Yeni Üyelik
55.
Bölüm

Hazan Vakti| 54

@mutlusonsuz222

 

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

54.Bölüm

Yaşadığımız onca kötü, üzgün olayın ardından yaşadığımız bu güzel günler beni korkutuyordu. Hayatımız günlerdir rahat ve huzurlu geçtiği için korkmadan edemiyordum çünkü biz ne zaman rahat nefes alsak hayat bizi beklemediğimiz olaylarla vuruyordu. Zaman o kadar hızlı geçiyordu ki, Kartal hastaneden çıkalı neredeyse 8 gün olmuştu bile.

Durumu hızla iyiye gidiyordu, kendini iyi hissettikçe de tabura gitmek için yalvarıyordu ve beni sinirlendiriyordu. Bir haftadır zor zapt ediyordum. Alparslanlar önemli bir operasyon için hazırlık aşamasındalardı, bu durum Kartal'ın tabura geri dönmek istemesine sebep olurken benim içimin endişeyle kaplanmasına neden oluyordu.

"Bak burada ortaokula gidiyordum, sınıfın birincisi olduğum için öğretmen karneme kocaman bir kelebek çıkartması yapıştırmıştı. Çok sevinmiştim." dedim albümdeki fotoğrafı işaret ederken. Kartal'ın kafasını operasyondan uzaklaştırmak için çocukluk albümünü çıkarmıştım.

"Çok tatlıymışsın, şu yanaklarına bak." dedi Kartal sevimli bir sesle. "O zamanlar yanında olsaydım kesin yanaklarını sıkardım sürekli." dediğinde güldüm. "Bende seni sürekli şikayet ederdim o zaman."

Kartal sol elini bana doğru uzatarak yanağıma dokundu. "Şimdi de sıkarım, hala çok tatlısın. Kime şikayet edeceksin bakalım." dediğinde yüzümü buruşturarak geri çektim. "Kocama şikayet ederim."

Kartal verdiğim cevapla birlikte yüzünü buruşturdu. "Abini kocana şikayet edeceksin ha? O bana ne yapabilir?" dediğinde güldüm. "Senin Alparslan'a karşı olan sevgin gözlerimi dolduracak."

"Sevmek zorunda mıyım canım Allah Allah?" Kartal'ın hoşnutsuz ses tonuyla gülerek başımı iki yana salladım. Ardından da albümde diğer sayfaya geçerek bebekliğimi gösterdim. "Bak burada daha 6 aylıkmışım. Sence benziyor muyuz?"

Kartal konuyu değiştirmemle birlikte bakışlarını fotoğrafa çevirdi. "Sanki böyle yandan bakılınca benziyor gibisin bana." dediğinde merakla ona doğru döndüm. "Senin bebeklik fotoğrafların var mı?" dediğimde Kartal başını salladı. "İstanbul'da hepsi, buraya gelirken almadım yanıma bir şey."

"O zaman İstanbul'a gidince alalım onları, ben çok merak ediyorum." dediğimde Kartal başını salladı. "Alırız."

Fotoğraflara bakmaya devam ederken sırayla bebeklik, çocukluk, lise yılları derken üniversitede çekindiğimiz fotoğraflara kadar gelmiştik. Hem Zeynep ile hem Kerem ile birçok fotoğrafımız kalmıştı. Hangi akla hizmet bunları saklamıştım ki? Bir an önce imha etmem gerekiyordu.

"Keşke şu Kerem'i yakından görseydim, bir güzel ağzını burnunu kırardım." diyen Kartal ile birlikte bakışlarımı fotoğraftan çekerek Kartal'a doğru çevirdim. Gerçekten hakkımda her şeyi biliyordu. "O günler benim hiç hatırlamak istemediğim zamanlardan. O yüzden boş verelim."

"Doğru söylüyorsun, şimdi başkasıyla evlisin." dedikten sonra ekledi. "Ah keşke Alparslan ile daha yeni tanıştığınız zaman öğrenseydim gerçekleri, nasıl çektirirdim ona." dediğinde kaşlarımı çattım. Kartal ise beni umursamadan devam etti sözlerine. "O kadar kolay vermezdim seni."

Merakla konuştum. "Mesela napardın?" dediğimde Kartal bir süre duraksadı. Biraz düşündükten sonra cevap verdi. "Bazı sınavlara tabii tutardım, onları geçerse ne ala. Geçemezse benden kabul alamazdı."

"Bak ya, demek senden kabul alamazdı. Benim duygularımın önemi yok mu yani?" tripli bir şekilde konuşurken Kartal gülümseyerek konuştu. "Olmaz olur mu hiç, sen seviyorsun diye mecbur kabul ederdim."

"İyi toparladın." diyerek güldüm ve sayfayı çevirdim. Artık Alparslan ile olan fotoğraflarımıza geldiğimizde Kartal'a doğru çevirdim bakışlarımı. Hafifçe çattığı kaşlarla fotoğraflara bakarken hiçbir şey söylemedi ama memnun olmadığını yüzünden anlamak hiç zor değildi.

Kapının anahtarla açılma sesini duyduğumda kucağımdaki albümü Kartal'ın kucağına doğru koydum. "Alparslan geldi, ben onu karşılayayım." dediğimde Kartal'ın mırıltısını duydum. "Aman geç kalma kocana, koş."

Söylediği şeyle gülerken salondan çıkarak evin kapısına doğru ilerledim. Alparslan'ın içeri girmiş ayakkabılarını çıkarttığını gördüğümde sevinçle konuştum. "Hoş geldin canımın içi."

"Hoş buldum güzelim." Alparslan ayakkabılarını çıkarttıktan sonra bana yaklaşırken kollarının arasına girerek sıkıca sarıldım. İşe gitmesinin üzerinden çok zaman geçmemişti ama özlemiştim kocamı.

Alparslan saçlarımı öperken sesini duydum. "Nasıl geçti gününüz?" dediğinde hafifçe kollarından ayrılarak gözlerine doğru baktım. "İyi geçti, senin nasıldı? Her şey yolunda mı?"

Merakla vereceği cevabı beklerken Alparslan başını salladı. "İyi gibiydi, artık son hazırlıkları yapıyoruz." dediğinde sıkıntılı bir iç çektim. Alparslan elini yanağıma yaslayarak elmacık kemiklerimi okşadı. "Birkaç gün daha var önümüzde. Merak etme."

"Birkaç gün yetmez bana ama yine de idare edeceğim." dediğimde Alparslan başını salladı. "İdare edeceğiz, bende senden ayrılmayı sevmiyorum ama her dönüşümde beni karşılaman bunu biraz daha katlanabilir kılıyor."

Küçük bir tebessüm ederek tekrardan sarıldım Alparslan'a. O da bana sarılırken salondan seslenen Kartal'ın sesini duydum. "Hoş geldin Alparslan, salondayım."

Gülmeye başlarken Alparslan konuştu. "Dayanamadı tabii. İçeri gideyim de selam vereyim." dediğinde kollarımı bedeninden ayırdım. Vestiyerin üzerindeki kutu gözüme çarparken merakla konuştum. "Ne aldın?"

Alparslan işaret ettiğim yere doğru uzanarak kutuyu eline aldı. "Tatlı aldım, seni görünce aklımdan çıkmış." dedikten sonra ekledi. "Buraya gelmeden İrem'i gördüm, müsaitsek bize uğramak istiyormuş Kartal'a geçmiş olsun demek için. Bende karıma sormadan bir şey diyemem dedim."

Söylediği cümle ile güldüm. "Karıma sordum, izin veriyor diyebilirsin." dediğimde Alparslan da benim gibi güldü. "Hemen arayıp söylüyorum." dedikten sonra telefonunu çıkarttı bir numarayı tuşlayarak kulağına götürdü. "İyi akşamlar İrem, evet müsaidiz. Bekliyoruz."

Alparslan vedalaşarak telefonu kapattığında merakla ona bakmaya devam ettim. O da benim merakımı gidermek için cevap verdi. "Bir saate kadar gelirim dedi." dediğinde başımı salladım. "O zaman o gelene kadar bizde yemeğimizi yeriz. Hemen ısıtayım yemekleri."

Akşam yemeği için Alparslan'ın gelmesini beklemiştik. Masa ve salatayı hazırlamış sadece yemekleri ısıtmam kalmıştı. Alparslan dudaklarını şakaklarıma bastırarak konuştu. "Kartal'a bir bakayım, yardıma gelirim."

"Hayır, gelmene gerek yok. Dinlenmene bak." dediğimde Alparslan elindeki kutuyu bana doğru uzatıp beni onaylayarak salona doğru ilerledi. Bende mutfağa girerek ilk önce kutuyu tezgaha koydum.

Ardından da ocağın üzerinde hazır olan yemekleri ısıtmaya koyuldum. Kartal'ın timi hastaneden çıktığı ilk günlerde geçmiş olsun ziyaretine gelmişlerdi. Onlardan sonra da bizimkiler gelmişti. İrem'in şimdi tekrardan gelmesi aklımdaki soru işaretlerine bir bir cevap veriyordu. Tek merakım abimin duygularıydı.

Yemekler ısınırken salatanın sosunu hazırlayarak masanın üzerindeki salataya döktüm. Kartal'da artık bizimle yiyordu yemekleri. İyileşmeye başlamıştı. Çorba ısındığında kaselere koyarken içeri doğru seslendim. "Yemek hazır!"

İçeri arka arkaya giren Kartal ve Alparslan'ı gördüğümde konuştum. "Hadi oturun." onların kaselerini masaya yerleştirdikten sonra kendi kasemi de alarak masaya oturdum.

"Mis gibi kokuyor Hazan, ellerine sağlık." dedi Kartal. Ardından sol eliyle kaşığı tutarak çorbasından içti. Sol elini beklediğimden daha iyi kullanıyordu. "Uzun zaman olmuştu ev yemekleri yemeyeli." dediğinde burukça gülümsedim. "Sen iste her zaman yaparım ben."

Kartal gülümseyerek bana bakarken bakışları bir anlığına Alparslan'a döndü ve tek kaşını kaldırarak sırıttı. Şansa bak ki yine karşı karşıya denk gelmişlerdi. Konuyu değiştirmek için Kartal'a döndüm.

"İrem üsteğmen seni görmek için gelecek." dediğimde Kartal şaşırdı. "Beni? Kendi başına mı?" dediğinde başımı salladım. "Evet."

"Allah allah önemli bir mesele mi var?" diye sorgular bir biçimde Alparslan'a bakarken Alparslan başını salladı. "Birkaç mesele var ama seni ziyarete geliyor." dediğinde Kartal duraksadı. "Hadi bakalım, başımıza taş mı yağacak?"

Söylediği şeyle birlikte kaşlarımı çattım. "Neden öyle dedin?" Verdiği tepkiler garipti ve bende ister istemez merak ediyordum neden böyle tepki verdiğini. "Biz hiç anlaşamayız da ondan."

"Bizim düğünümüzde gayet anlaşıyordunuz ama?" sorgularcasına ona bakarken abim alayla güldü. "Sırf dansa kaldırdım diye burnumdan getirdi. Yok ben onu dansa nasıl kaldırırmışım? Sırf rezil olmayayım diye dansa kalkmış benimle. Bende meraklı değilim ona. Sırf ayıp olmasın diye kaldırdım."

Söyledikleri şeyle istemsizce gülerken bakışlarım Alparslan'a doğru kaydı. İkimizin aklına aynı şey gelmiş olmalıydı. Büyük aşklar nefretle başlardı. Bizde onlar gibiydik ama şimdiki halimize bakılınca o söz doğruydu.

"Sen yaralanınca çok merak etti seni, uyurken odana falan girdi." dediğimde Kartal iyice şaşırdı. "Sırf komutanı olduğum için merak etmiştir eminim." dediğinde mırıldandım. "Bilemiyorum artık."

"Sen ne ima ediyorsun acaba?" merakla bana bakarken iki elimi havaya kaldırarak konuştum. "Ben bir şey ima etmiyorum, olanı söylüyorum."

Kartal derin bir iç çekerek cevap verdi. "Gelsin bakalım, öğreniriz derdini." dediğinde başımı salladım. Kartal bir şeyler hissediyor muydu hala anlamamıştım. Belki şuan hissetmiyordu ama sonradan hissedecek gibi bir izlenim veriyordu.

"Bugün Hazan'ın bebeklik fotoğraflarına baktık Alparslan. Çok tatlıydı, sen görmüş müydün? Böyle yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tuttum." Abim gıcık vermek için Alparslan'a doğru bakarken Alparslan başını salladı. "Gördüm tabii, haklısın o zamanlar çok tatlıymış ama şuanda da o zamanlara göre farklı bir şey yok. Hala güzel ve tatlı."

Alparslan yüzünde gülümsemeyle bana bakarken bende ona doğru bakıp gülümsedim. Bakışlarımı abime doğru çevirdiğimde biraz önce yüzünde peyda olan gıcık gülümsemesinin yerini boş bakışların aldığını fark ettim.

Alparslan ise sözlerine devam etti. "Ayrıca üzülme, daha yeğenlerinin yanaklarını sıkarsın. Hazan'a çekerlerse çok tatlı olacakları kesin. Gerçi bende çocukken fena değilmişim."

Alparslan'ın cümlesi ile Kartal şaşkınca bana doğru baktı. "Yeğen derken, Hazan sen yoksa?" soracağı soruyu anlayarak cevap verdim. "Hayır, hamile değilim." dediğimde Kartal'ın derin bir nefes verdiğini duydum.

"Bu rahat nefes vermen hoşuma gitmedi yalnız." dedim Kartal'a doğru bakarak. Kartal ise bakışlarını bana çevirdi. "Yanlış anlama kötü manada değildi. Birden yani insan garip hissediyor. Ben daha kardeşim olmasına yeni alıştım bir de yeğenimin olması."

Söylediklerini sessizce dinlerken Alparslan'ın sesini duydum. "Elbet bir gün olacak." dedikten sonra ekledi. "Ayrıca çok güzel bir duygu, Efe'yi kucağıma aldığımda, bana her dayı deyişinde içimi mutluluk dolduruyor."

Alparslan'ın söylediklerini gülümseyerek dinledim. Benim yeğenim yoktu ama Efe'yi kendi yeğenim gibi benimsemiştim. Gerçekten çok güzel bir duyguydu.

"Madem dayı olmak istemiyorsun, beni hala yaparsın o zaman." dediğimde Kartal'ın gözleri fal taşı gibi açıldı. Verdiği tepkiye gülerken tekrar konuştum. "Şaka yapıyorum."

Sohbet eşliğinde yemeğimize devam ettikten sonra Kartal'ı ve Alparslan'ı salona geri göndererek bulaşıkları halletmiştim. Alparslan her ne kadar itiraz etse de kabul etmemiştim çünkü bu aralar çok fazla yoruluyordu ve gerektiği kadar dinlenemiyordu.

Bulaşıkları halledene kadar kaynayan sıcak suyla birlikte çay demleyerek salona ilerlerken kapı zilinin duyulmasıyla birlikte kapıya yönelerek kapıyı açtım. İrem üsteğmeni kapıda gördüğümde küçük bir tebessüm ettim.

"Hoş geldin." dediğimde İrem de benim gibi tebessüm etti. "Hoş buldum." İçeri geçmesi için çekilirken çekimser bir şekilde içeri girdi ve ayakkabılarını çıkartmaya başladı. İşini bitirdiğinde bana doğru dönerek elindeki poşeti uzattı.

"Neden zahmet ettin." dediğimde İrem cevap verdi. "Ne zahmeti, biraz emrivaki gibi oldu." dediğinde başımı iki yana salladım. "Tabii ki öyle olmadı."

Duyduğum ayak sesleriyle birlikte bakışları sesin geldiği yöne çevirirken Alparslan'ın geldiğini gördüm. Elini İrem'e doğru uzatarak konuştu. "Hoş geldin İrem." İkisi tokalaşırken İrem cevap verdi. "Hoş buldum komutanım."

"Hadi gel, Kartal salonda." Alparslan İrem'i salona yönlendirirken mutfağa girerek elimdeki poşeti Alparslan'ın getirdiği tatlının yanına bıraktım. Çaya baktıktan sonra mutfaktan çıkarak yanlarına doğru ilerledim.

Salona girdiğimde üçünün sessizce oturduğunu görerek yanlarına ilerledim ve Alparslan'ın yanındaki yerime doğru geçtim.

"Nasılsın İrem? Biz seninle pek konuşamadık, alıştın mı buralara?" Samimi bir biçimde ona doğru bakarken İrem başını salladı. "Alıştım çok şükür, sağ olsunlar tim arkadaşlarım yardımcı oldular."

"Çok sevindim." dediğimde abimin sesini duydum. "Evet sağ olsunlar, çok yardımseverler." dediğinde bakışlarımı ona doğru çevirdim. İma mı vardı sesinde pek çözememiştim. İrem onu umursamayarak bana doğru baktı. "Siz nasılsınız Hazan hanım?"

Duyduğum hitapla birlikte cevap verdim. "Hanım demesek, Hazan daha iyi olur bence." dediğimde İrem küçük bir tebessüm ederek başını salladı. "Peki, sen nasılsın Hazan?"

"İyiyim bende, hastaneye gidip geliyorum." dediğimde İrem başını sallayarak beni onayladı. Ardından da Kartal'a doğru baktı. "Ben geçmiş olsun demek için geldim ama söylemem gereken birkaç şey var komutanıma."

Bakışlarını bana çevirdiğinde gizli bir mesele olduğunu anlayarak oturduğum yerden kalktım. "Siz konuşun, ben mutfağa gidecektim zaten." diyerek salondan çıktım.

Mutfağa girerek üç tane misafir tabağı çıkarttım. İlk önce İrem'in getirdiği poşetin içindeki kutuyu açarak içindeki kuru pastalardan tabaklara koydum. Ardından da Alparslan'ın aldığı tatlılardan koyarak bir ikram tabağı hazırladım.

Muhtemelen konuştukları şey Alparslanların günlerdir hazırlandıkları operasyonla ilgiliydi. Buraya kadar geldiğine göre önemli bir meseleydi. Bir süre daha mutfakta oyalanırken duyduğum adım sesleriyle bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. İçeri doğru gelen İrem'i gördüğümde küçük bir tebessüm ettim.

İrem hazırladığım şeylere bakarken konuştu. "Neden zahmet ettin, ben beş dakika oturup kalkacaktım. Hatta Kartal komutanımla konuştum şimdi kalmayı düşünüyordum." dediğinde hızlıca karşı çıktım. "Olur mu öyle şey, bir çay içmeden göndermem."

"O kadar hazırlamışsın, içmezsem ayıp olur." dedikten sonra ekledi. "O zaman ben tabakları götüreyim mi salona?"

Sorduğu soruyu başımı sallayarak onayladım. "Çok sevinirim, bende çayları doldurup geliyorum." İrem hazırladığım tabakları alırken bende çayları fincanlara doldurmaya başladım. Herkesin çayını doldurduktan sonra tepsiyi alarak mutfaktan çıktım. Ben mutfaktan çıkarken İrem de son tabağı mutfaktan alarak benimle birlikte salona girdi.

Çayları herkese ikram ettikten sonra Alparslan'ın yanındaki yerime oturduğumda Kartal'ın sesini duydum.

"Hazan, benim tabura dönmem gerekiyor." Söylediği şeyle birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde merakla konuştum. "Kötü bir şeyler mi var?" Alparslan'a doğru bakarken başını iki yana salladı. "Hayır, yalnızca Kartal'ın fikrine de ihtiyacımız var. Bu kadar dinlenmek yeter."

Her ne kadar bu durumu reddetmek istesem de beni dinlemeyeceklerdi biliyordum. O yüzden karşı çıkmamın bir anlamı da yoktu. Başımı sallayarak onayladım. "Tamam, yarın dönersin. Ama bir şartla. Çok dikkat edeceksin kendine. Hemen operasyona çıkamazsın. Bir de pansumanını yaptırman lazım düzenli olarak."

"Merak etme, ben kontrol edip sana rapor veririm. İçin rahat olsun." Alparslan'ın sesiyle birlikte bakışlarımı ona çevirerek gülümsedim. Kartal bu durumdan memnun olmamış olacak ki konuştu. "Ha beni kardeşime şikayet edeceksin yani?"

Alparslan omuz silkti. "Senin kardeşin, benim karım. İçi rahat etsin diye her şeyi yaparım." dediğinde yüzümdeki gülümseme büyüdü. Kartal ise gözlerini devirdi. "Karım karım deyip durmasana oğlum."

"Niye kıskanıyor musun?" Alparslan imayla Kartal'a doğru bakarken Kartal kaşlarını çatarak Alparslan'a doğru baktı.

Onları kendi haline bırakarak bakışlarımı bizi dinleyen İrem'e doğru çevirdim. Müstakbel yenge adayımı biraz daha yakından tanımak istiyordum ama ben konuşmadıkça o konuşmuyordu. "Görüyorsun, böyle uğraşıyorum bende."

İrem dediğim şeye gülerken cevap verdi. "Allah sabır versin." dediğinde güldüm. "Çok sağ ol."

Küçük sohbet eşliğinde çaylarımızı içtikten sonra İrem fazla oturmayarak müsaade istemişti. Onu uğurladıktan sonra çay bulaşıklarını kaldırmış odasına giden abime son kez bakarak odamıza doğru ilerlemiştim. Odaya girdiğimde yatakta uzanmış tavana doğru bakan Alparslan'ı gördüğümde hızlı bir şekilde geceliğimi giyerek yatağa doğru ilerledim

Benim için açtığı kollarının arasına girerek başımı göğsüne yasladığımda derin bir nefes verdim. Kolları belimi sıkıca sararken hafifçe yüzüne doğru baktım. "Sessizsin."

Bakışlarını bana doğru çevirdiğinde gözlerinde bir çok karmaşa vardı sanki. Merakla gözlerine bakarken çıplak omuzlarımda duran elini yanağıma getirerek nazikçe okşadı. "Kafama takılan birkaç şey var ondan."

"Benim yardımcı olabileceğim bir şeyse seve seve yardımcı olurum." dediğimde küçük bir tebessüm etti. "Sen yanımda olarak bana yardımcı oluyorsun zaten. Sen yanımdayken düşüncelerimden kurtuluyorum ama sen yokken zihnim karmakarışık."

Söyledikleri çok güzeldi ama kafasına takılan şeyi merak ediyordum. Uzun süredir böyleydi, bana yansıtmamaya çalışıyordu bunu da anlıyordum ama ben onu bir bakışından tanıyordum artık.

"Hazırlandığınız operasyonla ilgili anlayabiliyorum bunu, elimden hiçbir şey gelmiyor ama her zaman yanındayım." dediğimde dudaklarını alnıma doğru bastırdı. "İyi ki yanımdasın."

"Bugün bir değişiklik yapalım hep ben senin kollarında uyuyorum, bugünde ben seni sarıp sarmalayayım. Belki biraz da olsa iyi gelir?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Biraz değil, çok iyi gelir."

Alparslan'ın kolları arasından çıkarken kollarımı onun için açtım. Başını direkt olarak boyun girintisine sokup kolunu karnımın üzerinden belime sararken dudaklarını boynumda hissettim. Elimi saçlarının arasında dolaştırırken konuştum.

"Güzel rüyalar gör, canımın içi." diyerek Alparslan'ın saçlarını öperken onun sesini duydum. "Sende güzel karım."

Ellerimi saçlarının arasında gezdirmeye devam ederken Alparslan'ın düzenli nefes alıp vermesiyle birlikte uyuduğunu anlayarak elimi saçlarından çekerek omzuna yasladım. Dayanamayarak bende gözlerimi kapatırken kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Barış ve Sevde,

Barış taburdaki odasından çıktıktan sonra adımlarını dışarıya doğru atmaya başladı. Bir süre içeride dönen muhabbete katılmıştı ancak sıkılarak odasına geri dönmüştü. Boş günlerde genelde dışarı çıkıp gezerken bugünlerde onu yapmak bile istememişti.

Taburun bahçesindeki banklardan birine oturduktan sonra ayaklarını uzatarak yüzünü güneşe doğru çevirdi. Hava soğumaya başlamıştı artık, güneş eskisi kadar ısıtmıyordu. Açık havanın tadını çıkartırken kısa süreliğine gözlerini kapattı.

Kısa süre sonra duyduğu topuklu ayakkabı sesiyle gözlerini aralarken merdivenlerden inen Sevde'yi görmesiyle birlikte oturduğu yerde doğrularak ayaklandı. Kızın sıkıntılı suratını gördüğünde merakla yanına doğru ilerlemeye başladı.

"Sevde?" Sevde ona seslenen tanıdık sesle birlikte adımlarını yavaşlatıp başını Barış'a doğru çevirdi. Merakla ona doğru bakarken konuştu. "Efendim?" Barış ne olduğunu anlamaya çalışırcasına kızın yüzüne bakarken konuştu. "Sen iyi misin?"

Sevde başını salladı. "İyiyim." dedi büyükçe yutkunarak. Aslında iyi değildi. Babasıyla ufak bir sürtüşme yaşamış ve sinirlenerek odadan çıkmıştı ve bir an önce de taburdan gitmek istiyordu.

"Pek öyle görünmüyor ama." dedi Barış gördüklerini dile getirerek. Sevde derin bir nefes alıp cevap verdi. "Gerçekten iyiyim, sadece şuradan uzaklaşmak istiyorum." diyerek elini cebine doğru götürdü ve taksi çağırmak için telefonunu çıkarttı.

Barış onun ne yaptığını anlayarak hızla elini Sevde'nin elinin üzerine götürerek onu engelledi. "Dur, ben bırakırım seni nereye gitmek istersen." dediğinde Sevde kaşlarını çattı. "Ben kendim gidebilirim, teşekkür ederim."

"Madem bir an önce gitmek istiyorsun, taksi beklemekle vakit kaybetme diye söyledim." dedi Barış. Sevde Barış'ın bahanesiyle birlikte istemsizce gülerken başını salladı. "Peki madem, sırf taksiyi beklememek için kabul edeyim bari."

Sevde'nin kabul etmesiyle birlikte Barıs küçük bir tebessüm ederek konuştu. "O zaman bu taraftan hanımefendi." diyerek eliyle arabasının yerini işaret etti Barış. Sevde işaret edilen yere doğru ilerlerken Barış da onunla birlikte ilerlemeye başladı.

Arabaya ulaştıklarında Barış uzaktan arabanın kilitlerini açarak arabanın sağ tarafına ilerledikten sonra kapıyı Sevde için açtı. Sevde küçük bir tebessümle arabaya binerek konuştu. "Teşekkür ederim."

Barış kapıyı kapatıp kendi tarafına ilerleyerek yerine geçtikten sonra arabayı çalıştırdı ve taburdan çıkarak ilerlemeye başladı. Yolda ilerlerken bakışlarını merakla Sevde'ye doğru çevirdi. "Nereye bırakayım seni?"

Sevde düşüncelerinden Barış'ın sesiyle ayrılırken mırıldandı. "Bilmiyorum."

Barış adlığı cevapla birlikte hafifçe kaşlarını çatsa da zihnine dolan anlarla birlikte tekrardan Sevde'ye doğru bakarak konuştu. "Buraya geldiğinde bir çay bahçesinden bahsetmiştin, oraya gidelim mi?"

Sevde bakışlarını bakışlarını Barış'a çevirerek uzunca bir süre yüzüne doğru baktı. Unutmamış diye geçirdi içinden. Aslında bilmiyordu ki onun her söylediği, her yaptığı Barış'ın aklından hiç çıkmıyordu.

Barış kızın duraksamasıyla birlikte yanlış bir şey yapıp yapmadığını sorgularken Sevde başını salladı. "Olur, gidelim." Sevde'nin cevabıyla birlikte derin bir nefes verdi Barış. İçten içe heyecanlanmaya başlamıştı şimdiden.

Kısa süre içinde Sevde'nin bahsettiği çay bahçesine geldiklerinde Barış arabayı uygun bir yere park etti. Birlikte arabadan indikten sonra çay bahçesine girerek müsait olan masalardan birine doğru ilerlemeye başladılar.

Sevde etrafını incelerken çok şeyin değiştiğini fark etti. Çoğu şey değişmişti ama içeri girdiğinde onu saran sıcaklık hiç değişmemişti. Ailesiyle son kez vakit geçirdiğinde içinde hissettiği heyecan nasılsa Barışla buraya girdiğinde de aynı heyecan baş göstermişti.

"Şuraya oturalım mı?" Barış eliyle masayı gösterirken Sevde bakışlarını Barış'ın işaret ettiği masaya doğru çevirerek onayladı. "Olur."

Birlikte masaya ilerleyerek oturduklarında Sevde etrafına bakınmaya etti. Barış ise Sevde'nin her hareketini dikkatle incelemeye devam ediyordu. Kızı daha yakından tanımak istiyordu, neden sinirli olduğunu, canını kimin sıktığını öğrenmek istiyordu ama sormaya cesaret edemiyordu.

"İçerisi epey değişmiş ama hissettirdikleri aynı." dedi Sevde bakışlarını Barış'a doğru çevirirken. Anında göz göze geldiklerinde Barış'ın onu izlediğini fark ettiğinde utandığını hissetti. Ancak bunu belli etmeden tekrar konuştu. "Sen buraya daha önce gelmiş miydin?"

Barış başını salladı. "Ailemle birkaç kere gelmiştik yani beni ziyarete geldiklerinde." dediğinde Sevde küçük bir tebessüm etti. "Bende en son ailemle gelmiştim." dedi buruk bir şekilde.

Yanlarına gelen garsonla birlikte birer çay söyledikten sonra Sevde tekrardan konuştu. "Ne zamandan beri buradasın?" merakla Barış'a bakarken Barış cevap verdi. "3 yıldır buradayım."

Garsonun çaylarını getirmesiyle birlikte sohbetleri kesilirken Sevde çayına tek şeker atarak bir yudum içti. Barış dikkatle onu izlerken Sevde hakkında öğrendiği bu bilgiyi aklının köşesine yazarak o da çayından bir yudum içti.

"Canını neyin sıktığını anlatmak ister misin?" dedi Barış merakla. Sevde bakışlarını bardağından çekerek tebessüm etti. "Boş ver, kendi sıkıntılarımla başını ağrıtmak istemiyorum." dediğinde Barış gülümsedi. "İyi bir dinleyiciyimdir."

Sevde aldığı cevap birlikte büyükçe gülümsedi. "Senin hakkında yeni bir şey daha öğrendim o zaman." diyerek lafı değiştirdiğinde Barış da ona uyum sağlayarak konuştu. "Daha öğreneceğin çok şey var."

"Öyle mi? Ne gibi şeyler mesela, merak ettim." Sevde merakla Barış'a bakarken Barış kızın cevabıyla birlikte duraksadı. "Bence vakit geçirdikçe kendin öğrenmen daha güzel olur." dedi Barış büyük bir cesaretle.

Sevde, Barış'ın dediği ile başını salladı. "Öyle olsun." Barış Sevde'nin olumsuz bir cevap vermemesiyle birlikte içten içe heyecanlanırken Sevde kalbinin olduğundan daha hızlı atmaya başladığını hissetti.

Çaylarını sohbet eşliğinde içerlerken Sevde canını sıkan konuları unutmuştu bile. Barışla vakit geçirmek ona iyi gelmişti. Çayları bittiğinde yenisini söylemeyip kalkacakları sırada Barış'ın hesabı ödemesi üzerine Sevde itiraz etti.

"Bunu kabul etmiyorum ama." dediğinde Barış omuz silkti. "Ne olacak canım, iki çay." dediğinde Sevde kaşlarını çattı. "Ben kimseye borçlu kalmayı sevmem ama, bak bu da benden sana bir bilgi olsun."

Sevde'nin söylediği şeyle birlikte Barış konuştu. "O zaman başka bir gün yine çay içeriz. Bu sefer siz ödersiniz öğretmen hanım. Böylece borcunuz kalmaz." dediğinde Sevde başını salladı. "Bak öyle olur, kabul ediyorum."

Birlikte çay bahçesinden çıkarken ikisinin de yüzleri gülüyordu. Bugün içtikleri çay belli ki daha sonraki buluşmaları için bir başlangıç olmuştu ve ikisi de bu durumdan memnunlardı.

 

 

◔◔◔

Hazan Candemir Türkoğlu'nun anlatımından,

Hastaneden çıkarken kolumdaki saate baktım. Biraz önce uzun süren bir ameliyattan çıkmıştım ve epey yorgun hissediyordum kendimi. Ameliyata girmeden önce güneş tepedeyken şimdi etraf kararmıştı.

Kartal tabura döneli 4 günü geçmişti ve ben sadece onunla telefonla konuşabilmiştim. O gittiğinden beridir o kadar yoğun geçiyordu ki günlerim eve sadece uyumaya gidiyordum denilebilirdi. Ben eve döndüğümde Alparslan çoğunlukla gelmiş oluyordu ve onunla günümüz hakkında yatakta sohbet edip hemen uyuyorduk.

Bugün hastaneden biraz olsun erken çıkabilmiştim ve ilk iş olarak tabura gidip hem abimi hem de kocamı görmek istiyordum. Alparslan bugün nöbette olacaktı o yüzden onu da görmek istiyordum.

Arabayla kısa süre içinde tabura vardığımda içeri girerek arabamı park ettim. Abimin ve Alparslan'ın odasının bulunduğu binaya doğru girerek ilk önce abimin odasına doğru ilerlemeye başladım. Odaya ulaştığımda kapıyı çaldım. Kartal'ın sesini duyduğumda odanın kapısını açtım.

Çalışma masasına oturmuş dosyaya bakan abimi gördüğümde konuştum. "Bir de dinleniyorum sen hiç merak etme demiştin." dediğimde Kartal aniden başını kaldırarak bana doğru baktı. "Hazan?"

"Hazan ya. Çok güzel dinleniyorsun." dediğimde oturduğu yerden kalktı ve yanıma doğru gelmeye başladı. Bende birkaç adımda ona ilerlerken sesini duydum. "Hoş geldin abicim."

Söylediği hitapla birlikte küçük bir tebessüm ederken cevap verdim. "Hoş buldum." dedikten sonra ekledim. "Yanına uğrayamadım hiç, çok yoğundum. Vakit bulmuşken bugün geleyim dedim."

"Çok iyi yapmışsın, her an yanımda olmana alışmışım biraz eksikliğini hissettim." dediğinde cevap verdim. "Bende ama şartlar böyle gerektiriyor biliyorsun." dediğimde başını salladı. "Biliyorum, hadi gel otur şöyle. Yemek söyleyeyim mi aç mısın?"

Başımı iki yana sallayarak reddettim. "Aç değilim, yemeği başka zaman yeriz olur mu?" dediğimde başını salladı olumlu manada. "Olur tabii, sen ne zaman istersen o zaman yeriz."

"Yarana bakmak istiyorum, kim bilir belki kolundaki şu askıdan kurtulursun ha?" diyerek güldüğümde Kartal merakla bana baktı. "Gerçekten kurtulabilir miyim?" dediğinde başımı salladım. "Bakalım, duruma göre."

"Hadi gidelim o zaman hemen revire." dediğinde başımı salladım. Odadan birlikte çıkarken önden revire doğru ilerlemeye başladığımda abimin sesini duydum. "Ha sen revirin yerini de biliyorsun."

Başımı sallayarak onayladım. "Alparslan yaralanmıştı, onun yarasına bakmıştım." dediğimde Kartal gözlerini kısarak bana doğru baktı. "Bu taburdaki her yerde anınız var yani, anladık." dediğinde istemsizce güldüm. "Yani, kısmen."

Birlikte revire girdiğimizde Kartal sedyeye oturdu. Kolundaki askıyı çıkarttıktan sonra üzerindeki tişörtü çıkarmasına yardımcı olduktan sonra eldivenlerimi giyerek üzeri kapalı olan bandajı açtım. "Güzel, demek ki gerçekten pansuman yaptırmışsın."

"Sende beni iyice yalancı belledin be kızım, sana ne zaman yalan söyledim ben?" dediğinde bakışlarımı yaradan çekip Kartal'a doğru çevirdim. Bana abim olduğunu söylememiş, aylarca saklamıştı. Tam yalan söylemek değildi ama beni ayakta uyutmuştu, onu daha unutmamıştım.

Benim ne düşündüğümü anlamış olacak ki konuştu. "O konu hariç." dedikten sonra ekledi. "Ayrıca bana inanmıyorsan kocana inan, eminim koşa koşa yetiştirmiştir sana." dediğinde istemsizce güldüm. "Tabii söyleyecek."

Bakışlarımı tekrar yaraya çevirirken yaranın kapanmaya başladığını gördüm. Tentürdiyotla güzelce temizleyip antibiyotikli kremi sürdükten sonra üzerine sargı bezini yapıştırarak konuştum. "Hadi geçmiş olsun, askıyı çıkartabilirsin artık."

"Allahım çok şükür ya, çok zordu elimi kullanamamak." dedi Kartal sevinçle. Ardından da ekledi. "Allah düşmanımın başına vermesin vallahi." verdiği tepkilere gülerken elimdeki eldiveni çıkartarak çöpe attım.

"Bunu çıkarttın diye hemen her işe koşmak yok ama, dikkat etmen gerekiyor. Yoksa tekrardan kullanman gerekiyor." dediğimde başını sallayarak beni onayladı. "Ederim, hiç merak etme."

Üzerinden çıkarttığımız tişörtü tekrar giymesine yardımcı olduktan sonra sesini duydum tekrardan. "Hazan, senden bir şey isteyebilir miyim?" dediğinde başımı salladım. "Tabii ki."

"Sana sarılabilir miyim? İçimde kaldı. Ama istemezsen eğer hiç ö-" sözlerini kollarımı beline sararak kestim. Alparslan ile neredeyse aynı boyda oldukları için başım aynı onda olduğu gibi göğsüne yaslandı.

Şoktan olsa gerek bir süre Kartal'ın kollarını belimde hissedemedim. Çok kısa sonra kollarını belimde hissederken sesini de duydum. "Çok teşekkür ederim." kollarımı ona sıkıca sarmaya devam ettim. Elleri saçlarımda ve sırtımda gezinirken gözlerimi kapattım.

Kendimi neden güvende hissediyordum? Günler önce onu kabullenemezken neden şimdi sanki buna çok ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. Güzel bir histi insanın abisinin olması. Kollarının arasına girip derdimi unutabileceğim, benim derdimle dertlenen ve benden sevgisini esirgemeyen bir ailesinin olması güzeldi.

Kollarımız birbirinden ayrılırken küçük bir tebessüm ettim. "Bu çok iyi geldi, ben teşekkür ederim abi." söylediğim cümle ile gülümserken sesini duydum. "Her zaman kollarım açık bir şekilde seni bekliyor olacağım, ne zaman istersen buradayım ben. Sana geç geldim ama bundan sonra sığınabileceğin limanlardan biri benim."

Gözlerim istemsizce dolarken abim kaşlarını çattı. "Sakın, sakın yapma abim. Mutluluktan bile olsa ağlama." dediğinde cevap verdim. "Sende böyle konuşma o zaman." dediğimde Kartal konuştu. "Sen bu kadar sulu göz müydün ya? Ben seni böyle bilmezdim."

Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı. "Pislik yapma." elimi omzuna doğru vururken abim gülmeye devam etti. "Kaşlarını çatınca da çirkin oluyormuşsun, Alparslan seni nasıl beğendi anlamadım." dediğinde burnumdan sertçe nefes verdim. "Bak kaşınıyorsun sen."

"Gerçekler bunlar canım." dediğinde sinirle konuştum. "Eminim gerçeklerdir, sen kendine bak." diyerek kollarımı göğsümde bağlayarak başımı başka tarafa doğru çevirdim. Kartal elini koluma doğru koyduğunda konuştu. "Tripte atarmış." dediğinde elimdeki kolunu tutarak ittim. "Gidiyorum ben bırak ya."

Yanından uzaklaşmaya başlarken Kartal'ın sesini duydum. "Şaka yaptım." dediğinde hiç cevap vermeden ilerlemeye devam ettim. "Ya Hazan, küstün mü?" dediğinde gülmemek için kendimi zor tutarak sessiz kaldım. "Tamam ya böyle gitme ama."

Dayanamayarak ona doğru dönerek güldüm. "Oy oy oy kardeşinin küsmesine de dayanamazmış." dediğimde Kartal derin bir nefes verdi. "Dayanamam tabii, bir tanecik kardeşim var."

Küçük bir tebessümle ona bakmaya devam ederken konuştum. "Sohbetimize doyum olmuyor ama Alparslan'a da uğrayıp bir an önce eve gitmek istiyorum. Çok yorgunum." dediğimde başını salladı abim. "Tamam, eve git güzelce dinlen tamam mı?"

"Sende kolunu çok kullanma." dediğimde başını salladı. "Emriniz olur doktor hanım." dediğinde gülümsedim. "Görüşürüz, ben ararım yine seni."

"Tamam, görüşürüz."

Kartal ile vedalaşıp koridorda ilerleyerek Alparslan'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. Kısa sürede odasına ulaşarak kapısını çaldım ve ondan gelen komut ile kapıyı araladım. Kapıyı açtığımda bakışlarımız buluşurken gülümsedim.

"Müsait miydin?" dediğimde Alparslan şaşkınca oturduğu yerden ayağa kalktı. "Hazan, hoş geldin?" merakla bana doğru bakarken konuştum. "Hoş buldum, abime bakmaya geldim. Ona gelmişken kocama da uğrayayım dedim."

Alparslan büyükçe gülümseyerek konuştu. "İyi yapmışsın güzelim benim. Tam ihtiyacım olduğu anda geldin." diyerek bana doğru gelirken merakla konuştum. "Bana ihtiyacın mı vardı? İyi misin?"

Ondan merakla cevap beklerken Alparslan tek elini belime doğru yaslayarak beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Ellerimi beline sararken sesini duydum. "Hem yorgundum hem de başım çatlıyordu ama ilacım yanı başımda şimdi." dediğinde başımı usulca göğsünden kaldırdım. "Çok ağrıyor başın? Masaj yapayım mı?"

Alparslan elini saçlarıma getirip başımı göğsüne bastırırken burnunu saç diplerime değdirerek derin bir nefes aldı. "Sana sarıldım yorgunluğum geçti sayılır." kollarımı beline sıkıca sarmaya devam ederken mırıldandım. "Başının ağrısı için ağrı kesici mi alsan. Çok yoruluyorsun kaç gündür, dinlenemedin tabii. Hasta mı olacaksın acaba?"

Kendi kendime aklımdakileri sıralarken canım sıkılmıştı. Alparslan'ın iyi olmasını istiyordum, şimdi onu bırakıp gitmek hiç içime sinmeyecekti. Muhtemelen gece de sık sık arayacaktım iyi mi diye.

"Endişe etme, biliyorsun durumları başım ondan ağrıyor." dediğinde başımı kaldırdım ve gözlerine baktım. "Umarım bir an önce her şey çözülür, ben seni böyle görmek istemiyorum."

Alparslan elini yanağıma getirerek mırıldandı. "İnşallah güzelim, inşallah." dedikten sonra ekledi. "Başımın ağrısını geçirmek için ilacımı alsam iyi olacak galiba." dediğinde hızla çantamdan ağrı kesici almak için kollarından çıkacakken Alparslan'ın sesini duydum. "Kimyasallardan bahsetmiyorum."

Anlamayarak ona bakarken Alparslan sırıttı. "Bundan bahsediyorum." diyerek dudaklarımızı birleştirirken ellerimi göğsüne yaslayarak ona karşılık verdim. Madem ilacını almak istiyordu, bende yüksek dozda ona yardımcı olurdum.

Odanın kapısının aniden çalınması ve biz daha ayrılamadan kapının açılmasıyla birlikte hızla geri çekildim. "Pardon, devam edin siz." Fırat'ın sesiyle birlikte bakışlarımı yere çevirip utancımdan yüzüne bakamazken Alparslan'ın sesini duydum. "Kapısız köyden mi geldin lan sen?"

"Nereden bileyim odada Hazan'ın olduğunu, tövbe estağfurullah." dedi Fırat güler bir sesle. Ardından ekledi. "Her zaman girdiğim oda, bilseydim gelmezdim zaten."

"Önemli bir şey mi var?" Alparslan ters bir biçimde konuşurken Fırat'ın sesini duydum. "Bir şey danışacaktım ama sonra gelirim ben." Fırat odadan çıkmadan önce hızla itiraz ettim. "Fırat sen gel, ben zaten gidecektim."

Genzimi temizleyerek Alparslan'a doğru bakacağım sırada Fırat konuştu. "Sende dur Hazan aslında ikinize danışacağım." diyerek içeri girdi ve kapıyı kapattı Fırat. Alparslan eliyle koltukları işaret ederken konuştu. "Merak ettim, anlat bakalım."

Fırat ile aynı anda koltuklara oturduğumuzda bende merakla Fırat'a doğru baktım. Alparslan, Fırat konuşamadan tekrar konuştu. "Sormayı unuttum, aç mısın güzelim? Mesain yeni bitti yemek yiyememişsindir." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, aç değilim."

Alparslan beni onaylarken Fırat'ın sesini duydum. "Biliyorsunuz Buse'ye evlenme teklif ettim." dediğinde başımı salladım olumlu manada. "Evet, tekrardan hayırlı olsun." dediğimde Fırat tebessüm etti. "Sağ olasın."

"Babasıyla olan durumları da az çok biliyorsunuz, adam bir türlü sevemedi beni. Daha doğrusu mesleğimi kabullenemedi." dediğinde burukça başımı salladım. Olanları biliyordum, Buse'nin babasının Fırat'a dediklerini de.

"O adam senin gibi damadı hiçbir yerde bulamaz, öyle boş boş konuşuyor. Böylelerine diyecek çok şey varda neyse." dedi Alparslan sıkkın bir sesle. Fırat başını sallayarak onayladı. "Öyle, bende diyorum ki ayağına gideyim isteyim kızını."

Dikkatle Fırat'ı dinlerken konuştum. "E öyle biraz emrivaki olmaz mı? İkna olur mu?" merakla Fırat'a bakarken Fırat sıkkınca konuştu. "Aklıma başka bir şey gelmiyor ki Hazan. Buse'ye hadi gidip evlenelim desem evlenecek ama ben ailesiyle kötü olsun istemiyorum ki."

Fırat ne kadar güzel seviyordu öyle. Buraya ilk geldiğim günden beridir onun sevgisine şahit olmuştum. Uzaktan Buse'yi izlerken gülen gözleri, buruk bakışları daha ilk günden beni etkilemişti. Bir gün aralarında bir şeyler olacağını biliyordum, Buse'nin Fırat'a hayır diyemeyeceğini biliyordum çünkü böyle güzel seven adamlara sık rastlanılmıyordu.

"Çok güzel düşünüyorsun, yarın bir gün aranızda mesele olmaması adına çok güzel bir düşünce bu." dedim düşündüklerimi dile dökerken. Fırat konuştu. "Buse'yi istemeye giderken beni yalnız bırakmazsınız değil mi?" dedikten sonra ekledi. "Biliyorsunuz benim ailem hayatta değil, oraya tek gitmek istemiyorum. Bir de beni tek görüp buna laf etmesin."

Söylediği sözlerin ağırlığı ile yutkundum. Sözleri içime işlemişti sanki. Onda kendimi görmüştüm. Arkanda ailenin olmamasının ne demek olduğunu çok iyi bilirdim ve onu en iyi ben anlardım. Alparslan bana nasıl yuva olduysa, Buse'nin de ona yuva olmasını kalbimden istiyordum.

"O nasıl laf oğlum, tabii ki geliriz seninle. Sorman bile hata. Bak sana kıl olmuştum, şimdi iyice ayar oldum." Alparslan azarlar biçimde konuşurken Fırat mahcupça cevap verdi. "Ne bileyim abi."

"Fırat beni delirtme oğlum, ben senin kardeşin değil miyim? Kardeşimin kız istemesine ben gitmeyeceğim de kim gidecek?" dedi Alparslan sertçe. Ardından ekledi. "Annemle babamı da çağırırız, onlar isterler olmaz mı?"

Alparslan'ın fikri il başımı sallarken Fırat konuştu. "Onları oradan Malatya'ya kadar yormak istemiyorum." dediğinde Alparslan kaşlarını iyice çattı. "Onlar senin de anan baban sayılır. Seve seve gelirler."

"Aynen öyle, hem onlar da senin mürüvvetini görmek isterler." dedim fikrimi belirtmek için. Fırat hem bana hem Alparslan'a bakarken küçük bir tebessüm etti. "Tamam o zaman, ben bizimkilere de haber vereyim. Sonra yarbayımdan izin almaya çalışmak var daha."

"İzin verir muhtemelen, şu operasyondan önce biraz izin yapmamız lazım." diyen Alparslan ile birlikte Fırat başını salladı. "İçim rahatladı vallahi, çok sağ olun."

"Siz mutlu olun yeter ki." dedim gülümseyerek. Fırat oturduğu yerden kalkarken ikimize doğru baktı. "E o zaman bana müsaade sizde devam edersiniz işinize." İmalı bir şekilde söylediği şeyle birlikte şaşkınca Fırat'a bakarken Alparslan konuştu. "Çık Fırat, elimden kaza çıkacak artık."

Fırat gülerek odadan çıkarken Alparslan'ın sesini duydum. "Bu hep böyleydi, bir imalar bir şeyler." dedi Alparslan burnundan sert bir nefes vererek. Ardından ekledi. "Tam da gelecek zamanı buldu."

Gülerek onu dinlerken konuştum. "Söylenme söylenme, çocuk iyi bir şey için gelmiş. Bak Malatya'ya gideceğiz fena mı? Bize de hava değişimi olacak." diyerek oturduğum yerden kalktım. Alparslan'ın yanına doğru ilerleyerek masanın üzerine oturdum.

Alparslan oturduğu yerden kalkıp bana doğru yaklaşarak bacaklarımın arasına girerken bakışlarını dudaklarıma doğru indirerek mırıldandı. "Belki bu hava değişimi bize iyi gelir." dediğinde başımı sallayarak dudaklarına yaklaşırken duyduğumuz kapı çalınma sesiyle birlikte Alparslan'ın mırıltısını duydum. "Sıçacağım böyle işin içine artık."

Oturduğum yerden hızla inerken Alparslan'ın sesini duydum. "Gir."

Kapı açıldığında gördüğüm askere merakla bakarken sesini duydum. "Er Boztepe. Harun Yarbayım acilen timinizi ve sizi harekat merkezine bekliyor." dediğinde Alparslan cevap verdi. "Tamam geliyoruz."

Asker selam verip kapıyı kapatırken endişeyle konuştum. "Neler oluyor?" Alparslan derin bir iç çekerek konuştu. "Gidince öğreneceğiz bakalım, birtanem seni beni burada bekle. Ben hızlıca gidip geleceğim."

Başımı sallayarak Alparslan'ı onayladığımda Alparslan daha fazla vakit kaybetmeden odadan çıktı. Biraz önce kalktığım koltuğa geri otururken derin bir çektim. Göreve mi gideceklerdi, Harun bey neden alelacele çağırmıştı merak ediyordum.

Odada 40 dakika boyunca tedirginlikle Alparslan'ın gelişini beklerken biraz telefona bakıp zihnimi meşgul etmeye çalışmıştım ancak pek başarılı olamamıştım. 40 dakika sonunda kapı açıldığında bakışlarımı hızla kapıya çevirdim. Alparslan'ı operasyon kıyafetleriyle gördüğümde anlamıştım neler olduğunu. Gidiyordu.

"Hazan, acil bir operasyon emri geldi. Benim gitmem gerekiyor." dediğinde başımı salladım. Alparslan yanıma doğru geldiğinde dudaklarımı birbirine bastırarak ağlamamaya çalıştım. "Tamam, ne kadar sürecek?" dedim mırıltı şeklinde.

"Henüz belli değil." dediğinde derin bir nefes aldım. Belki bir gün, belki bir ay ve belki de daha çok. Bu belirsizlikti işte insanı en çok yoran. Düşüncelerimden sıyrılarak gülümsemeye çalıştım. "Sorun değil, ne kadar sürerse sürsün beklerim. Yeter ki sen sağ salim bana dön."

Alparslan yüzümü avuçlarının arasına alarak alnıma dudaklarını bastırdı. "Elimden geleni yapacağım. Sende kendine dikkat et. Ben yokum diye yemek yemeyi ihmal etme, tamam mı?" başımı sallayarak onayladım. "Ederim."

"Komutanım tim hazır, çıkmak için sizi bekliyoruz." Fırat'ın ciddi sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Alparslan elini yüzümden çekerek konuştu. "Araca binin geliyorum."

"Emredersiniz komutanım." Fırat bana baş selamı vererek bizi yalnız bırakırken Alparslan'ın sesini duydum. "Artık gitmem gerekiyor."

"Kapıya kadar eşlik etsem." dedim beklentiyle ona bakarken. En azından gidene kadar onu görürdüm, kim bilir ne kadar süre görüşemeyecektik. "Olur güzelim, eve döndüğünde bana mesaj at olur mu? Aklım sende kalmasın."

"Olur, atarım." diyerek onu onayladım.

Odadan birlikte çıkarken aramızda sessizlik hakimdi. Böyle anlarda konuşmayı sevmiyordum çünkü ağlamaktan korkuyordum. Ben vedalaşmayı hiç sevmiyordum. Binadan çıktığımızda kapının önündeki Harun beyi ve abimi gördüm. Tabii bir de araca binmek için bekleyen timi.

Tim üyelerine tek tek bakarken içlerinde gördüğüm yüzle birlikte şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak kıvama gelmiştim neredeyse. Çok net hatırlıyordum, kaçırılıp depoda alıkonduğumda lavaboya giderken gördüğüm adamdı o. Benim yerimi o söylemişti, onun sayesinde kurtulmuştum.

Merdivenlerin başında olduğum yerde dururken Alparslan merdivenlerden inmeye başladı. İnerken son kez gözlerime baktığında tebessüm ettim. Aklı bende kalsın istemiyordum. Merdivenlerden inerek timinin yanına giderken Harun beyin sesini duydum. "Allah yardımcınız olsun aslanlar!"

"Sağ ol!" hepsi bir ağızdan cevap verirken sırayla araca binmeye başladılar. Alparslan Harun bey ve Kartal ile bir şeyler konuştuktan sonra arabaya binerken bana doğru baktı. Başını eğip kaldırarak selam verdiğinde bende aynı şekilde ona selam verdim.

Arabanın kapısı kapandığında gözlerimiz birbirinden ayrıldı. Araç taburun çıkışına doğru ilerlerken sağ salim dönmeleri için Allah'a dua ederek uzunca süre gidişlerini izledim. Harun bey ve abimin bana doğru geldiğini gördüğümde bakışlarımı kapıdan çektim.

"Allah kavuştursun." Harun beyin dediği şeyle başımı salladım. "Sağ olun."

Yanımızdan ayrılırken bakışlarımı abime doğru çevirerek merakla konuştum. "O adam, ben o adamı gördüm. Ben kaçırıldığımda oradaydı." dediğimde abim kimden bahsettiğimi anlayarak başını salladı. "Evet, senin yerini ondan öğrendik."

"Ben hayatımı ona borçluyum, geri döner dönmez yüz yüze teşekkür etmek istiyorum." dediğimde elini omzuma doğru koyarak konuştu. "Bende, Alparslan da senin yerine teşekkür ettik ama döndüklerinde sende edersin." dediğinde başımı salladım.

Ardından aklıma gelen şeyle birlikte tekrardan konuştum. "Time mi katıldı, hiç haberim olmadı." dediğimde cevap verdi abim. "Hayır, henüz öyle bir şey yok ama muhtemelen öyle düşünüyorlar."

"Son bir şey daha soracağım." dedim merakla. O kadar çok soru sormuştum ki sıkılıp yeter demesinden korkuyordum. Abim ise bundan memnunmuş gibi cevap verdi. "Sor, istediğin kadar sor."

Tebessüm ederek aklımdaki soruyu sordum. "Aylarca üstünde çalıştıkları operasyona mı çıktılar?" endişemi gizlemeden yüzüne doğru baktım. Planladıkları operasyon eminim ki geniş çaplı bir şeydi. Öyle birkaç haftada bitecek bir şey olduğunu hiç sanmıyordum o yüzden merak ediyordum.

"Hayır, bu aniden çıkan bir şey. O operasyon üzerinde henüz çalışılıyor." dediğinde derin bir nefes verdim. Yani erken dönme ihtimalleri de vardı. "İçimi rahatlattın, teşekkür ederim" dediğimde Kartal tebessüm etti. "Her zaman." dedikten sonra ekledi. "Benim harekat merkezine geçmem gerekiyor, eve gidince bana haber ver olur mu?"

Başımı sallayarak onayladım Kartal'ı. Vedalaşarak ayrılırken binadan çıkarak arabama bindim ve taburdan çıktım. Kısa sürede eve vardığımda hem kocama hem abime haber verdim. Artık hayatımda beni merak eden iki adam vardı ve ben ikisinin de hayatımda olmasından çok mutluydum. Tek dileğim ikisinin de yokluğunu hiçbir zaman hissetmemekti..

 

 

Bölüm Sonu

‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Kartal ve Hazan sahneleri nasıldı, beğendiniz mi?

‣‣‣ Fırat ile bizimkilerin sahnesi nasıldı, Fırat'ıma da kız istemeye gideceğiz inşallah birkaç bölüme.

‣‣‣ Bu bölüm Alparslan'ı ve timimizi göreve uğurladık, merak etmeyin uzun sürmeyecek. Kartal ile Hazanımızı da İstanbul'a yollayacağız bir sonraki bölümde. Bu da benden size spoi olsun. Sizce neler olacak İstanbul'da?

‣‣‣ Barış ve Sevde hakkında neler düşünüyorsunuz, olacak gibiler ha?

Diğer bölümde görüşmek üzere<3

Loading...
0%