Yeni Üyelik
40.
Bölüm

Hazan Vakti| 39

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın💖

39.Bölüm

Elimdeki notu tekrar tekrar okuduktan sonra zihnimi dolduran düşüncelere engel olamadım. Bu notu buraya kim koymuştu? Notu koyan kişi ailemin bir tanıdığımı mıydı? Neden gece yarısı ve tek başıma gitmemi istiyordu? Bu ve bunun gibi birçok soru zihnimde dolaşırken elim direkt olarak cebimdeki telefonuma gitti. Alparslan'a söylemek hata olurdu çünkü hasta yatağından kalkıp bu işin peşine düşerdi. O yüzden mantıklı olan timden birini aramaktı.

Büyük bir panikle telefondan Fırat'ın numarasını bularak mesaj ekranını açtım. Aradığımda Alparslan'a benim olduğumu söyler ve onun endişelenmesine neden olurdu. O yüzden mesaj atmak en mantıklısıydı ama bunu bana getiren kişinin de bizi bir yerlerden izlediğine emindim. Hatta telefonlarımızdan bile bizi dinleyip takip edebilirlerdi. Bu konuyu daha önce tecrübe ettiğimiz için dikkatli davranmalıydım.

O yüzden Fırat'a bir saate kadar timden başka biriyle birlikte odama gelmesini, Alparslan'a bir sürpriz yapmak istediğimi ve onlardan fikir almak istediğimi söyleyen bir mesaj attım. Kısa sürede Fırat'tan onaylayan bir mesaj aldığımda derin bir nefes verdim.

Annemlerin benden ne sakladığını daha çok merak etmeye başlamıştım. Belki bu bir oyundu, beni ayaklarına çekmeye çalışıyorlardı. Bir an için tereddüt etsem, merakıma yenik düşsem giderdim. Ama yaşadığım şeyleri bir ben biliyordum bir de Allah. Kimseye öyle kolay güvenemezdim artık. Hele de kimin yazdığı belli olmayan bir nota asla.

Bir saatimi hastalarıma bakarak geçirsem de hala aldığım not aklımın köşesinde dolanıp duruyordu. Son hastama baktıktan sonra telefonumu odada bırakarak çıktım. Kapının önünde Fırat'ı beklerken etrafıma bakınmayı da ihmal etmiyordum. Bu notu gönderen kişi bizi izliyordu bundan emindim. Herhangi bir anormallik görünmüyordu ancak bundan emin olmazdık.

"Hazan?" diyen Fırat'ın sesini duyduğumda irkilerek bakışlarımı ona doğru çevirdim. Barışla birlikte geldiklerini görerek konuştum. "Hoş geldiniz." Barış yüzümü inceleyerek konuştu. "Sen iyi misin? Rengin atmış."

"İyiyim, hadi gelin şöyle dışarı çıkalım. Size soracaklarım var." diyerek önden ilerlemeye başladığımda Fırat ve Barış'ın da arkamdan ilerlemeye başladılar.

Bahçeye birlikte çıktığımızda herkesi görebileceğimiz ama kimsenin bizi duyamayacağı bir yere doğru ilerleyerek duraksadım. "Neler olduğunu söyleyecek misin? Neden tedirginsin bu kadar?" Zaten halimden anlamamaları imkansızdı. O yüzden önlüğümün cebine koyduğum notu çıkartarak Fırat'a uzattım.

Notu elimden aldıktan sonra katlanmış sayfayı açarak notu Barışla birlikte okudu. İkisinin de değişen yüz ifadesini gördüğümde konuştum. "Sizden ayrılıp odama gittiğimde masamda buldum. Telefonum dinleniyor olabilir diye size böyle mesaj attım."

"Çok iyi düşünmüşsün." diyen Barışla birlikte Fırat konuştu. "Telefonunu alıp kontrol ettirelim. Timden birine vereceğim telefonunu. Bunu Alparslan'a söylememiz lazım."

"Ona bunu söylediğimizde hiç dinlemeyecek beni. Kalkmak isteyecek." dediğimde Fırat konuştu. "Hazan bilmediğin şeyler var, zaten Alparslan bu işin içinde. Haberinin olması lazım."

Alparslan bu işin içinde derken ne demek istiyordu pek anlamamıştım. Ona merakla bakmaya devam ederken Barış konuştu. "Alparslan komutanıma da bir not geldi, aynı kişiden olabilir."

"Nasıl yani, kim olabilir bir tahmininiz var mı?" merakla hem Barış'a hem de Fırat'a bakarken Fırat konuştu. "Fişini çektiğimiz kişilerden biri muhtemelen, sen orasını düşünme. Halledeceğiz."

Alparslan'a kadar not geldiyse iş ciddi demekti. Nasıl bir işe bulaşmıştık anlamıyordum. Sakin sakin yerimizde dursak bile bela gelip bizi buluyordu maalesef ki. Fırat cep telefonunu çıkartarak bir numarayı tuşladı ve kulağına götürdü. "Emre, Kadir'i de alıp Hazan'ın odasındaki telefonu alın ve tabura götürün. İnceletmek için. Caner'de Funda teyzemi alıp dışarı çıkarsın."

Karşı tarafı bir süre dinledikten sonra tekrar konuştu. "Alparslan ile biz konuşacağız, siz dediğimi yapın." dedikten sonra telefonu kapattı. Ardından Barış'a dönerek konuştu. "Sende hastanenin kamera görüntülerine ulaş. Her koridordaki olsun."

Barış, Fırat'ı onaylayarak yanımızdan uzaklaşırken Fırat'ın sesini duydum. "Bizde Alparslan'ın yanına gidelim her şeyi anlatalım. Kartal yüzbaşı her şeyden haberdar, şimdi bunu da söyleriz tamam mı? Her şey yoluna girecek."

Fırat ikna etmek ister gibi bana bakarken konuştum. "İnşallah Fırat, inşallah."

Hastaneden içeri girerek Alparslan'ın odasına doğru ilerlemeye başladık. Aramızda sessizlik devam ederken Fırat, Kartal yüzbaşını arayarak bilgilendirme yaptı. Hastaneye geleceğini öğrendikten sonra telefonu kapattığında ilerlemeye devam ettik, kısa süre sonra odaya ulaşarak içeri girdik. Odaya girer girmez bakışlarım Alparslan ile buluşurken onun meraklı sesi de kulaklarıma doldu.

"Neler oluyor, çocuklar apar topar çıktı odadan." Alparslan bir bana bir Fırat'a bakarken tekrar konuştu. "Bir şey olmuş, ne oldu? Sen neden böyle duruyorsun?" bakışları yüzümde dolaşmaya devam ederken ben Fırat'a doğru baktım.

Kimin anlatması gerektiğini sorgularcasına Fırat'a bakarken başıyla benim anlatmam için işaret verdi. İşaretiyle birlikte dudaklarımı yalayarak konuşmaya başladım. "Buradan çıkıp odaya girdiğimde masamın üzerinde bir not buldum."

Alparslan'ın an be an değişen ve afallayan ifadesini gördüğümde büyükçe yutkundum. "Ne notu?" sert bir tınıyla konuştuğunda Fırat biraz önce ona verdiğim notu Alparslan'a doğru uzattı. Alparslan notu alıp kağıdı okuduğunda kaşlarını çattı. "Aynı kişi, harfler aynı şekilde yazılmış."

"Bu notu da göndereceğim incelemeye, mutlaka yazan kişiyle ilgili bir şey öğreniriz." diyen Fırat ile birlikte Alparslan konuştu. "Yine ve yine elini kolunu sallaya sallaya girdi öyle mi? Hani nerede aldığınız güvenlik?"

Sert bir biçimde Fırat'a bakıp hesap sorarken Fırat konuştu. "Senin odanı izleyen iki kişi var zaten, Hazan içinde ayarlıyorum birilerini." diyerek açıklama yapan Fırat'ın sözünü kesti Alparslan. "Ben önemli değilim, amaçları ben değilim hala bunu anlamadın mı?"

Amaçları bendim, Alparslan'a gelen notta benimle ilgili bir şey yazıyordu. O yüzden yalnız olmamı istemiyordu, o yüzden ben odaya gelmediğimde yatağından kalkıp beni aramıştı. Taşlar şimdi yerine oturmaya başlamıştı. Asıl hedef bendim. Peki neden?

"Beni mi istiyorlar?" dediğimde Alparslan ve Fırat'ın bakışları aniden bana doğru döndü. Üçümüz sadece bakışırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Sessizlikleri de bir cevaptı.

"Tamam, yeter bu kadar." Alparslan kolundaki serumu çekip çıkartırken yattığı yerden doğruldu, yaptığı bu ani hareketle birlikte hızla ona doğru ilerledim. "Ne yapıyorsun sen?" Sert hamleyle serumu çıkarttığı için kolu kanamaya başlarken ona müdahale edeceğim sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Bırak Hazan. Kimmiş bunu gönderen bir an önce bulacağım, sonra da bu notları onun bir tarafına sokacağım."

Yattığı yataktan kalkarken Fırat'ın sesini duydum. "Saçmalama Alparslan, halledeceğiz biz. Daha iyileşmedin bile." Alparslan yataktan kalkıp adımlarını dolaba doğru attı bir yandan da Fırat'a cevap verdi. "Umurumda değil bir şey, o adamı bulmadan rahat yok bana."

Dolabın kapağını açıp kendine kıyafet çıkartırken hızla önüne geçerek yüzünü avuçlarımın arasına alarak bana bakmasını sağladım. "Sakin ol nolursun, böyle yaparak bulamazsın adamı. Kendine zarar veriyorsun."

Alparslan ellerimi tutarak aşağı indirdi. "İyiyim ben, görelim bakalım derdi neymiş."

İlk defa beni dinlememişti, ilk defa bana baktığında, benim temasımla sakinleşmemişti. Gerçekten çok sinirliydi, gözlerinden bile belliydi bu. Alparslan'a bu yüzden söylemek istememiştim ancak yapacak bir şey yoktu.

Kapı tıklanıp açıldığında hep birlikte bakışlarımız Barış'a ve Kartal yüzbaşıya döndü. Barış şaşkın şaşkın bize bakarken Kartal yüzbaşının sesini duydum.

"Alparslan ne yapıyorsun sen ayakta?" Alparslan daha cevap veremeden Fırat'ın sesini duydum. "Dinlemiyor ki komutanım. Tutturdu bulacağım o adamı diye." Fırat şikayet ederken Alparslan çatık kanlarıyla Fırat'a bakmaya devam etti.

Ona kızıyordu ama Fırat, onun iyiliği için yapıyordu bunu. Sakinleştiğinde her şeyi daha net düşünecekti, mantıklı kararlar verecekti eminim ki.

"Hemen yatağına geri yatıyorsun yüzbaşım." Kartal yüzbaşının otoriter sesi odayı doldurduğunda Alparslan'ın itiraz dolu sesini duydum. "İyiyim ben." Kartal yüzbaşı Alparslan'ın dediğini umursamadan tekrar konuştu. "İyi değilsin, daha dikişlerin iyileşmedi. Eğer biraz daha ısrar edersen Harun komutanımı arayacağım ve yatman için emir vermesini sağlayacağım."

Kartal yüzbaşı tehditkar bir şekilde konuşurken Alparslan burnundan sıkıntılı bir nefes verip gözlerini kapadı. Komutanından emir aldığında yatması gerektiğini biliyordu tabii. Yatağa doğru yönelirken koluna girerek ona yardımcı oldum.

Yatağa oturduktan sonra tişörtünü hafifçe kaldırıp bandajlara baktım. Herhangi bir sorun yoktu ama böyle zorlamaya devam ettiği sürece dikişler zorlanacaktı. "Herhangi bir sorun gözükmüyor. Ama damar yolunu tekrar açmamız lazım." diyerek açıklama yaptığımda Kartal yüzbaşı beni onayladı. "Siz damar yolunu halledin, bizde kamera kayıtlarına bakalım."

Alparslan'ı yatağa düzgünce oturttuktan sonra sırtına yastık koyarak rahat etmesini sağladım. Onun umurunda değildi ama benim umurumdaydı. O yüzden dikkat etmemiz gerekiyordu. Barış odamdaki laptopu alıp biraz önce flash belleğe aktardığı görüntüleri açarken bende odadan çıkarak damar yolu için gerekli malzemeleri aldım.

Odaya girdiğimde görüntüleri izlemeye başladıklarını fark ederek onları rahatsız etmeden sessizce damar yolunu açarak serumu ayarladım. "Alparslan'ın odasını çeken kameraları izlemiştik zaten ancak kayıtlar silinmişti. Elimizdeki tek veri erkek olması ve sigara kullanıyor olması. Peki sen hiç birinden şüphelendin mi?"

Kartal yüzbaşı bana bakarak konuştuğunda başımı iki yana salladım. "Hayır, odaya giren hastalar normaldi. Yani ben öyle düşündüm." dediğimde Kartal yüzbaşı Fırat'a dönerek konuştu. "Odaya giren bütün hastaların ifadesi alınsın, terörle mücadeleye haber verdim ben. Yardımcı olacaklar size."

"Hazan'ın odasına giren şüpheli birisi yok daha doğrusu onun odadan çıktığı ve odaya girdiği zaman aralığı kesilmiş." Barış'ın sözleriyle birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Tam tahmin ettiğimiz gibi. Elimizde hiçbir şey yok."

Kanepede oturmuş onların konuşmasını dinlerken aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Madem hiçbir kanıt yok, dedikleri saatte ben oraya gideyim." sözlerimi bitirmemle birlikte Alparslan'ın ve aynı zamanda Kartal yüzbaşının sesini duymamla şaşırdım. "Saçmalama Hazan." "Olmaz öyle bir şey."

Alparslan'ı anlıyordum ama Kartal yüzbaşının verdiği tepkiyi anlamak mümkün değildi. Odadaki herkesin özellikle de Alparslan'ın ters bakışları ona döndüğünde Kartal yüzbaşı ilk önce bana ardından da Alparslan'a bakarak genzini temizledi ve konuştu. "Tehlikeli olur. Bir sivili tehlikeye atamayız."

"Aslında Hazan haklı olabilir, adamı yakalamanın en kolay yolu budur belki de." Fırat'ın sözleriyle birlikte başımı sallarken Barış da Fırat'ı onaylarcasına konuştu. "Katılıyorum." Alparslan başını iki yana salladı hızlıca. "Asla olmaz böyle bir şey. Adam Hazan'ın notu bize söylediğini öğrenmiş olabilir. Plan değiştirmiş olabilir, her türlü şeyi yapabilir." gergin bir şekilde konuşurken Kartal yüzbaşının sesini duydum.

"Alparslan haklı, tekrar bir not gelmesini beklemek en doğru olanı. Tabii bizde boş durmayacağız, araştırmaya devam edeceğiz. Hazan'a da Alparslan'a da gerekli koruma tahsis edildi. Evlerinizde, hastanede gerekli önlemler alınacak. Siz de dikkatli olun." diyerek odadaki herkese teker teker baktı Kartal yüzbaşı. Ardından tekrar konuştu. "Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?"

Bana bakarak söylediği şeyle birlikte oturduğum yerden ayaklandım. "Randevu saatlerim geliyor benimde zaten, akşam görüşürüz." diyerek Alparslan'a baktığımda Alparslan başını salladı. "Dikkatli ol tamam mı?"

Gülümsemeye çalışarak onu onayladıktan sonra odadan çıktım.

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Hazan odadan çıktıktan sonra Alparslan bakışlarını kapıdan çekti. Elini yüzüne götürerek sıvazladı ve derin bir nefes verdi. Biraz önce sinirlerine hakim olamamıştı ama hakkı da vardı, olayların biri bitmeden biri başlıyordu maalesef ki.

"Bu notu gönderenin asıl amacı ne? Neden seni öldürmek istedi veya neden Hazanla tehdit ediyor?" Fırat'ın sözleriyle birlikte Barış konuştu. "Nedeni belli asıl soru neden bunu yapıyor? Alparslan komutanımla derdi ne?"

Alparslan, Barış ve Fırat'ın sorusunu düşünürken Kartal'ın sesi duyuldu. "Bence asıl mesele Hazan. Almak istedikleri kişi o, Hazanla bir dertleri var." Alparslan düşüncelerinden sıyrılarak bakışlarını Kartal'a çevirdi. "Hazanla nasıl bir dertleri olabilir? Kendi halinde bir doktor." dediğinde Kartal bıkkınca nefes verdi

"Hazan'ı dedikleri adrese gönderseydik bunun nedenini anlayabilirdik." Fırat hala biraz önceki düşüncesindeydi. Alparslan kaşlarını çatarak Fırat'a doğru çevirdi bakışlarını. "Kartal haklıysa, eğer dertleri Hazansa onu böyle bir tehlikeye nasıl sokayım Fırat? Adamlar terörist. Keskin nişancı mı tutacaklar yoksa Hazan'ı kaçıracaklar mı? Hiçbir şey bilmiyoruz. Bilmediğim yere de nişanlımı gönderemem."

"Her tedbir alınacak zaten, etraf önceden didik didik taranacak. Bir şey olduğunda biz müdahale edeceğiz. Hazan'ın her anını izleyeceğiz. Ona bir şey olmasına izin vermeyiz." dedi Fırat Alparslan'a bakarak.

Alparslan dudaklarını dişleyerek her ihtimali zihninden geçirirken Kartal konuştu. "Tehlikeli hala bunun arkasındayım. Ama adamı yakalamak için çare olabilir. Yine de Hazan'ın kabul etmesi önemli."

"Hazan kabul eder her türlü." dedi Alparslan sıkkın bir nefes vererek. Hazan'ı çok seviyordu, çok aşıktı ama en sevmediği özelliği tehlikeye bodoslama dalması olabilirdi. Bu olay da onlardan biriydi. "Bende geleceğim, onu oraya tek gönderemem. İzlenecekse kenardan bende izleyeceğim, güvenliğinden emin olacağım."

"Zaten ne yapsak olmayacak, sen arkamızdan geleceksin." dedi Kartal söylenerek. Ardından da tekrar ekledi. "Gerekli tüm hazırlıkları yapacağım, verdikleri mekanı hem havadan hem karadan kontrol ettireceğim. Sonrasında planı Hazan'a da anlatırız. Gece yarısı da planı yürürlüğe koyarız."

Kartal'ın sözlerini başını sallayarak onayladı Alparslan. İçi içini yemeye şimdiden başlamıştı, gece oraya gidip sağ salim dönmeden de içindeki sıkıntı geçmeyecekti. Sevdiği kadını tehlikeye atıyordu ama vatanı için bunu yapması gerekiyordu. Kimseye ayrıcalık gösteremezdi. Ülkenin düşmanını yakalamak için şartlar bunu gerektiriyorsa yapmaya hazırdı.

 

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Tüm randevularım bittiğinde üzerimdeki önlüğü çıkartarak askılığa astım. Yaklaşık 1 saat önce Kartal yüzbaşı yanıma uğrayarak verdikleri karardan bahsetmişti. Bu fikri ortaya ben atmıştım ancak şimdi kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Evet çok merak ediyordum notu gönderen kişinin kim olduğunu ve ailemle ilgili bilgilerin neler olduğunu. Ama durum ciddiydi.

Benimkinden farklı bir not hatta ve hatta tehdit notunun Alparslan'a gelmesi benim iyice gerilmeme yol açıyordu. Orada her an her şey olabilirdi. Yine de notu yazan kişi ortaya çıkacaksa ben buna razıydım. Alparslan'ı ikna etmenin tek yolu onun da gelecek olmasıydı ama benim içim rahat değildi. Henüz böyle bir şey için hazır değildi ancak beni dinlemeyeceğini bildiğim için itiraz bile edememiştim.

Buradan bir kere çıktı mı bir daha gelmeyeceğini bildiğim için iyileşme sürecine evde devam etmesi kararı almıştık. Tedavisiyle evinde bizzat ben ilgilenecektim. Alparslan taburcu olduğunda detayları konuşmak üzere tabura gidecek, oradan da bana gönderilen nottaki adrese gidecektik.

Adımlarımı Alparslan'ın odasına doğru atarken Funda annemle koridorda karşılaştık. "Hiç anlamadım bu iş nereden çıktı? Sen bir şey biliyor musun annecim?" Funda annemin meraklı gözlerine bakarken başımı iki yana salladım. Bu sefer görev gizliliği bana geçmişti. "Bilmiyorum ama önemli bir şey olmasa böyle bir karar almazlar."

Funda annem düşünceli bir biçimde başını salladı. "Çok yormasalar oğlanı bari."

"Sen eve geçip yatağını falan hazırla olur mu? Ben her gün geleceğim zaten serumu ve pansumanı için. Onu tekrar ayağa kaldıracağız." dediğimde Funda annem beni onayladı. "Sen hiç merak etme yavrum, ben hazırlarım oğlumun yatağını. Bir de güzel çorba yaparım. Gece geldiğinde içer."

Funda annemi onaylarken adımın seslenilmesiyle birlikte bakışlarımı adımı seslenen kişiye doğru çevirdim. Yani Hülya Hanım'a. "Hazan, biraz konuşabilir miyiz?"

Dudaklarımdaki kıvrılma eski halini alırken ciddi bir biçimde konuştum. "Konuşacaklarımızı dün konuşmuştuk diye hatırlıyorum." Hülya hanımın bakışları ilk önce bende ardından da Funda annemin üzerinde dolaşırken birkaç adım daha atarak yanımıza doğru geldi.

Ardından elini Funda anneme doğru uzatarak konuştu. "Merhaba, ben Hazan'ın annesi Hülya Görgün." yaptığı hareketle birlikte kaşlarımı çatarken Funda annem, Hülya hanımın elini tutarak konuştu. "Çok memnun oldum, Funda bende. Alparslan'ın annesiyim."

Hülya Hanımın soğuk, ciddi sesine karşılık Funda annemin sesi sıcacık ve samimi çıkmıştı. İkisi tokalaşırken Hülya hanım konuştu. "Çok geçmiş olsun, dün öğrendim olanları. Alparslan beye de ilettim." dediğinde Funda annem başını salladı. "Eksik olmayın. Burada böyle tanışmak istemezdim kusura bakmayın. Sizi kızımın evinde ağırlayalım, hem de kaynaşmış oluruz."

Funda annem o kadar iyiydi ki bazen bu aileyi hak etmek için ne yaptığımı düşünüyordum. Resmen bana verilmiş bir lütuf idi onlar. Hülya hanımın onları üzmesine izin veremezdim. Çünkü biliyordum ki dün Alparslan'a sarf ettiği sözleri onlara da söyleyecekti.

Bu yüzden hızla araya girdim. "Bugün gidiyor, hiç zahmet etme anne sen. Hem bak bizim başka işlerimiz var." bakışlarımı Funda annemden Hülya hanıma çevirdiğimde kullandığım hitap şeklinden ne kadar rahatsız olduğunu görerek bakışlarımı tekrar Funda anneme çevirdim. Funda annem anlamış gibi gözlerini kırpıştırdığında ekledim. "Ben Hülya hanımı kapıya kadar geçirip geleyim."

"Çok memnun oldum tekrardan." diyen Funda annemle birlikte Hülya hanım başını salladı. "Bende." Funda annem yanımızdan uzaklaşırken bakışlarımı direkt olarak Hülya hanıma çevirdim. "Dün konuştuk ne konuşacaksak neden geldin tekrar?"

"Sen o kadına anne mi diyorsun?" diye sorduğunda alayla güldüm. "Evet anne diyorum, ne oldu?" kaşlarımı çatmış ona bakarken Hülya hanım konuştu. "Bu sen değilsin Hazan. Ne oldu sana anlayamıyorum." Bakışları tüm yüzümde gezerken burnumdan sert bir nefes verdim. "Asıl bu gördüğün tam olarak benim. Senin olmamı istediğin kişi olmadığım için şaşırıyorsun ama bu benim."

"Bana bile anne demezken o kadına anne diyorsun öyle mi?" dediğinde dudaklarımı yalayarak konuştum. "Sen anne kelimesini hak ediyor musun ki?" dediğimde Hülya hanım büyükçe yutkundu. Bense devam ettim sözlerime. "O bana senden çok anne oldu. Sen bir kere bile beni aramadın ama o aradı. Hasta oldum, bana kendi elleriyle çorba yaptı. Sen ben küçükken, hastalandığımda çorba yapmayı kes yanımda bile olmadın." dedim dolu gözlerimle.

Hülya Hanım yüzüme bakarken devam ettim sözlerime. "Ben kaçırıldım, vuruldum. Günlerce hastane yattım yanımda bir tek Alparslan ve onun ailesi vardı. Günlerce kabuslarla uyandım, yanımda yine onlar vardı. Bana sizden daha çok aile oldu onlar." dedim akan gözyaşımı temizleyerek. Ardından ekledim. "Sana söylemiştim ben burada mutluyum. Burada annem var, babam var, ablam var, abim var, kardeşleri var, en önemlisi sevdiğim adam var. Peki İstanbul'da kimim var?"

Bir şey demesini bekledim, ben varım kızım demesini bekledim ama o öylece yüzüme bakmaya devam etti. Gözlerinde azıcık da olsa duyduklarından etkilendiğine dair bir şeyler aradım ama yoktu.

Burukça gülümseyerek başımı salladım. "Bak gördün mü ben orada kimsesizim. Sadece para, pul, şöhret var orada. Ama bunların hiçbiri benim kalbimdeki yarayı kapatmaz. Benim yaramın merhemi burada." dediğimde Hülya hanım başını salladı. "Yani gelmiyorsun öyle mi?"

Hala daha aynı soruyu soruyordu, dakikalardır bunu anlatmaya çalışıyordum ama hala bunu soruyordu. Gözlerimi kapatarak ellerimi yumruk yaptım. Burnumu çekerek konuştum. "Git buradan."

"Peki kızım, nasıl istiyorsan öyle olsun." diyen Hülya hanımın sesini duyduktan sonra gözlerimi araladım. Yanımdan uzaklaşıp kapıya doğru ilerlerken topuklu ayakkabılarının çıkarttığı sesi dinledim bir süre.

Yine ve yine beni ardında bırakmıştı. Ama bu sefer kimsesiz değildim. Benim kimsesizliğime çare olmuş adama sahiptim. Onun yanına gitmek için ellerimle yüzümü temizleyerek burnumu çektim. Adımlarımı odaya doğru atarken kapının önündeki koltukta oturan Funda annemi görerek adımlarımı duraksattım.

O da beni gördüğü gibi ayağa kalkarken adımlarımı ona doğru attım. "Annemle böyle tanışmanızı istemezdim." dedikten sonra açıklama yapacağım sırada Funda annem ellerimden tutarak beni durdurdu. "Seni çok iyi anlıyorum yavrum, açıklama yapmana gerek yok. Ama ne olursa olsun o senin annen, belki bir açıklaması vardır."

Başımı iki yana salladım burukça. "Yıllardır o açıklamayı bekledim ben. Buraya geldi, yine bir açıklama yapmasını bekledim ama hayır tek yaptığı sadece canımı sıkmak oldu. İstanbul'a dönmemi istemek için gelmiş buraya." dediğimde Funda annem kaşlarını çattı. "Alparslan ile nişanlandığından haberi var mıydı?"

"Evet, öğrenmiş nasıl öğrendiyse. Hala daha aynı şeyleri söylüyor. Benim burada kalmamam gerektiğini, İstanbul'a dönmem gerektiğini. Onun için benim mutluluğumun bir önemi yok, sadece kendi isteklerinin olmasını istiyor o kadar." dedim derin bir iç çekerek. Annemin Alparslan'a söylediği şeyleri anlatamazdım, zaten çok utanıyordum. Bir de onları söyleyip Funda annemi üzemezdim.

"Güzel kızım benim, şimdi çok daha iyi anlıyorum seni. Hak da veriyorum. Nerede, nasıl mutluysan orada dur. Ben her zaman senin arkandayım, bunu da unutma tamam mı?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Funda annem sarılmak için hamle yaptığında kollarının arasına girerek sıkıca sarıldım. Ne kadar iyi gelmişti anne kokusu solumak, anne sıcaklığı hissetmek.

Kollarımız birbirinden ayrıldığında Funda annem konuştu. "Ben eve geçeyim şimdi, siz geç gelirmişsiniz Alparslan öyle söyledi. Sabah görüşürüz olur mu?" dediğinde başımı salladım. "Görüşürüz."

Funda annem uzaklaşırken bende adımlarımı Alparslan'ın odasına doğru attım. İçeri girdiğimde onu yatakta uzanmış tavanı izlerken buldum. Gerginliği, tedirginliği 10 metre öteden bile fark edilebilecek cinstendi. Haklıydı da. Ben de içten içe korkuyordum olabileceklerden ama o adamdan kurtulmanın çözümü buysa yapmaya hazırdım.

Duvara omuzumu yaslayıp uzun uzun yüzünü seyrederken Alparslan'ın sesini duydum. "Yanıma gelmeyecek misin?" onun sözüyle birlikte ister istemez adımlarımı ona doğru attım. Yatağın kenarına oturarak yüzünü incelemeye devam ettim. Bakışları bana döndüğünde gözlerimiz birbiriyle buluştu. İkimizde konuşmazken sadece birbirimize bakıyorduk.

Aramızdaki sessizliği bozmak ve gerginliği biraz da olsa azaltmak adına konuştum. "Ne yaptın ne ettin hastaneden çıkmayı başardın." sitemle söylediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Seni tek başına gönderirsem burada durabilir miydim? Deliye dönerdim burada her ihtimali düşünmekten."

"Ama iyileşmedin hala, yarana bir şey olabilir. Nasıl olsa tüm tim, Kartal yüzbaşı orada olacak. Sana dakika dakika haber verirlerdi." dedim son bir umut. Alparslan başını iki yana salladı. "Kendim göreceğim her şeyi."

Daha fazla üstelemeyerek başımı salladım. Bu konuyu konuşmak beni iyice germişti. "Hazan yapmak zorunda değilsin, güzelim." Alparslan'ın endişeli sesi kulaklarıma dolduğunda büyükçe yutkundum. "Sen merak etmiyor musun kim olduğunu? Ben merak ediyorum. Hem yakalandığında belki de ailemle ilgili bildiklerini anlatır."

"Yine öğreniriz onu, bir şekilde yakalanacak zaten. Kendini tehlikeye atmanı istemiyorum. Korkuyorum. Hani sen ben yoğun bakımdayken söylemiştin bana. Seni kaybetmekten çok korkuyorum, ben sana daha yeni kavuştum diye. Şimdi de ben sana söylüyorum, bende seni kaybetmekten çok korkuyorum." gözlerimin içinde bakarak söylediği cümlelerle birlikte küçük bir tebessüm ettim.

"Korkma, bana bir şey olmayacak." diyerek elimi yüzüne götürerek sakallarını okşadım. Alparslan hala bir umut beni vazgeçirmeye çalışıyordu ama vazgeçmeyecektim. Hem bu notu gönderen ülkenin düşmanı da olabilirdi, ki öyleydi o yüzden vazgeçmeye niyetim yoktu.

Alparslan yanağında duran elimi tutarak avuç içimi öptü ve elimi tutmaya devam ederek konuştu. "Yanıma gelsene." dediğinde kaşlarımı çattım. "Yanındayım zaten." dediğimde Alparslan yatakta sağa doğru kayarak sol tarafında benim için yer açtı. "Kollarımın arasına."

"Ama yaran -" diye itiraz edeceğim sırada sözümü keserek konuştu. "Buna ihtiyacım var, günlerdir yatıyorum burada. Sana sarılamadım bile. Kokunu solumak istiyorum." dediğinde konuştum. "Ama canın acıdığında söyleyeceksin." dediğimde Alparslan başını salladı. "Sen benim canımı yakmazsın ama tamam söyleyeceğim."

İsteğini kırmayarak yatağa doğru uzandım. Sol kolunu bana doğru açtığında sol omzuna başımı yasladım. Normalde elimi göğsüne yaslardım ancak yaraları olduğu için ona hiç temas etmeden uzanmaya devam ettim. Benim aksime Alparslan gayet rahattı. Sol koluyla beni sıkıca sarmıştı.

Kulaklarıma kalbinin sesi dolarken saçlarımın dibine nefesleri vuruyordu, bazen de dudaklarını bastırıp öpüyordu. Bense huzurluydum. Günlerdir bu duyguyu hissedememiştim, şimdi onun kolları arasında çok huzurluydum. Ne annem ne saatler sonra katılacağım operasyon umurumda bile değildi.

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Buse ve Fırat,

Operasyon gece yarısı olacağı için Buse ve Fırat planlarını iptal etmemişti. Yalnızca Fırat'ın saat 23.00-23.30 gibi taburda olması gerekiyordu planı tam olarak yapabilmeleri için. Bu yüzden iptal etme gereği duymamıştı Fırat. Ayrıca Buse o kadar hevesliydi ki onun hevesini kırmak hiç istemediği bir şeydi.

Sözleştikleri saat gelmeden telefonla Buse'yi aramış alınacak bir şey olup olmadığını sormuştu. Buse ise tek eksiğin kendisi olduğunu söyleyince içi kıpır kıpır olmuştu Fırat'ın. Bir an için kendilerini evlenmiş gibi düşünmüştü. Ne güzel bir hayaldi bu, düşüncesi bile içini bir hoş etmişti. Bir kutu tatlı alarak soluğu Buse'nin evinde almıştı.

Heyecanlı bir biçimde zili çaldığında kapı hiç beklemeden açılmıştı. Buse güler bir yüzle kapıyı açtığında Fırat karşısında gördüğü kadınla büyükçe yutkundu. Ne kadar güzeldi, giydiği elbise o kadar yakışmıştı ki Fırat'ın bir an için dili tutuldu.

"Hoş geldin." diyen Buse ile düşüncelerinden sıyrılarak konuştu. "Hoş buldum, çok hoş buldum." Buse kapıdan çekilerek Fırat'ın geçmesi için yol açarken Fırat ayakkabılarını çıkartıp içeri girdi.

Elindeki tatlı kutusunu Buse'ye doğru uzattığında Buse konuştu. "Neden zahmet ettin, kendin gelsen yeterdi." dediğinde Fırat gülümsedi. "Olsun, tatlı yeriz tatlı konuşuruz."

Buse kolunu Fırat'ın boynuna sararak ilk önce sıkıca sarıldı. Daha Fırat'ın sarılmasına müsaade etmeden iki yanağına da öpücük kondurup geri çekildi. "Özledim seni, daha bir gün oldu görüşmeyeli ama hemen özledim."

Beklentiyle Fırat'a bakarken Fırat elini Buse'nin beline sararak konuştu. "Bende seni özledim güzelim." Aynı Buse'nin yaptığı gibi Buse'nin yanağını uzunca öptü. Buse büyük bir tebessüm ederken konuştu. "Hadi salona geç sen ben hemen geleceğim."

Kolları birbirlerinden ayrılırken Fırat konuştu. "Yardım edeceğim bir şey var mı?" diye sorduğunda Buse başını iki yana salladı. "Yok, ben çorbaları getireceğim şimdi. Yemeğimiz soğumasın."

Fırat salona girdiğinde karşılaştığı masa ile gülümsedi. Bin bir çeşit meze ve salata vardı masada. Kendini çok şanslı hissetti. Ne kadar da uğraşmıştı Buse. Bu uğraş ve emek için onu yemeğe çıkarmayı aklının kenarına not ederken Buse'nin adım seslerini duymasıyla birlikte bakışlarını salon kapısına çevirdi.

"Oturmadın mı daha?" dedi Buse kapıdan girip de Fırat'ı masanın başına ayakta bulduğunda. Fırat ise konuştu. "Seni bekledim." dediğinde Buse gülümsedi. "Çok naziksin."

Buse kaselere çorbaları koyarken Fırat masadaki sandalyelerden birine oturdu. Buse çorbayı servis ederek tam karşısına oturduğunda Fırat konuştu. "Her şey çok güzel görünüyor, ellerine sağlık." dediğinde Buse konuştu. "Dur bakalım, daha tadına bakmadan karar vermeyin üsteğmenim."

Fırat gülerek başını salladı. "Aslında doğru söylüyorsan kim bilir belki de bu çorba o kadar tuzludur ki içemeyeceğiz bile." dediğinde Buse kaşlarını çattı. "Şimdi hesaplaşacağız ama seninle. Sen inanmıyorsun benim güzel yaptığıma ama parmaklarını yiyeceksin."

Buse'nin yarı sitemli yarı alaylı sesiyle birlikte Fırat konuştu. "Şaka yapıyorum, eminim ki çok güzeldir." dedikten sonra kaşığı eline aldı. Buse beklentiyle Fırat'ı izlerken Fırat çorbadan bir kaşık alarak içti. Damağında yayılan enfes tatla başını salladı.

Ama Buse'ye azıcık takılmaktan zarar gelmezdi. "Tam da dediğim gibi çok tuzlu olmuş." dediğinde Buse kaşlarını çattı. Hızlıca kaşığı alarak çorbadan bir kaşık içti. Damağına yayılan güzel tatla birlikte bakışlarını Fırat'a çevirdiğinde onun güldüğünü görerek konuştu. "Ya sen çok pisliksin."

Fırat omuz silkerek konuştu. "Ne yapayım seni sinirlendirmeyi seviyorum." dediğinde Buse konuştu. "Bende seni sinirlendireceğim bir gün göreceksin o zaman nasıl oluyor." dediğinde Fırat kaşlarını kaldırdı. "Tehdit mi ediliyorum şuan?"

"Yoo yalnızca küçük bir uyarı diyelim." dedi Buse küçük bir sırıtışla. Ardından ekledi. "Hadi bak çorban soğuyor, sonra benden bileceksin. Kötü oldu diyeceksin." dediğinde Fırat güldü. "İçiyorum, kızma."

İkisi de çorbalarını içerken kısa süre sonra ana yemeğe geçerek sohbetlerine devam ettiler. Fırat içeceğinden içtikten sonra büyük bir beğeniyle konuştu. "Gerçekten her şey çok güzel, ellerine sağlık güzelim benim." dediğinde Buse gülümsedi. "Afiyet olsun, artık şüphen kalmamıştır diye düşünüyorum yemek yapabildiğime dair."

Fırat hafifçe kaşlarını çatarak konuştu. "Sanki sen yapmamışsın gibi, lokantadan söylemiş olabilir misin?" dediğinde Buse gözlerini devirdi. "Fırat ama abartma sende." dediğinde Fırat güldü. "Tamam tamam söylemiyorum bir şey. Hiç şüphem kalmadı evlendiğimizde aç kalmayacağız."

Buse, Fırat'ın söylediği şeyle küçük bir tebessüm etti. Fırat ikidir aynı imayı yapıyordu. Buse içten içe bu fikri düşünüp heyecanlanıyordu. Birini evlenecek kadar çok sevmek ona uzak gelirken şimdi Fırat ile evlenme fikri ona hiç uzak değildi.

"Her zaman yemekleri benim yapacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun." dedi Buse. Ardından da ekledi. "Senin de maharetlerini görmemiz lazım Fırat bey, her şey ortaklaşa netice de." dediğinde Fırat konuştu. "Benim pek maharetli olduğum söylenemez. Açıkçası yumurtayı bile zor kırıyorum."

Fırat'ın söylediği şeyle birlikte Buse alayla konuştu. "Ha ondan bana takılıp duruyordun yemek yapabiliyor muyum diye, şimdi anlaşıldı." diyerek güldü. Ardından da ekledi. "Sen hiç merak etme hayatım, dışarıdan söyleriz o zaman."

Fırat gülerek Buse'ye onay verirken evin içinde duyulan zil sesiyle birlikte Fırat konuştu. "Birini mi bekliyordun?" Buse hızla başını iki yana salladı. "Yoo, kimseyi beklemiyordum."

İkisi de aynı anda ayağa kalkarken Buse kapıyı açmak için salondan çıktı. Fırat da salonun kapısında ne olur ne olmaz diye beklerken Buse'nin kapıyı açtıktan sonra şaşkın sesini duydu. "Anne, baba?"

Fırat duyduğu hitap şekilleriyle birlikte büyükçe yutkunurken gözlerini kapattı. Bir gün onlarla tanışacağını biliyordu ama o günün bu gün olacağını hiç düşünmemişti.

"Siz nereden çıktınız?" Buse şaşkın bir şekilde sorgularken Buse'nin annesi Sevda hanım konuştu. "Sürpriz yapalım dedik, çok özledik seni. Baban da gidelim görelim o zaman deyince çıkıp geldik bizde." dediğinde Buse kendi içinden mırıldandı. "Tam zamanında geldiniz."

"E hani içeri almayacak mısın beni? Baban da arabayı park ediyor aşağıda biraz sonra gelir o da." dedi Sevda hanım içeri girerek. Buse endişeyle ne yapacağını düşünürken Sevda hanım tekrar konuştu. "Kızım iyi misin sen? Bir değişiksin bugün. Yoksa mutlu olmadın mı bizi gördüğüne."

Buse annesinin sözleriyle kendine gelerek konuştu. "Olmaz olur muyum anne, çok sevindim tabii ki." diyerek kapıyı kapattı ve annesine sarıldı. Sevda hanım kızından ayrıldıktan sonra konuştu. "Hah şöyle, hadi gel salona geçelim. Baban gelmeden iki çift lafın belini kıralım."

Sevda hanım salona girdiğinde Buse daha onu engelleyemeden Fırat ile karşılaşmaları bir oldu. Sevda hanım karşında gördüğü adamla şaşırırken bakışları bir Buse'ye bir de Fırat'a gidip gelerek konuştu. "Bu adam kim?"

Buse'nin en korktuğu şey başına gelmişti. Annesine ve babasına Fırat'tan daha bahsedemeden yüz yüze gelmelerini hiç istememişti. Anne ve babasının vereceği tepkiden korkmuştu. Şimdi yüz yüze geldiklerinde anne ve babasının Fırat'ın canını sıkacağını biliyordu, biliyordu ama bu saatten sonra ne yazık ki elinden bir şey gelmezdi.

Fırat, Buse'nin bir cevap vermeyeceğini anlayarak hızlıca elini Sevda hanıma doğru uzattı. "Merhaba efendim, ben Fırat. Buse'nin erkek arkadaşıyım." Sevda hanım duyduklarıyla şaşırırken elini Fırat'a doğru uzatarak tuttu. "Memnun oldum evladım, Sevda bende. Buse'nin annesiyim."

Sevda hanım bakışlarını Fırat'tan çekip Buse'ye çevirirken kaş göz işareti yaptı. Buse ise daha bir şey diyemeden kapının tekrar çalmasıyla birlikte Sevda hanımın ve Fırat'ın yanından uzaklaşarak kapıya ilerledi. Kapıyı araladığında karşısında gördüğü babasıyla birlikte gergince konuştu.

"Hoş geldin babacım." Kazım bey kızına bakarak konuştu. "Hoş bulduk kızım." kapıdan içeri girerek elindeki çantaları antreye bıraktıktan sonra Buse ile sarıldı Kazım bey. Ardından da konuştu. "Nasıl beğendin mi sürprizimizi?" dediğinde Buse başını salladı. Ama içinden geçenler farklıydı ne yazık ki. "Çok mutlu oldum, özlemiştim sizi."

Kazım kızını koltuğunun altına alarak salona doğru ilerlediğinde içeride gördüğü Fırat ile birlikte kaşlarını çattı. "Bu adam kim Buse?" meraklı bir şekilde Buse'ye bakarken Fırat yine elini uzatarak konuştu. "Ben Fırat, Buse'nin erkek arkadaşıyım."

Kazım bey duyduğu cümle ile birlikte hayretle kızına baktıktan sonra elini Fırat'a uzatarak konuştu. "Hiç memnun olmadım delikanlı, akşam akşam kızımın evinde ne işin var?" Kazım bey sorgularcasına Fırat'a bakarken Buse hemen araya girerek konuştu. "Yemek yedik, açsanız size de hazırlayayım hemen. Açsınızdır bence açsınızdır."

Buse tedirgince konuşurken Kazım bey konuştu. "Aç değiliz kızım, gelmeden önce yedik. Sen yoğunsun bir de uğraştırmayalım diye düşündük ama değilmişsin meğer." dedi Kazım bey ima ile. Buse duyduğu sözlerle başını eğdiğinde Kazım bey başını Fırat'a çevirdi.

Bakışları Fırat'ın üzerinde dolaşırken Fırat gerginlikle yutkundu birkaç kere. İlk defa sevdiğinin ailesiyle tanışıyordu, o yüzden ne yapması gerektiğini hiç bilmiyordu. Kazım beyin bakışlarından da hiç memnun olmadığını anlıyordu.

"Madem kızımın erkek arkadaşısın. Tanışalım bakalım. Kimsin, kimlerdensin, ne iş yaparsın? Anlat bakalım." dediğinde Fırat genzini temizledi. "İsmim Fırat Başer. Ankaralıyım, askerim." deyip duraksadı Fırat.

Çünkü karşısındaki adamın değişen yüz ifadesiyle birlikte bir sorun olduğunu anlamıştı. Buse korku dolu gözlerle babasına doğru bakarken Kazım bey başını salladı. "Ne güzel, askerlik çok güzel bir meslek." Fırat gururla başını sallarken Kazım bey konuştu. "Ama şimdiden bir konuda anlaşalım evladım. Benim askere verecek kızım yok."

"Baba?" diye itiraz eden Buse ile birlikte Kazım bey elini kaldırdı susması için. Fırat duyduklarını sindirmeye çalışırken Kazım Bey devam etti. "Gecesi belli olmayan, gündüzü belli olmayan adama ben kızımı emanet edemem." dediğinde Fırat sinirlendiğini hissederek elini yumruk yaptı.

"Kazım sen ne diyorsun?" diyen Sevda hanımla birlikte Kazım Bey konuştu. "Sen karışma Sevda. Şimdiden önlemini almamız gerekiyor." dediğinde Buse konuştu. "Baba nasıl konuşuyorsun sen?"

"Siz karışmayın dedim. Bu Fırat ile benim aramda." Fırat bakışlarını Buse'ye çevirip sakin olmasını işaret ederken Buse başını iki yana salladı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu.

"Duydun mu beni evladım? Bende askere verecek kız yok. Bu böyle bilinsin. Ha eğer kızınızı çok seviyorum, kesinlikle evleneceğiz diyorsan istifa edersin. Ben sana başka bir iş ayarlarım." gayet rahat bir şekilde konuşan adam ile Fırat daha fazla dayanamadı. "Beyefendi siz ne söylüyorsunuz?"

Kazım bey Fırat'ın çıkışıyla şaşırırken Fırat sözlerine devam etti. "Bir askere kızımı emanet edemem diyorsunuz ama vatanınızı bize emanet ettiğinizi unuttunuz herhalde. Siz yataklarınızda huzur içinde uyuyun diye bizim gecemiz, gündüzümüz belli değil. Bunun farkında mısınız? Nasıl böyle konuşursunuz?"

Çok şaşkındı Fırat, Buse gibi birini yetiştiren anne ve babanın böyle olmasını hiçbir zaman beklememişti. Şimdi net bir biçimde anlamıştı Buse'nin neden ailesinden onu gizlediğini. Sorun çıkacağını bildiği için gizlemişti.

"Nasıl istersem öyle konuşurum, sana mı soracağım ben? Son sözümü söyledim ben. Sizde şimdiden düşünüp taşının." Kazım Beyin konuşmasının bitmesiyle birlikte Fırat başını iki yana salladı hayal kırıklığı ile.

Buraya gelirken yaşadığı heyecan, mutluluk yerini ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığına ve umutsuzluğa bırakmıştı. Bir şekilde onları ikna edeceğini düşünüyordu ancak karşısındaki adamın düşüncelerini değiştirmesi çok zordu. Ne mesleğini bırakırdı ne de Buse'yi. Kafası allak bullak olmuştu.

Oturduğu yerden kalktığında Buse de hızla kalktı. Arkasına bakmadan kapıya doğru ilerlerken yaptığı saygısızlık umurunda bile değildi. Kendisine veya mesleğine saygı göstermeyen adamlara saygı gösterecek değildi Fırat.

"Fırat bekle ne olursun" dedi Buse, Fırat'ın arkasından ilerlerken. Çok mahcuptu Fırat'a karşı. belki en başında ona söyleseydi ailesinin böyle olduğunu Fırat bu kadar hayal kırıklığına uğramazdı diye düşündü içten içe.

"Şimdi konuşmayalım olur mu? Ben çok sinirliyim. Senin de kalbini kırmak istemiyorum." dedi Fırat Buse'ye bakarak. Buse dolu gözleriyle Fırat'a bakarken mecburen başını sallayarak onu onaylamak zorunda kaldı.

Fırat başka bir şey söylemeden merdivenlerden inip binadan çıkarken Buse kapıyı kapatıp sırtını kapıya yasladı. Her şey mahvolmuştu, o kadar güzel başlayan geceleri babası yüzünden kötü bitmişti. Daha ilk tanışmada söylenecek şey miydi bunlar. Dayanamayarak gözyaşlarını akıttı Buse. Ama ne olursa olsun Fırat'tan vazgeçmeyecekti, uğruna ailesini silmek olsa bile.

 

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Üzerime giydiğim siyah gömleğin düğmelerini iliklerken Alparslan'ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Çelik yelek giydiğimden dolayı üzerimi değiştirmek zorunda kalmıştım. Saatler önce tabura gelmiş ve gerekli şeyleri konuşmuştuk. Şimdi sıra adamı yakalamaktaydı.

"Kulağındaki kulaklıktan bizi duyabileceksin, bizde seni duyacağız." diyen Alparslan ile başımı salladım. Alparslan sözlerine devam etti. "Planı biliyorsun, sakın kafan göre bir şey yapma. Biz her türlü şeyde müdahale edeceğiz." dediğinde bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. "Biliyorum, bunu 100 kere konuştuk."

"Ben işimi garantiye alayım da." diyerek yanıma doğru adımladı Alparslan. Gömleğime elini götürerek son düğmemi kendisi ilikleyerek baştan aşağı süzdü vücudumu. "Tamam, belli olmuyor çelik yelek."

Odanın kapısı tıklandığında kapı hafifçe aralandı ve Caner'in sesi duyuldu. "Her şey hazır komutanım, taksiyi de ayarladık. Kadir şoför koltuğunda olacak." dediğinde Alparslan onayladı. "Tamam, geliyoruz."

Caner odanın kapısını kapattığında Alparslan başını bana doğru çevirdi. İki eliyle yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Dikkatli ol tamam mı? Gideceğin yer her şekilde kontrol edildi, bir sorun olmayacak." Bunları benden ziyade kendini ikna etmek için söylüyordu sanki. Yine de başımı sallayarak onayladım. "Sende kendini zorlama."

 

Söylediğim şeyle birlikte Alparslan başını salladı. Başını bana doğru yaklaştırıp dudaklarını alnıma bastırdı ve uzunca öptü. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes vererek sakinleşmeye çalıştım. Saat yaklaştıkça heyecanlanıyordum. "Her şey güzel olacak." diyerek alnını alnıma yasladığında başımı salladım. "Güzel olacak." kısaca dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildiğinde elimden tuttu. "Artık gidebiliriz."

El ele odadan dışarı çıktıktan sonra binadan dışarıya çıktık. Kapıda bizi bekleyen timi gördüğümde derin bir nefes aldım. Kartal yüzbaşının sesi kulaklarıma doldu. "Hiçbir şeye müdahale etmeye kalkma, biz gereken her şeyi halledeceğiz."

Söylediği şeyi onayladım, aynı şeyi defalarca tekrar etmişlerdi. "O zaman Kadir, Hazan. Siz taksiye geçin. Emre, Murat, Barış ve Fırat zaten mekanda. Bizde arkanızdan takip edeceğiz sizi Alparslan ve Caner ile."

Kartal yüzbaşının sözü ile birlikte elimi Alparslan'ın elinden çekmeye çalıştım ancak o bunu izin vermeden benimle birlikte taksiye kadar yürüdü. Taksinin kapısını açıp beni bindirdiğinde ancak o zaman elimi bıraktı. Kapıyı kapattığında camdan ona bakarak gülümsedim rahatlaması için. Çünkü o kadar endişeli duruyordu ki bu hali benim de gerilmeme neden oluyordu.

Kadir arabayı çalıştırıp taburdan çıkarken kulaklıktan gelen birkaç hışırtı ve ardından Alparslan'ın sesini duydum. "Güzelim duyuyor musun bizi?" yüzümde ufak bir gülümseme oluşurken konuştum. "Duyuyorum."

"Tamam, yarım saate kadar varmış olursunuz mekana. Diyarbakır'ın biraz dışında sayılır." diyen Alparslan ile birlikte cevap verdim. "Tamamdır."

Sessizlik içinde ilerlemeye devam ederken camdan dışarıyı izlemeye devam ettim. Hava kapkaranlıktı, ormanlık bir alanın içinde ilerliyorduk ve bunlarla birlikte oluşan sessizlik ortamı beni çok etkiliyordu. Dudaklarımı dişlerken terleyen ellerimi dizlerime doğru sildim.

Kolumdaki saate bakarken saatin neredeyse gece yarısı 1.00'a geldiğini görerek derin bir nefes verdim. Ben kimseye haber vermeden, yalnız başıma buraya gelseydim beni kimse bulamazdı. İyi ki düşünüp mantıklı kararı vermiştim.

"Verilen adrese gelmek üzereyiz." Kadir'in sesini duyduğumda büyükçe yutkundum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Tamam, her şey kontrol altında. Etrafta kimse yok. Kazamız mübarek olsun." Kartal yüzbaşının sesi kulağıma dolarken derin bir nefes verdim.

Araba yavaşlayıp bir deponun önünde durduğunda kulaklığımdan Alparslan'ın sesini duydum. "İnebilirsin güzelim." arabadan inerek kapıyı usulca örttüm. Yavaş adımlarla depoya doğru ilerlerken Alparslan'ın sesini duydum tekrar. "Dürbünle uzaktan bakıldığında bile çok güzel görünüyorsun."

Söylediği şeyle birlikte ister istemez gülümsedim. Yapmak istediğini çok net anlıyordum. Gerginliğimi almaya çalışıyordu ve başarıyordu da.

Deponun kapısından içeri girdiğimde etrafıma baktım dikkatlice. Görünürde kimse yoktu. Kulaklığımdan tekrar ses gelmesiyle birlikte dikkat kesildim. "Yenge sol tarafında deponun en üst kısmındayım, buraya doğru bakma ama dikkatle seni izleyeceğimi bil." Caner'in konuşmasıyla birlikte ufak bir tebessüm ederek başımı belli belirsiz salladım.

"Hareketlilik var." diyen Fırat'ın sesini duyduğumda yerimde kıpırdandım. Deponun kapısından içeri giren orta boylu sakallı bir adamı gördüğümde gergince yutkundum. "Herkes hazır olsun, her an tetikte olun." Alparslan'ın uyarı dolu sesi kulağımda yankılanırken bakışlarım adamın üzerindeydi.

"Ailenle ilgili şeyleri bu kadar merak ettiğini düşünmezdim doktor hanım." adamın sesi kulağıma ulaştığında derin bir nefes aldım. "Ne biliyorsan anlat." dediğimde adam alayla güldü. "Gerçekten kimseye haber vermeden geldin ha?"

"Notta yazan neyse onu yaptım, her şeyi öğrendikten sonra gideceğim." Salağa yatmaya devam ederek ona cevaplar verirken adamın yüzündeki keyifli sırıtış sürdü. "Ona ben karar vereceğim ama önce yapman gereken bir şey daha var." dedikten sonra bana doğru yaklaşmaya devam etti.

Aramızda birkaç adımlık mesafe kaldığında bende adımlarımı geri atarak ondan uzaklaştım. Bu yaptığım daha da hoşuna giderken aramızdaki mesafeyi kapattı. "Ne yalan söyleyeyim, gelmezsin sanmıştım. Demek ki nişanlın sana bir şeyler öğretememiş."

"Orospu çocuğu. Senin ecdadını sikeceğim ben bekle." Alparslan'ın sinirli sesi kulaklarıma dolarken konuştum. "Anlat ne anlatacaksan." dediğimde adam konuştu. "Anlatacağım bir şey yok, patron seni istedi. Bende alacağım. Ondan önce halletmemiz gereken şeyler var ama biraz vakit geçirelim seninle."

Söylediği şeyle birlikte yüzüm buruşurken kalbim yerinden çıkacak gibi atarken "Şerefini siktiğim geliyorum, biz vakit geçirelim seninle." ardı ardına küfürler eden Alparslan ile birlikte Kartal yüzbaşının sesini duydum. "Herkes hazırlansın gireceğiz."

Adam dudaklarını dudaklarıma doğru yaklaştırdığında dizimle kasıklarına vurarak benden uzaklaşmasını sağladım. "Napıyorsun lan sen!?" inleyerek bana doğru bağırırken silahını çıkartarak bana doğru doğrulttu. "Ya isteyerek ya zorla."

Üç el silah sesi duyulurken sol göğsümde bir yanma hissederek geriye doğru düşerken bana saldıran adamın omzundan vurulduğunu ve bana ateş eden başka bir teröristi Alparslan'ın vurduğunu gördüm. Elimi acı hissettiğim yere doğru götürürken Alparslan'ın endişeli bir şekilde yanıma yaklaştığını duydum.

"Hazan, iyi misin? Ha iyi misin?" yanıma diz çökerek gözleriyle tüm vücudumu tararken konuştum. "İyiyim, çelik yelek işe yaradı." dedim yerimden kalkmaya çalışarak. Alparslan derin bir nefes verdiğinde kolumdan tutarak beni yattığım yerden kaldırdı ve oturur pozisyona getirdi. "Canımdan can gitti, çok şükür."

Ensemden tutarak beni kendine doğru çekip sarıldığında kalbinin hala hızla attığını duyabiliyordum. Bende onun gibiydim eğer çelik yelek olmasaydı mermi şimdi kalbimi parçalayıp geçecekti ve ben belki de çoktan ölmüş olacaktım.

"İyi misin Hazan?" Kartal yüzbaşının endişeli sesini duyduğumda kapattığım gözlerimi aralayarak konuştum. "İyiyim." Alparslan bana sarılmayı bırakıp gömleğin düğmelerini hızlı hızlı açtıktan sonra kurşunun saplandığı yere elini götürerek kurşunu çıkarttı.

Elinde tuttuğu o tek kurşun belki de benim ölmeme neden olacaktı. Çok korkunçtu bu. Alparslan diz çöktüğü yerden bir hışımla kalkmasıyla bağırması bir oldu. "Kapıyı kim kontrol ediyordu!?" tüm sesi depoda yankılandığında irkildim. İlk defa duyuyordum böyle bağırmasını.

Tüm tim başını eğmiş yere doğru bakarken tekrar bağırdığını duydum. "Kim kontrol ediyordu dedim size cevap verin bana!?" her bağırışında irkilmeye devam ederken oturduğum yerden doğrulmaya çalıştım. Kartal yüzbaşı elini bana doğru uzattığında elini tutarak onun desteğiyle ayağa kalktım.

"Ben kontrol ediyordum." Fırat'ın sesini duyduğumda dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sen kontrol ediyordun öyle mi?" dedi Alparslan ona adım adım yaklaşarak. "Bir şey yap, çok sinirli." diyerek Kartal yüzbaşına baktığımda başını iki yana salladı. "Haklı."

"Nasıl kontrol ediyordun Fırat!? Bu nasıl kontrol etmek?" elindeki kurşunu havaya kaldırıp Fırat'a gösterdiğinde tekrar konuştu. "Çelik yelek olmasaydı bu Hazan'ın kalbine girecekti, kimin yüzünden?" dedikten sonra tekrar bağırdı. "Aklın nerede oğlum senin!? Nasıl böyle bir dikkatsizlik yaparsın sen!?"

Aralarına girmek istemiyordum ama girmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. Şimdi iki arkadaş olarak değil komutan ve asker olarak konuşuyorlardı ama Alparslan yaşadığı korkudan kime çatacağını şaşırmıştı.

Onlara gitmek için adımlayacağım sırada kolumdan tutarak beni engelleyen Kartal yüzbaşına doğru döndüm. "Karışma Hazan, Alparslan haklı. Bizim dikkatsizlik şansımız yok. Bu seninle alakalı değil. Kim olsa aynı şey olurdu, eğer çelik yelek olmasaydı ölebilirdin." Biliyordum ama yine de içim rahat değildi.

"Özür dilerim komutanım, kafam dağınıktı." Fırat sessizce mırıldandığında kaşlarım çatıldı. Acaba Buse ile aralarında mı bir şey olmuştu? Ama çok mutlulardı ne olmuş olabilirdi ki? Bunu mutlaka Buse ile konuşacaktım.

"İşinle özel hayatın birbirine girmeyecek! Çok küçük bir dikkatsizliğin nelere mal olacağını bilemezsin Fırat. Burada olan şey sana ders olsun. Ama unutma aynı şey bir daha yaşanırsa bu kadar kolay kurtulamazsın." dediğinde Fırat başını salladı. Ardından bana dönerek gözlerimin içine baktı. "Özür dilerim."

"Sorun değil." küçük bir tebessüm ettim içini rahatlatmak için. Ama Fırat mahcup bakışlarını benden çekerek yere doğru eğdi.

"Burada işimiz bitti, yakalanan adamların sorgusunu yarın hallederiz. Şimdi hepiniz gidin dinlenin. Özellikle de sen Alparslan. Fırat sen benimle gel adamları istihbarata teslim edelim." dediğinde Fırat onayladı. "Emredersiniz komutanım."

Fırat ve Kartal yüzbaşı önden ilerlerken bende Alparslan ile birlikte peşlerinden ilerledim. Bu gece hepimiz için çok zor olmuştu ama değmişti. Sonuçta bizi tehdit eden adamı bulmuş ve yakalamıştık.

 

 

◔◔◔

Saat ikiye gelirken Alparslan ile birlikte onun evine gelmiştik. Eve gelir gelmez ilk işim üzerimdeki çelik yeleği çıkartmak ve acı hissettiğim yere bakmak olmuştu. Tam tahmin ettiğim gibi tahriş olmuştu, bu da kremle iyileşirdi. Lavaboda üzerime pijamalarımı giydim ve pansuman malzemelerini alarak Alparslan'ın odasına doğru ilerdim.

Kapıyı açtığımda Alparslan'ın altına eşofmanını giydiği görerek bakışlarımı kaçırdım. "Yardım edeyim mi?" Sorumla birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Hallettim güzelim." Depodaki haline göre epey sakinleşmişti.

Yanına adımladığım sırada Alparslan pansuman yapacağımı anlayarak yatağa oturdu. Eldivenlerimi giyerek göğsündeki bandajı açtığımda yarada herhangi bir sorun olmadığını görerek derin bir nefes verdim. Bugün çok hırpalamıştı kendini, dikişleri açılacak diye korkmuştum ama beklediğim gibi olmamıştı çok şükür. Yarayı temizleyip kremini sürdükten sonra tekrar kapatarak karnındaki yaraya geçtim.

Aynı işlemleri ona da uygularken konuştum. "Beklediğimden çabuk iyileşiyorsun, bu iyi bir şey. Dikişlerin tamamen iyileşince tabura gidebilirsin." dediğimde Alparslan konuştu. "Yarın o şerefsizlerin sorgusuna gideceğim."

Söylediği şeyle birlikte başımı yaradan kaldırıp gözlerine çevirdiğimde Alparslan hızla konuştu. "İtiraz etme sakın, birinin dilini koparacağım diğerinin de elini." diyerek kendi kendine söylenirken konuştum. "Hiçbir şey demiyorum artık çünkü beni dinlemeyeceksin."

Yarayı kapattıktan sonra eldivenlerimi çıkartırken tekrar konuştum. "Fırat'a biraz fazla yüklenmedin mi?" dediğimde Alparslan kaşlarını çatarak sertçe bana baktı. "Az bile yaptım Hazan." dedikten sonra elini cebine sokarak çelik yelekten çıkarttığı kurşunu çıkartarak bana doğru gösterdi. "Bu kurşun seni benden alabilirdi, o zaman bunun vebalini taşıyamazdı."

Bakışlarım kurşundayken konuştum. "Belli ki Buse ile aralarında bir şey olmuş, ondan dalgındı." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Bu bir bahane değil, özel kuvvetlerde görevli hiçbir asker böyle hata yapamaz. Bu onun ilk hatasıydı, fazla üzerine gitmedim. Normalde şikayet etmem gerekiyordu."

Şaşkınlıkla Alparslan'a bakarken o tekrar konuştu. "İnsan hayatı şaka değil bunu sen benden daha iyi biliyorsun, bu kurşun vücuduna girdiğinde neler olacağını bildiğin gibi. O yüzden benimle onun arasına girmeye kalkma sakın." dediğinde mecburen başımı sallayarak onayladım.

Alparslan belimden tutarak beni kendine doğru çektiğinde elleri pijamamın düğmelerine doğru gitti. İliklediğim birkaç düğmeyi kendi elleriyle açarken ortaya çıkan göğüslerimle birlikte utanarak bakışlarımı kaçırdım. Alparslan ise elini kızarıklık oluşan yere götürdü. Soğuk elleriyle birlikte tüylerim diken diken oldu.

Alparslan dudaklarını tenime yaklaştırarak kızarıklığın üstünü yani tam olarak kalbimin üzerine nemli dudaklarını bastırırken hissettiğim heyecanla birlikte derin bir nefes aldım. Göğüslerim nefes alıp vermemin etkisiyle inip kalkarken Alparslan dudaklarını benden çekerek gözlerimin içine baktı. "Buraya krem sürmemiz lazım."

Hipnoz olmuş gibi başımı sallayarak onayladım. "Süreriz." Anın büyüsüyle ardı ardına yutkunurken onun da ağırca yutkunduğuna şahit olduğumda iyice utanarak konuştum. "Senin, senin dinlenmem gerekiyor artık. Hadi." geri çekilmemle birlikte ellerinden kurtulurken genzimi temizledim.

Alparslan'ın yüzünde keyifli bir sırıtış oluşurken ellerimi saçlarıma geçirerek konuştum. "Ben salondayım o zaman." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Ne salonu burada koskocaman yatak varken." dediğinde konuştum. "Daha iyileşmedin sen, gece çarparım falan." dediğimde Alparslan hızla itiraz etti. "Çarpmazsın. Hadi gel."

Elini bana doğru uzatırken dayanamayarak elini tuttum. Bugün ikimiz içinde çok zor olmuştu. Birbirimizin kollarında dinlenmek hakkımızdı ama yine de endişelenmeden edemiyordum.

Birlikte yatağa uzandığımızda ellerimi yanağımın altına koyarak ona doğru döndüm. Yakışıklı yüzünü izlerken Alparslan kolunu başının altına koyarak tavana doğru bakmaya başladı. Henüz yan yatamazdı yaraları gereği o yüzden şimdilik böyle idare edecekti. Başını bana doğru çevirdiğinde gözlerimiz buluştu.

"Benden bu kadar uzak durma, ben iyiyim." dediğinde konuştum. "Şimdilik böyle idare edeceğiz, seni kırmamak için yanına uzandım ama bu seninle sarmaş dolaş uyuyacağımız anlamına gelmiyor." dediğimde Alparslan gözlerini kısarak yüzüme baktı. "Bugünlerin acısını çıkartacağız kısa sürede."

"Çıkartırız, sen yeter ki iyi ol." dediğimde Alparslan konuştu. "Sende iyi ol, bugün bir kez daha seni kaybetmenin korkusunu yaşadım. Anladım ki sen iyi olmazsan bende iyi olmam. O yüzden sen iyi ol güzelim." dediğinde gülümsedim. Elimi yanağına götürerek okşadım. "Hep iyi olalım, mutlu olalım. Ama birlikte."

Alparslan küçük bir tebessümle beni onaylarken mırıldandı. "Güzel gecelerimiz olsun güzelim." dediğinde bende mırıldandım. "Güzel gecelerimiz olsun."

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Upuzun bir bölümle geldim karşınıza, nasıldı bölüm?

‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahnelerimiz nasıldı?

‣‣‣ Operasyon sahnemiz nasıldı?

‣‣‣ Buse, Fırat ve Buse'nin ailesinin olduğu sahnemiz nasıldı? Sizce ne olacak bizimkilerin hali?

‣‣‣ Hülya hanımı da gönderdik bu bölümde nasıldı sahneler? Beğendiniz mi?

‣‣‣ Bir sonraki bölümde bir zaman atlaması olacak, artık yavaştan düğün hazırlıklarına geçelim diyorum. Ne dersiniz?

‣‣‣ Bölümde beğenmediğiniz yerler var mı?

Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım, görüşmek üzere..

Loading...
0%