çarpması gerekirken benim kalbim aldığım haberle birlikte endişe, korku ve daha şimdiden özlemle çarpmaya başlamıştı. İki ay çok uzundu, evet tam iki ay olmayabilirdi ama iki aydan uzun olma ihtimali de vardı. Bu özlemle nasıl başa çıkmam gerektiğini bilmiyordum. Tek bildiğim şey her telefon çaldığında yüreğimin ağzıma gelecek olmasıydı. "Beş dakika da tüm mutluluğunu alıp götürdüm. Mutlulukla gülümsemen gerekirken durgun durgun etrafa bakmana neden oldum." diyen Alparslan ile birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Onu izliyordum ancak zihnimdeki düşünceler onu görmemi bile engelliyordu. Yan profilinden onu izlerken bakışları kısaca bana doğru döndü. O da benim gibi düşünceliydi, üzgün olduğu gözlerinden bile belliydi. "Senin suçun değil." diyerek onu izlemeye devam ettim. Misafirler gittikten sonra Alparslan ile baş başa kalacağımız yalnızca birkaç saatimiz vardı. Ve ben bu saati onu izleyerek geçirmek istiyordum. Nişan merasimi bittikten sonra topluca pasta kesmiş ve bunu kutlamıştık. Alparslan'ın bomba etkisi yaratan haberinden sonra biraz daha vakit geçirmiş, sonrasında da misafirlerimizi uğurlamıştık. Onlar gittiğinde baş başa kalmıştık koskoca evde. Bundan birkaç saat sonra ise düşüncelerimle, endişelerimle baş başa kalacaktım. Tıraş köpüğü sürdüğü yanağını jiletle keserken sözlerime devam ettim. "Böyle günlerimiz hep olacak, ben yalnızca seni yanımdayken bile özlerken iki ay yokluğuna nasıl dayanacağımı düşünüyordum." "İnan bana bunun çözümünü bulsam ilk önce kendim kullanırdım. Ne yazık ki bir çözümü yok." dediğinde büyükçe yutkundum. Alparslan tıraş olmaya devam ederken sessiz kalarak Alparslan'ı izlemeye devam ettim. "Her fırsat bulduğumda seni arayacağım, sende bana mesaj atarsın. Mesajları görmek büyük bir motivasyon kaynağı oluyor." dediğinde başımı salladım. "Atarım sen yeter ki iste." diyerek tebessüm ettim ve elimi elinin üzerine yasladım. Alparslan gülümseyerek yüzüme bakarken konuştu. "Ben döndükten sonra da düğün hazırlıklarına başlarız." dediğinde başımı salladım. "Olur." Sessizce onu izlemeye devam ederken Alparslan bana doğru döndü. Sağ yanağını tıraş etmişti. "Sen yapmak ister misin?" diyerek tıraş bıçağını bana doğru uzattığında dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ben bilmiyorum hiç. Yüzünü kesebilirim." dediğimde Alparslan koluma uzanarak beni yanına doğru çekti. "Her şeyi kusursuz yapıyorsun, bunu mu yapamayacaksın?" Elime tıraş bıçağını tutuştururken tekrar konuştu. "Korkma eminim hızlıca halledeceksin." Alparslan'a iyice yaklaşarak tıraş bıçağını sakallarına yaslayarak yukarıdan aşağı çektim. Sıra sıra köpüklü olan yerleri tıraşlarken Alparslan ise elini belime yerleştirmiş kendini bana bırakmıştı. Gözleri yüzümü incelerken konuştum. "Bana böyle dikkatli dikkatli bakmaya devam edersen her an yüzünü kesebilirim." kısaca gözlerine baktığımda dudaklarında küçük bir gülümseme oluştu. "Ne yapayım gözlerini görebilmek için çok az zamanım var." Söylediği şeyle birlikte dudaklarımı birbirine bastırdım içimdeki ağlama duygusunu bastırmak adına. "Olmuş mu?" diyerek lafı değiştirdiğimde Alparslan yanağını aynaya doğru döndürerek kendini izledi. "Mükemmel olmuş, ellerine sağlık." dediğinde elimdeki bıçağı tekrar ona doğru uzattım. Alparslan bıçağı alarak bıyıklarını da keserken birkaç adım uzaklaşarak onu seyretmeye devam ettim. İşini bitirdiğinde yüzünü yıkayarak köpüklerden arındırdı ve aynada kendine bakmaya devam etti. Banyo dolabına yönelerek tıraş losyonunu çıkardım. Bu seti aylar öncesinde almıştım, Alparslan'ın bende kaldığı günler acil bir operasyon çıkması durumunda rahatça kullansın diye ama bugüne kadar hiç ihtiyaç duymamıştı. Losyonu Alparslan'a doğru uzattığımda losyonu aldı ve eline sıktı. Yüzüne sürerken banyoyu dolduran güzel kokuyla birlikte derin bir nefes aldım. Bu kokuyu seviyordum. "Nasıl oldu yakıştı mı?" diyerek bana doğru dönen Alparslan'a karşılık gülümsedim. "Her halinin yakışıklı olduğunu söylemiştim diye hatırlıyorum." Alparslan bana doğru yaklaşarak kollarını belimin etrafına sardı. "Söyledin, söyledin ama tekrar duymak istedim." dediğinde ona iyice yaklaşarak burnumu yüzüne doğru yaklaştırdım ve derin bir nefes aldım. "Hem çok yakışıklı oldun hem de çok güzel kokuyorsun." dedikten sonra yanağını öperek geri çekildim. Kollarından ayrılırken tekrar konuştum. "Gitmeden önce tekrar bir şeyler yemek ister misin?" dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Hayır, aslında biraz sonra çıksam iyi olur. Tabura ancak giderim." Ayrılık zamanı gelmişti anlaşılan. Sessizce banyodan çıkarken yaşlar gözlerime dolmaya başlamıştı çoktan. Salona doğru ilerlerken Alparslan'ın arkamdan seslendiğini işittim. "Hazan, duygularını benden gizleme." başımı usulca ona doğru çevirirken omuz silktim. "Gizlemiyorum, sadece seni üzmek istemiyorum." "Senin dilin söylemese de ben bakışlarından anlıyorum zaten, biliyorsun bu ayrılığın bir kavuşması da olacak. Sonu kavuşmak olan her ayrılık güzeldir demiş Bedirhan Gökçe. Ayrılmak çok zor biliyorum ama kavuşmak bu zorluğu unutturacak." Gözlerinin içine bakarken onunda gözbebeklerinin buğulandığını net bir biçimde görebiliyordum. Onun içinde zordu hem de çok zordu. Ardında sevdiklerini bırakıyordu. Benim içinde, ailesi içinde zordu. Ne taraftan bakılırsa bakılsın zordu. "Biliyorum, önümüzde bizi çok güzel günler bekliyor. Sen sağ salim git gel, biz çok mutlu olacağız." dediğimde Alparslan yanıma yaklaşarak elini yanağımı yasladı. Yanağıma akan gözyaşını usulca sildi baş parmağı ile. "Aynen öyle, çok mutlu olacağız." Birlikte evin kapısına doğru ilerlerken Alparslan üzerine ceketini giymeye başladı. Aklıma gelen şeyle hızlıca konuştum. "Hemen geliyorum ben bir dakika." Hızlı adımlarla odama doğru ilerleyerek çekmeceyi açtım. Alparslan'ın benim için aldığı fuları alarak odadan çıktım. Ayakkabılarını giymiş olan Alparslan merakla beni beklerken yanına yaklaşarak konuştum. "Aylar önce fularımı istemiştin, kısmet bugüneymiş." diyerek elimdeki gri tonlarındaki fuları Alparslan'a doğru uzattım. Küçük bir tebessümle elimdeki kumaş parçasını alarak burnuna götürdü. Derince bir nefes alırken konuştu. "Mis gibi sen kokuyor." "Bunu sana veriyorum ama bu çok kıymetli birinden hediye, bana geri getir olur mu?" sesim titreyerek söylediğim şeyle Alparslan konuştu. "Elimden geleni yapacağım." Hızlıca kolları arasına girerken kollarımı sıkı sıkı bedenine doladım. Alparslan da kollarını belime dolayarak burnunu ilk önce toplu olan saçlarımda ardından da boynumda gezdirerek derin bir nefes aldı. Ardından birkaç kez boynumu öperek çenesini omzuma yasladı. Ayrılık vaktinin geldiğini anlayarak birbirimizin kollarından çıkarken Alparslan evin kapısını açtı. "Kendine çok dikkat et, Allah'a emanet ol." dediğimde Alparslan bana dönerek konuştu. "Sende kendine dikkat et, önemli bir şey olduğunda ve bana ulaşamadığın zaman ailemize haber ver. Onların çözemeyeceği bir şeyse mutlaka Harun Yarbay'a git tamam mı?" "Tamam, için rahat olsun." dediğimde Alparslan bahçenin önündeki arabasına doğru ilerlemeye başladı. Bahçe kapısına ulaştığında adını seslenerek ona doğru ilerlemeye başladım. "Alparslan." Bakışları bana doğru dönerken hızlıca yanına ulaşıp ensesinden tutarak kendime doğru çektim ve dudaklarımızı birleştirdim. Anında bana karşılık verirken elini belimdeki yerine yerleştirerek beni kendine doğru çekti. Dudaklarımız usulca birbirinden ayrılırken alnımı alnına doğru yasladım. Göğüslerimiz aldığımız derin nefeslerle birbirine değerken hissettiğim derin duygularla fısıldadım. "Seni çok seviyorum." Söylediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Bende seni çok seviyorum, bunu hiç unutma." Dudaklarımız tekrar birbiriyle buluştuğunda bunun son öpüşmemiz olduğunu çok sonradan anlayacaktım. ◔◔◔ 20 Nisan Gönderen: Canımın içi Mesajlarını okudum, bende seni çok çok çok seviyorum. Hem de aklının almayacağı kadar çok. (22.10) Sesini duymayı çok özledim ama mesaj atacak vakti bile zor buluyorum, Allah'tan ki fuların yanımda. Onu sol tarafımdaki cebime koydum, seni özledikçe kokuna sığınıyorum. (22.11) Geldiğimde sana başka bir fular almam gerekiyor galiba, onları da yanımda getirmem gerekebilir. (22.11) Sen yeter ki gel, bende fular çok. İstediğini veririm ama şuan yanında bulunan fuları ayrı seviyorum haberin olsun. (22.30) Senin bana aldığın ilk hediye o. Yeri çok başka. O yüzden onu bana geri getirmen lazım. (22.32) 22 Nisan Mesajlarım hala gitmemiş galiba, iki gündür telefon elimde mesaj bekliyorum. (02.25) Kendimi ergenler gibi hissediyorum, telefon elimde sürekli. Elimde olmadığı zamanlarda ise gözlerim orada. (02.25) Bugün nöbetteyim, ancak fırsat bulabildim sana yazmaya. Bayağı yoğun burası. (02. 26) Saat kaç olursa olsun mutlaka haber ver bana, iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Çok Çok özledim seni..(02.27) Gönderen; Canımın içi Mesajın şimdi geldi güzelim, ben iyiyim merak etme. Şehirden uzaklaştıkça maalesef ki telefon çekmemeye başlıyor. (07.15) Ama sen merak etme, ben gayet iyiyim hatta turp gibiyim. Senin mesajlarını almayı dört gözle bekliyorum. (07.16) Bizimkilerinde selamı var sana. Onlar da gayet iyi. Yani biz iyiyiz. Sende iyi ol. (07.18) 30 Nisan Bir haftadır mesajlarıma cevap vermedin, umarım iyisindir sevgilim. Umarım yalnızca telefonun çekmiyordur. (19.30) Bak şimdi Efe yanımda, o da çok özlemiş hem seni hem de Murat abiyi. Burada herkes iyi, tek sıkıntımız seni özlememiz.(19.31) Bu arada Funda teyzem, Osman amcam ve Semra ablamın da selamı var. Müsait olunca arasın bizi diyorlar. (19.32) Seni çoooook seviyorum (19.32) 15 Haziran Çok özledim seni canımın içi (00.00) Neredesin, iyi misin, aç mısın, susuz musun? Seni düşünmekten uyuyamadım bu gece. (00.01) Neredeyse 25 gündür senden bir haber alamadım. Artık endişelenmeye başladım. Umarım iyisindir, (00.02) Bana sağ salim geri dön lütfen, sana çok ihtiyacım olduğunu biliyorsun. (00.04) Yarın senin doğum günün, keşke yanımda olsaydın da doğrum gününü birlikte kutlasaydık. Ama olsun bundan sonraki yıllarda kutlarız. Önümüzde daha nice nice yıllar olacak değil mi? (00.07) 16 Haziran Buraya geldiğimde mutsuz, yalnız bir kadındım ben. Ne zaman seninle tanıştım, ne zaman sen benim tüm hayatım oldun. O zaman ben tamamlandığımı hissettim. İlk defa senin yanında kendimi bir yere ait hissettim. Sen beni kendi yalnızlığımdan kurtardın. Karamsarlık içeren düşüncelerimin üzerini çizip mutluluk, sevinç ve huzur dolu düşünceler koydun onların yerine. Ben sana ne kadar teşekkür etsem az canımın içi. Senin sayende bir kadın ne kadar sevilebilir onu gördüm, şu kısacık zamanda bana dünyanın en mutlu, en şanslı kadını gibi hissettirdin. (00.00) Elini kalbimin üzerinde hissettiğim zaman, üzüntülerimi alıp onların yerine şimdiye kadar kimsenin başaramadığı o sıcaklığı koymayı başardığın için, hayatımda sen olduğun için çok şanslıyım. İyi ki doğdun bir tanem, doğum günün kutlu olsun. Benimle, ailenle ve tüm sevdiklerinle nice nice yaşların olsun.(00.00) Şimdi yanımda olman için nelerimi vermezdim. Yanımda olsan ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimde olsa. Tüm vücudumda sıcaklığını hissetsem. Yanımda değilsin ama biz aynı gökyüzü altındayız, aslında yanımda da sayılırsın çünkü ben seni kalbimde saklıyorum. Sözüm olsun bana geri döndüğünde kutlayacağız doğum gününü, hem biz seninle senede bir günü değil bir ömrü paylaşmaya söz verdik. O yüzden sen yanımda olduğun sürece bir her günü kutlarız. (00.01) İyi ki doğdun, iyi ki benim oldun. Nice yıllarımız olsun can içim. (00.02) Elimdeki telefonun ekranını kapatarak cebime tekrar koydum. Doğum günü mesajı atalı 2 gün olmuştu ama Alparslan'dan hala bir haber yoktu. Bugün o gideli 1 ay olmuştu. Tam 30 gün. Yalnızca gittiği ilk gün telefonda konuşmuştuk ondan sonra sesini hiç duyamamıştım. Sesini duymayı geç sadece bir hafta mesajlaşabilmiştik, şimdi onu da yapamıyorduk. Çok merak ediyordum nerede, nasıl olduğunu. Koskocaman 30 gün. Kim bilir neler olmuştu o 30 günde. İyi miydi? Yaralanmış mıydı? Her şeyi bilmek istiyordum. Ama bu çok zordu. Geçen hafta Osman amca, Harun Yarbay ile görüşmüştü. Alparslanlar ile telsizden sürekli irtibat halinde olduklarını öğrenmiştik ve durumlarının iyi olduğunu. Ama o günden bu yana 1 hafta geçmişti ve o 7 günde her şey olabilirdi. "Siz böyle sessiz sessiz oturunca benimde hiç konuşasım gelmiyor." diyen Erenle birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdim. Aynı şekilde Buse de Eren'e bakarken Eren konuştu. "Anlıyorum haber alamıyorsunuz ama hemen düşürmeyin moralinizi. Kötü haber tez yayılır derler bir şey olsa haber gelmez miydi?" Düşünmeden durabilsek her şey çok daha kolay olacaktı ama düşünmemek imkansızdı. "Doğru söylüyorsun da keşke düşünmemenin bir formülü olsa." tam olarak benim düşüncelerimi dile getiren Buse'yi onayladım. "Keşke." "İyi olduklarına eminim ben, o şerefsizlerin inlerini başlarına yıkıp sağ salim gelecek ikisi de siz hiç merak etmeyin. Sonra Eren demişti dersiniz." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. Umarım öyle olurdu. "Senin sevdiceğin yanında tabii." dediğimde Eren gülümsedi. "Yani orası öyle ama baksana bizde çok görüşemiyoruz. Nöbetler falan derken günde birkaç saat ancak." dedikten sonra ekledi. "Neyse ki her şey yolunda." Bu bir ayda Erenle Merve bir ilişkiye başlamışlardı. Flört aşamasından sevgililik aşamasına geçebilmişlerdi nihayet. Şükür ki her şey yolunda gidiyordu onlar için. Sohbetin ortasında telefonum çalmaya başladığında hızlıca cebimden çıkartıp ekrana baktım. Ekranda görmek istediğim isim yerine bilinmeyen numarayı görmek büyük bir hayal kırıklığı yaşatsa da telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim?" "Hazan'ım, nasılsın güzelim benim?" Alparslan'ın sesini duyduğumda kalbim öylesine güçlü atmaya başlamıştı ki. İyiydi, çok şükür iyiydi. "Allah'ım çok şükür sana. İyi misin canımın içi, çok merak ettim seni." "Ben iyiyim, sesini duydum çok daha iyi oldum. Burnumda tütüyorsun resmen." dediğinde sevinçle gözlerimi kapattım. Ne kadar iyi gelmişti sesini duymak. O çok özlediğim sesi duymak resmen beni kendime getirmişti. "Sende benim burnumda tütüyorsun, çok özledim seni. Mesajlarıma cevap vermeyince çok endişelendim. Ama çok şükür iyisin." "Telefonlar çekmiyor ne yazık ki gittiğimiz yerlerde. Şimdi sınırda bir karakola geldik, şarjım bittiği için buradan aradım. Telefonun şarj olmasını bekleyemedim." dediğinde derin bir nefes verdim. "Olsun yeter ki sen iyi ol, herkes iyi değil mi?" Buse'nin meraklı bakışlarını üzerimde hissederken Alparslan cevap verdi. "İyiyiz, herkes iyi. Siz hiç merak etmeyin. Benim kapatmam lazım burada arama yapmak isteyen birkaç kişi daha var. Birkaç saate tekrardan yola çıkacağız. Vakit bulursam arayacağım, seni seviyorum." "Bende seni seviyorum." dediğimde telefon kapandı. Kulağımdan telefonu indirdiğimde gülerek konuştum. "İyilermiş." Buse de derin bir nefes verirken konuştum. "Sınırda bir karakola gitmişler Fırat da seni arar birazdan." diyerek heyecanla konuşurken Eren'in sesini duydum. "Bakın ben demiştim." O kadar mutluydum ki bugün keyfimi kimse kaçıramazdı. Hem de hiç kimse..
◔◔◔ Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından, Görevlere giderken ailemi arkamda bırakmak benim için her zaman zor olmuştu. Annemin telefonda konuşurken titreyen sesi, babamın gururlu sözleri beni zorlasa da onların bu duruma alışık olduklarını bilmek biraz olsa da içimi rahatlatıyordu. Ama şimdi ardımda birini daha bırakıyordum, nişanlımı. Nişanlım. Bu sözcük bana hala garip geliyordu. Bir gün birini bu kadar çok sevip onunla gelecek hayalleri kuracağımı hiç düşünmüyordum. Zamanı geldiğinde şehit olmak vardı sadece hayallerim arasında. Ama şimdi sevdiğimle evlenmek, huzurlu bir yuva kurmak ve çocuklarımızla birlikte güzel bir aile kurmayı düşünüyordum. Hazan beni değiştirmişti. Sağ elimi kaldırarak parmağıma bakarken gülümsedim. Ben resmen nişanlı bir adamdım artık. Bu çok güzeldi. Ne kadar zamanımızın olduğunu bilmediğimiz bu dünyada sevdiğimiz biriyle duygularımızın karşılıklı olması paha biçilmezdi. Ne kadar şanslıydım ki sevdiğim kadın da beni sevmişti. Biraz önce sesini duymuştum, ilk günkü gibi kalbim hızla çarpmaya başlamıştı yine. Dudaklarımda tebessüm oluşmuştu. O güzel sesinden beni sevdiğini işitmiştim, özlemim az da olsa dinmişti. Telefonu şarja taktığım an ardı ardına gelen bildirim sesleriyle birlikte ekranı açtım. Yine birçok mesaj göndermişti, bu mesajlar beni o kadar iyi hissettiriyordu ki. Onun ne yaptığını bilmek, dertlerini benimle paylaşması, sanki sohbet ediyormuşuz gibi gününü anlatması sanki aramıza mesafe girmemiş gibi geliyordu bana. Sanki o Diyarbakır'da değildi de burada sınırın dışında, yanı başımda gibiydi. Tek tek masajlarını okurken doğum günümü kutladığı mesajı küçük bir tebessümle okudum. Haklıydı, biz yan yana olduğumuz her günü kutlayabilirdik. Ne kadar zamanımız vardı bilmiyordum ama onunla yan yana olduğumuz her an kutlamaya değerdi. Tek korkum ona verdiğim sözü tutamamaktı. Ona her zaman yanında olacağıma dair söz vermiştim. Düştüğünde onu kaldıracağımı, onun her şeyi olacağıma söz vermiştim. Bu sözü tutamamaktan korkuyordum. O zaten çok yalnız bir kadındı, onu ardımda yalnız bırakmak istemiyordum. Daha yeni yeni iyileşirken tekrar yıkılsın istemiyordum ama ondan da vazgeçemiyordum. Bu korkunun aşkımızın önüne geçmesini istemiyordum. Geçirmeyecektim de. O yüzden birlikte ne kadar vaktimiz varsa mutlu bir biçimde geçirmek için elimden geleni yapacaktım. "Komutanım, dalgınsınız bir sorun yok ya?" diyen Barış ile bakışlarımı telefonun ekranından çekerek ona doğru baktım. Barış ise sözlerine devam etti. "Hazanla ilgili bir sıkıntı mı var?" dediğinde burnumdan nefes verdim. "Yok aslanım her şey yolunda." dediğimde Barış başını salladı. "Bir an öyle durgun durgun durunca merak ettim komutanım, Hazanla telefonla konuşuyordunuz en son bir şey oldu sandım." dediğinde konuştum. "Birkaç mesaj atmış onu okuyordum." Odaya giren Emre ile birlikte dikkatimiz dağılırken Emre kanepelerden birine oturdu. Yüzünde güller açıyordu. Barış benim yerime konuştu. "Hayırdır Emre, yüzünde güller açıyor." "Nazlımla konuştum, oğlan epey hareketliymiş bugün." dediğinde gülümsedim. Aramızda en zorlananlardan biri Emre olabilirdi. Daha yeni tatmıştı babalık duygusunu. Karısına yardım edememek, onu bir başına bırakmak zor geliyordu ona. Bakışlarından bile belliydi ama neyse ki şimdi morali düzelmişti biraz daha. Diğer zorlananlardan biri de Murat abiydi, o da Efe'yi bırakmakta zorlanıyordu. Haklıydı da, evlat daha başkaydı. "Futbolcu mu olacak acaba kerata?" diyen Kadirle birlikte güldüm. Caner ise karşı çıktı. "Yok canım ne futbolcusu o da amcaları gibi asker olur." dediğinde Emre konuştu. "Nazlı'nın yüreğine iner vallahi, bir eve bir asker yeter." "Doğmamış çocuğun mesleğini bile seçtiniz ya pes." dediğimde bakışları bana doğru döndü. Caner ise bana bakarak konuştu. "Öyle demeyin komutanım şimdiden aşılamak lazım çocuklara." dediğinde başımı iki yana sallayarak güldüm. "Efe'nin aklına da sen soktun öyle değil mi?" diyen Murat abi ile birlikte güldüm. Caner başını iki yana salladı. "Benim aklına sokmama gerek var mı sence abi? Çocuğun babası asker, dedesi asker, dayısı asker. Önünde başka örnek yok." dediğinde Murat abi konuştu. "O da asker olursa Semra'nın yüreğine iner." Fırat'ın odaya girmesiyle birlikte tüm bakışlar ona doğru döndü. Fırat hepimizin ona baktığını gördüğünde ne var manasında kafasını iki yana salladı. "Ne oldu?" dediğinde Kadir konuştu. "Ee kardeşim seni ne zaman everiyoruz?" "Dur daha bismillah be. Biz sevgili olalı ne oldu şurada." diyen Fıratla birlikte Barış konuştu. "Üstüne alınma kardeşim ama bizde bir düğün görelim, en son Eren'in düğününü gördük. Ona da aylar oldu." dediğinde Fırat konuştu. "Sen evlenmeye ne dersin?" "Taliplerimi bekliyorum, kafama göre birini bulursam evlenirim." dedi barış düşünceli bir biçimde. Murat abi ise beni işaret ederek konuştu. "Çok beklemeyeceksiniz düğün için, Hazanla Alparslan'ın düğününü dönünce yaparız değil mi?" Topun bana gelmesiyle birlikte duraksadım. Yaz bitmeden düğünü yaparız demiştik ama bu konuyu tekrar konuşmakta fayda vardı. Sonuçta insan bir kere evlenirdi ve ben bazı şeyler aceleye gelsin istemiyordum. Mesela Hazan'ı beyazlar içinde gelinlikle görmek en büyük hayallerimden biriydi. Nişanda giydiği beyaz elbiseyle melek gibi olmuştu, gelinlikle hayal bile edemiyordum. "Ohoo komutanım zihninde çoktan evlenip çocuk bile yaptı." diyen Canerle birlikte kaşlarımı çattım. "Siz dinlendiniz bakıyorum, hazırsanız çıkalım." dediğimde Caner konuştu. "Yok komutanım, aslında ben öyle demek istemedim." Caner'in geri vites yapmasıyla birlikte kaşlarım eski haline döndü ve gülmeye başladım. "Şaka yaptım oğlum, nasipse yaparız düğünü yakında." "O zaman altınları hazırlayalım şimdiden." diyen Barış'a güldüm. Onlar beni evlendirmeye benden heveslilerdi. Haksız da değillerdi, yıllar sonra hayatımın aşkını bulmuşken ertelemeden bazı şeyleri yapmamız gerekiyordu.
◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Buse, Hazan'dan aldığı haberle o kadar mutlu olmuştu ki. İçine su serpilmiş, Fırat'ın iyi olduğunu duymuştu. Bu haberle birlikte resmen üzerindeki ölü toprağını atmıştı. Artık rahatlayabilirdi. Fırat ile telefonda çok fazla konuşamamışlardı ama mesajlaşmışlardı. Son günlerde mesajların cevap vermemesi Buse'nin epey endişelenmesine neden olmuştu ama şimdi içi epey rahatlamıştı. Telefonunun titremesiyle birlikte ekranda yazan bilinmeyen numaraya baktı. Hızlıca telefonu açıp konuştu. "Efendim?" "Hemşire Hanımla mı görüşüyorum acaba?" Buse duymayı beklediği sesi duyduğunda büyükçe gülümsedi ve derin bir nefes verdi. "Evet üsteğmenim." diyerek Fırat'ın oyununu devam ettirdi. Ardından da dayanamayarak konuştu. "İyisin değil mi? Sesin iyi geliyor." "İyiyim ben hiç merak etme, her şey gayet yolunda." diyerek cevap verdi Fırat. Uzun zaman sonra Buse'nin sesini duymak ona da çok iyi gelmişti, yorgunluğu uçup gitmişti. "Çok şükür, seni çok merak ettim ama şimdi iyi olduğunu duydum ya dünyalar benim oldu." dedi Buse içtenlikle. "Bir süre daha haber alamayabilirsin birkaç saate tekrar yola çıkacağız ve muhtemelen telefonlarımız yine çekmeyecek ama fırsat bulduğumda mutlaka haberdar edeceğim seni." diyerek şimdiden durumu bildirdi Fırat. Ne yazık ki işleri henüz bitmemişti. "Tamam hiç sorun değil, ben seni her şekilde beklerim." dedi Buse. Artık bu duruma alışmaya başlamıştı bile. Başlarda onu korkutan bu olay artık çok zor değildi onun için. Sonunda kavuşmak olduğunu bildiği için bu artık çok zorlamıyordu onu. En azından düşünceleri değişmişti bu konuda. "Ben döndüğümde güzel bir yemek yiyelim." diyen Fırat'ı onayladı Buse. "Yiyelim hatta ben yapayım, evimde ağırlayım seni." diyerek hevesle konuştuğunda Fırat onayladı. "Olur, hemde çok güzel olur." "Anlaştık o zaman, sen döndüğünde hemen ayarlamaları yapalım tamam mı?" dedi Buse. Fırat onayladı. "Tamam, seve seve yaparız. Benim kapatmam gerekiyor şimdi. Dikkatli ol, seni seviyorum." "Bende seni çok seviyorum, Allah'a emanet ol." diyerek telefonu kulağından indirdi Buse. Bir süre ekrana bakarak derin bir iç çekti. İçinden sağ salim sevdiğine kavuşmayı dileyerek arkadaşlarının yanına ilerledi.
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Alparslan'dan haber almamın üzerinden 1 hafta geçtiğinde biraz daha rahatlamıştım. Ona mesajlar atmaya devam ediyordum, cevap gelmiyordu ama telefonun çektiği bir yerde mutlaka bana cevap vereceğini bildiğim için mesaj yazamaya devam ediyordum. Ondan haber aldıktan sonra enerjimin yerine geldiğini hissetmiştim ve kafamı daha çok işime vermiştim. Çağrı telefonumun çalmasıyla birlikte odamdan çıkarak acil servise doğru ilerledim. Hastanın yanına doğru ilerlediğimde sedyede oturan bir beyefendi ve başında bekleyen kadını gördüm. Yanlarına ilerlediğimde Buse konuştu. "55-60 yaşlarında erkek hasta, şiddetli mide ağrısı şikayetiyle başvurdu. Buraya geldiğinde bir kere kustu." Hastayla ilgili bilgileri verirken adamın sesini duydum. "Çok ağrım var." Zorla şikayetini dile getirirken elimi adamın midesine doğru bastırdım. Benim hareketimle birlikte adam iki büklüm olurken konuştum. "Ağrı sadece midenize mi vuruyor?" Adam başını iki yana sallayarak konuştu. "Sırtımda ve kalbimde de ağrı hissediyorum, nefes aldığımda artıyor." diyerek yattığı yerde yan döndü ve cenin pozisyonuna geldi. Anlaşılan böyle yaptığında geçiyordu ağrısı. Yattığı yerden aniden doğrulup hızla konuştu. "Ben poşet alabilir miyim?" demesiyle birlikte Buse hızlıca poşeti uzattı. Adam poşete doğru eğilip midesindekileri boşaltırken yeşilimsi safraya benzer ve kokulu bir kusmuğu görmemle birlikte konuştum. "Hastanın kan değerlerine bakılsın özellikle CRP, amilaz, lipaz, lökosit ve karaciğer enzimlerine bakılsın. Ayrıca gaita testi ve ultrason istiyorum." dedikten sonra tekrar ekledim. "Sonuçlar çıktığında detaylı olarak konuşuruz. Kan alındıktan sonra hastaya serum verip rahatlatalım." Buse dediklerimi onaylarken acilden çıktım. Birkaç saate kadar tam teşhis konmuş olurdu. Acilden çıkarak odama doğru ilerlerken telefonumun çalmaya başlamasıyla birlikte ekrana baktım. Alparslan'ın aramasını beklerken gördüğüm numarayla hayal kırıklığına uğrayarak telefonu açtım. "Hazancığım selam, geçen hafta istediğin raporları mailine gönderdim." diyen Ayşe ile birlikte konuştum. "Teşekkür ederim, hemen bakacağım." dedikten sonra telefonu kapattım. Geçen hafta Alparslan'dan haber aldıktan sonra büyük bir rahatlama yaşamıştım ve bu rahatlamayla birlikte uzun zamandır aklımda olan şeyi yapmaya karar vermiştim. Nazlı'dan öğrendiğim kadarıyla birçok ilkokulda gerekli aşılar yapılmamıştı ve bende onların bir an önce yapılması için elimden geleni yapmak istiyordum. İlk iş olarak sağlık bakanlığından gerekli belgeleri istemiştim ve onlarda elime ulaşmıştı. Hastanenin baş hekimi zaten bu işe olumlu baktığından gerekli izinleri aldıktan sonra civardaki köylere gitmek istiyordum. Tabii bir iki tane askerle birlikte. Bunun içinde Harun Yarbay ile görüşmem gerekiyordu. Odama gidip bilgisayarımdan gelen maile baktıktan sonra aşı yapılmayan okulların listesini oluşturarak izin günlerime göre tarihlerini ayarladım. Tabii bu tarihler değiştirilebilirdi. Bugün iş çıkışından sonra tabura giderek Harun Bey'e bu isteğimi iletecektim. Yaklaşık bir saat sonra biraz önce baktığım hastanın test sonuçları çıktığında gördüğüm sonuçlarla koyduğum teşhis doğrulanmış oldu. Elimdeki sonuçlarla hastanın yanına gittiğimde adamın verdiğimiz serumla biraz daha rahatlamış olduğunu görerek konuştum. "Geçmiş olsun, sizi gastroenteroloji doktorumuz Bengisu Hanım'a yönlendireceğiz. Test sonuçlarınız pankreatit hastalığını doğrulamış oldu. Gerekli şeyleri o size söyleyecektir." "Sağ olun." diyen kadına gülümseyerek yanlarından ayrıldım. Ben acilden çıkarken gastroentereloji doktorumuz içeri girerek hastaya gerekli müdahaleyi yapmaya başladı. Mesaim bittikten sonra hastaneden çıkarak arabama bindim. Direkt olarak tabura giderken kısa bir süre sonra tabura vardığımda arabamı park ederek Harun Bey'in odasının olduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Harun Yarbay'ın odasına doğru ilerlerken duyduğum tanıdık ses ile olduğum yerde durdum. "Hazan Hanım, size nasıl yardımcı olabiliriz?" bana hitaben konuşan Kartal yüzbaşına doğru döndüğümde onun meraklı gözlerle beni izlediğini gördüm. "Harun Bey ile görüşecektim." dediğimde Kartal yüzbaşı bana doğru ilerledi. Birkaç adım ötemde durarak konuştu. "Harun komutanım şuan da pek müsait değil, size ben yardımcı olayım." dediğinde tereddütle yüzüne baktım. "Harun komutanımın işi uzun sürecek sizi fazla bekletmemek için söyledim." dediğinde başımı salladım. "Bir süre önce onunla konuşmuştuk aslında köy okullarında aşısı olmayan öğrenciler var, onlara aşı yapmak istiyorum." dediğimde Kartal yüzbaşı hafif bir tebessümle konuştu. "Ne kadar güzel düşünmüşsünüz. Anladığım kadarıyla güvenlik için destek isteyeceksiniz." dediğinde başımı salladım. "Evet, tehlikeli olduğunu bildiğim için yardımınıza ihtiyacım var." "Geçen sefer köye yardım götürdüğünüzde başınıza gelenleri duydum." dediğinde kaşlarım hafiften çatıldı. Burada olaylar ne kadar çabuk duyuluyordu böyle. Kartal yüzbaşı ise sözlerine devam etti. "Çok kötü bir durum, eminim psikolojiniz alt üst olmuştur." dediğinde büyükçe yutkundum. O günler benim hatırlamak istemediğim günlerdi, çok zor zamanlar geçirmiştim. "Şimdi iyiyim, teşekkür ederim." Lafı fazla uzatmaması için nezaketen cevap verdikten sonra elimdeki dosyayı uzattım. "Burada köy okullarının listesi var, her hafta bir gün bu okullara gitmek istiyorum. Böylece okullar kapanmadan aşı işini bitirmiş oluruz." Kartal yüzbaşı elimdeki dosyayı alırken konuştu. "Hayırlı olsun, Alparslan yüzbaşımla nişanlanmışsınız." Alparslan'ın ismini duymamla küçük bir tebessüm ederken konuştum. "Sağ olun." Kartal yüzbaşı bakışlarını benden çekerek eline aldığı dosyayı okumaya başladı. Ardından bana doğru dönerek konuştu. "Bu yaptığınız şey gerçekten takdire şayan, ne kadar teşekkür etsek az." "Bunu takdir görmek için yapmıyorum, içimden geldiği için yapıyorum." dediğimde hayranlıkla bana bakan gözlerini görerek bakışlarımı kaçırdım. Ardından ekledim. "Ayarlayabilirsek haftaya başlamak istiyorum." dediğimde Kartal yüzbaşı konuştu. "Tabii ayarlarız, ben özellikle eşlik etmek isterim size." Dediği şeyle hızlıca devam ettim. "Sizi hiç yormayalım." diyeceğim sırada Kartal yüzbaşı konuştu. "Seve seve eşlik edeceğim." dediğinde derin bir nefes verdim. Bu hiç iyi olmamıştı. Ben bir askerini görevlendirir diye beklerken kendisinin gelmesi hiç iyi olmamıştı. Belki de direkt olarak Harun Bey ile bu konuyu görüşmeliydim. "O zaman ben gideyim en iyisi." dediğimde Kartal yüzbaşı konuştu. "Buraya kadar zahmet etmişsiniz, size bir çay ikram etseydik. Hatta işten çıktınız muhtemelen bir yemek söyleyelim." dediğinde rahatsızca yerimde kıpırdandım. "Çok sağ olun." dediğimde Kartal yüzbaşı dikkatle bana bakmaya devam etti. Gerçekten bakışları da sözleri de epey rahatsız ediciydi, bir Semih vakasıyla daha uğraşarak gücüm yoktu. "İyi günler dilerim size." dediğimde Kartal yüzbaşı başını salladı. "Görüşmek üzere Hazan Hanım." Yanından ayrılmak için arkamı döneceğim sırada odalardan birinden çıkan askerin telaşlı sesini işittim. "Komutanım timin telsizinden sinyal alamıyoruz." Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Hazan Alparslan sahnemiz nasıldı? Mesajlaşma sahnelerini beğeniyor musunuz? ‣‣‣ Alparslan'ın ağzından olan sahne nasıldı? Tim sahnelerini seviyor musunuz? ‣‣‣ Buse ve Fırat'ın telefon konuşması nasıldı? ‣‣‣ Hazan ve Kartal yüzbaşının sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Kartal da Semih gibi mi? ‣‣‣ Gelelim bölüm sonuna, sizce time bir şey mi oldu? Tahminlerinizi alayım. Yorumlarınızı merakla bekliyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere💖 |
0% |