Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Hazan Vakti| 43

@mutlusonsuz222

 

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

 

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

 

43.Bölüm

Yazarın anlatımından Buse ve Fırat,

Fırat binanın merdivenlerinden çıkarken derin bir nefes alıp verdi. Çok heyecanlıydı. Buse'nin babası Kazım beyden iyi cevap alsa da kötü cevap alsa da içindeki bu heyecan geçmeyecekti. İşin sonunda Buse'ye kavuşmak varsa Fırat vazgeçmeyecekti çünkü. Aylarca Buse'nin kendisini sevmesini beklemişti. Şimdi ondan ölse de vazgeçmezdi.

Kapıyı çaldığında yerinde heyecanla kıpırdandı. Buse kapıyı tebessümle açtığında konuştu. "Hoş geldin." İçeri geçmesi için kapıdan çekilirken Fırat içeri girerek konuştu. "Hoş buldum." Elindeki tatlıyı Buse'ye uzatırken ekledi. "Tatlı yiyelim tatlı konuşalım."

Buse içinden tüm kalbiyle bunu diledi, tatlı konuşmak. Zira bunun mümkün olacağına dair hiç inancı yoktu. "Kesene bereket."

Fırat ayakkabılarını çıkartırken mutfaktan çıkan Buse'nin annesi Sevda hanım konuştu. "Hoş geldin oğlum." Fırat, Sevda hanıma yaklaşarak elini tuttu ve öperek alnına götürdü. "Hoş buldum."

Sevda hanım, Fırat'a karşı biraz daha ılımlıydı. Kızı sevmişti, ona da kabullenmek düşerdi. İçinde tereddütleri vardı tabii ama bunlar zamanla geçecekti. Buse her şeye tamam deyip Fırat'ı kabullendikten sonra Sevda hanım sadece onların mutluluğunu isterdi. Bunu kocasına da anlatmaya çalışmıştı ama adam Nuh diyor peygamber demiyordu.

"Babam salonda." Dedi Buse gergince. Fırat genzini temizleyerek salona doğru adımlarken Sevda hanım ve Buse'de Fırat'ın peşinden ilerlediler. Üçü birlikte salona girdiğinde Kazım bey gördüğü adamla birlikte hafifçe kaşlarını çattı.

"Yine mi sen, oğlum sen laftan anlamıyor musun? Geçen gün yoluma da çıktın, konuşmak istemiyorum." Dediğinde Fırat başını salladı. "Neden bu kadar ısrarcısınız anlayamıyorum evet."

Daha geçenlerde markette karşılaşmışlardı Kazım bey ve Fırat. Fırat her ne kadar haklı da olsa adama tavır yapmamış gayet nazik bir biçimde hal hatır sormuş, biraz konuşmak istemişti ama Kazım bey izin vermemişti. Yine de yılmamıştı Fırat.

"Ayakta kaldın oğlum, otur şöyle." Sevda hanım Fırat'a seslenirken Kazım bey karısına bakış attı. Ama Sevda hanım umursamadan Fırat'a bakmaya devam etti. Fırat boş olan koltuklardan birine oturduğunda Buse tam karşısına geçerek oturdu. Sevda hanımsa kocasının yanına geçti.

"Kazım Bey, sizinle açık konuşmak istiyorum. Neden beni sevmediniz bilmiyorum ama önemli olan kızınızın mutluluğu değil mi?" dediğinde Kazım bey konuştu. "Sorun sen değilsin, mesleğin hala bunu anlayamadın mı?"

Fırat sinirlenmemek için büyükçe yutkundu. "O zaman şöyle sorayım neden mesleğime bu kadar takıldınız?" dediğinde Kazım bey alayla güldü. "Sen hiç kendine sordun mu bu mesleği yapıyorum ama bana getirisi ne diye?"

"Baba." Buse'nin sesiyle birlikte Kazım bey bakışlarını kızına çevirdi. Buse ise konuştu. "Onlar ülkemizi korkuyorlar, sen burada böyle konuşabil diye canlarını feda ediyorlar." Dediğinde Kazım bey başını salladı. "Biliyorum, bende zaten onu söylüyorum. Değer mi? Üç kuruş para için onca çile çekmeye, hiç hayatının olmamasına değer mi?"

"Kazım Allah aşkına ne diyorsun sen öyle?" Sevda hanım itiraz ederken Fırat kaşlarını çattı. "Maksat para mı? İçinde vatan sevgisi olduktan sonra ne para ne de başka bir şey umurunda olmuyor insanın. Sizin derdiniz ne tam olarak? Kızınıza bakamayacağımı falan mı düşünüyorsunuz?"

Fırat merakla karşısındaki adama bakarken Kazım bey konuştu. "Ben sadece kızımın mutlu olmasını istiyorum, o da seninle mümkün değil delikanlı. Buse'yi azıcık da olsa tanısan yanında olmayacak bir adamla yapamayacağını bilirsin."

"Baba benim adıma bir şeyler söylemekten vazgeç artık." Diye çıkıştı Buse. Sıkılmıştı artık bundan. Annesi ve babası şaşkınca ona bakarken Buse devam etti sözlerine. "Asıl sen beni tanımamışsın, Fırat'a nasıl aşık olduğumu görmüyor musun?"

Fırat, ufak bir tebessümle Buse'ye bakarken Kazım bey konuştu. "Aşk karın doyurmaz kızım. Aklını başına al, tutturmuşsun Fırat da Fırat. Dışarıda bir sürü adam varken neden bu adam?"

"Asıl sen tutturmuşsun olmaz da olmaz. Sen hiç tanımaya çalıştın mı Fırat'ı? Tutturdun mesleği de mesleği. Ne var mesleğinde, alnının teriyle parasını kazanıyor adam senin benim gibi. Onunla gurur duyman gerekirken yaptığın şeye bak."

Buse içindekileri bir bir dökerken Kazım bey konuştu. "Şuna bak, kızımın beynini nasıl güzel yıkamış." Dedi söylenerek. Ardından da konuştu. "Bu adamla yan yana ola ola huylarında değişmiş senin."

Fırat dayanamayarak araya girdi. "Siz kızınızı kölenizmiş gibi yönetirken sorun olmuyor da kızınız hakkını ve sevdiğinin hakkını savununca mı huyu değişmiş oluyor?"

Kazım bey şaşkınca Fırat'a bakarken Buse oturduğu yerden ayağa kalktı. "Neden Fırat ile olmamam gerekiyor, mesleği dışında bir bahanen var mı? Bana bunu söyle baba." Ciddi bir şekilde babasına bakarken Kazım bey kızına bakmaya devam etti.

Odada oluşan sessizlik Buse için yeterli bir cevap olmuştu. "Bak gördün mü? Onu kabul etmemen için hiçbir sebep yok." Fırat'a doğru yaklaşarak elini Fırat'a doğru uzattı. Fırat tereddüt etmeden Buse'nin elini tutup ayağa kalktığında Buse tekrar konuştu.

"Sen ister kabul et ister etme ben Fırat ile evleneceğim." dediğinde Kazım bey alayla güldü. "Pişman olacaksın kızım, sonra yanıma gelip baba sen haklıymışsın diyeceksin." Dediğinde Buse konuştu. "Bırak da bunu ben düşüneyim, pişman olacaksam da denedikten sonra, içimde hiçbir şüphe kalmadan olayım."

Fırat hayranlıkla yanındaki kadını dinledi. Aşklarına böyle sahip çıkması, kendini savunması o kadar hoşuna gitmişti ki içinden iyi ki demişti. İyi ki Buse gibi bir kadını sevdim.

"Çok geç olmadan anlayacaksın ne demek istediğimi." dedi Kazım bey Fırat ve Buse'nin birleşen ellerine bakarken. Ardından ekledi. "Bir gün kapın Fırat'ın şehit haberiyle çalındığında bu acıya katlanmayı göze alıyorsan git evlen onunla."

Buse sıkıca gözlerini kapattı. Bu ihtimali düşünmek bile istemiyordu. Zaten en başında bundan korktuğu için Fırat'tan kaçmıştı. Babasının bu düşünceleriyle büyüdüğü için Fırat'a olumlu cevap verememiş en sonunda duygularına yenilmişti.

"O yanımda değilken yaşayacağım acı peki? Ben ondan ayrıldığımda iyi mi olacağım sanıyorsun?" dedi Buse ağlamaklı bir sesle. Kazım bey konuştu. "İyi olmayacaksın ama bir süre sonra unutacaksın. Burada görevin bitmek üzere. Senin için yurt dışında çok güzel hastaneler buldum, onlardan birinde göreve başlarsın Fırat aklına bile gelmez."

Fırat duyduğu sözlerle birlikte kaşlarını çattı. Karşılarındaki adam aşkı, sevgiyi bir günde bitebilecek bir şeymiş gibi anlatıyordu ama gerçek sevgiyi bilmeyen bir kişi böyle konuşabilirdi ancak.

"Sen bizi çok hafife alıyorsun baba, bizim aşkımız senin sandığın kadar küçük değil. Ben zaten senin yüzünden bu adama aylarca acı çektirdim. Şimdi yine senin yüzünden böyle bir şey yapmayacağım." diyen Buse ile birlikte Kazım bey başını salladı. "Peki kızım yapma. Ona acı çektirme ama kendine çektirmeye devam et."

"Bırak da neyi yapacağıma ben karar vereyim, acıyı çekecek olan benim. İster acı çekerim ister mutlu olurum. Ama sen çok pişman olacaksın, bizim mutlu olduğumuzu gördükçe Fırat'a ayıp ettim diyeceksin."

Kazım bey hiçbir şey söylemeden alayla güldü. Fırat, Buse'nin elini sıkı sıkı tutarken konuştu. "Beni sevmek zorunda değilsiniz ama kabullenmek zorundasınız Kazım bey. Çünkü Buse ne zaman bana git derse ben ancak o zaman çıkarım hayatınızdan. O zamana kadar da yüzümü görmek zorundasınız."

Kazım bey oturduğu yerden ayağa kalktı. Hem Buse'ye hem de Fırat'a bakarak konuştu. "En fazla 6 ay veriyorum, 6 ay sonra Buse yanıma gelip sen haklıymışsın baba diyecek. O zaman göreceğiz neler olacak."

Kazım bey başka bir şey demeden salondan çıkarken Buse başını iki yana salladı. "Asla öyle bir şey olmayacak." diyerek fısıldadı.

Sevda hanım salondan çıkarak kocasının peşinden ilerlerken Fırat, Buse'nin iki elini de tutarak konuştu. "Olmayacak tabii, o da anlayacak bizim sevgimizi. Zamanla kabullenecek."

Buse, Fırat'a doğru dönerek konuştu. "Kabullenmek zorunda, hala neyi zorladığını anlayamıyorum." dediğinde Fırat Buse'nin akan gözyaşını temizleyerek sıkıca sarıldı. "Sen hiç merak etme, biz mutlu olarak ona ve herkese göstereceğiz."

Buse de sıkı sıkı Fırat'a sarılarak gözlerini kapadı. En azından şimdilik her şey yoluna girmiş sayılırdı. İçindekileri dökerek rahatlamıştı. Belki babasını kırmıştı ama babası da sevdiği adamı sözleriyle yaralarken asla öylece durup bekleyemezdi. Fırat'ı zaten yeteri kadar üzmüştü, bu saatten sonra da kimsenin üzmesine izin vermezdi Buse.

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Nazlı ve Emrelerde oturduğumuz akşamdan sonra günler günleri kovalamıştı. Alparslan göreve gitmiş, hiçbir sorun çıkmadan dönmüştü. Evimizin eşyaları gelmişti ve Alparslan ile el birliği ile eşyalarımızı yerleştirmiştik. Tek eksik bizdik ve bizde yarın evleniyorduk. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, aylardır hayal ettiğim şey gerçekleşiyordu nihayet.

Her şey bu kadar güzel giderken bir şeyler olmasından o kadar çok korkuyordum ki. Sanki biri gelip mutluluğumuzu alıp götürecekti. Belki de bu o kadar çok şey yaşamamızdan kaynaklıydı bilemiyordum ama yine de içimdeki korkuya yenilmemeye çalışıyordum.

Aynadan üzerimdeki kırmızı elbiseye bakarak tebessüm ettim. Kızlarla aramızda küçük bir kına gecesi organize etmiştik. Tabii Buse, Nazlı ve Semra ablanın yanında Alparslan'ın akrabaları da gelmişti. Hastaneden birkaç arkadaşımı daha davet ederek benim evimde küçük bir kına düzenlemiştik.

Odada yankılanan zil sesimle birlikte ekrana bakarak gülümsedim. Müstakbel kocam arıyordu. Ona böyle hitap etmek garipti. "Efendim sevgilim?" telefonu açarak konuştuğumda Alparslan'ın sesini duydum. "Napıyorsun güzelim?"

"Napayım, odamda kına gecem için hazırlanıyorum. Sen ne yapıyorsun? Buluştunuz mu sizinkilerle?" dediğimde Alparslan konuştu. "Hayır, onlarla buluşmadan önce yapmam gereken şeyler var." dediğinde merakla konuştum. "Neymiş o?"

"Müstakbel karımı görmek." dediğinde şaşırdım. "Nasıl yani?" dediğimde Alparslan konuştu. "Kapıdayım, iki dakika çıksana." heyecanla konuştum. "Geliyorum hemen."

Telefonu kapatıp odamdan çıktığımda bakışlarım kanepede oturan Alparslan'ın yengesiyle kesişti, Halime hanım beni pek sevememişti anlaşılan. Bakışlarından belliydi. Küçük bir baş selamı vererek salondan çıkarak kapıya doğru ilerledim.

Kapıdan çıkmadan önce Funda annemle karşılaştığımda meraklı sesini duydum. "Hayırdır annecim, nereye böyle alelacele." dediğinde heyecanla konuştum. "Alparslan gelmiş, hemen geleceğim." dediğimde Funda annem gülümsedi. "Dayanamamış mı iki gün? Zaten yarın sizin gününüz."

Küçük bir tebessüm ederken Funda annem konuştu. "Hadi daha fazla bekletme bari." Onayıyla birlikte kapıyı açtığımda arabasına yaslanmış olan Alparslan görüş açıma girdi. Yine her zaman ki gibi çok şıktı.

Onun da bakışları bana doğru döndüğünde yüzündeki beğenmeyi bariz bir şekilde fark edebilmiştim. Bakışları vücudumda dolaşırken ona doğru ilerledim. "İyi ki de gelmişim yoksa güzelliğinden mahrum kalacaktım."

Alparslan'ın söylediği şeyle birlikte yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. "Fotoğrafları yollardım sana." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Gerçeğini görmek varken fotoğraflarını ne yapayım."

Tek elimden tutarak beni kendi etrafımda döndürürken konuştu. "Muhteşem görünüyorsun." tebessüm ederken tuttuğu elimi omuzlarına yaslayarak ellerini belimde birleştirdi ve aramızdaki mesafeyi kapattı.

Gözlerine bakarak konuştum. "Özledim seni." dediğimde Alparslan omuzlarıma dökülen saçlarımı geriye doğru çekti. "Bende çok özledim seni." Çenesini omzuma yaslayarak bana sarılırken bende ona sarıldım. Gözlerimi kapatarak anın tadını çıkartırken Alparslan'ın dudaklarını boynumda hissettim. Sakallarından huylansam da hoşuma gittiğini inkar edemezdim.

Alparslan yavaşça çekilerek gözlerime baktığında konuştu. "Bu evlilik işinin en hoşuma gitmeyen tarafı koşturmaktan birbirimizin yüzünü göremememiz." dediğinde konuştum. "Merak etme bugün son, yarın ve bundan sonraki bütün günler beraberiz."

Aklıma gelen şeyle birlikte tekrar konuştum. "Otel işini hallettim, rezervasyon tamamlandı." dediğimde Alparslan konuştu. "Uçak biletleri de tamamdır, pazar öğleden sonra uçuyoruz Kuşadası'na."

Başımı sallayarak Alparslan'ı onayladım. "Başlasın 1 haftalık tatil." diyerek güldüm. İkimizde izinlerimizi halledip en azından 1 hafta da olsa tatil yapacaktık. Yaşadığımız şeylerden sonra bunu kesinlikle hak etmiştik. Sevgililiğimizin ilk dönemlerinde konuştuğumuz gibi ilk tatilimizi Aydın'da yapmaya karar vermiştik.

"Ha unutmadan yarın sabahtan da imam nikahımız kıyılacak, sonra düğün salonuna geçeriz olur mu?" dediğinde başımı salladım. "Tamam, olur."

Birbirimize bakmaya devam ederken elimle Alparslan'ın giydiği gömleğin yakasını düzelterek konuştum. "Senin bu yakışıklılığın ne olacak peki?" dedikten sonra gözlerimi kısarak konuştum. "Yoksa siz gerçekten pavyona mı gidiyorsunuz? Ondan mı bu hazırlık."

Alparslan yüzünü buruşturarak konuştu. "Olmuyor ama böyle, sen hep bunu yüzüme mi vuracaksın." dediğinde güldüm. "Biraz daha idare edeceksiniz Alparslan bey." dediğimde Alparslan başını salladı. "Ederiz Hazan hanım. İçin rahat edecekse söyleyeyim bizimkiler çoktan ocak başına geçmişlerdir."

"Hadi, bekletme o zaman daha fazla onları." dediğimde Alparslan konuştu. "Gideceğim ama bir şartla." dediğinde merakla konuştum. "Ne şartı?"

Elini yüzüme getirerek yanağımı okşadı. "Kına gecesinde ağlanır biliyorum ama sen ağlama olur mu? En mutlu günlerimizden birinde gözünden yaş aksın istemiyorum. Hep mutlu hatırlayalım." dediğinde düşüncesine tebessüm ettim. "Söz vermiyorum ama deneyeceğim."

Alparslan başını sallayarak beni onayladığında konuştum. "O zaman, yarın görüşürüz yüzbaşım." dediğimde Alparslan konuştu. "Bir şey daha var." dediğinde kaşlarımı çattım.

Ne olduğunu soracağım sırada Alparslan dudaklarını dudaklarıma yaklaştırıp öptükten sonra geri çekilip sırıtarak konuştu. "Şimdi tamam, yarın görüşürüz doktor hanım." Gülerek yanından uzaklaştıktan sonra evin kapısına giderek yüzümü tekrar Alparslan'a çevirdim. Elimi kaldırıp selam verdiğimde o da elini kaldırdı.

Kapıyı kapatarak içeri girdikten sonra salona ilerlerken mutfaktan gelen konuşma seslerini duyarak ister istemez kulak misafiri oldum. "Bu kızın kimi kimsesi yok mu Semra? Ne ailesi var, ne de akrabası."

Halime hanımın sözleri kaşlarımı çatmama neden olurken Semra ablanın sesini duydum. "Ne yapacaksın ailesini yenge. Allah aşkına tatsızlık çıkmasın." dediğinde Halime hanımın sesini tekrar duydum. "Siz kolay kabullenmişsiniz kızı ama ben olsam sorgularım ailesiyle arası niye bozuk diye."

Bir insan tanımadığı biri hakkında neden böyle şeyler derdi ki? Tamam ailemi merak ediyor olabilirdi ama bu aramızdaki şeyleri sorgulayabileceği manasına gelmiyordu. Daha Semra abla ve Funda annem bile bana bunun hesabını sormuyordu, bu kadın kendinde bu hakkı nereden buluyordu?

"Bizi ilgilendirmiyor, sende daha fazla üsteleme. Sakın Hazan'a gidip de saçma şeyler sorup onun da canını sıkma." dediğinde Halime hanımın sesini duydum. "Sıkmayız, ne kıymetli gelininiz varmış."

Duyduğum ayak sesleriyle birlikte sanki kapıdan yeni giriyormuş gibi geriye doğru döndüm. "Hah geldin mi canım? Kızlar da seni soruyordu." Semra ablanın sesini duyduğumda başımı salladım. "Geldim, ben bir onlara bakayım."

Semra ablanın yanından geçtikten sonra odamda hazırlanmış bir halde beni bekleyen kızların yanına doğru ilerledim. İçeri girdiğimde Nazlı'nın sesini duydum. "Hah geldin çok şükür, ne oldu görüştün mü sevdiceğinle?"

"Görüştüm." dediğimde Buse'nin sesini duydum. "Pek iyi geçmemiş görüşmeniz herhalde, yüzünün hali ne böyle?" Buse'nin meraklı sesine Nazlı'nın sesi de eklendi. "Ay yine tartıştık demeyin bana."

Nazlı'nın aşırı tepkisiyle birlikte istemsizce güldüm. "Tartışmadık, galiba düğünün stresi çöktü üzerime." dediğim şeyle birlikte Buse konuştu. "Çökmesin çökmesin, daha kına yakacağız. Hadi bakalım gelin hanım." Buse elinde tuttuğu kırmızı kına örtüsünü başıma örttükten sonra konuştu. "Şimdi hazırız."

Odanın kapısı açtığımızda evin içinde yankılanan kına şarkısıyla birlikte kızlarla birlikte odadan çıktık. Ben benim için salonun ortasına konmuş olan sandalyeye otururken kızlar ellerinde mumlarla birlikte etrafımda dönmeye başladılar.

Kınayı getir aney

Kınayı getir aney

Parmağın batır aney

Parmağın batır aney

Bu gece misafirem

Bu gece misafirem

Koynunda yatır aney

Koynunda yatır aney

Ne koynunda yatacağım bir anne ne de bir babam vardı bugün yanımda. Oysa ben bugün burada olup uzakta ağlayan gözlerle beni izleyen annemin olmasını çok isterdim. Ama ne yazık ki yine bir başımaydım, her zaman olduğu gibi. Bugün buraya gelmeyerek aslında onları affetmemekle, onlara kırgın olmakla ne kadar doğru bir şey yaptığımı anlamıştım. Başta Alparslan'a kızmıştım ama aslında doğru bir şey yapmıştı, onların yüzünü tekrar görmemi sağlamıştı.

Bugün burada bunca kişinin arasında yalnızlık hissetmeme neden oldukları için, herkesin arkamdan konuşmasına neden oldukları için ve arkamda olup beni desteklemedikleri için onları asla affetmeyecektim.

Şarkının bitmesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrılırken Semra ablanın önüme doğru eğildi. Yumruk şeklinde duran avuçlarımı açacağım sırada elimi tutarak konuştu. "Gelin elini açmıyor."

Yaptığı şeyi anlayarak elimi yumruk şeklinde tutmaya devam ederken kalabalıktan gelen Funda annemi gördüm. Elindeki altını Semra ablaya doğru uzattığında avuçlarımı açtım. Semra abla parmağıyla kınayı avucuma sürdükten sonra elime kına eldivenini geçirdi.

Eğildiği yerden kalktığında bende oturduğum yerden kalktım. Funda annem başımdaki kına duvağını açtığında bakışlarımız buluştu. "Hayırlı olsun annem." onun yaşlı gözlerini gördüğümde bende dayanamayarak ağlarken birbirimize sarıldık.

Neyse ki yanımda onlar vardı, birazda olsa bana kimsesizliği unutturan yeni ailem..

"Aşk olsun ama size beni de ağlatıyorsunuz bu halimle." Nazlı'nın sesini duyduğumda istemsizce güldüm. Funda annemden kollarımı ayırdıktan sonra elini öperek alnıma koydum.

Funda annemden sonra Semra abla ve Alparslan'ın teyzesinin elini öptüm. O da Funda annem gibi çok tatlı bir kadındı. Onların ardından iki halasının ellerini öptükten sonra mecburen yengesinin de elini öperek kızların yanına doğru ilerledim.

Tebrikleri kabul ederken Buse'nin sesini duydum. "Hadi bakalım ağladık şimdi oynama zamanı. Düğünümüz var ağlanacak zaman mı ayol?" salonda çiftetelli çalmaya başladığında Nazlı elimden tutarak beni ortaya doğru getirdi.

Hep beraber ortada oynarken oturanların alkışları bizim kahkahalarımıza ve çalan şarkıya karışırken bekar olarak geçen son gecem de çok güzel bir biçimde bitmişti.

 

◔◔◔

Sabah erkenden uyanmıştım. Sabahtan imam nikahımız kıyılmıştı, mehir olarak üç talak hakkından birini istemiştim yalnızca ancak Alparslan buna karşı çıkmış ve üzerinde tapulu olarak bulunan evlerden birini vereceğini söylemişti. Bence mecburen kabul etmek durumunda kalmıştım.

Nikahın ardından düğün salonuna geçilmişti ve önceden ayarladığımız gibi kuaför salona gelmişti. Saçlarım ve makyajım yapıldıktan sonra gelinliğimi giymiş heyecandan yerimde duramıyordum.

Saatler geçmek bilmiyordu. Nikah saatine az bir süre kalmıştı ve ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Çok kısa bir süre sonra resmi olarak evli bir kadın olacaktım. Sevdiğim adamla evlenecektik, o kadar mutluydum ki anlatacak kelimem yoktu.

"Birilerine heyecan basmış sanki." Buse'nin sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrıldım. "Çok heyecanlıyım, son anda bir şey olacak diye korkuyorum yani duygularım karmakarışık."

"Kıyamam sana ben, seni en iyi ben anlarım ama sakin olmaya çalış. Düğünün keyfini çıkar." diyen Nazlı ile konuştum. "Umarım çıkarabilirim, mideme ağrılar giriyor." dediğimde Nazlı güldü. "Birazdan Alparslan gelince geçer hiç merak etme."

Odanın kapısı çaldığında birden üçümüzde panik olduk. Nazlı ve Buse kapıya giderken odanın kapısı hafifçe aralandı. Emre'yi gördüğümüzde üçümüzde rahat bir nefes aldık. "Ödümüzü kopardın hayatım, Alparslan abi geldi sandık."

"O damat odasında gergin bir şekilde hazırlanıyor." dediğinde Nazlı konuştu. "Gelin hanımda öyle." dedikten sonra tekrar konuştu. "Bir şey mi oldu?" Emre başını iki yana salladıktan sonra cevap verdi. "Bir şey olmadı, annemle konuştum bizim oğlanın keyfi yerindeymiş. Onu haber vereyim dedim."

"Çok şükür." dedi Nazlı rahatlamayla. Metehan'ı eve daha doğrusu Emre'nin annesine bırakmışlardı. "Keşke Metehan'ı da getirseydik aklımız kalmazdı, şimdiden özledim oğlumu." dediğinde güldüm.

Nazlı'nın babasının isteğiyle Mete isminin sonuna Han eklenmişti ancak ben ve Buse hala Mete demeye devam ediyorduk. "Çocuk bu seste korkardı." dedi Buse itiraz ederek. Nazlı dudaklarını büzerek onu onaylarken konuştu. "Hadi çıkalım biz, birazdan nikah memuru da gelir hem."

Nazlı, Buse ve Emre odadan çıktıktan sonra aynadan tekrar baktım kendime. Sade bir makyaj yaptırmıştım. Saçlarımı dağınık bir topuz yaptırmış, boynuma da gelinliği tamamlayacak bir gerdanlık takmıştım.

Odanın kapısı tekrar çalındığında bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Alparslan'ı beklerken içeri giren Semra abla ve Efe'yi gördüğümde büyükçe gülümsedim. Efe içeri girer girmez şaşkınca bana bakarken konuştu. "Çok güzel olmuşsun Hazan yenge. Aynı masallardaki prensesler gibi."

Söylediği şeyle birlikte gülümsedim. "Teşekkür ederim canım benim, sende aynı prensler gibi yakışıklı olmuşsun." dediğimde Efe dişlerini göstererek gülümsedi. "Dayımdan bile daha yakışıklıyım değil mi?"

"Evet, ondan bile yakışıklısın." dediğimde Efe zafer kazanmışçasına ellerini kaldırdı. "Yaşasın." Semra abla ile birlikte Efe'ye gülerken Semra abla konuştu. "Son kez bakmak istedim sana Efe de peşimi bırakmadı. Bir ihtiyacın var mı?"

Başımı iki yana salladım. "Yok ablacım, teşekkür ederim."

Semra ablalar çıkmadan önce kapı tekrar tıklandığında Alparslan'ın sesini duydum. "Gelebilir miyim?" Elim ayağım birbirine dolanmış bir biçimde yerimde kıpırdanırken Semra abla Efeyle birlikte kapıya ilerledi.

"O kadar kolay değil bizden kız almak Alparslan efendi." Semra ablanın dediğiyle birlikte kaşlarım çatılırken Semra abla konuştu. "Sen az mı çektirmiştin Murat'a. Gör bakalım şimdi."

Semra abla kapıyı hafifçe aralayarak konuştu. "Pamuk eller cebe ablacım." elini Alparslan'a doğru uzatırken Alparslan'ın sesini duydum. "İstediğin para olsun be abla. Al." Ne kadar verdiğini göremesem de duyduğum sözlerle para verdiğini anlamak zor olmamıştı.

"Bende isterim, bende." Efe'nin heyecanlı sesini duyduğumda Alparslan'ın sesini duydum. "Sende bunu al bakalım aslan parçası." dedikten sonra tekrar sesini duydum. "Artık alabilir miyim gelinimi."

Semra abla kapıyı iyice kapatarak bana doğru döndü. "Ne dersin artık alalım mı?" dediğinde heyecanla başımı salladım. Semra abla halime gülerek kapıyı araladı. "Geç bakalım."

Başka bir şey söylemeden odadan çıkarlarken Alparslan kapıdan içeri girdi. Bakışlarımız buluştuğunda yutkunamadım heyecandan. Üniformayı mükemmel taşıyan bedeni damatlığı da o kadar iyi taşımıştı ki anlatamazdım.

Onun bakışlarında ise büyük bir hayranlık vardı. Art arda yutkunurken yavaş adımlarla yanıma doğru gelmeye başladı. İkimizde dilimiz tutulmuş gibi konuşamıyorduk sanki. Gözlerinin hafiften dolduğunu gördüğümde tebessüm ettim. Bir şey söylemiyordu ama bakışlarından anlaşılıyordu hissettikleri.

"Öyle güzelsin ki." diyerek duraksadı ve gözlerime bakmaya devam etti. "Ben anlatacak kelime bile bulamıyorum. Hayallerimdekinden bile güzel bir gelin olmuşsun." dediğinde gülümsemeye devam ettim.

Alparslan uzanarak ellerimi tuttuğunda konuştum. "Sende hayatımda gördüğüm en yakışıklı damatsın, çok yakışmış." dediğimde Alparslan tebessüm etti. "Senin yanına yakışmaya çalışıyorum."

Gözlerine bakmaya devam ederken mırıldandım. "Ben çok heyecanlıyım, aylardır hayalini kurduğumuz o an gerçekten geldi değil mi?" Alparslan usulca başını salladı. "Geldi, bugün hayatımızda yeni bir dönem başlıyor."

"Hayatımın yeni ve en güzel dönemi için sabırsızlanıyorum." dediğimde Alparslan konuştu. "Bende, o zaman aşağı inelim ve en mutlu günümüzün keyfini çıkartalım." dediğinde başımı salladım.

Birlikte gelin odasından çıkarken gelin ve damadın salona giriş müziği yankılanmaya başladığında Alparslan ile birlikte el ele salondan içeriye doğru yürümeye başladık. Yüzümde gülümsemeyle salondaki insanlara göz gezdirdim. Çok kalabalık bir düğün değildi.

Sahneye yakın olan iki masada Funda annemler ve Alparslan'ın tim arkadaşları oturuyordu. Timdekilerin ayağa kalkmış bir biçimde bizi alkışladığını gördüğümde büyükçe gülümsedim. Kartal yüzbaşı da onlara katılmış ayakta alkışlıyordu. Gözlerinde anlamsız bir hayranlık vardı.

Şimdilik bunu umursamayarak bakışlarımı herkesin üzerinde gezdirmeye devam ettim. Nikah masasına ulaştığımızda Alparslan sandalyemi çekerek benim oturmama yardımcı olduktan sonra kendi yerine geçti.

Gergin bir biçimde etrafa bakarken Alparslan'ın elini elimin üzerine hissederek bakışlarımı ona çevirdim. Dudaklarımı birbirine bastırırken onun da heyecanını gözlerinden okuyabiliyordum. Nikah şahitlerimiz Fırat ve Nazlı da yanımızdaki yerini aldığında nikah memurunun sesini duydum.

"Hazan ve Alparslan çiftinin nikah merasimine hepiniz hoş geldiniz. Çiftimiz evlenmek istediklerini beyan etmişler ve yapılan araştırmalar neticesinde evlenmeleri için hiçbir engel bulunmamıştır. Şimdi siz şahitler ve misafirlerin huzurunda bu beyanlarını tekrar dile getirmelerini istiyorum." diyen nikah memuruyla birlikte heyecandan bayılacağımı hissettim.

Nikah memuru bakışlarını bana çevirerek devam etti sözlerine. "Siz Hazan Eraslan hiçbir etki ve baskı altında kalmadan, kendi özgür iradenizle Alparslan Türkoğlu'nu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" nikah memuru mikrofonu bana doğru uzattığında bakışlarımı Alparslan'a çevirdim.

Büyük bir heyecanla bana bakarken mikrofona doğru eğildim. "Tüm kalbimle, evet!" sözlerimle birlikte Alparslan'ın gözlerindeki rahatlamaya salondaki alkış sesleri eşlik etti.

Nikah memuru bu sefer Alparslan'a dönerek konuştu. "Siz Alparslan Türkoğlu hiçbir etki ve baskı altında kalmadan, kendi özgür iradenizle Hazan Eraslan'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Mikrofon Alparslan'a doğru uzatıldığında bakışlarımız buluştu. Ona bakarken Alparslan gülümseyerek mikrofona doğru eğildi. "Sonsuza kadar, evet!" büyükçe gülümserken etrafta tekrardan alkış sesleri yankılanmaya başladı.

Nikah memuru Nazlı ve Fırat'a dönerek konuştu. "Siz de şahit misiniz?" dediğinde ikisinin de sesini duydum. "Evet." Sırayla deftere imzalarımızı attıktan sonra nikah memurunun sesini duydum. "O zaman bende Diyarbakır belediyesinin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum. Hayırlı olsun."

Oturduğumuz yerden kalktığımızda nikah memuru kırmızı evlilik cüzdanını bana doğru uzattı. Cüzdanı aldığımda gülerek havaya doğru kaldırdım. Alkış seslerine eşlik eden ıslık sesiyle birlikte Alparslan ile birbirimize döndük. Ellerini yanaklarıma yaslayarak gözlerime baktıktan sonra dudaklarını alnıma bastırdı.

Yavaşça geri çekilirken ona bakmaya devam ettim. Evlenmiştik, resmen aile olmuştuk.

Salonda bizim seçtiğimiz dans şarkısı çalarken Alparslan elimi tutarak beni sahneye doğru götürdü. Ellerimi omuzlarına koyduğumda Alparslan ellerini belimde birleştirdi. Şarkının ritmine uygun dans ederken Alparslan kulağıma doğru eğildi.

"Yeni hayatımıza hoş geldin Hazan Türkoğlu." İsmimin yanına koyduğu yeni soyadımla birlikte gülümserken konuştum. "Hoş buldum, canımın içi."

"Daha geçen gün kollarımın arasında doktor Hazan hanım olarak dans ederken şimdi karım olarak dans ediyorsun." dediğinde gözümde canlanan anılarla konuştum. "O zamanlar sende benim için üsteğmendin. Şimdi kocam oldun."

Birbirimizin kollarında bakışlarımızda kayıp olurken Alparslan'a bakarak şarkı sözlerini tekrar ettim.

Ayrılmam istersen hiç yanından

Çağırsan gelirim çok uzaklardan

Eskiden korkardım yalnızlıktan

Korkmam artık sen varsın

Şarkının bu kısmı beni anlatıyordu sanki, ben yalnızlığımı onunla paylaşmıştım. O da seve seve benim yanımda olup bana her şey olmuştu. Artık korkmuyordum yalnızlıktan çünkü gözlerimi kapattığımda rahatça yaslanabileceğim bir dağ vardı, o da kocamdı.

Zaman durdu sanki

Beklerken seni

Ben bir tek sevgiye

Bağladım kalbimi

Alparslan şarkının diğer nakaratını fısıldarken gözlerine bakmaya devam ettim. Belimdeki elinin birini yanağıma yaslarken kulağıma eğilerek konuştu. "Bunca zaman beklememin sebebi senmişsin meğer. Kalbim seni beklemiş." dediğinde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Alparslan ise tekrar konuştu. "İyi ki de beklemiş."

Kollarımı Alparslan'ın ensesine dolayarak gözlerimi kapattım. Bizim şarkımız bittiğinde başka bir dans şarkısı başladı. Bu sefer diğer çiftler bizimle birlikte sahneye çıktı. Nazlı- Emre ve Buse-Fırat tam yanımızdaki yerini alırken Semra abla ve Murat abi de yanımıza geldi. Eren ve Merve de tabii.

Şarkıya uygun bir şekilde dans ederken bakışlarım Ezgi ve Caner'e takıldı. Yan yana sahneye gelirlerken Canerle bakışlarımız buluştu. Küçük bir tebessüm ederken Caner gözlerini kırpıştırdı. Onlar da pistte yerlerini alırken beni en şaşırtan Kartal yüzbaşı ve İrem üsteğmen olmuştu. Onların çıkmasını hiç beklemiyordum.

Kenarda koşuşturan birkaç çocuk gördüğümde bakışlarım direkt olarak Efe'ye ve Sare'ye takıldı. Sare hastaneden arkadaşım olan Havva'nın kızıydı. Eren ve Buse dışında onunla da iyi anlaşıyorduk. Sare'yi birkaç kere hastaneye getirdiği için tanıyordum. Semra abla ve Efe de beni görmek için geldiğinde onları tanıştırmıştım. İyi anlaşmışlardı.

Dans müziği sona erene kadar dans ederken müziğin sona ermesinin ardından oyun havası salonu doldurdu. Hep beraber çember oluşturduklarında ilk önce çemberin ortasında ben ve Alparslan oynamaya başlamış ardından da herkes birbiriyle karışık bir şekilde oynamaya başlamıştı.

Yorulana kadar sahnede oynamaya devam ettikten sonra biraz dinlenmek için biraz önce nikahımızın kıyıldığı masaya geçip oturdum. Hiç bu kadar yorulduğumu hatırlamıyordum. Oynayanları izlerken masadaki sudan içerek derin bir nefes aldım.

Oyun havaları, halaylar derken pastamızı keserek misafirlerin takılarını takması için bir süre ara verdik. Misafirler sıra sıra takılarını takıp tebrik ederlerken tanımasan dahi tek tek hepsiyle tokalaşarak gülümsedim.

Yavaş yavaş takı merasimi biterken Alparslan'ın başıyla Fırat'a işaret verdiğini görerek merakla Alparslan'a baktım. "Ne oluyor?" Alparslan üzerindeki ceketi çıkartıp masaya bırakırken tüm timin sahneye geldiğini fark ettim.

Tanıdık zeybek müziği kulaklarıma dolarken şaşkınca Alparslan'a baktım. Böyle bir şeyden hiç bahsetmemişti, sürpriz yapmıştı. O da tim arkadaşlarının yanına giderken ben dahil salondaki tüm bakışlar onların üzerindeydi.

Hepsinin yüzü benim olduğum tarafa dönükken Alparslan, arkadaşlarının ortasına geçti. Başı dik, bakışları ilk gördüğüm zamanki gibi ciddiydi. Ortada bir tur dönerken şarkının ritmine uygun bir biçimde Alparslan hariç hepsi kollarını havaya kaldırmış ve tek dizlerini yere doğru yaslamışlardı.

Alparslan belli ayak hareketleriyle benim önümde doğru gelerek gözlerimin içine bakarken kollarını kaldırıp ayaklarını yere vurarak yere diz çöktü. Ardından hepsi aynı anda ayağa kalkıp bana arkalarını dönerek ilerlediler. Şarkının en vurucu yerinde elleri havada sert adımlarla tekrar bana doğru geldiler.

Hepsi kollarını aynı anda yukarı kaldırıp çember şeklinde dönerlerken eğilip kalkarak, dönerek ve belli ayak hareketleriyle birlikte senkronize bir biçimde oynamaya devam ediyorlardı. Aynı zamanda "Hey, hey, hey!" diyerek bağırmaya ve herkesi etkileri altına almaya başarıyorlardı. O kadar heybetlilerdi ki salondaki herkes kendilerini hayran hayran izliyordu.

Türk askeri kimsenin önünde diz çökmezdi ama bu bir istisnaydı. Sert adımlarla, ayaklarını yere vurarak kolları havada açık bir şekilde oynamaya devam ederlerken üçerli bir şekilde yan yana dizilerek aynı hareketlere devam ettiler.

Şarkının sonuna gelmeleriyle birlikte en öndeki üçlü bana doğru iyice yaklaştı. Ortada bulunan Alparslan direkt olarak karşıma geçip elleriyle yüzümü avuçlarken dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi kapatıp gülümserken alkış sesleri salonda yankılanmaya başlamıştı.

 

◔◔◔

Düğünümüz neredeyse gece yarısına kadar devam etmişti. Alparslan ve kardeşlerinin yapmış olduğu muhteşem gösteriden sonra oyun havalarıyla devam etmiştik eğlencemize. Son olarak gelin çiçeğini attığımda çiçek Buse'ye gelmişti. Belki de sıradaki düğün onlarındı.

Şimdiyse arabada Alparslan ile birlikte evimizin yolunu tutuyorduk. Evimiz demek garip geliyordu. Biz bir süre birlikte yaşamıştık, nasıl olduğunu biliyorduk ama o zamandan farkı şimdi evliydik. Kulağa garip geliyordu. Gergince parmaklarımla oynarken evin önüne gelmemizle birlikte Alparslan'ın sesini duydum.

"Evimize geldik." bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde dikiz aynasından göz göze geldik. Gelinliğim yüzünden ancak arkaya oturabilmiştim. Alparslan emniyet kemerini çözerek arabadan indikten sonra benim kapımı açarak arabadan inmeme yardımcı oldu.

Aniden gelen korna sesleriyle birlikte irkilirken gelin arabasının arkasına dizilen arabaları gördüm. İçinden inen tüm timle birlikte şaşırdım. "Oğlum gece gece herkes uyuyor ne yapıyorsunuz?"

Alparslan'ın uyarı dolu sesinin ardından Caner'in sesini duydum. "Gelin aldık komutanım tabii ki kutlayacağız. Yengem için az bile." Caner'e gülümserken elimi koluna doğru koydum.

"Hazan sen içeri geç istersen bizim kocanla birazcık işimiz var." diyen Fıratla birlikte merakla hepsine teker teker baktım. "Ne işiymiş o?" dediğimde Alparslan konuştu. "Çok önemli bir mesele değil, hemen geliyorum ben güzelim."

Onları onaylayarak eve doğru ilerlemeye başladım. Kapının kilidini açarak eve girmeden önce bakışlarımı onlara doğru tekrar çevirdim. Alparslan ile bakışlarımız buluştuğunda bir şey olmadığına kanaat getirerek içeri girdim.

Usulca camın arkasından bakarken Alparslan'ın papyonunu çıkarttığını gömleğin ilk düğmesini gevşettiğini fark ettim, bir şeyler vardı ama gizli bir bilgiydi anlaşılan. Bu geceyi bunu düşünerek geçirmek istemiyordum o yüzden camdan uzaklaşarak salondaki kanepeye doğru ilerledim.

Ayaklarıma karasular inmişti neredeyse. Neyse ki alışıktım bu duruma.

Kapının açıldığını ve Alparslan'ın içeri girdiğini gördüğümde oturduğum yerden ayağa kalktım. "Sorun yok değil mi?" dediğimde Alparslan yanıma doğru adımladı. "Hiçbir sorun yok." beni ikna etmek için gözlerime bakarken başımı salladım usulca. İkna olmamıştım ama olmuş gibi davranacaktım.

"Hadi bir an önce seni şu gelinlikten kurtaralım, çok bunalmış duruyorsun." Alparslan'ın sesiyle birlikte gelinliğin eteğini kaldırıp merdivenlere ilerleyeceğim sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Dur bakalım nereye gidiyorsunuz gelin hanım?"

Anlamayarak ona bakarken Alparslan bir kolunu dizlerimin altından diğerini de belimin altından geçirerek beni kucakladı. Hızla omuzlarına tutunurken konuştum. "Ne yapıyorsun?"

"Eve kucağımda sokamadım bari odamıza sokayım değil mi? Hem sende bu ağır şeyle merdiven çıkmamış olursun." dediğinde güldüm. Bu adam deliydi gerçekten ve ben bu deliye aşıktım.

Merdivenlerden hiç zorlanmadan çıkarken konuştum. "Helal olsun, ben gelinliği zor taşıyorum sen hem beni hem gelinliği taşıdın." dediğimde Alparslan sırıttı. "Sen kocanı ne sanıyorsun?"

Odaya geldiğimizde beni kucağından indirerek yatağın önüne doğru bıraktı. Bakışlarım bir yatağa bir de Alparslan'a kayarken büyükçe yutkundum. Alparslan ise gayet rahattı, üzerindeki ceketi çıkarmış ve gömleğinin kolundaki düğmeleri açıyordu.

Aynaya doğru dönerek saçlarımdaki tokaları çözmeye başladım ve ilk önce başımdaki duvaktan kurtuldum. Ardından boynumdaki kolyeyi ve kulağımdaki küpeyi çıkartırken bakışlarım aynadan Alparslan ile buluştu.

"Sırtımdaki düğmelerin açılması gerekiyor." diyerek ona doğru döndüğümde bakışlarımız buluştu. Alparslan yavaş adımlarla bana yaklaşırken fısıldadı. "Açayım." Aynaya doğru tekrar dönerken Alparslan ellerini sırtımdaki düğmelere götürdü. Sıcak parmaklarını tenimde hissederken aynadan ikimize baktım. Alparslan'ın büyük bir ciddiyetle düğmeleri açmaya çalışıyordu.

Sıcak nefesi omuzlarıma vururken kaşlarını çattığını gördüm. "Bu düğümler nasıl açılacak acaba?" diyerek sertçe nefes verdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Alparslan başını kaldırıp aynadan bana doğru baktı. "Bunu kimin yaptığını tahmin edebiliyorum."

Alparslan itinayla parmaklarını tenime değdirerek düğümü açarken ben heyecandan güm güm atan kalbime söz geçiremiyordum. Yerimde duramayarak ellerim saçlarıma gittiğinde topuzu bozarak saçlarımın sırtıma dökülmesine izin verdim.

Alparslan'ın düğümü çözmesiyle birlikte gevşeyen gelinliği düşmesin diye tutarken Alparslan burnunu saçlarımın arasına gömdü. Derin bir nefes aldığını hissettiğimde ben de derin bir iç çektim. Başını saçlarımdan çekip eliyle beni kendine doğru döndürdüğünde bakışlarımız buluştu.

Yoğun bakışları yüzümde dolaşırken sesini duydum. "Bu gece için eğer hazır değilsen," sözlerinin devamını bildiğim için keserek konuştum. "hayır, istiyorum." dedim gözlerine bakarak.

Onayımla birlikte Alparslan elini yanağıma yaslayarak dudaklarını dudaklarıma yasladığında ona karşılık verdim. Eli belimi sıkıca kavrayıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirirken elimi ensesine götürerek onu kendime daha çok çektim.

Düşmesin diye tuttuğum gelinlik elimi ensesine yaslamamla birlikte üzerimden kayarken bunu umursamadım. Alparslan'ın yönlendirmesiyle adım atarken dizimin arkası yatağa çarptığında dudaklarımız birbirinden ayrıldı.

Ellerim üzerindeki gömleğe doğru gittiğinde aynı onun bana yaptığı gibi koyulaşmış gözlerine bakarak beyaz gömleğinin düğmelerini usul usul çözmeye başladım her seferinde elimi tenine değdire değdire. Düğmeler açıldıktan sonra Alparslan hızla üzerinden çıkartarak tekrar dudaklarıma doğru yöneldi.

Yatağa uzandığımda üzerime doğru uzanarak dudaklarımı sertçe emmeye devam etti. Ardından hiç beklemeden dudaklarını boynuma doğru kaydırarak öpüp emmeye devam etti. Hem sakallarının hem dudaklarının bıraktığı etkiyle tırnaklarımı ensesine sürterken kasıldığını net bir şekilde anlayabiliyordum.

Gözlerimi kapatmış aldığım yoğun hazla fısıldadım. "Alp,"

"Söyle güzelim." onun sesi de en az benimki kadar yoğun geliyordu. Dudakları boynumdan gerdanıma doğru inerken bacaklarımı beline doğru dolayarak birbirimize iyice temas etmemizi sağladım. Ellerim saçlarında dolanırken dudaklarının hedefi sutyenden taşan göğüslerim olmuştu bu sefer. Elleri de boş durmayıp çıplak olan bacaklarımda dolaşmaya devam ediyordu.

Yavaşça başını göğüslerimden kaldırıp elini sırtımın arkasına doğru götürdüğünde hafifçe doğrularak yapmak istediği şeye yardımcı oldum. Sutyenin askısı olmadığı için kopçası açıldığı anda üzerimden kayıp giderken büyükçe yutkundum.

"Çok güzelsin." Bakışları tüm vücudumda dolanırken benim gibi o da yutkundu. Üzerime tekrar eğilerek dudaklarımızı birleştirdiğinde ellerimi omuzlarına yaslayarak ona karşılık vermeye devam ettim. Dudakları dudaklarımda, boynumda, gerdanımda, göğüslerimde dolaşmaya devam etti.

O gece her zerrem onun oldu, onunki de benim. Birlikte tükendik, soluklarımız birbirine karıştı. Bu gece ilk defa bambaşka bir huzurla kapattım gözlerimi, bambaşka duygularla sevdiğim adamın, kocamın kolları arasına sığınmıştım.

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Hazan ve Alparslan birbirlerinin kollarında uykuya dalmışken saat gece yarısını çoktan geçmiş sabaha az bir vakit kalmıştı. Genç adam aynı karanlık koridorları yürürken Aslan beye ne hesap vereceğini düşünüyordu. Verdiği görevin üzerinden saatler geçmişti ve onlar o görevi yerine getiremeden geri dönmüşlerdi.

Odanın kapısını tıklatarak içeri girdiğinde Aslan beyin yine arkası dönük bir şekilde koltukta oturduğunu gördü. Daha kendisi bir şey diyemeden Aslan beyin sesini duydu. "Hazan nerede?"

"Efendim biz," diyerek sözlere başladığında Aslan bey sözünü kesti. "Hazan nerede dedim?" oturduğu koltuğu döndürerek karşısındaki adamla bakışları buluştuğunda onun korku dolu bakışlarını gördü. "Getiremedik."

Aslan bey başını salladı. "Getiremediniz? Neden getiremediniz?"

"Düğünü çok iyi koruyorlardı, biliyorsunuz içeride 20 kişiden fazla rütbeli asker vardı. Doğal olarak çok iyi tedbir almışlar." dediğinde Aslan bey alayla güldü. "Bunu da beceremediniz yani." dediğinde başını yere doğru eğdi genç.

"Çık gözüm görmesin seni, işimi neden size bırakıyorsam. Kendim yaparım." diyerek tekrar arkasını döndü Aslan bey.

Amacı düğünden Hazan'ı aldırtıp esir tutmaktı, karşılığında alacağı bir şeyler ayrıca ona anlatacağı birçok şey vardı. Bunlar elbet bir gün gerçekleşecekti ama o gün bu gün değildi. O gün çok uzakta değildi, belki bir gün belki bir ay sonraydı..

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Sonunda evlendirdik ha bizimkileri, düğün nasıldı? Sahneler nasıldı genel olarak?

‣‣‣ Balayı için Aydın'a gidiyoruz, ilk tatil planları Aydındı hatırlarsanız..

‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣ Aslan Bey'in amacını, kim olduğunu ve anlatacağı şeyler hakkında tahminlerinizi istiyorum. Bence az buçuk bir şeyler anlaşılmıştır artık. Yavaş yavaş bu meselenin de sonuna geleceğiz çünkü.

‣‣‣ Bölümler sakin sakin gidince oy sayısı da yorum sayısı da düşüyor bunu anladım😂 Ama hep kaos da olmaz sizde biliyorsunuz, azıcık sakin bir hayat geçirmeleri lazım değil mi;)

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum💖

Hazan'ın gelinliği;

Loading...
0%