@mutlusonsuz222
|
Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar... 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 52.Bölüm Hazan Türkoğlu'nun anlatımından 2 gün sonra, Korku, bu aralar en fazla yaşadığım duygulardan biriydi. Bugün gün boyu o kadar mutluyken yalnızca birkaç saatte tüm mutluluğum gitmişti. Düzelmeye başladığımı düşünürken bugün tüm korkularım yine gün yüzüne çıkmıştı. Artık yorulmuştum. Sürekli bir şeyler olmasından, her hareketimizin izlenmesinden, tehlikede olmaktan yorulmuştum. Kaldıramıyordum. Elimden gelen tek şeyin düşünmek ve ağlamak olması yıpratıyordu beni. O adamı kendi ellerimle öldürmek istiyordum. Artık bende mutlu olmak istiyordum, her evli çift gibi günlerimizin tadını çıkartalım istiyordum. Mesela akşamları Alparslan'a yemek yapmak, onunla film izlemek, el ele sokaklarda yürümek istiyordum ama olmuyordu. Hiçbir şey yoluna girmiyordu. Başa çıkamıyordum artık. İştahım kesilmişti, ne yediğim şeylerden zevk alıyordum, ne yaptığım şeylerden zevk alıyordum. Tek isteğim uyumak ve mümkünse her şey yoluna girmeden gözlerimi açmamaktı. Fırat meyve suyunu getirdikten sonra Eren incelenmesi için laboratuvara göndermişti. Yaklaşık 1 saat kadar sonra meyve suyundaki zehir tespit edilmişti. Ben ne olduğunu anlamamıştım ama Fırat, Alparslan ve Kartal ne olduğunu net bir şekilde anlamıştı. Aralarında bir bakışla gerçekleşmiş ardından da 5 dakika beni odada yalnız bırakıp konuşmak için dışarı çıkmışlardı. Onlar geldikten sonra ise taburcu olmuş ve evimize gelmiştik. O günden beridir evden hiç çıkmamıştım. Alparslan da yanımdan bir saniye bile ayrılmamıştı. Hastaneden çıktığım günün sabahı Kartal gelmişti elinde sevdiğim çikolatalar, tatlılar ve geçmiş olsun hediyesi olarak çok sevdiğim laleler ile. Beni düşündüğü için her ne kadar sevinsem bile yaşadığım bunalımla ona tam olarak sevindiğimi gösterememiştim bile. Yattığım yataktan doğrularak makyaj masama doğru ilerledim. Yüzümdeki morluk az da olsa geçmeye başlamıştı ama kalbimdekilere yenileri ekleniyordu. Derin bir iç çekerek odadan çıktım. Kaç gündür şu yataktan nadiren çıkıyordum, artık çıkmam gerekiyordu. Evimizi, kocamı her şeyi ihmal etmiştim artık toparlanmam gerekiyordu. Merdivenlerden inerken mutfaktan Alparslan'ın konuşma sesi kulaklarıma doldu. Mutfağa doğru ilerlerken sesler daha da netleşti. "Birazdan çıkarım evden, siz hazırlıklara başlayın. Yine elimiz boş dönersek ben Hazan'ın yüzüne bakamam artık. Gözlerindeki korkuyu görmeye, eriyip bitişini görmeye tahammülüm kalmadı." Ben kendi içime kapanmışken Alparslan'ın duygularını görmezden gelmiştim. Onun da benimle kahroluşunu görmemiştim. Şimdi göreve gidiyordu, aklı bende kalacaktı ama kalmaması gerekiyordu. Kafasının benle dolu olması hata yapmasına sebep olabilirdi, bu yüzden biraz da olsa iyi olduğumu bilmeliydi. İyi olacaktım, yarından itibaren işime dönüp hayatıma eskisi gibi devam etmeye çalışacaktım. Tabii psikiyatri seanslarıma devam ederek.. Mutfak kapısından içeri girdiğimde Alparslan'ın bakışları bana doğru döndü. "Tamam Fırat, gelince detayları konuşuruz." dedi benden bakışlarını çekmeden. Ardından telefonunu kapatıp mutfak tezgahına bıraktı. "Hazan'ım, bir şey mi oldu güzelim?" beklentiyle bana bakan gözlerine bakarak başımı iki yana salladım. Birkaç adımda yanına yaklaşarak kollarımı beline dayayarak başımı göğsüne yasladım. Alparslan kollarından birini belime sararken diğerini saçlarımın üzerinden enseme yasladı. Burnunu saçlarımın dibinde hissederken gözlerimi kapattım. Bir süre sarıldıktan sonra kollarımı belinden usulca çekerek göğsüne çıkardım ve yüzüne doğru baktım. "Gidiyor musun?" "Gitmem gerekiyor." dedi Alparslan başını sallayarak. Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı salladım bende. Gitmesin istiyordum, beni yalnız bırakmasın istiyordum. O adamın yapabileceği şeyleri bildikten sonra ona bir şey olmasından çok korkuyordum. "Seni yalnız bırakmak istemiyorum evde durdukça içine daha da kapanacaksın, ablamlara götüreyim mi? Yalnız kalmamış olursun." sorduğu soruyla birlikte başımı iki yana salladım. "Yarın işe başlayacağım." dediğimde Alparslan derin bir iç çekti. "Nasıl istersen, eğer bu sana daha iyi gelecekse başla güzelim." Elimi Alparslan'ın yanağına koyduğumda yanağını elime doğru iyice yaslayarak gözlerini kapattı. "Benim için endişelenme, toparlanacağım. İyiyim, daha da iyi olacağım. Aklın bende kalmasın olur mu?" Söylediğim şeyle Alparslan gözlerini aralayarak bana baktı. Ufak bir tebessüm ederek konuştu. "Kalbim zaten sende kalıyor varsın aklımda kalsın." yanağındaki elimi kavrayarak avuç içimi öperken uzun zaman sonra ilk defa tebessüm ettim. "Biraz önce Fırat'a dediklerini duydum, Alparslan sakın kendini tehlikeye atacak bir şey yapma. Ben her şeye dayanırım ama sana bir şey olmasına dayanamam. Sen sağ salim döndükten sonra hiçbir şey umurumda olmaz benim." beni onaylamasını bekleyerek gözlerine bakarken Alparslan sessiz kaldı. Sessizliği de bir cevaptı benim için. Ama benim duymaya ihtiyacım vardı. "Tamam mı?" diyerek üstelediğimde Alparslan cevap verdi. "Tamam." isteksizde olsa verdiği cevap az da olsa içimi rahatlattı. "Dışarıdan alıp yediğin veya içtiğin şeylere dikkat et." dediğinde başımı salladım. Zaten bundan sonra dışarıdan bir şey alıp yiyip içmezdim. Evden hazırlayacaktım. "İçin rahat olsun, bundan sonra evden hazırlayacağım." "Eve döndüğümde seni böyle bulmak istemiyorum, en azından yemeklerini yemeni istiyorum. İki gündür doğru düzgün bir şeyler yemiyorsun, yüzün küçücük kaldı." diyerek iki elini de yüzüme yasladı. "Şuna bak, minicik. Avuçlarım arasında kaybolacak neredeyse." Söylediği şeyle birlikte istemsizce güldüm. "Senin elin büyük olduğu için olmasın." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Ben minicik diyorsam miniciktir, anlaştık mı?" beklentiyle bana bakarken başımı salladım. "Anlaştık." Aldığı cevapla birlikte onun da yüzünde tebessüm oluşurken dudaklarını alnıma yaklaştırıp uzun bir öpücük bıraktı. Geri çekilirken tekrar gözlerime baktığında fısıldadım. "Sende dikkat et kendine, bende seni sağ salim görmek istiyorum. Yapacağın şeylerden önce arkanda seni bekleyen karın olduğunu hatırla olur mu?" "Hiçbir zaman unutmuyorum k. İnsan kalbinin yerini unutur mu?" söylediği şeyle birlikte başımı salladım. "Doğru, unutmaz." Unutmazdı, insanın kalbi sevdiği için atarken, kalbi onun ismini sayıklarken nasıl unuturdu ki? "Seni çok seviyorum." diyerek dudaklarına yaklaştım ve küçük bir öpücük bırakıp geri çekildim. "Bende seni çok seviyorum." Alparslan'ın cevabıyla birlikte kollarımı tekrardan beline doğru sardım. Sıcacık olan kollarının arasında huzurun tadını çıkarmaya çalıştım. Çünkü belki de aylarca bu kokudan, bu sıcaklıktan, bu huzurdan mahrum kalacaktım..
◔◔◔ Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından göreve çıktıktan 1 ay sonra, Çaresizlik, Hazanla tanıştıktan sonra en fazla tattığım duygulardan biriydi. Ona destek olamamak, yanında olduğumu hissettirememek, o boş boş duvarı izlerken sadece onun bu halini izlemek zorunda kalmak, bana bakarken gözlerinde gördüğüm boşluk çaresizliği iliklerime kadar hissetmeme neden oluyordu. Ben karımı tanıyamıyordum artık. Evlendiğimizden beri eski Hazan yoktu karşımda. Bakışları, sözleri, hareketleri ve gülüşü.. Her şey farklıydı ve ben karımın eski halini çok özlemiştim. Eskisi kadar gülmüyordu, konuşmuyordu sadece düşünüyordu. Sürekli yatakta boş boş duvara veya tavana bakıyor kendini, hayatını sorguluyordu. Yaşadıkları çok zordu biliyordum ama elimden bir şey gelmemesi beni bitiriyordu. Tek istediğim ondan gülüşünü, hayat enerjisini çalan adamı bulmak ve ellerimle öldürmekti. Öldüremezdim ama onu yakalayıp adalete teslim edebilirdim. Böylece Hazan'ın gözlerindeki korku belki biraz da olsa azalırdı. Aklım onda kalmıştı, iyiyim diyordu ama değildi. Benimle de konuşmuyordu, içindekileri bana anlatmıyordu. Saatlerce yanında oturup gözünün içine de baksam aklındakileri bana söylemiyordu. Bir ay olmuştu, böyle bir zamanda onu tek başına bırakmak içime hiç sinmemişti, aklım sürekli ondaydı ama ablamın ve Nazlı'nın onu yalnız bırakmayacağını biliyordum. Belki benim yerimi doldurmazlardı ama onun yalnız hissetmemesi için ellerinden geleni yaparlardı, bunu bilmek biraz da olsa içimi rahatlatıyordu. Mataramdan birkaç yudum su içtikten sonra çantama koyarak cebimden telefonumu çıkardım. Göreve gittiğimizden beridir Hazanla konuşma fırsatım bir kere olmuştu ama o eskiden olduğu gibi mesaj atmaya devam etmişti bana. Yaptığı şeyleri, yaşadığı olayları, tekrar psikiyatriye gitmesi ve ilaca başlaması gibi birçok şeyi bir bir anlatmıştı ve bende dinlenmek için durduğumuz her an onları okumuştum. Saat epey geçti ama nöbette olduğunu biliyordum bu yüzden gönül rahatlığı ile arayabilirdim karımı. Sesini duymayı, kokusunu solumayı çok özlemiştim. Numarasını tuşlayıp kulağıma götürdüğümde telefon birkaç çalıştan sonra açıldı. "Güzelim." diyerek konuştuğumda Hazan'ın sesini duydum. "Alparslan, iyi misin canımın içi?" endişeli sesi kulaklarıma dolduğunda tebessüm ettim. "İyiyim, her şey yolunda." Rahatlamayla verdiği nefesle birlikte mırıltısını duydum. "Allah'ım çok şükür sana. Çok merak ettim seni ama iyisin ya önemi kalmadı. Çok çok özledim seni." Sesi onu bıraktığım güne göre çok daha iyiydi, sesindeki sıcaklık içimin ferahlamasına neden olmuştu. "Bende çok özledim seni birtanem, kokun burnumda tütüyor." dedikten sonra ekledim. "Sen nasılsın, iyisin değil mi?" dedim merakla. Fiziksel olarak iyiydi, haberlerini Hamza'dan alıyordum. Ama ruhen nasıldı onu merak ediyordum. "İyiyim, yardım almak bana iyi geldi. Tek sıkıntım senin özlemin ama onunla da baş ediyorum sevgilim, sana kavuşacağım anın hayaline sığınarak özlemimi gidermeye çalışıyorum." dediğinde gülümsedim. Bunu duymak iyi hissettirmişti. İyi olduğunu duymak, bazı şeyleri aştığını hissettirmek çok iyi hissettirmişti. "Az kaldı, yakında döneceğiz o zaman hasret gidereceğiz." dediğimde Hazan'ın gülüşü doldu kulaklarıma. Günler sonra bu gülüşü duymanın verdiği huzuru anlatamazdım. Tüm yorgunluğum uçup gitmişti sanki. "Giderelim, unuttum sanma elbisenin fermuarını sen açacaktın." Söylediği şeyle birlikte bende güldüm. "Unuttunuz sanmıştım Hazan hanım." dediğimde Hazan tekrar güldü. "Aşk olsun ben sözümde duran biriyim." dediğinde cevap verdim. "Bilmez miyim?" Bakışlarımı etrafta gezdirmeye devam ederken Kartal ile bakışlarımız buluştu. Büyükçe yutkunarak bakışlarımı çekerken Hazan'ın sesini duydum. "Alparslan, Kartal'da operasyonda. Haberin var mı nasıl olduğundan? Ben arayamadım onu." meraklı sesi kulaklarıma dolduğunda bakışlarım Kartal'a çevrildi tekrardan. Kartal ve timi bizden 1 hafta sonra göreve çıkmışlardı ve biz bugün buluşmuştuk. Buradan tekrardan ayrılacak ve aramaya devam edecektik. Kartal'ın yanında doğru adımlarken konuştum. "Yanımda, telefona vermemi ister misin güzelim?" Bakışlarım Kartal'dayken sorduğum soruyla birlikte epey şaşırdığını gördüm. Eliyle kendini işaret ederken Hazan'ın cevabını duydum. "Olur." Telefonu kulağımdan çekip Kartal'a doğru uzattım. Gergince telefonu elimden alarak kulağına götürdüğünde konuştu. "Hazan?" Bakışlarım time doğru döndüğünde Fırat'ın, Murat abinin ve Emre'nin telefonla konuştuğunu gördüm. Kadir, Barış ve Caner ise kendi aralarında gülüşüyorlardı. "İyiyim, hayır bir yaram yok." diyerek Hazan'a cevap veren Kartal ile derin bir iç çektim. Çok uzun bir süreden sonra insanın kardeşinin olduğunu öğrenmesi çok zor bir şey olmalıydı. Bu durumda ben olsam nasıl bir tepki verirdim, kardeşimi kabullenir miydim kestiremiyordum. O yüzden Kartal'ın korkmasını da anlıyordum, elbette ki Hazan acı çekerken susması kabul edebileceğim bir şey değildi ama korkmasını anlıyordum. "Hep iyi ol." dedikten sonra tekrar konuştu Kartal. "Teşekkür ederim benimle konuştuğun için, ardımda birinin beni beklediğini bilmek güzel bir hismiş." dedikten sonra bir süre Hazan'ı dinledi. Ardından tekrar konuştu. "Görüşürüz, kendine dikkat et." Telefonu kulağından indirip bana uzattığında konuştu. "Seni istiyor." telefonu elinden alıp kulağıma götürdüğümde konuştum. "Efendim güzelim?" "Vedalaşmadan kapatmayalım, seni çok çok çok seviyorum ve bekliyorum bana sağ salim dön yüzbaşım." dediğinde neşeli sesiyle tebessüm ettim. "Bende seni çok seviyorum, sende kendine iyi bak." Telefonu kapattığımda bakışlarım yanı başımda dikilen Kartal'a doğru döndü. "Sesi iyi geliyor, o güne göre daha iyi gibi değil mi?" sorgularcasına bana bakarken başımı salladım. "Daha iyi, profesyonel yardım almaya başladı o iyi geldi." Kartal derin bir iç çekti. "Kardeşime bunu yapan o adamı inim inim inletmek istiyorum." sert bir sesle söylediği şeyle birlikte bende ciddileşerek konuştum. "Bunu bende o kadar çok istiyorum ki anlatamam. Ama adam yer yarıldı yerin dibine girdi sanki. Hiçbir yerde yok." "Yerin dibine de girse bulacağız onu." dediğinde onayladım Kartal'ı. Bulacaktık. Bulmak zorundaydık, Hazan'ın gözlerindeki korkuya sebep olan her şeyi yok etmek benim boynumun borcuydu. Telsiz telefonunun çalmaya başlamasıyla birlikte telefonu cebimden çıkartıp kulağıma götürdüm. "Buyurun komutanım?" "Alparslan, Furkan'dan yeni koordinatlar geldi. Artık sonuna geldik gibi duruyor, iki tim de oraya gitsin. Furkan'da orada size katılacak. Koordinatları gönderiyoruz şimdi size. Çok uzak değilsiniz." Harun Yarbay'ın söylediği şeyi onayladım. "Emredersiniz komutanım." Telefonu kapatarak sırıttım. Artık sonuna gelmiştik demek ki, bugün keyfimi bozacak hiçbir şey olamazdı artık. Furkan'ın verdiği bilgiler genelde doğru çıkıyordu. Hazan'ı kurtarmamız da onun verdiği bilgi sayesinde olmuştu, o yüzden bu kadar emindim adamı yakalayacağımızdan. "Tim toplanın." diyerek kendi timimi çağırdığımda Kartal da benim gibi kendi timini çağırdı. Herkes etrafımıza toplandığın keyifle konuştum. "Yolun sonuna geldik artık beyler. Bugün bu iş bitiyor. Yeni koordinatlar gönderildi, Murat abi sen koordinatlara bir bak." Bakışlarımı Kartal'a doğru çevirerek devam ettim. "Harun yarbay iki timinde gitmesini istiyor." dediğimde Kartal beni onayladı. "Tamam gidelim, alalım artık o şerefsizi." Gönderilen koordinata doğru ilerlerken hepimiz gergindik. Yorgunluk, uykusuzluk bir yana artık elimiz boş dönmek istemiyorduk. Günlerden bu herifin peşindeydik ve artık yakalamamız gerekiyordu. Yaklaşık yarım saat süren yürümeyle beraber büyük bir depo görmemizle adımlarımızı yavaşlattık. Depoya tam yaklaşmadan duraksayarak dürbünle depoya doğru baktım. Etrafında onlarca terörist dizilmişti, o Aslan denen adam burada değilse bile korudukları önemli bir şey var demekti bu. "Kıdemli üsteğmen Furkan Dinçer emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!" Furkan'ın sesini duyduğumda dürbünü indirerek bakışlarımı ona doğru çevirdim. Fırat, Furkan'ın yanına doğru ilerleyip onunla tokalaşırken Kartal ve bende yanına doğru ilerlemeye başladık. Fırat ve Furkan daha önceden birlikte sahaya çıktıkları için tanışıyorlardı. Bense daha önce hiç yüz yüze karşılaşmamıştım ama ona büyük bir can borcum vardı. O olmasaydı Hazan'ı bulmamız zordu, onun hayatını kurtarmıştı. Sahada görevde olduğundan ona teşekkür edememiştim ama şimdi tam sırasıydı. "Şükür kavuşturana." diyerek Furkan'a takılan Fırat ile Furkan cevap verdi. "Ne yapayım devrem vatan bizden görev bekler." dediğinde tebessüm ettim. "Hoş geldin." diyerek elimi uzattığımda Furkan elimi tutarak aşağı yukarı salladı. "Hoş buldum komutanım." Benden sonra Kartal da tokalaşırken Furkan benden önce davranıp konuştu. "Geçmiş olsun komutanım." "Sağ ol, karım senin sayende kurtuldu. Hakkını nasıl öderim bilmiyorum." dediğimde Furkan küçük bir tebessüm etti. "Lafı bile olmaz komutanım, bu ülkenin insanlarını korumak kollamak bizim vazifemiz." Elimi omzuna atıp patpatlarken cevap verdim. "Sağ olasın." "Dışarıda yaklaşık 20 kişi var, içeride kaç kişi var öğrenemedim ama bu kadar adamın koruduğu bir şeyler vardır." Furkan'ın söyledikleriyle birlikte Kartal'ın sesini duydum. "Aslan denen adamın burada olma ihtimali yüksek o zaman." "Aynen öyle." diyerek onayladım Kartal'ı. Ardından tekrar konuştum. "Caner sen depoyu net bir şekilde görebileceğin bir yere konumlan." dediğimde Caner beni onayladı. "Emredersiniz komutanım." Caner bizden uzaklaşıp kendisi için yer ararken Kartal'ın sesini duydum. "Muzaffer sen de Caner'in karşı istikametine gelecek şekilde bir yere konumlan. Birbirinizle irtibat halinde olun." Muzaffer, Kartal'ı onaylayarak yanımızdan ayrılırken Kartal'ın sesini duydum tekrardan. "Bizde sağa ve sola dağılalım, etraftaki adamları halledelim ama sessiz olmamız gerekiyor. İçerideki kıllandırmayalım. Yoksa elimizden kaçırabiliriz." Kartal'ı onaylayacağım sırada telsizden Caner'in sesi duyuldu. "Komutanım saat 2 yönünde konumlandım. Çatıda 6 tane adam var indireyim mi?" sorduğu soruyla birlikte bakışlarımı Kartal'a doğru çevirdim. "Muzaffer konum bildir." "Saat 8 yönündeyim komutanım, görüş açım var. Çatıdakileri indirebilirim." dediğinde ikisine de cevap verdim. "Hızlı bir şekilde hepsini indirin, hiçbiri sağ kalmasın." "Emredersiniz." ikisinden de aynı anda cevap alırken çatıdaki teröristlerin bir bir vurulduğunu gördüm. "Temiz komutanım." Aldığım cevapla birlikte konuştum. "Tim biz sağdan ilerliyoruz. İkişerli olarak bölünün, sessizce hallediyoruz bu işi." dediğimde hepsinden onaylayan sesler duydum. Ardından ekledim. "Dışarıdakiler hallolduktan sonra benle Fırat içeri gireceğiz, diğerleri dışarıda durmaya devam edecek." "Emredersiniz komutanım." hepsinin onaylayan sesini duyduktan sonra herkese tek tek baktım ve konuştum. "Allah yardımcımız olsun." Elimle time işaret verirken Kartal'ın sesini duydum. "Eğer adamı bulursan kendine mukayyet ol, biliyorsun önemli biri." dediğinde başımı salladım. "Biliyorum." Timin arkasından ilerlerken tabancamı çıkartıp susturucumu taktım. Ardından bıçağımı çıkartarak ilerlemeye devam ettim. İkişerli guruplar halinde bölünerek ilerlerken deponun biraz ilerisindeki iki adam gözüme çarptı. Benim yanımda ilerleyen Fırat'a elimle adamlardan birini işaret ederken başıyla beni onayladı. Sessizce adamın arkasından yaklaşıp ağzını kapatarak bıçağı boynuna yasladım ve acımadan boynunu kestim. Yere bırakmadan sessizce çalılıkların arkasına götürüp görünmeyecek şekilde yere bıraktıktan sonra ilerlemeye devam ettim. Depoya doğru yaklaştıkça belli mesafe aralıklarla konumlanmış olan teröristleri tek tek etkisiz hale getirerek kapıya doğru yaklaştık. "Sol taraf temiz, arka kapıdan içeri giriyoruz." Telsizden Kartal'ın sesini duyduğumda cevap verdim. "Sağ taraf da temiz, önden içeri giriyoruz." Elimle Fırat'a kapıyı işaret ettiğimde aldığım onayla birlikte kapıyı açtım hızla. Kapıyı açtığımız an önümüze çıkan askere ateş ederken düşmeden tutarak sessizce yere bıraktık. Uzun koridorda ilerlemeye devam ederken sağ taraftaki kapısı açık olan odaya başımı uzatarak baktım. İçeride kimse yoktu, bomboş bir odaydı. İçinde ne eşya ne de başka bir şey vardı. Koridor boyunca ilerlemeye devam ederken Fırat'ın birini daha etkisiz hale getirdiğini görerek yoluma devam ettim. Koridordan dönmeden önce duvara doğru yaslandığımızda duvarın diğer tarafından gelen birileri olduğunu fark ettim görünen gölgelerle. Fırat'a başımla işaret ederken silahımı kaldırarak hazır bir şekilde beklemeye başladım. Gelenler görüş açıma girdiğinde derin bir nefes verdim. Kartal ve Mert idi gelenler. Onlar da benim gibi silahını benden çekip başka tarafa doğrulturken hemen karşımızdaki kapısı kapalı olan kapıya kaydı bakışlarımız. Fırat ile ben kapının sağına geçerken Kartal ve Mert sol tarafına geçti. Kapının kulpuna uzanıp parmağımla 1-2-3 yaparak kapıyı hızla açtım. Görüş açıma giren teröristi indirirken Kartal da diğer taraftan bize gelen teröristi etkisiz hale getirdi. İçeri girdiğimizde güzel bir şekilde dekore edilmiş bir oda bizi karşılarken hayal kırıklığı ile gözlerimi kapattım. Yoktu. Deponun bütün odalarına bakmıştık yoktu, yine ve yine bulamamıştık. Elimi saçlarımın arasından geçirirken sinirle iç çektim. "Allah kahretsin." "Bunca adam ne diye burayı koruyor o zaman, odalar bomboş." Kartal'ın da benim gibi sinirli sesini duyduğumda telsizden konuştum. "Dışarıda hareketlilik var mı?" dediğimde Emre'nin sesini duydum. "Temiz komutanım." Gözlerimi kapatıp yumruklarımı sıkarken Fırat'ın sesini duydum. "Komutanım burada bir şey var." gözlerimi açarak Fırat'ın işaret ettiği yere doğru baktım. Kırmızı bir kilimin üzerinde duruyordu. Ayağını yere doğru vurduğunda duyduğumuz sesle birlikte Fırat tekrar konuştu. "Buranın altı boş." "Kaldır kilimi." dediğimde kilimi kaldırdı, yere döşenmiş olan tahtalardan farklı bir şekilde döşenmiş olan tahta parçaları bize orada bir kapı olduğunu net bir şekilde gösteriyordu. Adımlarımızı o kapıya doğru attığımızda kapının aniden açılması ile birlikte Fırat silahı kapıdan çıkan adamın başına yasladı. İşaret parmağımı dudağıma yaslayarak içeriden çıkan teröriste sessiz olmasını işaret ettim ardından eğer sessiz olmazsa beynine kurşun yiyeceğini anlatmak için silahı işaret ettim. Başını sallayarak beni onaylarken dışarı çıkıp kapıyı kapattı. "vay vay vay kimleri görüyoruz burada." Kartal adama doğru yaklaşarak güldü. Ardından da sert bir ses tonuyla konuştu. "Üzerinde ne varsa çıkart!" terörist ilk önce tüfeğini çıkartırken Mert hızla onu elinden aldı. Ardından cebinden telsizini ve bir çakıyı çıkartarak Mert'e doğru uzattı. "Aralarında akıllılar da varmış görüyor musun?" dedi Kartal bana dönerek. Alayla gülerken adamın yanına yaklaşarak konuştum. "Şimdi göreceğiz bakalım akıllı mı yoksa değil mi. Aslan bey burada mı?" Terörist yüzüme doğru bakıp cevap vermezken Fırat adamın ensesine doğru vurarak konuştu. "Cevap versene lan!" "Yok burada." verdiği cevapla birlikte alayla güldüm. Anlaşılmıştı, buradaydı. "İçeride kaç kişi var?" tekrar konuştuğumda terörist cevap verdi. "Bilmiyorum." "Mert sen bunu dışarı çıkart, biz sonra görüşeceğiz. Değil mi canım benim?" diyerek teröristin yanağına sertçe iki kere vurdu Kartal. Mert, Kartal'ın dediğini yapıp teröristi buradan çıkartırken Kartal bana doğru döndü. "Bizde aşağı bakalım, aslan burada muhtemelen. İçeride önemli bilgilerin olma olasılığı da yüksek. Baksana gizli bir geçit yapmışlar neredeyse." dediğinde başımı salladım. "Gidip öğrenelim bakalım neler varmış içeride." Benim onayımla birlikte Kartal kapıyı tekrar açtı. Yavaşça içeri başını doğru eğip baktıktan sonra kimsenin olmamasıyla birlikte merdivenlerden indi. Onun ardından ben inerken son olarak Fırat merdivenlerden inerek kapıyı kapattı. Duvardaki lambalar sürekli yanıp sönerek içeriyi loş bir şekilde aydınlatıyordu. İçeride iğrenç bir rutubet kokusu vardı. Herhangi bir şeyin olması ihtimaliyle duvarlara bakarak ilerlerken koridorun en dibinde bir oda olduğunu gördüm. Bizden birkaç adım ötede bulunan odaya doğru ilerleyip kapıdan içeri baktığımızda iki ranzalı yatak ve birkaç gardırop olduğunu gördüm. Fırat'a içeri girip bakmasını işaret ederken Kartal öden ilerlemeye devam ediyordu. Tam karşımızdaki odanın kapısı açılıp bir terörist dışarı çıktığında biz onu etkisiz hale getiremeden bağırdı. "Asker! Baskın!" Adam kafasına kurşunu yerken onun ardından üç kişi daha çıktı ve üzerimize doğru ateş etmeye başladılar. Onlara karşılık vermeye çalışırken Kartal'ın geriye doğru savrulduğunu gördüm. Vurulmuştu. "Fırat, Kartal vuruldu!" Fırat bize destek vermeye çalışırken Kartal'ı koltuk altlarından tutarak biraz önce Fırat'ın incelediği odaya doğru çektim. "Kartal duyuyor musun beni?" diyerek hızla konuştuğumda Kartal cevap verdi. "Duyuyorum." Gözlerini usulca araladığında derin bir nefes verdim. Hızla çömeldiğim yerden kalkarak odadaki dolaplara doğru ilerledim. Yanımda kanını durduracak hiçbir şey yoktu, bir şeyler bulmam gerekiyordu. Dolaplara tek tek bakarak kanını durduracak bir şeyler aradım. En son açtığım dolapta beze benzer bir kumaş bulduğumda hızla onu alarak sağ kolu ve göğsünün hizasındaki yaraya bastırdım. "Dayan kardeşim." dediğimde Kartal elini elimin üzerine koydu. "Ben dayanırım, sen Fırat'a yardım et." diyerek yüzünü buruşturdu Kartal. Bilinci şimdilik yerindeydi ama çok kan kaybediyordu, her an bilincini yitirebilirdi. Çatışma tüm hızıyla devam ederken hızlıca yerimden kalktım ve telsize doğru konuştum. "Harekat merkezine haber verin, helikopter yollasınlar. Kartal yaralandı." Kapıya doğru ilerleyerek tüfeğimle karşıdakilere karşılık vermeye başladım. Bir süre daha çatışma devam ederken nihayet son adamı öldürmenin verdiği rahatlamayla birlikte hızla Kartal'ın yanına doğru ilerledim. "Kartal bana bak." diyerek yüzüne doğru dokunduğumda usulca gözlerini araladı. Onu bıraktığım ana göre yüzü kireç gibi olmuştu. "Duyuyor musun beni, dayanmak zorundasın." Bana hiçbir cevap vermezken tekrar konuştum. "Hazan için dayan Kartal, onun sana ihtiyacı var." dediğimde Kartal'dan yine bir cevap gelmedi. Kartal'ın askerleri odaya doğru girerken hızla konuştum. "Kan kaybediyor, helikopter geliyor mu?" "Geliyor komutanım, biz onu buradan çıkartıp helikoptere götüreceğiz." diyen Salim'i onayladım. Dikkatli bir şekilde Kartal'ı çıkartırlarken bende odadan çıkarak karşıdaki odaya ilerlemeye başladım. Görecektik şimdi sakladıkları şeyleri. Odanın kapısını açtığım an bana doğru silah doğrultmuş aslan beyi görmek beklediğim bir şey değildi. Elimdeki silahı ona doğru doğrulturken konuştum. "Yolun sonuna geldin artık, indir silahını!" "Hoş geldin damat." diyerek alayla sırıttığında yüzümde mimik oynamadan tekrar bağırdım. "At silahını teslim ol!" Bana doğru ateş edeceğini anladığım an silah tuttuğu elini isabet alarak omzuna doğru ateş ettim. Elindeki silah yere düşerken kendisi vurulmanın etkisiyle yanında duran sandalyeye doğru düştü. "Sana silahı indir demiştim." Yanına doğru ilerlerken arkamdan birinin başıma silah dayadığını hissederek adımlarımı durdurdum. "Ben bitti demeden bitmez." Aslan bey elini omzuna koymuş bir yandan yüzünü buruştururken bir yandan da konuştu. Alayla gülerken duyduğum ateş sesiyle birlikte başıma yaslanan silahın yere düşme sesini duydum. Başımı sol omzuma doğru çevirdiğimde Fırat'ı gördüm. "Bir sürpriz de ben yapayım dedim kardeşim." söylediği şey ile gülümserken bakışlarımı Aslan'a doğru çevirdim. "Asıl ben bitti demeden bitmez, bunu bunca yıl anlamadın mı?" dedikten sonra yanına doğru adımlamaya başladım. Yakasından tutup kaldırdıktan sonra alayla gülmeye devam ettim. "Yolun sonu ha?" Dişlerini sıkarak bana doğru bakarken cebimden kelepçeyi çıkarttım. "Günlerdir bunun hayaliyle yatıp kalkıyorum biliyor musun?" diyerek tekrardan baktım Aslan'ın yüzüne. Ardından sertçe arkasını döndürüp kollarını sırtında birleştirdim. Yaptığım hareketle inlediğinde umuruma getirmeden bileklerine kelepçeyi taktım. "Bunun bedelini ağır ödeyeceksin biliyorsun değil mi?" dişlerini sıkarak beni tehdit etmeye çalışmasına güldüm. "Çok korktum biliyor musun? Bacaklarım titriyor, Fırat görüyorsun değil mi?" Fırat dediğim şeyle gülerken cevap verdi. "Görüyorum ya görmez miyim?" Ciddileşerek adamı tekrar kendime doğru çevirdim. "Artık hesap verme vakti, o videoda gülerek Hazan'la dalga geçişin gibi bende senin sorgunu izlerken güleceğim hem de katıla katıla." Acıyla yüzüme bakmaya devam etse de sırıttı. "Sahi, Hazan nasıl? Ona verdiğim hediyeyi beğendi mi? Semih'e verdiğim kadar vermedim gerçi ona, vermiş olsaydım şimdi aramızda olmazdı değil mi?" dişlerini göstererek gülerken dişlerimi sıktım. "Kıyamam daha yeni yeni toparlanıyordu, tekrardan kötü olmuş değil mi?" alayla gülmeye devam ederken dayanamayarak elini omzundaki yaranın üzerine bastırdım. "O iyi ama sen iyi olabilecek misin bakalım kancık orospu çocuğu." Yarasına baktırmaya devam ederken karşımdaki adam acıdan neredeyse ağlayacak kıvama gelmişti. İyice bastırırken kulağıma dolan yalvarmalarıyla cevap verdim. "Hazan eminim ki senin gibi yalvarmamıştır, ne dayanıksızmışsın be." "Alparslan, adamı götürmemiz lazım. Helikopter gelmek üzeredir." diyen Fırat ile bakışlarımı kıvranan adamdan çektim. "Azıcık eğlenmeyelim mi ama?" dediğimde Fırat derin bir çekti. Bu adama öfkem o kadar büyüktü ki ne yapsam için soğumayacaktı. Elinde onca askerin, onca masumun kanı vardı. Annelerin, babaların, eşlerin ve hatta öksüz yetim kalmış çocukların ahı vardı üzerinde. Onu şuracıkta eziyet çektirerek öldürmeyi o kadar isterdim ki anlatamazdım. Ama teslim etmem gerekiyordu çünkü bize önemli bilgiler verecekti. "Al şunu Fırat." diyerek Fırat'a doğru iteklediğimde Fırat'ın önüne doğru düştü. Fırat kolundan tutarak onu kaldırırken telsizi açarak konuştum. "Barış, Kadir, Emre içeri gelin." Fırat, aslan bey denen adamı buradan çıkartırken koşarak yanıma doğru gelen üçlüye doğru baktım. "Buradaki her şeyi alın, her yeri didik didik arayın. Önemli bilgiler olabilir, şuradaki bilgisayarı da almayı unutmayın." "Emredersiniz komutanım." odadan çıkarken derin bir nefes aldım. Aslan denen adamı yakalamıştık ama içim hiç rahat değildi. Kartal'ın iyi olduğunu duymadan da olmayacaktı. Hazan'ı bir beladan, üzüntüden kurtuldu derken abisinin yaralanmasıyla tekrar bir üzüntüyle cebelleşecekti ve Kartal'a bir şey olursa eminim ki vicdan azabından kendini suçlayacaktı. Onunla daha fazla vakit geçirmediği, ondan uzak durduğu için kendini suçlayacaktı. Depodan çıktığımda hızlı bir şekilde Kartal'ın yanına doğru ilerledim. "Durumu nasıl?" yanına doğru çökerken Salim'in sesini duydum. "Çok kan kaybetti, nabzı düşük." dediğinde cevap verdim. "Yetiştireceğiz Allah'ın izniyle." Yetiştirecektik, ne olursa olsun yetiştirecektik. Kartal güçlü bir adamdı, bunu da atlatacaktı. Daha kardeşiyle, yeğenleriyle güzel günler geçirecekti. Buna tüm kalbimle inanıyordum.
◔◔◔ Aynı saatler içinde Hazan Candemir Türkoğlu, Elimdeki mahkeme kararına bakarak güldüm. Bugün çok güzel haberler alıyordum. İlk önce Alparslan ile konuşup onun ve abimin iyi olduğunu öğrenmiştim. Şimdi de resmi olarak soyadımın Candemir olarak değiştiğini öğrenmiştim. Her şey yoluna giriyordu yavaş yavaş. Bir de o adamdan tamamen kurtulsak her şey çok güzel olacaktı. "Bu sevincinizi neye borçluyuz doktor hanım?" Eren'in sesini duyduğumda büyükçe gülümsedim. "Kocamla konuştum, iyiymiş ve abimle." dediğimde Eren de benim gibi güldü. "Vay be hala inanamıyorum bir abin olduğuna. Güzel bir şey olmalı." Söylediği şey ile omuz silktim. "Bilmiyorum ki, ben daha alışmış sayılmam. Ama alışacağım, resmi olarak kardeşiz biz artık." dediğimde Eren konuştu. "Bence sen çoktan alışmışsın baksana abim diyorsun." Eren'in dediği şeyle birlikte duraksadım. Doğru söylüyordu. İlk başta ona çok kızmıştım ama biraz da olsa hak vermiştim düşününce. Belki en zor günlerimde yanımda olmamıştı ama bundan sonra olması için ona izin vermem gerekiyordu. Eminim ki bundan sonra her anımda yanımda olacaktı. Yanımızdan koşan iki hemşire ile düşüncelerimden sıyrıldım. Eren'in çağrı telefonuna bildirim gelirken Eren konuştu. "Hasta geliyor galiba." Eren önden hızlı bir şekilde ilerlerken bende peşlerinden ilerledim. Ne olduğunu anlamak için kapıya doğru baktığımda gördüğüm askeri arabalarla kalbim korkuyla atmaya başladı. Gözlerimin önüne daha aylar önce yaşadığımız anlar gelirken kapıya doğru ilerledim iyice. Yine aynı görüntüleri görmek istemiyordum artık kalbim buna dayanmazdı. Alparslan'ın arabadan indiğini gördüğüm an yaşadığım rahatlamayla derin bir nefes verdim. Adımları bana doğru yaklaşırken üzerindeki, ellerindeki kanı görmemle birlikte hızla konuştum. "Alparslan, yaralandın mı?!" Bakışlarım üzerinde telaşla dolaşırken Alparslan'ın sesini duydum. "Ben iyiyim güzelim sakin ol." dediğinde merakla konuştum. "Herkes iyi mi? Bu elindeki kan ne?" dediğimde bakışlarım kapıdan içeri doğru getirilen sedyeye kaydı. Sedyenin üzerinde yatan kişiyi gördüğümde kalbim tekrardan korkuyla çırpınmaya başladı. Kalbim aşina olduğu kaybetme korkusuyla kasıldı. "Abi?" "Çok kan kaybetmiş, kan takviyesi yapılsın. Ameliyathaneye hemen." Eren'in sesi kulaklarımı tırmalarken bakışlarımı sedyeden çekemeden tekrar fısıldadım. "Alparslan, abim." "İyi olacak, merak etme. Sakin ol lütfen." Alparslan kolunu bana sararken gözyaşlarımın yanaklarıma doğru süzüldüğünü hissettim. Ben daha kaç kere aynı acıyla sınanacaktım. Kaç kere daha sevdiklerimin bu kapıdan kanlar içinde girişine şahit olacaktım? Alparslan'ın kollarından çıkıp ameliyathaneye doğru koştum. Bakışlarım ameliyathane yazısına düşerken aklıma burada saatlerce beklediğim anlar geldi. O zaman canımın içini beklemiştim şimdi yine canımdan bir parçayı bekleyecektim burada. "Gel otur şöyle." Alparslan kolumdan tutarak beni sandalyelerden birine oturturken konuştum. "Ona bir şey olmayacak değil mi?" Alparslan önüme doğru çömelerek yüzüme doğru baktı. Gözlerine doğru bakarken başını salladı. "Olmayacak tabii, güçlü bir adam o." "Olmasın, bir şey olmasın. Ben daha onu affettiğimi söylemedim ona. Alparslan, olmasın ona bir şey." gözyaşları yanaklarıma akmaya devam ederken Alparslan çömeldiği yerden doğruldu. "Şşt, olmayacak bir şey. Sen ona söyleyeceksin affettiğini, mutlu olacaksınız." Oturduğum yerden kalkıp ona sarıldım. Gözyaşlarımı omzuna doğru akıtırken artık ne hissedeceğimi bile bilemiyordum. Eren haklıydı, ben onu çoktan kabullenmiştim. Canım çok yanıyordu, yıllar sonra benimde bir ailem oldu diye sevinirken şimdi onu kaybetmekle yüz yüze gelmek çok canımı acıtıyordu. Ona daha abi diyemeden kaybetmek istemiyordum.
Bölüm Sonu ‣‣‣ Sizi çok bekletmemek için bölümü hızlıca yazdım, nasıl buldunuz? ‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı? Beğendiniz mi? ‣‣‣ Hazan'ımızın artık soyadı değişti, resmi olarak Kartal ile kardeşler artık. Bence yakıştı:) ‣‣‣ Bu bölüm bolca Alparslan'ın ağzından sahneler okuduk nasıldı? ‣‣‣ Operasyon sahnelerini beğendiniz mi? ‣‣‣ Çok şükür ki Aslan bey de yakalandı, artık bazı şeyleri uzatmama kararı aldım. Artık sona doğru yaklaşıyoruz:) ‣‣‣ Sizce Kartal'a bir şey olacak mı? Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum:) |
0% |