@mutlusonsuz222
|
38.Bölüm Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından dakikalar Önce, Yaşıyordum. İki kurşun yediğim an bu sefer bitti demiştim içimden. Bu sefer bitti, ben şehit oluyorum demiştim. Yediğim kurşunun acısı değil de arkamda bırakacaklarımın acısı doldurmuştu gözlerimi. Annem, babam, ablam, kardeşlerim ve hayatımın aşkı, hayat arkadaşım.. Ne halde olacaklarını düşünmüştüm. Kaldırabilecekler miydi bunu? Biliyordum çok gurur duyacaklardı ama içlerindeki acı hiç geçmeyecekti. Annem, baygınlık geçirirdi belki. Babam, ayakta güçlü durmaya çalışırdı. Koskoca yüzbaşı oğlu şehit olmuştu. Ablam yıkılmazdı, herkese teselli vermeye çalışırdı. İçinde yaşardı acısını. Kardeşlerim benimle gururlanırdı, komutanımız hepimizin ulaşmak istediği o kutlu mertebeye ulaştı derlerdi. Peki Hazan, Hazan'ım? Beni en çok düşündüren o olmuştu. Yalnızlığını benimle paylaşmıştı, beni her şeyi yerine koymuştu. Yıkılırdı, haberi aldığı anda yıkılırdı. Biliyordum o çok güçlüydü, bunca acıyla başa çıkmıştı yıllardır ama insan bir kere derdini biriyle paylaştıktan sonra tek başına duramazdı her şeyin karşısında. O kahverengi gözlerinden akacak tek damla gözyaşına kıyamazken benim yüzümden akacak olan yaşlar kalbimin sıkışmasına neden olmuştu. O an parçalanmış, bitmiş hali gözümün önüne geldiğinde onu can havliyle Fırat'a emanet etmiştim. Aslında biliyordum arkamda bıraktığım sevdiğimi ailem hiçbir zaman yalnız bırakmazdı ama onlarında acısı olacağı için en mantıklı olan buydu benim için. Gözlerimi Hazan'ın gülümseyen yüzüyle kapatmış, güzel sesiyle açmıştım. Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken onun sözlerini duymuştum. "Çok korkuyorum, seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum. Bunu bana yaşatma ne olursun. Ben sana daha yeni kavuştum." demişti. Bende çok korkmuştum, onu yarı yolda bırakmak beni çok korkutmuştu. Sonra "Seni çok seviyorum, hem de tahmin edemeyeceğin kadar çok. Büyük bir umutla seni beklemeye devam edeceğim." dediğinde zorla konuşmaya çalışmış, onun ismini ismini zikretmiştim. O an ki heyecanlı sesi kesinlikle duyulmaya değerdi. Odaya çıktığımdan beri üstüme titreyişini söylemiyorum bile. Her ne kadar benim uyandığıma çok sevinse de gözlerindeki korkunun hala yerli yerinde olduğunu görebiliyordum, bunu ona yaşattığım için zaten kendime kızarken onun bu halini görmek gerçekten canımın daha çok yanmasına neden oluyordu. Onu kollarımın arasına alıp her şeyin yoluna girdiğini söylemek istiyordum ama ne yazık ki durumlar buna el vermiyordu. Şimdi yatakta uzanırken gözlerimi kapatmış dinlenmeye çalışıyordum. Aslında iyiydim ama kimseyi kendime inanamıyordum. Ben alışık değildim ki bu duruma. İnsanın nişanlısının doktor olması bu yönden kötüydü galiba. Durumumu sürekli takip ettiği için her şeyi net bir şekilde anlıyordu. Yine de onun sürekli yanımda olması ve benimle ilgilenecek olması hoşuma gitmiyor değildi. Kapının açılma sesini duyduğumda gözlerimi açmadan beklemeye devam ettim. Muhtemelen Hazan gelmişti. Sessiz adımlarla yanıma yaklaştığında güzel kokusunu duymayı bekledim ama burnuma dolan koku yalnızca ağır bir sigara kokusu oldu. Kaşlarım usulca çatılırken gözlerimi usulca araladım. Karanlık olduğu için yüzü seçilmiyordu ama orta boylarda bir erkek olduğu gayet netti. Yatağın kenarına bir şey bırakıp hızlıca odadan çıkarken anında gözlerimi aralayıp yerimde doğruldum. Yatağa bıraktığı şeyi alırken küçük bir not kağıdı olduğunu fark ederek hızlıca katlı olan kağıdı açtım. "Ucuz kurtuldun komutan, bir sonrakinde bu kadar kolay kurtulamayacaksın. Belki sen belki de zaafın olan o kadın.." Okuduğum cümleyle beynimden vurulmuşa dönerken yatakta doğruldum hızlıca. Açık açık beni Hazanla tehdit ediyorlardı şerefsizler. Odanın kapısının açılmasıyla birlikte elimdeki kağıdı avuçlarımın içerisine sakladım. Hazan'ın odaya girdiğini gördüğümde hızla konuştum. "Hazan benim telefonum nerede?" hem ciddi hem telaşlı bir şekilde konuşurken ses tonumu ayarlayamıyordum bile. Hazan şaşkınca bana bakarken konuştu. "Alparslan sen iyi misin? Neler oluyor?" endişeli bir şekilde bana bakarken tekrar konuştum. "Telefonumu verir misin? Acil bir arama yapmam lazım." Hazan telefonunu çantasından çıkartırken dudaklarımı dişleyerek sakin olmaya çalışıyordum. Telefonu çıkartıp bana doğru uzatırken hızlıca konuştum. "Odadan çıkar mısın? Konuşacaklarım gizli, duymaman gerekiyor. Mümkünse Eren'in yanına veya kalabalık herhangi bir yere git tamam mı? Telefonun yanında değil mi? Aradığımda ulaşayım sana." Yanımda duramazdı, Fırat'a söyleyeceklerimi duyarsa çok panik yapardı. Yine ve yine hastaneye kadar girmişlerdi. Hazan güvende değildi. O yüzden en mantıklısı buydu şimdilik. Art arda sıraladığım cümlelerle birlikte Hazan başını salladı ama o kadar şaşkındı ki birkaç kelimeyi bile zor söylüyordu. "Yanımda telefonum." dediği şeyle birlikte başımı salladım. "Tamam, aradığımda mutlaka aç tamam mı?" dediğimde Hazan beni onayladı. Telefondan Fırat'ın numarasını tuşlarken Hazan'ın adım seslerini ve ardından odanın kapısının kapanma sesini duydum. "Efendim kardeşim? Bir gün görmeyince özledin mi yoksa beni?" diyen sesini duyduğumda hızla konuştum dediklerini umursamadan. "Fırat birisi odama tehdit mesajı bıraktı, Hazan tehlikede. Hemen iki tane görevli ayarla. Ellerini kollarını sallaya sallaya giriyorlar." sert bir sesle emirlerimi sıralarken Fırat'ın sesini duydum. "Geliyorum ben hemen, notu alıp incelemeye gönderelim. Kim olduğunu biliyor musun?" "Kim olduğu belli, adamını yakaladığımız piç kurusu. Onun yüzünden yapıyor tüm bunları." dedim derin bir nefes vererek. Fırat konuştu. "Tamam sakin ol sen. Ben her şeyi ayarlayıp geliyorum yanınıza." Fırat'ı onayladığımda telefonu kapattım. Nasıl sakin olabilirdim ki? Adamlar yanı başımıza kadar gelmişlerdi. Nasıl sakin olacaktım? Bitmiyorlardı, rahat bırakmıyorlardı. Telefondan hızla Hazan'ın numarasını tuşlayarak kulağıma götürdüm. Onu da telaşlandırmıştım, kim bilir nasıl korkmuştu? "Efendim?" diyerek telefonu açtığında sesindeki garipliği anında sezerek konuştum. "Hazan, neredesin güzelim? Odaya gelebilirsin. İşim bitti benim." dediğimde Hazan bir süre duraksayarak konuştu. "Birkaç işim var geleceğim birazdan." dediğinde hızla cevap verdim. "Yalnız başına mısın?" dudaklarımı dişleyerek vereceği cevabı beklerken Hazan konuştu. "Değilim, merak etme. Kapatmam lazım şimdi." Ben daha bir şey söyleyemeden telefon kapandığında ekrana baktım. Bir şey olmuştu. Sesinden, konuşmasından bile belliydi bir şey olduğu. Sesi garipti, konuşması geçiştirir tarzdaydı. Böyle olması daha da meraklandırırken başımı yastığa bastırarak derin bir nefes verdim. Azıcık daha bekleyecektim ama gelmediği an ne yapmam gerektiğini biliyordum.
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Anne; koruyan kollayan, evladını karşılıksız seven, şefkatli gösteren, gözünden sakınan, fedakarlık yapan kişi. Bazıları için tanım böyle olabilirdi ancak benim için bu tanımları karşılayan biri değildi bu sözcük. Belki de karşımdaki kadın bu sözcüğün içini dolduramıyordu. Çünkü ben hayatım boyunca birçok anneyle karşılaşmıştım ve bir annenin benim annem gibi olmaması gerektiğini çok net anlamıştım. Bir yılı geçmişti ben buraya geleli, geldiğimden beri bin bir türlü olay yaşamıştım. Kaçırılmıştım, vurulmuştum, en yakın arkadaşımdan kazık yemiştim, sevdiğim adamı bulmuş ve onunla nişanlanmıştım. Hiçbirinde yanımda olmamıştı. Her özel günümde beni kimsesiz hissettirmişlerdi her zaman olduğu gibi. Şimdi karşıma cüretini nereden buluyordu? "Neden geldin?" dedim direkt gözlerinin içine bakarak. Annem beni gördüğü gibi oturduğu yerden kalkarken birkaç adım atarak yanıma yaklaştı. Gözleri tüm yüzümde dolaşırken meraklı bir biçimde bana bakmaya devam ediyordu. "Hazan, nasılsın?" Dudaklarından dökülen cümle alayla gülmeme neden oldu. "Buraya hatır sormak için gelmediğini ikimiz de biliyoruz Hülya Hanım. Uzatmadan konuya girersen işim var." Annem hafifçe kaşlarını çatarken konuştu. "Hiç değişmemişsin aynı ters cevaplar." dediğinde göz devirip ellerimi iki yana açtım. "Ne söylememi, nasıl davranmamı bekliyorsun ki?" Annemin bakışları elime kayarken gözlerinde bariz bir şaşkınlık oluştu. Yüzüğümü gördüğünü anlayarak elimi indirirken şaşkınlık dolu sesini duydum. "Evlendin mi?" Büyük bir merakla bana bakarken konuştum. "Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum." dediğimde annem dediğimi umursamadan konuştu. "Hala o yüzbaşıyla mı berabersin? Keşke ailemize yakışır birini seçseydin." Arka arkaya cümlelerini sıralarken bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Onun yine benim mutluluğumdan çok soyadını, kendini düşüneceği bir kez daha suratıma vurulmuş oldu. Hala ailemiz diyordu. "Sana söyledim, seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Ayrıca biz bir aile değiliz Hülya Hanım. Sen beni reddettin hatırlamıyor musun?" dediğimde annem konuştu. "İmzaladığın belgeleri işleme sokmadım, hala İstanbul'a benimle birlikte dönebilirsin." Söylediği şeyle birlikte şaşırdım. Belgeyi aldığı ilk an işleme koyar sanmıştım. Beni şaşırtmıştı. Ama asıl şaşırtan hala bana bu teklifi sunuyor olmasıydı. "Bunca yoku bunu söylemek için mi geldin?" Annem cevap veremeden çalan telefonumla birlikte ekrana baktım. Alparslan'ın aradığını görerek hızla telefonu açtım. "Efendim?" Normalde güzel sözcüklerle hitap etmek istesem de annemin karşısında bunu yapmak istemiyordum. İyice kurcalayacaktı biliyordum. Kurcalamakla da kalmayıp Alparslan'ı da beni de sinirlendirecekti sözleriyle. Onunla birlikte olmamı kabul etmezdi. Onun için ideal damat adayı iş adamıydı. "Hazan, neredesin güzelim? Odaya gelebilirsin. İşim bitti benim." Alparslan'ın hala tedirgin olan sesi kulağıma ulaştığında duraksadım. Daha ona neler olduğunu çözemeden annem girmişti işin içine. "Birkaç işim var geleceğim birazdan." dedikten sonra Alparslan'ın meraklı sesini işittim. "Yalnız başına mısın?" Normalde bu tarz sorular sormazdı ama odadan çıkarken özellikle yalnız olmamamı vurgulamıştı. Bir şeyler oluyordu. İçini rahatlatmak için konuştum. "Yalnız değilim, merak etme. Kapatmam lazım şimdi." Annem bakışlarını gözlerimden çekmezken telefonu kapatarak tekrardan cebime koydum. "Neden geldiğini söyleyecek misin, yoksa ben gideyim mi? Sorgular biçimde ona bakarken annem başını salladı. "Söyleyeceğim ama burada ayak üstü mü konuşacağız?" diyerek etrafa bakındı annem. Bende etrafa baktığımda birkaç kişinin bizi izlediğini görerek konuştum. "Kafeteryaya gidelim." Annemin bir şey demesini beklemeden önden ilerlerken arkamdan duyduğum adım sesleriyle birlikte annemin peşimden geldiğini anlayarak ilerlemeye devam ettim. Kısa sürede kafeteryaya ulaştığımızda boş olan bir masaya geçerek oturdum. Her şey farklı olsaydı mesela, herkes gibi onunla anne-kız olsaydık burada kahve eşliğinde ona uzun uzun sevdiğim adamı anlatırdım. Hatta yanına götürüp tanıştırırdım. Ama şartlar başkaydı. O benim annem değildi, benim için anne kavramı artık Funda annemdi. İkimiz birbirimize bakarken elimi masaya yaslayarak parmaklarımla ritim tutmaya başladım. Hala bir şeyler söylemesini bekliyordum ama o karşımda hiçbir şey söylemeden bekliyordu. "Ayak üstü dedin oturduk, konuşacak mısın?" Ters bir biçimde bana baktığında konuştu. "Acelen ne anlayamıyorum, izinliymişsin zaten." dediğinde başımı salladım. "Seninle vakit harcamak istememem." Belki bu sözler ağırdı ama benim yaşadıklarım da ağırdı, onun bana yaşattıkları da ağırdı. Annemin gözlerinde bir şeylerin kırıldığını fark etsem de umursamadan ona bakmaya devam ettim. Katı kalpliydim belki, insan annesine böyle davranamaz diye düşünülebilirdi ama benim böyle olmam da onların katkısı çok büyüktü. Onlar için çok ağlamıştım şimdi buna hiç niyetim yoktu. Ben yeni hayatımda çok mutluydum. "Baban gelmiş" diyerek sözlerine başladığında bunun ardından ne geleceğini merak ederek anneme bakmaya devam ettim. Annemse benim tepkimi ölçüyordu. "Görüştünüz mü?" sorduğu soruyla birlikte konuştum. "Babam geleli aylar oldu, neyi merak ediyorsun?" Annem kaşlarını hafifçe çatarken konuştu. "Baban aylar önce tekrar mı geldi?" dediğinde bu sefer kaşlarımı ben çattım. "Neyden bahsediyorsun sen Allah aşkına. Açık açık konuşur musun?" "Baban şuan Diyarbakır'da sana uğramadı mı?" dediğinde omuz silktim. "Hayır." "Peki geçen geldiğinde sana bir şey anlattı mı?" diye sorduğunda artık iyice sinirlenmeye başlıyordum. Bir şeylerden çekindiği gayet netti yüzünden. "Bir şey mi anlatması gerekiyor?" kaşlarımı kaldırarak ona bakarken annem pot kırmış gibi hızla itiraz etti. "Yok hayır, sadece buraya geldiğinde sana uğrayıp uğramadığını merak ettim." "Siz onunla iletişiminizi yıllar önce kesmediniz mi? Buraya geldiğini nereden biliyorsun?" dediğimde annem iyice panik olarak konuştu. "Bir tanıdıkla aynı uçaktalarmış, o söyledi." dediğinde inanmasam da inanmış gibi yaptım. Bir işler karıştırıyorlardı ama yakında kokusu ortaya çıkardı. "Buraya bunu sormak için mi geldin?" diye sorduğumda annem başını iki yana salladı. "Hayır seni ikna etmek için geldim. Bak bir yılı geçti sen burada çalışmaya başlayalı, yaşadın gördün dön artık İstanbul'a. Hastanenin başına geç." Annem beklentiyle bana bakarken alayla güldüm. "Bir kere, yalnızca bir kere benim ne düşündüğümü ne yapmak istediğimi önemseyemez misin? Ben burada mutluyum görmüyor musun? Kendime bir hayat kurdum, sevdiğim adamla bir yola çıktım. Bir kere ya yalnızca bir kere benim hislerimi düşün." Beni anlamasını bekledim, bir kere olsun tamam kızım sen nasıl istiyorsan demesini bekledim ama olmadı. "Ben zaten bunu senin iyiliğin için istiyorum. O adam senin için uygun değil." Bana söyledikleri umurumda değildi ama Alparslan ile ilgili konuşmasına dayanamıyordum. "Bırak da kimi seveceğime ben karar vereyim. Benim iyiliğimi istiyorsan bana karışmaktan vazgeç, ben buraya gelmeden önce sana gerekeni söyledim. Dönmeyeceğim İstanbul'a falan." Sert bir biçimde anneme bakarken duyduğum tanıdık sesle birlikte hızlıca başımı sese doğru çevirdim. Kesinlikle beklediğim şey Alparslan'ı ayakta görmek hele de buraya kadar geldiğini görmek değildi. Elini karnına yaslamış bana doğru bakarken hızla oturduğum yerden kalktım. "Alparslan sen ne yapıyorsun burada? Yataktan nasıl kalkarsın!?" telaşla yanına doğru ilerlerken bakışlarımla vücudunu inceledim. Hiçbir sorun yok gibi gözüküyordu ama yataktan kalkması tehlikeliydi. "Gelmeyince merak ettim seni." sakin sakin bana bakarken bakışları masada oturan annemle kesiştiğinde bariz bir biçimde şaşırdığını fark ettim. Kesinlikle karşılaşmalarını istemiyordum ama karşılaşmışlardı. "Hemen odaya gidiyoruz, kimse nasıl görmedi seni Allah aşkına ya?" ardı ardına konuşurken Alparslan'ın koluna doğru girdim. "Hadi." İkazımla birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Annen değil mi?" diye sorduğunda derin bir nefes alarak dudaklarımı birbirine bastırdım. "Maalesef öyle. Hadi dedim." Annemin orada oturmasını önemsemeden Alparslan ile birlikte yürümeye başladım. Şuan benim için Alparslan daha önemliydi, dikişlerini patlatabilirdi. Nasıl bu kadar sorumsuz davranmıştı? Odaya geçtiğimizde büyük bir azar yiyecekti benden. Yavaş adımlarla odaya ilerlediğimizde odadan içeri girdik. Alparslan'ı yatağa yatırdıktan sonra hızla serumunu takarak konuştum. "Sen nasıl çıkardın bu serumu?" Alparslan cevap verdi. "Geçen sefer sen çıkartırken dikkatlice bakmıştım." Başımı iki yana sallayarak burnumdan nefes verdim. "Nasıl böyle sorumsuz davranabilirsin? Yaran daha çok taze. Dikişlerin patlayabilir." ona doğru yönelerek ilk önce tişörtünün yaka kısmından göğsündeki sargı bezine baktım sonra da karnındakine bakarak derin bir nefes verdim. Neyse ki kanama yoktu. Alparslan elini karnının üzerine yaslayarak mırıldandı. "Gayet iyiyim ben, hem ne yapmamı bekliyorsun? Bana düzgünce annenle olduğunu söyleseydin bende kalkmazdım. Çocuk gibi azarlama beni." "Ha yani suçlu benim?" dedim baş parmağımla kendimi işaret ederken. Alparslan gözlerini kapatıp derin bir iç çekerken konuştu. "Seni çok merak ettim, sesin garip geliyordu. Bir şey olduğunu düşündüm." yaptığı açıklamayla birlikte bende sakinleşerek konuştum. "Annemle karşılaşmanızı istemedim." Alparslan konuşamadan kapının tıklanarak açılmasıyla bakışlarım kapıya doğru döndü. İçeri giren annemi gördüğümde gözlerimi devirdim. Annem içeri girerek ilk önce bana ardından yatakta yatan Alparslan'a dönerek konuştu. "Resmi olarak tanışmadık ama yüz yüze tanışmak bugüne kısmetmiş." annemin sözleriyle birlikte araya girerek konuştum. "Alparslan'ı arayıp tehdit ederken de tanışmıyordunuz, bence tanışmanıza gerek yok." annem ters bir biçimde bana bakarken Alparslan uzanarak elimi tuttu. "Hazan." Bakışlarımı annemden çekerek Alparslan'a çevirdiğimde kaşlarını havaya kaldırarak beni uyardı. Ardından da bakışlarını benden çekerek anneme çevirdi. "Alparslan Türkoğlu, pek iyi bir tanışma olmadı ancak memnun oldum." dedi Alparslan nezaketen. Annem başını sallayarak konuştu. "Geçmiş olsun, neyiniz var?" "Alparslan'ın dinlenmesi gerekiyor gördüğün üzere. Biz dışarı çıkalım." dediğimde annem benim dediğimi umursamadan tekrar konuştu Alparslan'a bakarak. "Umarım çok ciddi bir yara değildir." Alparslan ufak bir tebessümle cevap verdi. "Teşekkür ederim, ufak bir iş kazası diyelim." "Anlıyorum ama alışıksınızdır eminim." diyen annemle birlikte hızla konuştum. "Hülya Hanım." annemin bakışları bana doğru dönerken dudaklarımı yalayarak konuştum. "Bu kadar yeter, dışarıda konuşalım." Dediğim şeyle birlikte annem başını iki yana salladı. "Söyleyeceklerimi müstakbel eşin de duysun Hazan, belki ne kadar büyük bir hata yaptığınızı anlarsınız?" dediğinde Alparslan'ın sesini duydum. "Sorun değil Hazan. Dinliyorum sizi." Alparslan'ın cümlesiyle birlikte annem konuşmaya başladı. "Hazanla bir yola girmişsiniz, evlilik yoluna adım atmışsınız ancak o buraya ait değil." Hem benim hem Alparslan'ın kaşları çatılırken annem sözlerine devam etti. "O sizinle yapamaz, birinin yolunu gözleyemez, bekleyemez." diyen annemle birlikte alayla güldüm. Ben sabırla beklemeyi, yol gözlemeyi onlar sayesinde öğrenmiştim ama o hala kendisini sütten çıkma ak kaşık zannediyordu. "Siz birbirinize uygun değilsiniz. Hazan kendine denk biri ile evlenmeli." "Hülya Hanım!" diyerek uyarı dolu bir sesle konuştuğumda Alparslan'ın sesini duydum. "Nasıl biriymiş ona denk biri." Alparslan'ın sesindeki siniri anlamamak imkansızdı. Haklıydı da. "Bir iş adamı veya doktor, hem ailemize yakışır biri olur hem de Hazan daha mutlu olur eminim ki. Sürekli yanında, ona destek olan biri Hazan'ın daha çok hoşuna gider. Mesleğiniz gereği sürekli yanında olamayacaksınız, destek olamayacaksınız ona. Belki bunlar şimdilik aranızda bir sorun oluşturmuyor ama sonra oluşturacak. O yüzden yol yakınken bu işten dönmeniz sizin için en uygunu." Annem ikimize de bakarak sözlerini bitirirken hayretle ona baktım. Ne kadar güzel kurmuştu kafasında senaryoyu, ne kadar emin konuşuyordu. Her zamanki Hülya hanımdı işte. Kendi istediği olmadığında sözleriyle insanları manipüle etmeyi severdi. "Sizin tarafınızdan bakıldığında bizim aşkımız böyle görünüyor olabilir o yüzden sözleriniz için size kızmıyorum. Söylediklerinizin bir kısmı doğru, ikimizde epey zorlanacağız ama bu demek değildir ki birbirimizi bırakalım. Aksine biz birbirimize bağlanmaya devam edeceğiz ve sizin gibilere aşkımızın büyüklüğünü göstereceğiz." Alparslan'ın cevabı ile annem büyükçe yutkundu. Alparslan ise sözlerine devam etti. "Beni sevmemiş olabilirsiniz, ailenize uygun bulmamış olabilirsiniz hiç umurumda değil ama kabullenmek zorundasınız, kızınızın mutluluğu her şeyden üstün olmalı sizin için ama bunun anlamını bildiğinizi pek düşünmüyorum." Alparslan sözlerini bitirdiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ne de güzel vermişti ağzının payını alttan alttan ima ile. Annem kaşlarını çatarken başka bir şey söylememesi için araya girerek konuştum. "Bence gitmelisin artık." Annem hiçbir şey söylemeden kapıya doğru ilerlerken peşinden giderek çıkması için kapıyı açtım. Annem kapıdan çıkarken bana doğru dönerek konuştu. "Bu gece burada bir otelde kalıyorum, yarına kadar senden haber bekleyeceğim. Hala şansın var bunu unutma." Başka bir şey söylemeden hastanenin kapısına doğru ilerlerken arkasından baktım bir süre. Sözleriyle beni utandırmayı başarmıştı. Alparslan'ın ailesine göre benime ailem epey sorunluydu ve bu canımı çok sıkıyordu. Bir de pişkin pişkin konuşması yok mu beni deli edecekti resmen. Odanın kapısını açarak tekrar içeri girdiğimde Alparslan'ın tavana baktığını gördüm. Benim içeri girdiğimi duyduğu anda bakışları bana döndü ve gözleri tüm yüzümde dolaştı. Yanına doğru adımlayarak yatağın kenarına oturdum. "Çok özür dilerim, annem adına özür dilerim senden. Sen bunları duymayı hiç hak etmedin." gözlerine bakarak dile getirdiğim şeylerden sonra bakışlarımı ellerime indirdim. Utanıyordum, annem adına. Alparslan elimi sıkıca kavrayarak tuttu. "Senin özür dilemene gerek yok ki güzelim, o sözleri sen söylemedin. Ayrıca annenin söylediklerinin senin düşüncelerin olmadığını da biliyorum." Elini çeneme götürerek hafifçe başımı kaldırdı ve gözlerimizin buluşmasını sağladı. "Başını eğme, sen utanacak bir şey yapmadın. İnsan annesini ve babasını kendi seçemiyor ne yazık ki. Onların yaptıklarından da sen sorumlu değilsin." dediğinde başımı salladım. Yine de utanıyordum işte. Onun ailesi bana o kadar güzel davranıyordu, kendimi o kadar kıymetli hissettiriyordu ki benim ailemin ona karşı böyle bir muamele yapması gerçekten çok can sıkıcıydı. "Çok mahcubum sana karşı, annemi benim anlattıklarımdan az çok tanımıştın zaten. Şimdi daha iyi tanıdın, lütfen onun söylediklerini umursama. Ben senden asla sıkılmam, seni beklemekten yorulmam." dediğimde Alparslan küçük bir tebessüm etti. Elini çenemden çekerek yanağıma getirdi ve yavaşça okşadı. "Biliyorum bir tanem, hem de çok iyi biliyorum. Sen canını sıkma." Bende küçük bir tebessüm ederken aklıma gelen meseleyle merakla konuştum. "Sen neden telaşlandın o kadar? Bir sorun mu var?" dediğimde Alparslan genzini temizleyerek konuştu. "Ufak bir sorun diyelim, birazdan Fırat gelecek onunla konuşmam gerekiyor." dediğinde başımı salladım. "Anladım." Ben ne kadar üstelesem de bir şey anlatmayacağını bildiğim için kurcalamadan konuyu kapattım. Bilmem gereken bir şey olduğunda o zaten bana haber verirdi. "Annen başka bir şey söyledi mi?" dediğinde konuştum. "Sana söylediklerine benzer şeyler ama babam buradaymış, Diyarbakır'da. Bana görüşüp görüşmediğimizi sordu." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. Bense konuşmama devam ettim. "Babam bu sıralar çok sık buraya geliyor, neden olduğunu anlamadım. Annem de sanki babamın bir şey söylemesinden korkar gibiydi." Alparslan ben cümlemi bitirdiğimde konuştu. "Baban da anlattıklarımı dinleyince hak vereceksin demişti?" Alparslan sorgular bir biçimde bana bakarken başımı salladım. Böyle söyleyince gerçekten insan merak ediyordu. Bir şeyler saklıyorlardı benden ama neydi? Kapının tıklatılıp tekrar açılmasıyla birlikte içeri giren Fırat'ı görerek oturduğum yerden ayağa kalktım. "Hoş geldin." dediğimde Fırat içeri girerek yanımıza doğru yaklaştı. "Hoş buldum, n'aber Hazan?" "İyidir ne olsun, sen nasılsın?" dediğimde Fırat konuştu. "İyiyim bende, bu beyefendinin işleriyle uğraşıyorum." diyerek Alparslan'ı işaret ettiğinde güldüm. Alparslan ters ters Fırat'a bakarken ben ikisine hitaben konuştum. "Ben çıkıyorum, rahat rahat konuşun siz." Kapıya doğru adımlayacağım sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Nereye gideceğini biliyorsun güzelim." dediğinde biraz önce tembihlediği şeyleri hatırlayarak başımı salladım. "Merak etme sen." Odadan çıktıktan sonra onun dediğini yaparak Eren'in yanına doğru ilerlemeye başladım. Bu gece nöbetçi olduğu için muhtemelen kafeterya da kahve içiyordu uykusu açılsın diye. Koridorda yürüyerek ilerlerken hem Alparslan'ın endişesi hem annemin buraya geliş nedeni hem de benden gizledikleri şeyler dolaşıyordu..
◔◔◔ Dün gece Fırat gittikten sonra Alparslan'ın araması üzerine odaya geri dönmüştüm. Saatlerce sevdiğim adamla sohbet etmiş, zihnimdeki düşünceleri bir kenara bırakmıştım. Uzun süre sonra böyle bir sohbet ikimize de iyi gelmişti, sonuçta aylardır görüşemiyorduk. Pansumanını yaptıktan sonra saatin geç olmasıyla birlikte kendi yatağımı yapmış ve uzanmıştım. Bir süre yalnızca Alparslan'ı izleyerek uyumayı denemiş bir süre de düşüncelerimle boğuşmuştum. Sabah yine bir kabusla gözlerimi aralamıştım. Bu sefer ki dünküne göre daha az canımı yaksa da yine de bu durumla baş edemiyordum. Funda annemin benim için getirdiği kıyafetleri giydikten sonra hafif bir makyaj yaparak dağılan yüzümü gözümü toparlamıştım. Ben uyandığımda Alparslan hala uyuduğu için sessiz davranarak odadaki çantama doğru ilerledim. İçinden parfümümü çıkardıktan sonra bileklerime ve boynuma sıkarak tekrar çantama koydum. "Güne bu kokuyla gözlerimi açmak ne kadar güzelmiş." Alparslan'ın uykulu, boğuk sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Kısıkça açılmış gözlerini gördüğümde gülümseyerek yanına doğru ilerledim. "Günaydın canımın içi." "Günaydın güzelim, yine mis gibi kokutmuşsun odayı." dediğinde yüzümdeki gülüş büyüdü. "Malum bugün iş başı yapıyorum." dediğimde Alparslan bozuk bir sesle konuştu. "Keşke hep yanımda kalsan, benimle ilgilensen. Sen benimlesin diye yatmaktan sıkılmıyordum. Şimdi ne olacak bilmiyorum." dediğinde konuştum. "Funda annem duymasın bu dediğini bozulur bak." Alparslan dediğim şeyle birlikte omuz silkti. "Duymasına gerek yok ki, biliyor zaten." dediğinde tekrar konuştum. "Merak etme bakit bulduğum an da yanına geleceğim, biliyorsun pansumanını benden başka kimse yapmıyor." "Sen gelene kadar saniyeleri ble sayacağım." Alparslan'ın sözleriyle birlikte ona doğru eğilerek dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. "Şimdi gitmem gerekiyor, sakın dün yaptığın şeyi tekrar yapma tamam mı?" Alparslan çocuk gibi başını sallayarak beni onayladı. "Sen de beni merak etme, iyi olacağım." Aldığım cevapla birlikte Alparslan'ın başınan ayrılarak kapıya doğru ilerledim. İlk zamanlarda yaptığım gibi elimi kaldırdığımda Alparslan baş selamı verdi. O zamanları hatırlayarak tebessüm ettim ve odadan çıktım. Kendi odama ulaştıktan sonra önlüğümü giyerek masama ulaştım. Bugün için randevular fazlaydı, birkaç gün izin alınca maalesef ki yığılma olmuştu ama halledecektim. Kapı çalınıp açıldığında bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Genç bir kadın ve erkek arkalı önlü odaya girdiğinde konuştum. "Buyurun, şöyle oturun." elimle gösterdiğim yere ikisi de karşılıklı oturduğunda tekrar konuştum. "Nasıl yardımcı olabilirim size?" İkisine de bakarken kadının konuşacağını anlayarak dikkatimi ona doğru verdim. "Geçtiğimiz ay sağ mememde ufak bir rahatsızlık hissetmiştim, elimle kontrol ettiğimde küçük bir şey fark ettim. Bu ay tekrar baktığımda o küçük şeyin büyüdüğünü fark ederek buraya geldim." Tedirgin bir şekilde bana bakan kadına karşılık merakla konuştum. "Peki diğer sol tarafta buna benzer bir şikayetiniz var mı?" dediğimde kadın başını iki yana salladı. "İzninizle sizi bir muayene etmek istiyorum." diyerek oturduğum yerden kalktığımda elimle karşıdaki sedyeyi işaret ettim. Kadın sedyeye çıkıp oturduğunda gömleğinin düğmelerini açarak bana kolaylık sağladı. "Kitleyi hissettiğiniz yeri gösterebilir misiniz?" Kadın eliyle bir yere bastırırken bende kısaca bastırıp gerçekten bir sorun olup olmadığına baktım. Ardından tekrar konuştum. "Aynaya baktığınızda iki memenizin arasında belli olan bir farklılık gördünüz mü? Biri büyük biri küçük gibi." Kadın başını iki yana salladı. "Hayır." dediğinde konuştum. "Tamam toparlanabilirsiniz." Masama tekrar oturarak bilgisayardan sistemi açarak mamografi ve meme ultrasonografi isteyerek hastaya doğru yöneldim. "Mamografi ve meme ultrasonu istedim, bunları çektirdikten sonra tekrar görüşelim olur mu?" "Doktor hanım önemli bir şey çıkmaz değil mi?" Tedirgin bir biçimde bana bakan hasta yakınına dönerek konuştum. "Sonuçlar çıkmadan bir şey söylemek doğru olmaz. Ancak erken tanı önemlidir." Cevabım onları tatmin etmemişti biliyordum ama sonuçlar çıkmadan onları umutlandırmak veya morallerini bozmak istemiyordum. "Teşekkür ederiz." diyen kadınla birlikte konuştum. "Rica ederim, geçmiş olsun." Küçük bir tebessümle odadan çıkan çiftten sonra sırayla birkaç hastayı daha muayene ettim. Vizite için ayrılan boşluğa kadar tüm hastalara baktıktan sonra hastanede yatan hastalarımın odasına tek tek girerek durumlarını kontrol ettim. Kiminden bazı kan testleri isterken kimini taburcu ederek vizite işlemimi de tamamladıktan sonra saat zaten öğlen olmuştu. Çok kısacık bir aram vardı. Onda da sevdiğim adamın yanına gitmek, iyi olduğunu görmek istiyordum. Ayrıca pansumanını da yapmam gerekiyordu. Alparslan'ın kaldığı odaya girmeden önce pansuman için gerekli malzemeleri ayarlayarak odaya doğru adımladım. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde büyük bir kalabalıkla karşılaşmıştım. Tüm tim ve Funda annem buradaydı. "Oo yengem gelmiş." diyen Caner ile birlikte kapıyı arkamdan kapatarak konuştum. "Hoş geldiniz." "Sen de hoş geldin." diyen Kadir'e gülümseyerek konuştum. "Hoş buldum." "Galiba pansuman yapacaksın, çıkalım mı biz?" diyen Barış ile birlikte başımı iki yana salladım. "Gerek yok aslında." dediğimde Funda annemin sesini duydum. "Çıkalım çıkalım. Hadi." Funda annem kaş göz yaparak dışarıyı işaret ederken gülmeden edemedim. Çok tatlıydı. Birer birer odadan çıkarlarken bakışlarım Alparslan'a döndü. "İyisin değil mi? Kardeşlerin düzeltmiştir moralini." dediğimde Alparslan'ın yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu. "Tabii onların da etkisi var ama seni gördüm daha iyi oldum." her anda, her dakika da bana güzel sözler söylemeyi atlamıyordu. İtiraf edeyim bu çok hoşuma gidiyordu. "Bunu duyduğuma sevindim o zaman." diyerek yanına ilerledim. Serumu bitmiş sayılırdı, tişörtünü kolayca çıkartmak için serumun borusunu çıkartarak konuştum. "Sen kolunu çok kaldırma ben çıkartacağım tamam mı?" dediğimde Alparslan beni onayladı. Tişörtün uçlarından tutarak ilk önce sol kolunu ardından da yaralı olan sağ kolunu çıkartarak derin bir nefes verdim. Ardından eldivenlerimi giyerek ilk önce göğsündeki yaranın bandajını açtım. "Yaran iyileşiyor." diyerek tentürdiyotla yarayı temizlemeye başladım. "Sen üzerime böyle titrediğin sürece iyileşmese sıkıntı olur." dediğinde gülümsedim. Yarayı temizlemeye devam ederken Alparslan'ın bakışlarının yüzümde dolaştığını hissederek gözlerimi gözlerine çevirdim. "Ne oldu?" Alparslan omuz silkti. "Sadece önlüğün ne kadar yakıştığını düşünüyordum. Bunu sana söylemiş miydim?" dediğinde büyükçe gülümsedim. "Söylemedin ama bakışlarınla hissettirdin" dediğimde Alparslan da gülümsedi. "Madem gözlerim ne düşündüğümü söylüyor, dilim de söylesin. Çok güzelsin." Yaranın üzerine antibiyotikli kremi sürdükten sonra bakışlarımı tekrar Alparslan'a çevirdim. "Sen öyle gördüğün için, bana öyle hissettirdiğin için güzelim." dedikten sonra tekrardan konuştum. "Böyle iltifatlar, güzel sözler sanki benden bir şeyler isteyecekmişsin gibi hissettim." Alparslan dediğim şeyle burnundan nefes vererek güldü. Yakalanmıştı. "Taburculuk işini hızlandıramaz mıyız?" duyduğum sözle birlikte hiç şaşırmamıştım. Yaranın üzerini kapatırken konuştum. "Hızlandıramayız, henüz iyileşmedin." "Güzelim." diyerek söze başladığında sözünü keserek konuştum. "Güzel sözlerin etki etmeyecek, boşuna uğraşma. Ayrıca burası hastane yani benim mıntıkam. Benim sözüm geçer. Yani ben ne dersem o olacak." "Madem burası senin mıntıkan, senin sözün geçerli olacak kabul. Ama eve geçtiğimizde benim sözüm geçecek yani ne istersem o olacak." dediğinde bakışlarım Alparslan'a doğru çevrildi. "Şimdiden pazarlık yok yüzbaşı. Ona o an karar veririz." Alparslan verdiğim cevaptan pek memnun olmasa da ben işime devam ettim. Göğsündeki yarayı kapattıktan sonra karnındaki yaranın bandajını açarak ona da aynı işlemleri uyguladım. Yarası gerçekten iyi durumdaydı, dikişleri sağlamdı. Dün ayağa kalkmasına rağmen iyi duruyordu. İşim bittiğinde eldivenlerimi çıkartarak konuştum. "Akşam tekrar yaparız pansumanını." dediğimde Alparslan merakla konuştu. "Gece sen mi kalacaksın yanımda?" başımı olumlu anlamda sallayarak konuştum. "Evet, seni bırakıp gitmem eve." "Aslında eve gidip sıcacık yatağında uyusan fena olmaz, sen beni düşündüğün için gitmiyorsun biliyorum ama benim de içim el vermiyor kanepe köşelerinde uyumana. Kaç gündür böyle idare ediyorsun." dediğinde elini tuttum sıkıca. "İyi olduğunu görmeye ihtiyacım var, o yüzden gidemem. Hem ben iyiyim, bir de beni düşünüp dertlenme." Alparslan ikna olmasa da başını sallayarak beni onayladı. Bense elini bırakarak konuştum. "Dışarıdakilere ayıp oldu, çağırayım hemen." dedikten sonra kapıyı açarak dışarıdakileri içeriye çağırdım. Biraz önceki ekip bir bir içeri girerken Emre'nin sesini duydum. "Hazan, Nazlı'da gelmek istiyor ama biliyorsun doğuma az kaldı ben pek gelmesi taraftarı değilim." diyerek açıklama yapacağı sırada hızla cevap verdim Emre'ye. "Biliyorum ki çok haklısın, dikkatli olması gerekiyor. Biz konuşuyoruz sık sık onunla. Sorun yok." Anlayışla gülümserken Emre de gülümseyerek bana karşılık verdi. Funda annem bana doğru yönelerek konuştu. "Nasıl durumu iyi değil mi annecim?" dediğinde başımı salladım. "İyi, sen hiç merak etme. Hızlı toparlanıyor." "Aslan gibidir benim komutanım, hızlı toparlanır tabii." diyerek Alparslan'ın yanına doğru ilerledi Caner. Ardından ekledi. "Komutanım biraz daha toparlanın da sizinle tekrar çıkalım göreve, birkaç gün geçti ama özledim." "Bismillah oğlum daha yeni döndünüz." dedi Funda anne hemen itiraz ederek. Alparslan ile bakışlarımız buluştuğunda Alparslan konuştu. "Burada söz Hazan hanımın. O ne derse." dediğinde Fırat'ın sesini duydum. "Hanımcılığa da başlamışız." "Fırat." Alparslan'ın uyarı dolu sesini duyduğumda güldüm. Funda annem ise cevap verdi. "Tabii ki nişanlısını dinleyecek. Doktor olan o. Güzel kızım ne derse o olacak." Funda annem bana destek çıkarken Alparslan'ın sesini duydum. "Anacım senin oğlun benim biliyorsun değil mi?" Alparslan'ın sitemli sesiyle birlikte Funda annem konuştu. "Sen oğlumsan o da benim kızım sonuçta. Hem kadın dayanışması diye bir şey var." dediğinde Kadir'in konuştuğunu duydum. "Komutanım sizin pabucunuz dama atılmış galiba." "Burada yatıyorum diye size ceza veremem sanıyorsunuz ama bunun bir de kalkışı olacak biliyorsunuz değil mi?" Alparslan'ın tehdit içeren sözleriyle birlikte Barış'ın sesini duydum. "Aman komutanım, biz bir şey demedik. Kadir şaka yaptı sadece." "Geldiğimde şınav pozisyonuyla başlayacağız artık kaç olacağına siz karar verirsiniz." dedi Alparslan Caner'in söylediklerini umursamayarak. Emre'nin sitemli sesi kulaklarıma dolunca güldüm. "Yaktın bizi Kadir." Bakışları bana doğru döndüğünde benden medet umar şekilde bakarlarken Alparslan'ın sesini duydum. "Hiç yengenize bakmayın, o bile ikna edemez artık beni." dediğinde Fırat'ın sesini duydum. "Hiç sanmıyorum ama neyse." Alparslan ters bir biçimde Fırat'a bakarken konuştu. "Sayı git gide artıyor, tam teçhizat 30 turla başlıyoruz." "Yapma Fırat komutanım, yakma başımızı." diyen Barışla birlikte konuştum. "Alparslan yazık ama bir şey demediler ki, doğruyu söylediler." dediğimde Alparslan bakışlarını bana çevirerek başını omzuna doğru eğdi. "Sende mi Hazan? Sırtımdan bıçaklandım şuan." Alparslan'ın dediği şeye iyice gülerken odanın kapısının tıklatarak açılmasıyla birlikte bakışlarım kapıya doğru döndü. Ezgi içeri girip beni gördüğünde konuştu. "Serumu değiştirmek için gelmiştim hocam." "Tamam canım." dediğimde Ezgi Alparslan'ın yanına doğru ilerledi. O sırada Alparslan'ın başında duran Caner ile bakışları buluşurken bir süre birbirlerine baktılar. "Çekilir misiniz beyefendi, serumu takacağım." Ezgi'nin sert sesiyle birlikte Caner'in sesini duydum. "Çekiliyorum hanımefendi." Caner geri çekilerek Ezgi'ye yol açtığında Ezgi serumu değiştirerek Alparslan'ın damar yolunu kontrol ettikten sonra konuştu. "Geçmiş olsun." dedikten sonra odadan çıkarken bakışlarım Caner'e takıldı. Ezgi'nin arkasından bir süre bakıp bakışları bize doğru döndüğünde bakışlarımız buluştu. "Yenge, bu hanımefendiyi daha önce görmemiştim hiç." Caner'in söylediği şeyle birlikte konuştum. "Daha yeni geldi, ondan görmemiş olabilirsin." dediğimde Caner başını salladı. Kolumdaki saate baktıktan sonra konuştum. "Benim geri dönmem gerekiyor, Alparslan'ı emin ellere bırakıyorum." diyerek Funda anneme baktığımda Funda annem konuştu. "Sen merak etme yavrum." "Görüşürüz." diyerek odadan çıktıktan sonra kendi odama ilerlemeye başladım. Randevularımın saati gelmek üzereydi. Odama girdikten sonra masama geçerek oturdum. Masanın üzerindeki evrakları düzenleyeceğim sırada en üst dosyanın üzerinde bulunan katlanmış bir kağıt dikkatimi çekti. Merakla kağıdı elime alarak açtım ve yazıyı okudum. 'Ailenin senden bir şeyler sakladığını anlamışsındır doktor hanım, senden ne sakladıklarını öğrenmek istiyorsan bu gece yarısı ...... adresine gel. Yalnız başına gelmen gerektiğini söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum.'
Bölüm Sonu ‣‣‣Bölümümüzü nasıl buldunuz? ‣‣‣Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı? ‣‣‣ Sizce Alparslan'a tehdit gönderen aynı zamanda odaya onu getiren kim? Tahminlerinizi alayım:) ‣‣‣ Alparslan'ın anlatımını okumayı seviyor musunuz? ‣‣‣ Hazan'ın annesinin gelme sebebini okuduk, sizce asıl sebep bu mu? kafanızda bir şeyler oluştu mu merak ediyorum. ‣‣‣ Hülya Hanım ve Alparslan'ın konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz? ‣‣‣ Bölüm sonunda Hazan'a not bırakan kim sizce? ‣‣‣ Sizce Hazan bu nottan sonra ne yapacak? ‣‣‣ Tim sahneleri nasıldı? Beğendiniz mi? |
0% |