@mutlusonsuz222
|
🖇️Keyifli okumalar dilerim<3 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 44.Bölüm Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından, 32 yıllık hayatımın en güzel sabahına uyanmıştım bugün. Boynuma çarpan sıcak soluklar, burnumda o çok sevdiğim koku, göğsümde bir ağırlık. Galiba en çok bu şekilde uyanmayı seviyordum. En güzel sabahlarımın mimarı, Hazan Türkoğlu. Ailem, karım, yol arkadaşım.. İyi ki tanışmıştım onunla, iyi ki Diyarbakır'a gelmişti. Kalbim bunca yıl onu beklemişti ve ben onunla tamamlanmıştım. Kalbim sahibini bulmuştu ve mütemadiyen onun ismini sayıklayacaktı. Gece her ne kadar geç uyusak da kendimi dinç hissediyordum. Hazan'ın uyanmaması için yavaşça komodindeki telefonuma uzanarak saate baktım. Ardından telefonu tekrar komodine bırakarak kolumu Hazan'a doğru atıp sarıldım. Her ne kadar onu uyandırmak istemesem de uçağa geç kalmamak için uyandırmam gerekiyordu. Saçlarını öperek derin bir nefes alırken Hazan başını göğsümden kaldırıp bana arkasını döndü. Aramıza koyduğu mesafeyi sıfıra indirerek arkasına geçerek dirseğimi yatağa koydum ve başımı yumruk yaptığım elime yasladım. Diğer elimle Hazan'ın önüne gelen saçlarını geriye doğru çekerek yan profilinden yüzüne baktım. Mışıl mışıl uyuyordu. Yüzüne doğru yaklaşarak ilk önce yanağını öptüm, hiçbir şekilde tepki göstermezken yanağının çenesiyle birleşen kısmını öperek tekrar bekledim. Sadece derin bir iç çektiğine şahit olarak gülümsedim. Yavaşça boyun girintisine dudaklarımı bastırdıktan sonra siyah aşklı saten geceliğin açık bıraktığı omuz başına dudaklarımı bastırdım. Yerinde kıpırdanarak sırt üstü uzandığında biraz önceki pozisyonuma geçerek onu izlemeye devam ettim. Gözlerini kırpıştırarak aralarken bu haline gülümsedim. Bakışlarımız buluştuğunda gün şimdi aymıştı benim için. "Günaydın." Uyku mahmuru bir şekilde konuştuğunda elimi yanağına götürerek elmacık kemiklerini okşadım. "Günaydın güzel karım." Yüzünde aşık olduğum gülümsemesi peydah olurken bende büyükçe gülümsedim. "Saat kaç, geç kalmadık değil mi?" birden yattığı yerden doğrulurken konuştum. "Sakin ol daha vaktimiz var, güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra yola çıkarız." dediğimde Hazan biraz önce kalktığı yere tekrar uzandı. "Keşke yatak keyfi yapmak için vaktimizde olsaydı." Kolunu bana doğru uzatıp sarılırken bende kolumu beline doğru sardım. "Hiç merak etme bunun için bir haftamız var. İstersen gün boyu yataktan hiç çıkmayız." dedim imalı bir şekilde. Hazan burnundan nefes vererek güldü. "Ona o zaman karar veririz." Kollarımın arasında düzenli bir şekilde nefes alıp verirken uyumaması için tekrar konuştum. "Ben kalkıyorum, mutfakta bizim için güzel bir kahvaltı hazırlıyorum sende hazırlanıyorsun anlaştık mı?" "hm hm." Mırıldanarak söylediği şeyle birlikte güldüm. Muhtemelen ben gittikten sonra direkt olarak uykuya dalacaktı. Yorgundu biliyordum ama kalkması gerekiyordu artık. "Bak gidiyorum." diyerek yataktan kalktığımda belli belirsiz başını salladı. Ben kahvaltıyı hazırlayana kadar en azından biraz daha dinlenmesi adına telefonumu da alarak sessizce odadan çıktım. Bavullarımız hazırdı, tek yapmamız gereken hazırlanıp havaalanına gitmekti. O yüzden rahattım. Merdivenlerden inerek mutfağa ilerlerken telefonumun çalması ile ekrana baktım. Arayan Fırat'tı. Beklemeden telefonu açıp kulağıma götürdüğümde Fırat'ın sesini duydum. "Günaydın kardeşim, uyandırmadım değil mi?" "Günaydın, uyanmıştım. Hayırdır?" merakla konuşurken Fırat'ın sesini duydum. "Evlendiğin ilk sabah seni rahatsız etmek istemezdim ama dünkü mevzu ile ilgili gelişme var." Söylediği şeyle birlikte ciddileşerek konuştum. "Ne oldu?" Hazan ve bana gelen notların ardından yakaladığımız adamlardan bir şey elde edememiştik. Bu da tehlikenin hala devam ettiğinin bir kanıtıydı, bu yüzden düğünde üst düzey önlemler alınmıştı. Etrafta bekleyen askerlerden ziyade kameralar sürekli olarak kayıt altındaydı. Gece biz salondan çıkarken ufak bir tehlikeden şüphelenmiştik ve bizimkiler bu yüzden eve kadar arkamızdan gelmişti. Evimizin etrafında üç tane asker ise bizi korumak için görevlendirilmişti. "Kameralara biri yakalanmış, içeri girmek isteyen biri. Ama bizimkiler engellemiş. Düğün için davetiye vermediğiniz hiç kimse giremediği için kolayca fark edilmiş. Şimdi araştırıyoruz herhangi bir yerde kaydı falan var mı diye?" Fırat'ın sesiyle birlikte derin bir iç çektim. Neyse ki bir sorun olmamıştı. "Tamam, kimliği tespit edilince bana da haber ver." dediğimde Fırat cevap verdi. "Veririm sen merak etme, güzelce tatilini yap. İyi eğlenceler." "Sağ ol kardeşim" telefonu kapatıp masaya koyduktan sonra elimle yüzümü sıvazladım. Dertleri Hazanlaydı bunu net bir şekilde biliyordum, bunu bilip de elimden bir şey gelmemesi sinirime dokunuyordu. Bir an tedbirsiz davransam kim bilir düğünümüz nasıl burnumuzdan gelecekti. Bunun böyle olmaması için elimden geleni yapıyordum ama yetmiyordu. Gideceğimiz tatil bile riskliydi bizim için, bunu bilmek canımı sıkıyordu. Ama Hazan'a açıklama dahi yapamıyordum çünkü gizli bir meseleydi. En azından ikimizden biri mutlu olsun istiyordum. Bunun için de her şeyi yapacaktım. Onun mutluluğu için her şeyi göze alırdım.
◔◔◔ Hazan Eraslan Türkoğlu'nun anlatımından, Gözlerimi usulca aralarken direkt olarak komodindeki telefona uzandım panik içinde. Ekranda gördüğüm saatle birlikte derin bir nefes verdim. Bir an için uyuyakaldığımı düşünerek panik olmuştum ama daha vaktimiz vardı. Yataktan doğrularak banyoya doğru ilerledikten sonra yüzümü yıkayarak aynadan kendime baktım. Dün gece o kadar güzeldi ki, kelimeler yetmezdi. Düğünün yorgunluğu aklıma bile gelmemişti o anlarda. Banyodan çıkarak merdivenlerden inerken duyduğum ıslık sesleriyle birlikte mutfağa doğru ilerledim. Usulca içeriye doğru baktığımda ıslık çalarak salatalıkları doğrayan Alparslan'ı gördüm. Gayet enerjik ve neşeli duruyordu. Çıplak sırtına doğru yaklaşarak ayak ucuma bastım ve dudaklarımı ensesine bastırarak elimi beline doğru sardım. Ardından yanağımı sırtına yaslayarak sıkıca sarıldım. "Uyuyan güzel uyanmış." dediğinde güldüm. Alparslan bana doğru dönerek ellerini belime sardı ve aramızdaki mesafeyi sıfıra indirerek gözlerime doğru baktı. "Günaydın." "Günaydın canımın içi." diyerek Alparslan'ın dudaklarına yaklaşarak küçük bir öpücük kondurdum. Ardından bakışlarımı tezgaha çevirdim. "Her şeyi hazırlamışsın." Alparslan önüme gelen saçı kulağımın arkasına atarak konuştu. "Aslında sen uyanıp gelmeseydin yatağa getirecektim kahvaltıyı." dediğinde dudaklarımı büzdüm. "Geri gitsem getirmez misin?" Alparslan güldü. "Olmaz, seni ben uyandıracaktım öpücüklerle." dediğinde gözlerimi kırpıştırarak gözlerine baktım. "Böyle baksan da olmaz, başka zamana artık." dediğinde pes ederek başımı salladım. "Hadi bakalım sen şöyle geç, geliyorum bende." diyerek omuzlarımdan tutup masaya doğru ilerletirken dediğini yaparak masaya ilerledim. Alparslan çaylarımızı koyup masaya getirdikten sonra tavadaki menemeni de alıp masanın ortasına koydu. Tabağıma peynir alırken Alparslan ekmeğin köşesinden bir parça bölerek menemene batırdı ve ağzıma doğru uzattı. İtiraz etmeden ekmeği alırken Alparslan konuştu. "Yarasın güzelime." "Ellerine sağlık, gerçekten güzel yapıyorsun sen menemeni." dediğimde Alparslan başını salladı. "Ben her şeyi güzel yaparım bilirsin." diyerek egolu egolu gülümserken bende güldüm. "Egonu yesinler senin." Kahvaltımıza devam ederken Alparslan'ın telefonun zil sesi mutfakta yankılanmaya başladı. Alparslan ekrana bakıp oturduğu yerden ayağa kalkarken merakla baktım. "Geliyorum hemen." Mutfaktan çıkarken arkasından baktım bir süre. Bir şeyler oluyordu ama ben bilmiyordum. Daha doğrusu muhtemelen bilmemem gereken şeyler vardı, belli ki işle alakalıydı. O yüzden çayımdan içerek Alparslan'ı beklemeye devam ettim. Kısa süre sonra mutfağa gelerek tam karşıma geçtiğinde merakla konuştum. "Bir sorun yok değil mi?" dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Hayır, sorun yok." Başımla onayladığımda Alparslan konuştu. "Dün bana ilk defa Alp dedin, hoşuma gitti." Muzip bir şekilde güldüğünü gördüğümde konuştum. "Hiç hatırlamıyorum, öyle mi demişim." dediğimde Alparslan konuştu. "Seve seve hatırlatırım hayatım, yeter ki iste." "Sağ ol almayayım hiç, geç kalmak istemiyorum uçağa." dediğimde Alparslan başını salladı. "Hay hay otele gittiğimizde hatırlatırım o zaman." dediğinde güldüm. "Bak o olabilir." Menemeni yemeye devam ederken aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Kartal ile İrem'in arasında bir şeyler mi var?" Alparslan kaşlarını çatarak bana doğru baktı. "Kartal ne alaka?" Omuz silkerek konuştum. "O adamda bir şeyler var sanki, başta garipti sanki sonradan değişti. Bilmiyorum." dediğimde Alparslan çayından bir yudum içerek bana baktı. "Biz ilk tanıştığımızdan beri aynıyız, bilmiyorum." Fazla üstelemeyerek sessiz kaldığımda kahvaltımıza devam ettik. Ardından el birliği ile bulaşıkları hallederek hazırlanmak üzere odamıza doğru ilerledik. Bir an önce havaalanından uçağa binip Kuşadası'na gitmek istiyordum. İkimizin de buna ihtiyacı vardı.
◔◔◔ Uçaktan indikten sonra kiraladığımız arabayla birlikte otele ulaşmıştık, daha şimdiden buranın havası bana iyi gelmişti. İstanbul'da iken vakit bulduğumda sık sık boğaza gidip deniz havası alır ve kendimle baş başa kalırdım. Diyarbakır'da bu aktiviteden biraz uzak kalmıştım ama burada da başka şeyler kazanmıştım. Alparslan bavullarımızı odaya kadar getiren görevliye bahşiş verirken bende odamızın balkonuna çıkarak direkt olarak deniz manzarasına baktım. Derin bir nefes alarak denizin kokusunu içime çekerken gözlerimi kapattım. Belime dolanan kollar, burnuma dolan parfüm kokusu ve omuzlarımda hissettiğim dudaklarla birlikte çok huzurluydum. "Şuan o kadar huzurluyum ki, hep burada kalsak olmaz mı?" diyerek başımı Alparslan'ın omzuna doğru yasladım. "Keşke buna olur diye cevap verebilsem." diyerek derin bir iç çekti Alparslan. Ardından dudaklarını şakaklarıma bastırarak ekledi. "Ama hep böyle hissetmen için elimden geleni yapacağıma söz verebilirim." Gözlerimi açarak başımı usulca ona çevirdim. Yan profiline bakarken mırıldandım. "Sen zaten her zaman bana öyle hissettiriyorsun, sadece buranın havası da iyi geldi inkar edemem." "Uzaklaşmaya ihtiyacımız vardı, yaşadıklarımız çok kolay şeyler değildi. " dediğinde onu onayladım. Çok şey yaşamıştık ama üstesinden zor da olsa gelmiştik. Yan yana olduğumuz sürece biz her şeyi aşardık zaten. "Öyleydi ama bak sonunda mutluluğu bulduk." diyerek Alparslan'ın kolları arasında dönerek tam olarak ona doğru baktım. Ellerimi ensesine koyarak parmaklarımı kısacık saçları arasında dolaştırdım. "Bence buna değer." Alparslan gözlerimdeki gözlerini dudaklarıma kaydırarak fısıldadı. "Kesinlikle." dudaklarını dudaklarıma yaklaştırırken gözlerimi kapattım. Nemli dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissederken duyduğumuz zil sesiyle birlikte gözlerimi araladım. "Telefonun çalıyor." Alparslan sıkkın bir nefes vererek gözlerini araladı. "Balayında bile rahat yok şaka gibi." diyerek belimdeki ellerinden biriyle cebindeki telefonu çıkarttı. İkimiz de aynı anda ekrana baktığımızda Funda annemin aradığını gördüm. "Haber vermeyi unuttuk, aramakta haklı kadın.." dediğimde Alparslan telefonu açıp kulağına götürdü. "Efendim anacım?" Karşı tarafı dinledikten sonra cevap verdi. "Evet evet geldik şimdi otele, yerleşiyoruz." dedikten sonra bakışları bana doğru kaydı Alparslan'ın. "Evet o da yanımda." yüzümde küçük bir tebessüm oluşurken Alparslan konuştu. "Aleyküm selam." Hızla araya girerek konuştum. "Sende selam söyle." Alparslan bakışlarıyla beni onaylarken konuştu. "Onunda selamı var, vereyim istiyorsan." dedikten sonra tekrar konuştu. "Tamam, görüşürüz." Telefonu kapatıp tekrar cebine koyarken konuştu. "Bol bol selamı var, iyi eğlenceler diliyor." dediğinde gülümsedim. "Sağ olsun." Alparslan elini belime yaslayarak tekrar bana doğru yöneldiğinde fısıldadı. "Nerede kalmıştık?" dudakları dudaklarıma doğru yaklaşırken bende elimi yanağına yaslayarak dudaklarımızı birleştirdim. Bir süre sonra dudaklarımız ayrılırken konuştum. "Acaba yemek mi yesek?" Alparslan alnını alnımdan ayırırken tekrar ekledim. "Biraz acıktım." dediğimde Alparslan'ın güldüğünü gördüm. "Tamam yiyelim. O zaman deniz kenarında, şık bir mekana götüreyim karımı olur mu? Doya doya denizi de izlersin hem." "Olur, çok güzel olur." diyerek Alparslan'ı onayladığımda Alparslan konuştu. "Tamam o zaman, hadi hazırlanalım." Alparslan'ın kollarının arasından ayrılarak odaya girdim. Bavulumu açarak içerisinden siyah askılı bir elbise çıkarttığımda Alparslan'ın da benim gibi bavulunu açtığını gördüm. Kıyafetlerimi değiştirerek küpelerimi de taktıktan sonra makyaj yapmak üzere makyaj çantamı alarak aynanın karşısına geçtim. Gözlerime maskara sürerken dudaklarıma kırmızı tonlarında bir ruj sürerken yatağa oturmuş dikkatle beni izleyen Alparslan ile aynadan göz göze geldik. Ruju sürmeyi bitirip rujun kapağını kapatırken Alparslan'ın oturduğu yerden ayaklandığını gördüm. Gözlerini gözlerimden ayırmadan tam arkama geldiğinde sesini duydum. "Yine gözlerimi senden alamıyorum." dediğinde ufak bir tebessüm ettim. Alparslan ise devam etti. "Ama bir iki eksik var sanki." dediği şeyle birlikte kaşlarım çatıldı, vücudumu incelerken konuştum. "Ne eksiği?" Merakla Alparslan'a bakarken Alparslan elini saçlarıma getirerek sağ omzuma doğru topladı. Bana doğru eğilerek dudaklarını boyun girintime bastırdığında derin bir iç çektim. "Bu birinci eksikti." diyerek geri çekilip doğruldu. Ardından arkasında duran elini öne doğru çıkarttı. Elinin arkada olduğunu hiç fark etmemiştim ona bakarken. Siyah kadife kutunun kapağını açarken bakışlarımı aynadan çekip direkt ona doğru döndüm. "Aslında yemekte verecektim ama belki takmak istersin." Kutunun içindeki kolyeye hayranlıkla bakarken başımı salladım. "İsterim." Alparslan kolyeyi kutusundan çıkartırken tekrardan arkamı döndüm. Kolyeyi çıkarttıktan sonra boynuma getirerek kolyenin kancasını taktı. Elimle kolyenin ucuna dokunurken aynadan gerdanıma doğru baktım. Güzel olmuştu. Kolyeyi taktıktan sonra geri çekilirken sesini duydum. "Beğendin mi? Annemler gerdanlık taktığı için ben küçük bir şey hediye etmek istedim, günlük hayatında çok şatafatlı şeyler takmayı sevmiyorsun." Bakışlarımı kolyeden çekerek oturduğum yerden kalktım. Direkt olarak Alparslan'ın gözlerinin içine bakarken gülümsedim. "Bu harika bir şey, boynumdan hiç çıkartmayacağım emin olabilirsin." Yüzümü yüzüne yaklaştırarak dudaklarına ufacık bir öpücük kondurup konuştum. "Madem hediyelerimizi şimdi veriyoruz, bende vereyim." Düğünden sonra vermek için bende Alparslan'a bir hediye almıştım. Yalnızca zamanlaması ayarlayamayıp burada vermek için yanımda getirmiştim. İyi ki de getirmiştim. Bavuluma yaklaşarak köşeye sıkıştırdığım saat kutusunu çıkardım. Alparslan'a doğru yaklaşarak kutuyu ona doğru uzattım. "Umarım beğenirsin." dediğimde Alparslan gülümsedi, kutuyu aldıktan sonra kapağını açtığında içindeki saati çıkardı. Şaşkın bakışlarını saatten çekerek bana bakarken konuştu. "Bu yeni bir tasarım değil mi? Bildiğim kadarıyla daha yeni üretiliyor." Gülümseyerek başımı salladım. Anneme kızıyordum ama sağ olsun bana belli bir çevre kazandırmıştı. Onun sayesinde bu saati rahatlıkla alabilmiştim. "Hazan inanamıyorum sana, sen nasıl?" diyerek saate bakarken heyecanlı sesi, bakışı görülmeye değerdi. "Güle güle kullan canımın içi." dedim gülümseyerek. O beni her zaman mutlu ediyordu, ben onun sayesinde çoğu şeyin üstesinden gelmiştim. Bunun lafı bile olmazdı. Alparslan için değerdi. Gülümseyerek saati koluna takışını izlerken Alparslan kordonu bileğine geçirip saati taktı. Havaya kaldırarak nasıl durduğuna bakarken konuştum. "Çok yakıştı." Alparslan bakışlarını saatten çekip bana doğru yaklaştı ve belimden tutarak beni kendine doğru çekti. Kollarını belime sardığında bende ona sarılarak gözlerimi kapattım. Dudaklarını boynumda hissederken güldüm. "Bende bunu hiç çıkartmayacağım, emin olabilirsin." birbirimize sarılmaya devam ederken gözlerimi kapattım. Kollarımız birbirinden usulca ayrılırken Alparslan'ın sesini duydum. "İkimizde hazır olduğumuza göre çıkabiliriz." Elimi tuttuğunda onu onayladım. Odadan çıkmadan evvel makyaj masasının üzerinde bulunan çantamı alarak ona ayak uydurdum. Birlikte odadan çıktıktan sonra asansöre binerek otelden çıktık ve yemek yiyeceğimiz restorana doğru ilerlemeye başladık. Yaklaşık yarım saatlik bir sürede restoranda vardığımızda içeri girerek bizim için rezerve edilmiş masaya geçerek oturduk. Masamız tam cam kenarında denizi görüyordu. Daha şimdiden çok sevmiştim burayı. "Manzara çok güzel değil mi?" diyerek Alparslan'a doğru baktığımda bakışlarını benden hiç çekmeden başını salladı. "Evet, çok güzel." gülümseyerek ona bakarken Alparslan konuştu. "Buraya ilk defa geldiğimde deniz manzarası benimde çok hoşuma gitmişti, şimdi sende denizi çok sevdiğini söyleyince direkt olarak burası geldi aklıma." "Buraya daha önce gelmiş miydin?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Mezun olduktan sonra annemleri ziyarete geldiğimde gelirdim, bir kere de harp okulundan arkadaşlarla gelmiştik. Burcu da senin gibi denizi severdi." Söylediği isim ile hafifçe kaşlarım çatılsa da hızla eski haline getirip konuştum. "Burcu mu? Hiç bahsetmemiştin ondan." dediğimde Alparslan omuz silkti. "Hiç aklıma gelmedi, şimdi mekanı anlatırken birden hatırladım." "Hala görüşüyor musunuz?" merakla bakarken Alparslan konuştu. "En son Ankara'da görev yapıyordu galiba, pek fazla konuşmuyoruz." Başımı sallayarak onu onaylarken yanımıza yaklaşan garsonla birlikte sohbetimiz kesildi. İkimizde birer tane balık siparişi verirken bakışlarımı tekrar denize çevirerek konuştum. "İstanbul'dayken bende sık sık boğaza giderdim, özellikle de tıp fakültesinde okurken çok bunaldığım zamanlarda." dediğimde Alparslan'ın meraklı sesini duydum. "Keremle mi?" Andığı isimle birlikte bakışlarımı denizden çekip Alparslan'a çevirdim. "Bazen onunla ama çoğunlukla kendim. Düşüncelerimle baş başa kalmayı severim biliyorsun." dediğimde Alparslan başını salladı. Kerem hayatımızdan çıksa da hala ara ara Alparslan'ın aklına geliyordu. Net bir şekilde kıskandığını anlayabiliyordum. Haksız da değildi, Alparslan başka bir kızla neredeyse evlenecek olsa ve sonradan ayrılsa bende çok kıskanırdım. Siparişlerimiz geldiğinde sohbet eşliğinde yemeklerimizi yemeğe başladık. Alparslan'ın masada duran telefonuna gelen mesajla birlikte bakışlarım telefona kayarken Alparslan ekranı açarak baktı. Ne oluyordu bilmiyordum ama bir şeyler olduğu kesindi. Merakla bir şeyler söylemesini beklerken Alparslan elindeki telefonun ekranını bana doğru çevirdi. "Taburdan bir askerin düğün davetiyesi gelmiş, biz balayından döndükten sonra. Gider miyiz?" Davetiyeye bakarak gülümsedim. "Gideriz tabii, severim ben düğünleri biliyorsun." dediğimde Alparslan telefonun ekranını kapatarak tekrar masaya koydu. Ardından bana bakarak konuştu. "Yarın biraz denize girdikten sonra gezelim bence ne dersin?" Suyumdan bir yudum alarak başımı salladım. "Olur, madem sen buraları biliyorsun beni gezdirirsin." dediğimde Alparslan başını salladı. "Yeter ki sen iste. Gezdiririm tabii." Yemeğimize devam ederken bir yandan sohbet ediyor, bir yandan da manzaranın keyfini çıkartıyorduk. Bu tatil daha şimdiden iyi gelmişti bana, rahatladığımı ve gevşediğimi hissediyordum. Tabii ki bunun tek sebebi tatil değildi, sevdiğim adamla birlikte olmamda etkiliydi.
◔◔◔ Yazarın anlatımından, Alparslan ve Hazan tatillerine devam ederken tim hep birlikte bir odada toplanmış sohbet ediyordu. Daha doğrusu hep birlikte oturmuş düğünün kritiğini yapıyorlardı. Emre'nin düğününden sonra uzun zamandır böyle eğlenmemişlerdi. "İrem komutanla Kartal yüzbaşının dansa kalkmasını hiç beklemiyordum." diyen Caner ile birlikte Kadir konuştu. "Var ya bence onların arasında bir şeyler olacak." "Yok be oğlum, biraz önce konuşmalarına kulak misafiri oldum. Baya baya tartışıyorlardı. Bence Kartal komutanım ayıp olmasın dansa kaldırdı. Sonuçta onun timinde." dedi Emre duyduklarını arkadaşlarına iletirken. Fırat konuşmaları dinlerken Caner'e doğru baktı. "Sana da helal olsun nasıl ikna ettin Ezgi hemşireyi?" hepsi merakla Caner'e bakarken Caner konuştu. "Bizim de kendimize göre yöntemlerimiz var şimdi." Egolu egolu konuşan Canerle birlikte Barış konuştu. "Kızın abileriyle karşılaştığında da böyle egolu egolu konuşabilecek misin bakalım?" dediğinde Caner yüzünü buruşturdu. "Hatırlatmasan olmazdı zaten." "Kaç abisi vardı? Üç müydü?" dedi Murat gülerken. Caner ona bakarak başını salladı. Murat ise elini Caner'in omzuna koyarak vurdu birkaç kere. "Allah kolaylık versin." Hepsi bu duruma gülerken odaya giren asker ile birlikte gülmeyi kestiler. Bakışları içeri giren askerdeyken asker konuştu. " Fırat komutanım, Harun Yarbay sizi ve Barış komutanımı bekliyor." "Tamam aslanım, çıkabilirsin sen." Fırat oturduğu yerden ayağa kalkarken Barış merakla konuştu. "Beni neden çağırıyor ki?" "Gidince öğreneceğiz bakalım." birlikte Harun Yarbay'ın odasına doğru ilerleyerek kapıyı çaldılar. İçeriden gir komutunu duyduklarında odaya ilk önce Fırat, ardından da Barış girmişti. Sırayla tekmil verdikten sonra merakla Harun Yarbay'a bakarken Harun Yarbay konuştu. "Fırat, sen şöyle geç otur." diyerek eliyle masasının karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Ardından bakışlarını Barış'a doğru döndürerek konuştu. "Barış senden önemli bir şey isteyeceğim." "Buyurun komutanım." dedi Barış hızlı bir şekilde. Harun Yarbay'ın bakışları kanepede oturan kızına dönerken Barış göz ucuyla kıza doğru baktı. Odaya girdiğinde onu fark etmişti ancak net bir şekilde bakmamıştı. "Kızım Sevde, bugün geldi Diyarbakır'a. Bundan sonra burada öğretmenlik yapacak. Bugün buradan çıkmam zor benim, onu lojmana kadar bırakabilir misin?" dediğinde Barış tam konuşmak üzereyken kızın sesi duyuldu odada. "Ben çocuk muyum baba? Bir taksiyle de gidebilirim." "Olmaz kızım, içim rahat etmez. İtiraz istemiyorum." diyen Harun Yarbay ile birlikte Barış konuştu. "Merak etmeyin komutanım ben götürürüm." "Çok sağ ol Barış." Sevde bakışlarını babasından çekerek Barış'a doğru çevirdi. O an bakışları buluşurken Barış afalladığını hissetti. Art arda yutkunurken bakışlarını kızdan kaçırarak konuştu. "Buyurun çıkalım isterseniz." Sevde oturduğu yerden kalkarken Barış, komutanına asker selamı vererek odadan çıktı. Kapıda kızı beklerken elini ensesine götürerek ovdu. Birden ne olduğunu anlamamıştı. Sevde odadan çıkarken bakışları tekrar buluştu. Barış elini uzatarak Sevde'nin önden geçmesini işaret ederken birlikte koridorda yürümeye başladılar. Sevde başını eğdiği yerden kaldırarak konuştu. "Kusura bakma lütfen seni de yoruyorum ama babamı tanıyorsun. Her ne kadar itiraz etsem de beni dinlemedi." "Benim için hiç sorun değil, komutanımın içi rahat etsin." dedi Barış nezaketle. Sevde dudaklarını birbirine bastırıp önüne dönerken Barış merakla konuştu. "Hangi okulda görev yapmaya başlayacaksınız?" dedikten sonra hızla ekledi. "Yani birden öyle sordum ama kusuruma bakmayın." Normalde hiç bu kadar telaş yapmayan Barış ne olduysa birden telaşlanmıştı. Karşısındaki kadın komutanının kızı olduğu içindi muhtemelen. Sevde ise Barış'ın bu haline tebessüm etti bıyık altından. "Öncelikle bence resmiyeti kaldırabiliriz. Yani sende istersen çünkü ben sevmiyorum hiç." diyerek Barış'a doğru baktı. Barış başını salladı. "Sen nasıl istersen." Sevde konuşmaya devam etti. ".... köyündeki okula tayinim çıktı. Yarın iş başı yapacağım bakalım." dediğinde Barış başını salladı. "Umarım her şey güzel olur senin için." Birlikte binadan çıktıklarında Barış arabasına doğru ilerleyerek kapının kilidini açtı. Sevde arabaya binmeden önce merakla konuştu. "Öne binmemde bir sakınca var mı senin için?" Barış başını iki yana salladı. "Nereye istersen geçebilirsin." Sevde aldığı cevapla birlikte ön kapıyı açıp otururken Barış da şoför koltuğuna geçti. İkisi de emniyet kemerlerini takarken Barış arabayı çalıştırarak taburdan çıktı. Sevde akıp giden yolu izlerken konuştu. "Buraya gelmeyeli yıllar oldu çok değişmiş her yer." Barış, Diyarbakır'da görev yapmaya başlayalı Harun Yarbay onun komutanıydı. Ama onun bir kızı olduğunu hiç bilmiyordu. Yalnızca eşiyle boşanmış olduklarını biliyordu. "Evet, epey değişti." dedi Barış arabayı sürerken. Sevde merakla Barış'a dönerek konuştu. "Çarşının hemen arkasında bir çay bahçesi vardı, orası duruyor mu?" dediğinde Barış başını salladı. "Evet duruyor ama el değiştirmiş galiba." Sevde başını sallayarak onayladı Barış'ı. Diyarbakır'dan gitmeden önce en sonra babası ve annesiyle birlikte orada vakit geçirmişlerdi. O günden sonra bir daha hiç üçü bir araya gelememişti. O yüzden o çay bahçesi Sevde için önemliydi. Kısa süren araba yolculuğundan sonra lojmandan içeri girdiklerinde Barış, Harun yarbayın kaldığı binanın önüne gelerek arabayı durdurdu. "Çok teşekkür ederim sana zahmet verdim." dedi Sevde arabadan inmeden önce. Barışsa hızla cevap verdi. "Zahmet olmadı, seninle sohbet etmek güzeldi." dediğinde Sevde gülümsedi. "O zaman iyi geceler Barış." "İyi geceler." Sevde aldığı cevapla birlikte arabadan inerek kapıyı kapattı. Binaya doğru ilerleyerek apartman kapısından girdikten sonra son kez arkasını dönüp baktı. Elini kaldırıp selam verirken Barış da aynı şekilde ona selam verdi. Barış, Sevde eve çıkıp ışığı yakana kadar kapının önünde bekledi. Komutanının evinin ışığının yandığını görünce arabayı çalıştırarak lojmandan çıktı. Sevde ise perdenin arkasından Barış'ın gidişini izledi. Diyarbakır'a geldiğinde tanıştığı ilk kişinin bundan sonra hayatında nasıl bir yeri olacağını düşünmeden edemedi.
◔◔◔ Hazan Eraslan Türkoğlu'nun anlatımından, Siyah bikinimi giymiş aynaya bakarak saçlarımı at kuyruğu yaptım. Sabah Alparslan ile kahvaltımızı yapmış, denize gitmek için odada hazırlık yapıyorduk. Yüzüme süreceğim güneş kremini elime sıkarak yüzüme sürmeye başlarken aynadan yatakta uzanmış, bir elini başının altına yaslamış bir biçimde beni izleyen Alparslan'a çevirdim. "Ne düşünüyorsun?" diyerek elimdeki kremi yüzüme yayarken Alparslan'ın sesini duydum. "Siyah senin rengin, gerçi giydiğin her rengi muazzam taşıyorsun ama karar veremedim." dediğinde güldüm. "Öyle mi diyorsun?" dediğimde Alparslan yattığı yerden doğruldu. "Öyle tabii, şüphen mi var?" sorduğu soruyla birlikte omuz silktim. "Bilmem." "Galiba buldum, en çok beyaz yakışıyor sana. Gelinlik çok yakışmıştı mesela. Sonra nişanda giydiğin elbise de öyle." dediğinde hatırladığı detayla oturduğum yerden ayağa kalktım. "Sen hiçbir şeyi unutmaz mısın?" Alparslan benim gibi ayağa kalkarak yanıma geldi ve ellerini bikiniden açık kalan belime yasladı. "Senle ilgili hiçbir şeyi unutmam." dudaklarıma yaklaşarak küçük bir öpücük bıraktıktan sonra konuştu. "Sen hazır sayılırsın bende hazırlanayım." Ellerini belimden çekerek tişörtünü bir çırpıda vücudundan çıkartırken bakışlarım tüm vücudunda dolaştı. Harika bir vücudu vardı. Bakışlarımız buluştuğunda tek gözünü kırptı. Bu hareketiyle içim daha da kıpır kıpır olurken arkamı dönerek yüzüme krem sürmeye devam ettim. "Ne o Hazan hanım etkilendiniz mi?" Muzip sesini duyduğumda aynadan yüzüne doğru baktım. "Hayır, niye etkileneyim canım" diyerek kremi sürerken Alparslan konuştu. "Tabi tabi eminim öyledir." Alparslan deniz şortunu giydikten sonra üzerine ince bir tişört geçirdi, muhtemelen pilaja gidince çıkartacaktı. Aynanın karşısındaki işim bittiğinde elime krem sıkarak Alparslan'ın yanına doğru ilerledim. "Senin de yüzüne sürelim." itinayla yüzünün her yerine kremi sürdükten sonra konuştum. "Tamamdır, çıkabiliriz artık." Üzerime pareomu giydikten sonra plaj çantamı alarak Alparslan'ın bana doğru uzattığı elini tuttum. Birlikte odadan çıkıp asansöre bindikten sonra aşağı inip plaja doğru ilerledik. Boş olan iki şezlonga doğru ilerlediğimizde pilaj çantamdan havlularımızı çıkartıp şezlongların üzerine serdik. Üzerimdeki pareoyu çıkartarak şezlonga koyduktan sonra çantanın içindeki güneş kremini çıkarttım. "Sırtıma sürebilir misin?" "Sürerim." Ona doğru uzattığım kremi alarak kapağını açtı ve konuştu. "Sen şöyle uzan yüz üstü, süreyim." dediğinde söylediği şeyi yaparak yüz üstü bir biçimde şezlonga uzandım. Alparslan nazik bir biçimde omzuma, sırtıma, belime kremi sürmeye başladı. O yavaş yavaş kremi sürerken mayışmış bir şekilde gözlerimi kapattığımda sesini duydum. "Tamamdır." Yattığım yerden doğrularak konuştum. "Ellerine sağlık." Kremi almak için elimi uzattığımda Alparslan konuştu. "Gerdanına da sürelim." Kremi bana vermeden eline sıkarak yanıma doğru geldi. Kremi boynuma, gerdanıma büyük bir dikkatle sürerken bende onu izlemeye devam ettim. Bakışları bana doğru kayarken küçük bir tebessüm etti. "Neden öyle bakıyorsun?" Başımı iki yana salladım. "Bilmem." "Evet, efendim hizmetimiz bu kadar." diyerek kremi bana doğru uzattı. Ardından da konuştu. "Ücreti alayım." diyerek dudaklarını işaret ettiğinde güldüm. Fırsatçılığından hiçbir zaman ödün vermiyordu. Kimsenin bize bakmadığından emin olarak dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak geri çekildim. Ardından elime krem sıkarak konuştum. "Hadi bende senin sırtına süreyim, yanma." dediğimde Alparslan itiraz etmeden üzerindeki tişörtü çıkardı. Arkasını döndüğünde omuzlarına ve sırtına düzgünce kremi yaymaya başladım. İşim bittiğinde kremin kapağını kapatarak konuştum. "Tamamdır, hadi gidelim." Kumların üzerinden denize doğru ilerlediğimizde ayağım suya girer girmez hissettiğim soğuklukla irkildim. Beklediğimden soğuktu su. Ben daha ayak ucumla suya alışmaya çalışırken Alparslan'ın suyun içinde ilerlemeye başlamasıyla birlikte şaşkınca ona baktım. Yüzünde hiçbir mimik oynamadan ilerliyordu. "Hadi güzelim gel." Eliyle beni çağırırken konuştum. "Çok soğuk." diyerek ona seslenirken Alparslan suya dalarak geri çıktı. Ardından da konuştu. "Ben seni ısıtırım, hadi." Yavaş yavaş suya girerken Alparslan yanıma doğru yüzerek geldi ve ayağa kalkarak konuştu. "Dur ben sana yardımcı olayım." Daha benim cevap vermemi beklemeden kollarını bacaklarımın altından geçirip denize doğru ilerlemeye başladı. Birkaç kişinin bize olan bakışını gördüğümde utanarak konuştum. "Napıyorsun sen?" "Yardımcı oluyorum." Denizin içinde biraz ilerleyerek ikimizin de aynı anda suya dalmamızı sağladı. Suya dalmamla birlikte tüm hücrelerim donarken hızla başımı sudan çıkardım. Tuzlu sudan dolayı hafiften yanan gözlerimi aralamaya çalışarak konuştum. "Ya sen çok pisliksin." dediğimde Alparslan'ın güldüğünü duydum. "Öyle yavaş yavaş girince alışamazsın. Bak nasıl ısındın hemen." Haklıydı ısınmış sayılırdım. Suyun içinde hareket ederken Alparslan tekrar konuştu. "Isınamadım diyorsan gel kocanın kollarına, ısıtırım ben seni." diyerek kollarını açtığında kollarına doğru ilerledim. "Isındım ama azıcık daha ısınmam güzel olur." Alparslan kollarını belime dolarken bende elimi omuzlarına çıkartarak konuştum. "Hadi şöyle ilerleyelim biraz daha, belki yarış yaparız." dediğimde Alparslan güldü. "Benimle yarış yapmak istediğine emin misin?" Kaşlarımı çatarak yüzüne doğru baktım. "Evet, bir deneyelim." dediğimde Alparslan onayladı. "Deneyelim ama kaybedeceğin yarışa girmeni tavsiye etmem güzelim." "Onu göreceğiz." diyerek kollarından çıkarak biraz önce işaret ettiğim yere doğru yüzmeye başladım. Biraz ilerledikten sonra arkamı dönerek Alparslan'a baktım. "Hadi, gel." Benim seslenmemle birlikte yanıma doğru gelirken biraz ileride bizi daha doğrusu Alparslan'ı izleyen kadını gördüğümde kaşlarım çatıldı. Tamam benim kocam yakışıklıydı ama yanında bir kadın varken de böyle süzemezdi. Bakışlarımı kadından çekip Alparslan'a bakarken onun bana doğru yaklaştığını gördüm. Bende Alparslan'a doğru yaklaşarak tam yanında durdum ve kolumu boynuna doğru doladım. "Ne oldu?" Alparslan'ın meraklı sesini işitirken bir yandan da kadına bakmaya devam ediyordum. "Bir şey olmadı, içimden geldi. Kocama sarılamaz mıyım?" Bakışlarımı kadından çekip Alparslan'a bakarken Alparslan güldü. "Sarıl tabii, en doğal hakkın." Göz ucuyla kadına bakarken bakışlarını bizden çektiğini fark ettim. Alparslan benim nereye baktığımı merak etmiş olacak ki başını döndürerek kadına doğru döndü. "Ha şimdi anlaşıldı senin neden sarıldığın." Söylediği şeyle birlikte omuz silktim. "Gözümün içine baka baka sürüyor seni, tövbe tövbe." dediğimde Alparsan güldü. "İstediği kadar süzsün, sonuçta ben senin yanındayım ve hepte senin yanında olacağım." Gülümseyerek Alparslan'a baktım. "Hep benimle kal." Başını sallayarak onayladı. "Sen beni istemesen bile kalırım bundan sonra." "Seni istememek mi? Bence bu ancak rüyanda olur." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Rüya değildir o kabustur. Düşüncesi bile kötü, kapatalım bu konuyu." Dediği şeyi onayladım. Bence de düşüncesi bile kötüydü. Onu istememek veya onun beni istememesi bu dünyada olacak bir şey değildi. "Hadi bakalım Hazan hanım, çok iddialıydınız. Görelim marifetinizi." diyen Alparslan ile birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. "Göstereyim Alparslan bey. Buradan kıyıya kadar, ilk giden kazanır." dediğimde Alparslan'ın itiraz dolu sesini duydum. "Öyle kuru kuru olmaz ama kazanan kaybedenin istediği şeyi yapacak." dediğinde kabul ederek başımı salladım. "Kabul." "Hadi o zaman." Yan yana geçerken ikimiz de aynı anda üçe kadar saymaya başladık. Üç dediğimiz anda yüzmeye başlarken hızlı hızlı kulaç atmaya başladım. Yorulup bir süre duraksarken Alparslan'ın benden baya bir önde olduğunu fark ederek devam etmeye çalıştım. Bile bile lades demiştim resmen. Adam bunlar için eğitim almıştı, tabii ki benden hızlıydı. Aramızda az bir mesafe kalmışken onun bitiş çizgisine varmasıyla itiraz ettim. "Olmaz ama böyle sen profesyonel sayılırsın." "Mızıkçılık yapma şimdi, ben sana ilk başta söyledim. Kabul eden sendin." dediğinde kaşlarımı çattım. "Ben miyim mızıkçılık yapan?" Alparslan başını sallayıp beni onaylarken elimle ona doğru su atmaya başladım. "Al sana mızıkçılık." Alparslan yüzünü kapatıp geri kaçmaya çalışsa da ben gülerek ona su atmaya devam ettim. Alparslan da bana karşılık vermeye başladığında suyun içinde koşup ondan uzaklaşmaya çalıştım. Belimden tutularak durdurulmamla birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "O kadar kolay değil, kaçamazsın. Ödülümü istiyorum." Alparslan su atmayı bırakarak kolunu omzuma attı ve birlikte denizden çıkarak şezlonga ilerlemeye başladık. "Ne istiyorsun?" Merakla yüzüne bakarken Alparslan konuştu. "Şimdi aklımda bir şey yok ama mutlaka gelecek." Birlikte şezlonglara doğru ilerlediğimizde Alparslan önce benim havlumu alarak bana doğru uzattı. Ardından da kendi havlusunu alarak kurulanmaya başladı. "Acıktın mı?" diyerek bana doğru baktığında başımı iki yana salladım. "Acıkmadım ama içecek bir şeyler iyi olabilir." Dediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Tamam sen otur burada, ben bir bakayım neler varmış." Onayımla birlikte Alparslan yanımdan uzaklaşıp plajın içinde bulunan kafeterya tarzı yere doğru ilerlerken bende şezlonga oturarak ayaklarımı uzattım. Güneş çok güzeldi. Biraz daha deniz keyfi yaptıktan sonra güneşlenebilirdim. Bakışlarım bana doğru bakan iki adamla buluştuğunda kaşlarım çatıldı hafiften. Bakışlarını benden çekip kafeteryaya çevirdiklerinde benimde bakışlarım kafeteryaya doğru çevrildi. Alparslan'ın elinde içeceklerle bana doğru yaklaştığını fark ettiğimde yerimde doğruldum. "Al bakalım." diyerek elindeki bardağı bana doğru uzattığında konuştum. "Teşekkürler." Alparslan yanımdaki şezlonga oturduğunda bakışlarım biraz önce bizi izleyen iki adamın olduğu yere doğru kaydı. Oturdukları yerde olmadıklarını fark ederek etrafıma bakınmaya başladığımda Alparslan'ın sesini duydum. "Nereye bakıyorsun?" Merakla gözlerle bana bakarken bakışlarımı ona doğru çevirdim. "İki kişi vardı, dikkatimi çektiler. İlk önce bana doğru bakıyorlardı sonra da sana baktılar. Şimdi de yoklar. Ben galiba biraz fazla evhamlı oldum." Derin bir nefes vererek içeceğimden bir yudum içerken Alparslan kaşlarını hafifçe çatarak konuştu. "O adamları tekrar görürsen bana söyle. Ne olur ne olmaz." Başımla Alparslan'ı onaylarken onunda gerildiğini net bir şekilde anlamıştım. Plaj çantasından telefonunu çıkartıp bir şeyler yaparken merakla onu izledim. Bir şeyler vardı. Bu kadar gerilmesi normal değildi. Ama bana söyleyemiyordu. Bir gün başımızdaki bu dertlerden kurtulabilecek miydik çok merak ediyordum. Biz ne zaman mutlu olsak arkasından mutlaka kötü bir şey oluyordu ve ben yine böyle bir şey olmasından çok korkuyordum. Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahnelerimiz nasıldı? ‣‣‣ Alparslan'ın anlatımından olan kısım nasıldı? ‣‣‣ Yazarın anlatımından kısmı nasıldı? Beğendiniz mi? Yeni bir aşk mı doğuyor yoksa:) ‣‣‣ Size Hazan'ın gördüğü adamlar kim? Başımıza bir şeyler açacak mı, ne düşünüyorsunuz? Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum, görüşmek üzerek.. |
0% |