@mutlusonsuz222
|
Keyifli okumalar dilerim.. 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen:) 48.Bölüm Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından, Aslan beyin gönderdiği video harekat merkezindeki masanın tam karşısındaki duvara yansıtılmıştı. Hazan'ın tutulduğu yerle ilgili herhangi bir ipucu aranıyordu. Sırtım duvara doğru dönük bir biçimde duruyor, Hazan'ın o halini tekrar görmek istemiyordum. Bana söylediği sözler, ettiği veda hala kulaklarımda yankılanmaya devam ediyordu. Hali gözlerimin önünden gitmiyordu. İçim yanıyordu ama bir yandan da sakin olmam gerektiğini biliyordum, panik yaparak Hazan'a yardımcı olamazdım. Gözlerinde korku vardı ama bir yandan da rahatlamıştı sanki. Her şeyi öğrendim demişti, aslında babasının bir terörist olmadığını öğrenmişti muhtemelen. Ondandı bu rahatlık. Onu ne pahasına olursa olsun kurtaracaktık ama öğrendiği ve yaşadığı şeylerden sonra nasıl toparlanacağını bilmiyordum. Bu durum beni daha da korkutuyordu. "Bir insan öz kızına bunu nasıl yapar? Hiç mi acımaz?" diyen Emre ile birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Bakışlarım Kartal ile buluşurken büyükçe yutkundum. Herkesin öğrenmesi gerekiyordu bu durumu artık. "Hazan onun öz kızı değil." dedim Emre'ye doğru bakarak. Tüm tim şaşkınlıkla bana doğru baktığında Caner'in sesini duydum. "Nasıl değil?" Bakışlarımı Kartal'a doğru çevirdiğimde bu sefer konuşan taraf o oldu. "Hazan benim kardeşim." Kartal'ın sözleriyle odanın içerisinde büyük bir ölüm sessizliği oluşmuştu. Hepsinin yüzünde bariz belli bir şaşkınlık oluşurken konuştum. "Hazan'ın annesiyle Kartal'ın babasının bir geçmişi varmış. Bende yeni öğrendim." dedim daha fazla ayrıntıya girmeyerek. Ardından da ekledim. "O yüzden bu kadar kolay zarar verebiliyor Hazan'a. Ayrıca adam zaten vicdanını satmış, Hazan'a mı acıyacak?" Söylediğim şeyler her ne kadar içimi acıtsa da gerçek buydu. Ne kadar ileri gidebileceğinin sinyalini vermişti videoda. Bu durum daha da korkutucuydu. Bir şeyler bulmamız lazımdı. Hazan'ın o adamın yanında daha fazla durmasını istemiyordum. Her geçen saniye bizim aleyhimize işliyordu. "Kurtaracağız komutanım, hiç merak etmeyin." diyen Barış ile başımı salladım. Kurtarmak zorundaydık, başka bir ihtimal yoktu. "Adamla Hazan'ı takas etmemiz söz konusu olamaz, bir şeyler düşünmemiz lazım ama ne?" dedi Kartal karamsar bir şekilde. Aklımı toparlayamıyordum. Hazan'a yaptıklarını gördükten sonra tüm mantığımı kaybetmiştim sanki ama toparlanmak gerekiyordu. "Adamı veriyormuş gibi yapalım, Hazan hanımı kurtardıktan sonra adamı tekrar alırız." diyen İrem üsteğmenle birlikte bakışlarımı yerden kaldırdım. "Çok riskli, adamı elimizden kaçırırsak tekrar alma şansımız yok." diyen Murat abiyle başımı salladım. Haklıydı ama Hazan için bu risk alınmaya değerdi. Derin bir nefes aldığım sırada Kadir'in sesini duydum. "Tek şartı bu değil, bir de kaçmasına göz yummamızı istiyor." dediğinde içimin daraldığını hissettim. Harekat merkezinin kapısının açılmasıyla birlikte içeri giren Harun Yarbay'ı gördüğümüzde hepimiz ayağa kalktık. Harun Yarbay eliyle oturmamızı işaret ederken konuştu. "Herhangi bir ipucu yok mu?" dediğinde başımı iki yana salladım. Yoktu, hiçbir şey yoktu. Bizim gibi sıkıntılı bir nefes vererek konuştu. "Takas düşünülemez bile, kaçmasına da kesinlikle izin veremeyiz o ülkenin en büyük düşmanı." diyerek bana baktığında söylemek istediği şeyi gözlerinden anladım. 'Önce vatanı düşünmek zorundasın.' Biliyordum, bunca yıl bunun için yetiştirilmiştim. Vatan için hizmet etmiştim. Bunu aklıma da kalbime de kazımıştım zaten. Ama oradaki benim karımdı, ondan nasıl vazgeçerdim? "Komutanım, İrem üsteğmenin bir fikri var biraz riskli ama bence üzerinde düşünülürse işe yarayabilir bir plan." diyen Kartal ile Harun Yarbay merakla konuştu. "Neymiş o?" İrem üsteğmen sözün kendine gelmesiyle birlikte konuştu. "Komutanım adamı veriyormuş gibi yapalım, Hazan hanımın yerini öğrendikten sonra da tekrar alırız." dediğinde Emre ekledi. "Üzerine takip cihazı takarsak elimizden kaçırmak bile yakalarız." Harun Yarbay'ın ne diyeceğini beklerken içeri giren Fırat ile bakışlarım ona doğru döndü. "İstihbarat geniş çaplı aramaya başladı, arabanın en son bulunduğu yer tespit edildi." "Tamam, hemen bir ekip çıkıp arabanın bulunduğu yere gitsin hemen." dedi Harun Yarbay. Ardından bize doğru döndü. "Sizin söylediğiniz şeye gelince elimizdeki adamı kaçırma riskimiz var. Bu adam öyle alelade biri değil, çok şey biliyor ve konuşmuyor. Aslan bunu neden istiyor sanıyorsunuz?" Söylediği şeyle birlikte gözlerimi kapattım. Doğru söylüyordu ama başka çaremiz yoktu. "Komutanım bir sivilin hayatı söz konusu, halini gördünüz Hazan'ın. Bir an önce harekete geçmemiz gerekiyor. Adamların nasıl bir zihniyette olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Vakit kaybedemeyiz." Söylediğim şeylerle birlikte Harun Yarbay'ın bakışları bana doğru döndü. "Alparslan, korkunu anlıyorum. Onların nasıl biri olduğunu da biliyorum ama bir sivil uğruna bunca emeği de çöpe atamam anladın mı?" Oradaki herhangi bir sivil değildi, benim karımdı. "Yani göz göre göre karımın ölüsünü bekleyeyim öyle mi?" dediğimde tüm bakışların bana döndüğünü hissettim. Harun Yarbay kaşlarını çatarak bana doğru baktı. "Başka bir yolunu bulacağız, senin sinirlerin çok bozuk. Çıkıp biraz hava al, hadi." dediğinde oturduğum yerden kalktım. Hiç birine bakmadan harekat merkezinden çıkarak hava almak için dışarı doğru ilerlemeye başladım. Sinirlerim bozuktu evet çünkü çok canım yanıyordu. O telefonu açmamıştım ve bu vicdanımı rahat bırakmıyordu. Karımı koruyamamıştım ben. Bu çok canımı yakıyordu, kalbim ağrıyordu. Onun orada o halde olması canımdan can gitmesine neden oluyordu. Ama bulacaktım. Bizim yaşayacak güzel anılarımız olacaktı, daha birlikte çokça zaman geçirecektik. Bugünleri acı bir hatıra olarak hatırlayacaktık. Binadan dışarı çıkıp banklardan birine oturduğumda bakışlarım çardağa kaydı. Bizim burada da birçok anımız vardı, baktığım her yerde o vardı. Şimdi yanıma gelip oturmasına, başını omzuma yaslayıp beni sevdiğini söylemesine o kadar ihtiyacım vardı ki. Kokusu burnumda tütüyordu. Yanıma doğru yaklaşan adım sesleriyle birlikte başımı çevirmeden karşıya bakmaya devam ettim. Gelen kişi yanıma oturduğunda sesini duydum. "İnsanın böyle çaresizce beklemesi çok zormuş." diyen Kartal ile birlikte büyükçe yutkundum. Bir şey söyleyemeden tekrar konuştu. "Birçok askeri böyle çaresizce bekledim ben. Ama insanın canından, kanından biri olunca durum farklıymış. Ben bunu daha önce yaşamamıştım." Şanslıydı daha önce böyle bir şey yaşamadığı için. Oysa ben aynı acıyla ikinci kez sınanıyordum. Hazan ilk kaçırıldığı zaman benim için kıymetini net bir biçimde anlamıştım ve onu kaybetmekten çok korkmuştum. Şimdi de onu kaybetmekten ve yarım kalmaktan korkuyordum. "Annem öleli yıllar oldu, annemin yokluğuna babamla birlikte baş ederken babamı da kaybettiğimde kimsesiz kaldım. İnsan ne kadar büyürse büyüsün ailesinin yokluğu ona koyuyor. Ama sonra Hazan'ı öğrenince ailemden birinin yaşadığını ve birbirimize aile olacağımızı düşündüm." diyerek derin bir çekti Kartal. Ardından ekledi. "Ben ona tam anlamıyla kavuşamadan kaybetmekten korkuyorum. Çok pişmanım, kendimden nefret ediyorum ona gerçekleri daha önce anlatamadığım için." Söylediği şeyle birlikte bakışlarımı Kartal'a çevirdim usulca. "Anlatacaksın, birlikte güzel zamanlarınız olacak. Hep birlikte çok güzel zamanlarımız olacak." Hem Kartal'ı hem kendimi inandırmak için sürekli aynı şeyleri tekrar ediyordum. Umutsuzluğa katıldığım an yaşayacağımız güzel anılara tutunuyordum. Başka türlüsü olmuyordu. Başka türlü bu acıyla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. "Sence abisi olduğumu söylemiş midir?" merakla bana doğru baktığında başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Bilmiyorum, notu gönderen o. Her şeyi biliyor ama söylemiş midir bilmiyorum." "Faruk'un babası olmadığını öğrenmiş ama. Epey rahatladığını gördüm gözlerinde. En azından bunun yükü kalktı omuzlarından." Öyleydi, en azından bunun yükü kalkmıştı ama kim bilir daha nasıl yükler yüklenmişti sırtına. Umudunu kaybetmiş gibiydi, sözlerinden de bakışından da bunu anlamak zor değildi. Ama ben kaybetmeyecektim umudumu, ne pahasına olursa olsun onu kurtaracaktım.
◔◔◔ Hazan Eraslan Türkoğlu'nun anlatımından, Kan kokusu, bu hayatta en alışık olduğum şey olabilirdi ama kendi kanımın kokusunu aldıkça midemin bulandığını hissediyordum. Saatler geçmişti, ne gelen vardı ne giden. Burada ellerim, ayaklarım bağlı artık vücudumu hissedemez hale gelmiştim. Hissettiğim acı vücudumu uyuşturmuştu sanki. Saç köklerim sızlıyordu, kanayan kaşımın acısını sayamıyordum bile. Karşı çıkamamıştım. Aslan bey denen herifin odadan çıkmasıyla işaret verdiği iki adam yanıma gelmişti ve olanlar olmuştu. Ellerim, kollarım bağlıydı onlara karşı çıkamamıştım. Bu sefer ki çok farklıydı. Bu sefer tüm umutlarımı yitirmiştim. Buradan çıkışım yoktu. Alparslan'a, sevdiğim adama son kez doya doya sarılamamıştım. Doya doya sevdiğimi söyleyememiştim. Aslan bey bir video çekeceğini söylediğinde ona veda etmek istemiştim. En azından bunu hak ediyorduk. Ben onu göremesem de o beni son kez görecekti, onu sevdiğimi ve ölürken bile seveceğimi bilmeye hakkı vardı. "Seninkilerden hala bir ses yok, ne dersin bu sefer çıkışın yok gibi ha?" Tam önümde dikilmiş adama bakmamak için gözlerimi kapattım. Ama iğrenç sesi hala kulaklarıma doluyordu. "O çok sevdiğin kocan için demek ki öncelikli değilmişsin." Duymak istemiyordum onu. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. "Ah be Hazan, aslında çok üzülüyorum biliyor musun? Bizim çok güzel baba kız ilişkimiz olabilirdi. Tabii ben senin öz baban olsaydım." Söylediği şeyle birlikte alayla güldüm. "İyi ki de olmamışsın. Ben senin gibi bir babam olmasını hiç istemezdim." Gözlerimi açarak yüzüne doğru baktığımda kaşlarını çattığını fark ettim. "Karşımda ellerin, kolların bağlı ve sana neler yapacağımı bildiğin halde böyle konuşuyorsun. Korkmuyor musun?" dediğinde gözlerinin içine baktım. "Senin gibi şerefsizlerden korkmam ben. Öldür hadi beni, durma. Bu saatten sonra ölsem bile umurumda değil zaten, en azından şerefimle ölürüm." Başını iki yana sallayarak güldü. Hala bana bakmaya devam ederken ben konuştum bu sefer. "Peki sen hiç korkmuyor musun yakalandığın zaman sana olacaklardan? O zaman da böyle gülebilecek misin acaba." Aramızdaki bakışmayı bölen onun telefonunun çalması olmuştu. Ceketinin cebinden telefonunu çıkartarak kulağına götürdü. "Söyle." Karşısındaki kişiyi dinlerken kaşlarının hafifçe çatıldığını gördüm. Ardından yanımdan uzaklaşarak bulunduğumuz yerden çıktı. Bakışlarımı tekrardan yere doğru indirerek düşünmeye devam ettim. Alparslan ne durumdaydı acaba? Gerçekten beni kurtarmak için bir planları yok muydu? "Benim lavaboya gitmem gerekiyor." diyerek başımda bekleyen adamlara seslendiğimde bakışları bana doğru döndü. "Yok lavabo mavabo, burayı otel sandın herhalde." Söylediği şey ile gözlerimi devirdim. Benim de amacım tuvalete girmek değildi zaten, en azından bir ipucu ya da kaçmak için bir şeyler bulmam gerekiyordu. "Çok sıkıştım, gitmem gerekiyor." dediğimde iki adam birbirine doğru baktı. Adamlardan biri kafa işareti verirken biraz önce benimle konuşan kişi yanıma gelerek ellerimi çözmeye başladı. Bileklerim ipten kurtulduğunda direkt olarak ellerimi bileklerime götürerek ovuşturdum. Saatlerdir bağlı durmaktan çok acımışlardı. Ellerimden sonra ayaklarımdaki ipler de çözüldüğünde adam kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı. Kolumu bırakmadan kapıya doğru götürerek beni bulunduğumuz odadan çıkarttı. Etrafa dikkatlice bakarken karanlık, uzun bir koridorda ilerlemeye başladık. Etrafta sadece adım seslerimiz duyulurken etrafa bakarak bir çıkış yolu arıyordum ama yoktu. Birçok kapı vardı koridor boyunca, bunlardan biri mutlaka çıkış kapısıydı ama benim bunu bulmama vaktim yoktu. Koridorun en dibindeki kapıya giderken odalardan birinden çıkan kişiyle bakışlarımız buluştu. Kumral, beyaz tenli birisiydi. Yüz hatları sertti. "Gir hadi." Adamdan bakışlarımı çekip bana işaret edilen kapıya doğru baktım. "2 dakikan var, 2 dakika dolduğu an kapıyı açarım." dediğinde başımı salladım. Kapıyı açarak tuvalete girdiğimde ilk işim içeride bit camın olup olmadığına bakmak olmuştu ama yoktu. Sadece küçücük bir havalandırma vardı. Sertçe nefes verirken dışarıdan gelen konuşma sesleriyle kapıya doğru yaklaştım. "Daha önce burada bir kadın görmemiştim." diyen kişiyle birlikte beni buraya getiren adamın sesini duydum. "Aslan beyin özel misafiri, çok kurcalama sen. İşini halledip git buradan. Ha sakın kimseye kadından bahsetme." "Tamam, ben teslimatı yaptım zaten. Şimdi gidiyorum." Adım seslerini duyduğumda hızlıca şifona bastım. Kapı aniden açıldığında irkilerek kapıya doğru döndüm. "Hadi gidiyoruz." Adam kolumdan tutarak beni tuvaletten çıkartırken sıkıntılı bir nefes verdim. Beni bağlı tuttukları odaya vardığımızda sandalyeye oturarak beni tekrardan bağlamalarına izin verdim. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kaçmaya çalışsam anında yakalarlardı beni. Kim bilir o odalarda kaç tane adam vardı, dışarıda da bekliyorlardı. Ne yaparsam yapayım kaçmam çok zordu. Ne silah kullanmayı biliyordum ne de dövüşmeyi. Beni anında yakalayıp etkisiz hale getirirlerdi ve bu sefer kim bilir nasıl bir eziyete maruz bırakılırdım hiç bilmiyordum.
◔◔◔ Yazarın anlatımından Buse ve Fırat, Fırat biraz önce arkadaşının odasından çıkmıştı ve şuan kara kara ne yapacağını düşünüyordu. Alparslan iyi değildi, güçlü duruyordu. Acının, paniğin onu ele geçirmesine izin vermiyordu ama Fırat onu her hareketinden tanırdı. İyi olmadığını biliyordu ki böyle bir durumda kimse iyi olmazdı. Elinden hiçbir şey gelmiyordu, saatler geçmişti. O yüzden ona iyi gelecek tek şeye ihtiyacı vardı şuan da. O da sevdiği kadındı. Buse'nin numarasını tuşlarken derin bir iç çekti. Buse'nin başına böyle bir olay gelse ne yapacağını düşündü, Alparslan gibi sakin olabilir miydi? Telefonu kulağına götürdüğünde bir süre bekledi. Ardından o çok sevdiğim sesi duyunca hafifçe tebessüm etti. Buse ona şimdiden çok iyi gelmişti. "Efendim sevgilim?" "Nasılsın güzelim? Neler yapıyorsun?" dediğinde Buse derin bir iç çekti. "Ne yapayım, hastanedeyim. Biraz yorulmuştum ama senin sesini duymak çok iyi geldi. Sen ne yapıyorsun?" Buse merakla Fırat'tan gelecek cevabı beklerken Fırat konuştu. "Taburdayım, birkaç evrak işim vardı sesini duymak istedim." Hazan'ın durumunu onlardan başka kimse bilmiyordu ve bilmeyecekti de. Herkes onları balayında olarak bilmeye devam ediyordu. Alparslan özellikle istemişti bunu. "Senin sesin neden böyle sıkkın? Bir şey mi oldu?" dedi Buse kaşlarını hafifçe çatarak. Fırat'ın sesinde bir gariplik olduğunu hemen sezmişti ve bir şeyler olmasından endişe duymaya başlamıştı. Fırat, Buse'yi telaşlandırmamak için hızla cevap verdi. "Hayır, bir şey olmadı. İşler yordu biraz o yüzden. Ama şimdi bende çok iyiyim, sesini duydum ya." Fırat'ın sözleriyle Buse büyükçe gülümsedi. "Bunu duyduğuma sevindim." dedikten sonra tekrar ekledi. "Bu gece nöbete kalacağım, yarın da biraz yoğun programımız var. Ama ondan sonraki gün boşum, buluşur muyuz?" Buse'nin teklifiyle birlikte Fırat derin bir iç çekti. Ne yazık ki net bir şey söyleyemezdi. Her an Hazan'dan bir haber gelebilirdi. Ama yine de Buse'yi reddetmek istemiyordu. O yüzden onayladı. "Buluşuruz güzelim. Şimdilik benim de bir programım yok ama bir değişiklik olursa haberleşiriz." "Tamam, haberleşiriz." dedi Buse sevinçle. Ardından ekledi. "Hazanla Alparslan gelince onlarla da bir program yaparız. Ayrıca evlerine de hayırlı olsuna gidelim bir ara olur mu?" Fırat gözlerini kapattı sıkıntıyla. Hazan sağ salim bulunursa giderledi ama her şey Hazan'ın bulunmasına bağlıydı. Bir an için Hazan'a bir şey olursa Buse'nin nasıl hissedeceğini düşündü. Yıkılırdı. "Fırat, beni duyuyor musun?" Buse'nin sesiyle birlikte kendine geldi Fırat. Hızla kendini toparlayacak konuştu. "Duyuyorum, gideriz tabii. Bir dönsünler de." Buse, Fırat'ın bir şeyi olduğuna daha da ikna olmuştu artık. O yüzden tekrar sordu. "Sende bir şeyler var ama bana söylemiyorsun." dediğinde Fırat hızla reddetti. "Gerçekten yok bir şey." "Tamam, öyle diyorsan." dedi Buse daha fazla üstelemeden. Belki işi ile alakalı diye söylemek istemediğini düşünerek konuyu kapattı. "Benim kapatmam gerekiyor şimdi, sonra tekrar konuşuruz tamam mı?" dedi Fırat. Buse hızla onayladı. "Tamam sevgilim, seni seviyorum." Fırat duyduğu cümle ile gülümsedi. "Bende seni seviyorum." Telefonu kulağından indirerek kapattığında ekrana doğru baktı Fırat. Ekranda gördüğü Buse'nin resmiyle gülümsemeye devam etti. Böyle ne yapacağını bilmediği anlarda bile Buse'nin sayesinde gülümseyebiliyordu. İnsanın böyle birine sahip olması çok güzeldi ve herkese nasip olmayan bir şeydi. Fırat ölene kadar ona nasip olan bu aşka sahip çıkacaktı.
◔◔◔ Yazarın anlatımından Sevde ve Barış, Sevde taksinin ücretini ödemeden hemen geri döneceğini söyleyerek arabadan indi. Tabutun giriş kapısından girerek babasının odasının bulunduğu binaya doğru ilerlemeye başladı. Babasını saatler önce aramıştı ve ulaşamamıştı. O yüzden epey merak etmişti. Taburdan herhangi birinin de numarasını bilmediği için kimseyi arayamamış ve soluğu burada almıştı. Sevde hızlı adımlarla binanın içine girip odaya doğru ilerlerken Barış, arkadaşlarıyla birlikte oturduğu odadan sıkıntılı bir biçimde çıkmıştı. Hazan'dan hala bir haber olmaması canını sıkmıştı. Koridorda boş boş dikilirken önünden geçen kadınla birlikte şaşırdı. O gece Sevde'yi eve bıraktıktan sonra onu hiç görmemişti doğal olarak da hiç konuşma fırsatları olmamıştı. Ama Barış'ın arada sırada aklına gelmişti. Kızın ilk okul gününün nasıl geçtiğini, alışıp alışamadığı ve daha çok şeyi merak etmişti. Ancak bir daha onu hiç görmemişti. Şimdi burada onu tekrar görmek istemsizce mutlu etmişti Barış'ı. Ancak aynı zaman da bir merak duygusu da oluşmuştu içinde. Sevde'nin bu kadar hızlı ve telaşlı bir biçimde nereye gittiğini merak etmişti. O yüzden Barış da Sevde'nin arkasından ilerlemeye başladı usul usul. Amacı kesinlikle Sevde'yi rahatsız etmek değil, herhangi bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormaktı. Ancak Barış Sevde'ye yetişemeden Sevde çoktan babasının odasına girmişti bile. Adımlarını yavaşlatıp kapının karşısındaki duvara yaslandı ve kızın çıkışını beklemeye koyuldu. Çok değil neredeyse 5 dakika sonra kapı açıldığında Barış yaslandığı duvarda doğruldu. Sevde kapıyı kapatıp arkasını doğru döndüğünde Barış ile göz göze geldi. Onu görmeyi beklemediği için epey şaşırmıştı. "Barış?" merakla Barış'a doğru yaklaştığında Barış genzini temizleyerek konuştu. "Selam, sizi buraya gelirken görünce bir şeye ihtiyacınız olup olmadığını sormak istedim." Sevde duyduğu resmi sesle birlikte kaşlarını çattı. Aralarındaki resmiyeti bitirdiklerini düşünmüştü ama yanılmıştı anlaşılan. "Resmiyeti kaldırmıştık diye hatırlıyorum." Barış ufak bir tebessüm ederek başını salladı. "Evet ama babanızın kulağına giderse pek hoş karşılamaz. Bizde tam olarak onun odasının önündeyiz." "O zaman askeriye de hanım, dışarı da Sevde öyle mi?" diyerek güldüğünde Barış da istemsizce gülümsedi. "Öyle galiba." Aralarında bir sessizlik oluşmuştu ancak bakışları birbirinden ayrılmamıştı. Barış bakışlarını kaçırarak merakını dile getirdi. "Bir sorun yok değil mi?" dediğinde Sevde başını iki yana salladı. "Bir sorun yok, babamın telefonuna ulaşamayınca merak ettim. Burada başka kimseyi tanımadığım için gelip kendim bakmak istedim." Barış anladığını belirtircesine kafa salladı. Sevde tekrardan konuştu. "Benim tekrar dönmem gerekiyor okula. Sonra görüşürüz olur mu?" Sevde'nin söylediği şeyle birlikte Barış konuştu. "Kapıya kadar eşlik edeyim sana. Hatta ben bırakayım istersen." dediğinde Sevde cevap verdi. "Taksi bekliyor beni kapıda." Barış olumlu manada kafasını salladı. "O halde kapıya kadar eşlik edeyim." Birlikte kapıya doğru ilerlerken Sevde merakla konuştu. "Babam biraz gergindi, neden olduğunu biliyor musun?" dediğinde Barış derin bir çekti. "Biliyorum, önemli bir mesele var o yüzden. Ama her şey yoluna girecek." "Umarım." dedi Sevde küçük bir tebessümle. Binadan çıktıktan sonra taburun çıkış kapısına ilerlerken Barış aralarındaki sessizliği bozdu. "Nasıl alışabildin mi okula?" Sevde büyükçe tebessüm etti. Öğretmen olmak onun hayaliydi ve bu hayali gerçekleştirmişti. Çok mutluydu. "Alıştım sayılır. Çocuklarla da anlaşıyoruz. Güzel her şey." "Bunu duyduğuma sevindim." dedi Barış. Taburun çıkış kapısına geldiklerinde Sevde, Barış'a doğru dönerek konuştu. "Yol arkadaşlığın için teşekkür ederim." Sevde'nin büyük bir gülümsemeyle söylediği cümleyle birlikte Barış da gülümsedi. "Rica ederim." Sevde başka bir şey söylemeden Barış'ın yanından uzaklaşıp taksiye binerken Barış aklına gelen şeyle birlikte hızlıca Sevde'ye doğru ilerledi. Sevde şaşkınca Barış'a bakarken Barış konuştu. "Telefonunu alabilir miyim?" Sevde cebinden telefonunu çıkartıp Barış'a doğru uzattığında Barış hızlıca kendi numarasını tuşlayıp Sevde'ye doğru uzattı. "Bundan sonra babanı merak edersen ya da herhangi bir ihtiyacın olursa beni arayabilirsin." Sevde telefonu alarak numaraya baktı. Ardından Barış'ın numarasını arayarak konuştu. "Teşekkür ederim, sende beni kaydedersin." Barış başını sallayarak Sevde'yi onaylarken Sevde taksinin kapısını açıp içine bindi. Ardından camı açarak konuştu. "Görüşmek üzere." "Görüşürüz." Taksi ilerlemeye başladığında Barış bir süre daha taksinin arkasından baktı. Kalbi yine hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı. Elini kalbine yaslayarak derin bir iç çekti. O komutanının kızıydı, nasıl ona karşı bir şeyler hissedebilirdi ki. Bunun için kendine kızarak taburdan içeri girdi ve arkadaşlarının yanına ilerlemeye başladı.
◔◔◔ Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından, Saatler geçmişti. Neredeyse güneş batacaktı ve hala bir haber yoktu. Ben öylece elim kolum bağlı oturuyordum. Dört bir koldan aranıyordu ama hiçbir iz yoktu. Arabanın son görüldüğü yere giden ekipten de olumlu bir haber gelmemişti. Sanki yer yarılmıştı da içine girmişlerdi. Böyle bekledikçe daha çok aklımı kaybedecek gibi oluyordum. Harun Yarbay, İrem üsteğmenin fikrine hala sıcak bakmıyordu, bu durum daha da çileden çıkmama neden oluyordu. Odamdaki gardıropun kapağında asılı olan fotoğrafı çıkartarak yatağa oturdum. Mutlu olduğumuz anlardan birindendi bu fotoğraf. Hazan'ın yüzünde çok sevdiğim gülümsemesi vardı. Peki bu öğrendiği ve yaşadığı şeylerden sonra bu gülümsemeyi tekrar görebilecek miydim? Beni en çok korkutan da buydu. Şuan ne yapıyordu, iyi miydi, o adamlar ona tekrar zarar vermişler miydi? Bunları düşünmekten kafayı yiyecektim. Vakit kaybediyorduk, geçirdiğimiz her süre Hazan'ın hayatı için tehlikeydi. Artık dayanamıyordum. Son kez Harun Yarbay ile konuşacaktım eğer kabul etmezse artık hiçbir şey umurumda değildi. Karımı kurtarmak için her şeyi göze alırdım. Fotoğrafı yatağın üzerine bıraktıktan sonra hızla odamdan çıktım ve Harun Yarbay'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. "Komutanım!" Bana doğru seslenen Fırat'ı umursamadan ilerlerken Fırat'ın tekrar bana doğru seslendiğini duydum. "Alparslan, haber var. Dur." Duyduğum cümle ile olduğum yerde duraksarken hızla Fırat'a doğru döndüm. "Ne haberi? Hazan iyi mi?" Ağzından çıkacak cümleleri beklerken kalbimin duracağını hissettim. Fırat yanıma doğru gelirken konuştu. "Sahadaki adamlarımızdan biri bugün bir teslimat gerçekleştirdi. Gittiği mekan Aslan'ın mekanı, orada bir kadın görmüş. Hazan olabilir." dediğinde aldığım nefes ilk defa boğazımda düğümlenmedi. "İyiymiş ama değil mi? Yaşıyor." Büyük bir umutla güldüğümde Fırat başını salladı. "İyiymiş ama biliyorsun, onun Hazan olmama ihtimali de var. Umutlanmanı is-" Fırat'ın cümlesini kestim hemen. "Umutlanmazsam yaşayamam ben Fırat. Hazan'ın iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Nefes alamıyorum, artık." dedim elimi boğazımda doğru götürürken. Fırat dediğim şeyle birlikte büyükçe yutkundu ve hızla konuştu. "Hadi, hemen gidip bakalım o zaman Hazan mı oradaki kadın." dediğinde hızla başımı salladım. "Gidelim." Birlikte Harun Yarbay'ın yanına giderken Kartal'ın koşarak bize doğru geldiğini gördüm. Merakla ona bakarken Kartal konuştu. "Bir adres tespit edildi. Harun Yarbay oraya gitmemizi istiyor." Kartal'ın sözlerinin ardından bende konuştum. "Hazan'ın yerini bulmuş olabiliriz. Sahadaki askerlerden birinden haber geldi." Söylediğim şeyle birlikte Kartal konuştu. "Tamam, siz oraya gidin. Biz de bulduğumuz adrese gidelim." Kartal'ı onaylarken hızla Harun Yarbay'a durumu bildirip gerekli izinleri aldıktan sonra hazırlığımızı yaparak hızla yola koyulduk. Hissediyordum. Bu sefer Hazan'ımı kurtaracaktım. Yaralarını bir bir kendi ellerimle saracak, onu eski haline döndürmek için her şeyi yapacaktım. Verilen adrese geldiğimizde büyük bir sessizlik karşılamıştı bizi. Burası Aslan'ın mekanı olsa ya da Hazan burada olsa etrafta birileri olurdu mutlaka. Ama umudumu yitirmeyecektim. Büyük depo gibi bir yerdi burası. "Komutanım çok sessiz değil mi?" diyen Murat abi ile birlikte başımı salladım. "Evet ama saklanmış olabilirler. Caner görüş var mı?" Caner'den gelecek cevabı beklerken tedirgince etrafıma bakmaya devam ettim. "Temiz komutanım." Caner'in dediği şeyle birlikte tekrar konuştum." Tamam ikiye bölünüyoruz. Barış, Emre Murat abi siz arka taraftan dolanın. Ben, Fırat ve Kadir de ön kapıdan gireceğiz. Caner sen de yerinden ayrılma." dediğim şeyle birlikte hepsi toplu olarak cevap verdi. "Emredersiniz komutanım." Elimle işaret verdiğimde önden Barış, Emre ve Murat abi ilerlemeye başladı. Biz de arkalarından ilerlerken ikiye ayrılarak yolumuza devam ettik. Deponun öndeki kapısından girerken gördüğüm birçok oda ile elimle işaret verdim. Fırat sağdaki odalara bakarken Kadir karşımızda kalan odalara bakmaya başladı. Bende sol tarafımızda kalan odalara girerek içeride birilerinin olup olmadığına bakıyordum. Sırayla tün odalara girerken telsizden gelen sesi duydum. "Komutanım burada bilgisayar düzeneği var, muhtemelen videoyu buradan gönderdiler." Fırat'ın sözleriyle birlikte içimdeki umudun daha da yeşerdiğini hissettim. Hazan burada olabilirdi. Ama bu sefer de onu sağ bulamamaktan çok korkuyordum. Odaları bir bir gezmeye devam ederken kapısı kapalı olan bir oda gördüm. Oraya doğru ilerleyerek kapısını hızla açtım ve içeri girdim. İşte o an gözlerimiz buluştu. Buradaydı, iyiydi. Ama ağlıyordu, gözyaşları yine yanaklarına akmıştı. İçimde öyle bir rahatlama oluşmuştu ki anlatamazdım. Acıdan kavrulan yüreğime su serpilmişti sanki. Yanına yaklaşırken konuştum. "Geldim güzelim, buldum seni." Sevinçle yüzüne doğru bakarken hızla telsize doğru konuştum. "Buldum Hazan'ı, iyi." "Alparslan gelme." Hazan'ın sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. Neden böyle söylediğini anlamaya çalışırken Hazan tekrar konuştu. "Gelme, bomba var." Titreyen sesiyle söylediği şeyle birlikte bakışlarım oturduğu sandalyeye kaydı. Yavaş adımlarla yanına doğru yaklaşırken bir yandan da yere doğru bakıyordum, düzenekle ilgili herhangi bir şey var mı diye. Sakin olmam gerekiyordu. Herhangi bir hatada Hazan'a bir şey olabilirdi. "Tamam, tamam güzelim kurtaracağım seni sakin ol." dediğimde Hazan'ın sesini duydum. Yanına yaklaşarak ilk önce sandalyenin arkasındaki bombaya doğru baktım. Karışık bir düzenekti ama çözülürdü. Çözülmek zorundaydı. Muhtemelen ya Hazan kalktığında ya da uzaktan kumanda ile patlayabilen bir düzenekti bu. Kapıdan gelen adım seslerini duyduğumda başımı bombadan kaldırdım. "Kadir gel çabuk buraya, bunu ancak sen çözersin." Kadirle birlikte hepsi yanımıza doğru yaklaşırken telsizi açarak konuştum. "Caner dışarısı ne durumda?" diye sorduğumda Caner'in sesi duyuldu. "Temiz komutanım." "Komutanım bu düzenek uzaktan kumanda ile de çalışıyor olabilir." dediğinde sakin olmaya çalıştım. O zaman dışarıda mutlaka biri vardı. "Caner iyi bak etrafa, biri olmalı." dediğimde Caner'in onaylayan sesini duydum. "Emredersiniz." Hazan'ın önüne geçerek bileğindeki ve ayağındaki zincirlere baktım. Anahtar olmadan açılması zordu ama imkansız değildi. Açılacaktı. "Alparslan, ne olur çıkın buradan. Beni bırakın çıkın. Her an patlayabilir." dediğinde hızla Hazan'a doğru baktım. "Çıkmam, seni almadan asla buradan çıkmam. Anladın mı?" Hazan ağlamaya devam ederken elimi usulca havaya kaldırarak yanağına doğru götürdüm. İlk defa yanağına dokunmaya çekiniyordum çünkü canının yanmasından ölesiye korkuyordum. Akan gözyaşını temizlerken büyükçe yutkundum. Elmacık kemiğindeki kızarıklık artık morarmıştı. "Abicim iyisin değil mi? Başka bir yerinde bir şey var mı?" Murat abinin sözleriyle birlikte bakışlarımı Hazan'ın tüm vücudunda gezdirdim. Onun yaşıyor olduğunu gördüğümde yaşadığım rahatlamayla aklımdan çıkmıştı. Hazan başını usulca salladı. "İyiyim." Fiziksel olarak iyi olabilirdi ki değildi ama psikolojik olarak daha kötü durumdaydı bunu biliyordum. Ama her şey geçecekti. Buradan çıktıktan sonra her şey bitecekti. Yaşadığı kötü günleri unutması için her şeyi yapacaktım. Hazan'ın iyi olduğuna emin olduğumda zincirleri kırmak için uğraşan Emre'ye doğru baktım. "Açılmadı mı hala?" dediğimde Emre cevap verdi. "Az kaldı komutanım." Bu sefer de bakışlarım Kadir'e doğru döndü. "Kadir ne durumdasın?" "Buldum komutanım kabloyu." dediğinde hızla Kadir'in yanına doğru geçtim. "Kırmızı kabloyu keseceğim." dediğinde başımı salladım. "Tamam, ver elindekini." Kadir anlamaz gözlerle bana bakarken tekrar konuştum. "Elindeki bıçağı ver." dediğimde bana doğru uzattı. Bakışlarım Emre'ye doğru döndüğünde ayak bileklerindeki zinciri açtığını gördüm. Sıra bileklerindeydi ama vaktimiz yoktu. Bir an önce bombayı etkisiz hale getirmemiz gerekiyordu. Uzaktan kumanda ile patlatabilirlerdi. "Çıkın dışarı hepiniz." dediğimde bakışları bana doğru döndü hepsinin. "Komutanım." Fırat'ın itiraz dolu sesini duyduğumda tekrar konuştum. "Size çıkın dışarı dedim. Çıkın ve depodan uzaklaşın hadi." Hala icraata geçmeyip bana bakarlarken bağırdım. "Emrime karşı mı geliyorsunuz! Çıkın buradan diyorum size. Hadi çıkın çabuk!" Onları buradan çıkartmam gerekiyordu. İşler kötü giderse onlara da bir şey olmasına göz yumamazdım. Ben burada zaten Hazanla kalacaktım. Ne olacaksa ikimize olacaktı. Depodan biter birer çıkarlarken Caner'in sesini duydum. "Adamı imha ettim komutanım, kumanda elindeydi. Onu da aldım." dediğinde derin bir nefes verdim. Artık tek eksik Hazan'ı bombadan kurtarmaktı. Derin bir nefes alarak Hazan'a doğru baktım. "Bitti güzelim, biraz sonra kollarımda olacaksın." dedim gergin bir biçimde. Hem kendi gerginliğini atmak hem de Hazan'a güven vermek için saçlarını öperek arkasına doğru geçtim. Kadir'e güveniyordum. Kırmızı kabloyu kestiğimde her şey bitecekti. Bıçağı kırmızı kabloya doğru götürerek ikiye keserek ayırdım..
◔◔◔ Yazarın anlatımından, Tim depodan çıktığında hiçbirinin içi rahat değildi. Caner adamı etkisiz hale getirdiğini söylemişti ancak bombadan henüz kurtulmuş değillerdi. O yüzden hala rahatlayamamışlardı. "Kadir, iyi baktın değil mi doğru kablo." diyen Fırat ile birlikte Kadir başını salladı. "Evet komutanım, eminim." Fırat başını sallayarak Kadir'i onayladı. Depodan uzaklaşırlarken Fırat çalan telefonunu cebinden çıkardı. Arayanın Kartal olduğunu gördüğünde hızla telefonu açtı. Telaştan onlara haber vermeyi unutmuşlardı. "Fırat, Alparslan'a ulaşamadım. Burası temiz, Hazan'dan iz yok. Sizde durumlar ne?" Kartal'ın sıkıntılı sesiyle birlikte Fırat hızla cevap verdi. "Hazan'ı bulduk komutanım." Kartal duyduğu haberle birlikte yüreği ağzında atmaya başlamıştı. Kardeşine daha kavuşamadan kaybetmekten çok korkmuştu ve şimdi aldığı güzel haberle birlikte içi içine sığmıyordu. "Allah'ım çok şükür sana." diyerek derin bir nefes verdi. Ardından hızla aklındaki soruları sıraladı. "İyi mi? Başka bir yarası falan var mı?" Sorduğu soruyla birlikte Fırat cevap verdi. "İyi çok şükür, yüzündeki yaralar dışında bir sorun yok." Bombadan o an bahsetmek istemedi Fırat. Bahsederse Kartal'ın orada yaşayacağı paniği düşündü. Hazan ve Alparslan sapa sağlam kurtulduklarında yüz yüze bahsetmek istedi. "İçim o kadar rahatladı ki anlatamam. Tabura geçiyoruz biz, sizde geliyorsunuz değil mi? Bir an önce görmek istiyorum Hazan'ı." dedi Kartal sevinçle. Fırat hızla onayladı. "Geliyoruz komutanım. Yaklaşık 1 saat sonra taburda ol-" Fırat'ın sözlerini kesen şey karşılarındaki deponun kulakları sağır edecek bir gürültü ile patlaması olmuştu. Depo alev alev yanarken patlamanın büyüklüğüyle tüm tim etrafa savrulmuştu...
Bölüm Sonu ‣‣‣ Selamlar, bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Hazan'ın anlatımından, Alparslan'ın anlatımından ve yazarın anlatımından olan kısımlar nasıldı beğendiniz mi? ‣‣‣ Kısa bir Fırat ve Buse sahnesi vardı, onlardan da mahrum bırakmak istemedim sizi. Nasıldı? ‣‣‣ Sevde ve Barış sahnesi nasıldı? ‣‣‣ Bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce patlamada birine bir şey oldu mu? Hazan ve Alparslan kurtuldu mu? Düşüncelerinizi merak ediyorum. ‣‣‣ Diğer bölümlerde bizi neler bekliyor sizce? Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen desteğinizi esirgemeyin... |
0% |