Yeni Üyelik
43.
Bölüm

Hazan Vakti| 42

@mutlusonsuz222

 

 

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

 

 

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

 

 

42.Bölüm

 

Zaman o kadar hızlı geçiyordu ki anlatmak mümkün değildi. İş temposunun üzerine bir de evliliğimiz için yapmaya başladığımız hazırlıklar zamanın hızlıca akıp geçmesine neden oluyordu. Nikah tarihi aldığımız günün ardından 2 hafta geçmişti ve biz oradan oraya koşturmaya başlamıştık. İkimizde yorgunluktan ölüyorduk ama şikayetçi değildik. Çünkü bu yorgunluklar tatlı yorgunluklardı.

 

Alparslan iznini bitirip görevine geri dönmüştü. Onun yokluğunda her ne kadar Fırat idare etmiş olsa da yine de işleri birikmişti. Hem onlarla ilgilenmişti hem de evimizin işleriyle ilgilenmişti. İkimizin de müsait olduğu günlerde alışverişe çıkarak evimizin eşyalarını seçmiştik. Bir haftaya kadar onlar da teslim edildiğinde eksikler yavaş yavaş tamamlanmaya başlamış olacaktı.

 

Bu süreçte bende bir psikologla görüşmeye başlamıştım. Yavaş yavaş korkularımdan, yaşadığım olayların etkisinden kurtulmaya çalışıyordum. Şimdilik iyi gidiyordu ama daha çok yeni olduğu için iyi olup olmadığımı anlayamıyordum.

 

"Ay hala inanamıyorum, resmen evleniyorsun Hazan." Buse'nin konuşmasıyla birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdim. Semra abla, ben ve Buse gelinliğimi seçmek üzere alışverişe çıkmıştık. Nazlı, Mete ile ilgilendiğinden dolayı bizimle gelememişti ama onu da görüntülü arayacak ve fikrini alacaktık.

 

"Bende inanamıyorum, çok heyecanlıyım." diyerek etrafıma bakındım. İleride bir gelinlik mağazası görerek parmağımla işaret ettim. "Şuraya da bakalım mı?" biraz önce girdiğim mağazalarda pek istediğim gibi bir gelinlik bulamamıştım. "Bakalım tabii." diyerek onayladı beni Semra abla.

 

Üçümüz birlikte mağazaya girdiğimizde güler yüzlü bir kadın bizi karşıladı. Gelinlik modellerine bakmaya başlarken Buse, Nazlı'yı aramış gelinlikleri gösteriyordu. Gözüme kestirdiğim gelinliği askıdan çıkartırken konuştum. "Sizce bu nasıl?"

 

"Üzerinde görelim canım, daha iyi anlarız öyle." Semra ablayı onaylayarak mağaza görevlisinin yönlendirdiği kabine girerek gelinliği üzerime giydim.

 

Kabinden çıktığımda aynaya bakarak kendimi inceledim. Güzel bir gelinlikti ancak tam da içime sinmemişti sanki. Merakla Semra abla, Buse ve Nazlı'ya döndüm. "Nasıl sizce?"

 

Buse etrafımda dönerek gelinliği incelerken konuştu. "Bence sana yakışmış ama daha çok yakışanı da görmüştük." dediğinde Semra ablaya doğru baktım. "Katılıyorum, bir eksiklik var bunda ama çözemedim." dediğinde başımı salladım. Benim de hoşuma gitmemişti zaten.

 

Üzerimi değiştirip gelinliklere bakmaya devam ederken aralardan bulduğum gelinliği çıkartarak baktım. Gelinlik seçmek gerçekten çok zor bir işti. Hepsi birbirinden güzeldi, üzerine yakışanı bulmak çok zordu.

 

Gelinliği denemek üzere tekrar kabine girdiğimde görevlinin de yardımıyla gelinliği giydim, bunu giymesi biraz daha zordu. Kabinden dışarı çıkarak aynadan baştan aşağı kendimi süzdüm. Beklediğimden güzel olmuştu bu gelinlik. Sağa- sola dönerek her tarafına baktığımda beğenerek kızlara doğru döndüm.

 

"Bu nasıl?" dediğimde Semra abla konuştu. "Bence çok yakıştı Hazancım." Bakışlarım Buse'ye döndüğünde Buse başparmağını kaldırdı. "Çok güzel oldu bu, bence bunu direkt alalım. Çok iyi taşıdın üstünde."

 

"Kesinlikle bende katılıyorum Buse'ye diğerlerine göre bu daha güzel oldu." Nazlı'nın sesini de duyduğumda aynaya tekrar döndüm. Kendimi incelerken Buse'nin sesini duydum. "Gelinliği baya beğendim bu arada, bende mi alsam aynısından?"

 

"Neden olmasın, babanı ikna ettiğinde al direkt bu gelinliği." dediğimde Buse burukça gülümsedi. Ardından sırtımdaki düğmelere bakarak sırıttı. "Gelinlik bizim hoşumuza gitti ama Alparslan abimin pek hoşuna gitmeyecek gibi."

 

İmalı imalı söylediği şeyle birlikte bakışlarımı ona çevirdim. "Buse." yaptığım uyarıyla birlikte omuz silkerken güldü Buse. "Ne dedim, doğruyu söyledim. Düğmeleri biraz zor açılır ben sizi düşünüyorum yani."

 

"Bak ya hala ne diyor?" diyerek kaşlarımı çattığımda Nazlı'nın kıkırtısını duydum telefondan. Semra abla da çaktırmasa da bıyık altından gülüyordu. Zaten ona yakalandığımız günden beri imalı imalı gülüyordu bana. Daha da utandırıyordu bu durum beni.

 

Aniden mağazanın içinde telefon zil sesim yankılanmaya başladığında Semra abla elindeki telefonumu bana doğru uzattı. Gördüğüm isimle birlikte yüzümde bir gülümseme oluşurken Buse'nin sesini duydum. "İyi insan lafın üzerine ararmış."

 

Ona doğru bakış attığımda Nazlı'nın gülüş sesini duydum. Ardından daha fazla bekletmeden telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim canımın içi?"

 

"Nasılsın güzelim? Halledebildiniz mi işlerinizi?" Alparslan'ın meraklı sesini duyduğumda hızla cevap verdim. "Hallettik sayılır, şimdi gelinliğimi seçiyordum bende." dediğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Ben görebilecek miyim acaba seçtiğin gelinliği."

 

"Olmaz, düğünde göreceksin. Sürpriz olsun." dediğimde Alparslan bıkkınca nefes verdi. "Ama merak ederim ben, ne olacak sanki?" tatlı sızlanmasına karşın gülümserken konuştum. "Hayır, azıcık sabret. Şunun şurasında ne kadar kaldı düğüne?"

 

Alparslan birkaç saniye duraksayarak konuştu. "Şuandan itibaren 13 gün 4 saat." dediğinde şaşırdım. Saatleri bile saydığına inanamıyordum. "Saatleri mi sayıyorsun?" bir yandan göz ucuyla Semra ablalara bakarken bir yandan da Alparslan'ı dinlemeye devam ediyordum. "Sana kavuşacağım her saati sayıyorum tabii ki."

 

Yine ve yine böyle sözler söyleyerek mutluluğun zirvesine çıkartıyordu beni. "Bende sabırsızlıkla bekliyorum." dediğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Bir dakika güzelim, gel." Muhtemelen kapısı tıklanmıştı.

 

Karşı taraftan gelen konuşma seslerini dinlerken sessizce bekledim. Bir süre sonra Alparslan'ın sesini duydum. "Benim kapatmam lazım, Harun yarbay çağırıyormuş." dediğinde anlayışla konuştum. "Tamam, sonra görüşürüz."

 

Vedalaşarak telefonu kapattığımızda elimdeki telefonu Semra ablaya uzattım. Aynadan tekrar kendime bakarken konuştum. "Bunu alalım o zaman." görevli kadına baktığımda başıyla beni onayladı. "Tamam efendim, tadilat yapılacak kısımları belirleyelim."

 

Kadını onayladığımda yanıma gelerek belime tam oturmayan gelinliğin ölçüsünü alarak konuştu. "Bir haftaya kadar yapılmış olur, duvakla ilgili yapılmasını istediğiniz bir şey var mı?"

 

"Hayır teşekkür ederim." Üzerimdeki gelinliği çıkartmak üzere kabine doğru ilerledim. Üzerimdeki gelinliği çıkarttıktan sonra kabinden çıktım.

 

Benim için hazırlanan gelinliği satın aldıktan sonra kızlarla beraber mağazadan çıktık. Gelinliğe uygun ayakkabı, çanta vb. eşyalar almak için mağazaları dolaştıktan sonra bir lokantaya girip yemek yiyerek günü sonlandırdık.

 

Semra ablayı eve bıraktıktan sonra Buse ile birlikte tabura gitmek üzere yola çıktık. Onlar uzun zamandır görüşemiyorlardı Fırat ile. Bende nişanlımı özlemiştim, bu yüzden yolda böyle bir fikre karar vermiştik. Taburdan içeriye arabamı soktuktan sonra uygun bir yere park ederek arabadan indik.

 

Alparslan ve Fırat'ın odalarının bulunduğu binaya doğru ilerlerken Fırat, Alparslan ve onların yanında üniforma ile duran bir kadını gördüğümde şaşırdım. Daha önce onu görmediğime emindim, yeni gelen üsteğmen olma ihtimali yüksekti. Alparslan'a sorduğumda sadece iyi biri olduğundan bahsetmişti, başka da bir şey söylememişti. Durum böyle olunca bende kadın olabileceğini düşünmemiştim.

 

"O kim?" Buse'nin meraklı sesini duyduğumda bakışlarımı onlardan çekip Buse'ye çevirdim. "Yeni gelen üsteğmen galiba." Buse başını sallarken konuştum. "Biraz bekleyelim, önemli bir şey konuşuyorlar galiba." Ciddi bir şeyler konuştukları yüzlerinden belliydi.

 

"Yengelerim?" Caner'in sesini aniden duymamla birlikte irkilirken Caner ve Kadir'in bize doğru yaklaştığını gördüm. Kadir'in sesini duydum." Hoş geldiniz. Bir sorun yok değil mi?" Başımı iki yana salladım. "Bir sorun yok, Alparslan ile Fırat'ı ziyarete gelmiştik."

 

Caner binanın önündeki üçlüye bakarken konuştu. "E niye yanlarına gitmiyorsunuz?" Bakışlarımı üçlüden çekerek Caner'e çevirdim. "Önemli bir şey konuşuyorlar galiba." dediğimde Kadir cevap verdi. "Yeni gelen üsteğmenimiz o, muhtemelen bir şeyler danışıyordur."

 

Tam tahmin ettiğim gibiydi. Ülkemizde kadın askerlerin olması da ayrı gurur vericiydi, üstelik üniformada çok yakışmıştı. Bakışlarım üzerlerinde dolaşmaya devam ederken Alparslan'ın anlık olarak bakışlarının buraya doğru kaymasıyla gözlerimiz buluştu. Gözlerinde bariz bir şaşırma meydana gelirken Caner'in sesini duydum.

 

"Sizi fark ettiler, artık gidebilirsiniz bence." Caner'i başımla onaylarken Alparslan'ın adımlarını buraya doğru attığını fark ederek bende ona doğru yaklaştım birkaç adım. "Güzelim, hiç beklemiyordum seni? Neden yanıma gelmedin?"

 

"Rahatsız etmek istemedim, önemli bir konu hakkında konuştuğunuzu düşündüm." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Olur mu öyle şey? Rahatsız etmek ne demek. Hoş geldin, iyi ki geldin."

 

Kollarını benim için açtığında hiç tereddüt etmeden kollarının arasına girdim ve beline sarıldım. Başımı göğsüne yaslarken derin bir iç çektim. Yorgunluğun üzerine Alparslan'a sarılmak çok iyi gelmişti.

 

Kısaca sarılıp ayrılırken bakışlarım Fırat ve Buse'ye takıldı. Yeni gelen üsteğmenle konuşuyorlardı. Bakışlarımı onlardan çekip Alparslan'a çevirdim. "Sarılmak çok iyi geldi, yorulmuşum." dediğimde Alparslan konuştu. "Nasıl alabilirim güzel nişanlımın yorgunluğunu?"

 

Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. "Çoktan geçti ama bir kahveye hayır demem." dediğimde Alparslan başını salladı. "Hay hay, sen nasıl istersen. Odama mı geçelim yoksa şuradaki çardağa mı geçelim?"

 

Eliyle işaret ettiği yere doğru bakarken konuştum. "Çardağa geçelim, hava çok güzel." Alparslan beni onaylayarak konuştu. "Tamam, sen geç o zaman. Hemen geliyorum bende." dediğinde Alparslan'ı onayladım. O hızlı adımlarla binaya girerken ben çardağa doğru ilerleyerek oturdum.

 

Telefonumu çıkartıp sosyal medyada gezinirken adımın seslenilmesiyle birlikte bakışlarımı telefondan çektim. "Hazan?" Kartal yüzbaşının sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Hoş geldin. Bir sorun yok değil mi?"

 

Merakla bana bakan gözlerine bakarak başımı iki yana salladım. "Yok, Alparslan'ı ziyarete geldim." dediğimde Kartal yüzbaşı başını salladı. "İyi yapmışsın, düğününüz çok yakınmış. Alparslan'a söyledim sana da söyleyeyim. Bir ihtiyacınız olduğunda bana söylemekten çekinmeyin."

 

Ufak bir tebessüm ettim. Kartal yüzbaşı iyi biriydi. "Teşekkür ederim, şimdilik hallediyoruz her şeyi ama bir şey olursa haber veririm." dediğimde Kartal yüzbaşı başını salladı. "Tamamdır, ben gideyim o zaman."

 

Başımla onayladığımda Kartal yüzbaşı yanımdan uzaklaşmaya başladı. Bir süre onun gidişini izlerken bakışlarımı ondan çekemeden Alparslan'ın binadan çıktığını gördüm. Hızlı adımlarla yanıma doğru geldikten sonra elindeki kahve bardağını bana doğru uzattı.

 

"Buyurun efendim, kahveniz." elinden kahve bardağını alarak konuştum. "Teşekkür ederim." kahveden bir yudum içerken Alparslan'ın sesini duydum. "Aldın mı gelinliğini?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Aldım, birkaç tadilat işi var. Haftaya teslim alacağız."

 

"Bende damatlığımı alacağım vakit bulduğumda." dediğinde tekrar konuştum. "Davetiyeler ne zaman gelecek konuştun mu?" dediğimde Alparslan cevap verdi. "Geldi, odamda şimdi, onları da bir an önce dağıtmamız lazım herkese."

 

Buruk bir şekilde başımı salladım. "Ben sadece üniversiteden irtibatta kaldığım birkaç kişiye göndereceğim, onun dışında kimse yok." dediğimde Alparslan kahvesinden birkaç yudum içti. Bakışlarını benden kaçırdığında gözlerimi kısarak yüzüne doğru baktım. Neler oluyordu?

 

"Ben bir şey yaptım." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ne yaptın?" merakla ona doğru bakarken Alparslan dudaklarını yalayarak gözlerime doğru baktı. "Bana kızacaksın biliyorum ama bunu yapmak zorundaymış gibi hissettim."

 

Söylediği şeyle birlikte iyice merak etmeye başlarken konuştum. "Lütfen lafı dolandırmadan söyle." dediğimde Alparslan konuştu. "Annene ve babana evleneceğimizi haber verdim."

 

"Ne yaptın, ne yaptın?" şaşkınca konuşurken ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum ki gördüğüm kadarıyla da epey ciddiydi. Elimdeki bardağı masanın üzerine bırakırken tekrar konuştum. "Neden böyle bir şey yaptın?

 

"Hazan o gün senin en mutlu günün, ailenin yanında olması seni mutlu eder diye düşündüm. Her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın o gün kendini yalnız hissetme." dediğinde kaşlarımı çattım. "Onlar benim ailem falan değil, sen her şeyi bilirken neden bana bunu yapıyorsun Alparslan?"

 

Hayal kırıklığı ile konuşurken büyükçe yutkundum. Oturduğum yerden ayağa kalkarken Alparslan da benimle birlikte ayaklandı. "Biliyorum, her şeyi yaşarken yanında ben vardım. Ama gözlerinden ailenin eksikliğinin canını nasıl yaktığını görebiliyorum, en azından bir gün için mutlu ol istedim."

 

"Ailem gelince ne olacak sanıyorsun? Çok mu mutlu olacağım? Annemin sana ne dediğini hatırla, bizim evlenmemize bile karşı. Gelince farklı bir şey mi olacak? Yine beni vazgeçirmeye çalışacak." dediğimde Alparslan da kaşlarını çattı ben gibi.

 

"Çok net hatırlıyorum her şeyi, benimkilerin aksine sizinkiler beni kabullenmiyorlar. Ama buna rağmen bana atacakları saçma salak bakışlara, söyleyecekleri sözlere senin için katlanmayı göze aldım. Senin tek yapman gereken şey düğünün keyfini çıkartmak." alaylı bir şekilde dedikleriyle birlikte duraksadım. Ailemin yaptıklarının beni bir kez daha utandırmasına izin verdim. Ne yanımdalardı ne de bana köstek olmaktan vazgeçmiyorlardı.

 

'Benimkilerin aksine sizinkiler beni kabullenmiyorlar.' Ben zaten Alparslan'ın ailesi bana kendi ailemmiş gibi davranırken utanıyordum. Çünkü benim annem Alparslan'a söylememesi gereken sözler söylemişti, onu kabullenmeyeceğini net bir şekilde ifade etmişti. O gün de çok utanmıştım, şimdi bu yüzüme vurulduğunda da çok utanıyordum. Yüzüme vuran kişinin de canım dediğim adam olması canımı daha çok yakmıştı.

 

"Haklısın, sen onlara benim için katlanacaksın. Ben abarttım." dedim mırıldanarak. Alparslan ne söylediğini şimdi fark etmiş gibi hızla konuştu. "Ben öyle söylemek istemedim." dediğinde buruk bir tebessüm ettim. "Ne söylemek istediğini anladım, dedim ya haklısın. Sen beni düşündün, teşekkür ederim."

 

Alparslan tam itiraz etmek üzereyken çalan telefonum buna engel oldu. Ekranda gördüğüm Eren'in ismiyle telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim Eren?"

 

"Hazan, izinlisin biliyorum ama geçen gün ameliyatını yaptığın hastanın değerlerinde bir pürüz var. Gelmen gerekiyor." dediğinde konuştum. "Geliyorum hemen, görüşürüz."

 

Telefonu kapattıktan sonra cebime koyarken mırıldandım. "Benim gitmem lazım, sonra görüşürüz." Arkamı dönerek giderken Alparslan'ın sesini duydum. "Hazan böyle gitme lütfen, ben öyle söylemek istemedim. Sadece biraz olsun seni mutlu etmek istedim."

 

Adımlarımı yavaşlatarak arkamı dönerek yüzüne doğru baktım. "Düşüncelerini öğrendiğim için çok mutluyum, benimle paylaştığın için teşekkür ederim." Başka bir şey söylemeden arkamı dönerek ilerlemeye devam ettim. Alparslan'da peşimden gelmedi.

 

Ona kızgın değildim, haklıydı. Benim ailem sorunluydu. Ama en başından beri öyleydi, ben onları o yüzden hiç hayatıma karıştırmak istememiştim. Alparslan'da bunun en başından beri farkındaydı ve onların eksikliğini unutturmak için her şeyi yapmıştı hem kendisi hem ailesi. Hakkını ödeyemezdim bu konuda.

 

Hiçbir zaman ailem hakkında ne düşündüğünü söylememişti bana, sadece destek olmuştu. Şimdi düşüncelerini öğrenmek güzel olmuştu. Ona hak da veriyordum, mesleği hakkında, benim hakkında bir sürü şey söylemişti annem bunu kabul etmesini bekleyemezdim. O gün annem adına özür dilerken benim özür dilememi söyleyen adamın şimdi bunu pat diye yüzüme vurmasıydı galiba beni üzen tarafı. Yoksa ailem hakkında düşündükleri umurumda değildi.

 

Çünkü ben alışmıştım onların bana destek değil de köstek olmasına.. Sadece canımı yakan haberleri olsa dahi en mutlu günümde eminim ki beni beni yalnız bırakacaklardı. Bu yüzden onları çağırmayı hiç düşünmemiştim. Çağırmadığım için gelmediler diye düşünmek benim için daha kolayken çağırdığımda beni umursamayıp gelmemeleri bir kez daha yalnız olduğumu kanıtlarcasına yüzüme vuruyordu.

 

 

◔◔◔

 

Yazarın anlatımından Buse ve Fırat,

 

Fırat karşısındaki kadını dinlerken Alparslan'ın aniden onları kesip bir yere doğru ilerlemesiyle birlikte bakışlarını kardeşine doğru çevirdi. Onun nereye baktığını anlamaya çalışırken gördüğü Buse ile epey şaşırdı. Buraya gelmesini hiç beklemiyordu.

 

"Bir dakika, hemen geliyorum." diyerek adımlarını Buse'ye atarken Buse de Fırat'a doğru ilerleyerek kollarını hızlıca adamın beline dolayarak sıkıca sarıldı. Yüz yüze çok sık görüşemedikleri için özlemişti.

 

Fırat, Buse ona aniden sarıldığında kollarını kızın beline dolayarak sıkıca sarıldı. "Bu ne güzel bir sürpriz böyle." Buse usulca başını Fırat'ın göğsünden kaldırarak konuştu. "Çok özledim seni, Hazan buraya geldiğini söyleyince bende gideyim sevgilime sürpriz yapayım dedim."

 

"Çok iyi yapmışsın." Tekrar birbirlerine sarılırlarken Buse konuştu. "Umarım sohbetinizi bölmedim." Göz ucuyla arkasında onları seyreden kadına bakarken Fırat, Buse'den kollarını çekmeden göz teması kurdu. "Bölmedin tabii ki, yeni gelen üsteğmenimiz bir şeyler danışıyordu bize. Hatta gel tanıştırayım sizi."

 

Buse başını olumlu anlamda salladı. Fırat, Buse'nin elinden tutarak onları biraz ileride izleyen kadına doğru ilerlemeye başladı. Tam yanına gittiklerinde Fırat konuştu. "Kusura bakma İrem, seni beklettik.

 

"Sorun değil." Küçük bir tebessümle cevap veren İrem, ilk önce Fırat'a ardından da Buse'ye baktı. Elini Buse'ye doğru uzatarak samimi bir şekilde konuştu. "İrem Sönmez." Buse, elini İrem'in avuçlarına götürerek tuttu ve aşağı yukarı salladı. "Memnun oldum, Buse bende."

 

"Bende çok memnun oldum." dedikten sonra ekledi İrem. "Ben sizi yalnız bırakayım, sonra görüşürüz." dediğinde Fırat onu başıyla onayladı. İrem yanlarından ayrılırken Buse bir süre arkasından baktı.

 

Fırat, İrem'in arkasından uzun uzun bakan Buse'yi izlerken ufak bir tebessüm ederek konuştu. "Burnuma bir koku geliyor, sende alıyor musun acaba?" Buse, Fırat'ın sözleriyle birlikte bakışlarını kızdan çekti. "Ne kokusu?" ciddi ciddi Fırat'a bakarken Fırat güldü. "Kıskançlık kokusu."

 

Buse kaşlarını çatarak Fırat'a doğru baktı. "Kıskançlık mı? Kim ben mi?" hayretle eliyle kendisini gösterirken Fırat usulca başını salladı. Buse ise alayla güldü. "Kıskanmadım tabii ki, merak ettim. Hem sen bana neden söylemedin yeni birinin geldiğini."

 

Merakla Fırat'a bakarken Fırat omuz silkti. "Bilmem, pek önemli değildi benim için. Aklıma gelmedi sanırım." dediğinde Buse merakla konuştu. "Sizin time mi geldi İrem hanım?"

 

Fırat başını iki yana salladı. "Yok, Kartal yüzbaşının timinde görev yapıyor şuanda." Dediğinde Buse başını salladı. Fırat ile ikisini yan yana gördüğünde birazcık da olsa kıskançlık hissetmişti ama Fırat'a güveni tamdı. O yüzden şuan İrem'i umursayacak değildi.

 

Konuyu değiştirerek konuştu Buse. "Annemler iki gün sonra gidecekler." dediğinde Fırat bıkkınca nefes verdi. "Onlar gitmeden bir kez daha konuşsak mı?" Buse'nin fikrini öğrenmek için dikkatlice yüzüne bakarken Buse derin bir iç çekti. "Bilmiyorum ki. Yine canının sıkılmasından korkuyorum, babamı gördün."

 

Buse üzgün üzgün Fırat'a bakarken Fırat elini Buse'nin yüzüne götürerek usulca yanağını okşadı. "Hemen düştü yüzün, canım sıkılmaz diyemem ama senin de desteğin olduktan sonra bu konuyu halledelim istiyorum. Çünkü sende mutsuzsun biliyorum."

 

Buse Fırat'ın bileğinden tutarak gözlerine baktı. "Babam kolay ikna olmayacak biliyorsun."

 

"Biliyorum ama benimde kolay pes etmeye niyetim yok, sende bunu biliyorsun." diyen Fırat ile birlikte Buse konuştu. "Tamam, o zaman yarın akşam tekrar konuşalım. Anneme söyleyeceğim geleceğini, o biraz daha ılımlı."

 

Fırat ufak bir tebessüm etti. "En azından arkamızda duran biri var, bu da bir şey." Buse de Fırat'ın dediği şey ile tebessüm etti. "Babam izin verse de vermese de ben her zaman seninle olacağım, bunu bil tamam mı?"

 

"Biliyorum güzelim, bende ömrümün sonuna kadar senden vazgeçmem sende bunu bil." Buse kollarını Fırat'a dolayarak sıkıca sarıldı. Fırat burnunu Buse'nin saçlarına yaslayarak derin bir nefes aldıktan sonra birkaç kez öptü.

 

Ardından kolundaki saate bakarak konuştu. "Benim mesaim bitti sayılır, birlikte bir yerlere gidelim mi?" dediğinde Buse kollarını Fırat'tan çekti. "Olur gidelim tabii, sinemaya mı gitsek? Ne dersin?"

 

Fırat başını olumlu manada salladı. "Olur, gidelim. Ama romantik filme girmem ben şimdiden söyleyeyim." Dediğinde Buse başını salladı. "Tamam, komedi ya da aksiyona girelim." Dediğinde Fırat konuştu. "Korku filmi olsun bence."

 

Buse hızla itiraz etti. "Olmaz öyle, ben çok korkarım." dediğinde Fırat güldü. "Maksat da bu ya güzelim zaten. Ama korkarsan kollarım senin için daima açık biliyorsun." dediğinde Buse kaşlarını hafifçe çattı. "Sen bilerek korku istiyorsun değil mi? Fırsatçı."

 

Fırat gülmeye devam ederken kolunu Buse'nin omzuna doğru attı. "Hadi ben üzerimi değiştireyim, sende beni içeride bekle." diyerek Buse ile birlikte binaya doğru yürümeye başladılar. Adımları Fırat'ın odasına doğru ilerlerken Buse konuştu. "Ben kapıda bekleyim rahatça giyin sen."

 

Fırat mecburen kızı onaylayarak odasına girdi ve hızlı bir şekilde sivil kıyafetlerini giyinmeye başladı. Buse, Fırat'ın odasının tam karşısında sırtını duvara yaslamış telefonuyla ilgilenirken duyduğu sesle birlikte irkildi.

 

"Hemşire hanım, sizi burada görmek ne hoş." Buse bakışlarını telefondan çekerek sesin geldiği yöne çevirirken karşısındaki askere baktı. Birkaç kez hastanede onu gördüğünü hatırlayarak ufak bir tebessüm etti. "Merhaba."

 

"Hoş geldiniz. Neden burada bekliyorsunuz? Yardımcı olalım size." dediğinde Buse konuştu. "Birini bekliyorum, teşekkür ederim."

 

Asker tam konuşacağı sırada odanın kapısının açılmasıyla birlikte Buse'nin bakışları kapıya doğru döndü. Fırat ise odanın kapısını açtığı anda karşısında Buse'yi ve askerlerden birini görmeyi beklemediğinden şaşırmıştı.

 

"Çok bekletmedim umarım sevgilim." Fırat odasının kapısını kapatarak Buse'ye doğru ilerlerken bakışlarını askere doğru çevirdi. "Bir sorun mu var Samet?" hesap sorarcasına askere bakarken Samet cevap verdi. "Yok komutanım, hemşire hanımı görünce hatırını sormak istedim."

 

Fırat başını sallayarak Samet'i onayladı. "Tamam, sorduysan gidebilirsin o zaman." Dediğinde Samet anında konuştu. "Emredersiniz komutanım."

 

"Hadi güzelim, gidelim biz." Fırat, Buse'nin elini sıkıca kavrayarak binadan çıkartırken Buse aynı Fırat gibi konuştu. "Bir şey kokusu aldım sende alıyor musun?"

 

Fırat anlamayarak Buse'ye bakarken Buse konuştu. "Kıskançlık kokusu." Fırat, Buse'nin dediği şeyle birlikte burnundan nefes verirken Buse konuştu. "Neydi o tavrın? Çocuk bir şey demedi ki."

 

Merakla Fırat'a bakarken Fırat konuştu. "O çocuk dediğin yavşağın önde gideni." Fırat sinirle konuşurken Buse şaşkınca Fırat'a baktı. Hiç öyle biri olduğunu düşünmemişti. "Gerçekten mi? Hiç öyle düşünmemiştim. Nazik biri gibiydi."

 

Fırat adımlarını duraksatarak aniden Buse'ye döndüğünde Buse dediği şeyi yeni kavrayarak hızla konuştu. "Yani ben bilmiyordum." Fırat içinden sabır çekerek konuştu. "Bilme zaten, boş ver elin adamının ne yaptığını."

 

Buse ilk defa yaşadığı bu an için ne tepki vereceğini bilememişti. Fırat'ın ilk defa kıskanç haline şahit olmuştu. Fırat ise aylarca uzaktan Buse'yi sevdiği için birçok kez onu kıskanırken bulmuştu kendini. Buse o çok sevdiği gülüşünü başkalarına gösterirken birçok defa kıskanmıştı.

 

Birlikte arabaya bindiklerinde yolda hangi filme girecekleri hakkında konuşmuş, biraz da olsa hayatlarındaki sıkıntılardan birlikte vakit geçirerek kurtulmak istemişlerdi. Yarın yaşayacakları şeyler için belki de bu iyi olacaktı.

 

 

◔◔◔

 

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

 

Hastaneye geldikten sonra direkt olarak Eren'in söylediği hastanın dosyasını alıp değerlerine bakmıştım. Ardından bazı MR ve Ultrason testi isteyerek durumunu değerlendirmiş, birkaç ilaca başlanmasını uygun görmüştüm. Eğer değerlerde bir düzülme olmazsa başka yöntemler deneyecektik.

 

İşim bittiğinde ilk önce eve uğrayarak üzerimi değiştirmiş ardından da Nazlılara geçmiştim. Geçen haftalarda Alparslan ile onlara gitmek için sözleşmiştik ve bu tarihi de Nazlılara bildirmiştik. Şimdi bunu erteleyemezdik o yüzden hediyemle birlikte Nazlılara gitmiştim.

 

Bebeğin uyuyup uyumadığını bilmediğim için her ihtimale karşılık zile basmayıp kapıyı tıklatarak beklemeye başladığımda kapı açıldı. "Hoş geldin canım arkadaşım, gözüm yollarda kaldı."

 

Nazlı'nın merakla bana bakan bakışlarını gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Hayırdır, neden?" dediğimde Nazlı konuştu. "Alparslan abim de biraz önce geldi, siz neden ayrı geldiniz?" Nazlı sorgularcasına bana bakarken dudaklarımı birbirine bastırdım. "Aslında önemli bir konu değil."

 

İçeri girdiğimde ayakkabılarımı çıkartarak Nazlı'nın verdiği terlikleri giydim. Ardından merakla konuştum. "Mete nasıl? Uyuyor mu?" Nazlı derin bir iç çekti. "Uyumak mı? Cin gibi maşallah."

 

Nazlı'nın dediği şey ile birlikte gülerken salondan içeri girdik birlikte. İçeri girer girmez gördüğüm manzara ise büyükçe yutkunmama neden olmuştu. Mete, Alparslan'ın kucağındaydı ve o kadar güzellerdi ki anlatamazdım. Ne kadar yakışmıştı kucağına.

 

"Hoş geldin Hazan." Emre'nin sesini duyduğumda bakışlarımı Alparslan'dan çektim ve konuştum. "Hoş buldum." Emre ile tokalaştıktan sonra elimdeki hediye paketini çantamla birlikte kanepenin kenarına koyduktan sonra konuştum. "Ben bir elimi yıkayayım."

 

Herkes beni onaylarken ben lavaboya ilerleyerek ellerimi yıkadım. Bebeği sevmeden önce önlemimi almam lazımdı, sonra doya doya severdim. Lavabodan çıktıktan sonra salona geri döndüğümde adımlarımı Alparslan'ın kucağındaki Mete'ye doğru attım. Görmeyeli çok büyümüştü.

 

"Ay kocaman olmuş bu." diyerek Mete'ye bakmaya devam ederken Emre'nin sesini duydum. "Öyle mi? Bize bir değişiklik var gibi gelmiyordu, değil mi Nazlı'm?"

 

Nazlı başını sallayarak onayladı. "Öyle vallahi, aynı gibi." Nazlıyla Emre'ye gülerken konuştum. "Siz her gün onunla yan yanasınız, ben en son doğduğu gün gördüm bu yakışıklıyı." diyerek elimi bebeğin yanağına götürerek işret parmağımın arka kısmıyla yanağını sevdim.

 

"Almak ister misin kucağına?" Alparslan'ın konuşmasıyla birlikte hevesle başımı salladım. Alparslan kucağındaki bebeği dikkatle kollarıma bırakırken heyecanla bebeği kucakladım. O kadar küçüktü ki, canını yakarım diye korkuyordum.

 

"Maşallah kucağına da çok yakıştı." diyen Nazlı ile gülümsedim. Bebeğin yüzünü izlemeye devam ederken onun yeşil gözleriyle bana baktığını görerek daha büyük gülümsedim. Telefondan gelen fotoğraf çekme sesiyle birlikte bakışlarımı Mete'den çekerek Alparslan'a çevirdim.

 

Onun tebessümle fotoğrafımı çektiğini görünce gülümsemeye devam ettim. "Çok güzel görünüyordunuz, dayanamadım." dediğinde bakışlarımı Mete'ye çevirdim. Esniyordu, galiba uykusu gelmişti. "Annesi uykusu gelmiş bu yakışıklının galiba."

 

Dediğim şeyle birlikte Nazlı konuştu. "Hadi inşallah. Beşiğine yatıralım, belki uykuya dalar." dediğinde Nazlı'yı onayladım ve salonun köşesinde duran beşiğe doğru ilerledim. Nazikçe beşiğe yatırdıktan sonra bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. "Hediyeyi verdin mi?"

 

Alparslan başını iki yana salladı. "Seni bekledim." dediğinde konuştum. "O zaman verelim şimdi." diyerek biraz önce koyduğum hediye paketini elime aldım. Alparslan cebinden aldığımız yarım altını çıkartırken konuştu. "Bu da Mete'ye teyzesinden ve amcasından bir hediye."

 

"Aşk olsun niye zahmet ettiniz." diyen Nazlı'ya elimdeki poşeti uzattım. "Ne zahmeti, güle güle büyütün." Nazlı elimdeki poşeti alıp bana sarılırken Emre'nin sesini duydum. "Mahcup ettiniz komutanım, ne gerek vardı?"

 

"Olur mu öyle oğlum, hayırlı olsun tekrardan." Emre ile Alparslan tokalaştıktan sonra bende Emre ile tokalaşıp Alparslan'ın yanına oturdum.

 

Nazlı, Mete'ye son kez bakarak Emre'nin yanına oturduğunda konuştu. "Sizin de düğün tarihi yaklaştı, heyecanlı mısınız?" Nazlı hem bana hem Alparslan'a bakarken başımı salladım. "Çok heyecanlıyım, düşündükçe elim ayağım titriyor." dediğimde Nazlı güldü. "Bende böyleydim hatırlasana, normal bunlar."

 

"Öyle de ne bileyim işte." derken heyecanımı saklayamıyordum. Her ne kadar aramızda tatsızlık olsa da bunun en mutlu günlerimizi gölgelemesine izin vermezdim, hele ki ailem yüzünden hiç böyle bir şey olmasını istemezdim.

 

Mete'nin ağlama sesi odada yankılandığında Nazlı'nın sesini duydum. "Altını pisletti galiba, ben bir bakayım." diyerek ayaklanan Nazlı ile konuştum. "Yardım lazım mı?" Nazlı beşiğe doğru ilerlerken konuştu. "Yok canım benim sen rahatına bak, Emre yardım eder bana."

 

Nazlı, Emre'ye kaş göz işareti yaparken dudaklarımı birbirine bastırdım. Amacının ne olduğunu gayet net anlamıştım. Emre de anlamış olacak ki oturduğu yerden kalkarak konuştu. "Kusura bakmayın, hemen değiştirip gelelim bu sıpanın altını."

 

Onlar birlikte salondan çıkarken ben karşıma bakmaya devam ettim. Ne ben konuşuyordum ne de o. Böyle olmak canımı sıkıyordu. "Hazan, yüzüme bakmayacak mısın?"

 

Alparslan'ın sesiyle birlikte bakışlarımı ona doğru çevirirken konuştum. "Niye bakmayayım?" bakışlarımız buluştuğunda Alparslan durgun bir biçimde yüzüme baktı. "Bugün öyle arkana bile bakmadan gitmen içime oturdu, kalbin kırık ayrıldın yanımdan."

 

"Hayır, kırılmadım. Sen haklıydın." dediğimde Alparslan derin bir iç çekti. "Böyle yapma, gözlerinden anlıyorum kırıldığını. İlk tanıştığımız günlerdeki gibi bakıyorsun bana." dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Alparslan hızla konuştu. "Bakışlarını kaçırma gözlerimden, lütfen."

 

Dayanamayarak tekrar ona bakarken merakla konuştum. "Düğüne gelecekler mi?" en merak ettiğim şey buydu. Alparslan'ın sessizliğinden cevabımı almıştım net bir biçimde. Gelmeyeceklerdi, tam tahmin ettiğim gibi.

 

Gülümsedim. Ben onlar için umurlarına getirecekleri kadar kıymetli biri değildim ki. Babam etkisiz elemandı, hayatımın çok küçük bir kısmında yanımda olmuş sonra pır diye hayatımdan yok olmuştu ben tabii ki onun için önemli değildim.

 

Annem kendisini benim sahibim sanıyordu. Bana isteğini yaptıramayınca tabii ki beni umuruna getirmeyecekti ki bunca zamandır bunu hiç yapmamıştı. Özellikle de onun karşı çıktığı biri ile evlenmemi izleyemezdi tabii ki, bunu kaldıramazdı yüreği.

 

"En azından tahminim doğrulanmış oldu." dediğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Sana söylediğimde gelip gelmeyecekleri belli değildi, ben buraya gelmeden haber verdiler. Yoksa sana söylemezdim hiç." durgun sesiyle birlikte dudaklarımı dişledim ağlamamak için. Alparslan ise devam etti. "Senin gözlerindeki hayal kırıklığını görmektense ölmeyi yeğlerdim."

 

Gözümden akan yaşı hızla temizleyerek güldüm. "En azından onaylanmış oldu ha onların hayatlarında, kalplerinde bir yer edinmediğim." Alparslan söylediklerimle başını önüne doğru eğerken konuştum. "Üzülme, bu senin suçun değil. Sen beni mutlu etmek için böyle bir şey yaptın. Anlıyorum seni. Ama şimdi sende neden öfkelendiğimi daha net anlamışsındır."

 

Alparslan bakışlarını bana doğru çevirdiğinde konuştu. "Gözlerindeki hayal kırıklığının sebebi olduğum için çok özür dilerim. Benim amacım bir şeyleri yüzüne vurmak kesinlikle değildi, sadece bilmiyorum. Ben her zaman senin yanında olmaya çalışıyorum ama sen hala eksik hissediyorsun belki düğüne gelirlerse eksikliğin tamamlanmış olur dedim."

 

Elimi Alparslan'ın elinin üzerine koyduğumda elimi sıkıca kavrayarak tuttu. "Benim eksikliğim hiçbir zaman geçmeyecek Alparslan. Ailemin yarası hep içimde kalacak." dedim elimi kalbime götürerek.

 

Ardından bakışlarımı Alparslan'a çevirerek konuştum. "Ama o yarayı kapatmaya çalışıyorum. Daha doğrusu kabuk bağlaması için uğraşıyorum. Yeni ailemle yapmaya çalışıyorum bunu. Sende bana yardımcı ol olur mu?"

 

"Her zaman olurum, o yarayı bir daha kanatmayacağım ve iyileşmesi için her şeyi yapacağım. Söz veriyorum sana." Alparslan'ın söylediği şeyle birlikte küçük bir tebessüm ederek başımı omzuna yasladım.

 

Alparslan kolunu belime sararak omzundaki başımı göğsüne yaslamamı sağladı. Ardından saçlarımı ardı ardına öptü. Aklıma gelen şeyle birlikte başımı kaldırmadan Alparslan'ın yüzüne doğru baktım. Aramızdaki şeylerden bugün ki üsteğmeni sormayı unutmuştum.

 

"Yeni gelen üsteğmenin kadın olduğunu bana söylemedin." dediğimde Alparslan bakışlarını bana doğru indirerek konuştu. "Önemli bir konu mu senin için? Benim için değil çünkü."

 

Omuz silkerek konuştum. "Hayır ama görünce şaşırdım." dediğimde Alparslan konuştu. "İrem üsteğmen, Kartal'ın timine katıldı şimdilik. Sizin geldiğinizde de bir görev için konuşuyorduk."

 

Söylediği şeyle birlikte başımı omzundan kaldırıp direkt olarak yüzüne baktım. "Ne görevi?" içim içimi yemeye başladığında Alparslan derin bir iç çekti. "Kısa süreli bir görev olacak. Tahmini 3 gün falan. Ama daha kısa da sürebiliriz. Yarın yola çıkacağız."

 

Duyduğum şeyle birlikte büyükçe yutkundum. Yaralanmasının ardından göreve gitmemişti hiç. Onunla ilişkimiz başladı başlayalı her göreve gidişinde sıkıntıyla onu beklerken şimdi yaşadığım travma üzerine içime büyük bir korku oturmuştu. Daha yeni yeni atlatabiliyordum bazı şeyleri.

 

"Korkma, küçük bir görev sadece ben, Kartal, İrem ve Barış gidiyoruz." dediğinde içim hiçbir şekilde rahatlamadı. O gidip gelmeden de rahatlamayacaktı.

 

Adım seslerini duyduğumda bakışlarımız birbirinden ayrılırken Nazlı'nın sesini duydum. "Kusura bakmayın, uyutmak biraz zor oldu. Ama şimdi rahat bir nefes alabiliriz." dediğinde gülümsemeye çalıştım. "Ne kusuru."

 

"Hazancım benimle iki dakika mutfağa gelir misin? İkramlıkları servis edelim." dediğinde oturduğum yerden ayağa kalktım. Nazlı ile birlikte mutfağa ilerleyerek içeri girdiğimizde mutfak tezgahında hazırlanmış olan şeyleri görüp konuştum. "Ben sana hazırlık yapma demedim mi aşk olsun."

 

"Olur mu öyle şey canım, severek yaptım hepsini." Nazlı'nın dediği şeyle itiraz ettim. "Zor olmuştur bebekle birlikte. Biz yabancı değiliz ya." dediğimde Nazlı konuştu. "Hiçte zor olmadı efendim, sen söyle bakalım hallettiniz mi aranızdakini."

 

Başımı olumlu manada salladım. "Hallettik hallettik, senin de yapmak istediğini anlamadım sanma." dediğimde Nazlı güldü. "Yaptığım şey işe yaramış ya sen orasına bak. Sizi hiç öyle görmeye alışık değildim benimde moralim bozulmuştu, şimdi keyfim yerine geldi."

 

Nazlı'nın dediği şeyle birlikte gülümsedim. "Düşünceli arkadaşım benim." kolumu Nazlı'ya doladıktan sonra tekrar konuştum. "Sen anlat nasıl gidiyor annelik?"

 

"Ay anlatılmaz yaşanır." dedi Nazlı gülerek. Ardından ekledi. "Yorucu, özellikle geceleri epey yorucu ama değer be Hazan." dedi durgun bir sesle. Yorulduğu sesinden belliydi ama bundan keyif alıyordu, bu net bir şekilde anlaşılıyordu. Zaten böyle de olması gerekiyordu.

 

"Çok güzel bir anne oldun sen." dediğimde Nazlı gülümsedi. "Kendim olsaydım böyle olur muydu bilmiyorum ama Emre'nin çok yardımı dokunuyor bana. Geceleri bazen ben kalkamadığımda o bakıyor Mete'ye. Benim daha önceden hazırladığım sütleri veriyor, altını değiştiriyor sonra uyutuyor. Çok iyi bir baba oldu."

 

Nazlı tebessümle anlatırken onu gülümseyerek dinledim. Biz şanslı kadınlardık, böyle güzel ve düşünceli eşlere sahip olduğumuz için.

 

"Hadi daha fazla bekletmeyelim, ilk önce şu tabakları götürelim. Ardından çayları getireyim ben." dediğinde Nazlı'yı onayladım. Arkalı önlü bir biçimde salona giderek tabakları birer birer sehpalara yerleştirdik.

 

Nazlı çayları getirdikten sonra yerlerimize geçerek oturduk. Tabağı elime alarak Nazlı'nın yaptığı böreği yerken konuştum. "Ellerine sağlık, çok güzel olmuş." dediğimde Nazlı konuştu. "Afiyet olsun."

 

"Komutanım siz döndükten sonra bekarlığa vedanızı yapıyoruz değil mi?" diyen Emre ile birlikte bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdim. Alparslan başını salladı. "Yapıyoruz tabii ki, sonuçta bir kere olan bir şey." dediğinde onları dinlemeye devam ettim.

 

Nazlı ile bakışlarımız buluşurken merakla konuştum. "Nasıl bir bekarlığa veda bu?" bakışlarımı hem Emre'de hem Alparslan'da dolaştırırken Emre konuştu. "Pavyona gidiyoruz işte."

 

Söylediği şeyle birlikte kaşlarım çatılırken Alparslan'ın sesini duydum. "Aferin sana, söylenecek laf mı oğlum bu? Tüm sırrımı ortaya çıkarttın." duyduklarımın doğruluğu için Alparslan'a döndüm. "Ha doğru yani?" Alparslan sanki suçluymuşçasına bakışlarını kaçırırken şaşkınca onlara baktım. Daha neler öğrenecektim acaba.

 

"Kızın yüreğine inecek be sizde." Nazlı'nın sesini duyduğumda kafam iyice karışmış bir biçimde ona döndüm. Nazlı ise açıkladı. "Şaka Hazancım, Caner aynısını sağ olsun bana da yapmıştı." dediğinde dayanamayarak güldüm. Bir an için gerçek sanmıştım.

 

"Aşk olsun hemen inandın sende. Benim kocam yapmaz diyecektin." diyen Alparslan ile birlikte konuştum. "Ne bileyim canım, rolünüzü güzel çalışmışsınız." dediğimde Emre güldü. "Bunu timden evlenen herkese yapmaya karar verdik. Sakın Buse'ye söyleme."

 

Kaşlarımı çatarak Emre'ye baktım. "Tabii ki söyleyeceğim, kadın dayanışması diye bir şey var sonuçta." dediğimde Alparslan konuştu. "Ama güzelim ufacık bir şaka yani bence söylemesen bir şey olmaz." dediğinde konuştum. "Onu o zaman düşünürüz."

 

Hala bekarlığa veda olarak ne yapacaklarını söylememişlerdi. O yüzden merakla konuştum. "O zaman ne yapacaksınız?" dediğimde Alparslan konuştu. "Hep beraber ocak başına gideriz muhtemelen, için rahat olsun." dediğinde gülümsedim.

 

Sohbetimiz devam ederken hepimizin yüzünde gülümseme vardı. Alparslan ve ben aramızdaki gerginliği halletmenin rahatlamasındayken Emre ve Nazlı'da muhtemelen aralarına katılan yeni fertlerini düşünüp mutlu oluyorlardı. Her şeye rağmen böyle mutlu olmak güzeldi...

 

 

Bölüm Sonu

 

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

 

‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahnelerini beğendiniz mi? Aralarında ufak bir gerilme yaşandı ama çok uzatmadan hallettiler, nasıldı sahneler?

 

‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi nasıldı? Sizce Buse'nin babası Kazım bey ile neler olacak?

 

‣‣‣ Yeni üsteğmenimizle de tanıştık, hep erkek asker olmasın bu sefer de bir değişiklik yapalım istedim.

 

‣‣‣ Nazlı- Emre, Hazan- Alparslan sahnesi nasıldı sizce?

 

‣‣‣ Geçen bölümde yazarın anlatımından bir kısım vardı, orada patron diye bahsedilen kişinin aslında Aslan bey olduğunu anlayanlarınız var mı bilmiyorum ama ben yanlış yazmışım. Onu düzelttim, size de bilgi vereyim dedim. Aslan beyin kim olduğunu hatırlıyor musunuz peki?

 

‣‣‣ Bölümde beğenmediğiniz yerler var mı?

 

Yorumlarınızı bekliyorum, görüşmek üzere:)

 

Düğün davetiyenizi de bırakıyorum, bir sonraki bölümde düğünümüz var. Hepinizi bekliyorum..

Loading...
0%