Yeni Üyelik
52.
Bölüm

Hazan Vakti| 51

@mutlusonsuz222

 

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim:)

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın...

51.Bölüm

Harun beye bildiğim her şeyi detaylı bir şekilde anlatmıştım. Beni nereye götürdüklerini, nasıl götürdüklerini, beni götüren adamların daha önceden bile peşimizde olduğunu, ben tuvalete giderken gördüğüm adamı, Aslan bey denen o adamın bana söyledikleri gibi bildiğim bütün her şeyi detaylı bir biçimde anlatmıştım. Harun beyde bana o adamı en kısa sürede yakalayacaklarını söylemişti. Benimde en büyük temennim buydu, bir an önce yakalanması ve hayatımızdan defolup gitmesi.

O yakalanmadığı sürece ne ben rahat bir nefes alırdım ne de Alparslan. Ülkenin en büyük düşmanıydı, kaç masumun kanı vardı elinde. Ölümünün kolay olmasını istemiyordum, tek isteğim yakalandığında türlü eziyetlere maruz bırakılıp acılar içinde kıvranarak ölmesiydi.

Odadan çıkmadan önce akan gözyaşımı elimle temizleyip burnumu çektim. Olanları anlatırken dayanamamıştım. Odanın kapısını açtığımda kapının karşısındaki duvarın bir köşesinde Alparslan'ı bir köşesinde Kartal'ı görmemle birlikte duraksadım. Alparslan çıktığımı görüp yanıma doğru gelirken gözleri yüzümün her yerinde dolaştı. Muhtemelen ağlayıp ağlamadığımı anlamaya çalışıyordu.

"İyi misin bir tanem?" kapıyı kapatıp direkt olarak Alparslan'a doğru döndüğümde başımı salladım usulca. "Ağlamışsın, kirpiklerin ıslak ıslak." dediğinde mırıldandım. "Biraz duygulandım ama iyiyim, kendimi daha iyi hissediyorum."

"Kıyamam senin gözyaşların." diyerek eliyle yüzümü avuçladıktan sonra dudaklarını alnıma bastırdı. Aldığım öpücükle daha iyi hissediyordum artık.

Duyduğum geniz temizleme sesiyle birlikte gözlerimi aniden aralarken bakışlarım Kartal'a doğru kaydı. Dikkatli dikkatli bize bakan gözleriyle gözlerim buluştuğunda Alparslan da elini yüzümden çekti. Bir anda utanmıştım, normalde Alparslan ile girdiğim hiçbir temastan çekinmezdim ama bizi izleyen kişinin abim olması germişti birden beni.

"O zaman siz konuşun, ben sizi yalnız bırakayım." dedi Alparslan aramızdaki sessizliği bozarak. Bakışlarımı Kartal'dan çekip Alparslan'a doğru çevirdim. "Sende gelmek istersen eğer," ben daha sözümü tamamlayamadan Alparslan konuştu. "Siz abi kardeş baş başa konuşun, benim de birkaç işim var zaten. Konuşmanız bittiğinde odama gelirsin."

Söylediği şeyi onayladım başımı sallayarak. Alparslan yanımızdan uzaklaşırken Kartal ile birbirlerine baktılar. İkisi arasında sözsüz bir bakışma gerçekleşirken Kartal bakışmayı kısa keserek bana doğru baktı. "Nerede konuşalım? Odama geçebiliriz." dedikten sonra tekrar ekledi. "Ya da sevdiğin bir kafe varsa oraya da gidebiliriz."

Beklentiyle bana bakarken cevap verdim. "Senin odanda konuşabiliriz." dediğimde Kartal eliyle geçmem için işaret verdi. "Önden buyurun o zaman." artık ezbere bildiğim odaya doğru ilerledikten sonra kapıyı açarak içeriye girdim.

Bakışlarım odadaki kanepeye kaydığında burada aldığım haber düştü zihnime. Saatlerce Alparslan'dan bir haber bekleyişim, uyuyakaldığımda Kartal'ın üzerimi örtmeye yeltenmesi. Bazı şeyler şimdi yerine oturuyordu. O zaman anlamsız gelen şeyler şimdi anlamlıydı.

"Otur lütfen şöyle, çekinme." Kartal eliyle kanepeyi işaret ettiğinde oraya doğru ilerleyerek oturdum. Kendisi oturmadan önce tekrardan konuştu. "Ne içmek istersin, ne ikram edeyim sana? Ya da açsan yemek de söylerim." dediğinde başımı iki yana salladım. "Aç değilim."

"O zaman kahve söylüyorum, sen kahve seviyorsun." dediğinde onayladım. Kartal masasına ilerleyerek telefondan bir numarayı tuşlayıp kulağına götürdü. "Yüzbaşı Candemir. Odama iki sade Türk kahvesi yollar mısın?"

Telefonu kapattıktan sonra direkt olarak yanıma gelerek kanepenin hemen çaprazında bulunan koltuğa oturdu ve bana doğru baktı. Gözlerindeki hevesi, beklentiyi görebiliyordum. Benden bir şeyler bekliyordu, ona adım atmamı bekliyordu.

"Ben, dün duyduklarımdan sonra nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim." diyerek sözlerime başladığımda Kartal'a doğru baktım. "Birkaç gündür öğrendiklerim çok ağır, ben neler düşüneceğimi, hissedeceğimi bilemez duruma geldim." dediğimde Kartal'ın başını salladığını gördüm. "Haklısın, hem de çok haklısın."

"Benim hiçbir zaman ailem olmadı, bir aile sevgisiyle büyümedim." dedim büyükçe yutkunurken. "Annem beni hep kuklası gibi kullandı, beni sevsin diye istediği şeyi yaptım. Babam sandığım o adam başta bana sevgi gösterirken neden terk etti diye düşündüm. Benim çocukluğum da, gençliğim de bunları sorgulamakla geçti."

Dolan gözlerimle Kartal'a doğru bakmaya devam ettim. Bakışlarındaki hüznü görmemek imkansızdı ve tabii pişmanlığı da..

"Sonra annemin beni sevmeyeceğini anladım ve kendi hayatıma baktım. Buraya geldim, kendime yeni bir hayat kurdum. Ve bu benim verdiğim en doğru karar oldu. Aşkımı, hayat arkadaşımı burada buldum. Ailemden görmediğim sevgiyi o bana verdi. Onun ailesi, onun arkadaşları verdi." dedim burukça gülümseyerek.

Kartal başını yere doğru eğdiğinde bende akan gözyaşımı elimle temizledim. "Ben onları ailem bildim. Annem bildim, babam bildim, ablam bildim ve abim bildim. Öz ailem değillerdi ama benim bu eksikliğimi kapatmak için çok uğraştılar." dedikten sonra duraksadım.

Belki bunları anlatmam yanlıştı ama karşımdaki kişi benim ailemden biriydi. Aramızda onca sene varken benim yaşadığım şeyleri bilsin istiyordum, neden onu kabullenemediğimi bilsin ve anlasın istiyordum. Ki o bana anlatsa bende onu anlamak için elimden geleni yapacaktım.

"Şimdi sen geldin." dediğimde Kartal başını yerden kaldırdı. Bana doğru baktığında gözlerindeki acıyı gördüm. "Benim öz abim, ailemden kalan son kişi." dediğimde Kartal burukça başını salladı. "Sırf bu yüzden bile seni kabul ederim." dediğimde Kartal'ın gözlerinde parıltılar oluştu.

"Ama benden kolayca sana alışmamı, sana abi dememi bekleme olur mu?" dediğimde gözlerindeki parıltılar birer birer söndü. Bakışlarına biraz önceki pişmanlık ve hüzün çöktü. Sanki bir yük yüklenmiş gibi omuzlarının düştüğünü fark ettim.

Art arda yutkunurken başını salladı. "Biliyorum, ben hata yaptım. Bazı şeyler için acele etmem gerekiyordu. Seni yalnız bıraktım. İçinde benimle ilgili keşkelerin var onu da biliyorum ve sana hak veriyorum." diyerek duraksadı. Ardından ekledi. "Ben bekleyeceğim Hazan. Bana güvenene kadar, beni abin olarak kabullenene kadar bekleyeceğim. Ama senden tek bir isteğim var."

Merakla ne isteyeceğini beklerken Kartal cevap verdi. "Benden kaçma, seni tanımama izin ver. Seninle vakit geçirmeme izin ver lütfen. Belki hissettiremiyorum ama benimde bir aileye ihtiyacım var. Biraz önce anlattın güzel bir aileye sahipsin, senin gözlerinin içine bakan bir eşe sahipsin." dedi buruk bir tebessümle. Ardından ekledi. "Benim senden başka kimsem yok."

Söylediklerinin içime oturduğunu hissettim. Boğazımda büyük bir yumru oluştu. Konuşamadım bir süre. Ardından başımı salladım. Her şey zamanla yoluna girecekti, belki biz birbirimizi tanıdıkça benimde onu kabullenmem kolay olacaktı. Belki de keşkelerimi unutup şimdiye bakmam daha kolay olacaktı böyle.

Kapı çalındığında Kartal'ın komutuyla birlikte içeriye elinde tepsiyle bir asker girdi. Kartal'ın söylediği kahveleri getirerek ilk önce bana ardından Kartal'a ikram ederek odadan çıktı asker. Kahvemden bir yudum alarak asıl konuşmak istediğim meseleye giriş yaptım.

"Biliyorsun benim resmi olarak soyadım hala Eraslan. Takdir edersin ki o şerefsizin soyadını taşımak istemiyorum. Bu yüzden öz babamın soyadını almak istiyorum." dediğimde Kartal hızla beni onayladı. "Tabii ki, bu senin en doğal hakkın. Gerekli yerlere başvururum ben."

"Teşekkür ederim." dediğimde Kartal tebessüm etti. "Etme, en azından senin için bu kadarını yapayım değil mi?" dediğinde bende ufak bir tebessüm ettim. Ardından oturduğum yerden kalkarken konuştum. "Anlayışın için de ayrı teşekkür ederim.

"En azından kahveni bitirseydin." dedi Kartal teşekkürümü duymazdan gelirken. O da benim gibi kalktığında yüzüne bakarak cevap verdim. "Akşam bir düğün var, ona katılacağız. Ancak hazırlanırım. Başka zaman inşallah." dediğimde Kartal başını salladı. "O zaman akşam görüşeceğiz."

Bende başımı sallayarak onu onayladım. Kapıya doğru ilerlerken Kartal da benimle birlikte gelerek kapıdan beni uğurladı. Her şeye rağmen kendimi daha iyi hissetmiştim bu konuşmayla birlikte. Kartal'ın anlayış göstermesiyle içimin rahatladığını hissetmiştim.

Adımlarımı Alparslan'ın odasına doğru atarken bana doğru gelen Caner ve Kadir ile birlikte adımlarım yavaşladı. Onlar da beni görerek yanıma doğru gelirlerken Caner'in sesini duydum.

"Hoş geldin yenge, nasılsın? İyi gördüm seni." başımı sallayarak Caner'i onayladım. "İyiyim, siz nasılsınız? Nasıl gidiyor?" diyerek ikisine de baktığımda Caner cevap verdi. "Ne olsun öyle uğraşıyoruz."

"Komutanım odasındaydı, eğer onu arıyorsan." dedi Kadir samimi bir şekilde. "Evet yanına gidiyordum bende." diyerek onayladım. Ardından aklıma gelen konu ile Caner'e doğru döndüm. "Caner sen Ezgi işini ne yaptın?"

En son gördüğümde düğünde dans ediyorlardı, ondan sonra da hiç karşılaşmamıştık zaten. Aralarında ne olmuştu da böyle yakınlaşmışlardı birden anlayamamıştım. Caner derin bir çekerken Kadir'in güldüğünü gördüğümde merakım daha da katlandı.

"Ne oluyor ya bana da anlatın." dediğimde Kadir'in sesini duydum. "Kız bunu bir güzel reddetti." dediğinde şaşkınlıkla Caner'e baktım. Caner kaşlarını çatarak Kadir'e doğru baktı ve konuştu. "Sen geç dalganı, görüşeceğiz biz."

Caner, Kadir'den bakışlarını çekerek bana doğru döndü. "Sizin düğününüzde dansa kaldırdım biliyorsunuz, o da kabul etti ve dans etmeye başladık. Aslında bundan öncesinde birkaç kere de hastanede denk gelip konuşmuştuk, her şey güzel gibiydi yani onun da benden hoşlandığını düşündüm."

Merakla Caner'i dinlerken o sözlerine devam etti. "Düğünden sonra ben onu görmek için hastaneye gittim, bir güzel beni reddetti. Neymiş efendim bir dans ettik diye aramızda bir şey olduğunu düşünmemem gerekiyormuş." dediğinde iyice şaşırdım.

"Bak sen şu Ezgi'ye." dedim mırıldanarak. Ondan böyle bir şeyi hiç beklememiştim. "Yani durum bu yengem, bende ne yapayım vazgeçtim." dediğinde elimi Caner'in omzuna koydum. "Üzülme, sana daha iyilerini buluruz inşallah."

"Üzülmüyorum, her şey olacağına varır elbet." dediğinde Caner'i onayladım. Ardından bakışlarım Kadir'e doğru döndüğünde o ellerini havaya kaldırarak konuştu. "Bana öyle bakma, bende hiçbir şey yok."

Verdiği tepkiye güldüm. Bu halde bile beni güldürmeyi başarmıştı. "Tamam, sormuyorum bir şey." dediğimde Caner tekrar konuştu. "Biz seni daha fazla tutmayalım, akşam geliyorsunuz değil mi?" dediğinde başımı salladım. "Geliyoruz."

"O zaman akşam görüşürüz." dediğinde onayladım. "Görüşürüz."

Kadir ve Caner yanımdan uzaklaşmaya başladığında bende adımlarımı Alparslan'ın odasına atmaya devam ettim. Ayak üstü onlarla konuşmak iyi gelmişti. Ama Caner'e üzülmüştüm. Gerçekten Ezgi'den hoşlanmıştı. Şimdi böyle reddedilmesi kötü olmuştu.

Alparslan'ın odasına vardığımda kapıyı çaldım. İçeriden gel komutunu duyduğumda kapıyı hafifçe aralayarak başımı uzattım. Alparslan'ı masasında oturup önündeki dosyaya bakarken gördüğümde konuştum.

"Gelebilir miyim yüzbaşım?" Alparslan sesimi duymasıyla birlikte başını dosyadan kaldırırken yüzündeki ufak tebessümle cevap verdi. "Buyurun doktor hanım." birbirimize böyle hitap etmemiz beni ilk zamanlarımıza götürmüştü. Bu odada ne güzel anılarımız vardı. Olmaya da devam edecekti.

Odaya girip kapıyı kapattıktan sonra Alparslan'ın yanına doğru ilerledim. Bakışları tüm yüzümde ilgiyle dolaşırken sesini duydum. "Nasıl geçti konuşmanız?" merakla bana bakarken derin bir iç çektim. "Kendimi rahatlamış gibi hissediyorum." diyerek kalçamı masaya doğru yasladım.

Alparslan oturduğu sandalye de geriye doğru giderek elini bana doğru uzattı. Elimi avuçlarının arasına doyduğumda beni kendine doğru çekerek dizine oturmamı sağladı. Şimdi dizlerinden birine oturmuş, bacaklarım iki bacağının arasında kalmıştı. Kollarımdan birini boynuna dolayarak ona bakarken Alparslan elini belime doğru sardı.

"Gözlerindeki rahatlamayı görebiliyorum ama aynı zamanda hüznü de görüyorum. Ayrıca yine ağlamışsın." dediğinde bakışlarımı yere doğru eğdim. "Bu bir süre daha böyle devam edecek galiba."

Alparslan elini çeneme yaslayarak başımı kaldırırken bakışlarımız tekrardan buluştu. "Ağlamanı sevmiyorum ama eğer rahatlıyorsan buna bir süre göz yumarım." dediğinde başımı salladım olumlu manada. "Kartal'a ona bir süre abi demeyeceğimi söyledim, üzüldü biraz."

"Sana zaman vermesi gerekiyor, her şeyi bu kadar kolay kabullenmeni beklemiyordur diye düşünüyorum. Çünkü kendisi kabullenmek için epey bekledi." dediğinde sözlerinin doğruluğu ile başımı salladım. "Kabul etti zaten." dedikten sonra ekledim. "Bir de ona öz babamın soyadını almak istediğimi söyledim. O şerefsizin soyadını bir dakika bile taşımak istemiyorum."

"İyi yapmışsın güzelim, o soyadı senin hakkın." dedikten sonra ekledi. "O zaman bundan sonra sana Hazan Candemir Türkoğlu mu diyoruz?" keyifli bir şekilde bana bakarken gülümsedim. "Evet, öyle diyoruz galiba."

Alparslan elimi yanağıma yaslayarak baş parmağını kıvrılmış olan dudağımın kenarına getirerek mırıldandı. "Şu gülüşü görmeyi ne kadar özlemişim." dediği şeyle birlikte gülüşüm daha da büyürken Alparslan tekrar konuştu. "Hep böyle gül olur mu? Sen gülümsemeyince benim günüm güzel geçmiyor."

"İkimizde gülelim, çünkü bunu çok hak ediyoruz." diyerek bende elimi Alparslan'ın yanağına doğru yasladım. Başımı hafifçe dudaklarına doğru yaklaştırıp küçük bir öpücük bıraktıktan sonra geriye çekildim. Onunla vakit geçirmeyi özlemiştim. Ancak bulunduğumuz yerde ancak bu kadarı mümkündü.

 

 

◔◔◔

Üzerime giydiğim bordo elbiseye aynadan bakarken kararsız bir şekilde yatağın üzerindeki elbiselere baktım. Hangi elbiseyi giymem gerektiği konusunda emin değildim. Aynada yan dönerek vücudumu incelerken bakışlarım kapıya omzunu yaslamış beni izleyen kocama doğru kaydı.

"Sence üzerimdeki nasıl?" dediğimde Alparslan hayran hayran bana bakmaya devam etti. "Giydiğin her şey mükemmel oluyor." dediğinde tebessüm ederek konuştum. "Ama bana fikir vermen gerekiyor hayatım, ben çok kararsızım. Üzerimdeki mi yoksa şunlardan biri mi?" diyerek yatağın üzerindeki siyah ve koyu mor renkteki elbiseyi işaret ettim.

Alparslan yataktaki elbiselere baktıktan sonra tekrar bana doğru bakarak baştan aşağı beni süzdü. Ardından yanıma doğru yaklaşarak cevap verdi. "Tek bildiğim üzerindeki elbiseyle herkesin dikkatini çekeceğin, acaba gitmesek mi düğüne?"

Sesinden anladığım ufak bir kıskançlık kokusuyla bende ona iyice yaklaştım. "Tamam bence de gitmeyelim çünkü sana da beyaz gömlek çok yakışıyor." dediğimde Alparslan benim gibi tebessüm etti.

Sessiz kalmasıyla birlikte tekrar konuştum. "Yani bunu diyorsun?" dediğimde başını salladım. "Evet." dediğinde aynaya tekrar dönerek kendime baktım. Galiba şuan içime sinmişti bu elbiseyi giymek. Başımı hafiften Alparslan'a doğru çevirerek mırıldandım. "Fermuarı çeker misin o zaman?"

Alparslan iyice dibime doğru girerek belime kadar uzanan saçlarımı sol omzuma doğru topladı. Elini fermuara götürmeden önce kulağıma doğru eğilerek mırıldandı. "Bir şartla." dediğinde kaşlarımı çatarak aynadan ona doğru baktım. O da bana bakarken tekrar konuştu. "Gece geldiğimizde de ben açacağım."

Algıladığım cümle ile büyükçe gülümsedim. "Kabul ediyorum."

Alparslan elini fermuara götürerek tek hamlede fermuarı çekerek başını sağ boynuma doğru eğerek boyun girintime dudaklarını bastırdı. Ardından geri çekilerek konuştu. "Bu güzel kadının yanına yakışmak için benim de epey özenli hazırlanmam gerekiyor anlaşılan."

"Sen her halinle benim yanıma yakışırsın zaten." dediğimde Alparslan karizmatik bir biçimde gülümsedi. Ardından üzerindeki tişörtü bir çırpıda çıkartarak gardıroba doğru ilerlemeye başladı. Gardırobun kapağını açarak içerisinden beyaz bir gömlek çıkartarak üzerine geçirdi. Daha şimdiden etkilenmeye başlamıştım bile.

Bakışlarımı Alparslan'dan çekerek makyaj masama doğru ilerlemeye başladım. İlk işim yüzümdeki belli olan morluğu kapatmak olmuştu. Onun ardından göz makyajı yapmış ve koyu tonlarda bir ruj sürerek makyajımı tamamlamıştım. Saçlarıma maşayla şekil verdikten sonra yaklaşık bir saat sonra tamamen hazırlanmıştım.

Topuklu ayakkabılarımı elime alarak merdivenlerden aşağı inerken Alparslan'ın merdivenlerin başında koluna saatini taktığını görerek yanına ilerlemeye devam ettim. Saati takıp bakışlarını bana doğru çevirirken hayranlık ve beğeni dolu bakışlarını görmek güzeldi.

"Gelinden bile güzel olman haksızlık değil mi?" dediğinde güldüm. "Eminim ki o benden daha güzel olmuştur." Alparslan söylediğim cümle ile birlikte omuz silkti. "Güzellik göreceli bir şey, benim için en güzel kadın sensin."

"Duygularımız karşılıklı, sende benim için en yakışıklı adamsın." dediğimde Alparslan elini bana doğru uzattı. Elini kavrayarak merdivenin son basamağını da indikten sonra birlikte kapıyı doğru ilerledik.

Ayakkabılarımı giyerek üzerime şalımı omuzlarıma örttükten sonra birlikte evden çıktık. Alparslan'ın arabasına doğru ilerleyerek bindiğimizde düğün salonuna gitmek üzere yola çıktık.

 

 

◔◔◔

Arabayı park edip salondan içeri el ele girdiğimizde etrafıma doğru bakındım bizimkilerinin nerede olduğunu görmek için. Masalara göz gezdirirken Nazlı'nın bize doğru el salladığını görerek Alparslan'a elimle Nazlıları işaret ettim. Alparslan belimden tutarak beni masaya doğru yönlendirirken ona ayak uydurdum.

Onlara doğru yaklaştıkça Buse ve Fırat dışındaki herkesin burada olduğunu gördüm. Bir de Kartal yoktu, en azından timinin masasında değildi. Nazlı oturduğu yerden ayağa kalkarken bana doğru geldi. "Canım arkadaşım benim." kollarını bana doğru dolarken bende ona sıkıca sarıldım. "İyisin değil mi?" Nazlı kollarını benden usulca çekerek yüzüme doğru bakarken gülümsedim. "İyiyim, sen nasılsın?"

"iyiyim bende, beyefendiyi anneme bıraktık geldik." dediğinde elimle kolunu sıvazladım. "İyi yapmışsınız." Nazlı, benden sonra Alparslan ile tokalaşırken bende yanındaki Emre ile tokalaşarak Semra ablaya doğru ilerledim.

"Hoş geldiniz, birinin gözü yollarda kaldı." diyerek Efe'yi işaret ederken güldüm. Semra abla ile de sarılıp ayrıldıktan sonra yanında dikilen Murat abiye döndüm. "Hoş geldin." diyen Murat abi ile tokalaştım. "Hoş buldum."

Bakışlarımı Efe'ye doğru çevirdiğimde onun bakışlarının bende olduğunu görerek konuştum. "Efeciğim, nasılsın görüşmeyeli? Gel bakalım yanıma." Efe yanıma doğru geldiğinde onunla da sarıldım. "İyiyim, sen nasılsın?"

"Seni gördüm daha iyi oldum." Efe söylediğim şeyle utanarak gülümserken Alparslan'ın sesini duydum. "Koş bakalım yanıma aslan parçası." dediğinde Efe benden ayrılarak dayısına doğru ilerlemeye başladı.

Bende sırayla Caner, Kadir ve Barışla tokalaştıktan sonra bizim için ayrılmış olan sandalyelerden birine oturdum. Yanımda oturan Barış bana doğru yönelerek konuştu. "Nasıl gidiyor Hazan?" dediğinde tebessüm ettim. "İyi gidiyor gibi, atlatmaya çalışıyorum. Sen nasılsın?"

"İyiyim bende ne olsun, uğraşıyoruz." Yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle birlikte bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdim. Tek gözünü kırparak başını iki yana sallarken ben gülümsemeye devam ettim.

Bakışlarım Alparslan'ın ardından içeri giren Kartal'a kaydığında bakışlarımız buluştu. Bizim düğünümüzde giydiği gibi bir siyah bir takım elbise giymişti. Bize doğru yaklaşırken gergince yutkundum. Onun yanımıza doğru yaklaştığını gören yan masamızdaki timi oturdukları yerden ayağa kalkarlarken bizimkiler de ayağa kalktı.

Bende oturduğum yerden ayağa kalkarken Kartal ilk önce timinin yanına giderek hepsiyle tokalaştıktan sonra bize doğru yaklaşmaya başladı. Alparslan ile tokalaştıktan sonra sırayla diğer tim üyeleriyle tokalaştı. Ardından bana doğru geldiğinde birbirimize bakmaya devam ettik.

Herkesin bakışları üzerimizdeydi ve muhtemelen hepsinin her şeyden haberi vardı. "Hoş geldin." diyerek küçük bir tebessüm ettim ve elimi Kartal'a doğru uzattım. Kartal da benim gibi tebessüm ederek elimi tuttu ve benimle tokalaştı. "Hoş buldum." dedikten sonra ekledi. "Çok hoş görünüyorsun."

"Teşekkür ederim." Kartal ufak bir tebessüm ettikten sonra masadaki herkese bakarak konuştu. "İyi eğlenceler, ben şöyle geçeyim." herkes onu onaylarken bende onaylayarak sandalyeme tekrar oturdum.

Alparslan da sandalyesine geri oturduğunda bakışları bana doğru döndü. Elini çıplak bacağımın üzerinde hissederken güven veren bakışlarını gördüm. Birbirimize bakarken ortamdaki sessizliği bozmak için Nazlı'ya doğru döndüm.

"Metehan nasıl oldu? Biraz daha iyi mi?" dediğimde Nazlı başını salladı. "Çok şükür daha iyi, bizi biraz korkuttu ama bunu da atlattık." dediğinde gülümsedim. Çok güzel bir anne olmuştu Nazlı. "İşte böyle kah mutlu, kah hasta öyle öyle büyüyorlar." dedi Semra abla.

Nazlı, Semra ablanın dediğine güldü. "Bana hiç büyümeyecek gibi geliyor vallahi, hele ki geceleri uyumayınca." dediğinde bende güldüm. Çok zor olmalıydı.

"Büyür büyür, bu sefer de okul sorunu başlar." dedi Semra abla Efe'ye bakarken. Nazlı bakışlarını Efe'ye doğru çevirdi. "Ben ancak seneye başlayacağım okula, şimdilik Efe beyle pek görüşemeyeceğiz."

Efe Caner ile oynamayı keserek ilk önce Nazlı'ya ardından da annesine doğru baktı. Ardından da oturduğu yerden kalktı. "Anne ben sıkıldım." dediğinde güldüm. Semra abla hafifçe kaşlarını çattı. "Oğlum düğüne geldik, ne sıkılması."

"Ama gelinle damat nerede? Çıkmıyorlar." dedi Efe itiraz ederek. Onun haklı isyanına daha çok gülerken konuştum. "Hadi gel biraz gezelim biz." dediğimde Efe bana doğru geldiğinde bende oturduğum yerden kalktım. Efe'nin elini tutarken Nazlı'nın sesini duydum. "Bende geleyim sizinle, ayaklarım açılsın biraz."

Üçümüz birlikte kapıya doğru ilerleyip dışarı çıktıktan sonra salonun etrafında dolaşmaya başladık. "Nasıl sıkıntın geçti mi?" diyerek Efe'ye doğru baktığımda o da bana bakarak konuştu. "Keşke burada park olsaydı." dediğinde güldüm. "Bir gün gideriz parka olur mu?"

"Oluur." Efe neşeli bir şekilde cevap verirken Nazlı'nın sesini duydum. "Bir gün bize de gelin, evde sıkılıyorum. Gerçi Mete'den vakit bulamıyorum ama yine de gelin siz." dediğinde başımı salladım. "Geliriz, özledim ben yeğenimi."

Salona doğru geri ilerlerken Nazlı'nın sesini duydum. "Moralini bozmak istemiyorum ama gerçekten iyisin değil mi Hazan?" bakışlarımı Nazlı'ya doğru çevirerek gözlerine doğru baktım. Endişeli gözlerle bana bakarken büyükçe yutkundum.

"İyi sayılırım. Bilmiyorum yani, atlatmaya çalışıyorum ama başarılı olabilecek miyim bilmiyorum." dediğimde Nazlı duraksayarak bana doğru döndü. Elini omzuma doğru yaslarken konuştu. "Ben her zaman senin yanındayım bunu unutma, ne zaman konuşmak dertleşmek istersen buradayım."

"Biliyorum, iyi ki varsın. İyi ki tanıştım seninle." dediğimde Nazlı güldü. "İyi ki bende seninle tanıştım, her şerde bir hayır var dedikleri bu olsa gerek. O gün Emre'nin vurulmasıyla birlikte hepimizin hayatına girdin ve yer edindin."

O zamanlar aklıma gelirken gülmeden edemedim. Buraya alışmaya çalışırken Nazlı ve Semra abla bana verilen büyük bir hediyeydi. Onlar sayesinde kolayca alışmıştım buraya. Ayrıca Nazlı haklıydı, gerçekten her şerde bir hayır vardı. Emre yaralanmamış olsaydı ben belki de hayatımın aşkıyla karşılaşamayacaktım.

"Hadi girelim içeriye, bizimkiler gelmiştir belki." Nazlı'yı onayladığımda salondan içeriye tekrar girdik. Oturduğumuz masaya doğru ilerlerken bakışlarım yan masada oturan Kartal'a takıldığında başımı eğerek selam verdim. O da aynı şekilde bana selam verirken masaya geçerek oturdum.

Efe dayısının kucağına geçip otururken bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Buse ve Fırat'ın el ele içeri girdiğini görünce elimi hafifçe kaldırarak yerimizi belli ettim. Buse bizi görerek Fırat'a işaret ederken yanımıza doğru gelmeye başladılar.

Onların gelmesiyle birlikte ayağa kalkarken Buse yanıma doğru geldi. "Hoş geldiniz." dediğimde Buse kollarını bana doğru sararak konuştu. "Hoş buldum, olanları daha yeni duydum Hazan. Sen iyisin değil mi?"

Kollarımı Buse'den çekerek konuştum. "İyiyim, merak etme. Sen nasılsın?" dediğimde Buse gülümsedi. "İyiyim." Buse'den ayrılarak Fırat ile tokalaştıktan sonra yerime oturmadan Semra abla ile sarılan Buse'yi izlemeye devam ettim.

Semra ablanın sırtında duran eline doğru baktığımda gördüğüm tektaşla birlikte şaşırdım. Sonunda Fırat ile Buse'yi de evlendirecektik demek. Nazlı da benim gibi tektaşı gördüğünde birbirimize doğru baktık. Buse Semra abladan sonra Nazlı ile sarılırken Nazlı'nın sesini duydum.

"Hem hoş geldiniz, hem hayırlı olsun mu desek ne desek?" dediğinde Buse Nazlı'dan ayrıldı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken Buse güldü. "Teşekkür ederiz."

"Emreyle Nazlı açılışı yaptı, sırayla herkes gidiyor vallahi." dedi Semra abla gülerek. Semra ablanın dediği şeyle ne olduğu anlaşılırken herkes tek tek tebrik etmeye başladı Fırat ile Buse'yi.

"Vay be sizi de evlendiriyoruz ha?" dedi Caner keyifle. Ardından ekledi. "Daha dün gibi Buse Buse diye başımızın etini yiyordun, şimdi muradına erdin he?" Caner gülerek Fırat'a bakarken Fırat kaşlarını çatarak Caner'e baktı. "Caner."

Fırat'ın uyarı dolu sesiyle birlikte Kadir konuştu. "Hiç itiraz etme, Caner haklı vallahi." dediğinde Alparslan'ın sesini duydum. "Neyse ki o günler geride kaldı değil mi?" Fırat Alparslan'a doğru döndüğünde Alparslan omuz silkti. "Zamanında sende benimle dalga geçiyordun her şey karşılıklı kardeşim."

Onlara gülerken bende Buse ile Fırat'ı tebrik ettim. Daha yerime oturamadan bu sefer kapıdan giren Harun beyi ve yanındaki benden birkaç yaş küçük olduğunu düşündüğüm bir kızı gördüm. Benimle birlikte tim de görürken yan masadaki askerler de oturdukları yerden ayağa kalktılar

Harun bey ilk önce Kartal ile tokalaştıktan sonra masadaki askerlere baş selamı verdi. Ardından bizim masaya yaklaştıktan sonra ilk önce Fırat ile tokalaştıktan sonra Alparslan ile tokalaştı. Bakışları beni bulduğunda benimle de tokalaşarak yanındaki kıza hitaben konuştu.

"Kızım, seni Hazan hanımla tanıştırmak istiyordum. Kısmet bugüneymiş. Kendisi Alparslan yüzbaşımızın eşi ve çok değerli bir doktorumuz." diyerek beni tanıtan Harun bey ile utanarak tebessüm ettim. Harun beyin yanındaki kız elini bana doğru uzattı. "Ben Sevde, çok memnun oldum, babam senden çok bahsetmişti."

Bende elimi ona doğru uzatarak elini tuttum. "Bende çok memnun oldum Sevde." diyerek tebessüm ettim. Sevde'nin bakışları yanımdaki Barış'a doğru kayarken sesini duydum. "Merhaba Barış bey, nasılsınız?"

Sevde, Barış'a elini uzatırken Barış Sevde'nin elini kavrayarak aşağı yukarı salladı. "İyiyim, siz nasılsınız?" dediğinde Sevde küçük bir tebessümle cevap verdi. "İyiyim, teşekkür ederim."

Sevde ve Barış'ın nereden tanıştığını sorgularken Barış'ın heyecanlı halini görmemek imkansızdı. Sevde de ondan pek farksız sayılmazdı. Bu ikisinin arasında güzel şeyler olacaktı anlaşılan.

"Gel kızım, bak seni meslektaşınla tanıştırayım." diyen Harun bey ile Sevde ve Barış'ın bakışları birbirinden ayrıldı.

Sevde, babasının peşinden Nazlı'ya doğru ilerlerken bende kolumla Barış'ın kolunu dürttüm. Benim yaptığım hareketle Barış irkilirken bakışları bana doğru döndü. Ne oluyor manasında başımı iki yana sallarken Barış da benim gibi başını iki yana salladı.

"Neler oluyor?" dediğimde Barış omuz silkerek bana doğru baktı. "Bir şey olmuyor." dediğinde inanmayarak kaşlarımı çattım. "Siz nereden tanışıyorsunuz?" dediğimde Barış cevap verdi. "Sevde hanım buraya ilk geldiğinde eve bırakmıştım, Harun yarbayımın emri ile. Orada tanıştık."

İmayla Barış'a bakmaya devam ederken Barış gülerek bana baktı. "Öyle bakma, gerçekten bir şey yok." dediğinde bende güldüm. "Buna inanmadım ama hadi neyse."

Harun bey, Alparslan ile Fırat'ın yanına oturduktan sonra Sevde'nin Nazlı'nın yanına oturduğunu gördüm. Babası meslektaşınla tanıştıracağım dediğine göre Sevde de öğretmen olmalıydı. Barış'ın yanındaki yerime otururken tekrar Barış'a doğru dönerek konuştum.

"Demek öğretmenmiş, hangi okulda çalışıyor?" dediğimde Barış cevap verdi. "Buradaki köylerden birinde göreve başladı." dediğinde başımı sallayarak onayladım.

Barış ile sohbetimiz gelin ve damadın giriş müziği ile kesilirken bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Gelin ve damat içeriye girerken yüzümde büyük bir gülümsemeyle onları izlemeye başladım. Çok güzel görünüyorlardı. Bundan bir hafta önce gelinlik ve damatlığın içinde biz varken şimdi evli bir şekilde başka birinin düğününe gelmek garip bir duyguydu.

Gelin ve damat nikah masasına geçtiğinde şahitler de masaya geçerek yerlerine oturdular. Nikah memuru gerekli soruları sırayla sorarken her evet cevabından sonra salonda büyük bir alkış sesi duyuldu. Nikahın ardından gelin ve damadın ilk dans şarkısı çalarken hayranca onları izlemeye devam ettim.

Bakışlarımı yanımda oturan Alparslan'a doğru çevirdiğimde o da bana doğru baktı. Birbirimize gülümseyerek bakarken Alparslan elini omzuma doğru atarak beni kendine doğru çekti ve şakaklarıma dudaklarını bastırdı.

Ailemle birlikte olmak, kasvetli düşüncelerden sıyrılıp başka bir ortamda bulunmak kendimi iyi hissettirmişti.

Gelin ve damadın dans şarkısının bitmesiyle birlikte diğer misafirlerin dansa kalkması için Nilüfer-son arzum şarkısı çalarken yanımdaki hareketlenmeyle birlikte Alparslan'ın elini gözlerimin önüne doğru geldi. Bakışlarımı Alparslan'a çevirirken sesini duydum.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz doktor hanım?" dediğinde elimi avcunun arasına koyarak tuttum ve oturduğum yerden ayaklandım. "Seve seve yüzbaşım."

Birlikte sahneye çıktığımızda ellerini Alparslan'ın omuzlarına koydum. O da elini belime sararak beni kendine doğru çekti. Şarkının ritmine göre dans ederken Alparslan'ın gözlerine bakmaya devam ettim.

Gelse bile son günüm

Koluna alsa ölüm

Gözlerimin önünde

Seninle geçen günüm

 

Senden sonra kalbimi

Sevgilere kapadım

Ben seninle o günü

Bin yıl gibi yaşadım...

"Gözlerindeki ışıltı hep şimdiki gibi mutluluktan olsun güzelim." Alparslan'ın gözlerinin içine bakarken gülümsedim. "Bu ışıltının sebebi sensin sevgilim." dedim elimi Alparslan'ın ensesine dolarken. "Ortam değişikliğinin ve sevdiğim insanlarla bir arada olmamın da etkisi var evet. Ama en büyük destekçim yanımda olduğu sürece ben her şeyin üstünden gelirim."

Alparslan başını omzuna doğru eğerek gülümsedi. "Ölene kadar, her zaman en büyük destekçin ben olacağım." aşkla Alparslan'ın gözlerinin içine bakarken bakışlarım istemsizce bizi izleyen Kartal'a döndü.

"Kartal neden öyle bakıyor?" diyerek soru yönelttiğimde Alparslan dans ederken hafifçe Kartal'a doğru dönerek baktı. Ardından gülerek başını iki yana salladı. "Abilik triplerine girmiş belli ki, seni kıskanıyor."

Kaşlarımı çatarak Alparslan'a doğru baktığımda Alparslan açıklamak adına konuştu. "Erkekler kız kardeşlerini veya ablalarını başka birisiyle paylaşmayı sevmez. Sonuçta başka bir erkek geliyor ve onu sizden koparıyor. Hele ki yaptığı hareketler öyle bir batar ki." dediğinde alayla güldüm. "Biliyormuş gibi konuştun, yoksa sende mi öyleydin?"

Merakla Alparslan'a bakarken Alparslan cevap verdi. "Öyleydim, Murat abi bizimle tanışmaya geldiğinde falan hiç sevmemiştim onu. Ablamla ilgilenmesi falan hiç hoşuma gitmemişti. Tabii zamanla alışıyorsun üstünden yıllar geçtikçe, kardeşinin mutlu olduğunu gördükçe işler değişiyor."

"Bence o da benim seninle mutlu olduğumu biliyordur." dediğimde Alparslan başını salladı. "Elbette biliyor ama eminim benim hareketlerim de ona batıyordur." dedi gülerek.

Dans müziğinin bitmesiyle birlikte Alparslan ile sahneden indikten sonra birlikte masaya doğru ilerledik. Masanın üzerindeki meyve suyundan birkaç yudum içerken salonda duyulan oyun havasıyla birlikte Nazlı beni tutup sahneye tekrar çekti. Semra abla ve Buse de bizimle çıkarken Sevde tüm ısrarlara rağmen çıkmamıştı. Onlara ayak uydurmak için sahnede oynarken biraz da olsa dertlerimden sıyrılıp eğlenebildiğim için mutluydum.

 

 

◔◔◔

Sahnede oynarken hissettiğim mide bulantısıyla birlikte oynamayı bırakarak masaya doğru ilerledim. Bir anda ne olduğunu hiç anlamamıştım ama salon üstüme üstüme gelmeye başlamıştı sanki. Masaya ilerleyerek ağzı kapalı olan sulardan birini alarak açmaya çalıştım ancak titreyen ellerim buna engel oluyordu.

"Hazan, iyi misin güzelim?" Alparslan'ın sesini duyduğumda cevap vermeye çalıştım. "Midem biraz kötü oldu." diyerek Alparslan'a doğru baktığımda endişeli gözlerle bana baktığını gördüm.

Alparslan biraz önce açamadığım suyu açıp bana doğru uzatırken elini belime sararak ayakta durmama destek olmaya çalıştı. Sudan birkaç yudum içtikten sonra bulantımın iyice artmasıyla konuştum. "Benim lavaboya gitmem lazım."

"Tamam, tamam gidelim." Alparslan belimden tutarak benimle birlikte salonun kapısına doğru ilerlerken nefes almakta güçlük çekiyordum. Ne olmuştu anlamamıştım, her şey iyiyken bir anda ne olmuştu?

Lavaboya geldiğimizde Alparslan'ı ardımda bırakarak direkt olarak lavaboya girdim ve kabinlerden birine girerek klozete doğru eğildim. Midemdeki her şeyi çıkartırken saçlarımın sırtıma doğru bir el tarafından toplandığını hissettim.

Midemin bulantısı hala devam ederken eğildiğim yerden doğruldum. Ayakta duracak halim bile kalmamıştı neredeyse. Alparslan beni kendine doğru yaslayıp elini karnıma doğru sararken şifonu çekti.

Beni kabinden çıkartıp muslukların olduğu yere doğru götürerek çeşmeyi açtı ve ıslattığı elini yüzüme ve boynuma doğru sürdü. "Bu böyle olmayacak, hastaneye gitmemiz lazım." dediğinde onu reddedecek mecalim bile yoktu.

Beni kucağına alarak lavabodan çıkarken gözlerimi kapattım. Ancak etrafımda konuşulan şeyleri duyabiliyordum.

"Ne oldu Hazan'a Alparslan?" Kartal'ın endişeli sesini duydum ilk önce. Ardından da Alparslan'ın cevabını. "Bilmiyorum birden fenalaştı, hastaneye gidiyoruz biz." dediğinde Kartal konuştu. "Tamam, bende geliyorum."

Bundan sonrası benim için kesik kesikti. Arabaya bindirildiğimi hissetmiştim, başımın Alparslan'ın göğsüne yaslandığını aldığım kokusundan anlamıştım. Bir de ara ara Alparslan'ın endişeli sesini duymuştum. Benim onu duyup duymadığıma dair sorduğu sorular, iyi olacağımı söylemeleri..

Gözlerimi aralarken gördüğüm beyaz tavan ve duymaya alışık olduğum hastane kokusu beni karşılamıştı. Gözlerim ışığa alışmaya çalışırken saçlarımda hissettiğim dokunuşlarla bakışlarımı elin sahibine doğru çevirdim.

"İyi misin bir tanem?" iyi hissediyordum, mide bulantım geçmişti. "İyiyim, ne oldu bana?" dediğimde Alparslan'ın cevabını duydum. "Bayıldın, serum takıldı şimdi." dedikten sonra tekrar konuştu Alparslan. "Çok korkuttun beni."

Eli yanağımda dolaşırken görüşüm daha netti artık. Üzerindeki siyah ceketi çıkartmış iliklediği kol düğmelerini açarak gömleğin kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. "Eren korkulacak bir şey olmadığını söyledi ama o bunu söyleyene kadar ömrümden ömür gitti."

"Neden olmuş bir şey söyledi mi?" dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Kan sonuçlarından sonra belli olur dedi."

Odanın kapısı açıldığında içeri giren Kartal'ı gördüm. Adımlarını bana doğru atarak yanıma doğru geldiğinde endişeli sesini duydum. "Korkuttun bizi, iyi misin?" başımı olumlu anlamda sallarken Kartal'ın rahat bir nefes verdiğini işittim.

Odanın kapısı çalıp tekrar açıldığında içeri giren Erenle birlikte Alparslan ve Kartal'ın sesini duydum aynı anda. "Nesi varmış?"

"Sonuçlar çıktı mı?"

İkisi birbirine bakıp ardından Eren'e doğru baktıklarında Eren bana doğru bakarak konuştu. "Öncelikle geçmiş olsun Hazan. Sonuçlar çıktı. Kanında eser miktarda zehir tespit edildi." dediğinde şaşkınlıkla konuştum. "Zehir mi?"

Eren başını sallarken Alparslan'ın sesini duydum. "Bu nasıl olur? Biz aynı şeyleri yedik, bende bir sorun yok." dediğinde aklıma gelen şeyle birlikte mırıldandım. "Meyve suyu, masanın üzerindeki meyve suyundan içmiştim."

"Ben hemen arıyorum Fırat'ı, meyve suyunu getirsin buraya." dedi Kartal acele bir şekilde odadan çıkarken.

"Bu bir sorun yaratır mı? Yani Hazan iyi olacak değil mi, başka bir sorun olmaz." dedi Alparslan korku dolu bir sesle. Eren cevap verdi. "Zehrin içeriğine bağlı olarak değişir ama kanında az bir miktar olduğu için bir sorun olacağını düşünmüyorum. Serumu bittikten sonra çıkabilir."

Alparslan rahat bir nefes verirken Eren tekrar konuştu. "Meyve suyuna ulaşırsanız içeriğinde hangi zehir kullanıldığı tespit edilir bir iki saatte. O zaman içimiz daha da rahat eder."

"Tamam, bizimkiler getirirler şimdi." diyerek Eren'i onayladı Alparslan. Eren bana doğru bakarak tekrar konuştu. "Tekrardan geçmiş olsun, birkaç gün daha dinlen ama seni sahalarda görmek istiyoruz artık."

Eren'in söylediği şeyle birlikte tebessüm ettim. "Bende gelmek istiyorum." dediğimde Eren cevap verdi. "Hadi şimdi dinlen sen, sonra görüşürüz."

Eren odadan çıkarken yerimde doğrulmaya çalıştım. Alparslan bana doğru yaklaştığında panik sesini duydum. "Miden mi bulanıyor?" başımı iki yana sallayarak reddettim. "Hayır, iyiyim ben merak etme. Sadece doğrulmak istiyorum."

Alparslan yanıma yaklaşarak yastığımı yatak başlığına yaslarken benimde doğrulmama yardımcı oldu. "Bu nasıl olur? Düğüne mi sızmışlar?" Aklımdaki soruları sıralarken merakla Alparslan'a doğru baktım. "Bilmiyorum, kafayı yiyeceğim artık."

Verdiği cevapla birlikte gergince yutkunurken odanın kapısı açıldı ve içeri Kartal girdi. Bakışlarını ilk önce bana ardından da Alparslan'a çevirdi. "Fırat ile konuştum, meyve suyunu getirecek. Kimseye bir şey söylememesini de söyledim."

"Bunu o yaptı." dediğimde Alparslan'ın da Kartal'ın da bakışları bana doğru döndü. Hepimizin aklından aynı kişi geçiyordu bundan emindim. Her seferinde bize ulaşmayı başarıyordu. Onca askerin içinde yine bana zarar vermeyi başarmıştı. "Beni öldürmeden vazgeçmeyecek."

Söylediğim şeyle birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Sikerler böyle işi." dediğinde Kartal'ın sesini duydum. "Sakin ol, sinirlenerek bir çözüm bulamayız." dediğinde Alparslan alayla güldü. "Çözüm mü? Adam her yerden çıkıyor, tek çözüm onu almamız."

"Alacağız zaten, biliyorsun araştırılıyor." diyen Kartal ile birlikte Alparslan konuştu. "Yarından itibaren o orospu çocuğunu bulmak için her taşın altına bakacağız. Nasılsa gerekli izinler alınmıştı."

Alparslan ile Kartal'ı dinlerken bir yandan da düşünüyordum. Bu adam neden beni öldürmek istiyordu, benimle olan derdi bitmemiş miydi? Bitmemişti belli ki. Ne demişti, gittin bir askerin zaafı oldun. Tek amacı beni öldürüp bir askerin yıkılışını mı izlemekti?

Alparslan'ın sözlerinden uzun bir operasyona çıkacağını anlamıştım. Peki ben onsuz nasıl baş edecektim olanlarla? Çoğu soru cevapsız kalıyordu. Bu olanlardan anladığım tek şey bunca kez ölümden dönmenin sonucunda bir gün istedikleri şeye ulaşabilecekleriydi.

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Hazan ve Kartal sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Toplu olan sahneler nasıldı? Bence özledik böyle sahneleri sizce?

‣‣‣ Bölüm sonuna doğru biraz aksiyon katmak istedim, sizce neler olacak bundan sonraki bölümlerde?

‣‣‣ Bölümde beğenmediğiniz yerler var mı?

Loading...
0%