@mutlusonsuz222
|
37.Bölüm Gri parke taşlarının kapladığı yolda yavaş yavaş yürürken etrafıma bakındım. Uzun uzun çam ağaçları kaldırımların yanında boydan boya dizilmişti. Gökyüzü gri rengini almış, hava yağmur yağacak gibi kapalıydı. Ağaçların arkasında ise sıra sıra dizilmiş mezar taşları duruyordu.. Adımlarımı nereye doğru attığımı bilmezsen mezar taşının üzerindeki tanıdık isimle duraksayarak mezara doğru ilerledim. "Hülya Görgün" Annemin ismini gördüğümde üzerindeki tarihe baktım. "D.T 19.11.1970- Ö.T 26.09.2023" Şaşkınca tarihleri okurken gözlerim annemin mezarının ilerisindeki başka bir mezara takıldı. Adımlarımı oraya doğru attığımda mezar taşının üzerinde yazan ismi ve tarihi net bir şekilde gördüm. "Faruk Eraslan. D.T 29.05.1967- Ö.T 26.09.2023" Annem ve babam aynı gün mü ölmüştü? Peki biz hangi tarihteydik? Şaşkınca etrafıma bakmaya devam ederken mezarların olduğu yerden çıkarak taşların üzerinde yürümeye devam ettim. Biraz tepeye ilerledikçe gözüme takılan mezar taşıyla birlikte adımlarım aksadı. İsmin, Soy ismin ve doğum- ölüm tarihlerinin yazdığı mezarın başında gördüğüm Türk bayrağı ile adımlarımı oraya doğru ilerlettim. Mezar taşını net bir biçimde gördüğümde ise kalbimin duracağını hissettim. Ayaklarım birden geri geri gitmeye başladı. "Şehit Yüzbaşı Alparslan Türkoğlu. D.T 16.06.1992- Ö.T 30.12.2023" Gerçek değildi, gerçek değildi, gerçek değildi. Aklımdan geçen cümleler tam olarak buydu. Mezara doğru yaklaşırken mezar taşının üzerine yaptırılmış olan Alparslan'ın resmine baktığımda gerçeklik tüm hızıyla yüzüme çarptı. "Hayır, hayır, hayır." Dizlerimin üzerine çökerken elimi gözlerime kapatarak ovuşturdum. Gerçek olamazdı Alparslan iyiydi, iyileşmişti. Kurtarmıştık onu. Nasıl olmuştu bu? Mezar taşına tekrar baktığımda yine aynı şeyleri görmenin hayal kırıklığıyla konuştum. "Gerçek değil bu gerçek değil." Omzumda hissettiğim dokunuşla birlikte başımı o tarafa çevirirken elini omzuma koymuş olan Alparslan'ı gördüm. "Gerçek güzelim." Sesi öyle gerçekçi geliyordu ki kulağıma. Oturduğum yerden anında kalkarken Alparslan'ın sesini tekrar duydum. "Gerçek, kurtaramadın beni." "Alparslan, hayır sen, sen iyiydin." diye kekelerken Alparslan başını iki yana salladı. "Kurtaramadın beni Hazan, herkesi kurtarırken beni kurtaramadın." başımı hızla iki yana sallarken birkaç adım uzaklaştım Alparslan'dan. Gözyaşları nedeniyle bulanık bir biçimde ona bakarken Alparslan olduğu yerde dikilmeye devam etti. Bakışlarım bir mezara bir de Alparslan'a gidip gelirken kendimi delirmiş gibi hissediyordum. Ellerimle yüzümü kapatırken bir yandan da mırıldanmaya devam ediyordum. "Gerçek değil bu, Allah'ım ne olur gerçek olmasın." Bakışlarım mezara dönerken tekrar tekrar okudum üzerindeki yazıyı. Gerçek olmadığına dair bir şeyler bulmaya çalışıyordum ama yoktu, gerçekti her şey. Bakışlarımı tekrardan Alparslan'a çevirdiğimde benden uzaklaşmaya başladığını gördüm. "Alparslan gitme, beni bırakma!" Peşinden ilerleyerek onu durdurmak için koşmak istediğimde sanki ayaklarımı birisi tutuyor gibi ilerleyemedim. Koşmak bir kenara adım bile atamadan olduğun yerde öylece durdum. "Alparslan!" Arkasını dönüp bana bakmıyordu. Oysa o benim ağladığımı görse sırtını dönmek bir kenara daha gözyaşım düşmeden beni sakinleştirirdi. Dizlerimin üzerinde çökerken tekrar bağırdım bana bakması için. "Alparslan!" Bana hiç bakmayıp ilerlemeye devam etti ve gözlerimin önünden kayboldu. Bakışlarım onu en son gördüğüm yerde takılı kaldığında zihnimde cümleleri çınlıyordu. "Kurtaramadın Hazan, herkesi kurtarırken beni kurtaramadın." Gözlerimi aniden aralarken beyaz bir tavan görmemle birlikte hızla yerimden doğruldum. Bakışlarım anında Alparslan'ın yattığı yatağı bulurken onu orada uyurken görmek derin bir nefes vermeme neden oldu. Çok korkunç bir kabustu, çok gerçekçiydi. Elimi yüzüme götürerek ovuşturduktan sonra bakışlarımı tekrar Alparslan'a çevirdim. İyiydi, yanımdaydı. Biraz önce olan her şey kötü bir kabustu sadece. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken bakışlarım duvardaki saate takıldı. Saat çoktan sabahın 7 si olmuştu. Gece Alparslan'ı izleyip geç uyusam da kendimi biraz olsun dinlenmiş hissediyorum, gördüğüm kabuk olmasaydı daha iyi hissedeceğim kesindi ama bir süre bu şekilde idare edecektim. Kanepeden kalkarak Alparslan'a doğru yaklaştım. Derin bir uykudaydı ilaçlardan dolayı. Yoksa benim sayıklamamdan da kıpırdanmamdan da uyanmış olurdu çoktan. Hatta bu saate kalmaz çoktan uyanırdı o. Vücudu çok yorgundu. Serumuna bakıp hiçbir sorun olmadığına karar verdiğimde lavaboya giderek yüzümü yıkadım ve kabusun etkisinden biraz daha kurtulmaya çalıştım. Ama ne yazık ki mümkün değildi. Anne ve babam ölmüştü hem de aynı gün. Dahası Alparslan şehit olmuştu. Sesi hala kulağımda yankılanıyordu. Bilinç altım yaşadıklarımızdan çok fazla etkilenmiş olmalıydı. Lavabodan sonra odadan çıkarak koridorda ilerlemeye başladım. Kendime kahve alarak biraz daha dinçleşmeyi planlayarak kafeteryaya ilerlerken bana doğru gelen Ezgi'yi gördüğümde ufak bir tebessüm ettim. "Günaydın hocam, Alparslan beyin kanını almaya gidiyorum." dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Tamam, ben birazdan döneceğim odaya. Bugün sen mi bakacaksın?" dediğimde Ezgi konuştu. "Evet gece yarısına kadar ben ilgileneceğim sizinle." "Tamam canım, kolay gelsin." Ezgi'nin yanından ayrılarak kafeteryaya ilerledikten sonra kendim için bir kahve alarak masaya oturdum. Birkaç yudum içmek bile biraz olsun beni kendime getirmişti. Camdan dışarı bakarken gözümün önüne gelen görüntüleri silmeye çalışıyordum. Onu kaybetme korkusunu iliklerime kadar yaşamışken böyle rüyalar görmem normaldi ama yine de düşünmeden edemiyordum. Kısa sürede kahvemi bitirdikten sonra adımlarımı Alparslan'ın odasına doğru atmaya devam ettim. Bugün de izinliydim ama yarın iş başı yapacaktım. Tabii vakit bulduğum her an Alparslan'a bakmaya devam edecektim çalışmaya başlasam bile. Odanın kapısını Alparslan'ın uyuma ihtimaline karşılık usulca araladıktan sonra kapıyı arkamdan yavaşça kapattım. Sessiz adımlarla odada ilerlerken Alparslan'a doğru baktığımda uyanık olduğunu görerek konuştum. "Günaydın." enerjik bir şekilde yanına doğru yaklaşırken Alparslan konuştu. "Günaydın güzelim. Merak ettim seni göremeyince." Merakla bana bakarken konuştum. "Kafeteryaya gidip geldim hemen." dedikten sonra hemen yatağın kenarına oturarak ekledim. "Sen nasıl hissediyorsun kendini iyisin değil mi?" bakışlarım tüm yüzünü tararken Alparslan başını salladı. "Daha iyiyim." "Çok şükür." diyerek derin bir nefes verip gülümserken ekledim. "Daha da iyi olacaksın hiç merak etme. Yavaş yavaş toparlanacağız." dediğimde Alparslan elimi tutarak konuştu. "Sen yanımda olduğun sürece toparlanmamam mümkün değil zaten." "Ben her zaman senin yanında, destekçin olacağım. Bu günleri birlikte atlatacağız." derken Alparslan başını salladı. "Hiç kuşkum yok zaten." Karşımda böyle kanlı canlı bir şekilde durması içimi rahatlatıyordu ama kabusum aklımın bir köşesinde tekrar tekrar oynatılıp duruyordu. Alparslan iyi olsa bile kalbimin bir köşesini sızlatıyordu. Çünkü hayatımızda böyle bir ihtimal ne yazık ki vardı ve biz bunun kıyısından dönmüştük. "Senin canını sıkacak bir şeyler mi oldu ben uyurken?" dediğinde hızla düşüncelerimden sıyrıldım ve başımı iki yana salladım. "Yok bir şey olmadı." diyerek karşı çıktım. Alparslan tek kaşını kaldırıp bana bakarken konuştu. "Gözlerin öyle söylemiyor ama yine buğulu buğulu. Anlat bana." "Kötü bir kabus gördüm o kadar, başka bir şey olmadı." diyerek büyükçe yutkunduktan sonra konuştum. "Boş ver sen beni." diyerek oturduğum yerden kalktım. Konuştukça tekrar tekrar hatırlıyordum o yüzden bu konudan kaçınarak tekrar konuştum. "Kan değerlerin iyi gelirse öğlen yemekte yiyebileceksin. Eminim çok acıkmışsındır." Alparslan yüzüme dikkatle bakarken konuştu. "Yardım et bana, yatağımı kaldıralım biraz." diyerek ciddi bir şekilde konuştu. Dediğini yaparak yatağın kenarındaki düğmeden Alparslan'ın sırtını yasladığı yeri hafifçe kaldırdım. "Biraz daha kaldırayım mı?" dediğimde Alparslan konuştu. "İyi böyle." Alparslan'a yaklaşarak sırtındaki yastığı düzeltirken o hafifçe kıpırdanarak yerini rahatlattı. Geri çekileceğim sırada elimi tutarak konuştu. "Otur şöyle." beni elimden çekerek yatağa oturmamı sağladıktan sonra elimi bırakmadan konuştu. "Hazan, benden kaçma güzelim." "Senden kaçmıyorum." diyerek Alparslan'a bakarken Alparslan elini yanağıma doğru getirerek yasladı. "Aslında benden değil duygularından kaçıyorsun, çok yıprandığını görebiliyorum. Çok korktuğunu, korkunun hala devam ettiğini görüyorum ben. Ama bunlardan kaçma. Sana yardımcı olmama izin ver." Gözlerim anında dolarken gardımı anında indirmiştim. "Ben sadece bununla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum. Yanımdasın, iyisin çok şükür ama bugün gördüğüm kabus. Çok gerçekçiydi. Seni kaybetmekten çok korkuyorum ben." Alparslan parmağıyla yanağıma akan gözyaşını temizlerken ben tekrar konuştum. "Çok yaklaşmıştın Alparslan, ölüme çok yaklaşmıştın canımın içi." diyerek derin bir nefes verdim. Yaşadıklarımı anlatıp onu daha fazla üzmek istemiyordum, ağlamak istemiyordum ama kendimi durduramıyordum. Galiba yaşanan her şey patlamama neden olmuştu bilmiyorum. Belki de Alparslan'ın yanında yaşadığım rahatlamadan kaynaklıydı. Bildiğim tek şey onu üzmek istemememdi. Onu çaresiz hissettirmek istemiyordum çünkü biliyordum ki hiçbir suçu olmasa bile kendini suçlayacaktı. "Buradayım ben, iyiyim. Yanındayım, beraberiz." diyerek beni sakinleştirmeye çalışan Alparslan ardı ardına yanaklarıma düşen gözyaşlarını usul usul temizledi. Ardından da ensemden tutarak beni kendine doğru çekti ve sol omzuna kafamı yasladı. Normalde yaptığı bu harekete kızardım ama şimdi ona sarılmaya çok ihtiyacım vardı. O yüzden sessizce başımı omzuna yaslarken Alparslan eliyle saçlarımı okşamaya devam etti. Birkaç kere saçlarımı öperek beni sakinleştirmeye çalıştı. Bense hiç kımıldamadan öylece duruyordum, hareket edersem yaralarına bir şey olmasından korkuyordum. Alparslan güzel sözler söyleyerek beni sakinleştirdiğinde yavaşça omzundan başımı kaldırdım. Artık kendimi daha iyi hissediyordum. Bakışlarım direkt olarak Alparslan'ın bakışlarıyla buluşurken ellerimi yüzüne doğru götürüp yüzünü avuçladım. "Seni çok seviyorum." "Bende seni çok seviyorum ve hep seveceğim." Alparslan anında bana cevap verirken tebessüm ettim. Ardından gözlerimi vücudunda gezdirerek herhangi bir sorun olup olmadığını anlamaya çalıştım bandajlara bakarak. Herhangi bir kanama görünmüyordu ama yine de dikkat etmek lazımdı. "Canını yaktım mı?" "Sen benim canımı yakabilir misin ki? Ben sana sarıldım ya artık daha çabuk iyileşirim." dediğinde güldüm. "O zaman dozu biraz daha artırabiliriz madem çabuk iyileşeceksin." dediğimde Alparslan kollarını usulca iki yana açtı. "Hem de çok güzel olur, bekliyorum." Alparslan'ın söylediği şeyle konuştum. "Şimdilik bu dozla idare edelim, iyileşmeye başladığında artırırız." dediğimde Alparslan tek kaşını kaldırdı. "Bunu söz olarak aldım, haberin olsun." "Tamam, öyle olsun." dedikten sonra oturduğum yerden kalkarak konuştum. "Yine de yarana bir pansuman yapılsın zaten saati de geliyor." dedim duvardaki saate bakarak. Odadan çıkarak Ezgi hemşireyi ararken başka bir hastada olduğunu ve işinin çok olduğunu öğrenerek odaya geri dönmüştüm. İşi bittiğinde mutlaka gelirdi zaten. Saat daha erkendi, öğleden sonra eminim çok kalabalık olacaktı burası. Alparslan'ı ziyaret etmek için gelen birçok kişi olacaktı. Odanın kapısı tıklanıp açıldığında içeri giren Meryem hemşireyi gördüm. Bizim yanımıza doğru gelerek konuştu. "Ezgi'nin işi uzun sürecekmiş benden rica etti pansumanı." dediğinde onayladım. "Tamam." Elindeki malzemeleri yatağın başındaki komodine koyduktan sonra Alparslan'ın üzerindeki pikeyi bacaklarına doğru indirdi. O pansuman için gerekli malzemeleri çıkartırken bende yarayı net bir biçimde görmek için diğer tarafa geçtim. Meryem hemşirenin yarayı açmasını beklerken onun alıcı bir biçimde Alparslan'ı süzmesi kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Tamam Alparslan oldukça yakışıklıydı, karizmatikti, hasta olsa bile bunlardan ödün vermemişti, şuan üst vücudu da çıplaktı ve kasları net bir biçimde görünüyordu ama yanında nişanlısı varken de ağzının sularını akıtmazdı bir insan. Genzimi temizleyerek dikkatini işine vermesi için uyarı yaparken Meryem benim fark ettiğimi anlayarak hızlı bir hamleyle sargı bezini kaldırdı. Alparslan'ın yüzünün hafifçe buruştuğunu fark ederek konuştum. "Tamam malzemeleri bırak, çık sen. Ben yaparım." dediğimde şaşkınca bana doğru baktı Meryem hemşire. Alparslan da şaşkınca bana bakarken tekrar konuştum. "Senin işin vardır, ben hallederim nasılsa başka işim yok." Meryem hemşire başka bir şey söylemeden odadan çıkarken burnumdan nefes vererek konuştum. "Hem işini düzgün yapmıyor hem de şaşırıyor. Utanmasa gözleriyle yiyecekti. Tövbe tövbe." diyerek elime eldivenlerimi giymeye başladım. "Şimdi anlaşıldı, hemşireyi neden apar topar gönderdiğin." muzip bir sesle konuşan Alparslan'a göz ucuyla bakarak sargı bezini yavaşça açtım. "hayır bir de hiçbir şey yapmamış gibi şaşırmıyor mu?" Tentürdiyotla yaranın üzerini temizlerken Alparslan konuştu. "Yoksa hastanede birçok kişiyi sana bakarken yakalıyorum derken bu hemşireyi mi kastetmiştin?" dediğinde duraksayarak Alparslan'a doğru baktım. "Çok eğleniyorsun değil mi?" dediğimde Alparslan omuz silkti. "Eğleniyorum tabi, nişanlım her gün kıskanmıyor sonuçta beni." Başımı iki yana sallayarak göğsündeki yarayı bir güzel temizledikten sonra antibiyotikli kremini sürerek tekrar kapattım. Ardından karnında olan yaranın sargısını açarak onu da aynı şekilde temizlemeye başladım. Arada sırada Alparslan'a bakarak acıyıp acımadığını anlamaya çalışıyordum ama o pür dikkat beni izliyor hiçbir mimiğini bile oynatmıyordu. "Acıyor mu?" merakla ondan bir cevap beklerken Alparslan başını iki yana salladı. "Acımıyor, aksine ellerin şifalı." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "O zaman her gün pansumanını ben yapayım, hızlıca iyileşirsin." dediğimde Alparslan cevap verdi. "Ha hemşireler seni görmesin demiyorsun da ben yapayım her gün diyorsun, olur." diyerek güldü. Ancak gülerken canı acımış olmalı ki yüzü anında buruştu. "Gördün mü benimle dalga geçmeye devam edersen böyle canın yanar işte." dediğimde Alparslan yüzünü eski haline getirip konuştu. "Ama sen benim canımın yanmasını istemezsin." dediğinde burukça gülümsedim. "İstemem tabii, hiç kıyamam sana." Yarayı temizleyip kremini sürdükten sonra sargı bezini takarak eldivenlerimi çıkardım. "Akşam tekrar yapacağız pansumanı." diyerek malzemeleri çöpe atarken Alparslan konuştu. "Ellerine sağlık güzelim." Çöpleri attıktan sonra ellerimi yıkayarak odaya döndüm. Alparslan odaya girdiğimi gördüğünde konuştun. "Hazan, benim şuram da acıyor galiba. Orayla da bir ilgilensen." diyerek dudaklarını işaret ettiğinde hayretle baktım. Hasta yatağında bile fırsatçılığından ödün vermiyordu kesinlikle. "Sen çok fırsatçı bir adamsın, nasıl geliyor aklına?" diye merakla konuştuğumda Alparslan omuz silkti. "Aklımdan çıkmıyor ki. Hem çok özledim seni, aylarca burnumda tüttün, hakkım değil mi?" masum masum konuşarak bana bakarken dayanamayarak yanına ilerledim. "Hakkın tabii, bende çok özledim seni." dedikten sonra dudaklarımı usulca dudaklarına bastırdım. Geri çekileceğimde Alparslan beni engelleyerek kendine doğru çekti. Yatağa oturarak ona iyice yaklaştığımda elimi ensesine götürdüm. O da elini belimde, sırtımda, saçlarımda gezdirerek öpücüğümüzü derinleştirdi. Kısa süre sonra dudaklarımız birbirinden ayrıldığında alınlarımızı birbirine yasladık. Birbirimizin nefesinde soluklanırken büyükçe yutkundum. Başımı Alparslan'dan uzaklaştırarak gözlerine baktım ve konuştum. "Geçti acın bari?" Alparslan burnundan nefes vererek güldü. "Geçmedi ama şimdilik idare edebilirim." Kapının tıklanmasıyla birlikte genzimi temizleyerek Alparslan'ın kolları arasından çıkarken kapı aralandı ve Funda annem kapıda göründü. "Gelebilir miyim yavrularım?" "Tabii anne, hoş geldin." dediğimde Funda annem içeri girerken bakışlarım tebessümle bana bakan bakışlarıyla buluştu. O uyurken çok şey değişmişti. Bakışlarımı Alparslan'dan çektiğimde Funda anne kapıdan içeri girdi. Elindeki poşetleri gördüğümde yanına ilerleyerek poşetleri elinden aldım ve odanın üzerindeki kanepenin üzerine bıraktım. "Nasılsın yavrum, ağrın sızın var mı?" Funda anne direkt olarak Alparslan'ın yanına ilerleyerek elini saçlarına götürdü ve usulca okşadı. Alparslan annesinin elini tutup konuştu. "İyiyim anacım. Merak etme sen." "Gerçi benimki de soru, sevdiğin yanında gözlerinin içine bakıyor nasıl kötü olursun değil mi?" diyerek ilk önce Alparslan'a ardından da bana baktığında utanarak başımı eğdim. Funda anne Alparslan'dan uzaklaşarak konuştu. "Alparslan'a ve sana kıyafet getirdim annem." diyerek poşetleri işaret etti. Poşetlere doğru baktıktan sonra konuştum. "Teşekkür ederim, çok zahmet oldu sana da." dediğimde Funda anne başını omzuna doğru eğerek konuştu. "Lafı mı olur hiç? Hadi sen üzerini değiştir. Bende oğlumunkini değiştireyim." Söylediği şeyi onaylayarak ilk önce Alparslan'ın yanına ilerledim ve kolunda takılı olan serumu kapatarak tişörtü kolayca giymesi için sıvının aktığı hortumu çıkardım. Ardından konuştum. "Tişörtü giyerken sağ kolunu çok hareket ettirme olur mu?" "Merak etme." diyerek bana göz kırpan Alparslan ile birlikte poşeti alarak odadan çıktım ve kendi odama doğru ilerlemeye başladım.
◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Fırat duyduğu kapı açılma sesiyle birlikte bakışlarını telefondan kaldırıp sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Buse'nin apartmandan dışarı çıktığını görerek telefonu cebine koydu ve sevgilisinin gelişini izlemeye koyuldu. Bugün Alparslan'ın yanına uğrayacağı için Buse'yi de alıp öyle hastaneye gitmeyi kararlaştırmışlardı. O yüzden Fırat yaklaşık 10 dakika önce gelmiş ve Buse'yi bekliyordu. Buse ise ancak hazırlanmıştı, merdivenlerden heyecanlı heyecanlı inmiş kapıdan çıkmadan önce arabaya yaslanmış, güneş gözlüğüyle epey yakışıklı duran sevgilisini incelemişti bir süre. Ona yeniden aşık olurken kapıdan çıkmış ve arabaya doğru ilerlemeye başlamıştı. "Günaydın." neşeli ve enerjik bir sesle konuşan Buse ile Fırat tebessüm ettim. "Günaydın güzelim, bu neşeni neye borçluyuz?" Buse, Fırat'ın yanına iyice yaklaşarak konuştu. "Seni gördüm daha ne olsun?" diyerek sırıtırken Fırat Buse'nin açık sözlülüğü ile konuştu. "Başka bir şeye gerek yok bence de." Buse'nin yanında eskisi gibi çekimser durmaması Fırat'ı o kadar sevindiriyordu ki. "O zaman bir de sarılırsak daha iyi olur gibi ne dersin?" diyerek kollarını açtığında Buse hızlıca Fırat'ın kolları arasına girdi. Sıkı sıkı birbirlerine sarılırken Buse konuştu. "Hazanla konuştum, Alparslan abi de iyiymiş, keyfimizi kimse bozamaz bundan sonra." dediğinde Fırat cevap verdi. "Bozmasın da zaten, daha yeni kendimize geliyoruz." diyerek Buse'nin saçlarını öptü. "Bugün akşam planın var mı sevgilim?" diyerek başını usulca Fırat'ın göğsünden kaldırarak yüzüne doğru baktı. Fırat başını hafifçe eğerek Buse'ye baktığında dudaklarını birbirine bastırarak başını olumlu anlamda salladı. "Maalesef, tim komutan yardımcısı olarak Alparslan'ın görevleri bana kaldı." Buse hiç bozuntuya vermeden tekrar konuştu. "Peki yarın akşam?" Fırat cevap verdi. "Şimdilik bir planım yok, neden ki?" Buse Fırat'ın kollarından çıkarak ellerini birbirine vurdu. "Süper o zaman, akşam bana geliyorsun ve ben kendi ellerimle sana yemek hazırlıyorum. Ne dersin?" diyerek merakla Fırat'a bakarken Fırat gülümsedi. "Sen çağırırsın da gelmez miyim? Seve seve gelirim hem de." "Anlaştık o zaman, akşam 7 de bekliyor olacağım seni." diyen Buse ile birlikte Fırat konuştu. "Aç kalmayız değil mi? Bana pek yapabiliyormuşsun gibi gelmiyor da." diyen Fırat ile Buse kaşlarını çattı. "Yemeklerimi tadarken parmaklarını yersen konuşuruz bunu Fırat Bey." dedi hafif tripli bir sesle. "Konuşalım Buse Hanım." diyerek güldü Fırat. Ardından da konuştu. "O zaman geç kalmadan sizi işinize yetiştirelim hanımefendi." diyerek arabanın kapısını açtı. Buse arabaya bindiğinde ise kapıyı kapatarak şoför koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Yolda ilerlemeye başladıklarında sohbetlerini bölen Buse'nin çalan telefonu oldu. Buse çantasından telefonunu çıkartarak ekrandaki numaraya baktı. Annesinin aradığını gördüğünde hızlıca telefonu açarak kulağına götürdü. "Efendim annceğim?" Fırat bir yandan arabayı sürüp bir yandan da Buse'yi dinliyordu. "İyiyim, siz nasılsınız? Babam nasıl?" diyerek karşı tarafı dinlemeye devam etti Buse. Ardından konuştu. "Evet işe gidiyorum, bir arkadaşım sağ olsun bırakıyor beni." Buse sözlerini bitirmeden Fırat'a doğru baktığında Fırat hafifçe kaşlarını çatarak Buse'ye doğru baktı. Ardından yola bakmaya devam ederken Buse konuştu. "Tamam, görüşürüz. Dikkat edin kendinize." diyerek telefonu kapattığında Fırat dayanamayarak konuştu. "Arkadaş ben oluyorum galiba." sitemle sorduğu soruyla birlikte Buse telefonunu çantasına koyarak konuştu. "Öyle demek zorundaydım, onlara sevgilim olduğunu henüz söyleyemedim." diyerek açıklama yaptığında Fırat merakla konuştu. "Neden? Bir erkek arkadaşının olması garip mi?" Buse Fırat'a bakarak konuştu. "Tabii ki değil ama verecekleri tepkiden korkuyorum." dediğinde Fırat iyice meraklanarak göz ucuyla Buse'ye baktı. "Nasıl yani?" "Sana ilk buluşmamızda da söylemiştim, karşı çıkabilirler bu duruma." dediğinde Fırat arabayı müsait bir yere çekerek iyice Buse'ye doğru döndü. Bu konu önemliydi Fırat için. "Yani beni mi istemezler?" dedi açık açık. Buse bir süre Fırat'ın yüzüne baktıktan sonra derin bir iç çekti. "Benim zorunlu görevim bitecek biliyorsun, direkt olarak yanlarına dönmemi istiyorlar. Bense seni bırakıp gitmem, bu biraz sorun yaratacak." dedi üstünkörü bir biçimde. Aslında anne ve babasının bir askerle olmasını istemeyeceğini söylemeye cesaret edemedi Buse. Buse'nin söylediği şeyle birlikte Fırat Buse'nin elini sıkıca tutarak konuştu. "Ailenle aranda benim yüzümden problem çıksın istemiyorum. Onlarla dönersin, uzaktan yürütürüz bu ilişkiyi. İzin alabildiğimde ben gelirim, sen gelirsin. Bir yolunu buluruz. Hem daha var sonuçta şimdiden bunu düşünmek için erken." Fırat'ın cümlelerini başını sallayarak onayladı Buse. "Haklısın, erken." "Ayrıca eğer ben uzaktan ilişki yürütemem falan diyorsan basarız nikahı kimse de seni alamaz yanımdan." diyerek muzipçe güldüğünde Buse'nin de yüzünde ister istemez bir gülümseme oluştu. "Bu bir evlenme teklifi mi?" "Değil ama olsa ne olurdu cevabın?" diyerek merakla Buse'ye doğru baktı Fırat. Buse bir süre sessiz kaldığında Fırat'ın yüzündeki tebessüm soldu. Buse ise Fırat'ın şakasına kanmasına gülerek konuştu. "Bir de ciddi ciddi soruyorsun, evet olurdu tabii ki." "Bir an korktum biliyor musun?" diyerek derin bir nefes verdi Fırat. Buse ise Fırat'a gülmeye devam ederek konuştu. "Fark ettim onu, betin benzin attı birden." dediğinde Fırat da Buse'ye katılarak gülmeye devam etti. Ardından geç kalmamak için arabayı çalıştırarak hastaneye gitmek üzere tekrardan yola koyuldular.
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Üzerimi değiştirdikten sonra direkt olarak odaya gitmemiştim. Funda anne ve Alparslan anne- oğul biraz vakit geçirsin istemiştim. Ben ne kadar korkup endişelendiysem onlar benden daha çok korkmuşlardı. Ben Alparslan'ın iyi olduğuna kendimi daha yeni alıştırabilmişken onlarında alıştırması gerekiyordu. O yüzden Erenle birlikte bir süre sohbet etmiştik. Bir süre Eren'in ben demiştim sözlerini dinlemiştim, bir süre sonra da Merve bize katıldığında hep birlikte sohbet emiştik. Tek eksiğimiz Buse idi, o da çok yakında hastaneye gelecekti. Çok şükür ki hepimizin yüzleri gülüyordu. Eren ve Kenan hocanın vizite geleceğini öğrendiğimde Alparslan'ın kaldığı odaya doğru ilerlemeye başlamıştım. Kapıyı daha açmadan arkamdan seslenen Osman amcanın sesini duyduğumda duraksayarak ona doğru döndüm. "Hoş geldin Osman amca." diyerek elini tutup öpeceğim sırada Osman amca beni engelleyerek konuştu. "Hoş buldum kızım, Alparslan bu odadaydı değil mi?" "Evet, burada kalıyor Osman amca." dediğimde Osman amca hafifçe kaşlarını çatarak konuştu. "Bozuluyorum ama, Semra'ya abla Funda'ya anne bana gelince Osman amca." dediğinde utanarak başımı eğdim. Aslında haksız değildi. "Haklısın baba." dediğimde Osman babam kaşlarını eski haline getirip gülümsedi. "Ha şöyle, ne güzel yakıştı ağzına da. Hadi gel girelim içeriye." diyerek kapıya doğru ilerlediğinde bende peşinden ilerledim. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimizde Funda teyze Alparslan'ın yatağından kalkarak bize doğru baktı. "Hoş geldiniz." "Hoş bulduk." Osman baba Alparslan'a doğru ilerlerken bende kapıyı ardımdan kapatarak onlara doğru ilerledim. Osman babam elini Alparslan'ın koluna koyduktan sonra konuştu. "Nasılsın aslanım? Korkuttun bizi." dediğinde Alparslan konuştu. "Daha iyiyim baba, sağ ol." diyerek cevap verdi. Alparslan babasından sonra bakışlarını bana çevirirken küçük bir tebessüm ettim. İyiydi çok şükür, daha da iyi olacaktı. "Nerede kaldın güzel kızım, Alparslan'ın gözleri kapıda kaldı vallahi." diyen Funda anne ile birlikte utandığımda Alparslan'ın sesini duydum. "Anacım." Alparslan'ın ikaz dolu sesini duyduktan sonra Funda annenin sesini işittim. "Tamam tamam demedim bir şey." Kapı çaldığında bakışlarımı kapıya doğru dönerken içeri giren Kenan hoca ve Erenle birlikte konuştum. "Hoş geldiniz hocam." Kenan hoca bana cevap verdikten sonra elindeki dosyadan Alparslan'ın değerlerine bakmaya başladı. Bende yanlarına ilerleyerek dosyaya bakarken üçümüz arasında Alparslan'ın durumu hakkında kısa bir konuşma geçti. Tabii bizden başka kimse ne konuşulduğunu anlamadığı için Kenan hoca herkese hitaben konuşmaya başladı. "Öncelikle ağır bir ameliyat atlattınız bunu bilmenizi istiyorum, buna rağmen değerleriniz hızlı düzeliyor. Bu iyi bir şey. Buraya geldiğinizde çok kan kaybetmiştiniz, bir süre kan takviyesi yapmak durumunda kaldık ama şimdi her şey iyi görünüyor. İstirahate devam edeceksiniz." diyen Kenan hoca ile birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Peki ne zaman taburcu olabilirim?" Sorduğu soruyla birlikte bakışlarımı hızlıca ona çevirirken Alparslan bana bakmadan direkt olarak Kenan hocaya bakmaya devam etti. Tabii kızacağımı bildiği için bana bakmaması normaldi. "Bir süre daha buradasınız daha sonrasında ise evde istirahat öneriyoruz." dediğinde Alparslan'ın yüzünün düştüğünü net bir biçimde görebilmiştim. Funda annem konuştu. "Çok teşekkür ederiz doktor bey, Allah razı olsun sizden." Hem Eren'e hem de Kenan Hoca'ya minnetle bakarken Eren konuştu. "Senden de teyzeciğim, geçmiş olsun tekrardan." Onlar odadan çıkarken Funda annem benden önce davranıp Alparslan'a dönerek konuştu. "Ne taburculuğundan bahsediyorsun Alparslan sen? Daha iyileşmedin bile." Funda annem elini beline koymuş hesap sorarken Alparslan konuştu. "Yatmayı sevmiyorum anne biliyorsun. Hem böyle sürekli yatınca kendimi ağır hastaymış gibi hissediyorum, iyiyim ben." "İyi falan değilsin efendim, sen halini görmedin ama biz gördük." dedi Funda annem sertçe. Ardından ekledi. "O yüzden iyileşmeden, doktor tamam demeden çıkmayı unut. Anladın mı annecim?" dedi sesini yumuşatarak. Alparslan hiç sesini çıkartmadan annesini onaylarken gülmeden edemedim. Demek ki o sertliği, itiraz kabul etmeyen hali Funda anneme yaramıyordu. Funda anne bana doğru dönerek konuştu. "Seni de bunaltırsa çıkmak istiyorum diye bana haber ver kızım, ben onun çaresine bakarım." Tehditkar bir şekilde konuşurken başımı sallayarak konuştum. "Daha dün konuşmuştuk bu mevzuyu ama benim söylediklerim pek işe yaramamış." dediğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Hazan sende başlama güzelim, yeteri kadar azarlandım zaten." Alparslan tripli bir şekilde konuşurken kapının tekrar çalmasıyla açılması bir oldu. Bakışlarımız kapıya doğru dönerken içeri giren Semra abla, Murat abi ve Efe'yi buldu. Efe koşar adımlarla bize doğru gelirken bağırmayı ihmal etmedi. "Dayıı!" Alparslan'a doğru ilerlediğinde ona hiç yaklaşmadan yatağın kenarında duraksadı. "İyi misin dayı, ben çok merak ettim seni." diyerek dayısına meraklı gözlerle bakan Efe ile birlikte küçük bir tebessüm ettim. Alparslan elini kaldırarak Efe'nin saçlarını karıştırdı. "İyiyim aslanım, seni gördüm daha iyi oldum." diyerek saçlarını okşarken Semra abla da Alparslan'a doğru yaklaştı. "Çok korkuttun bizi ablacım, çok. Ama ben biliyordum iyi olacağını." diyerek kardeşinin saçlarını okşadı Semra abla. Alparslan ablasının elini tutarak konuştu. "İyiyim abla. Merak etme." Alparslan'dan sonra Murat abinin sesi yankılandı odada. "İyi maşallah iyi, rengi düzelmiş." dediğinde Alparslan konuştu. "Şükürler olsun iyi olduğumu gören biri, konuş abi ağzından bal damlıyor." Benim, Funda annemin ve Semra ablanın bakışları Murat abiye dönerken Murat abi üçümüze de bakarak büyükçe yutkundu. "İyi görünüyorsun ama daha iyileşmedin, biraz daha vaktin var gibi." Murat abinin geri vites yapmasıyla birlikte gülerken Efe'ye doğru dönerek konuştum. "Yalnızca dayını mı özledin, beni özlemedin mi?" diyerek yere doğru çömelip kollarımı açtığımda Efe kollarımın arasına girerek kollarını boynuma doladı. "Özledim, hem de çok özledim. Aslında seni dayımdan daha çok özledim." Son cümlesini fısıltı şeklinde söylediğini sansa da aslında hepimiz duymuştuk. Funda annem ve Osman babam gülerlerken Alparslan'ın sesini duydum. "Ne yaparsam yapayım Efe'nin Hazan aşkını bitiremeyeceğim galiba." dedi sitemli bir sesle. "E kolay mı canım ilk aşklar unutulmaz." dedi Semra abla Alparslan'a takılarak. Alparslan ablasına manalı manalı bakarken ben Efe'yi kucağıma alarak kanepeye oturdum. Onu da dizlerimin üzerine oturtarak konuştum. "Efe benim içinde unutulmaz." "Hazan." Alparslan ismimdeki son a harfini uzatarak bana bakarken omuz silkerek güldüm. Alparslan ise konuştu. "Siz toplanıp benim üzerime geleceksiniz anlaşıldı." dediğinde Semra abla gülerek konuştu. "Olur mu hiç ablacım biz gerçekleri söylüyoruz." Semra ablanın söylediği şeyle birlikte gülerken Alparslan da dayanamayarak güldü bizimle beraber. Her şeye rağmen böyle gülebildiğimiz için çok şanslıydık.
◔◔◔ Akşama doğru herkes gittiğinde Alparslan ile ikimiz baş başa kalmıştık. Ben yarın işe başlayacağım için Funda annem gelip Alparslan'ın yanında duracaktı, bense uğrayabildiğim zamanlar da sık sık uğrayacaktım yanına. Alparslan'ın değerleri düzeldiği için ufak ufak yemek yemeye başlayacaktı. İlk olarak çorba ile başlayacak ardından kademe kademe artıracaktık besinleri. Ben herkesi uğurlamak için dışarı çıktığım sırada görevli yemeğe getirmiş ve masaya bırakmıştı. Şimdi onu Alparslan'a yedirecektim. Çorbanın kapağını açarak Alparslan'ın yanına doğru ilerledim. Yatağın boş kısmına oturarak kaşığı çorbaya daldırdım. "Hadi bakalım, yiyelim güçlenelim." kaşığı Alparslan'a doğru uzattığımda Alparslan çorbayı içti. Anında yüzü buruşurken konuştum. "Çok mu kötü?" "Çok kötü. Ben içmek istemiyorum bunu." diyerek yüzünü çeviren Alparslan'a karşılık konuştum. "Ama gücünü toparlamak için içmen gerekiyor canımın içi. Beş kaşık daha hadi." diyerek tekrar kaşığı ağzına götürdüğümde Alparslan yüzünü buruşturarak çorbayı içti. "Geçen sefer sen içmeyince bu kadar kötü olduğunu düşünmemiştim." dedi Alparslan yüzünü buruşturmaya devam ederken. Gözümün önüne gelen sahnelerle birlikte gülümsedim. "Çorbayı içersem beni yemeğe çıkartacaktın, söz vermiştin." Dediğim şeyi Alparslan başını sallayarak onayladı. "O zaman sende bana mı söz veriyorsun?" diyen Alparslan ile birlikte başımı salladım. "Sende bunu içersen bende sana yemek yapacağım hem de en sevdiğin şeyleri." dediğimde Alparslan konuştu. "Gönder gelsin çorbanın hepsini içerim o zaman." Söylediği şeye gülerek çorbadan bir kaşık daha verdiğimde Alparslan yine yüzünü buruşturdu ama hiç sesini çıkarmadan çorbayı yuttu. Verdiğim diğer çorbaları da aynı şekilde içerken aklıma gelen şey ile konuştum. "Alparslan bugün Kenan hoca çok kan kaybettiğini söyledi ya, hastanede yeterli kan bulunamadığı için dışarıdan aramak zorunda kaldık. Kartal yüzbaşı ile kan gruplarınız aynıymış, sana kanı o verdi." Ben teşekkür etmiştim ama eminim ki kendisi de etmek isterdi. O yüzden bunu unutmadan söylemek istemiştim. Alparslan başını salladı. "Biz zaten kardeştik ama şimdi kan kardeşi de olduk desene." dediğinde onu onayladım. Alparslan tekrar konuştu. "Gördüğümde teşekkür edeceğim, sağ ol güzelim." "Kartal yüzbaşı iyi biri gibi. Sen ameliyattayken de ayrılmadı buradan, yoğun bakımdayken de sık sık aradı ve geldi." dediğimde Alparslan başını sallayarak beni onayladı. "Başta tereddütlerim vardı benim de ama gerçekten iyi biri gibi duruyor. Yine de çabuk güvenmemek lazım." Haklıydı, Semih olayında olanı görmüştük. Hemen güvenmememiz lazımdı ama benim en büyük hatam insanlara çabuk güvenmekti zaten. Düşüncelerimden sıyrılarak çorbaya daldırdığım kaşığı Alparslan'a uzattım. "Yemek istemiyorum artık." dediğinde fazla ısrar etmeden konuştum. "Tamam ama acıktığında bana haber ver, tekrar yedirelim sana bir şeyler. Doymadın böyle." dediğimde Alparslan konuştu. "Ben doydum, şimdi sıra sende. Derhal yiyecek bir şeyler alıyorsun kendine." emrivaki konuşmasıyla birlikte yataktan kalkarken konuştum. "Emredersiniz komutanım." Çorbanın ağzını kapatarak komodinin üzerine bıraktığımda kapı tıklanarak açıldı. Bakışlarımız kapıya doğru çevrildiğinde içeri giren Harun Yarbay ve Kartal yüzbaşını görüş açımıza girdi. Alparslan yerinde kıpırdandığında Harun Yarbay'ın sesini duydum. "Dur aslanım, kımıldama. Rahat ol." Harun yarbay her ne kadar öyle dese de Alparslan neredeyse hazır ola geçecek kıvamdaydı. Bu da mesleğinin getirisiydi. "Geçmiş olsun, maşallah iyi gördüm. " dedi Harun Yarbay. Alparslan cevap verdi. "Sağ olun komutanım iyiyim." "Korkuttun bizi Alparslan ama iyisin çok şükür." diyen Kartal yüzbaşıyla birlikte Alparslan konuştu. "Senin sayende, bana kanı sen vermişsin. Teşekkür ederim, sen olmasaydın belki de " Alparslan'ın cümlesini kesen şey Kartal yüzbaşının sesi oldu. "Teşekkür edilecek bir şey yapmadım, kim olsa aynısını yapardı. Sen iyi ol yeter bize." Kartal yüzbaşı iyi ki de sözünü kesmişti. Çünkü söyleyeceği cümleleri duymak istemiyordum. "Doktor hanım ne zaman alıyoruz askerimizi, ona ihtiyacımız var." diyen Harun Yarbay ile düşüncelerimden sıyrıldım. Alparslan, komutanından duyduğu cümle ile gururlanırken ben konuştum. "Bir süre daha aranıza katılamayacak ne yazık ki, epey dinlenmesi gerekiyor. Belki taburda görevinin başına döner ama operasyona çıkması biraz zor uzun bir süre." Dediğim şeyle birlikte Kartal yüzbaşı konuştu. "Olsun, bugünler de geçecek nasılsa. Biz omuz omuza çarpışmaya devam edeceğiz." Kartal yüzbaşı gerçekten moral vermekte çok iyiydi. Geçen gün bana şimdi Alparslan'a. Gerçekten desteğini çok güzel belli ediyordu. "İnşallah. Ülkemizin sizin gibi aslanlara ihtiyacı var." dedikten sonra duraksadı Harun yarbay. Ardından da ekledi. "Seninkiler de ziyarete gelmek istediler ama bir görev verdim onlara haberin olsun." dediğinde Alparslan Harun yarbayı onayladı. "Biliyorum komutanım." Fırat arayıp gelemeyeceklerinin haberini vermişti. Ayrıca yarın mutlaka geleceklerini söyleyerek kapatmıştı telefonu. "Hasta ziyareti kısa olur, biz daha fazla yormayalım seni. Tekrardan geçmiş olsun." diyen Harun Yarbayı Kartal yüzbaşı onayladı. "Ben yine uğrarım, bir ihtiyacınız olduğunda arayın. Geçmiş olsun." Odanın kapısına kadar onları geçirdiğimde odaya doğru gelen hemşireyi fark ettim. Bir hasta için Eren'in çağırdığını söylediğinde Alparslan'a bilgi vererek Eren'in yanına doğru ilerledim. Geçenlerde ameliyat ettiğimiz hastalardan birinin değerlerinde pürüz olduğu için tekrar testler yapılmasına karar vererek işimizi hallettiğimizde ben tekrardan Alparslan'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. Odaya girdiğim an Alparslan'ın telaşlı sesini duydum. "Hazan benim telefonum nerede?" hem ciddi hem telaşlı sesiyle birlikte ne olduğunu anlamaya çalışırken merakla konuştum. "Neler oluyor?" "Telefonumu verir misin? Acil bir arama yapmam lazım." dediğinde çantamdaki telefonunu çıkartarak direkt olarak ona uzattım. Hala merakla bir açıklama yapmasını beklerken Alparslan'ın sözleriyle şaşkınlığa uğradım. "Odadan çıkar mısın? Konuşacaklarım gizli, duymaman gerekiyor. Mümkünse Eren'in yanına veya kalabalık herhangi bir yere git tamam mı? Telefonun yanında değil mi? Aradığımda ulaşayım sana." Art arda sıraladığı cümlelerle birlikte telaşlanarak konuştum. "Yanımda telefonum." Alparslan beni onayladıktan sonra telefondan bir numarayı çevirirken adımlarımı odanın kapısına doğru attım. Daha ne olduğunu anlamadan odadan çıkarken bende onun gibi endişelenmiştim. Yanından ayrılalı yarım saat ancak olmuştu. O yarım saatte ne olmuştu da telaş yapmıştı anlamıyordum. Alparslan'ın söylediğini yaparak Eren'in yanına ilerlerken ismimin danışmadan anons ettirilmesiyle birlikte adımlarımı danışmaya doğru atmaya başladım. Merakla danışmaya ilerlerken bir yandan kafamda Alparslan vardı bir yandan da neden danışmaya çağırıldığım. Danışmaya ulaştığımda beni gören danışman konuştu. "Hazan hanım bir ziyaretçiniz var." diyerek bakışlarıyla arkamda bir yeri işaret ederken bende başımı işaret ettiği yere çevirdim. Gördüğüm yüzle birlikte şaşkınlığa uğrarken dudaklarımdan çıkan kelimeye engel olamadım. "Anne?"
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri hakkında ne düşünüyorsunuz? ‣‣‣ Sizce Hazan'ın kabusunun anlamı ne? Tahminlerinizi bekliyorum. ‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi nasıldı? Sizce Buse'nin ailesi ilişkilerini nasıl etkiler? ‣‣‣ Sizce Alparslan neden birden telaşlandı? Var mı bir tahmininiz? ‣‣‣ Hazan'ın annesi neden geldi sizce? Düşüncelerinizi bekliyorum.. |
0% |