Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Hazan Vakti| 34

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

34.Bölüm

Koridorda yankılanıp kulaklarıma dolan telaşlı sesin söylediği cümle zihnimde yankılanmaya başladı. 'Timin telsizinden sinyal alınamıyor' O an zihnimde bin bir çeşit soru, bin bir çeşit senaryo oluşmaya başladı. Bahsedilen tim Alparslan'ın timi miydi? Sinyal alınmadığında ne olacaktı? Başlarına bir şey mi gelmişti? ve en önemli soru bahsedilen tim Alparslan'ın timiyse ben ne yapacaktım?

"Harun yarbayın haberi var mı?" diyen Kartal yüzbaşının sesiyle düşüncelerimden sıyrılarak konuştum. "Alparslan'ın timi mi?" korkarak sorduğum soruyla birlikte Kartal yüzbaşı da biraz önce konuşan askerde birbirine baktı. "Alparslan'ın timi mi dedim? Lütfen cevap verin." endişeli şekilde çıkan sesim koridorda yankılanırken merakla ikisine baktım.

"Aslanım sen Harun yarbaya haber verip harekat merkezine geç, geliyorum ben." diyen Kartal yüzbaşıyla asker selam vererek yanımızdan uzaklaştı. Duyacaklarımdan o kadar korkuyordum ki ne hissetmem gerektiğini bile bilemiyordum. Bakışlarım Kartal yüzbaşının yüzünde gezinirken o konuştu. "Sakin olun Hazan hanım, onlara ulaşmak için her şeyi yapacağız merak etmeyin."

Söylediği şeyle birlikte nefes alamadığımı hissettim. Onun timiydi, sinyal alınamıyordu. Boğazımda büyük bir yumru oluşmaya başladığında derin bir nefes almaya çalıştım. Ne yapacaktım ben şimdi?

"Evinize gidin Hazan Hanım biz size mutlaka haber vereceğiz." dediğinde hızla başımı iki yana salladım. "Hayır, gitmek istemiyorum. Gitmeyeceğim." dediğimde Kartal yüzbaşı derin bir nefes aldı. "Zorluk çıkarmayın lütfen." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, hayır ondan haber almadan gitmeyeceğim."

Belki yaptığım bencillikti, düşüncesizlikti, onları zora sokuyordum ama ilk defa kendimi düşünecektim. İlk defa bencillikse bencillik yapacaktım. Evde oturup bekleyemezdin, kafayı yerdim. Nazlı'ya ,Buse'ye, Semra ablaya veya Funda teyzelere söyleyemezdim, tek başıma olursam da kafayı yerdim. En azından bir haber, iyi olduğuna dair bir şey duysam giderdim ama haber almadan olmazdı.

"Tamam, tamam odama geçin o zaman burada böyle durmayın. Ben en ufak bir haberde size bilgi vereceğim." diyen Kartal yüzbaşı ile başımı sallayarak onu onayladım. Birlikte odaya doğru ilerlediğimizde Kartal yüzbaşı odasının kapısını açıp girmem için yol verdi. "Buyurun."

İçeri girdiğimde benim ardımdan o da içeri girerek konuştu. "Buyurun oturun şöyle." diyerek kanepeyi işaret etti. Dediği yere otururken konuştum. "Bir şey olmamıştır değil mi? Biz daha geçen hafta konuştuk, iyiydi. Bir şey olmamıştır, telsizler bozulmuş olamaz mı?"

Aklımdaki her ihtimali sıralarken aslında söylediklerimin mantıklı olmadığını da biliyordum ama insan böyle zamanlarda saçma olsa da ihtimallere sığınıyordu. Çünkü her ihtimal demek umut demekti benim için. O yüzden iyi olan her ihtimali düşünmek istiyordum.

"Her şey olabilir lütfen sakinliğinizi koruyun." diyerek masanın üzerindeki telefonu alarak kulağına götürdü. Ardından bir numarayı arayarak konuştu. "Yüzbaşı Kartal Candemir, odama su getirin." telefonu kapatarak bana doğru döndü. "Benim gitmem gerekiyor şimdi, lütfen buradan bir yere ayrılmayın ve özellikle sizden başka kimse bu olayı bilmesin, gizlilik açısından. Gerekli görülürse Harun Yarbay diğer tim üyelerinin ailesine haber verir."

Başımı sallayarak onayladım. "Merak etmeyin, sadece burada oturup ondan iyi bir haber gelmesini bekleyeceğim." dediğimde Kartal yüzbaşı başka hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Yüzümü avuçlarıma yaslayarak gözlerimi kapattım. Bir şey olmamıştı, olmayacaktı. Bana söz vermişti, gelecekti. O sözlerini tutardı hep, geleceğim demişti ve gelecekti. Sakin olmam lazımdı ama bu belirsizlik beni çok hırpalıyordu.

Odanın kapısı tıklanarak açıldığında ellerimi yüzümden çektim. Asker bana doğru gelerek elindeki su şişesini uzattığında şişeyi alarak konuştum. "Teşekkür ederim."

"Afiyet olsun." asker odadan tekrar çıkarken şişenin kapağını açtım ve birkaç yudum su içtim. Şişenin kapağını kapatarak sehpaya bırakarak beklemeye devam ettim.

Çaresizce beklemek ne zor şeydi. Alparslan'dan haber alamadan geçirdiğim onlarca hafta olmuştu ama tabur sürekli onlarla iletişim halindeydi. Osman amca sürekli Harun yarbaya durumu soruyordu, iyi olduğunu öğrenebiliyorduk. Şimdiyse hiçbirimizin hiçbir şeyden haberi yoktu. İyiler miydi? Yaralılar mıydı? Yoksa çoktan şahadet şerbetini içip o kutlu mertebeye ulaşmışlar mıydı?

O son ihtimal benim kalbimin durmasına yol açacaktı. Ben onu her şeyim yerine koymuştum, kaybedersem nasıl toparlanırdım tekrar. Her şeyini kaybetmiş bir insan nasıl toparlanırdı ki? Toparlanamazdı. Bende toparlanamazdım.

Saniyeler, dakikalar, saatler birbirini kovalıyordu. Ne odaya gelen giden ne de Alparslan'dan herhangi bir haber vardı. Oturduğum yerde boş boş duvarı izlemeyi bırakıp ayağa kalktım. Odanın bir köşesinden diğer köşesine doğru gidip gelirken ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.

Kapının aniden açılmasıyla birlikte oraya doğru dönerken içeri giren Kartal yüzbaşını gördüm. Hızlıca yanına doğru giderken konuştum. "Bir haber var mı? Ne olur iyi bir haber var deyin." dediğimde Kartal yüzbaşı bakışlarını gözlerimden kaçırdı. Cevabını gözleriyle vermişti. Yoktu bir haber.

Dolan gözlerimi kapatarak derin bir iç çekerken Kartal yüzbaşının sesini duydum. "İletişimimiz kesilmeden önce sınırda oldukları bilgisini almıştık, hepsi iyiydi bir sıkıntı yoktu. Ancak elimizde başka bilgi yok ne yazık ki." dediğinde hızla konuştum. "Onlarla iletişim kurmanın başka yolu yok mu? Bu kadar kolay mı yani irtibatı koparmak?" dedim sesimin yüksek çıkmasını engelleyemeyerek.

"Harun yarbay gerekli emirleri verdi zaten, havadan onların bulunduğu bölgeyi taramaya başladık. İnan bana elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Oradakiler senin yakının olduğu kadar bizim de kardeşimiz, dirileri veya naaşları her türlü onları bulacağız. Orada bırakmayız." dedi Kartal yüzbaşı gözlerime bakarak. Onun sesi benim aksime biraz daha yumuşak çıkmıştı.

Söylediği cümlelerle gözyaşları yanaklarıma akmaya başladı. Sırtımı Kartal yüzbaşıya doğru dönerek elimi saçlarımın arasından geçirirken fısıldadım. "Çok korkuyorum." Kartal yüzbaşı derin bir nefes verdiğinde sesini duydum. "Korkma, her iyi olacak." diyerek beni teselli etmeye çalıştığında ağlamaya devam ettim.

Kendi aklımdan da onlara bir şey olma ihtimali zaten geçiyordu ama bunu birinin ağzından duymak gerçekleri iyice yüzüme vurmuştu.

Ellerimle yüzümü kapatırken koluma dokunan elle yüzümdeki elimi çektim. "Biliyorum zor bir durum, çaresizlik. Ama bizim de elimiz kolumuz bağlı." dediğinde hiçbir şey söylemeden ondan birkaç adım uzaklaştım. Kartal yüzbaşı tekrar konuştu. "Burada yapılacak hiçbir şey yok evi-" diyeceği sırada hızla sözünü kestim. "Gitmeyeceğim, burada durmamdan rahatsızsanız Alparslan'ın odasının anahtarını verin bana." dedim sertçe.

Birkaç saniye yüzüme bakarken başını iki yana salladı. "Ben harekat merkezindeyim, bir haber aldığımda gelirim yanınıza." Benim bir cevap vermemi beklemeden odadan çıkarken bende kanepeye doğru ilerledim tekrar.

 

 

⁓7 saat sonra⁓

Üzerime örtülen şeyle anında gözlerimi açarken karşımda görmeyi beklediğim adamı değil de Kartal yüzbaşını görmek beni çok büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Benim gözlerimi açmamla Kartal yüzbaşı birkaç adım benden uzaklaşırken üzerime örttüğü parkaya baktım.

"Üşümeyin diye." Açıklama yapmaya çalışan Kartal yüzbaşı ile üzerime örtülmüş parkayı aldım ve ona doğru uzattım. "Teşekkür ederim, bir haber var mı?" dediğimde Kartal yüzbaşı konuştu. "Bir hareketlilik var, birazdan timimle birlikte yola çıkacağız."

Kartal yüzbaşının söylediği şeyle birlikte içimde tekrar yeşeren küçük bir umutla kanepeden kalktım. "Bu iyi bir şey değil mi? Hareketlilik var dediniz. Yaşıyorlar yani?" diye sorduğumda Kartal yüzbaşı konuştu. "Ne yazık ki net bir şey söyleyemeyiz."

Kaç saat olmuştu ama umudumu yitirmeyecektim, Alparslan ne olursa olsun gelecekti bundan emindim. Onu beklerken ne zaman uyuduğumu bile fark etmemiştim. Kolumdaki saate bakarken saatin gece 03.30 olduğunu görerek yutkundum. Gecenin karanlığında kim bilir ne yapıyorlardı? Neredelerdi?

"Oraya varmamız bir saati bulur, hareketlilik tespit ettiğimiz yeri didik didik arayacağız." dediğinde başımı salladım. "Dikkatli olun." dediğimde Kartal yüzbaşı küçük bir tebessüm etti. "Oluruz." Biraz önce benim üzerime örttüğü parkayı giyerek konuştu. "Burada uyumayın, Hazan hanım. Evinize gidin. Varır varmaz onları bulacağımızın garantisi yok, saatlerce arayacağız. Burada beklemenin bir faydası da yok. Telefon numaranızı verirseniz haber alır almaz size bilgi vermeleri için buradaki arkadaşları tembihlerim."

Kabullenmiş bir biçimde başımı sallayarak konuştum. "0534..." Kartal yüzbaşı numaramı telefonuna kaydettikten sonra konuştu. "Dikkatli gidin Hazan Hanım. En ufak bilgide size haber verilecek."

Kartal yüzbaşının söylediği şeyle birlikte başımı salladım. "Teşekkür ederim." Başka hiçbir şey söylemeden kanepenin üzerindeki çantamı alarak odadan çıktım. Seri adımlarla binadan dışarı çıkarak arabama doğru ilerledim.

Taburdan çıktıktan bir süre sonra eve geldiğimde saat çoktan 04.00'ı geçmişti. Eve gelir gelmez üzerimi değiştirmiş ve kendime kahve yapmıştım uykumun açılması için. En ufak bir haberi kaçıramazdım. Telefonum her an çalabilirdi ve onların iyi haberini alabilirdim bu yüzden uyumamam gerekiyordu.

Bir hareketlilik var demişti Kartal yüzbaşı. Bu iyi bir şeydi, tamam net değildi iyi oldukları ama orada olma ihtimalleri yüksekti. Şimdi de buna tutunarak dayanmaya çalışacaktım. Dayanacaktım da, güçlü olmak zorundaydım. Çünkü düştüğümde beni kaldıracak olan adam yanımda değildi. Düşersem beni kaldıracak kimse yoktu.

Oturduğum yerden kalkarak Alparslan ile benim resmimin olduğu çerçeveye doğru ilerledim. Çerçeveyi elime alarak ikimizin resmine baktım. Ne kadar mutluyduk burada, bir daha böyle mutlu günler yaşayabilecek miydik acaba? parmağımla Alparslan'ın resminin üzerini okşayıp bir süre yüzünü inceledikten sonra çerçeveyi yerine tekrar koydum.

Arkamı dönerek kanepeye ilerleyeceğim sırada odada yankılanan cam kırılma sesiyle birlikte arkamı dönerek biraz önce çerçeveyi koyduğum yere doğru baktım. Çerçeve yere düşmüş, tuzla buz olmuştu resmen. Hızla kırılmış çerçeveden ayrılan resmi alarak sehpanın üzerine koydum. Ardından süpürgeyi getirerek kırılan cam parçalarını süpürmeye başladım. Biz de bu cam parçaları gibi bir daha birleşemeyecek miydik?

 

(Çerçevedeki resim temsili)

⁓4 saat sonra⁓

Elimdeki telefona bakarak derin bir nefes aldım. Kaç saat geçmişti hala bir haber yoktu kimseden. Bir umut Alparslan'ı aramıştım açması için ama hayır açan olmamıştı hatta çalmamıştı bile telefon. Ona bir şey olmasından deli gibi korkuyordum. Eğitimli, özel yetiştirilmiş olan askerlerdi onlar, telsizi düşürmüş olamazlardı. İletişimin kesilmesi için büyük bir şey olması gerekiyordu.

Aklımdan bin bir çeşit senaryo geçiyordu, hiçbirisinin de doğru olmasını istemiyordum. Doğru çıkarsa ne yapacağımı bilmiyordum. Tek başıma bir şeylerin üstesinden gelmek çok zordu. Uzun zamandır Alparslan'ın yanımda olmasına alışmıştım, onun yüklerimi sırtlanmasına alışmıştım şimdi tek başıma yüklerimi taşıyamıyordum.

Elimdeki telefon aniden çalmaya başladığında bakışlarımı ekrana çevirdim. Bilinmeyen numarayı görerek büyük bir hevesle telefonu açtım. Alparslan belki yine başka bir yerden arıyordu. "Efendim?" dediğimde karşıdan tanıdık sesi işittim. "Hazan Hanım, iyi günler ben Kartal yüzbaşı." dediğinde hızla cevap verdim. "Bir haber mi var?"

"Ne yazık ki hala bir haber yok, aramalar devam ediyor." dediğinde çaresizlikle dolan gözlerimi kapattım. Kartal yüzbaşı tekrar konuştu. "Umudunuzu yitirmeyin, ben bir haber aldığımda sizi bilgilendiririm." dediğinde konuştum. "Sağ olun."

Telefonu kulağımdan indirdikten sonra ellerimi yüzüme kapatarak ağlamaya başladım. Çok zordu, artık dayanamıyordum. İçim içimi yiyordu. Neredeydi, iyi miydi? artık düşünmekten kafayı yiyecektim.

◔◔◔

 

Yazarın anlatımından,

Kartal telefonu kulağından indirdikten sonra derin bir iç çekti. Bunca yıldır askerdi birçok kez çaresizlik yaşamıştı ama hiç şimdiki gibi hissetmemişti. Haber alınamayan 7 asker söz konusuydu. Telsizi hiçbir şekilde düşürmezlerdi, düşürseler bile bir yerden mutlaka onlarla iletişime geçerlerdi. Saatler olmuştu. Bu kadar saatte bir haber almaları gerekti çoktan. Bu durum Kartal'ı iyice umutsuzluğa sürüklüyordu.

İHA'larla tespit edilen hareketliliğin kaynağının bir terörist topluluğu olduğunu teyit etmişlerdi. Birçok teröristin leşini sermiş, birkaçını da sağ olarak ele geçirmişlerdi. Ancak henüz konuşturamamışlardı. Kartal, Hazan'ın beklediğini bildiği için ilk önce onu arayıp haber vermek istemişti.

Teröristlere doğru ilerlerken telefonunu cebine koydu. "Burada bizden başka asker gördünüz mü?" dediğinde teröristlerden ses çıkmadı. Kartal ona bakmayan adamlardan birine yaklaşarak sertçe kendine doğru çekti yakasından. "Size bir soru sordum, adam akıllı cevap verin." dedi üstüne basa basa.

"Size yardımcı oluruz ama bize yardım edeceksin." diyen teröristle birlikte Kartal alayla güldü. Başını askerine doğru çevirerek konuştu. "Şu Allah'ın işini görüyor musun be Muzaffer, bunca yıldır öğrenemediler hala." dediğinde Muzaffer de güldü komutanıyla birlikte. Kartal ciddileşerek konuştu. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun orospu çocuğu, nerede gördün bizim pazarlık yaptığımızı."

Eliyle yakasını tuttuğu adamı sertçe ittikten sonra belindeki tabancasını çıkardı ve ateş etmeye hazır hale getirerek teröristlere doğrulttu. "Bizim için hava hoş sizi burada öldürürüz, dünya iki tane kancık şerefsizden kurtulmuş olur."

Namluyu teröristlerin üzerinde gezdirirken iki terörist birbirine baktı. Ardından birisi konuştu. "Burada değil ama 10 km ilerideki köyde oldukları haberini aldık." dediğinde Kartal başını salladı. "Ha şöyle şimdi aynı dilden konuşuyoruz, devam et." tabancayı indirmeden onları dinlerken terörist konuşmaya devam etti. "Emir aldık, onları pusuya düşürecektik."

"Başımızdaki adam emir verdi, onları pusuya düşürecek ya hepsinin leşini serecektik ya da esir alacaktık." dediğinde Kartal kaşlarını çattı. Bu sefer konuşmaya diğer terörist devam etti. "Geçenlerde bizden birisini aldınız onun için esir düşen askerlerimizle takas yapmanızı isteyecektik." dediğinde kartal elindeki tabancayla teröristin yüzüne vurdu sertçe.

"Adi şerefsizler sizi." diyerek söylendiğinde biraz önce vurduğu teröristin inlemeleri etrafta yankılanıyordu. Diğer terörist ise tekrar konuştu. "Bizden saatler önce başka bir ekip gitti, haber alamadık. Bizde bakmaya gidiyorduk" dediğinde Kartal derin bir nefes aldı. Korktuğunun başına gelmemesini umarak teröristlerin yanından uzaklaştı.

Cebinden telefonunu çıkartarak komutanını aradı. Telefon anında açılırken Harun Yarbay'ın sesi duyuldu. "İyi haberler ver Kartal." Kartal büyükçe yutkunarak konuştu. "Ne yazık ki komutanım haberler kötü. Bizimkiler pusuya düşmüş olabilir. İki teröristi sağ bir biçimde ele geçirdik ve konuşturduk. Bizimkilere pusu atıp esir almayı planlıyorlarmış, geçenlerde yakalanan terörist ele başı için takas düşünüyorlar." diyerek biraz önce öğrendiği bilgileri aktardı Kartal.

Harun yüzbaşı hızla cevap verdi. "O kadar kolay değil o iş, Kartal hızlıca Alparslanların görüldüğü son yere ilerleyin. Orada olmaları muhtemel. Biliyorsun takas kesinlikle olmaz. O yüzden bir an önce ulaşın o time." dediğinde Kartal konuştu. "Emredersiniz komutanım."

Kartal telefonu kapatarak cebine koydu. Ardından askerlerine doğru ilerleyerek konuştu. "Yola çıkacağız, Alparslan ve timinin ilerideki bir köyde olabileceği bilgisini aldık. Gidip bakacağız. Mühimmat durumunuz nedir?" dediğinde timden aynı anda sesler duyuldu. "Sıkıntı yok komutanım."

Kartal onları onaylarken teröristlerin başında duran iki askerine döndü. "Muzaffer, Kemal siz bunların başında durun. Herhangi bir çatışma anında gözünüzün önünden ayırmayın." diyerek teröristleri gözleriyle işaret etti. Ardından konuştu. "Gidelim."

Toplu bir biçimde ilerlemeye başladıktan yaklaşık 20 dakika sonra telsizden gelen cızırtılı seslerle hepsi duraksadı. Kartal telsizini çıkartıp herhangi bir ses gelmesini beklerken cızırtılar bir süre daha devam etti.

"Kartal Komutanım?" telsizden cızırtılı bir biçimde tanıdık bir ses duyulurken Kartal daha devam edemeden tekrar ses geldi. "Beni duyabiliyor musunuz?" Kartal ve tim duydukları sesle birlikte derin bir nefes verdiler. Çok şükür timden birine ulaşabilmişlerdi. "Sesin geliyor Fırat. İyi misiniz? Neredesiniz?"

Fırat'ın panik halinde söylediği sözler ise hepsinin üzerinde bir bomba etkisi yaratmıştı. "Komutanım, koordinatları gönderiyorum size hemen. Karargahla bağlantıya geçemedim henüz acil bir şekilde helikopter gerekiyor. Ağır yaralımız var."

 

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Hastane koridorlarında dalgın dalgın ilerliyordum. Kartal yüzbaşının en son verdiği haberden sonra başka bir haber alamamıştım. Saatler birbirini kovalıyordu ve hala bir haber yoktu. Çaresizce beklemek istemediğim için hastaneye gelmiştim ama her ambulans gelişinde içerisinden indirilen kişinin Alparslan veya timden biri olmasından deli gibi korkuyordum. İçimde de ayrı bir sıkıntı oluşmuş ne yaparsam yapayım geçmiyordu.

"Huhu Hazan burada mısın?" diyen Buse'nin sesiyle kendime gelerek bakışlarımı ona çevirdim. Düşünmekten insanların yüzünü bile göremez hale gelmiştim. "Bir şey mi oldu?" dediğimde Buse'nin meraklı sesini işittim. "Aynı soruyu benim sana sormam lazım, bir şey mi var? Çok dalgınsın, solgunsun."

Gerçeği öğrendiğinde senin de benden farklı bir tarafın olmayacak demeyi çok isterdim ama diyemezdim. ben daha konuşamadan Buse tekrar konuştu. "Aklın Alparslan abi de değil mi? ondan böyle üzgünsün. Haklısın, bende çok merak ediyorum. Günler oldu aramadı Fırat." dediğinde başımı salladım.

"Uzun zaman oldu özledim onu." diyerek Buse'nin fikrini destekledim. Buse beni onayladı. "Bende ama yakında gelirler değil mi?" dediğinde başımı salladım. "Gelirler." dedikten sonra içimden 'umarım' diye geçirdim.

Telefonum çalmaya başladığında hızlıca çıkartıp ekrana baktım. Ekranda Kartal yüzbaşının ismini gördüğümde hiç beklemeden telefonu açarak konuştum. "Efendim?"

"Hazan hanım, timden haber aldık. Merak etmeyin diye haber vermek istedim. Şimdi yanlarına gidiyoruz." dediğinde gülerek derin bir nefes verdim. "Çok şükür, bir sorun yok değil mi? iyiler?" dedim göz ucuyla Buse'ye bakarak. O çoktan telefonunu çıkarmış benimle ilgilenmeyi bırakmıştı bile.

"Şimdilik bir sorun yok." dediğinde konuştum. "Çok teşekkür ederim, bana dünyaları verdiniz." dedikten sonra telefonu kapattım. O kadar rahatlamıştım ki bunu anlatamazdım. Üzerimden çok büyük bir yük kalkmıştı resmen.

"Hah şöyle rengin yerine geldi, iyi bir haber mi?" diyen Buse ile konuştum. "Hem de çok iyi haber." diyerek güldüm.

O sırada yanımıza doğru gelen Eren'in sesini işittim. "Hayırdır, ne bu neşe? Yüzbaşıyla mı konuştun yoksa" diyen Erenle birlikte başımı iki yana salladım. "Keşke, güzel bir haber aldım da onu konuşuyorduk." dediğimde Eren başını salladı. "Seni böyle görmek güzel."

Ben daha bir şey diyemeden Eren'in telefonu çaldığında Eren bir süre ekrana bakarak telefonu açtı ve kulağına götürdü. "Efendim?"

Bir süre karşıyı dinledikten sonra konuştu. "Buyurun, sizi dinliyorum." Duyduklarıyla an be an değişen yüz ifadesiyle merakla ona bakarken Eren bize gittiğine dair el işareti yaparak yanımızdan ayrıldı. Yüzünden anladığım kadarıyla bir şey olmuştu.

Cebimdeki çağrı telefonu titrerken ekrana bakarak konuştum. "Benim gitmem gerekiyor." diyerek Buse'ye baktım. Buse beni onayladığında acile doğru ilerlemeye başladım. Hızlı bir şekilde ambulans kapısına geldiğimde hasta araçtan çoktan indirilmeye başlanmıştı bile.

"23 yaşında erkek hasta, bilinci açık. Kan basıncı 70/40, nabız 145. Abdominal hassasiyet ve defans tespit edildi." hasta acil servise alınırken hızlı bir şekilde bende peşlerinden ilerledim.

Eldivenlerimi giyerek ilk önce gözbebeklerine baktım ardından da ciğerlerindeki solunum seslerine. Sol hemitoraks bazalinde solunum sesleri yoktu. Hızla konuştum. "Tam kan sayımı yapılsın, akciğer grafisi ve CT de çekilsin."

Hasta hızlı bir şekilde CT odasına götürülürken bende peşlerinden ilerledim. CT de intraabdominal serbest sıvı ile mide ve ince bağırsakların sol hemitoraksta olduğunu, Akciğer grafisinde ise sol alt hemitoraksta içinde hava boşluğu bulunan bir organ tespit etmiştik. Kan değerlerinde Hb 7 g/dl iken WBC 21000/mm3 çıkmıştı. Hastayı acil bir biçimde laparatomiye aldığımızda sol diyafragma kubbesinde rüptür, mide ve ince bağırsakların toark boşluğuna herniasyonu grade III karaciğer laserasyonu ve sağ böbrekte grade IV yaralanma tespit edilmişti.

Hastayı ameliyathaneye götürürken son kez telefonuma bakarak Alparslan'dan bir arama veya mesaj beklemiştim ama gelmemişti. Belki ben ameliyattan çıkıncaya kadar buraya dönmüş olmasını dilemekten başka çarem yoktu ne yazık ki.

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından saatler önce,

Alparslan elindeki telefona bakarak derin bir iç çekti. Uzun süredir telefonları çekmiyordu. Hazan'ın sesini duymaya ihtiyacı vardı, resmen burnunda tütüyordu. Operasyon beklediklerinden de uzun sürmüştü. Bu süreçte yalnızca birkaç kere telefonla konuşmuş olmaları Alparslan'a yetmemişti. Hazan'ı özlediğini hissettiğinde sol göğsünde taşıdığı fuları çıkartıp hasret gideriyordu ama o da artık yeterli gelmiyordu.

"Komutanım ileride bir köy var, belki orada çeker telefonlar." diyen Kadir ile birlikte Alparslan konuştu. "Tamam, oraya gidip biraz mola verelim. Sonra devam etmemiz gerekiyor." dediğinde herkes onu onayladı.

Dikkatli bir biçimde etraflarına bakarak ilerlerken duydukları çıtırtı ile hepsi dikkat kesildi. Bakışları çıtırtının olduğu yere dönerken kurşun seslerinin etrafta yankılanmaya başlaması bir oldu. Herkes ayrı bir yana dağılıp çatışma için güvenli bir yer bulurken Alparslan da bir kayanın arkasına geçerek sırtını kayaya yasladı.

"Caner kaç kişiler görebiliyor musun?" diyerek konuştu Alparslan. Caner elindeki tüfekle dikkatlice bakarken konuştu. "Komutanım çok kalabalıklar, siz deyin 20 ben deyim 25." dedi keyifle. Birkaç gündür böyle bir çatışmaya girmedikleri için keyiflenmişti.

Karşılıklı olarak birbirlerine ateş etmeye başladıktan bir süre sonra Fırat konuştu. "Bunlar gittikçe artıyorlar mı bana mı öyle geliyor?" dediğinde Emre konuştu. "Gelsinler kardeşim, gelsinler de görsünler günlerini."

"Mühimmatlarınız ne durumda!?" dedi Alparslan ateş etmeye devam ederken. Murat konuştu. "Bende iki şarjör var, böyle gelmeye devam ederlerse mühimmat yetmeye bilir." dediğinde Alparslan derin bir iç çekti. Kendisinde de 2 şarjör kalmıştı."

"Komutanım, ileride onları net bir biçimde görebileceğim bir kulübe var. Oradan daha kolay indiririm." dedi Caner. Alparslan Caner'i onaylayarak konuştu. "Barış, Caner ile birlikte oraya gidin. Dikkatli olun. Emre, Kadir koruyun onları."

Koruma ateşiyle birlikte Caner ve Barış bahsettikleri yere doğru giderken Murat'ın bağırmadı. "El bombası dikkat edin!" El bombası siper aldıkları yere doğru atıldığından mecburen yerlerini değiştirmek zorunda kalarak başta tarafa doğru geçtiler Fırat ve Alparslan.

Biraz önce karşı karşıya olan kayaların arkasındalarken şimdi yan yana denk gelmişlerdi. Çatışma devam ederken Caner'in sesi duyuldu. "Komutanım bunlar daha eğitimli gibi, iyi gizleniyorlar." dediğinde Alparslan konuştu. "Onlar eğitimliyse bizde eğitimliyiz, sıkın dişinizi."

Çatışma uzun süre devam ederken timin mühimmatı da epey azalmıştı. "Komutanım ben son şarjöre geçtim." diyen Fırat ile birlikte Alparslan konuştu. "Caner durum ne?!"

"Komutanım bir araba daha gelen var, 10 kişi diyebiliriz." dedi sinirli bir biçimde. Bitmiyorlardı bir türlü. Leşlerin yerine yenileri mutlaka geliyordu. "Bunların amacı farklı komutanım, bir şeyin peşindeler." dedi Barış hızlı hızlı.

"Komutanım saat 11 yönünde bir topluluk var, izin verin oraya el bombası atayım." diyen Emre ile Alparslan dikkatlice siperin arkasından çıktı ve Emre'nin söylediği yere baktı. Açık hedef halinde duran terörist topluluğunu görerek konuştu. "Gönder."

Emre aldığı emirle birlikte bombanın pimini çekerek bombayı attı. Kısa süre sonra gürültülü bir biçimde bomba patlarken Caner'in sesi duyuldu. "Helal be sana, orası tamam komutanım. Saat 3 yönündekiler oraya doğru geliyor. İndirebildiğimi indiriyorum."

Çatışma tüm hızıyla devam ederken Alparslan konuştu. "Son şarjöre geçtim, ne durumdasınız?" Kadir hızla cevap verdi. "Komutanım, mühimmat bitmek üzere." dediğinde Alparslan konuştu. "Sonuna kadar direneceğiz, ölmek var dönmek yok." dediğinde Murat cevap verdi. "Sabredin, sabrın sonu selamet."

"Komutanım fark ettiler beni, yer değiştiriyorum." diyen Caner'i onayladı Alparslan. "Tamam, dikkatli olun." Dikkatlerini çatışmaya verdiklerinde biraz ilerlerine atılan roket atarla birlikte etrafta büyük bir patlama meydana geldi.

Toprak parçaları üzerlerine uçarken Alparslan yüzüne siper ettiği kolunu çekerek hızla konuştu. "Herkes iyi mi? Ses verin!" hiçbir cevap alamazken dikkatlice etrafına bakmaya çalıştı ama oluşan toz bulutundan hiçbir şey göremiyordu. Silah seslerinin azalmasını fırsat bilerek etrafına bakınmaya çalıştı.

Tozlar hafif hafif dağılırken Alparslan etrafına bakındı. Tekrar konuşarak kardeşlerinden bir ses bekledi. "Sesim geliyor mu?" Ama ne yazık ki hiçbir şekilde ses gelmiyordu. Telaşla etrafına bakınırken biraz ilerideki Fırat'ı görerek yanına doğru ilerledi. "Fırat, iyi misin kardeşim."

Fırat çöktüğü yerden kalkarken konuştu. "iyiyim." diyerek birkaç kere öksürdüğünde bakışları onlardan biraz uzakta olan Emre'ye takıldı. O da iyiydi. Baş parmağıyla iyiyim hareketi yaparken Emre'nin yanındaki Kadir'i gördüler. O da iyiydi.

Çatışma tekrar başlarken Fırat ve Alparslan siper aldılar. Fırat ateş ederek onlara karşılık verirken Alparslan bakışlarını etrafta gezdirmeye devam etti. Onların biraz ilerisinde duran ve ateş ederek karşılık veren Murat'ı gördüğünde derin bir nefes verdi. O da iyiydi.

"Ben şuraya geçeceğim." diyerek eliyle biraz önceki siper yerini işaret etti Alparslan. "Koru beni." Fırat onu onaylayarak koruma ateşi açarken Alparslan hızlı hareketlerle biraz önceki yerine geçti.

Çatışmanın biraz daha devam etmesi halinde mühimmatları bitecekti ve böyle bir durum sonucunda ne olacağını hepsi çok iyi biliyordu. Esir düşerlerse neler olacağını hepsi az çok biliyordu, takas isteyecekti karşı taraf ama bu mümkün değildi.

Bir süre daha süren çatışmanın ardından silah sesleri kesilirken derin bir nefes verdi Alparslan. Çok şükür ki bu işten de alınlarının akıyla çıkmışlardı. Saklandığı yerden kalkarken eliyle time işaret verdi, etrafı taramaları için.

Kendisi de telsizini çıkarttı. O sırada yanına doğru gelen Fırat konuştu. "Mühimmatımız neredeyse bitti, devam etmemiz mümkün değil." Alparslan başını sallayarak onayladı. "Şimdi haber vereceğim Harun Yarbay'a." dedikten sonra telsizden konuşmaya çalıştı ancak hiçbir şekilde cevap alamadı. "Telsizlerde sıkıntı var."

Fırat, Alparslan'ın elindeki telsizi alarak düzeltmeye çalışırken konuştu. "Bu çalışmıyor, telefonlar da çekmiyor. Biraz ilerleyelim. Telefonlar mutlaka çekmeye başlar." dediğinde Alparslan konuştu. "Tamamdır."

Fırat, telsizle uğraşmaya devam ederken duyulan küçük çaplı bir ateşleme sesiyle birlikte ne olduğuna şaşırırken aynı ses tekrar duyuldu. Fırat şokla karşısındaki Alparslan'a bakarken Alparslan vücuduna saplanan iki kurşunla dizlerinin üzerine çökmüştü çoktan.

"Kardeşim." diye fısıldayarak hızla Alparslan'a yönelerek onu kayalardan birinin arkasına doğru çekti. "Alparslan dayan kardeşim." dedi Fırat hızla. Alparslan elini sağ göğsüne doğru bastırırken Fırat karnındaki yaraya elini bastırdı. "Barış!" diyerek bağırırken bir yandan da Alparslan'a bakıyordu.

Alparslan zorlukla nefes alıp verirken öksürdü. "Fırat." kesik kesik konuşmaya çalışırken Fırat hızla konuştu. "Yorma kendini, yorma. İyi olacaksın." diyerek konuştu. Alparslan ise elini zorlukla sol tarafına götürdüğünde Fırat onun ne yapmak istediğini anlayarak elini Alparslan'ın iç cebine soktu ve Hazan'ın fularını çıkartarak eline tutuşturdu.

Yanlarına yaklaşan adım sesleriyle birlikte Fırat o tarafa doğru döndü. "Keskin nişancı var! Bulun çabuk onu!" diyerek bağırdığında Barış hızla komutanına doğru yaklaştı. Yanında bulunan ilk yardım çantasından hızla bez çıkartarak Alparslan'ın yarasına bastırdı. "Komutanım dayanın."

"Fırat." dedi Alparslan tekrar zorlukla. Fırat bakışlarını ona döndürürken Alparslan konuşmaya çalıştı. "Bana, bana bir şey olursa Hazan." diyerek duraksadığında Fırat konuştu. "Bir şey olmayacak, kolay mı öyle ardında bırakıp gitmek." dedi güçlü durmaya çalışırken.

Alparslan zorlukla birkaç kere yutkunurken tekrar konuşmaya çalıştı. Nefes alışverişleri iyice zorlaşmaya başlamıştı. Artık aldığı nefes bile ona acı veriyordu. "Hazan sana ema, emanet. Arkamdan üzül, üzülmesinler. Gurur duysunlar." dedi zorla.

"Komutanım kendinizi yormayın daha fazla." dedi Barış eliyle yaralara bastırarak. Caner koşarak yanlarına doğru geldi. "Nişancıyı buldum, hallettim." dedi sıkıntıyla. Kadir ve Emre etrafı dikkatle izlerlerken Barış, Fırat, Murat ve Caner Alparslan'ın başına çöktüler.

Alparslan, Hazan'ın fularının olduğu elini zorla kaldırıp burnuna götürürken derin nefes almaya çalıştı ama burnuna Hazan'ın o çok sevdiği kokusu değil de kendi kan kokusu geldiğinde bazı şeylerin son olduğunu anladı. Dolu gözleriyle son kez arkadaşlarını izlerken bakışlarını gökyüzüne doğru çevirdi. Bilinci kapanırken aklında ise Hazan'a verdiği ve tutamadığı sözler kalmıştı.

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bu bölümde Alparslan ve Hazan sahnesi yoktu biliyorum ama yine de nasıl buldunuz bölümü, beğendiniz mi?

‣‣‣ Hazan'ın duygularını geçirebildim mi size? Nasıldı sahneler? Siz Hazan'ın yerinde olsaydınız ne yapardınız?

‣‣‣ Kartal ve Hazan sahneleri nasıldı? Kartal hakkında düşünceleriniz neler?

‣‣‣ Timin operasyon sahnelerini ilk defa yazmaya çalıştım, benim pek içime sinmedi ama siz nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hastane sahnelerinin ayrıntılı yazılmasını seviyor musunuz merak ediyorum açıkçası. Bazı yorumlar görüyorum bu kadar ayrıntıya gerek var mıydı gibi. O yüzden çok sık yazmamaya çalışıyorum ama sizin düşüncelerinizi de merak ediyorum. Bana geri dönüş yaparsanız çok sevinirim.

‣‣‣ Gelelim bölüm sonuna, sizce Alparslan'a bir şey olacak mı? Sahne nasıldı? Hazan duyduğunda nasıl tepkiler verecek?

Yorumlarınızı bekliyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere💖

Abdominal= karın

Hemitoraks= plevral aralıkta (Akciğeri örten tabaka) kan toplanmasıdır.

İntraabdominal= Karın boşluğu içerisinde

WBC= kanınızdaki beyaz kan hücresi sayısını ölçer. Beyaz kan hücreleri bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Vücudunuzun enfeksiyonlarla ve diğer hastalıklarla savaşmasına yardımcı olurlar.

Hb= hemaglobin, kemik iliğinde üretilen ve kırmızı kan hücrelerinde depo edilen demir açısından oldukça zengin bir proteindir

Laparatomi= Karın duvarı kesilip batın içerisine girilmesini tariflemektedir.

Rüptür= organlarda oluşan yırtılma durumlarını anlatmak için kullanılan bir terimdir.

Herniasyon= fıtık

Laserasyon= künt travma sonucu oluşan düzensiz, yırtık benzeri yaradır

Loading...
0%