@mutlusonsuz222
|
🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.. 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 45.Bölüm Duştan çıkmış ıslak saçlarımın nemini havluyla alırken bakışlarım terasta elindeki telefonla oyalanan kocama takıldı. Bu sıralar hiç olmadığı kadar telefonla ilgileniyordu, sürekli telefon geliyor ve benim meraklanmama neden oluyordu. Balayında bile işle ilgileniyor olması kötüydü. Bornozumun iplerini sıkıca bağlayarak gardıropa doğru ilerledim. Denizde biraz daha vakit geçirip odaya gelmiştik ve biraz da etrafı gezecektik. Plajda gördüğüm adamları bir daha görmemiştik ama yine de gerici bir durumdu. Onlar öylesine biri mi yoksa gerçekten bizi mi takip ediyorlardı bilmiyorduk. Dolaptan şort ve crop çıkartarak odadaki kanepenin üzerine bırakırken bornozun ipini çözerek iç çamaşırlarını giydim. Ardından şortu giyerek düğmesini iliklerken duyduğum ıslık sesiyle birlikte bakışlarım ıslığın sahibi kocama doğru döndü. "Bu ne güzel bir manzara böyle." sözleriyle birlikte gülerken Alparslan yanıma doğru gelerek elini belime sardı. Ardından derin bir nefes alarak konuştu. "Oda yine kokunla dolmuş." Elini saçlarıma götürerek parmaklarını saçlarımın arasından geçirip geriye doğru itti. "Senin bu güzelliğini ne yapacağız?" "Bilmem, ne yapmak istersin?" diyerek gözlerine baktığımda Alparslan küçük bir tebessüm etti. Gözleri tüm yüzümde dolaşırken sesini duydum. "Kendime saklamak isterdim ama ne yazık ki mümkün değil. Girdiğin her ortamda dikkat çekiyorsun." Elimi ensesine doğru sararak konuştum. "Bence sen beni öyle görüyorsun, yoksa öyle abartılacak kadar bir şey yok." dediğimde Alparslan cevap verdi. "Benim için dünyanın en güzel kadını sensin ama zamanla ikinci sıraya da düşebilirsin." Söylediği şeyle birlikte kaşlarım çatıldı anında. "O ne demek?" Alparslan verdiğim tepkiyle birlikte büyükçe gülümsedi. "Kızımızdan bahsediyorum, annesi kadar güzel olursa birinci sıraya o yükselir." İster istemez tebessüm ederken zihnimde canlanan görüntülere karşı koyamadım. Düşüncesi bile güzeldi. Alparslan çok iyi bir baba olurdu, hele ki bir kız çocuğunun babası olmak ona çok yakışırdı. Beni bu kadar güzel sevip koruyup kollayan adam kim bilir kızına veya oğluna karşı nasıl olurdu. "O zaman oğlumuzu birinci sıraya koyarsam kızmak yok." dedim dalga geçerek. Alparslan kaşlarını çattı hafifçe. "Kıskanırım ama ben, şimdiden söyleyim." Söylediği şeye gülerek konuştum. "Bak oyalıyorsun beni hazırlanmam lazım, çıkıp gezelim biraz sonra da yemek yeriz." Dediğim şeyle birlikte Alparslan konuştu. "Bence ilk önce tatlı yiyebiliriz." diyerek dudaklarımızı birleştirirken gözlerimi kapatarak ona uyum sağladım. Ellerimi ensesindeki saçlara götürerek okşarken o da beni kendine iyice çekti. Ellerim biraz önce giydiği gömleğe giderek düğmelerini açmaya başladım. Hızlı hızlı düğmeleri açtıktan sonra Alparslan dudaklarımızı ayırıp üzerindeki gömleği çıkartarak tekrar dudaklarımızı buluşturdu. Adımlarımızı yatağa doğru atarken bu sefer yatağa ilk oturan Alparslan oldu. Belimden tutarak beni kucağına çektiğinde göğsünden iterek yatağa doğru uzanmasını sağladım ardından kasıklarının üzerine oturarak dudaklarına eğildim. Kasıldığını net bir şekilde hissederken dudaklarımızı ayırdım ve ilk önce çenesine ardından da boynuna geçerek öpmeye başladım. Elleri bacaklarımda dolaşırken dudaklarımı adem elmasına doğru kaydırdım. Hamlemle birlikte Alparslan'ın inlemesini işittim. "Hazan." Boynundaki işim bittiğinde ellerimi büyük bir yavaşlıkla karın kaslarına sürterek kemerine doğru götürdüm. Altımdaki adamın benim için kıvranması güzel hissettiriyordu. Bazen ona hiç doyamayacak gibi hissediyordum, evlendiğimizden beri bu böyleydi ve böyle de devam edecekti.
◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Buse'nin anne ve babası gittiğinden bu yana günler geçmişti. O günden sonra babası hala daha kızına trip atmaya devam etmişti. Buse her ne kadar bu duruma üzülse de umuruna getirmiyormuş gibi davranıyordu. Çünkü biliyordu ki babası bir gün Fırat'ı sevecekti ve onlara izin verecekti. Fırat da halinden memnun değildi, kendini baba-kız arasına girmiş gibi hissediyordu. Onların aralarının bozulmalarına neden olmuştu kendince. Bu yüzden kendini suçlu hissetmeden duramıyordu. Buse'nin babası Kazım beyin düşüncelerini değiştirmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Günler önce tek başına göreve gitmişti Fırat. Ellerine bazı bilgiler geçmişti ve onları doğrulayıp geri dönmüştü. Tekrar göreve gitmeden önce ilk işi sevdiği kadını görmekti. Buse'nin bugün hastaneden çıkamayacağını bildiği için kendisi soluğu hastanede almıştı. Arabasını park ederek hastaneden içeri girdiğinde bakışları sevdiği kadını aradı. Buse'nin her zaman ki dinlendiği yere ilerlerken az ileride bir adamla konuştuğunu görerek adımlarını yavaşlattı. Buse'nin gülerek bir şeyler anlattığı ve karşısındaki adamın da gülerek ona eşlik etmesiyle birlikte kaşlarını çattı Fırat. Bu adamı daha önce burada görmediğine emindi. Ancak adamın üzerindeki hemşire üniforması burada hemşire olduğunu net bir şekilde açıklıyordu. Yeni gelmiş olmalıydı. Fırat dayanamayarak yanlarına doğru ilerlerken Buse'nin gözü onlara doğru ilerleyen Fırat'a doğru kaydı. Sevdiği adamı görmenin heyecanıyla birlikte yüzündeki gülümseme büyüdü. "Sevgilim, hoş geldin." Buse yanındaki adamı umursamadan adımlarını Fırat'a doğru attı. Ardından da ekledi. "Geleceğini haber vermedin." Fırat bakışlarını karşısındaki adamdan çekerek Buse'ye çevirdi. "Sürpriz yapmak istedim, fena mı oldu?" Buse başını iki yana salladı. "Çok iyi oldu, özlemiştim seni." Buse, Fırat'ın bakışlarının yanlarında olan adamda olduğunu görerek Fırat'ın elini tuttu ve adama doğru yönelerek konuştu. "Cenk seni sevgilimle tanıştırayım, Fırat." dediğinde Cenk elini Fırat'a doğru uzattı. "Memnun oldum, Cenk." Fırat, Cenk'in elini kavrayarak sıktı. "Bende memnun oldum." dedi Fırat. Meraklı gözlerle Cenk'i izlerken Buse konuştu. "Cenk benim fakülteden arkadaşım, aynı dönemde mezun olduk. Tabii sonra hepimiz farklı yerlere dağıldık." diyerek açıklama yaptı. Fırat anladığını belirtircesine başını sallarken Cenk cevap verdi. "Evet öyle oldu ama iletişimimiz kopmadı. Buse ve birkaç arkadaşımız sürekli irtibat halindeydik." dediğinde Fırat gülümsedi. "Ne güzel." "Siz ne işle meşgulsünüz?" dedi Cenk merakla. Fırat nazik bir şekilde cevap verdi. "Askerim." Fırat'ın cevabıyla birlikte Cenk epey şaşırsa da bunu belli etmeden konuştu. "Çok güzel bir meslek, bende bir ara asker olmak istemiştim ama kısmet değilmiş." "Güzeldir." dedi Fırat başını sallayarak. Buse aralarına girerek konuştu. "O zaman ben seni daha fazla tutmayım Cenk, sonra konuşuruz olur mu?" dediğinde Cenk anlayışla başını salladı. "Tamamdır, görüşürüz. Sizinle de tanıştığıma memnun oldum tekrardan." Fırat'a bakarak söylediği sözle Fırat küçük bir tebessüm etti. "Bende memnun oldum." Cenk yanlarından uzaklaşırken Buse Fırat'a doğru döndü. "Hadi gel bende sana bir kahve ısmarlayayım karşılıklı içelim." dediğinde Fırat konuştu. "İşini bölmek istemiyorum hemen beş dakika yüzünü görüp gideceğim." Buse, Fırat'ın dediği şeyle kaşlarını çattı. "İşimi bölmezsin ayrıca bölsen de benim canıma sefa, sevgilim gelmiş tabii ki ona kahve ısmarlayacağım." dediğinde Fırat güldü. "Tamam canım kızma hemen." Birlikte kafeteryaya gidip kahvelerini aldıktan sonra hastanenin bahçesine çıkıp banklardan birine oturdular yan yana. Fırat elindeki kahvesinden içerken merakla Buse'ye doğru baktı. "Cenk'ten hiç bahsetmedin, yakın olduğunuzu bilmiyordum." dediğinde Buse cevap verdi. "Yakın sayılırız yani fakültede yakındık. Tabii hepimiz yoğun bir tempoda çalışmaya başlayınca araya mesafe girdi. Uzun zamandır konuşmuyordum bende ondan bahsetmedim." Fırat, Buse'yi onaylarken Buse devam etti sözlerine. "Tayini buraya çıkmış, benimde burada olduğumu bildiği için aradı. Bir hafta oldu başlayalı." dediğinde Fırat konuştu. "Senin için iyi olmuştur arkadaşlarından birinin gelmesi." "Öyle ama ben buradakilere de alışmıştım." diyerek Fırat'ı onayladı Buse. Ardından elindeki kahve bardağını bankın üzerine koyarak Fırat'a doğru döndü tamamen. "Çok özlemişim seni, sabah geldiğini söyleyince hemen yanına gelmek istedim ama malum." dedi bıkkınca. Fırat da aynı Buse gibi kahve bardağını banka koyarak ona doğru döndü. "Olsun sen gelmedin, ben geldim. Gitmeden bir kez yüzünü göreyim dedim." Fırat'ın sözleriyle birlikte Buse kaşlarını çattı. "Nereye gitmeden?" Merakla Fırat'a bakarken Fırat konuştu. "Bugün tekrar bir operasyona gideceğiz onun haberini vermek istedim." dediğinde Buse afalladı. "Ama daha yeni geldin." Fırat Buse'nin sözüyle birlikte dudaklarını birbirine bastırdı. "Ne yazık ki görev beklemez." Buse morali bozulsa da Fırat'a çaktırmadan konuştu. "Peki ne zaman döneceksiniz tekrar?" Fırat'ın ağzından çıkacak cümleyi dikkatle beklerken Fırat konuştu. "Süresi belli değil ama çok uzun süreceğini düşünmüyorum." "Hepiniz sağ salim gidip dönün." dedi Buse derin bir iç çekerek. Ardından kollarını Fırat'a doğru dolayarak başını göğsüne yasladı. Fırat kollarını Buse'ye dolayarak burnunu kızın saçlarına yasladı ve derin bir nefes aldı. Buse gözlerini huzurla kapattı ancak gözyaşları çoktan gözlerine dolmaya başlamıştı. Alıştım sanıyordu ama alışamıyordu buna. Her seferinde Fırat'a veda etmek zor geliyordu. Fırat da Buse'den farksız değildi, o da ardında birini bırakıp gitmeyi sevmiyordu. Babası şehit olmadan önce annesinin babasını her uğurladığında nasıl üzüldüğünü görüyordu, biliyordu. Ama elinden de bir şey gelmiyordu. Şimdi o da ardında birini bırakıp gidiyordu tek tesellisi Buse'nin onu hep bekleyeceğiydi. Buse aralarındaki hüzünlü havayı dağıtmak için konuştu. "Bizde mi tatile gitsek acaba? Biraz hava değişikliği olur." dediğinde Fırat kapattığı gözlerini araladı. "Gidelim, nereye gitmek istersin?" "Bilmem ki seninle her yere gitmek isterim ben. İlla deniz kenarı bir yer olmak zorunda değil. Belki Ankara'ya falan gideriz, atamızı ziyaret ederiz oradan da başka bir yere geçeriz. Yani gezeriz, olmaz mı?" Buse hevesle konuşurken Fırat başını salladı. "Olur, Alparslanlar dönsün izin işini halledebilirsek gideriz." Buse ellerini birbirine vurarak konuştu. "Süper o zaman, detayları sonra ayarlarız." Fırat gülerek Buse'nin hevesli hallerini izlerken bakışları kolundaki saate takıldı. Artık gitmesi gerekiyordu. Buse de bunu fark ederek yüzündeki gülümsemenin solmasına izin verdi. "Gitmen mi gerekiyor?" Fırat bakışlarını saatten çekip Buse'ye bakarken başını salladı. Buse büyükçe yutkunarak konuştu. "Tamam zaten benimde işe dönmem lazım." İkisi aynı anda ayağa kalkarken Buse dayanamayarak kollarını Fırat'a sardı. "Çok dikkatli ol ne olur." dedi titreyen sesiyle. Vedalardan nefret ediyordu. Fırat Buse'ye sıkıca sarılarak cevap verdi. "Elimden geleni yapacağım, sende kendine dikkat et." Kolları birbirinden ayrılırken Buse başını salladı. "Edeceğim." Ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırırken Fırat mırıldandı. "Görüşürüz güzelim." "Görüşürüz." Fırat arabasına doğru ilerlerken Buse arkasından baktı. Ardından dayanamayarak adını seslendi. "Fırat." Fırat duraksayarak Buse'ye doğru dönerken Buse koşar adımlarla Fırat'ın yanına gitti. Etrafına baktıktan sonra elini Fırat'ın yanağına yaslayarak dudaklarını Fırat'ın dudaklarına bastırdı. Fırat ilk başta şaşırsa da elini Buse'nin beline sararak onu kendine doğru çekti ve öpüşüne karşılık verdi. Dudakları kısa süre sonra birbirinden ayrılırken Buse konuştu. "Şimdi gidebilirsin." Fırat gülerek Buse'nin yüzüne doğru baktı. "İşte şimdi daha da dikkat edeceğim kendime." Buse Fırat'ın sözlerine gülümserken Fırat ellerini Buse'den çekti. Arabaya ilerledikten sonra şoför koltuğuna binerek elini kaldırdı Buse'ye doğru. Buse de elini kaldırıp ona karşılık verirken Fırat arabayı çalıştırarak hastaneden çıktı. Buse Fırat'ın gidişini bir süre izledikten sonra işinin başına dönmek üzere hastaneye ilerledi. Ancak işine yoğunlaşarak Fırat'ı bekleyebilirdi.
◔◔◔ Hazan Eraslan Türkoğlu'nun anlatımından Dün otelden çıktıktan sonra epey gezmiştik. Alparslan bildiği çoğu yere beni götürmüş bir güzel gezdirmişti. Gece otele dönmeden önce de kumsalda el ele yürüyüp hem denizi dinlemiş hem de birlikte güzel vakit geçirmiştik. Odaya çıkar çıkmaz ise yorgunlukla kendimi yatağa atmıştım ve anında uyuyakalmıştım. Sabah uyandığımızda kahvaltımızı yapmış ardından da hazırlanıp havuza inmiştik. Şezlonga uzanmış güneşlenirken bir gözüm de sürekli olarak Alparslan'ın üzerindeydi. Bir telefon gelmişti ve bir süredir onunla konuşuyordu. Kaşları çatılıp eski haline dönüyor bazen de bana doğru bakıyordu. Elimdeki meyve suyundan birkaç yudum içtikten sonra gözlerimi kapatarak güneşlenmeye devam ettim. Üzerime bir gölge düştüğünde hızla konuştum. "Bitti mi konuşman?" diyerek gözlerimi araladığımda karşımda gördüğüm yabancı adamla şaşırdım. Kumral saçlı, mavi gözlü bir adamdı. Üzerinde palmiyeler olan bir gömlek, altında deniz şortu vardı. Merakla ona bakarken sesini duydum. "Hello beautiful Lady." (Merhaba güzel hanımefendi.) "Hello, do we know each other?" (Merhaba, tanışıyor muyuz?) kaşlarım çatık bir şekilde karşımdaki adama bakarken adam cevap verdi. "No but we can meet. I Am Jake. When I saw that you were alone here, I wanted to accompany you." ( Hayır ama tanışabiliriz. Ben Jake. Burada yalnız olduğunu görünce sana eşlik etmek istedim.) Yattığım yerden doğrularak konuştum. "I am not alone. My husband will vome soon, thank you." (Yalnız değilim. Kocam birazdan gelecek, teşekkürler.) Yanımdan gitmesini beklerken Jake tekrar konuştu. "No problem, this is my phone number, you can call me whenever you want, I always answer." (Sorun değil, bu telefon numaram istediğin zaman arayabilirsin her zaman cevap veririm.) elindeki kağıdı bana doğru uzatırken kağıt aramıza giren başka bir el tarafından alındı. Bakışlarım elin sahibine kayarken Alparslan'ın sert sesini duydum. "Bekle bende sana numaramı vereyim belki dövüş dersi almak istersin. Çok ihtiyacın olacak gibi duruyor." Oturduğum yerden ayağa kalkarak Alparslan'ın kolunu tuttum. Karşımdaki adam anlamayan gözlerle bize bakarken Alparslan tekrar konuştu. "Hala bakıyor ya. What are you still waiting for? Get out of here before you get even more angry." (Hala ne bekliyorsun? Daha fazla sinirlenmeden defol buradan.) Jake baş parmağı ve küçük parmağı hariç üç parmağını kapatıp telefon işareti yaparak kulağına götürdü ve bana bakarak konuştu. "I will wait for your call." (Aramanı bekleyeceğim.) "La havle vela kuvvete, oğlum sen dayak istiyorsun belli. Elimden bir kaza çıkmadan defol git şuradan." Alparslan'ın kolunu tutarak adamın üzerine yürümesi engelledim. Jake yanımızdan uzaklaşırken Alparslan arkasından bakarak mırıldandı. "İte bak, iki dakika yalnız bırakmaya gelmiyor." "Tamam gitti işte sakin ol." diyerek Alparslan'ı sakinleştirmeye çalıştım. Bakışlarını Jake'ten çekip elindeki kağıda baktı. "Bir de numarasını veriyor." diyerek elindeki kağıdı buruşturdu ve bakışlarını bana doğru çevirdi. "Sende neden muhatap oluyorsun şu lavukla." Elimi kolundan çekerek konuştum. "Ben ne yapayım, kocam gelecek dedim umursamadı." dediğimde Alparslan şezlonga oturdu. "Demek ki 1 dakika bile yalnız bırakmayacağız seni belli oldu." Tam karşısına geçerek onun gibi bende şezlonga oturdum. Merakla ona bakarak konuştum. "Onu boş ver, bir sorun yok değil mi? Arayan kimdi?" "Harun yarbay, bizimkiler bir göreve çıkmış onunla ilgili bilgi verdi." dediğinde başımı salladım. "Umarım sağ salim dönerler." "İnşallah." diyerek beni onayladı Alparslan. Ardından bakışlarını benden çekerek havuza doğru baktı. "Hadi girmiyor muyuz?" "Gir sen ben biraz daha güneşleneyim." dediğimde Alparslan oturduğu yerden ayağa kalktı. "Sende çok bekletme ama beni, gel bir an önce yanıma." dediğinde güldüm. "Gelirim." Alparslan cebindeki telefonu bana uzattıktan sonra adımlarını havuza doğru attı. Balıklama bir şekilde havuza atlayıp yüzeye çıktıktan sonra kulaç atarak yüzmeye başladı. Gülümseyen gözlerle onu izlerken bir yandan da güneşlenmeye devam ettim. Her zaman tatile gelmek nasip olmuyordu bu yüzden biraz da olsa bronzlaşmak istiyordum. Meyve suyumu içerek Alparslan'ı izlerken o havuzda boydan boya ilerleyerek benim olduğum tarafa doğru yüzmeye devam etti. Ardından tam benim önüme doğru gelerek kollarını havuzun dış kısmına yasladı. "Su çok güzel tam senin seveceğin gibi." dediğinde yattığım yerden doğruldum. Dayanamayarak havuza doğru ilerlerken Alparslan kollarını koyduğu yerden çekti. Merdivenlerden inerek havuza girdiğimde suya doğru dalarak Alparslan'ın yanına ilerledim. Başımı sudan çıkartıp saçlarımı geriye doğru iterken konuştum. "Gerçekten güzelmiş." Alparslan ben demiştim der gibi gülerken kulaç atmaya başladım. Aynı Alparslan gibi havuzun bir köşesinden diğer köşesine yüzdükten sonra Alparslan'ın yanına ilerledim. Tam köşeye doğru geçtiğimde Alparslan önüme doğru gelerek konuştu. "Bikininin ipi gevşemiş galiba. Arkanı dön bağlayayım hemen." dediğinde söylediğini yaparak arkamı ona doğru öndüm. İpleri tutarak bağlarken sesini duydum. "Bence yarın bunu giyme sen, baksana açılıyor hemen." Söylediği şeyle birlikte güldüm. "Ha açıldığı için yoksa başka sebebi yok." diyerek hafifçe başımı Alparslan'a çevirdiğimde Alparslan konuştu. "Tabii ki de tek sebep bu yoksa hiç kıskanmadım." verdiği cevapla birlikte daha da gülerken Alparslan enseme bir öpücük kondurarak tekrar konuştu. "Tamamdır, bağladım." Ona doğru dönerek ellerimi omuzlarına çıkardım. "Teşekkür ederim hayatım." dediğimde Alparslan'ın muzip sesini duydum. "Böyle kuru kuru olmuyor ama." diyerek dudaklarıma doğru bakarken hafifçe ona doğru yaklaştım. Dudaklarımız arasında santimler kalmışken konuştum. "Burada olmaz, odada ederim teşekkürümü." Geri çekildiğimde Alparslan imalı bir biçimde güldü. "Dün ki gibi olacaksa kabul ediyorum." dediğinde başımı iki yana sallayarak güldüm. Bakışlarım tam arkamızda bize doğru bakan küçük bir kız çocuğuna kaydığında göz kırptım. Hareketimle birlikte kız utanarak gülümserken bende ister istemez gülümsedim. Çok tatlıydı. Suyun üzerinde simit yardımıyla duruyordu, tabii yanında annesi de vardı. Alparslan'ın bakışları da kıza doğru dönerken kız Alparslan'a büyükçe gülümsedi. "Maşallah çok tatlı." diyen Alparslan'ı onayladım. "Baksana sana gülüyor." dediğimde Alparslan da kıza gülümsedi. Kız bu sefer utanarak annesine doğru yöneldiğinde büyükçe güldüm. "Galiba seni izliyordu ama bana yakalandı." "Desene herkesi hayran bırakıyorum." Alparslan'ın sesiyle birlikte bakışlarımı kızdan çekip Alparslan'a çevirdim. "Ayıp oluyor ama artık, bu ne ego canım." dediğimde Alparslan çıkışımla birlikte şaşırdı. Bense devam ettim. "Sen değil miydin biraz önce yanıma gelen adamı dövecek olan, ben sakinim diye mi böyle oluyor?" "Şu an küçük bir kızı mı kıskanıyorsun?" Alparslan'ın alaylı sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. "Küçük bir kızı kıskanmıyorum, genel olarak söylüyorum. Ne Azra'sı bitiyor ne Burcu'su." dediğimde Alparslan'ın iyice şaşırdığını gördüm. "Burcu mu?" Belki de şaşırmakta haklıydı ama Burcu'dan bahsettiğinden beri aklımı kurcalıyordu. Alparslan'ın ağzından duyduğum nadir kadın isimlerindendi ve ister istemez kafamı kurcalıyordu. Yüzerek yanından ilerlerken Alparslan'ın sesini duydum. "Gel bakayım buraya, kaçma. Burcu ne alaka?" dediğinde yüzmeye devam ettim. Alparslan benim peşimden gelirken bir hamlede belimden tutarak beni durdurdu ve kollarının arasına hapsetti. "Şimdi kaç bakalım kaçabiliyorsan." diyerek belimdeki kollarını sıkılaştırdı. Ardından da merakla yüzüme baktı. "Seni ne rahatsız etti, söyle bana." dediğinde merakla konuştum. "Burcu senin için önemli biri miydi?" Alparslan sorduğum soruyla birlikte kaşlarını çattı. "Hayır önemli biri değildi. Sadece okuldan edindiğim arkadaşlarımdan biriydi. Yani kardeşim gibi gördüğüm birisi. Fırat, ben ve Burcu aynı dönemdeydik." dediği şeyle birlikte başımı salladım. Alparslan ise belimdeki elini yanağıma çıkardı. "Kafana takacağını düşünmedim hiç, özür dilerim." Başımı iki yana salladım hızla. "Özür dileme, sadece ağzından duyduğum nadir kadın isimlerinden olduğu için merak ettim ben. Senin için önemli biri olduğunu düşündüm, belki eskiden aranızda bir şeyler olmuştur di-" Sözlerimi kesen şey Alparslan'ın sesi oldu. "Karımın yanında eski sevgilimin sevdiği şeylerden bahsedeceğimi düşündün yani. Asla böyle bir şey yapmam ki için rahat olsun, eski sevgilim olmadı hiç." Aslında bunu biliyordum ama galiba kıskançlıkla ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Utanarak bakışlarımı Alparslan'dan kaçırdığımda çenemden tutarak bakışlarımızın buluşmasını sağladı. "Bir daha seni rahatsız eden şeyleri sormaktan çekinme lütfen." başımı sallayarak onu onaylarken Alparslan tekrar konuştu. "Bu konuyu da hallettiğimize göre artık sürprizimden bahsedebilirim." "Ne sürprizi?" dediğimde Alparslan cevap verdi. "Ufak bir tekne turuna çıkıyoruz, çoğu yeri gezdik ama bunu seveceğini düşündüm. İki saate kadar teknemiz kalkacak." Laf arasında tekneyle gezmeyi sevdiğimden bahsetmiştim ve bunu hatırlayarak böyle bir şeyi düşünmesi ona olan hayranlığı her seferinde üst düzeylere çıkartıyordu. Söylediğim her şeyi dikkatle dinleyip en beklemediğim anda bana sürpriz yapması galiba her seferinde ona daha çok aşık olmama neden olacaktı. "Sana sahip olduğum için o kadar şanslıyım ki." dediğimde Alparslan başını omzuna doğru eğdi. "Asıl ben şanslıyım." diyerek yanağımdaki eliyle tenimi sevdi. Ardından da ekledi. "Bunu da hesabına ekliyorum, toplu teşekkür edersin." Omzundaki elimi yavaşça koluna doğru vurdum. "Çok fırsatçı bir adam oldun sen." dediğimde Alparslan omuz silkti. "İnsanın karısı bu kadar güzelken fırsatçı olmasında ne yapsın." İltifatına ister istemez gülerken konuştum. "Hadi odamıza gidip hazırlanalım, geç kalmayalım." diyerek kollarının arasından çıktım ve havuzun merdivenlerine ilerleyerek çıktım. Şezlongdaki havlumu alarak vücuduma sardığımda Alparslan da havluya silinerek plaj çantamı aldı. Otele doğru hızlı adımlarla ilerlerken çok heyecanlıydım. Tam istediğim gibi bir balayı geçiriyordum ve bunun sebebi yanımdaki adamdı.
◔◔◔ Tekne turumuz o kadar güzel geçmişti ki anlatamazdım. Birçok koy gezmiştik, yemek yemiştik, şarkılar ve danslar eşliğinde turumuzu yapmıştık. Ayrıca koylardan birinde durarak denize girmiş, çok güzel vakit geçirmiştik. Bizim gibi yeni evlenen bir çiftle tanışmıştık ve çift halinde güzel vakit geçirmiştik. El ele otelden içeri girerken Alparslan'a yönelerek konuştum. "Hemen odaya çıkmayalım, şuraya geçip bir şeyler içelim bence." diyerek elimle işaret ederken Alparslan onayladı. "Olur, içelim güzelim." Birlikte işaret ettiğim yere doğru ilerlerken ismimi seslenen birini duyduğumda Alparslan ile aynı anda bakışlarımız bana seslenen kadına döndü. "Hazan?" Karşımda gördüğüm kadınla büyükçe yutkundum. Zeynep'in annesi ve babasıydı karşımdakiler. Mine teyze bana doğru gelirken tekrar konuştu. "Seni burada görmek ne kadar güzel oldu. Aylar oldu görüşmeyeli." Mine teyze kollarını bana dolayarak sarılırken Alparslan ile Zeynep'in babası Tuna amcanın tokalaştığını gördüm. Zeynep ile çok yakın olduğumuz için anne ve babasıyla da çok yakındık. Kaç gece Zeyneplerde ders çalışmıştık tıp fakültesindeyken. "Evet uzun zaman oldu, nasılsın?" dedim nazik bir şekilde. Kızının yaptıklarından muhtemelen haberi yoktu. Zeynep'in aksine Mine teyze çok iyi insandı. "İyiyim canım, sen nasılsın? En son Diyarbakır'dasın diye söyledi Zeynep ama uzun süredir konuşmamışsınız." "İyiyim, evet Diyarbakır'dayım. Orada devam ediyorum." dedim. Zeyneple tabii ki görüşmüyorduk. Kerem'den öğrendiğim şeylerden sonra Zeynep beni defalarca aramıştı ama hiçbirini açmamıştım. Hangi yüzle aradığını da merak ediyordum. "Bu beyefendi kim?" diyerek Alparslan'a baktığında bakışlarımı Alparslan'a çevirdim ve küçük bir tebessüm ederek konuştum. "Eşim, Alparslan." deyip Mine teyzeye açıklama yaptıktan sonra Alparslan'a yöneldim. "Mine teyze, Zeynep'in annesi." Alparslan ve Mine teyze el sıkışırlarken Mine teyzenin şaşkın sesini duydum. "Annenle daha yeni konuştuk böyle bir şeyden bahsetmedi hiç, bizi de çağırmadın aşk olsun." sitemli sesini duyduğumda burukça gülümsedim. Annem tabii ki de böyle bir şeyden bahsetmezdi çünkü bir askerle evlenip Diyarbakır'da kalmamı hazmedemiyordu. "Şimdi ki gençler sürpriz yapıyorlar hayatım." diyen Tuna amca ile birlikte konuyu değiştirerek konuştum. "Siz burada ne yapıyorsunuz?" dediğimde Mine teyze cevap verdi. "Tuna amcan emekli olunca tatile çıkalım dedik bizde." "Çok sevindim. Hayırlı olsun." diyerek tebrik ettikten sonra Tuna amca cevap verdi. "Biz gençleri daha fazla tutmayalım hadi Mine. Görüşürüz çocuklar." Mine teyze, Tuna amcayı onaylayarak konuştu. "İstanbul'a gelirseniz mutlaka bekliyorum sizi. Bak Zeynep'te mutlu olur. Hazan'ı özledim deyip duruyordu." dediğinde yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Onlar yanımızdan ayrılırken göz devirmeden edemedim. Aylar olmuştu Zeynep ile görüşmeyeli, hiç mi tereddüt etmemişti gerçekleri öğrendiğimden bunu merak ediyordum. "Güzelim?" diyen Alparslan'ın sesini duyduğumdan düşüncelerimden sıyrıldım. Bakışlarımı giden ikiliden çekerek Alparslan'a çevirdim. "Efendim?" "Hadi gel." elimden tutarak beni biraz önce gideceğimiz yere doğru götürürken ona itiraz etmedim. Boş olan taburelerden birine oturduğumuzda ikimiz için soda söyleyerek bana doğru döndü. "Ne kadar iyi bir kadın değil mi? Zeynep'in onun kızı olduğuna inanamıyorum." dediğimde Alparslan masaya koyduğum elimi tuttu. "Ailesi ne kadar iyi olursa olsun kendini geliştirmek, yetiştirmek insanın elinde." Söylediği şeyi onaylarken sipariş verdiğimiz sodaların masaya konmasıyla birlikte bir yudum içtim. "İyi bir seçim oldu soda. Ancak hazmederdim." diyerek alayla güldükten sonra tekrar konuştum. "Bak annem evlendiğimi bile söylememiş." Alparslan'ın üzgün bakışlarını suratımda hissederken derin bir çektim. "Neyse bu konuları kapatalım, biz balayındayız mutlu olmamız lazım." dediğimde Alparslan hızla başını iki yana salladı. "İçine atma, içine ata ata kendini hasta edeceksin. Anlat bana, konuş benimle." Bakışlarımı Alparslan'dan çekerek bardağa doğru çevirdim. Aslında haklıydı ama ben buna alışık değildim. Düşüncelerimden Alparslan'ın sesiyle sıyrıldım. "Zeynep ile o konu hakkında hiç konuşmadın. Neden onun yüzüne gerçekleri vurmadın?" Sorduğu soruyla birlikte bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. "Bilmem, kendimde o gücü bulamadım galiba. Zeynep her anımda yanımda olan biriydi benim. Kerem'in yaptığı şeyden sonra da sanki o yapmamış gibi yanımdaydı, bana destek oldu. Onun gibi birisiyle uğraşmak istemedim." "Belki onunla yüzleşsen her şey daha kolay olur, bunu düşündün mü hiç?" dediğinde duraksadım. Düşünmüştüm ama onunla yüzleştiğimde elime ne geçecekti ki. Zeynep arkamdan bin bir türlü iş çevirmişti, Kerem'de ona inanmıştı. İkisinin de benim hayatımda yeri yoktu, sadece Zeynep arada bir aklıma geliyordu o kadar. "Belki sonra, bilmiyorum." diyerek kaçamak cevap verirken sodamdan birkaç yudum içtim. Daha yeni yeni üzerimdeki travmaları atarken bir de bunun stresine girmeyi hiç istemiyordum. Belki sonra her şey tamamen düzeldiği zaman onunla yüzleşirdim. Bakışlarımı tekrar Alparslan'a çevirirken gülümsedim. "Bugün o kadar güzel bir gün geçirdim ki, çok teşekkür ederim." dediğimde Alparslan da tebessüm etti. "Keşke sonu da iyi bitseydi yüzündeki mutlu gülümseme yerini buruk bir gülümsemeye bırakmasaydı." "İyi bitti zaten, ben hala çok mutluyum. Sen yanımda olduğun sürece de mutlu olacağım. Onların bizim mutluluğumuzun önüne geçmesine asla izin vermem." diyerek gülümsemeye devam ettim. Birbirimize küçük bir tebessümle bakarken aramızdaki bakışmayı bölen Alparslan'ın çalan telefonu oldu. Saat epey ilerlemişti, bu saatte aramaları için çok önemli bir şey olması olması gerekiyordu. Kaşlarım çatılırken merakla Alparslan'a baktım. "Fırat." dediğinde başımı salladım. İşle ilgiliydi büyük ihtimalle. Alparslan yanımdan biraz uzaklaşarak telefonu açtığında bakışlarım hala onun üzerindeydi. Fırat'ı dinledikten sonra telefonu kapattığında onu izlemeye devam ettim. Bakışları kısaca bana dönüp ardından gelen bildirim sesiyle tekrar telefona bakarken ekranda ne gördüyse kaşlarının an be an çatıldığını gördüm. Ardından da dudaklarının arasından kaçan küfürü işittim. "Siktir." Telefonu tekrardan çalmaya başladığında oturduğum yerden onu izlemeye devam ettim. Bir şeyler oluyordu. Beyazlayan yüzü, sinirden yumruk yaptığı elleri bunun kanıtıydı. Oturduğum yerden yavaşça kalkarken Alparslan'ın sesini duydum. "Emredersiniz komutanım." Telefonu kapatarak yanıma doğru gelirken merakla konuştum. "Ne oluyor?" beklentiyle yüzüne doğru bakarken Alparslan konuştu. "Diyarbakır'a geri dönmemiz gerekiyor." söylediği şeyle birlikte şaşırırken konuştum. "Nasıl yani? Ne oldu?" Alparslan içtiğimiz sodaların hesabını öderken bana cevap vermeyince tekrar konuştum. "Timden birine bir şey mi oldu?" aklımdaki tüm soruları sıralarken endişeyle Alparslan' baktım. Diyarbakır'a dönmemize neden olan şeyi merak ediyordum. "Hayır hiç kimseye bir şey olmadı merak etme." dediğinde telaşla konuşacaktım ki sözümü kesti. "Soru sorma, sadece gitmemiz gerekiyor bunu bil. Hadi." elimi tutarak beni odaya doğru götürürken soracağım tüm şeyleri resmen ağzıma tıkamıştı. Odaya girdiğimizde direkt olarak dolaba yöneldim ve kıyafetlerimi bavula yerleştirmeye başladım. Mutlaka mantıklı bir açıklaması vardı bu yaptığı şey için ama içimi kaplayan merak duygusuna da engel olamıyordum. Onunla aylardır beraberdik, daha önce hiç bu kadar gergin olduğuna şahit olmamıştım. "Uçak biletlerine baktım, en yakın uçak 2 saat sonra." dediğinde bana söylediğini düşünerek ona doğru döndüm ancak telefonla konuştuğunu görerek işime devam ettim. "Tamam, Hazan'ı bıraktıktan sonra direkt olarak tabura geleceğim." Makyaj malzemelerimi çantaya topladığım sırada aynadan tekrar baktım Alparslan'a doğru. Terleyen alnını koluyla silerken endişe ve tedirginlikle ona bakmaya devam ettim. Bilinmezlik insanı daha da geriyordu. Telefonundan başka bir numarayı tuşlayıp kulağına götürdü. "Eray 2 saate uçağa bineceğiz buradan, bizim evin kapısında sende dahil olmak üzere 3 asker daha ayarlıyorsun. Anlaşıldı mı?" korkuyla bakışlarım Alparslan'a döndü. En son böyle bir önlem alındığında ikimize de tehdit mesajları gelmişti. Peki şimdi ne oluyordu. Alparslan telefonu kapatıp bana doğru döndüğünde adımlarını yanıma doğru attı. Korku, merak, tedirginlik daha sayamadığım birçok duyguyla Alparslan'a bakarken Alparslan iki elini yüzüme getirerek yüzümü avuçları arasına aldı. "Korkma güzelim, sadece önlem tamam mı?" dediğinde büyükçe yutkundum. Bana korkma diyordu ama onun da gergin ve endişeli olduğu her halinden belliydi. "Neler oluyor?" Bir ihtimal cevap vermesini umarak ona bakarken Alparslan cevap verdi. "Şuan anlatamam ama çok yakında öğreneceksin tamam mı?" dedikten sonra gözlerini kapatarak derin bir nefes verdi. "Balayımızın böyle sonlanmasını istemezdim ama bunu telafi edeceğim." Başımı iki yana salladım. "Sorun değil, yeter ki önemli bir şey olmasın." dediğimde Alparslan bana doğru yaklaşarak dudaklarını alnıma bastırdı. Ardından geri çekilerek konuştu. "Hadi hazırlanmaya devam edelim." Ben eşyalarımı toplamaya devam ederken Alparslan kendi eşyalarını bavula koydu. Her şeyi aldığımızdan emin olduktan sonra odamızdan çıktık ve resepsiyona inerek çıkış işlemlerimizi hallettik. Kapının önünde hazır olarak bekleyen arabamıza binerek havaalanına doğru yola çıktık. Her şeye rağmen çok güzel günler geçirmiştim burada. Kısacık bir tatil bile iyi gelmişti bana. Belli ki bundan sonra çok yorucu günler bekliyordu bizi. O günler için azıcık enerji depolamak iyi olmuştu. Ne oluyordu bilmiyordum ama olan şeyin hiç hoşuma gitmeyecek bir şey olduğu belliydi. Ne oluyorsa yine benimle ilgiliydi, Alparslan'ın aldığı önlemden belliydi bu. Tek korkum üstesinden gelemeyeceğim bir şeyle karşılaşmaktı, onun dışında hiçbir şeyden korkmuyordum.
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı? ‣‣‣ Bölüm sonu nasıldı? Balayımız artık sona erdi diyebiliriz. Birkaç bölümdür sakin ilerliyorduk, şimdi neler olacak sizce? ‣‣‣ Alparslan neye şaşırdı sizce bu kadar? Neler oluyor, tahminlerinizi alayım. ‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi nasıldı, beğendiniz mi? Oy ve yorumlar yine düşüyor, lütfen desteklerinizi esirgemeyin... Yorumlarınzı bekliyorum, görüşmek üzere:) |
0% |