@mutlusonsuz222
|
🖇️Herkese selamlar, nasılsınız? 🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.. 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 36.Bölüm Omzumu duvara, başımı cama yaslamış bir biçimde Alparslan'ı izlemeye devam ediyordum. Sabah olmuştu ama Alparslan hala uyanmamıştı. Hala güzel kahverengi gözlerini açıp bana aşkla bakmamıştı, o gözlerini açmadıkça kahroluyordum. Sabaha kadar gözümü ondan ayırmamıştım. Kan değerleri az da olsa düzelmişti. Solunumu, nabzı iyiydi. "Aç gözlerini artık, bitsin bu hasret. Yetmedi mi canımın içi. Sen özlemedin mi beni?" akmayı yeni bırakan gözyaşlarım yeniden akmaya başlarken derin bir iç çektim. Funda teyze ve Osman amcayı gecenin ilerleyen saatlerinde Semra ablalara göndermiştim. Burada durdukça iyice hastalanacaktı Funda teyze. Sabah erkenden geleceğini söyleyerek gitmişti hastaneden. Fırat onları bıraktıktan sonra hastaneye tekrar dönmüş ve benimle beklemeye devam etmişti. Sürekli aynı yere bakmaktan ve ağlamaktan acıyan gözlerimi elimle ovalayarak bakışlarımı Fırat'a doğru çevirdim. Oturduğu yerde gözlerini kapatmıştı. Düzenli nefes alışverişinden uyuduğunu anlamak zor değildi, üstelik hakkıydı da. Ayların yorgunluğu vardı üzerinde. Ses çıkarmadan bakışlarımı Alparslan'a çevireceğim sırada koridorda duyduğum ayak sesiyle bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdim. Eren bana doğru gelerek elini omzuma koydu ve camdan Alparslan'a baktı. "Değerleri iyiye gidiyor biliyorsun, sende azıcık dinlensen ya." dediğinde başımı iki yana salladım. "Onu yalnız bırakmak istemiyorum, benim onu beklediğimi bilsin. Bilsin ki daha çok çabalasın." dediğimde Eren konuştu. "Biliyor Hazan, sen onun yanında olmasan bile hisseder o seni." Eren'in dediği şeyle burukça Alparslan'a baktım. Eren ise tekrar konuştu. "Bundan sonrası daha zor biliyorsun, tedavi süreci uzun olacak. Belli bir süre hastanede kalacak, ardından da evde istirahat edecek. Tüm bunlarda yanında sen olacaksın, güç toplaman lazım." dediğinde yutkundum. "O gözlerini açsın da ben zaten güçlenirim, yeter ki gözlerini açsın." "Açacak, tüm kalbimle inanıyorum buna." dedi Eren. Bakışlarımı ona çevirdiğimde güldüğünü görerek kaşlarımı çattım. Eren ise konuştu. "Siz gerçekten birbirinize çok benziyorsunuz." dediğinde merakla onu anlamaya çalıştım. Eren ise konuştu. "Sen yaralandığında Alparslan'da hiç başından ayrılmamıştı. Bir dakika bile ayrılmamıştı, oysa aranızda daha bir şey yoktu o zamanlar. Aynı senin gibi dalıp dalıp gidiyordu." Benim yaralanmam bizim bazı şeyleri anlamamız için isabet olmuştu. Her şer de bir hayır vardır denen olayı yaşamıştık biz. Birbirimize daha fazla geç kalmamız gerektiğini anlamıştık. Bu olayın ardından da iyi şeyler yaşamayı umuyordum. Belki o olay olmasaydı biz duygularımızı bile birbirimize açamayacaktık bir süre. "Ama bak sen iyileştin, siz nişanlandınız. Bu olaydan da sonra da mutlu olmaya devam edeceksiniz, sen sakın umudunu yitirme olur mu?" diyen Eren'e gülümsedim. "Sağ ol Eren, buna ihtiyacım vardı." dediğimde Eren konuştu. "Ne demek arkadaşım, her zaman. Ayrıca yoğun bakıma girmek istersen, biliyorsun her şeyin yerini." Eren'in söylediği şeyle birlikte başımı salladım. "Biliyorum." Eren yanımdan uzaklaşırken bakışlarımı tekrardan Alparslan'a çevirdim. Yanına girmek istiyordum ama aynı zamanda da korkuyordum. Yakından o halini görüp iyice yıkılmaktan korkuyordum. "Hazan, bir haber mi var?" diyen Fırat'ın sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirerek başımı iki yana salladım. "Yok ama durumu iyiye gidiyor." dediğimde Fırat elini yüzüne götürerek sıvazladı. "Ben sızmışım kusura bakma." dediğinde konuştum. "Çok yorgunsun, normal." Fırat oturduğu yerden kalkarak yanıma doğru ilerledi. Alparslan'a baktıktan sonra konuştu. "Sende biraz dinlensen fena olmayacak, iki gündür uyumuyorsun. Kartal yüzbaşım anlattı neler olduğunu." dediğinde başımı iki yana sallayarak reddettim. "Olmaz, onun yanında olmak istiyorum." "Ben onun başında olacağım zaten, en ufak bir şey olduğunda sana mutlaka haber veririm." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "Sağ ol Fırat ama idare edebildiğim kadar edeceğim." Fırat daha fazla üstelemeden beni onaylarken kolundaki saatine baktı. "Ben bize yiyecek bir şeyler alayım, en azına midemize kahveden başka bir şey girer." Başımla onu onaylarken Fırat yanımdan uzaklaştı. Bakışlarım tekrar Alparslan'a dönerken tekrar adım seslerini duyarak şaşkınca arkamı döndüm. Ne çabuk gelmişti Fırat? Arkamı döndüğümde gördüğüm yüzle epey şaşırmıştım. Kartal yüzbaşının gelmesini hiç beklemiyordum. Benim şaşkınlığımı gören Kartal yüzbaşı ise konuştu. "Sizi merak ettim, yani Alparslan ve seni. Fırat'tan bilgi alıyordum ama bizzat görmek istedim." dediğinde konuştum. "Bir değişiklik yok, sadece değerleri iyiye gidiyor." "Çok şükür." diyerek camın gerisinden Alparslan'a doğru baktı. Ardından da bana dönerek konuştu. "Alparslan iyiye gidiyor, peki ya sen?" dediğinde gözlerimin tekrardan dolmasını engelleyemedim. Birinin bu soruyu sormasına ihtiyacım vardı anlaşılan. Omuz silkerek başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum. Ne hissetmem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bazen umutsuzluğa kapılıyorum ama sonra hemen kendimi toparlıyorum, kelimelere dökemeyecek kadar çok canım acıyor, içim yanıyor." diyerek akan gözyaşımı elimin tersiyle sildim. Hiç tanımadığım birine içimi döküyordum ama buna ihtiyacım olduğunu yeni fark etmiştim. Çoğu şeyi içimde yaşıyordum ben. Beni dinleyen tek insan canıyla cebelleşirken kendi yalnızlığıma çekilmiştim. Şimdi döküyordum içimdekileri gözyaşlarımla birlikte. Bakışlarım Kartal yüzbaşından Alparslan'a dönerken devam ettim konuşmaya. "Onu uğurlarken böyle olacağını hiç hayal etmemiştim ben. Ondan haber alamadığımda içime bir şeyler oturmuştu ama iyi olduğunu duyduğumda omuzlarımdaki o yük kalkmıştı. Ama sedyede onu öyle görünce yaşadığım şoku anlatamam." Sözlerimden sonra büyükçe yutkunduğumda Kartal yüzbaşının sesini duydum. "Ne kadar korktuğunu gördüm ben, ne kadar endişelendiğini. Alparslan'ı ne kadar sevdiğini gözlerinde gördüm. Sana o haberi telefona veremezdim, kaldıramazdın çünkü." diyerek kendini açıkladığında hızla ona doğru döndüm. "Sizi suçlamıyorum zaten ben, haklıydınız. Nasıl söylenir ki bu? O yüzden kendinizi suçlamayın lütfen." "Komutanım, hoş geldiniz." Fırat'ın sesini duyduğumda bakışlarımı Kartal yüzbaşından çekerek Fırat'a çevirdim. Kartal yüzbaşı ise konuştu. "Hoş buldum Fırat, size bakmaya geldim." dediğinde Fırat konuştu. "Her şey aynı, bir değişiklik yok." "Allah'ın izniyle bunu da atlatacak Alparslan. İçinizi ferah tutun." dedi otoriter sesinden taviz vermeden. Biraz önce benimle konuşurken bir abi gibiyken şimdi otomatik olarak yüzbaşılığa geri dönmüştü. Garip bir adamdı. Onun Semih gibi biri olduğunu düşünerek yanılmıştım. İyi biriydi. Fırat bir elindeki tostu bana doğru uzatırken diğer elindekini Kartal yüzbaşına doğru uzattı. Ben tostu alırken Kartal yüzbaşı konuştu. "Sen al bunu aslanım, ben gideceğim şimdi. Afiyet olsun. Ben yine uğrarım yanınıza. Bir ihtiyacınız olduğunda bana ulaşın." diyerek hem bana hem de Fırat'a baktı. "Sağ olun komutanım." Kartal yüzbaşı bir şey söylemezken ben konuştum. "Teşekkür ederiz." bu teşekkürü hem ilgisi için hem de biraz önce bana verdiği teselli ve destek için ediyordum. Ufak bir tebessümle baş selamı vererek bizden uzaklaşmaya başladığında bakışlarımı cama doğru çevirdim. Fırat da yanıma geldiğinde konuştum. "Kartal yüzbaşı Semih gibi değil, iyi birine benziyor." dediğimde Fırat göz ucuyla bana baktı. "Bunu Alparslan'a söyleme sakın, kıskanır." dediğinde burnumdan nefes vererek güldüm. Beni bu halde bile güldürmüştü. "Kıskanmaz." dediğimde Fırat tek kaşını kaldırarak bana doğru baktı. "Sana çaktırmaz kıskandığını ama söve söve yanıma gelir." dediğinde bende Fırat'a doğru döndüm. Fırat tekrar konuştu. "Semih mevzusunda öyle olmuştu, sana orkide mi göndermiş ne olmuş kaç gün onun şeyini dinledim ben." Söylediği şeyle birlikte şaşkınca Fırat'a bakmaya devam ettim. Evet o gün çiçek geldiğinde kıskandığını anlamıştım ama bu kadarını düşünmemiştim. Alparslan düşündüğümden de kıskanç bir adamdı anlaşılan. "Bana bak bunu söylediğimi ona söyleme sakın, yoksa öldürür beni." dediğinde baş parmağımı ve işaret parmağımı birleştirip dudaklarıma götürdüm ve sanki bir fermuar çekermiş gibi parmağımı bir dudak kenarından diğerine hareket ettirdim. "Sen hiç merak etme, benden sır çıkmaz." Bakışlarım tekrar Alparslan'a çevrildiğinde tostumdan küçük bir ısırık aldım. Canım hiçbir şey çekmiyordu ama ayakta durmak için yemek zorundaydım. Haklılardı, perişan bir şekilde Alparslan'a destek olamazdım. Uyumazdım ama yiyerek enerjimi toplamam şarttı. "Fırat, sen tabura gidip biraz dinlen istersen. Zaten aylardır görevdeydiniz, kim bilir nasıl yorgunsun." dediğimde Fırat kısaca bana baktı. "Yorgunluğunu anlıyor musun diye sor bana bir de. Kardeşim burada böyle yatarken dinlenmek en son düşüneceğim şey." Aralarındaki bağ o kadar güzeldi ki, bunu kelimelere dökmek zordu. İnsanın hayatında böyle arkadaşlarının olması güzeldi. Bakışlarım Alparslan'ın yüzünde dolaşmaya devam ederken koridorda duyduğumuz ayak sesleriyle birlikte başımızı sese doğru çevirdik. Bize doğru gelen Funda teyze, Murat abi ve Semra ablayı gördüğümüzde perişan hallerine bakarak iç çektim. Hiçbirimizin de birbirinden farkı yoktu. Murat abi ve Fırat sarılıp selamlaşırken Funda teyzenin sesini duydum. "Hala bir haber yok değil mi?" ağlamaktan helak olmuş haline bakarken başımı iki yana salladım. Funda teyze tekrardan ağlamaya başladığında bende gözlerimin dolmasını engelleyemedim. "Anne, tansiyonun yükselecek yine." diyen Semra abla ile birlikte Funda teyze konuştu. "Yükselsin, benim evladım orada can çekişirken benim tansiyonum yükselse ne olacak?" "Benimde içim yanıyor ama biliyorum, hissediyorum ben. Benim kardeşim çok güçlü. Bunun da üstesinden gelecek alimallah." dediğinde gözyaşlarımı temizleyerek konuştum. "Gelecek tabii, o çok güçlü bir insan. Dayanacak." "Elleri kırılsın ona bunu yapanların, gün yüzü görmesinler inşallah. Allah belalarını versin." Funda teyze beddualarını sıralarken içimden amin diyerek Funda teyzeyi onayladım. Çantasını açıp içinden Yasin kitabı çıkartıp konuştu. "Ben yanına girebilir miyim oğlumun? Annesinin sözünü hep dinler o, belki ben yanına girince anlar onu ne kadar özlediğimizi." beklentiyle bana baktığında başımı olumlu anlamda salladım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek yutkundum. "Ben size giyeceklerinizi vereyim." dediğimde Funda teyze benimle birlikte ilerlemeye başladı. Ona giymesi için galoş, bone ve tek kullanımlık önlük verdiğimde onları giyerek odadan içeri girdi. Yavaş adımlarla Alparslan'ın yanına yaklaşarak elini saçlarına götürerek okşadı ilk önce. Ardından elini sıkıca tutarak konuşmaya başladı. Onları yalnız bırakmak için arkamı dönerek Semra ablanın yanına doğru ilerledim. Yanındaki boş olan koltuğa oturarak elimi yüzüme yasladım. "Alparslanlar yine bir operasyona gitmişti, Efe'nin 4. yaş doğum günüydü. Doğum gününden bir hafta önce gittiler göreve. Murat bir hafta sürmez geleceğiz demişti. Günler yavaş yavaş geçti, Efe'nin doğum günü geldi çattı. Tabii nasıl heyecanlı bizimki hem dayısı hem babası gelecek çok özledi onları. Bir de ufak bir pasta kesip hep birlikte kutlayacağız. Sabahtan akşama kadar bekledi onları. Akşam oldu, biz onların gelmesini beklerken aldığımız haberle sarsıldık. Askeri araca saldırı olmuş." Semra ablanın anlattıklarıyla birlikte ellerimi yüzümden çekerek ona doğru baktım. Semra abla karşı duvara doğru bakıyordu dalmış bir biçimde. Sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi gözünü kırpmadan duvara bakıyordu. Devam etti sözlerine. "Harun Yarbay haber verdi arayıp. Murat yaralı, Alparslan yaralı, Caner yaralı. Diğerlerinde de hafif sıyrıklar, ufak yaralar var. Hastaneye nasıl geldim bilmiyorum." Anlattıklarıyla birlikte gözlerim dolarken kendimi onun yerinde düşünemiyordum bile. Semra abla devam etti sözlerine. "Biri kocam, diğeri kardeşim. Yan yana yattılar şu odada." diyerek yoğun bakımı işaret etti ve devam etti sözlerine. "Her Allah'ın günü buradaydım, bir yandan Efe'ye bir şey çaktırmamaya çalışıyordum bir yandan onlar için dua ediyordum. Kaç gün bekledim bilmiyorum." diyerek gözyaşlarını temizledi ve burnunu çekti. "Ama hiç pes etmedim, iyileşeceklerini umut ettim hep." Söylediği cümleden sonra bakışlarını bana doğru çevirdi. "Böyle güçlü durduğuma bakma, aslında canım çok yanıyor. Ama güçlü durmaya çalışıyorum çünkü biliyorum iyi olacak Alparslan. Sende umudunu hiç yitirme Hazan." dediğinde başımı salladım. "Yitirmiyorum ama bazı anlar çok ağır geliyor bana. Ben her acıyı tek başıma yüklenmeye alışmıştım Alparslan ile tanışana kadar. Şimdi acılarımı, yüklerimi paylaştığım tek insanın öylece karşımda yatması çok çaresiz hissettiriyor." "Alparslan iyileşecek, siz yüklerinizi birlikte sırtlamaya devam edeceksiniz. Ben adımın Semra olduğu kadar eminim buna." diyerek elimi tuttuğunda gözlerimi kapattım. Gözyaşları yanaklarımdan akarken odanın kapısının açılmasıyla birlikte gözlerimi açarak Funda teyzeye baktım. İçeri girmeden önceki haline kıyasla daha da yıkılmış halini görmemle oturduğum yerden kalkarak ona doğru ilerledim. Oğlunu o halde görmek canından can koparmıştı, kolay değildi. "Dağ gibi oğlumu ne hale getirmişler, orada ölü gibi uzanıyor. Yavrum benim." Funda teyze ağlayarak konuşurken bende ağlamaya devam ettim. Funda teyze bana doğru sarılarak ağlarken hem onu teselli etmeye çalışıyor hem de kendimi bırakmamak için zor tutuyordum. Funda teyze kollarını benden ayırdıktan sonra gözyaşlarını temizleyerek bana baktı ve konuştu. "İyi olacak benim oğlum, iyi olacak." diyerek benden onay bekledi. Başımı sallayarak onu onayladığımda tekrar konuştu. "Ağlamayacağım, sen de ağlama annem. Sil gözyaşlarını." diyerek yüzüme doğru uzandı ve gözyaşlarımı temizledi. "Oğlum görmesin bizi böyle uyandığında." Funda teyze konuşuyordu ama ben onun dediği hitapta takılı kalmıştım. En ihtiyacım olan zamanda kullandığı hitap, kelimeler, desteği. Sanki kendi annem bana teselli veriyormuş gibi hissettirmişti. Funda teyzeye ağlamaklı bir şekilde bakarken büyükçe yutkundum. Funda teyze benden uzaklaşarak koltuğa doğru ilerledi ve oturdu. Ağlamayacağım demişti ama ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Bakışlarımı onlardan çekerek Alparslan'a doğru çevirdim. 'Çok beklettin bizi sevgilim, çok..' ◔◔◔ Saatler geçmişti. Tim üyeleri birer birer gelmiş bir süre bizimle durup tekrar tabura dönmüştü. Kartal yüzbaşı ve Harun Yarbay gelmiş, Alparslan'ın durumu hakkında bilgi alıp dönmüşlerdi. Buse ve Nazlı gelmiş, uzun saatler benimle birlikte iyi bir haber beklemişti ama yoktu. Saatler geçiyordu, hala Alparslan uyanmıyordu. İçimdeki yangın git gide çoğalıyordu, umudum hiç tükenmiyordu ama çaresizlik beni yiyip bitiriyordu. Semra abla, Efe ağladığı için Murat abi ile geri dönmüştü. Onun yerine Osman amca gelmişti. Fırat ise hiç gitmemiş, kah Alparslan'a bakmış, kah hastane koridorlarında dolaşmıştı. Bense dikildiğim yerde onu izlemeye devam etmiştim. Saatler sonra cesaretimi ancak toplayabilmiştim. İçeri girecek, Alparslan'a yanında olduğumu ve onu beklediğimi hissettirecektim. Belki de beni bekliyordu. İçeri gireceğimi Funda teyzelere söylediğimde beni onaylamışlardı. Ben daha içeri girmeden de kafeteryaya gideceklerini söylemişlerdi. Bizi yalnız bırakmak istemeleri çok güzel bir düşünceydi. Üzerime tek kullanımlık önlüğü giydikten sonra saçlarıma boneyi geçirdim. Ayaklarıma da galoş giydikten sonra odanın kapısını açtım. Bu odaya kaç defa girip çıkmıştım saymamıştım bile. Ama şimdi orada yatan kişi benim canımken odadan içeriye adım atmak çok zordu. Yavaş adımlarla içeri girerken ayaklarım sanki geri geri gidiyordu. Kulağıma Alparslan'ın kalp atışlarını gösteren makinenin bip sesi geliyordu. Yavaş yavaş yanına yaklaşırken gözyaşlarım çoktan yanaklarıma akmaya başlamıştı bile. Onu böyle görmek gerçekten çok zordu. Yanına ulaştığımda titrek bir nefes vererek elimi kısa saçlarına doğru götürdüm. Yumuşacık saçları parmaklarımın arasından geçerken fısıldadım. "Ben geldim birtanem." diyerek konuşmaya başladığım an arka arkaya yutkunmaya çalıştım çünkü boğazımdaki yumru konuşmama engel oluyordu. "Aslında hiç gitmedim, hep buradaydım ben iki adım uzağında. Ama yanına girmeye cesaret edemedim." diyerek elimi saçlarından çektim. Yatakta duran eline uzanarak sıkıca tuttum elini. Soğuktu, alışık olmadığım kadar soğuktu hem de. Hep sıcacık olurdu, şimdi değildi. "Biliyorsun sende ben seni bırakamam, sende beni bırakma ne olur." diyerek hıçkırdım. Sakinleşmek için bir süre sessiz kalırken konuşmaya devam ettim. "Ben seni çok özledim. Sesini, kokunu, bana sarılmanı, her şeyini çok özledim canımın içi." "Ben seni böyle görmeye hiç alışık değilim ki, sen benim için sırtımı yasladığım dağsın. Pes edemezsin, yıkılamazsın." diyerek yüzüne baktım. Bir an için gözlerini açmasını hayal ettim, oradan bana baksın istedim ama hayır hala gözleri kapalıydı. "Burada seni bekleyen insanlar var can içim. Annen, baban, ablan, arkadaşların herkes perişan oldu. Ben buradayım, hayat arkadaşın. Büyük bir umutla senin gözlerini açmanı bekliyorum." diyerek gülümsemeye çalıştım. Ama gülümsemek hiç bu kadar zor gelmemişti bana bu zamana kadar. "Korkuyorum." diyerek itiraf ettim. Yatağın yanına doğru çömelerek alnımı eline doğru yasladım ve gözyaşlarımı akıtmaya devam ettim. "Çok korkuyorum, seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum. Bunu bana yaşatma ne olursun. Ben sana daha yeni kavuştum." diyerek başımı elinin üzerinden kaldırdım. Çömeldiğim yerden kalkarak Alparslan'ın yüzüne doğru baktım. "Seni çok seviyorum, hem de tahmin edemeyeceğin kadar çok. Büyük bir umutla seni beklemeye devam edeceğim." dedikten sonra bir süre yakından aşık olduğum yüzünü inceledim. Arkamı dönerek odanın kapısına doğru ilerlerken duyduğum boğuk bir sesle olduğum yerde durdum. "Haz, Hazan." ismimin ardından gelen öksürük sesiyle birlikte hızlıca Alparslan'a doğru dönerek yanına doğru ilerledim. "Buradayım canımın içi, buradayım." Elini kaldırarak burnundaki solunum cihazının maskesine götürürken hızlıca elini tutarak onu engelledim. Yatağın başındaki butona basarak maskeyi Alparslan'ın burnundan indirdim. Alparslan öksürerek yüzünü buruştururken gözlerimi kapatarak derin bir nefes verdim. "Allah'ım şükürler olsun, onu bize bağışladın." "Hazan." diyerek tekrar konuşmaya çalışan Alparslan ile birlikte hızla konuştum. "Kendini yorma birtanem, ben buradayım." diyerek elini sıkıca tuttum. Gözlerini henüz aralayamamıştı ama onun sesini duymak bile ömre bedeldi benim için. Gözyaşlarım mutluktan yanaklarımı ıslatırken odanın kapısı açıldı. Eren ve Kenan hoca içeri girerken heyecanla konuştum. "Uyandı, uyandı." "Alparslan bey kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diyen Kenan hocayla birlikte Alparslan büyükçe yutkundu. "İyiyim, ağrım var biraz." dediğinde Kenan hoca konuştu. "O kadar olacak maalesef ki, çok büyük bir ameliyat atlattınız. Çok şükür ki kritik kısmı atlattık. Sizi normal odaya alabiliriz." Kenan hocanın söylediği şeyle birlikte konuştum. "Kan değerleri iyi değil mi? İç kanama riski ortadan kalktı." cevaplarını bildiğim soruları onlara sorarken Eren konuştu. "Risk belli bir süre devam eder biliyorsun ama değerleri iyi durumda." dediğinde hızla konuştum. "Daha da iyi olacak." "Uyku haliniz bir süre daha devam edecek Alparslan Bey, verdiğimiz ilaçlar uyku yapar. Siz istirahatinize devam edin. Geçmiş olsun." diyerek odadan çıkan Kenan hocanın ardından Eren ben demiştim sana dermiş gibi eliyle işaret etti. Ona karşılık gülümserken o da odadan çıktı. "Ben hemen geleceğim tamam mı? Annenlere haber verip hemen geleceğim. Sen dinlenmene devam et. Hemen geliyorum ben." diyerek Alparslan'ın elini bıraktım. O da neredeyse uykuya dalmak üzereydi. Odadan çıktığım an bakışlarım direkt olarak karşıdaki koltukları buldu, orada kimseyi bulamadığımda daha kafeteryadan gelmediklerini anlayarak koridorda ilerlerken üzgün adımlarla yavaş yavaş buraya geldiklerini görerek heyecanla yanlarına ilerlemeye başladım. Bakışları beni bulurken Funda teyzenin telaşlı sesini duydum. "Ne oldu? Oğluma bir şey mi oldu?" Funda teyze korkuyla bana bakarken büyükçe gülümseyerek konuştum. "Uyandı, Alparslan uyandı anne. Durumu iyi, normal odaya alacaklar şimdi" sevinçle kalbimden kopup giden cümleyi dudaklarımdan çıktıktan sonra fark etmiştim. Funda teyze duyduklarıyla birlikte hem ağlayıp hem gülerken Fırat konuştu. "Ben demiştim benim kardeşim güçlü demiştim." Osman amca ile ikisi sarılırken Funda annem ve bende sıkıca sarıldık. "Bana o kadar güzel haber verdin ki annecim, ölsem de gam yemem artık." dediğinde sarılmaya devam ettik bir süre. Anne kelimesi benim için artık Funda annemde anlam kazanıyordu. Funda annemden sonra Osman amcayla ve Fırat ile sarılarak sevincimi paylaştım. Alparslan uyanmıştı, iki gündür beklememin mükafatını ona tekrar kavuşarak almıştım. O kadar mutluydum ki kelimelere dökemiyordum. Üstümden kocaman bir yük kalkmıştı, yorgunluğum uçup gitmişti. Bundan sonra da aklıma ne yorgunluk ne de Alparslan uyansın diye çaresizce beklediğim anlar gelirdi, şuan aklımda olan tek şey uyanarak bana dünyaları vermiş olan adamdı. ◔◔◔ Bakışlarım yatakta düzenli nefes alıp vererek uyuyan Alparslan'daydı. Saatler önce normal odaya alınmıştı ve buraya geldiğinden beri derin bir uyku içerisindeydi. Bense başından hiç ayrılmamıştım. Gözlerimi üzerinden çekemiyordum, o uyurken gözlerimi kapatmayı denesem de gözlerimin önüne onu sedyede kanlar içinde gördüğüm an geliyordu hep. Anında açıyordum gözlerimi. Bir süre bunu atlatamayacaktım ne yazık ki. Funda annem oğlunu görmüş, onunla konuşmuştu. Burada refakatçi olarak kalmayı teklif etse de kabul etmemiştim ve onu eve göndermiştim. O da içinin rahatlamasıyla birlikte eve gitmişti. Hepimiz çok yorgunduk ama ben alışıktım böyle yorgunluklara, hem Alparslan için yaşadığım yorgunluk benim için sorun olmazdı. Yeter ki o iyi olsundu. Kolumdaki saate bakarak koltukta kıpırdandım. Saat gece yarısını geçmişti çoktan. Ayaklarımın uyuştuğunu hissederek oturduğum yerden kalktım ve Alparslan'ın yanına doğru ilerledim. Serumunu kontrol ettikten sonra ayak ucunda asılı olan dosyasını alarak yeni ölçülmüş değerlerine göz gezdirdim. Birkaç değerde pürüz vardı ama o da hallolacaktı zamanla. Dosyayı aldığım yere koyarak Alparslan'ın baş ucuna doğru ilerledim. Yatağın kenarında boş olan kısma usulca oturarak sessizce Alparslan'ın yüzünü incelemeye koyuldum. Çok korkmuştum, çok endişelenmiştim onu kaybedeceğim diye. Şimdi iyiydi, daha da iyi olacaktı. Elimi yanağına götürüp sakallarını, yanağını okşamak istesem de şimdilik bu isteği kendime saklayacaktım. Uyandıktan sonra doya doya severdim onu. "Hazan." Aşık olduğum sesini duyduğumda elimi eline yaslayarak sıkıca tuttum. "Buradayım birtanem." Alparslan elimi sıkıca kavrarken bu hissi ne kadar özlediğimi fark ederek büyükçe yutkundum. Gözlerini usulca aralayıp direkt olarak bana baktığında küçük bir tebessüm ettim. Hala yorgundu bu gözlerinden bile belliydi ama yakışıklılığını hiç kaybetmemişti. Ardı ardına birkaç kez öksürdüğünde yüzünü buruşturarak elini karnına yasladı. Canı çok acıyor olmalıydı, kendimden biliyordum. "Çok mu ağrın var, ağrı kesici yapalım. Ben hemşireyi çağırayım." diyerek oturduğum yerden kalktığımda Alparslan elimi sıkıca tutarak beni durdurdu. "Dur iyiyim ben, gitme." dediği şeyle birlikte kalktığım yere tekrar otururken Alparslan'a dönerek konuştum. "Ağrın olduğunda bana mutlaka söyle olur mu? Rahatça uyursun." Alparslan dediğim şeyle birlikte başını olumlu anlamda salladı. "Söylerim ama benim ağrı kesicim yanımda." dediğinde ufak bir tebessüm ettim. Kocaman iki yara almıştı, zor bir ameliyat geçirmişti ama hala romantikliğinden bir şey kaybetmemişti. "Aslında sana sarılsam ya ben, hiçbir şeyim kalmaz." "Hayatta olmaz, bir süre öyle temaslardan kaçınacağız." dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Ne demek temas etmeyeceğiz, beni öldür daha iyi." diyerek bıkkınca nefes verdiğinde güldüm. "Sen temas bağımlısı olabilir misin acaba?" Alparslan kısık gözlerle bana bakarken dudakları kıvrıldı. "Temas bağımlısı değilim ama senin bağımlının. Zaten aylar olmuş seni görmeyeli, bir de uzak falan duramam." dediğinde konuştum. "Yanındayım, elini tutuyorum, gözlerine bakıyorum. Bununla bir süre idare edeceksiniz Alparslan Bey." "Hiç söz vermiyorum Hazan Hanım." diyerek güldüğünde bakışlarımı gülüşüne çevirdim. Ne çok özlemiştim. Bakışlarım gülüşünden gözlerine çıktığında onun da aynı şekilde bana baktığını gördüm. Büyük bir özlemle.. Uzun uzun birbirimize bakarken biraz önce isteyip de yapamadığım şeyi yaparak elimi yüzüne götürdüm. Baş parmağımla yanağını, sakallarını okşarken Alparslan gözlerini kapatıp yanağını elime yasladı. Ona bir daha böyle dokunamayacağımı düşünmek beni yıkmıştı. Şimdi iyiydi. Galiba bir süre onun iyi olduğunu kendime hatırlatmam gerekiyordu çünkü hala inanamıyordum, rüya gibi geliyordu bana. "Seni o kadar özledim ki." diyerek fısıldadığımda Alparslan gözlerini usulca aralayıp bana baktı. "Bende, bende çok özledim güzelim." diyerek yanağında duran elimi tuttu ve dudaklarına götürerek uzunca öptü. Sesinden tekrar bu hitabı duymayı çok beklemiştim, hep umut etmiştim. Şimdi bunu duymak gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Ben bir süre yaşadığım olayın etkisinden kurtulamayacaktım anlaşılan. "Güzel gözlerin yine benim yüzümden doldu, yine seni ağlatan ben oldum. Gözlerinin altı çökmüş, kaç gündür bu haldeyim ben?" diyerek merakla bana baktığında o anlar gözümün önünden geçmeye başladı. "2 gündür yoğun bakımdaydın." dedikten sonra ekledim. "Ama senin suçun değil, böyle bir hala gelmeyi kim ister ki?" diyerek akan gözyaşımı elimin tersiyle sildim ve tekrar konuştum. "Yani bundan kendini suçlayacak bir sebep çıkarma." Şakayla karışık söylediğim şeyle birlikte Alparslan burukça başını salladı. Ardından yerinde kımıldanarak konuştu. "Yatağı azıcık kaldırabilir misin?" dediğinde hızla karşı çıktım. "Yaran daha çok taze, böyle durman senin için iyi." dediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Yatmaktan belim acıdı artık, ayrıca gözyaşlarını silemiyorum. Canım sıkılıyor." Ağlarken bile güldürmeyi çok iyi başarıyordu. Gerçekten bu konuda bir numara olabilirdi. "Uyuyup dinlenmek gerekiyor. Sabahleyin kaldırırız hem sende biraz daha iyi olursun, daha yeni çıktın yoğun bakımdan." diyerek oturduğum yerden kalktığımda Alparslan konuştu. "Sende uyuyacak mısın benimle?" dediğinde konuştum. "Uykum yok ama şuraya uzanırım." Bakışlarımla Alparslan'ın yattığı yatağın yanındaki kanepeyi işaret ettiğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Gözlerin öyle söylemiyor ama. Yanlış anlama hala dünyanın en güzel kadınısın ama uyusan fena olmaz." Söylediği şeye gülümsedim. Bu haliyle bile beni düşünüyordu. Gücünü çok çabuk toplamıştı. Onu daha fazla uğraştırmamak için konuştum. "Tamam, için rahat olsun. Uyuyacağım." dediğimde Alparslan kazanmış bir biçimde gülümsedi. "Tamam şimdi bende uyuyabilirim." Kanepeyi açarak odadaki dolaptan çarşaf çıkartarak serdim. Ardından da pikeyi de ayak ucuma doğru koydum. Kapının tıklatılarak açılmasıyla birlikte bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Fırat'ın geldiğini gördüğümde küçük bir tebessüm ettim. Fırat ilk önce bana ardından da Alparslan'a bakarak konuştu. "Geçmiş olsun, iyisin değil mi kardeşim?" diyerek merakla konuşan Fırat'a karşılık Alparslan cevap verdi. "İyiyim çok şükür, ufak tefek ağrılarım oluyor ama onlarda bir şey değil." dediğinde Fırat onayladı. "Aynen öyle, e kaç güne kaldırıyoruz seni? Tabur sensiz hiç iyi değil dön artık sahalara yüzbaşım." Fırat'ın dediği şeyle birlikte araya girerek konuştum. "En az bir ay Alparslan yüzbaşı olmadan idare edeceksiniz ne yazık ki." Fırat'ın ve Alparslan'ın bakışları bana doğru dönerken Alparslan hızla konuştu. "En az bir ay derken, şaka mı yapıyorsun güzelim?" Kaşlarımı havaya kaldırıp başımı iki yana sallarken konuştum. "Belli bir süre istirahat etmen lazım, gerçekten ağır bir yara aldın." dediğimde Fırat'ın gülüş sesini duyarak başımı Alparslan'dan ona doğru çevirdim. "Alparslan hayatta yatmaz o kadar, en son yaralandığında 1 hafta içinde dönmüştü diye hatırlıyorum." Fırat'ın söylediği şeyle birlikte şaşkınca Alparslan'a dönerken Alparslan konuştu. "Beni şikayet mi ediyorsun Fırat?" Fırat omuz silkerek konuştu. "Kusura bakma kardeşim doğruları söylüyorum." dedikten sonra bana doğru dönerek konuştu. "Yani Hazan sen dikkat et buna, seni dinleniyorum diye kandırıp her an tabura gelebilir." "Bana bak, şuradan kalkarsam fena yaparım seni." Alparslan yaralarından dolayı çok fazla hareket edemese de yüz ifadesinden yapacaklarını anlamamak imkansızdı. Fırat gülerek ellerini havaya kaldırıp teslim oluyormuş gibi yaptığında bende güldüm. "Şaka bir yana, emanetini sana teslim ettim ben gidiyorum artık." İkisi arasında sözsüz bir bakışma meydana geldiğinde yüzümdeki gülümseme ufak bir tebessüme dönüştü. Alparslan elini Fırat'a doğru uzattığında Fırat tereddüt etmeden Alparslan'ın elini tuttu. "Sağ ol Fırat." Alparslan'ın samimi sesini duyduğumda Fırat cevap verdi. "Lafı bile olmaz." Elleri ayrıldığında Fırat bana doğru döndü. "Bir şey lazım olursa beni mutlaka ara Hazan, hemen koşup gelirim." dediğinde başımı salladım. "Biliyorum, ben geçireyim seni." dediğimde birlikte kapıya doğru ilerledik. Odadan çıktıktan sonra hastanenin kapısına kadar eşlik ettim Fırat'a. O benim yanımda olarak, bana desteğini göstererek çok büyük iyilik yapmıştı. Beni yalnız bırakmamıştı. Çok minnettardım. Hastanenin kapısına ulaştığımızda duraksayarak konuştum. "Her şey için çok teşekkür ederim, beni yalnız bırakmadın." Fırat elini koluma doğru koyarak konuştu. "Lafı bile olmaz Hazan, her zaman yanınızdayım sizin." dediğinde gülümsedim. "Bende yanındayım, bir şeye ihtiyacın olursa her zaman destek veririm. Sende bunu unutma." "Sağ ol." diyerek elini çektikten sonra konuştu. "Ben kaçıyorum, görüşürüz." dediğinde başımı salladım. "Görüşürüz." Bir süre Fırat'ın arabaya binmesini izledikten sonra Alparslan'ın odasına ilerledim. İçeri girdiğimde Alparslan'ın sessiz bir biçimde tavana baktığını gördüm. Yanına doğru ilerlerken Alparslan'ın meraklı sesini duydum. "Bir ay konusunda ciddi miyiz?" Ben gelene kadar düşündüğü şeye gülerek konuştum. "Çok ciddiyim." "Hazan'ım, güzelim, canım benim şunu en azından iki haftaya indirsek mi?" masum masum sorduğu şeyle birlikte yanına iyice yaklaşarak konuştum. "Ne yazık ki bu konuda pazarlık yapamıyoruz." dediğimde Alparslan bıkkınca nefes verdi. Gülerek başımı iki yana salladım. Kanepeye doğru ilerlemeden önce tekrar konuştum. "Öyle rahat mısın? Sırtına yastık falan koyayım mı?" dediğimde Alparslan konuştu. "Bir tane daha yastık koysak fena olmaz." dediğinde dolaptan yedek bir yastık çıkartarak Alparslan'a doğru ilerledim. Ensesinden tutarak usulca boynunu kaldırdım. Yastığı sırtına yerleştirirken aynı zamanda da yüzüne bakıp canının yanmadığını anlamaya çalışıyordum. Ama o gözlerini kapatmış derin nefesler almakla meşguldü. Dikkatle yastığı yerleştirdikten sonra Alparslan'dan geri çekilerek konuştum. "Nasıl rahat mısın şimdi?" "Rahatım, rahatım." dediğinde tekrar konuştum. "O zaman dinlenmeye devam ediyoruz, ben ışığı kapatayım." diyerek düğmeye doğru ilerleyeceğim sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Hazan, bana doğru bir yaklaşsana güzelim." Merakla ona doğru yaklaşıp yatağın yanına dikildiğimde Alparslan konuştu. "Biraz daha yaklaş." dediğinde ona bakmaya devam ettim. Alparslan ise konuştu. "Yüzünü yaklaştır sevgilim." bakışları dudaklarıma doğru kayarak konuştuğunda yapmak istediği şeyi anlayarak yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdım. Anında dudaklarımız buluşurken ufak bir öpücükle geri çekildim. Ciğerlerini zorlamaması iyi olurdu. "Şimdi daha da rahatım, ışığı kapatabiliriz." dediği şeyle birlikte güldüm ve ışığı kapatmak için düğmeye ilerledim. Işığı kapattıktan sonra Alparslan'ın yatağına tekrar yaklaşıp dizlerinin üzerinde duran pikeyi göğsüne kadar çekerek örttüm. "İyi geceler canımın içi." dedikten sonra şakağını öperek kanepeye doğru ilerledim. Kanepeye uzanmadan önce Alparslan'ın sesini duydum. "Güzel rüyalar gör, güzelim. Üzerini de güzelce ört, üşütme." Sırt üzeri uzanarak dediği gibi üzerimi örttüm. Bir süre tavanı izledikten sonra yan dönerek bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdim. Gözlerini kapatmış, düzenli nefes alıp veriyordu. Eminim ki uykuya dalmak üzereydi, ilaçlar uyku yaptığından uyuması kolay olacaktı. Onun aksine benim uyumam pek kolay görünmüyordu, bir süre bu olayın etkisinden kurtulamayacaktım anlaşılan. Ama bunun da üstesinden gelecektim çünkü destekçim yanımdaydı, beni bırakmamıştı.
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi? ‣‣‣ Hazan'ın Erenle, Fırat ile Kartalla olan dertleşme sahnelerini sevdiniz mi? Özellikle Kartal ile olan sahne ile ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum. ‣‣‣ Alparslan'ımız uyandı çok şükür. Hazan ve Alparslan sahnelerimiz nasıldı? ‣‣‣ Bu bölümde epey duygusaldı ama artık bu duygusallığı bir kenara bırakacağız. Mutlu olacağız inşallah. ‣‣‣ Şimdi gelelim diğer bölümlerden beklentileriniz neler onları öğrenmeye. Neler olacak veya neler olmalı sizce? Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere... |
0% |