@mutlusonsuz222
|
Herkese keyifli okumalar dilerim.. 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 40.Bölüm Yazarın anlatımından, Alparslan sorgu odasında camın ardından dün ele geçirdikleri teröristin sorgusunu izliyordu yumruğunu sık sıka. Kartal bile bile Alparslan'ın içeri girmesine izin vermemişti. Çünkü biliyordu, dayanamayıp adamların ağzını burnunu kırardı Alparslan. Ancak daha yeni iyileşme aşamasında olduğu için buna izin veremezdi. O yüzden sorguya bizzat kendisi girmiş, Alparslan'a da dışarıdan izlemesi gerektiğini söylemişti. "Başınızdaki adam kim? Kimden emir alıp o notları yolladınız?" Kartal adamdan bir cevap beklerken karşısındaki adam hiç cevap vermeyip yalnızca Kartal'a bakmaya devam etti. "Buradan çıkışın yok biliyorsun değil mi? Ya konuşacaksın, Ya konuşacaksın. Başka seçeneğin yok." Kartal artık sinirlenmeye başlıyordu, dün gencecik bir kadının hayatını tehlikeye atmıştı. Bunun karşılığını da alması gerekiyordu. İçten içe böyle tehlikeli bir görevde Hazan'ın yer almasına izin verdiği için kendine kızıyordu. O kurşun çelik yeleğe değil de kafasına gelseydi şimdi neler olacağını düşünmek bile istemiyordu. "Emri size kim verdi?" Son kez sakin bir biçimde soruyu sorarken adamın başını çevirmesiyle oturduğu yerden aniden kalkarak adamın çenesini sertçe tuttu ve kendine çevirdi. "Bana bak! Ya adam akıllı konuşursun ya da seni dışarıda bekleyen adamın eline bırakırım eşek sudan gelinceye kadar dayak yemeni zevkle izlerim." Adam hala cevap vermezken Kartal adamın çenesinde duran elini çekerek kolundaki sargı bezinin üstüne sertçe bastırdı. Adam inlerken Kartal elini bastırmaya devam etti. "Tamam, Tamam konuşacağım bırak kolumu." Adam inleyerek zoraki bir şekilde konuştuğunda Kartal elini hafifçe çekti. "Konuş." "Emri Muhsin adında birinden aldık, her şeyin başındaki o adamın yardımcısı. Eskisi tutuklandıktan sonra yerine o geçti." dediğinde Kartal konuştu. "Kızı ne yapacaktınız?" "Ben hiçbir şey bilmiyorum, Muhsin kızı alın getirin dedi sadece. Komutanın notunu da doktora giden notu da onların söyledikleri şekilde yazdım." dediğinde Kartal konuştu. "Bu Muhsinle yüz yüze mi haberleştiniz?" dediğinde adam başını iki yana salladı. "Yok, telefonla ulaştı bana." dediğinde Kartal bıkkın bir nefes verdi. Bulmaları zordu o adamı. Düşüncelerinden sıyrılarak tekrar konuştu. "Peki kızın ailesi hakkında dedikleriniz?" "Onlar ne dediyse onu yazdım ben, hiçbir şey bilmiyorum." dediğinde Kartal adama doğru yaklaşarak elini yarasanın olduğu koluna götürüp pat pat vurdu. "Bak gördün mü, isteyince nasıl ötüyorsun bülbül gibi." Adam acıyla yüzünü buruştururken Kartal keyifle sırıttı. Ardından sorgu odasından çıkarak direkt olarak Alparslan'ın yanına doğru ilerledi. Alparslan'da sorgunun bitmesiyle birlikte odadan çıkmış ve Kartal'ı beklemeye başlamıştı. Koridorda yüz yüze geldiklerinde Kartal konuştu. "Dinledin mi sorguyu? Amaçları belli ki bu patron dedikleri adamın yardımcısını almak. Bunun içinde Hazan'ı kullanacaklardı." dediğinde Alparslan başını iki yana salladı. "Bu işte başka bir şey var. O adamı biz ele geçirdik tamam bundan dolayı bana diş bicileyip Hazanla tehdit ediyorlar ama takas için daha üst rütbeli birinin sevdiği daha kolay olmaz mıydı?" Kartal, Alparslan'ın dediklerini dikkatle dinledikten sonra duraksadı. Haklılık payı vardı ama tam bir şey söylemek mümkün değildi buna. "Onu da adamı yakalayınca öğreneceğiz ancak. Muhsin ismini öğrendik ama ne eşgali var ne de başka bir şey. Diğer adam hastaneden çıksın onunla da bir konuşalım bakalım. Belki bir şeyler öğreniriz." diyen Kartal'ı başını sallayarak onayladı Alparslan. Ama hala ikna olmamıştı. Bu işte bir şey vardı. Hazan'ı seçmelerinin nedeni aklına yatmıyordu. Bunun üzerinde durup asıl nedeni öğrenmeye çalışacaktı. Kartalla birlikte emniyetten çıktıktan sonra soluğu taburda aldılar. Kartal gerekli bilgileri Harun Yarbay'a anlatmak üzere odasına doğru ilerlerken Alparslan kendi odasına doğru ilerlemeye başladı. Aklı bir yandan da Fırat da idi. Dün ki yaptığı şey onun yapacağı türden bir şey değildi, bunun farkındaydı Alparslan. O yüzden onunla konuşması gerekiyordu. Timin toplandığı ortak alana doğru ilerleyerek kapıdan içeri girdi. Tüm tim onun içeri girmesiyle birlikte ayaklanırken Alparslan hepsine göz gezdirip konuştu. "Rahat." dedikten sonra bakışları Fırat ile buluştuğunda tekrar konuştu. "Fırat benimle gel." Alparslan odadan çıkarken Fırat peşinden ilerleyerek onunla birlikte odadan çıktı. Yan yana yürürlerken Alparslan bakışlarını Fırat'a çevirip yüzünü inceledi. Hala çok sıkkın ve düşünceli duruyordu. Kardeşini daha önce birkaç kez böyle görmüştü Alparslan. Biri ailevi meseleyken diğeri ise Buse ile ilgiliydi. O yüzden konunun Buse ile ilgili olduğunu anlamıştı. "Bir sorun mu var?" dedi Fırat merakla Alparslan'a dönerek. Ona karşı hala mahcup hissediyordu. Alparslan başını olumlu anlamda salladı. "Bir sorun var ama bende değil, sende var." Alparslan'ın odasına geldiklerinde Alparslan kapıyı açarak Fırat'ın geçmesini bekledi. Ardından da kendisi içeriye girerek kapıyı kapattı. Eliyle masanın karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Fırat oturduğunda kendisi de karşısına geçip oturdu. "Bunca yıllık dostunum, seni çok az böyle görmüşümdür. Neyin var kardeşim? Neden böyle dalgınsın. Dün olan şey senin yapacağın bir hata değildi." Alparslan merakla Fırat'ın yüzünü izlerken Fırat büyükçe yutkundu. "Kafam dalgındı, bir an ne olduğunu anlamadım dalmışım. Silah seslerini duyunca kendime geldim." Alparslan kaşlarını çatmış Fırat'a bakarken Fırat devam etti sözlerine. "Dün Buse ile buluşacaktık biliyorsun." dedi Fırat Alparslan'a bakarak. Alparslan başını sallayıp onu onayladığında devam etti. "Buluştuk, her şey güzeldi. Güzelce yemeğimizi yedik derken kapı çaldı. Ailesi geldi." Alparslan bundan sonra gelecek şeyi az çok tahmin edebiliyordu. Aile işin içine girdiğinde her şey daha da zor oluyordu kendisinden çok net biliyordu bunu. O yüzden sabırla Fırat'ın konuşmasını bitirmesini bekledi. Fırat ise sözlerine devam etti. "Saçma sapan konuştu babası, Buse ailesine söylemeyince bir şeyler olduğunu anlamıştım da babasının bu kadar katı olduğunu tahmin edememiştim." dediğinde Alparslan kaşlarını çattı. "Nasıl yani izin vermedi mi?" Fırat, Alparslan'ın sorusuyla alayla güldü. "İzin vermese yine iyi. Neymiş askere kızını vermezmiş. Gecesi gündüzü olmayan adama kız mı verilirmiş." Alparslan duyduklarıyla birlikte burnundan sert bir nefes verdi. Şimdi anlamıştı Fırat'ın canının neden sıkkın olduğunu, hak da vermişti. Hala böyle zihniyetler vardı ya en çok buna canı sıkılıyordu Alparslan'ın. Gece ve gündüzleri keyiflerinden belli değilmiş gibi konuşmaları, aşağılayıcı sözleri, bakışları. Bitmiyordu hiç. "Ya Buse ya mesleğin diyor abi, istifa et ben sana iş ayarlarım diyor." diyerek bıkkınca nefes verdi Fırat. Alparslan ise sertçe çıkıştı. "Başka emri var mı paşa hazretlerinin? Bu nasıl kafa yapısı amına koyayım." Alparslan sinirlerine hakim olamazken Fırat konuştu. "Resti çektim bende, sonra çıktım evden." "Buse ne diyor bu işe?" dedi Alparslan merakla. Fırat omuz silkti. "Bilmiyorum ki. Konuşmadık." Fırat'ın dediği şeyle Alparslan kaşlarını çattı. "Ne demek konuşmadık? Kızı öyle bırakıp gittin mi?" "Ne yapsaydım abi? O sinirle onu da mı kırsaydım. Zaten ne yapacağımı şaşırdım." dediğinde Alparslan elini Fırat'ın omzuna doğru atarak konuştu. "Tamam o an konuşmadın ama şimdi konuşabilirsin. O ne düşünüyor öğren. Ondan sonra düşünürsün kara kara. Buse seni istedikten sonra önünüzde kimse duramaz. Bende arkanızdayım, gidip konuşurum o adamla." Fırat, Alparslan'ın dediğinden sonra küçük bir tebessüm etti. "Özlemişim senin bana akıl vermelerini." dediğinde Alparslan'da ister istemez gülümsedi. "Vakit bulup konuşamıyoruz ki yoksa ben sana daha ne akıllar veririm." Fırat burukça gülümseyerek konuştu. "Zor be abi." Alparslan Fırat'ın sözüyle birlikte kaşlarını çatarak konuştu. "Yakışıyor mu senin gibi askere böyle umutsuz konuşmak. Bizim için zor diye bir şey yok. Zoru yaparız, imkansız zaman alır." Fırat içinde tekrar yeşeren umut kırıntılarıyla birlikte başını olumlu anlamda salladı. Haklıydı, Alparslan. Her ne olursa olsun çabalamaktan vazgeçmeyecekti. O Buse'yi aylarca beklemişti. Şimdi karşılarına çıkan ilk engelde elini bırakacak değildi. Odadan çıktıktan sonra direkt olarak Buse'yi arayacaktı. Onun da fikrini alacaktı. Aklına gelen şeyle birlikte merakla konuştu Fırat. "Hazan iyi değil mi? Dünden sonra bir sorun olmadı." Emin olmak için Alparslan'ın yüzüne doğru baktı. Alparslan başını olumlu manada salladı. "İyi, merak etme. Bir sorun olmadı çok şükür." diyerek güvence verircesine gözlerini kırptı Alparslan. Fırat derin bir nefes verdikten sonra konuştu. "Çok şükür." Alparslan kolundaki saate baktıktan sonra oturduğu yerden kalktı. "Buseyle konuş, bana da haber ver mutlaka. Şimdi birkaç işim var. Tamam mı?" Alparslan Fırat'a onay beklercesine bakarken Fırat da oturduğu yerden kalktı. "Veririm, merak etme. Seninle böyle konuşmayı özlemişim gerçekten. Teşekkür ederim kardeşim." Alparslan kolunu Fırat'a doğru açarak konuştu. "Kardeşler bugünler içindir." dedikten sonra Fırat'a sıkıca sarıldı. Fırat da ona sarıldıktan sonra kolları birbirlerinden ayrıldı. Alparslan, Harun Yarbay'ın odasına gitmek üzere odadan çıkarken Fırat da Buse'yi aramak için odadan çıktı. ◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Fırat, Alparslan ile konuşmasını bitirdikten sonra cebinden telefonunu çıkarttı. Dün Buse'yi orada öyle bırakmayı istememişti ama Fırat'ın sakinleşmesi gerekiyordu. Buse'nin babası Kazım beyin dedikleri açıkçası çok zoruna gitmişti. Bu yüzden o anda Buse'yi de kırmayı hiç istememişti. Alparslan'ın da dediği gibi onu arayacak ve bu konu hakkındaki düşüncesini soracaktı. Eğer Buse de istekliyse onunla beraber bu zorluğun üstesinden gelmeye hazırdı. İlk zorlukta vazgeçecek hali yoktu. Kazım beyin cümlelerini duyduğunda neden Buse'nin kendine göre önyargılı davrandığını daha iyi anlamıştı. Ailesi onu böyle yetiştirmişti. Buse'nin çekinceleri bu yüzdendi. Ama zamanla bu çekinceler suya düşmüş, Buse her şeye alışmıştı. Tek amacı sevdiğiyle birlikte olmaktı. Telefon uzun uzun çaldığında Fırat yerinde huzursuzca kıpırdandı. Telefon açıldığında Buse'nin sesini duyuldu. "Efendim?" "Nasılsın?" dedi Fırat çekimser bir sesle. Sevgili oldukları andan beri ilk defa çekiniyordu. Dün onu orada bırakıp arkasına bakmadan gittiği için Buse'nin bozulduğunu düşündüğü içindi bu çekimserlik. "İyiyim, asıl sen nasılsın?" Buse merakla konuştuğunda Fırat cevap verdi. "İyi sayılırım. Dün ben çıktıktan sonra bir sorun oldu mu?" Fırat merakla konuşurken Buse derin bir iç çekti. Fırat gittikten sonra babasına çok kızmış, dil dökmüştü Fırat'ı sevdiğine dair. Ama babası Nuh diyor peygamber demiyordu. "Babama seninle olmak istediğimi anlatmaya çalıştım ama kabul etmiyor, ne yapacağımı bilmiyorum." dedi Buse bıkkınca. Fırat, Buse'nin sesinden bile ne kadar üzgün olduğunu anlayabiliyordu. "Sen evde misin?" "Hayır, işe gitmek için çıktım evden. Annem kabullendi seni ama babam evdeyken seninle konuşmam sıkıntı yaratabilir. Yani yine abuk sabuk laflar edebilir sana." dediğinde Fırat derin bir iç çekti. "Bunun da üstesinden geleceğiz. Sen benimle olmak istiyorsan ben her türlü şeyin üstesinden gelirim." Fırat beklentiyle konuşurken Buse kaşlarını çattı. "O ne demek öyle? Sen benimle olmak istiyorsan mı? Tabii ki de olmak istiyorum. Fırat ben seni çok seviyorum. Öyle kolay vazgeçer miyim senden?" Buse kırgın bir şekilde konuşurken Fırat hızla karşı çıktı. "Tabii ki öyle değil ama ne bileyim ailen onlar senin. Karşı çıkmak istemezsin belki diye." dediğinde Buse konuştu. "Onlar benim ailem evet ama benim mutluluğumu önemsemiyorlar bile. Daha seni tanımadan kestirip attı her şeyi. Bunu kabul edemiyorum." Fırat içten içe sevinse de Buse'nin ailesiyle arasının bozulmasını istemiyordu. Kendisi aile özlemini net bir şekilde yaşadığı için sevdiğine de bunu yaşatamazdı. Bu yüzden ne olursa olsun kabullenmelerini sağlayacaktı. "Merak etme, bir süre sonra kabullenecektir. Benim yüzümden aileni karşına alma lütfen." Buse Fırat'ın sözleriyle birlikte cevap verdi. "Senin yüzünden değil, yıllarca bu böyleydi. Bende onların her dediğini yaptım. Ama artık kendi istediğimi yapacağım." Fırat sessiz kalırken Buse tekrar konuştu. "Dün için özür dilemek istiyorum ama telafi eder mi bilmiyorum Fırat. Siz bizler için gece gündüz çalışıyorsunuz, yemiyorsunuz, içmiyorsunuz, aç kalıyorsunuz. Hiç hak etmedin o sözleri. Ben seninle gurur duyuyorum ve hep de duyacağım." Fırat, Buse'nin sözleriyle büyükçe gülümsedi. Dünden sonra bu sözleri duymak ona iyi gelmişti, içi biraz da olsa rahatlamıştı. "Özür dileme, sen bir şey yapmadın çünkü. Ayrıca bu söylediğin sözler benim için o kadar kıymetli ki, dünü unuttum bile." "Sevindim çünkü gece boyu seni düşündüm, kendimi nasıl affettirebilirim diye düşündüm. Evden çıkarken ki hayal kırıklığı içinde bakan gözlerini unutmak mümkün değildi." diyen Buse ile Fırat cevap verdi. "Seni öyle bırakmamam gerekiyordu ama o an bende sinirliydim bende bunun için özür dilerim." Buse hızla karşı çıktı. "Sakın dileme, sen haklıydın. Dün aramadım seni biraz kendinle kal diye. Sen aramasaydın ben arayacaktım seni bugün, sen benden önce davranmış oldun. İyi ki de aradın. Benim de içim rahatladı." "Sen kafana takma bunları, halledeceğiz tamam mı?" diyen Fırat ile Buse onayladı. "Tamam, şimdi kapatıyorum ben. Seni seviyorum." dediğinde Fırat konuştu. "Bende seni seviyorum." Telefonu kapattıklarında ikisi de bir süre telefonun ekranına baktılar uzun uzun. İkisinin de aklında ne olursa olsun birbirlerinden vazgeçmeyecekleri ve el ele her şeyin üstesinden gelecekleri vardı. ◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından 3 Hafta Sonra, Tezgahta doğrama tahtasında doğradığım domatesleri salata tabağına koyduktan sonra sosunu da dökerek salondaki masaya götürerek tam ortaya yerleştirdim. Yemek tabaklarını ve çorba kaselerini özenle yerleştirdikten sonra heyecanla kolumdaki saate baktım. Haftalar geçmişti Alparslan'ı görmeyeli. Bugün sonunda operasyondan dönüyordu. Onu o kadar çok özlemiştim ki anlatacak kelimeleri bile bulamıyordum. Yine bir doğum gününde benden uzakta olacağını düşünerek üzülmüştüm ancak bugün Kartal Yüzbaşından aldığım habere göre bu akşama doğru Diyarbakır'da olacakları haberini almıştım. İşten çıktıktan sonra heyecanla bizim için güzel bir yemek hazırlamıştım. Ona o kadar güzel bir doğum günü hediyem vardı ki, öğrendiğinde nasıl tepki vereceğini düşünmek kalbimin yerinden çıkmasına neden oluyordu. Evlendiğimizden bu yana günlerce başımın etini yemişti bu konu hakkında ve şimdi doğum gününde bu haberi öğrenmek ve ona vermek çok güzel bir hediye olacaktı. Hastaneden eve gelmeden önce bebek mağazasından aldığım patikleri hamilelik testiyle birlikte hediye kutusuna koyarak salonumuzda bulunan konsolun çekmecesine sakladım. Pastasındaki mumları üfledikten sonra bunu çıkartıp verecektim. Zil sesini duymamla birlikte kaşlarım hafifçe çatıldı, normalde kendi anahtarıyla eve girerdi ancak belki de bu defa benim açmamı beklediği için zile bastığını düşünerek koşar adımlarla evin kapısına doğru ilerledim. Direkt olarak kapıyı açtığımda gördüğüm yüzlerle duraksadım. Harun Yarbay, Kartal yüzbaşı ve tanımadığım başka rütbeli bir asker. Onların arkasında iki ambulans görevlisi. Tam kapının önünde bana bakıyorlardı. Heyecanla beklediğim adam ise yoktu. Gördüğüm manzara yüzümdeki tebessümü silerken gözlerimdeki heyecan pırıltıları yerini gözyaşlarının oluşturduğu pırıltılara bıraktı. "Hazan Hanım, bugün çıkan çatışma sonucu Yüzbaşı Alparslan Türkoğlu şaha-" Harun Bey'in sözlerini keserek konuştum. "Duymak istemiyorum." ellerimi kulaklarıma götürdüğümde başımı iki yana salladım. "Söylemeyin." Duymak istemiyordum, görmek istemiyordum. Rüyaydı bu. Acıyan bir biçimde bana bakan gözleri umursamadan yere doğru çömeldim. Yanıma gelerek önümde diz çöken Kartal yüzbaşının konuştuğunu görüyordum ama ne dediğini algılayamıyordum. İnsanların yüzleri net bir biçimde seçilemezken ellerim kendiliğinden kulaklarımdan aşağı doğru düştü. Gözlerimi kapatmadan evvel son duyduğum şey Kartal Yüzbaşının sesiydi... "Alparslan hayır!" gözlerimi aniden araladığımda gördüğüm kabusun etkisiyle birlikte derin nefesler alıp vermeye çalıştım. Yatakta doğrulduğum sırada eliyle kolumda bir temas hissederek başımı yana doğru çevirerek Alparslan'ı gördüm. "Buradayım güzelim." Onu iyi gördüğüm an ağlamaya başladığımda ellerimle yüzümü kapattım. Alparslan beni kendine doğru çekerek başımı göğsüne yasladığında saçlarımı yüzümden çekti. "Ağlama birtanem. Buradayım ben, iyiyim. Yanındayım." Her gün olmasa da haftada birkaç kez böyle kabuslarla uyanıyordum. Bu eve geldiğim ilk günlerde bir kabus görmüştüm ve uyandığımda yanı başımda Alparslan'ı göremeyince tüm evi gezip ağlayarak Alparslan'ı aramıştım. O günden sonra her sabah Alparslan'ı yanımda buluyordum. Benden önce uyansa dahi ben uyanmadan yanımdan ayrılmıyordu, sırf aynı korkuyu bir daha yaşamayım diye. Kokusunu soluyarak rahatlarken Alparslan eliyle saçlarımı okşuyordu. İyiydi, yanımdaydı. Başımı usulca göğsünden kaldırırken Alparslan elini yüzüme getirip baş parmağıyla akan gözyaşlarımı temizledi. Bana belli etmiyordu ama gözlerinden üzüldüğünü anlayabiliyordum. Beni böyle görmek ona acı veriyordu. "Anlatmak ister misin?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Çok kötüydü, belki de hayatımız da en mutlu olacağımız günde onun şehit haberini almak çok acı vericiydi. "Bu olay sende çok büyük bir travma yarattı biliyorum, ben yaralanmadan önce timden haber alınamaması da hırpaladı seni. Ben nasıl senin yanında olabilirim bilmiyorum. Bana bir yol göster, nasıl eskisi gibi iyi olmanı sağlayabilirim?" Yanağımı okşarken sarf ettiği sözlerle büyükçe yutkundum. "Sen zaten benim yanımda olarak bana iyi geliyorsun ama benim profesyonel destek almam şart oldu sanırım." diyerek derin bir iç çektim. Alparslan başını olumlu anlamda sallayarak konuştu. "Her zaman bir adım arkanda olup düştüğünde kaldıracağım seni." Ufak bir tebessüm ederek başımı salladım belli belirsiz. "Biliyorum, zaten sen olmasan üstesinden gelemezdim." dedikten sonra Alparslan'a yaklaşarak kollarımı boynuna doladım. Alparslan belimi sararken dudaklarını askılı olan pijamamın üzerinden omzuma bastırdı. "Bugün tabura gitmen gerekiyor mu?" diyerek kollarımı boynundan çekerken Alparslan başını salladı. "Aslında gitmem gerekmiyor ama Emre ve Fırat birlikte göreve gidecekler. Onlarla son kez konuşmam lazım. Onlar muhtemelen şuan taburda hazırlanıyorlardır." "İznin bitmeden tabura gitmen içime sinmiyor." dediğimde Alparslan gözlerime doğru baktı. "İyileştim sayılır, sende biliyorsun dikişler kapandı neredeyse." dediğinde bakışlarım direkt olarak yaralarını buldu. Haklıydı. İyiydi. Parmağımı göğsündeki yara yerine götürerek başparmağımla kenarına dokundum. "Vücudundaki izlere yenisi eklenmiş oldu." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çatarak başını omzuna doğru eğdi. "Bunun manası vücudunu beğenmiyorum mu demek oluyor?" Meraklı sesiyle birlikte sırıttım. "Seni beğenmeyen de ne bileyim yani?" dediğimde Alparslan güldü. "Ha şöyle, bana böyle şeylerle gel güzelim." söylediği şeyle birlikte kaşlarım havalandı. "Hemen de şımar zaten." dediğimde Alparslan muzipçe gülmeye devam etti. "Her gün iltifat almadığım için olabilir mi?" "O zaman bugün ki dozunu aldıysan yataktan çıkabiliriz." dediğimde Alparslan dudaklarını yalayarak konuştu. "Aslında çıkmasak da olur. Hatta gel, birazcık daha vakit geçirelim." dediğinde burnumdan nefes vererek güldüm. "Hani senin tabura gitmen gerekiyordu?" "Gerekiyor zaten ama ne yapayım burası daha cazip şimdi." dediğinde yataktan kalkarak konuştum. "Çok isterdim sevgilim ama benim de işe gitmem gerekiyor biliyorsun." dediğimde Alparslan oflayarak yataktan kalktı. "Ne zaman şöyle baş başa vakit geçireceğiz biz işlerimiz, dertlerimiz olmadan?" Alparslan'ın haklı yakarışına karşılık konuştum. "Ancak balayında galiba." dediğimde Alparslan yanıma doğru gelerek elini yanağıma götürdü ve makas alarak konuştu. "O zaman en kısa zamanda evleniriz bizde." Ciddi olup olmadığını anlamaya çalışırken Alparslan tekrar konuştu. "Şaka yapmıyorum, zaten benim yaralanmamdan sonra vakit kaybettik. Planımız yaz sonu evlenmek değil miydi? E biz de neredeyse yaz sonuna geldik." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ciddi misin sen?" Alparslan omuz silkerek konuştu. "Ciddiyim tabii. Aslında şimdi çıkıp yıldırım nikahıyla evlenelim diyeceğim ama annem habersiz evlendik diye çok kızar. O yüzden bir şey diyemiyorum." dediğinde başımı salladım. "Öyle bir şey olmaz zaten ama haklısın galiba, araya başka şeyler girmeden halletsek iyi olur." "Hatta ne yapalım biliyor musun biz direkt nikah tarihini alalım işe gitmeden." dediğinde güldüm. "Yok artık." dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Yoksa evlenmekten vaz mı geçtin? Bak parmağıma yüzüğü taktın bir kere vazgeçemezsin." diyerek sağ elini kaldırarak alyansı işaret etti. "Vazgeçmek isteyen kim?" dediğimde Alparslan sırıttı. "Hmm öyle mi diyorsunuz hanımefendi?" eliyle belimden tutarak beni kendine doğru çekerek aramızdaki mesafeyi kapattı. "Öyle diyorum beyefendi." dediğimde Alparslan yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Gözlerimi kapatarak dudaklarımızı birleştirecekken odada yankılanan zil sesiyle birlikte gözlerimi araladım. "Hayır sabah sabah olacak iş mi yani?" Alparslan'ın isyanına gülerken kollarının arasından çıkarak komodindeki telefonuma ilerledim. Ekrana baktığımda arayan kişinin Nazlı olduğunu görerek telefonu aldım ve kulağıma götürdüm. "Efendim Nazlıcım?" "Hazan, yardım et. Ben galiba doğuruyorum. Çok sancım var. Emre telefonunu açmıyor. Yanımda kimse yok." Nazlı'nın telaşlı sesini duyduğumda şaşkınca konuştum. "Tamam, tamam sakin ol. Derin derin nefes al. Ben ambulans gönderiyorum şimdi, Alparslan ile geliyoruz." Alparslan merakla bana bakarken bende ona baktım. Nazlı telaşlı bir şekilde konuştu. "Tamam acele et lütfen." dediğinde hızla gardıroba yönelerek konuştum. "Merak etme, sen sakin ol. Geliyorum." Telefonu kapatır kapatmaz gardıroptan elime ne geçirdiysem alırken konuştum. "Nazlı'nın sancısı tutmuş, doğum yapıyor galiba. Gitmemiz gerekiyor." dediğimde Alparslan hızla yanıma gelerek dolaptan kıyafetlerini çıkarttı. "Gidelim hemen." Üzerimi değiştirmeden önce ambulansı arayıp adresi verdikten sonra Alparslan'ın da hazır olmasıyla birlikte evden çıktık. Hızlı bir şekilde arabaya bindiğimizde konuştum. "Alparslan, Emre'ye haber vermemiz lazım. Nazlı ulaşamamış." dediğimde Alparslan başını salladı. "Emre toplantıda muhtemelen, Kartal'ı arayıp söylerim." Hızlı bir şekilde Nazlıların oturduğu eve doğru gitmeye başladık. Allah'tan Alparslan'ın evine yakın bir yerde oturuyorlardı. Kısa süre sonra vardığımızda hızla arabadan indim. Ambulans birazdan gelirdi. Kapıya gidip zili çaldığımda Nazlı kapıyı iki büklüm bir şekilde açtı. "Hazan, çok sancım var." diyerek elimi tuttuğunda hızla kolundan tutarak konuştum. "Kaç dakika bir sancın var." dediğimde Nazlı konuştu. "5 dakikaya düştü. Sabahtan vardı ama çok değildi, Emre'ye söyleyemedim öylesine bir sancıdır diye." "Tamam, tamam ambulans gelmek üzere." dediğimde Nazlı beni onayladı. Alparslan'ın kapının önünde dikildiğini gördüğümde hızla tekrar konuştum. "Doğum çantası hazır mı?" dediğimde Nazlı zorla konuştu. "Bebek odasında." "Alıyorum ben, kapıyı da kilitlerim. Siz çıkın." diyerek evden içeri girdi Alparslan. Nazlı ile birlikte yavaş yavaş evden çıkarken ambulansın geldiğini gördüğümde derin bir nefes verdim. Ambulans görevlileri ambulanstan inip yanımıza doğru gelirken konuştum. "Sancıları 5 dakikaya kadar düşmüş. Ben Selin Hanım'a haber vereceğim şimdi." Nazlı'yı sedyeye oturttuktan sonra ambulansa doğru götürmeye başladılar. Bende peşinden ilerlerken Alparslan'ın çantayla birlikte geldiğini gördüm. Hızla ona dönerek konuştum. "Ben Nazlıyla gidiyorum, sende Emre'ye ulaşmaya çalış." "Tamam güzelim, hastanede görüşürüz." Alparslan'dan cevap aldıktan sonra ambulansa binerek Nazlı'nın yanına oturdum. Nazlı inleyerek karnını tutarken telefonu çıkartarak Selin hanımın numarasını tuşlayarak kulağıma götürdüm. Gerekli bilgileri aktardıktan sonra onun doğumhaneyi hazırlatacağını öğrendikten sonra telefonu kapattım. Kısa süre sonra hastaneye vardığımızda Nazlı direkt doğumhaneye alınmıştı. Alparslan ile bekleme koltuklarına oturmuş bekliyorduk. Yolda Alparslan, Kartal yüzbaşı aracılığı ile Emre'ye ulaşmış. Haber vermişti. O da gelmek üzereydi. "Nazlı nerede?" Emre'nin ayak sesine endişeli sesi de eklendiğinde başımı hızla onlara doğru çevirip oturduğum yerden kalktım. "Doğuma aldılar şimdi. Merak etme yolunda her şey." Emre elini ensesine atarak orayı ovalarken bir ileri bir geri ilerledi koridorda. "Beni aramış, toplantıya gireceğim için sesini kapatmıştım telefonun. Ah salak kafam ah." diyerek kendi kendine söylenirken birden bize doğru dönerek konuştu. "Çok sağ olun komutanım, sağ ol Hazan her şey için, siz olmasaydınız Nazlı ne yapardı bilmiyorum." "Rica ederiz, biz bir şey yapmadık ki." diyerek elimi Emre'nin koluna yasladım onu biraz daha sakinleştirmek adına. Emre yanımızda ayakta dikiliyordu ama yerinde kımıldanmaya devam ediyordu. Bir yandan endişesi bir yandan da heyecanı gözlerinden okunuyordu net bir biçimde. Haklıydı da. Aylardır yolunu gözledikleri oğulları doğacaktı. Timden başka biri gelmemişti, muhtemelen Emre yerine başka biri görevlendirilecekti görev için. Bebek doğduğunda eminim ki herkes gelip tek tek sevecekti. Telefonun ekranından saate baktığımda mesaimin başlamasına 45 dakika kaldığını görerek ekranı kapattım. Mesaim başlamadan bebeği de Nazlı'yı da görmeyi umuyordum. Randevularım ancak öğleden sonra biteceği için o zamana kadar sabretmem gerekirdi. "Gel şöyle otur aslanım." diyerek oturduğu yerden kalktı Alparslan. Elini Emre'nin sırtına yaslayarak onu sandalyeye yönlendirdi. Emre oturduktan sonra dizlerini sallarken tebessümle onu izledim. Alparslan ile bakışlarımız buluştuğunda ikimizin de aklından aynı şey geçtiğine emindim. Doğumhanenin kapısı açıldığında Emre hızla oturduğu yerden kalktı ve kapıya doğru ilerledi. "Karım iyi mi?" Doktor büyük bir tebessümle konuştu. "Karınız da bebeğinizde gayet sağlıklı merak etmeyin, şimdi normal odaya alıyoruz." Emre derin bir nefes vererek rahatlarken güldü. Bakışları Alparslan'a kaydığında konuştu. "Baba oldum." sevinçle konuşurken Alparslan ile ikisi birbirlerine sarıldılar. Gülümseyerek onları izlerken Alparslan'ın sesini duydum. "Hayırlı uğurlu olsun, Allah analı babalı büyütsün inşallah." Nazlı odaya alındığında bebekte kısa süre sonra anne ve babasının yanına getirilmişti. Onları yalnız bırakmak adına içeri girmemiştik. Bu ikisi için çok özel bir andı ve yalnız kalmaları gerekiyordu. Ancak bebeği sevmek için sabırsızlanıyordum. "Bir yeğenim daha oldu vay be." Alparslan'ın gururlu sözleriyle birlikte gülümsedim. "Ohoo daha çok yeğenin olacak." dediğimde Alparslan başını salladı. "Öyle." Kolumdaki saate baktığımda çok az zamanım kaldığını görerek derin bir çektim. Vakit bulduğum ilk an soluğu burada alacaktım. Alparslan'a dönerek gitmem gerektiğini söyleyeceğim sırada kapının açılmasıyla birlikte sessiz kalarak kapıya baktım. "Buyurun komutanım, içeri girin." Emre eliyle içeriyi işaret ederken konuştum. "Biz sonra da girebiliriz. Nazlı yorgundur." dediğimde Emre başını iki yana salladı. "O istedi zaten, hadi gelin." Alparslan ile arka arkaya odaya girerken ilk olarak Nazlı'ya doğru ilerledim. "Nasılsın canım benim? Ağrın var mı?" Yanına ilerleyerek konuştuğumda Nazlı başını iki yana salladı. "Gayet iyiyim, biraz yorgunum ama değer." diyerek bakışlarını oğluna doğru çevirdiğinde bende bebeğe doğru baktım. Küçücüktü. Emreyle Alparslan pırıltılı gözlerle bebeğin hareketlerini izlerken ben Nazlı'ya tekrar döndüm. "Bugün nöbetçiyim gece burada olacağım. İhtiyacın olduğunda mutlaka haber ver. Ben zaten vakit buldukça uğrayacağım yanına." dediğimde Nazlı elimi tuttu. "Çok sağ ol Hazan. Sen olmasaydın kimi arayacağımı bilemezdim." Nazlı'nın elinin üzerine elimi yaslayarak cevap verdim. "Ne demek canım benim, hayırlı olsun. Allah analı babalı büyütsün." dediğimde Nazlı güldü. "Darısı izin başınıza olsun." imalı imalı gülerken dayanamayarak bende güldüm. "İnşallah." Alparslan ile aynı anda söylediğimiz kelimeyle birlikte birbirimize bakarken aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Ee adını ne koyuyorsunuz bebeğin?" dediğimde Nazlı ve Emre birbirlerine doğru baktılar. Ardından Nazlı'nın sesini duydum. "Mete." "Çok güzel bir isim, adıyla yaşasın." dediğimde Emre cevap verdi. "Amin." Mesai saatim başlamak üzere olduğu için mecburen gitmek zorundaydım ancak sık sık uğramaya çalışacaktım. O yüzden hem Nazlı'ya hem de Emre'ye bakarak konuştum. "Benim gitmem gerekiyor şimdi, tekrardan hayırlı olsun. Uğrayacağım sık sık." "Teşekkür ederiz." Nazlı yorgun gözlerle gülümserken Alparslan'ın sesini duydum. "Bende çıkayım seninle, Emre sen bugün burada karının ve bebeğinin yanında kal, sonra konuşuruz detayları." dediğinde Emre onayladı. "Tamam komutanım." Vedalaşarak odadan çıktığımızda koridorda odama doğru ilerlemeye başladık. "Sen tabura mı gidiyorsun?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Evet, son duruma bakmam lazım." dediğinde onayladım. "Kendini çok zorlama lütfen, yeni iyileştin sayılır." Odama geldiğimizde adımlarımız kapının önünde duraksadı. Alparslan elini yanağıma götürerek usulca okşadı ve konuştu. "İçin rahat etsin artık, ben iyiyim. İki kurşun yıkamaz beni, daha güçlü yapar biliyorsun." egolu konuşmasıyla birlikte gülerek başımı iki yana salladım. "Pek, öyle olsun bakalım." Odaya girmeden önce tekrar konuştum. "O zaman yarın sabah görüşürüz." dediğimde Alparslan başını salladı. "Görüşürüz güzelim." odanın kapısını açarak içeri girdiğim sırada Alparslan'ın sesini işittim. "Hazan." Ona doğru döneceğim sırada o benden önce davranarak odaya girdi ve kapıyı azıcık aralık kalacak bir biçimde kapattı. Şaşkınca ona bakarken dudaklarını dudaklarıma yaslayarak uzunca öptü. Ayrıldıktan sonra yamuk bir biçimde sırıtarak göz kırptı. "Sabahki yarım kalan öpücüğümüz içindi bu. Şimdi daha rahat gidebilirim." "Sen gerçekten delisin." diyerek güldüğümde Alparslan güldü. "Deliyim ama sadece sana, biliyorsun." dediğinde büyükçe gülümsedim. Sabah sabah enerjisi çok yerindeydi. hayret ediyordum. "Hadi hastalarım gelecek benim git artık." Gülerek söylediğim şeyle birlikte Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Aşk olsun kovuyorsun yani beni şimdi. Beni, nişanlını yakında kocan olacak adamı." dediğinde elimi omzuna koyarak vurdum birkaç kere. "Mecburum buna, yoksa senin gitmeye niyetin yok." "Tamam gidiyorum gidiyorum, hadi kolay gelsin güzelim benim. Görüşürüz." Alparslan'ı uğurlayarak bir süre gidişini izledikten sonra odamın kapısını kapatarak üzerime önlüğümü giydim. Sisteme girdikten sonra kayıtlı olan hastalardan ilkini odama çağırarak mesaime başladım. ◔◔◔ Öğleden sonra randevularım azaldığında 40 dakikalık molamda soluğu hastanenin kantininde almıştım. Sabah kahvaltı yapmadığım için epey acıkmıştım ve kısacık molamda bir şeyler atıştırmıştım. Kahvemi alarak masalardan birine geçtiğimde elinde kahvesiyle yanıma gelen Buse'yi gördüm. Buse karşıma geçip oturduğunda konuştu. "Nazlı'nın yanından geliyorum, ikisi de çok sağlıklı maşallah." dediğinde başımı salladım. "Ben gidemedim bir türlü." dediğimde Buse güldü. "Her molada soluğu orada alıyorum bebeğe bakmak için. O kadar tatlı ki." "Hava mı atıyorsunuz Buse hanım, ben gidemiyorum diye?" dediğimde Buse güldü. "Elleri, ayakları yumuk yumuk; gözleri, ağzı, burnu minicik. Hele de bir güzel kokuyor ki." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Bak ya." "Neyse canım sende gidersin işin bitince." dediğinde başımı salladım. "Gideceğim gideceğim." dediğimde Buse konuştu. "Sizde hemen evlenin de yapın bir çocuk, bebek sevmek için Nazlı'ya gitmene de gerek kalmaz." dediğinde alayla güldüm. "Tabii hemen yaparız. Bana diyene bak, sen yap da biz sevelim." Buse eliyle kendini göstererek konuştu. "Biz daha kaçak göçek görüşüyoruz ne evlenmesi, ne çocuğu." dertli bir şekilde konuşurken merakla konuştum. "Babanlar hala burada mı?" dediğimde Buse başını salladı. "Öyle ne yazık ki. Gözü üzerimde sürekli, Fırat ismini duyduğu an sinirleniyor." Buse'nin dediği şeyle birlikte derin bir iç çektim. Çok zordu onların durumu da. "Neymiş efendim Fırat nasıl ona saygısızlık yaparmış falan filan. Asıl kendisi ona saygısızlık yaptı, bunu anlamıyor." diyerek bıkkınca konuşmaya devam etti Buse. Ardından ekledi. "Vallahi şu 3 hafta burnumdan geldi. Annem de söz geçiremiyor." "Bir gün anlayacak boşu boşuna böyle bir şey yaptığını. Ama o zamana kadar siz nasıl başa çıkacaksınız bilmiyorum." diye mırıldandığımda Buse başını salladı. "Umarım anlar, gerçekten çok zor sevdiğinle babanın arasında kalmak." Başımı sallayarak Buse'yi onayladım. "Öyle ama bunu da aşacaksınız ben eminim." dediğimde Buse burukça gülümsedi. "İnşallah." Bir süre daha onunla sohbet ettikten sonra odama geri dönerek hastalarıma bakmaya devam ettim. Akşama doğru hastalar bittikten sonra gireceğim ameliyatların saatlerini ayarladıktan sonra yorgunlukla oturduğum yerden kalktım. Hastalar bitmişti ama nöbetim devam ediyordu netice de. Şanslıydım ki acil çok fazla kalabalık değildi ama bu değildi ki sonradan yoğunlaşmayacak o yüzden hızlı bir şekilde Nazlı'nın kaldığı odaya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı çalarak içeri girdiğim sırada tüm timin içeride olduğunu gördüm. Gelmişlerdi. Bakışlarım odada gezinirken Caner'in sesini duydum. "Hoş geldin yengem, bak bizde Mete'yi seviyorduk." dediğinde güldüm. "Hoş buldum." Nazlı'nın yanına doğru ilerlerken ona hitaben konuştum. "Yanına çok uğrayamadım, nasılsın?" "Çok daha iyiyim. Sağ ol canım benim." dediğinde gülümsedim. Gerçekten sabaha göre daha iyiydi, toparlanmıştı. "Bu çocuk büyüyünce çok yakışıklı olacak benden söylemesi." diyen Kadirle birlikte Fırat'ın sesini duydum. "Daha yeni doğmuş bebekten nasıl çıkardın bunu?" dediğinde Kadir konuştu. "E babası yakışıklı şimdi Allah var, annesi de güzel." dediğinde Emre konuştu. "Sağ ol iltifatların için." "Bak ben şimdiden söyleyeyim, çok kız koşar peşinden. Sonra dersiniz Kadir demişti diye." Kadir konuşmaya devam ederken ben onların konuşmalarını gülerek dinlemeye devam ettim. Barış bebeğe bakarken birden bana ve Alparslan'a doğru bakarak konuştu. "Bir de Alparslan komutanımla Hazan'ın kızı oluyormuş, ikisini evlendiririz." dediğinde Alparslan'ın tahammülsüz sesini duydum. "Yok artık, daha neler." Bakışlarım ona doğru dönerken kaşlarını çatmış olduğunu gördüm. "Hemen sinirlenmeyin komutanım yani." diyen Barışla birlikte Nazlı'nın sesini duydum. "Benim oğlumdan iyi damat mı bulacaksınız? Bence bir düşünün derim." Hepsi Alparslan'ı sinir etmek için konuşurlarken ben ekledim. "Aslında olabilir hem tanıdığımız insanlarla dünür olmuş oluruz." göz ucuyla Alparslan'a a bakarken o çatık kaşlarla bana doğru döndü. " Sen de mi güzelim, uyma bunlara." "Adam daha kızı olmadan kız babası triplerine girdi. Çok çekeceğiniz var." diyerek Emre'ye doğru baktı Fırat. Ardından gülerek Alparslan'a döndüğünde Alparslan konuştu. "Siz gülün gülün, son gülen iyi gülermiş." Tehditkar bir şekilde konuştuğunda Caner'in sesini duydum. "Eyvahlar olsun, yandık biz." Caner'in tepkisini duyduğumda daha da gülerken bebeğin ağlama sesi odada yankılanmaya başladı. Emre, Mete'yi kucağına alarak Nazlı'ya doğru uzattığında ben konuştum. "Biz çıkalım artık, daha fazla kalabalık etmeyelim. Sonra tekrar geliriz." dediğimde Nazlı başını salladı. Muhtemelen bebeğin karnı acıkmıştı ve emzirecekti. "Tekrardan hayırlı olsun." "Çok sağ olun, ayaklarınıza sağlık." Odadan hep birlikte çıktıktan sonra kapıyı kapattım. Barış ve Kadir önden ilerlerken Fırat bana yönelerek konuştu. "Buse'yi gördün mü hiç?" dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Gördüm. Konuştuk biraz. Muhtemelen buralardadır." "Tamam ben bir bakayım ona." diyerek yanımızdan uzaklaşırken Alparslan ile birlikte yürümeye başladık çıkışa doğru. "Yarın öğleden sonra seni bir yere götürmek istiyorum." diyen Alparslan ile birlikte bakışlarım ona doğru döndü. "Nereye?" diye sorduğumda Alparslan konuştu. "Sürpriz güzelim. Gidince göreceksin." "Tamam gidelim." dediğimde Alparslan başını salladı. Birlikte yürümeye devam ederken Caner'in sesini duydum. "Komutanım, iki dakika yengemi alabilir miyim?" dediğinde Alparslan merakla Caner'e döndü. "Neden?" "Önemli bir konu." dediğinde Caner'e dönerek konuştum. "Tabii konuşalım." dediğimde Alparslan konuştu. "Şurada bekliyorum sizi." diyerek kapıyı işaret etti. Başımla onu onayladığımda yanımızdan uzaklaştı. Meraklı gözlerle Caner'e bakarken Caner konuştu. "Şimdi yenge, şöyle ki Alparslan komutanım yaralandığında onunla ilgilenen bir hemşire vardı hatırladın mı?" dediğinde başımı salladım. Gayet net hatırlıyordum. Ezgi hemşire. "Evet hatırlıyorum." "Hah işte ben o günden sonra onu hiç göremedim hastanede, nerede sen biliyor musun?" yüzümde muzip bir gülüş oluşurken konuştum. "Hayırdır? Ne yapacaksın sen onu?" Caner'e merakla bakarken o elini ensesine atarak genzini temizledi. "Yani bir şey yapmayacağım ama merak ettim, öyle yani." Kendi kendine açıklama yapmaya çalışırken konuştum. "Geçen hafta izinliydi, abisinin düğünü vardı." dediğimde Caner'in gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Abisi var yani?" dediğinde başımı salladım. "Üç abisi var." Caner'in gözleri daha da açıldı şaşkınlıktan. "Boku yedik o zaman." Söylediği şeyle gülerken elimi Caner'in koluna koyup vurdum. "Allah kolaylık versin sana." dediğimde Caner düşünceli bir sesle mırıldandı. "Amin, duaya çok ihtiyacım var. Toplu bir dua zinciri mi oluştursak?" Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için kendimi zor tutarken başımı salladım. "Olur, oluştururuz." dediğimde Caner konuştu. "Neyse ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim, Alparslan komutanım da tip tip bakıyor zaten. Sağ ol." "Rica ederim, her zaman gelebilirsin biliyorsun." dediğimde Caner gülümsedi. "Biliyorum." Yanımdan ayrılırken bende Alparslan'a doğru ilerledim. Bakışları Caner'den bana doğru kaydığında meraklı sesini duydum. "Ne diyormuş?" Omuz silkerek konuştum. "Aramızda." dediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Bak sen, öyle mi doktor hanım?" dediğinde başımı salladım. "Öyle." Alparslan gülerek elini omzuma atarken bende beline sarıldım. Koridorda ilerlemeye devam ederken Alparslan'ın sesini duydum. "Bir kahve içmek için vaktin var mı?" dediğinde başımı salladım. "Sana her zaman vaktim var, biliyorsun." "O zaman birer kahve içelim karşılıklı. İlk tanıştığımız günlerde olduğu gibi." dediğinde gülümsedim. "İçelim tabii." Koridorda sarmaş dolaş kafeteryaya ilerlemeye başladık. Bu hastane koridorunda bana çarpıp beni düşürdüğü için öküz dediğim adamla şimdi sarmaş dolaş bir biçimde kahve içmeye gidiyordum. Hayat gerçekten çok garipti, her an her şey olabilirdi. Bunu burada daha net bir biçimde anlamıştım. Bölüm Sonu ‣‣‣ Aksiyon olmadan, kaos olmadan rahat rahat okuyabileceğiniz bir bölümle geldim bu sefer. Nasıldı bölümümüz? ‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı? ‣‣‣ Sizce Alparslan'ın sürprizi ne? ‣‣‣ Fırat ve Alparslan sahnesi nasıldı? ‣‣‣ Nazlı ve Emre'nin bebeği Mete de doğdu. İsmi, sahneleri genel olarak beğendiniz mi? ‣‣‣ Normalde bu bölümde Buse ve Fırat sahnesi olmayacaktı ama isteyenler vardı onları kırmak istemedim. Bir sonraki bölümde onlar olmayacak.. Yorumlarınızı bekliyorum, diğer bölümde görüşmek üzere...
|
0% |