Yeni Üyelik
51.
Bölüm

Hazan Vakti| 50

@mutlusonsuz222

 

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

 

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

 

50.Bölüm

Hazan Eraslan Türkoğlu'nun anlatımından,

Her şeyi telefi etmeme izin ver, o aile özlemini sana unutturmam için bana izin ver demişti Kartal. Sessiz kalmıştım. Benim sessiz kalmamla birlikte bakışlarındaki üzüntüyü görmüştüm. Benim sessizliğimle birlikte 'sen istediğin kadar düşün, ben her zaman seni bekleyeceğim.' diyerek evden çıkmıştı.

Onu da anlamaya çalışıyordum. Aslında aynı durumdaydık. Benim annem babam dediğim adamı aldatmıştı, onun babası annesini aldatmıştı ve ikimizde yıllar sonra bir kardeşe sahip olduğumuzu öğrenmiştik.

Buraya geleli neredeyse 6 ay olmuştu. 6 aydır biliyordu benim onun kardeşi olduğumu. Hastanedeki ilk tanışmamız da bana olan bakışları düştü aklıma. Alparslan ile yan yana durup beni izlerken onun Semih gibi olmaması içimden dua etmiştim ve zamanla öyle biri olmadığını anlamıştım.

Aslında haklıydı, benim yanımda olmaya çalışmıştı ama bunu bir yabancı gibi yapmayı tercih etmişti. Alparslan'dan haber alamadığımda bana destek oluşu, hastane koridorlarında iyi haber beklerken yanımda oluşu hatta benimle derdimi paylaşması gerçekten yanımda olmaya çalışmıştı.

Keşke bunları abim olarak yapsaydı, keşke ben Alparslan için ağlarken ona sarılabilseydim. Keşke düğünümde öyle yabancı gibi durmak yerine yanımda olsaydı, keşke beni ondan isteselerdi. Keşkelerim daha böyle uzayıp giderdi.

Düşüncelerimle boğuşurken duyduğum adım sesleriyle bakışlarımı yerden kaldırarak kapıya doğru çevirdim. Kartal gittiğinden beri Alparslan da gelmemişti yanıma. Salonda öylece düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Bakışlarım kapıdan giren Alparslan ile buluştuğunda elindeki kahve kupalarını gördüm.

Yanıma doğru yaklaşıp elindeki kupayı bana doğru uzattığında kupayı alarak dudaklarıma götürdüm ve bir yudum içtim. Çok iyi gelmişti. Alparslan yanıma oturup yüzünü bana doğru dönerken aklımdaki sorularla bende ona doğru döndüm.

"Nasıl öğrendin gerçekleri, Kartal mı anlattı?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Odasında seninle ilgili birkaç dosya ve birçok fotoğraf görünce doğal olarak hesap sordum, o da anlatmak durumunda kaldı." dediğinde derin bir iç çektim.

"Bu yaşadıklarıma inanamıyorum, yaşadığım tüm hayatım yalanmış gibi hissediyorum. Yıllarca annemin babamın özlemini çektim ben. Ne kadar da salakmışım." diyerek bakışlarımı yere doğru eğdim. "Her seferinde annemin yeni bir yüzünü görüyorum. Benden, öz babamdan gerçekleri nasıl saklar?"

Alparslan elini elimin üzerine koyduğunda sesini duydum. "Bir açıklaması vardır belki." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hangi açıklama bizden çaldığı yılları telafi edebilir ki? Kendisi yanımda olmadı, babamın da abimin de yanımda olmasına izin vermedi."

Abi demek garip geliyordu hala bana. Ama benimde kanımdan birinin olması, benimde ailemden birinin olması hoşuma gitmişti, sanki eksik kalan yanım tamamlanmış gibiydi.

"Babanla belki tanışamadın ama abin hayatta, burada." dediğinde bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. Tepkimi ölçer gibi yüzüme bakarken başımı salladım. "Biliyorum, biliyorum ama yapamıyorum. Bunca aydır bana tek kelime etmedi, bu beni çok kırdı galiba."

"Haklısın güzelim, ne düşündüğünü de biliyorum. Keşke kötü anlarımda yanımda olsaydı bana destek olsaydı diyorsun." dediğinde Alparslan'a doğru iyice döndüm. "Ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum, bana yol göster lütfen."

Alparslan elindeki kupayı sehpaya bırakarak benim elimdeki kupayı da kendi kupasının yanına bıraktı. Ardından iki elimi de tutarak bana doğru baktı. "İkiniz açısından da çok zor biliyorum. İkiniz de kabullenmekte zorlanıyorsunuz. Ama önünüzde bir ömür var, hemen abi kardeş olamazsınız belki ama yavaş yavaş birbirinizi tanırsınız."

Söylediklerinin doğruluğu ile başımı salladım. "Bana kırılmış mıdır? Hiçbir şey söylemedim ona. Epey de kızdım." dediğimde Alparslan ufak bir tebessüm etti. Elini yanağıma yaslayarak usulca okşadı. "Kırılmamıştır, eminim senden bir adım gelmesini dört gözle bekliyordur."

"Bende adım atmak istiyorum ama bu durumu biraz daha kabullenmem gerekiyor galiba." dediğimde Alparslan konuştu. "Sen en doğru kararı vereceksin güzelim, ben buna tüm kalbimle inanıyorum." dediğinde tebessüm ettim.

Başımı Alparslan'ın göğsüne doğru yasladım. O da eliyle omzumu sıvazlarken gözlerimi kapattım. Tek ihtiyacım olan biraz daha düşünmekti. Babamı hiç tanıyamamış olmama üzülüyordum evet. Ama hayatın bana yaptığı sürprize de bir o kadar seviniyordum. Birbirimize alışmamız zor olacaktı belki bilmiyordum ama her şeyin güzel olması için çabalayacaktım. Hayatın bana vermiş olduğu bu hediyeye dört kolla sarılacaktım.

Alparslan'ın kolları arasında huzurla dinlenirken evin içinde yankılanan kapı ziliyle birlikte başımı Alparslan'ın göğsünden kaldırdım. Oturduğum yerden kalkacağım sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Sen dur, ben açarım."

Alparslan yerinden kalkarak kapıya doğru ilerlediğinde merakla bekledim kimin geldiğini görmek için. Birini beklemiyorduk. Kapının açılma sesiyle birlikte Funda annemin sesini duyduğumda oturduğum yerden kalktım.

"Alparslan, kusura bakma ablacım habersiz geldik. Ama olanları öğrenince Hazan'ı görmek istedik." Salonun kapısına doğru yaklaşırken Alparslan'ın sesini duydum. "Hoş geldiniz, iyi yaptınız."

Bana doğru yaklaşan Funda annemi gördüğümde onun endişeli gözlerle bana baktığını gördüm. Kollarını bana doğru açarak yanıma doğru gelirken mırıldandı. "Annem, güzel yavrum benim."

"Hoş geldin." diyerek kollarımı Funda anneme sararken o da kollarını bana doğru sararak sıkıca sarıldı. "Ah yavrum neler geldi başınıza sizin." diyerek kollarını usulca benden çekip elini yüzüme doğru getirdi ve yanağımı okşadı.

Sesindeki, hareketlerindeki şefkat gözlerimin dolmasına yetmişti bile. Hele ki annem olacak o kadının yaptıklarını öğrendikten sonra Funda annemin bana olan yaklaşımı daha da duygulanmama neden olmuştu. "Kuzum benim, ağlama." diyerek akan gözyaşımı sildi.

"Anne, ben daha yeni sakinleştirdim. Yapma lütfen." Alparslan'ın sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Funda annem de benim gibi Alparslan'a baktıktan sonra tekrar bana doğru döndü. "Tamam, yapmıyorum bir şey."

Funda annemden sonra Semra abla bana doğru bakarken bende ona doğru döndüm. "Hoş geldin abla." dediğimde yanıma yaklaşarak kollarını bana doğru sardı Semra abla. "Hoş bulduk ablacım. Nasılsın, iyisin değil mi?"

Semra ablaya sarılıp geri çekilirken başımı salladım. "İyiyim." dedim ufak bir tebessümle. Semra abla kolumdan tutup beni kanepeye doğru götürürken onunla birlikte kanepeye oturdum.

Bakışlarım Alparslan'ın yanında çekingen bir şekilde dikilen Efe'ye çarptığında yüzümdeki gülümseme büyüdü. Kollarımı iki yana doğru açarken konuştum. "Bana sarılmayacak mısın yakışıklı?"

Efe ilk önce annesine ardından da Alparslan'a doğru baktığında aldığı onayla birlikte bana doğru baktı. "Canın acır mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Acımaz, koş." dediğimde gülerek bana doğru gelmeye başladı. Kollarımın arasına girdiğinde sıkıca kucakladım Efe'yi.

"İyisin değil mi Hazan yenge? Ben seni çok özledim." dediğinde gülümsedim. Efe'yi dizime oturtarak cevap verdim. "Bende seni çok özledim. Sen iyi misin? Haftaya okulun başlıyor. Heyecanlı mısın?"

Efe başını sallayarak cevap verdi hevesli bir şekilde. "Çok heyecanlıyım."

"Heyecanlı ama bakalım başladığında ne olacak?" dedi Semra abla güler bir sesle. Funda annem kucağımdaki Efe'ye bakarak konuştu. "Benim torunum akıllı, hiç bunaltmaz seni annesi."

"Hadi inşallah." dedi Semra abla. Ardından Alparslan'a ve bana doğru bakarak konuştu. "Siz nasılsınız? Nasıl geçti balayınız?" Semra ablanın sorusuyla birlikte Alparslan ile bakışlarımız buluştu. Her şeye rağmen o birkaç gün çok iyi gelmişti bize.

"Çok iyiydi." dediğimde Funda annem elini sırtıma koyarak sıvazladı. "Güzeldir Aydın. Bize de gelin izinli olduğunuz zaman. Birlikte gezeriz." dediğinde tebessümle onayladım. "Geliriz."

Efe kucağımdan inerek yanımdaki boşluğa otururken Alparslan'ın sesini duydum. "Sizin uçağınız yarın mı?" Alparslan'ın sorusuyla birlikte merakla Funda anneme bakarken Funda annem cevap verdi. "Evet yarın sabahtan. Ama Hazan kalmamı isterse kalırım yanında." diyerek bana doğru baktığında güzel düşüncesiyle birlikte gülümsedim.

"Teşekkür ederim, ben iyiyim. Aklınız kalmasın bende." dediğimde Funda annem gülümsedi. "Ne demek güzel kızım."

Oturduğum yerden ayağa kalkarak hem Funda anneme hem de Semra ablama doğru baktım. "Çay mı içersiniz, kahve mi içersiniz? Yemek de hazırlayabilirim." dediğimde Semra abla hızla itiraz etti. "Sağ ol canım benim, tokuz biz."

"O zaman kahve yapayım, içelim." dediğimde Funda annem konuştu. "Zahmet etme yavrum." dediğinde başımı iki yana salladım. "Ne zahmeti anne." Bakışlarım Alparslan'a doğru döndüğünde merakla konuştum. "Sana da yapıyorum."

"Olur, güzelim." Alparslan bende geleyim mi der gibi kaş göz işareti yaptığında başımı iki yana sallayarak onu reddettim. Ardından salondan çıkarken Efe'nin sesini duydum. "Bende geleyim mi?"

"Gel tabii." dediğimde hızla yanıma doğru geldi ve benimle birlikte mutfağa doğru ilerledi. Cezveye kahve ve suyu koyup karıştırdıktan sonra ocağa koyarak dolaptan su bardaklarını çıkardım. Ardından Efe'ye doğru dönerek konuştum. "Efecim buzdolabını aç, oradan içmek istediğin içeceği çıkart."

Efe dediğimi yaparak buzdolabına yaklaştıktan sonra kapağını açtı. İçinden meyve suyu kutusunu çıkartarak yanıma doğru yaklaştığında dolaptan bir tane daha bardak çıkarttım. Ardından Efe'nin elinden meyve suyu kutusunu alarak onun için bir bardak doldurdum.

Yemek için aldığımız abur cuburların bulunduğu dolabı açarak içinden 3 tane çikolata çıkardım ve Efe'ye doğru dönerek konuştum. "Seç bakalım, hangisi?" Efe kararsız bir biçimde çikolatalara bakarken konuştu. "Hepsini yesem olmaz mı?"

Söylediği şeye güldüm. "Olmaz, annen kızabilir." dediğimde Efe dudaklarını büzdü. Ardından çikolatalardan birini seçti. Bende diğer çikolataları yerine bıraktıktan sonra pişen kahveleri fincana boşalttım.

"Hadi bakalım, gidebiliriz." dediğimde tepsiyi aldım. Efe önümden ilerleyerek salona giderken bende onun arkasından ilerledim. Birlikte salona doğru girdiğimizde Efe kanepedeki yerine oturdu.

Bende ilk önce Funda anneme sonra Semra ablaya kahvelerini sundum. Ardından Alparslan'ın yanına giderek ona doğru uzattım kahveyi. "Ellerine sağlık."

"Afiyet olsun." diyerek Efe'nin yanına doğru gittim. Tepsideki meyve suyunu ona doğru uzatarak yanındaki yerime oturdum. Kahvemden bir yudum içerken Funda annemin sesini duydum. "Düğün pek güzeldi, tabii siz heyecandan anlamamışsınızdır ama herkes çok eğlendi."

Semra abla katıldığını belirtircesine konuştu. "Aynen öyle, çok güzeldi. Hele de zeybek oynadığınız yer. Gerçekten hayran oldum size, salondaki herkes hayran oldu." dediğinde başımı salladım. Çok güzel bir andı, Alparslan'a bir daha hayran olmuştum o anda.

"Bende oynamak istiyorum dayı, bana da öğret." Efe'nin sözleriyle birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Öğretirim aslanım, bir dahakine sende bizle oynarsın." dediğinde Efe heyecanlı sesiyle cevap verdi. "Yaşasın."

"Düğün fotoğraflarınız ne zaman çıkacak? Çıkınca sizin ikinizin olduğu fotoğraflardan bize de gönderin. Çerçeveye koyup aile resimlerimizin olduğu yere koyacağım." diyen Funda annem ile merakla Alparslan'a baktım. Fotoğrafçıyla o anlaşmıştı.

"Birkaç güne kadar çıkar muhtemelen. Ben sana gönderirim anacım merak etme." dedi Alparslan. Funda annem onu onaylarken tekrar konuştu. "Çok güzeldiniz maşallah. Allah nazarlardan korusun."

Toplu bir şekilde amin derken Efe'nin sesini duydum. "Hazan yengem prenses gibiydi." dediğinde güldüm. Alparslan hafifçe kaşlarını çatıp Efe'ye doğru baktı. "O zaman bende prens mi oluyorum?" Efe başını iki yana salladı. "Hayır, prens benim. Yengem senden bile yakışıklı olduğumu söyledi."

Efe'nin dediği şeyle birlikte Alparslan'ın bakışları bana doğru döndü. "Öyle mi Hazan hanım?"

"Yani, tabii sende yakışıklısın. Ama Efe'nin yeri ayrı." dediğimde kaşları iyice çatıldı. Efe zaferle gülerken Alparslan'ın sesini duydum. "Bunu sonra konuşuruz." dediğinde bakışlarımı Alparslan'dan kaçırdım yaptığı ima ile.

Kahvemden içerken Semra ablanın sesini duydum. "Balayından erken döndünüz hemen işe dönecek misiniz?" meraklı bir sesle konuştuğunda cevap verdim. "Beni çağırmadıkları sürece gitmeme gerek yok, şimdilik evdeyim."

"Benim tabura gitmem gerekiyor." diyerek bana doğru baktığında başımı salladım. Gitmesi gerekiyordu çünkü başımızdaki belalar hala geçmiş değildi, yıllarca babam sandığım o adam hala yakalanmamıştı ve yakalanması gerekiyordu.

"Babanız da gelecekti ama Harun bey çağırdı tabura. Ama bol bol selamlarını ve geçmiş olsun dileklerini iletti." dedi Funda annem konuyu değiştirerek. Gülümseyerek cevap verdim. "Sende ona selam söyle."

"Yarın, sizi uğurlarken görüşürüz biz." dedi Alparslan. Başımla Alparslan'ı desteklerken Funda annemin sesini duydum. "Zahmet etmeyin oğlum hiç, biz havaalanına gideriz Osman ile." diyen Funda anneme doğru döndüm. "Zahmet olur mu hiç? Tabii ki geleceğiz."

Funda annem itiraz etmeden bizi onaylarken telefonumun çalmaya başlamasıyla birlikte oturduğum yerden kalktım. Masanın üzerindeki telefonumu alarak ekrana baktığımda Nazlı'nın aradığını görerek mutfağa doğru ilerledim.

"Efendim?" diyerek telefonu açtığımda Nazlı'nın endişeli sesi doldu kulaklarıma. "Hazan, iyi misin canım? Emre şimdi anlattı bana olanları, iyisin değil mi?" arka arkaya sorularını sıralayan Nazlı'ya tebessüm etmeden duramadım. Güzel arkadaşlıklar edinmiştim. "İyi sayılırım, merak etme."

Nazlı derin bir nefes verirken tekrar konuştu. "Ah güzel arkadaşım, ben seni balayında eğleniyor sanarken sen ne haldeymişsin." Nazlı'nın ağlamaklı sesini duyduğumda benimde gözlerim istemsizce doldu. "Nazlı, yapma böyle."

Arkadan Emre'nin sesini duydum, ardından da ona cevap veren Nazlı'nın. "Nasıl yapmayayım Emre? Hadi sen Metehan'ın yanına git, bak ağlıyor." Metehan'ın ağlama sesi telefona kadar gelirken ben tekrar konuştum.

"Gerçekten, iyi olacağım. Sen beni merak etme." dediğimde Nazlı cevap verdi. "Ben yanına gelmek istiyorum ama Emre senin yorgun olduğunu söyledi, bir de Metehan birazcık hasta gelemiyorum ama iyileşir iyileşmez geleceğim. Sen hemen çalışmaya başlamayacaksın değil mi?"

"Birkaç gün daha evdeyim." dediğimde Nazlı cevap verdi. "Tamam, süper." dediğinde bu sefer merakla konuşan ben oldum. "Metehan'ın neyi var? Çok mu hasta teyzesinin birtanesi?"

"Biraz ateşlendi teyzesi ama merak etme şimdi iyi." dediğinde rahatladım. Kötü bir şey olmasından korkmuştum. "Çok sevindim." dediğimde Nazlı'nın sesini tekrar duydum. "Benim şimdi kapatmam lazım Mete acıktı galiba, sonra mutlaka arayacağım tekrar." dediğinde onayladım. "Tamamdır, öp onu benim için."

Nazlı ile vedalaşarak telefonu kapattıktan sonra mutfaktan çıkarak salona doğru ilerledim tekrardan. İçeri girdiğimde Efe'yi Alparslan'ın kucağında telefonda bir şeylere bakarken gördüm. Semra abla ise onların yanında telefondan bir şeyler işaret ediyordu.

"Gel annecim." diyerek beni yanına doğru çağıran Funda annemle birlikte yanına doğru ilerleyerek oturdum. Funda annem yanına oturmamla birlikte elini sırtıma koyarak sıvazladı. "Güzel kuzum benim."

Gülümseyerek Funda anneme bakarken Efe'nin sesini duydum. "Yenge, bak annem sizin fotoğrafınızı çekmiş." diyerek Alparslan'ın kucağından inerek bana doğru geldiğinde elindeki telefonu yüzüme doğru uzattı. Ekrandaki resme bakarken istemsizce gülümsedim. Bizim Nazlı ve Emre'nin düğünündeki dans ederken ki fotoğrafımızdı bu.

O zamanlar ikimizde duygularımızdan emin değildik. Hele ben birine daha güvenip yıkılmaktan çok korkuyordum. Ama Alparslan tüm korkularımı almıştı benim. O zamanlar Alparslan ile evleneceğimi düşünemezdim bile. Nereden nereye gelmiştik.

"Aslında bunu daha önce gösterecektim ama denk gelmedi bir türlü." diyen Semra abla ile birlikte Funda annemin sesini duydum. "Maşallah size."

O gün benim için milat olmuştu sanki. İlk defa nerede olduğumuzu unutup gardımı indirmiştim Alparslan'a karşı. Bu dansın ardından olanlar, annemin yaptıkları sanki bizi birbirimize daha da yakınlaştırmıştı. O andan sonra benim Alparslan'a bakışlarım değişmişti.

"İyi ki çekmişsin abla bunu, bizim için kıymetli bir andı." diyen Alparslan ile birlikte bakışlarımı fotoğraftan çekerek Alparslan'a çevirdim. Ardından da Semra ablaya hitaben konuştum. "Bunu bana gönderir misin?"

"İkinize de gönderiyorum." diyerek Efe'nin elinden telefonunu aldı Semra abla. Kanepedeki yerine oturduğunda Efe de benim yanıma oturdu.

Sohbetimiz bir süre daha devam ettikten sonra Funda annem, Semra ablam ve Efe misafirliklerini kısa tutarak kalkmışlardı. Her ne kadar Osman babamı ve Murat abimi de yemeğe çağırıp ailece yemek yiyelim desem de beni reddetmişler ve dinlenmem gerektiğini söyleyerek gitmişlerdi.

Onlar gittikten sonra Alparslan ile yemek işine girişerek kendimize yemek pişirmiştik ve birlikte yemiştik. Balayından erken dönmüştük ama yine de yan yana olmamız bana yetiyordu. Çünkü bu birkaç günden sonra ikimizde işlerimize dönecek ve belki de birbirimizi çok sık göremeyecektik. Alparslan'ın görevleri, benim nöbetlerim derken kendimizi yine büyük bir koşturmanın içinde bulacaktık.

O yüzden onunla geçirdiğim anların kıymetini bilerek hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordum. Ne abimi, ne annemi ne de o pislik adamı düşünmüyordum. Sadece kocama odaklanmaya çalışıyordum.

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Fırat ve Buse,

Fırat, Hazan'ın kurtarılmasının ardından büyük bir rahatlama yaşamıştı. Hazan'ı kurtarırken hiçbir şehit ve yaralı vermemeleri içini ferahlatırken her zaman aklında olan şeyi yapmaya karar vermişti. Bunca yaşadıkları olaydan sonra vakit kaybetmek istemiyordu Fırat.

Aylar öncesinden aldığı bu kararı bir süre ertelemişti, Buse'nin böyle bir şeye hazır olup olmadığına emin olmak için. Artık emindi. O yüzden Buse'yi aramış ve birlikte akşam yemeğine çıkmaları için bir teklif sunmuştu, Buse de sevinçle bu durumu kabul etmişti.

Fırat, Buse'nin evinin önünde arabasına yaslanmış bir biçimde etrafa doğru bakındı. Gergindi, her ne kadar bazı şeylerden emin de olsa heyecanlanmadan edemiyordu. Buse'nin vereceği cevabı, tepkisini düşündükçe heyecanı katlanıyordu sanki.

Apartmanın kapısının açılma sesini duyduğunda başını kapıya doğru çevirdi Fırat. Buse'yi gördüğü an dilinin tutulduğunu hissetti. Buse her zaman onun gözünde en güzeldi ama bugün ayrı bir güzel olmuştu, giydiği zümrüt yeşili askılı elbise o kadar yakışmıştı ki. Fırat art arda yutkundu.

Buse, Fırat'ın ona olan bakışlarını gördüğünde büyükçe gülümsedi. Çok uğraşmıştı hazırlanmak için ve uğraşının sonunda Fırat'ın hayran bakışlarını görmek onu sevindirmişti. O da Fırat'ı baştan aşağı süzdüğünde giydiği beyaz gömleğin ne kadar yakıştığını fark etti.

Fırat'a doğru ilerlerken Fırat'ın mırıltısını duydu. "Muhteşem görünüyorsun." Buse küçük bir tebessüm ederek cevap verdi. "Teşekkür ederim, sende çok şıksın." Fırat gözlerini Buse'den alamayıp saf saf ona bakmaya devam ederken Buse açık bıraktığı saçlarını kulağın arkasına doğru iterek konuştu. "Nereye gideceğimizi söylemedin ama umarım uygun giyinmişimdir."

"Mükemmel olmuş. Daha uygunu, güzeli olamazdı galiba." dedi kendi kendine Fırat. Buse, Fırat'ın cevabıyla utandığını hissetti. Ne diyeceğini bilemeyerek konuştu. "Gidelim mi o zaman?"

Fırat başını sallayarak Buse'yi onayladı. "Gidelim." dedikten sonra Buse'nin bineceği tarafa ilerleyerek kapısını açtı. Buse arabaya bindikten sonra kapıyı kapatarak kendi tarafına doğru ilerledi ve arabaya bindi. Arabayı çalıştırdıktan sonra rezervasyon yaptırdığı restorana doğru arabayı sürmeye başladı.

Kısa süren bir yolculuğun ardından şık bir restorana geldiklerinde Fırat biraz önceki gibi arabadan inerek Buse'nin kapısını açtı. Buse arabadan indiğinde anahtarı kapıdaki görevliye doğru uzattıktan sonra eliyle Buse'nin elinden kavrayarak onu restorana doğru götürmeye başladı. Birlikte içeriye girdiklerinde içerideki görevli kadına rezervasyonları olduğunu söyleyerek masalarına doğru geçtiler.

Fırat, Buse'nin sandalyesini çekerek ona yardımcı olurken Buse güldü. "Bugün çok centilmeniz." dediğinde Fırat hafifçe kaşlarını çattı. "Aşk olsun her zaman ki halim." dediğinde Buse daha da güldü. "Öyle tabii hayatım."

Fırat, Buse'nin karşısına geçip oturduktan sonra gelen garsonla birlikte siparişlerini verdiler. Garsonun yanlarından ayrılmasıyla baş başa kalırlarken Fırat masaya kollarını dayayarak konuştu. "Nasıl geçti bugün, yoruldun mu?"

"Tüm günümü bu anları düşünerek geçirdim resmen. Ne yapacağız, nereye gideceğiz diye düşünerek günü bitirdim." dedi Buse. Ardından ekledi. "Senin nasıl geçti? Dün canın sıkkındı ama bugün daha iyisin."

Dün sabahtan Fırat ile konuştuklarında bir şeyler olduğunu anlamıştı Buse. Ancak Fırat'ın sözlerine inanıp daha da üstüne gitmemişti. Akşam konuştuklarına ise Fırat'ın daha rahat olduğunu, en azından sesindeki sıkıntının geçtiğini fark etmişti Buse. Fırat'ın sıkıntısının geçmesiyle kendisinin de rahatladığını hissetmişti. Fırat ona akşam yemeği yemeyi teklif ettiğinde de seve seve kabul etmişti.

"Sen yanımdasın ya çok daha iyiyim." dedi Fırat. Ardından da ekledi. "Bir sorun vardı ama çözüldü. Şimdi her şey yolunda." dediğinde Buse başını salladı. "Çok sevindim."

Garsonlar sipariş ettikleri yemekleri getirdiğinde aralarındaki sohbet bölündü. İkisinin de dikkati yemeğe doğru kayarken Buse konuştu.

"Burası güzelmiş ben daha önce hiç görmemiştim." dediğinde Fırat Buse'ye doğru baktı. "Ben birkaç kere gelmiştim ama hiçbirinde bu kadar güzel olduğunu fark etmemiştim. Demek ki seninle birlikte gelmem gerekiyormuş."

Buse tebessüm ederek suyundan bir yudum içerken Fırat da Buse'nin tebessümüne karşılık gülümsedi. Ardından tekrar konuştu. "Sen sevdiysen sık sık geliriz buraya." dediğinde Buse başını salladı hevesle. "Gelelim bence, yemekleri de güzelmiş. Bize de değişiklik olur hem."

Fırat Buse'yi onaylarken aklına gelen şey ile tekrardan Buse'ye doğru baktı. "Yarın taburdan bir arkadaşımın düğünü var. Benimle birlikte gelmek ister misin?"

"İsterim tabii, ben severim düğünleri." dedi hevesle. Ardından ekledi. "Bu aralar çok sık düğün olmaya başladı baksana ilk Nazlı sonra Hazan ve şimdi arkadaşın." dediğinde Fırat küçük bir tebessüm etti. "Kim bilir belki bizde katılırız o evliler kervanına."

Buse bakışlarını Fırat'a doğru çevirdiğinde Fırat yutkundu. Beklediği an gelmişti ama heyecandan ne diyeceğini unutmuştu sanki. Buse ise gelecek olan şeyi anlamış gibi bakışlarını Fırat'tan çekememişti. Fırat'tan böyle bir şeyin geleceğini bekliyordu ama o anın bu an olacağını düşünememişti.

"Buse, Buse'm sana olan aşkımı biliyorsun. Ben yıllar önce senin gülüşüne, kokuna, bakışlarına aşık oldum. Aylarca bana geleceğin anı, beni seveceğin anı bekledim. Hiç vazgeçmedim, yılmadım çünkü sonunda sana kavuşmak vardı. Allah'ıma şükürler olsun ki sende beni sevdin, beni dünyanın en mutlu adamı yaptın aşkıma karşılık vererek." diyerek Buse'nin gözlerinin içine bakarken devam etti sözlerine Fırat. "Ama ben daha fazla beklemek istemiyorum. Belki erken senin için bilmiyorum ama ben her anımı seninle geçirmek istiyorum."

Fırat duraksadığında Buse beklentiyle ona bakmaya devam etti. Fırat ise aklına gelen şeylerle birlikte konuşmaya devam etti. "Belki sonsuza kadar mutlu olmanın sözünü sana veremem. Ama bunun için çabalarım. Hep gül diye, mutlu ol diye ömrümün sonuna kadar elimden gelen her şeyi yaparım. Tek isteğim benim yanımda olman. Yani diyeceğim şu ki;" diyerek cebinden kırmızı kadife kutuyu çıkarttı Fırat.

Kutunun kapağını açarak Buse'ye doğru uzattığında Buse dolu gözleriyle birlikte hem yüzüğe hem de Fırat'a doğru baktı. Fırat sözlerine devam etti. "Benimle evlenir misin? Bu yolda hayat arkadaşım olarak benimle yürür müsün?"

"Evlenirim, yeter ki sen benim yanımda ol. Hiçbir şey umurumda değil, ben seninle mutsuz olmaya bile varım." diyerek dolu gözlerine inat gülümsedi Buse. Fırat duyduğu sözlerle gülerken yüzüğü kutusundan çıkarttı.

Buse'nin elini kavrayarak çıkardığı tektaşı yüzük parmağına geçirirken derin bir nefes verdi Fırat rahatlamayla. İçinden çok zormuş diye geçirdi. En önemli operasyonlarda bile bu kadar gerildiğini hatırlamıyordu. Buse de ondan farksız değildi, çok heyecanlanmıştı.

"Çok yakıştı." diyen Fırat ile birlikte Buse oturduğu yerden kalktı. Fırat da onunla birlikte kalkarken ikisi de birbirine sıkı bir şekilde sarıldılar. "Seni çok seviyorum." diye fısıldadı Buse Fırat'a doğru. Fırat Buse'ye daha sıkı sarılarak cevap verdi. "Bende seni çok seviyorum."

Birbirlerinden ayrılırlarken Fırat eliyle onları izleyen garsona işaret ettiğinde Buse merakla Fırat'a baktı. "Ne oluyor?" Fırat ise Buse'nin merakla sesine karşılık tebessüm etti. "Sürpriz."

Buse merakla bakmaya devam ederken elinde üzerinde yanan mumlarla gelen pastayla gelen garsonu gördü. Pasta tutan garsonun ardında ise elinde kırmızı güller bulunan bir garson vardı ve ikisi de Buse ve Fırat'a doğru geliyordu. Buse şaşkınca Fırat'a bakarken Fırat konuştu.

"Bugünu kutlamamız gerekiyordu, değil mi?"

Garsonlardan biri pastayı masaya doğru bırakırken diğer garson elindeki kırmızı gülleri Buse'ye doğru uzattı. Buse gülleri alarak burnuna götürürken gülümsedi. En sevdiği çiçekti güller.

Pastanın mumunu Fıratla birlikte üflediklerinde Buse mutlulukla Fırat'a doğru baktı. "Bana hayatımın en mutlu gününü yaşattın, ne kadar teşekkür etsem az kalır."

Buse'nin dediği şeyle birlikte Fırat gülümsedi. "Sen zaten bana evet diyerek teşekkürünü ettin. Bundan sonra hep böyle gül sevgilim." diyerek usulca Buse'nin dudaklarına yaklaşarak küçük bir öpücük kondurdu.

Restoranda yankılanan alkış sesleriyle birlikte ikisi de bu gecenin tadını çıkarmaya devam ettiler. Bu gece ikisinin de dönüm noktası sayılırdı, evlilikleri için ilk adım atılmıştı. Fırat yıllardır yolunu beklediği kadının onu kabul etmesiyle zaten mutluluğu yaşarken şimdi onun karısı olmayı kabul etmesiyle birlikte sanki dünyalar onun olmuş gibi hissediyordu. Buse ise ilk önce aşık olmaktan korktuğu ancak daha sonra deli divane aşık olduğu adamdan aldığı teklifle dünyanın en mutlu kadını olmuştu.

 

◔◔◔

Hazan Eraslan Türkoğlu'nun anlatımından,

Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra evden çıkmıştık. Funda annem ve Osman babamı uğurlamak üzere havaalanına doğru yola çıkmıştık. Onlar Semra ablalar ile gelecekti ve hepimiz havaalanında toplanacaktık. Camdan dışarıyı izlerken kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Yavaş yavaş atlatacaktım bu durumu.

"Havaalanından sonra Eray'ı ziyarete gitmek istiyorum." diyerek başımı Alparslan'a doğru çevirdiğimde beni onaylayan sesini duydum. "Tamam güzelim gideriz."

Başımı tekrar cama doğru çevirirken Alparslan tekrar konuştu. "Eray'dan sonra tabura gitmemiz gerekiyor. İfade vermen lazım. Ama eğer kendini kötü hissediyorsan ba-"

Sözünü keserek durdurdum Alparslan'ı. "İyiyim, anlatabilirim." Bazı şeyleri ne kadar erken anlatırsam belki de o kadar iyi olurdu. O adi adam daha erken yakalanırdı belki.

Çok kısa bir süre sonra havaalanına vardığımızda kapıda bekleyen Funda annemi ve Osman babamı gördüm. Alparslan arabayı park ettiğinde birlikte arabadan inerek yanlarına doğru ilerlemeye başladık. Yanlarına vardığımızda ilk önce Osman babama yönelerek elini öptüm.

"Geçmiş olsun kızım, dün gelemedim yanına." dediğinde ufak bir tebessüm ettim. "Teşekkür ederim." Osman babam elini omzuma doğru atarken tekrar konuştu. "İyisin ama maşallah, iyi gördüm seni." dediğinde başımı salladım. "İyiyim, Alparslan sağ olsun onun desteğiyle toparlanıyorum."

Alparslan'a bakarak söylediğim şeylerden sonra Funda annemin sesini duydum. "Hep böyle birbirinize destek olun yavrularım, artık hayatınız müşterek sizin." Artık kelimesi bizim için yanlıştı. Biz zaten tanıştığımız andan itibaren birbirimize destek oluyorduk daha doğrusu Alparslan bana destek olmuştu.

"Oluruz anacım sen hiç merak etme." dedi Alparslan. O da benim gibi Funda annemin elini öptükten sonra konuştu. "Sizde kendinize dikkat edin."

Alparslan babasına doğru gelirken bende Funda annemin yanına giderek elini öptüm. Sıkı sıkı ona sarılırken Funda annem bana sarılarak konuştu. "Kafana hiçbir şeyi takma annem tamam mı? Bak ben bir telefon uzağındayım, ne zaman canın sıkıldı, bir şeye mi üzüldün beni ara tamam mı annecim."

Kollarımı ondan ayırırken başımı salladım. "Sende beni her zaman ara lütfen, bende bir telefon uzağındaydım. Hatta bir sonraki gelişinizde mutlaka bize bekliyorum, biz ağırlayalım sizi." dediğimde Funda annem başını salladı. "Geliriz yavrum."

"Kızım, kocan seni ne zaman kızdırırsa bana haber ver. Ben çekerim onun kulağını." Osman babamın alaylı sesini duyduğumda güldüm. Alparslan babasına ters ters bakarken konuştu. "Baba, ayıp oluyor ama."

Hepimiz gülerken bu sefer Semra abla ve Murat abi de vedalaşmaya başladı Funda annem ve Osman babamla. Onlar da bizim gibi ellerini öpüp sarıldıktan sonra Efe yanlarına doğru gitti. Anneannesine ve dedesine sıkı sıkı sarıldıktan sonra Funda annem ve Osman babam havaalanından içeri girdiler.

Murat abi ve Alparslan onların bavullarını götürmelerine yardımcı olurlarken Semra abla, ben ve Efe üçümüz kapıda beklemeye devam ediyorduk. Semra abla derin bir iç çekerek bana doğru döndü.

"Bugün akşam düğüne geliyor musunuz?" sorduğu soruyla birlikte duraksadım. Kimin düğünü vardı onu bile unutmuştum. Semra abla benim hatırlamadığımı anlayarak tekrar konuştu. "Taburdan biri evleniyordu, davetiye gelmedi mi size?"

Şimdi hatırlamıştım, biz balayındayken mesaj gelmişti Alparslan'a. Dönünce gidelim diye anlaşmıştık. Kendi aramızda bunu bir daha konuşmamıştık ama gitsek iyi olurdu. Hem bana da değişiklik olurdu, bu depresif havadan kurtulurdum.

"Muhtemelen geliriz." dediğimde Semra abla beni onayladı. "Senin içinde bir değişiklik olur hem. Akşam hep beraberiz o zaman desene." diyerek güldüğünde başımı salladım. "Evet, uzun zaman olmuştu toplanmayalı."

Biz konuşurken kapıdan çıkan Alparslan ve Murat abi yanımıza doğru gelmeye başladılar. Alparslan yanıma gelerek kolunu omzuma doğru atarken Semra abla konuştu. "Bindiler mi?"

Sesindeki burukluğu anlamamak imkansızdı. Haklıydı da ne olursa olsun insan anne ve babasını yanında istiyordu. Funda annemler buraya geleli uzun zaman olmuştu ve haliyle birbirlerine alışmışlardı ama ayrı olmaya da eminim ki alışacaklardı.

"Kontrol noktasından geçtiler. Zaten uçakları da kalkacak kısa süre sonra." dedi Murat abi saatine bakarak. Ardından bana doğru dönerek konuştu. "Sen nasılsın abicim? Toparlanmışsın maşallah. Alparslan iyi bakıyor anlaşılan." dediğinde başımı salladım. "İyiyim, daha da iyi olacağım."

"Olacaksın tabii, şimdiden söyleyeyim akşam bir güzel kurtlarımızı dökeceğiz tamam mı?" diyen Semra abla ile birlikte güldüm. "Olur."

Aramızda sessizlik oluşurken Alparslan'ın sesini duydum. "Hadi o zaman gidelim artık." Semra ablalar Alparslan'ı onayladığında hep birlikte arabalarımıza doğru ilerledik. Kısaca vedalaştıktan sonra arabaya bindiğimizde Alparslan'ın sesini duydum.

"Akşam nereye gidiyoruz?" Başımı Alparslan'a doğru çevirerek konuştum. "Düğün vardı ya hani arkadaşının. Oraya." dedikten sonra ekledim. "Sen bana neden hatırlatmadın, unutmuşum."

Alparslan arabayı çalıştırıp yola çıkarken bana doğru baktı. "Sen yorgunsun diye söylemedim, kendini zorunlu hissetme lütfen." dediğinde kaşlarımı çattım. Zorunlu hissetmiyordum ki istiyordum. "Zorunlu hissetmiyorum elbette, zaten gidelim diye konuşmuştuk. Hem bana da iyi gelir. Artık kötü şeyleri düşünmekten yoruldum."

Söylediğim şeyle birlikte Alparslan elini dizime yasladı. "Tamam, sen kendini iyi hissedeceksen gidelim güzelim." Bende elimi Alparslan'ın elinin üzerine koyarak sıkıca tuttum.

Artık ezbere bildiğim yoldan hastaneye doğru giderken kısa sürede arabayı hastanenin otoparkına park ederek arabadan indik. El ele bir şekilde kapıdan içeri girerken kapıdaki birkaç hemşire ile selamlaştım. Ne yalan söyleyeyim özlemiştim az da olsa. Adımlarımızı Eray'ın bulunduğu odaya doğru atarken merakla konuştum.

"Umarım Eraylara çok kızmadın." göz ucuyla Alparslan'a bakarken Alparslan da bana doğru dönerek cevap verdi. "Kızmadım, böyle bir durumda yapmaları gereken her şeyi yapmışlar zaten. Sen gitmek istedikten sonra onların yapacağı bir şey kalmıyor." dedi Alparslan sıkıntılı bir sesle.

Öyleydi, onlarla gitmeyi ben kendim seçmiştim. O yüzden diğerlerinin bir suçu yoktu. En azından içim rahatlamıştı bu konuda.

Eray'ın odasına vardığımızda kapıyı tıklatarak gerekli komutu aldığımda kapıyı araladım. Yatakta yatan Eray ve onun hemen ayak ucunda oturan kumral bir kızı gördüğümde gülümsedim. Nişanlısı olmalıydı. Bizim içeri girdiğimizi gören Eray yerinde toparlanmak isterken Alparslan'ın sesini duydum.

"Rahat ol aslanım." içeri girdiğimde direkt olarak Eray'a doğru baktım. "Çok geçmiş olsun, kendini nasıl hissediyorsun?" dedim mahcup bir şekilde. Sonuçta benim yüzümden yaralanmıştı.

"Sağ olun Hazan hanım, iyiyim. Hiçbir sorun yok." dedi Eray ufak bir tebessümle. Buruk bir gülümsemeyle ona karşılık verirken Eray'ın sesini duydum. "Siz iyi misiniz? Özür dilerim engel olamadık."

Hızla başımı iki yana sallayarak reddettim onu. "Sizin hiçbir suçunuz yok, olanların suçlusu benim. Ben özür dilerim." dediğimde aramızda bir sessizlik oluştu. Bakışlarım Eray'ın yanında dikilip merakla bizi dinleyen kıza doğru kaydığında Eray'ın sesini duydum.

"Nişanlım, Sibel." dediğinde Sibel'e doğru yönelerek konuştum. "Memnun oldum, Hazan bende." elimi Sibel'e doğru uzattığımda o da tebessümle elimi sıktı. "Bende memnun oldum."

Bir süre daha Eray ve Sibel ile sohbet ettikten sonra hastaneden çıkmıştık. Sıradaki gideceğimiz yer taburdu ve ben gergindim. O adamın terörist olduğunu öğrenip kendimden geçtikten sonra bir daha oraya hiç gitmemiştim. Tabur benim için iyi anılarımızın olduğu yer olsa da kötü anılara da ev sahipliği yapıyordu.

Ayrıca eminim ki Kartal ile de karşılaşacaktık. Ben hala ne yapmam gerektiğini bilmezken onun benden bir cevap, bir hamle bekliyor oluşu beni geriyordu.

"Kartal taburda mı?" diyerek merakla konuştuğumda Alparslan başını salladı. "Muhtemelen taburdadır." dediğinde usulca başımı salladım. Gergin bir şekilde yola bakarken Alparslan'ın sesini duydum. "Kartal'dan kaçma, yaptığı doğru değildi evet. Sana önceden söylemesi gerekiyordu ama emin ol o da senin için çok endişelendi."

"Kaçmak istemiyorum ama elimde değil." dedim sıkıntıyla. Alparslan'a dönerek konuştum. "Nasıl davranmam gerekiyor bilmiyorum ki. O benim abim evet ama ben insanın bir abisinin olması ne demek bilmiyorum." dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Öğreneceksin güzelim, birlikte öğreneceksiniz."

Sessiz kalarak yola doğru baktığımda Alparslan tekrar konuştu. "Ona küçükte olsa bir şans ver, her şeyi yoluna koyacağına eminim." dediğinde derin bir iç çektim. Belki de öyle yapmam gerekiyordu ama bilmiyordum. Ben hiçbir şey bilmiyordum.

Tabura vardığımızda Alparslan arabayı park etti. Birlikte arabadan inerek Alparslan'ın odasının bulunduğu binaya doğru ilerleyerek içeri girdik. Harun beyin odasına doğru ilerlerken Kartal'ın odasının kapısının açılması ile heyecanlandığımı hissettim.

Kartal bizi gördüğünde duraksarken bizde duraksadık. Hala ona bakmaya devam ederken Kartal'ın çekimser sesini duydum. "Nasılsın Hazan, daha iyi misin?" gözleri merakla yüzümde dolaşırken başımı salladım. "İyiyim, sen iyi misin?"

"İyiyim. Siz neden gelmiştiniz? Bir sorun mu var?" dediğinde Alparslan benim yerime cevap verdi. "Hayır, bir sorun yok, Hazan ifadesini verecek." dediğinde Kartal'ın düşünceli sesini duydum. "Eğer ifade verecek gibi değilsen erteleyebiliriz."

Söylediği şeyi reddettim. "Veririm, o adamın bir an önce yakalanması için her şeyi yaparım." dediğimde ikisinin de sesini aynı anda duydum.

"Yakalayacağız merak etme."

"Yakalayacağız güzelim."

İkisi birbirine bakarken aklımdaki soruyla birlikte konuştum. "Bu adamın kimliğini herkes biliyor mu yani halk biliyor mu?" dediğimde Alparslan'ın sesini duydum. "Henüz bilmiyorlar, biz yakaladığımızda herkes öğrenecek."

Buna sevinmiştim, ben ne olursa olsun her ne kadar istemesem de onun soyadını taşıyordum. Bunun da bir an önce halletmek istiyordum. O yüzden ifadem alındıktan sonra Kartal ile bu meseleyi konuşacaktım.

"İfadeden sonra biraz konuşalım mı?" diyerek Kartal'a baktığımda onun hevesle başını salladığını fark ettim. "Konuşalım tabii." dediğinde başımı salladım. Ardından Alparslan'a dönerek konuştum. "İçeri girebiliriz artık."

Alparslan beni onayladıktan sonra ilk başta o Harun beyin odasına girdi. Ondan gerekli talimatı aldıktan sonra beni odaya çağırdı. Benimle birlikte bir başka asker de ifademi yazmak üzere odaya girerken Alparslan ve Kartal dışarıda kalmıştı.

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Çok fazla yoktu ama Alparslan ve Hazan sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi nasıldı? Onları da evlendiriyor muyuz ne dersiniz?

‣‣‣ Bir sonraki bölümde düğüne gidiyoruz, biraz rahatlayalım değil mi?

‣‣‣ Sizce Kartal ve Hazan neler konuşacak?

Dile kolay 50 bölüme ulaştık, en başından beri beni destekleyen herkese çok çok teşekkür ederim:) Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.. Yorumlar ve oylar biraz azaldı gibi, lütfen desteklerinizi esirgemeyin.

Loading...
0%