Yeni Üyelik
56.
Bölüm

Hazan Vakti| 55

@mutlusonsuz222

 

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.

55.Bölüm

Alparslan göreve gideli neredeyse 3 haftayı geçmişti. Kolay bir görev olacak, iki gün sonra gelecek diye beklerken neredeyse 25 gün olmuştu. Telefonu çekmiyordu, çekse bile eminim ki şarjı bitmişti. Hiç konuşamamıştık. Sadece mesajlarıma cevap vermişti o da gecikmeli bir şekilde olmuştu. Ondan haber alamadığım her gün abimi aramış haber olup olmadığını sorgulamıştım ve iyi olduğu haberini almıştım şükür ki.

Alparslanlar sahada görev alırken abimde harekat merkezinden onları takip etmişti, onunla da yalnızca birkaç dakikalık telefon görüşmeleri yapmıştık. Operasyon iyiye gidiyor olmalıydı ki 2 günlüğüne izin alabilmişti ve benimle birlikte İstanbul'a gelmişti.

Uçaktan indikten sonra havaalanından dışarı çıktığımızda derince nefes aldım. Hiçbir uçak yolculuğunda zorlanmazken 2 saatlik uçak yolculuğunda çok zorlanmıştım. Birkaç gündür kötü olan midem iyice bulanmayı başlamış, 2 saatlik uçak yolculuğunu bana zehir etmişti.

"İyi misin abicim?" abimin elini kolumda hissederken başımı salladım. "Temiz hava iyi geldi, kendimi daha iyi hissediyorum." dediğimde abim merakla konuştu. "Uçağa binmenin sana rahatsızlık verdiğini bilseydim arabayla gelirdik."

Başımı iki yana sallayarak onu reddettim. "Hayır, normalde böyle olmazdı hiç. Midemi üşüttüm galiba." dediğimde kaşlarını çattı. "Kendine dikkat etmiyorsun ki, eminim yemek falan da yemeyi unutuyorsundur sen."

"Hiçte bile, gayet yiyorum." dediğimde alayla güldü abim. "Neden inanmıyorum acaba?"

Onun dediğini duymazdan gelerek konuştum. "Hadi taksiye binelim şuradan." dediğimde başını sallayarak onayladı beni. Birlikte park halinde bekleyen taksilerden birine binerken Kartal evinin adresini verdi şoföre.

Saat ikindiyi geçtiği için eve gidecektik ve babamın mezarına da yarın uğrayacaktık. Buraya kadar gelmişken de anne dediğim o kadına gidip hesap sormak istiyordum. Ancak o şekilde buradan içim rahat bir şekilde dönebilirdim.

İstanbul trafiğinden dolayı yaklaşık bir saat sonra Kartal'ın verdiği adrese geldiğimizde taksinin ücretini ödedikten sonra arabadan aşağı indim. Küçük bahçesi villaların bulunduğu bir siteydi burası. Kartal bagajdaki küçük bavulumu alırken eliyle villalardan birini işaret etti.

"İşte, burası da benim yaşadığım yer. Daha doğrusu babam vefat etmeden önce birlikte yaşadığımız yer." dediğinde bakışlarımı işaret ettiği eve doğru çevirdim.

Babamın benden haberi olsaydı belki de bende bu evde onlarla birlikte yaşayabilirdim. Ama bu mümkün olmamıştı, hepsi o kadın yüzündendi.

Kartal kapıya doğru yöneldiğinde onu takip ederek peşinden ilerlemeye başladım. Bahçeden geçerek evin kapısına vardığımızda abim kapının kilidini açtı ve eliyle içeriyi işaret etti. "Buyrunuz efendim."

İçeriye adım attığımda bizi küçük bir antre karşıladı. Aynalı bir vestiyer vardı kapının hemen girişinde. Abim içeri girip çantamı yere doğru bıraktıktan sonra kapıyı kapattı ve konuştu. "Üzerini çıkart, bak şuradaki dolapta terlikler var. Onlardan alabilirsin. Kendi evinmiş gibi rahat etmeni istiyorum. Ki burası senin evin zaten."

Söylediği şeyle birlikte büyükçe yutkundum. Söylediğini yaparak üzerimdeki ceketi çıkarttım ve askılığa astım. Çıkarttığım ayakkabılarımı kenara koyduktan sonra biraz önce işaret ettiği dolaptan kendime uygun terlik alarak giydim.

"İçerisi soğuk gibi değil mi? Ben doğalgazı açayım. Üşüme." diyerek mutfağa doğru ilerleyen abim ile birlikte bende peşinden ilerlemeye başladım.

Girişin hemen yanındaki mutfağa giriş yaptığımızda etrafa göz gezdirdim. Gayet ferah bir mutfağı vardı ve güzel dekore edilmişti. Kartal'ın annesi gerçekten zevkli bir kadındı belli ki.

"Hadi güzelim gel ben sana odanı göstereyim dinlenmek istersin belki. Miden hala bulanıyor mu?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, daha iyiyim." dediğimde başını salladı. "Çok sevindim çünkü buraya gelmişken boğazda balık yiyelim diye düşündüm. Seversin değil mi?"

"Severim, hem denizi de özledim. Gidelim bence de. Hatta şimdi gidelim, ben galiba biraz acıkmışım." diye hevesle konuştuğumda abim güldü. "Tamam, hemen gidelim ama dinlenmek istemediğine emin misin?"

Başımı olumlu anlamda salladım. "Eminim, hadi çıkalım." dediğimde gülmeye devam etti abim. "Çıkalım."

Kapıya doğru ilerleyerek ayakkabılarımı giyerken abimin vestiyerdeki çekmecelerden birini açıp içerisinden araba anahtarı çıkarttığını görerek şaşkınca ona doğru baktım. Benim bakışlarımı gördüğünde açıklamak için konuştu. "Babamın arabası garajda."

Üzerime ceketimi giydikten sonra evden çıkarken abim kapıyı kilitledikten sonra garaja doğru ilerleyerek garajı açtı. İçeride range rovera bakarken uzaktan arabanın kapısını açarak konuştu. "Atla bakalım."

Ben arabaya geçerken kendisi bahçenin kapısını açtıktan sonra arabaya binerek çalıştırdı ve bahçeden çıktık. Sahil yoluna doğru ilerlerken merakla konuştum. "Nereye gidiyoruz?" dediğimde cevap verdi. "Bildiğim güzel bir balıkçı var, manzarası da güzel. Oraya götürüyorum seni."

"Tamamdır." diyerek onu onaylarken etrafıma bakınmaya devam ettim. Özlemiştim İstanbul'u. Aradan çok uzun süre geçmişti, burada istemediğim anlar yaşasam da okul yıllarım, gençliğim burada geçmişti. İnsan özlüyordu.

"Özlemişim İstanbul'u." dediğinde başımı salladım. "Bende çok özlemişim. Doğup büyüdüğüm şehir ne de olsa, insan özlüyor." dediğimde Kartal beni onayladı. "Aynen öyle."

Akşam saatleri olduğu için trafikte uzun bir süre bekleyerek ancak bir saatte varabilmiştik gideceğimiz yere. Geldiğimiz mekana bakarken gözümde canlanan anılarla küçük bir tebessüm ettim. "Buraya geleceğimizi bilmiyordum."

"Sende mi biliyorsun burayı?" Abim şaşkınca bana bakarken başımı salladım. "Evet, okuldan arkadaşlarımla sık sık gelirdik buraya. Gerçekten güzel bir mekan." dediğimde Kartal başını salladı. "Bende seviyorum burayı, sık sık da gelirdim İstanbul'da olduğum dönemlerde."

Arabadan inerek mekana giriş yaptığımızda cam kenarında boş olan bir masaya geçerek ilerledik. İçeri girdiğim an burnuma dolan balık kokusu midemi alt üst ederken yüzümü buruşturmadan edemedim. Ne oluyordu bana anlamıyordum.

Masamıza gelen garsonla birlikte siparişlerimizi verdikten sonra masada bulunan sudan birkaç yudum içtim. Ardından aklımdaki sorularla abime doğru baktım. "İstanbul'da olduğum dönemlerde dedin? Daha önce neredeydin ki?"

"Normalde İstanbul'daki özel kuvvetler taburunda görev yapıyordum ama sık sık sınır dışı operasyonlar oluyordu, bende izinlerimde buraya dönüyordum." dediğinde başımı salladım. "Zor oluyordur senin için."

"Zordu ama insan sevdiği işi yapınca her zorluğun üzerinden geliyor." dediğinde gülümsedim. Haklıydı, insan sevdiği işi yapınca her zorluğun üstesinden gelirdi. Onların mesleği de sabır işiydi.

Bakışlarımı denize doğru çevirerek manzarayı izlemeye koyuldum. Çok iyi gelmişti buraya gelmek. Aklıma gelen şeyle birlikte bakışlarımı abime doğru çevirdiğimde onun elindeki telefona baktığını gördüm.

"Alparslanlardan bir haber var mı?" dediğimde bakışlarını telefondan çekerek bana doğru çevirdi. "Normalde bunu söylememem gerekiyor ama sana özel ayrıcalık yapabilirim sanki kardeş kontenjanından." dediğinde anlamayarak kaşlarımı çattım.

Abim ise gülümseyerek cevap verdi. "Muhtemelen iki gün içinde dönmüş olurlar." dediğinde sevinçle gülümsedim. "Allah'ım çok şükür sana." elimi kalbime götürerek derin bir nefes verirken Kartal gülümsedi. "Böyle sevineceğini bildiğim için söyledim, öyle düşünceli düşünceli bakıyorsun ki."

"Ne yapayım, aklım onda kalıyor. İyi mi, kötü mü bilmiyorum." dedikten sonra ekledim. "Şimdi sende varsın, aklım ikinizde kalıyor. Kalbim ağzımda yaşıyorum artık." dediğimde Kartal masanın üzerindeki elimi tuttu. "Biliyorum senin için çok zor, asker bekleyeni olmak herkesin harcı değildir. Ama sen iyi bir şekilde üstesinden geliyorsun."

Burukça gülümsedim. Üstesinden gelmeye çalışıyordum. Aklım sürekli onlarda olsa da sabırla bekliyordum. Askerlik sabır işi demiştim ama asıl beklemek sabır işiydi. Onları sürekli göreve uğurlamak ve sonunda sana sağ salim döneceklerinden emin olmayarak yaşamak zordu.

Garson balıklarımızı getirdiğinde ellerimiz birbirinden ayrıldı. Direkt olarak balığı yemeye başladığımda Kartal'ın sesini duydum. "Görende aç bırakıyoruz sanır." dediğinde kaşlarımı çattım. "Acıkmışım, ne var bunda? Ayrıca balık yemeyi seviyorum. Sende beni izleyeceğine yesene."

"Tamam, demedim bir şey. Afiyet olsun." onu umursamayarak balığımdan yerken abimin sesini tekrar duydum. "Sikeyim böyle işi." ne olduğunu anlamaya çalışırken onun baktığı yere doğru bakışlarımı çevirdim.

Gördüğüm yüzle birlikte büyükçe yutkundum. Buraya girdiğimizde düşünmüştüm onunla karşılaşırsak ne olur diye. Korktuğum tam olarak başıma gelmişti, belki de iyi olmuştu. Onunla kesilmemiş bir hesabımız vardı çünkü.

"Hazan, başka bir yere gidebiliriz istersen." Kartal benim tepkimi ölçercesine yüzüme doğru bakarken başımı iki yana salladım. "Hiç gerek yok." dediğimde belli belirsiz başını salladı ama ikna olmadığı belliydi.

Büyük bir iştahla başlamıştım yemeye ama şimdi lokmalar ağzımda büyümeye başlamıştı sanki. Onu umursamamaya çalışıyordum ama zihnimin bir köşesinde bana yaşattığı şeyler oynayıp duruyordu. Koynumda yılan beslemiştim ben ve o yılan midemin iyice bulanmasına neden oluyordu.

"Ben lavaboya gitsem iyi olacak." diyerek masadan kalktığımda Kartal'ın endişeli sesini duydum. "Seninle geleyim mi bende?" başımı iki yana sallayarak reddettim. "Hayır, hemen gidip geleceğim."

Lavaboya doğru ilerleyerek içeri girdiğimde direkt olarak boş olan kabinlere yönelip midemdekileri çıkarmaya başladım. Rahatlayarak şifona bastıktan sonra ellerimi yıkamak için musluğa doğru ilerledim. İlk önce elimi yıkadıktan sonra ağzımı çalkalayarak yüzümü yıkadım.

Aynadan kendime doğru bakarken derin bir nefes almaya çalıştım ancak lavaboya giren kişiyle birlikte aldığım nefes boğazımda düğümlendi. Aynadan bakışlarımız buluştuğunda yüzündeki mimik değişimlerini izledim. "Hazan?"

Güler bir sesle bana seslenen Zeynep, yanıma doğru adımlamaya başladı. "Ne zaman geldin sen? Hiç haber de vermedin." yanıma yaklaşıp kollarını bana dolarken midemin iyice bulandığını hissederek usulca geri çekildim. Çok güzel oynuyordu.

Benim geri çekilmemle birlikte tekrar konuştu. "Telefonlarına ulaşamadım, annemle karşılaşmışsınız o söyledi evlendiğini. Aşk olsun insan en yakın arkadaşını çağırmaz mı? Hani nikah şahidin ben olacaktım?" sanki gerçekten üzgünmüş gibi çıkardığı ses tonu, mimikleri o kadar iticiydi ki.

"Hayatımdan iki yüzlüleri çıkartalı çok oluyor." dediğimde kaşlarını çatarak bana doğru baktı. "Ne?" sanki anlamamış gibi bana bakarken alayla gülümsedim. "Çok güzel oynamışsın ve oynamaya devam ediyorsun. İki yüzlülük ödülü sana verilmeli bence."

"Hazan neler diyorsun?" Hiç mi Kerem'in bana anlatacağı aklına gelmiyordu. Hala beni salak yerine koyuyordu. Ben nasıl görememiştim onun yüzünü, nasıl güvenmiştim. "Her şeyden haberim var Zeynep."

Çattığı kaşları eski haline dönerken bakışlarındaki değişimle birlikte yüzüne bakmaya devam ettim. İşte şimdi gerçek yüzünü gösteriyordu. "Ben sana güvendim, arkadaşım dedim, sırdaşım dedim. Sen ne yaptın? Benim sevgilime göz koydun, bizi ayırdın."

"Demek her şeyi anlattı sana?" tahammülsüz ses tonuyla birlikte alayla güldüm. "Ne sanıyordun Zeynep, Keremle biz ayrıldıktan sonra siz mi beraber olacaktınız? Sen ne sanıyordun?" sert bir şekilde konuşurken Zeynep de alayla bana baktı.

"Gözümün önünde sarmaş dolaştınız, gözümün önünde birbirlerine aşkınızı itiraf ederken benim ne halde olduğumu görmedin sen. Ne yapsaydım? Sevdiğim adam karşımda başka biriyle aşk yaşarken dayanamadım." haykırırcasına söylediği şeyle birlikte kaşlarımı çattım.

Ne kadar saçma bir düşünceydi bu böyle. "Sen birini seviyorsun diye o da seni sevmek zorunda mı gerizekalı? Değdi mi ha? Biz seninle yıllar boyu arkadaştık, bunu bana yapmaya nasıl gönlün el verdi?"

Söylediğim şeyle birlikte Zeynep alayla güldü. "Biz seninle arkadaştık evet ama sürekli geri planda olmaktan sıkılmıştım anladın mı? Sevdiğim adam seni seviyordu, ne kadar çalışırsam çalışayım seni geçemiyordum, hocaların gözbebeğiydin. Herkesin ilgisinin sende olmasından bıkmıştım. Bende böyle bir çözüm buldum."

Pişkin pişkin anlattığı şeylerle birlikte çok büyük hayal kırıklığına uğramıştım. Ben o zaman da duyduklarımı sindirememişken şimdi kendi kulaklarımla duyduğum şeyler canımı çok yakmıştı. Kendime sinirliydim, bir insan bu kadar kör olabilir miydi?

"Yazıklar olsun sana, seninle geçirdiğim o günlere de sana inanan bana da yazıklar olsun. Teşekkür ederim bana hiç kimseye güvenmemem gerektiğini öğrettiğin için." dedim son kez yüzüne bakarak.

Zeynep alayla güldü. "Evlenmişsin, hayatının aşkını bulmuşsun. Hala daha Kerem'in hesabını soruyorsun bana. Yoksa unutamadın mı seni aldatan eski sevgilini?"

Duyduğum şeyle birlikte kaşlarımı çatarken dayanamayarak elimi havaya kaldırarak yüzüne tokat attım. Zeynep'in yüzü beklemediği bu hamle ile yana savrulurken elimi kaldırarak işaret parmağımı salladım. "Sakın beni kendinle karıştırma! Ben sen miyim ki kocamı sırtından bıçaklayayım? Bu ancak senin gibilere yakışır." dedikten sonra ekledim. "Sana üzülüyorum biliyor musun? Bu huyun yüzünden kimse seninle arkadaş olmayacak bile, herkesin gölgesinde kalmaya devam edeceksin."

Gözleri dolu bir biçimde bana bakan Zeynep'i umursamayarak tekrar konuştum. "Şunu unutma, insan yaşattığını yaşamadan ölmezmiş." Başka hiçbir şey söylemeden lavabodan çıkarken derin bir nefes verdim. Kendimi biraz da olsa rahatlamış hissediyordum. En azından içimde kalmamıştı bazı düşüncüler, yüzüne karşı da söylemiştim.

Lavabonun biraz ilerisinde gördüğüm abim ile yanına doğru adımlarken hiç beklemeden kollarımı beline doladım. Şuan sığınacak bir limana ihtiyacım vardı, duyduklarım ağır gelmişti bana. Daha doğrusu kendi aptallığımı sindiremiyordum.

"Hazan, iyi misin güzelim?" Abimin elini saçlarımda hissederken daha sıkı sarıldım. Ben bir şey demezken abimin sesini tekrar duydum. "Bir şey mi dedi sana ha? Bir şey mi yaptı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, sadece her şeyi onun ağzından duymak canımı yaktı."

Kollarımı belinden ayırırken tekrar konuştum. "Bir de tokat attım." dediğimde abim şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Ne yaptın?" derin bir nefes vererek konuştum. "Bana söylediklerini hazmedemedim. Dayanamayıp vurdum bir tane."

"Eline sağlık, iyi yapmışsın." diye beni onaylayan abim ile birlikte gülümsedim. İnsanın her daim onun arkasında duran biri olması ne güzeldi. Abim tekrar konuştu. "Şiddete de başladığına göre artık hareketlerimize dikkat etmemiz gerekiyor yani."

Söylediği şeyle birlikte gözlerimi devirdim. "Dalga geçme."

"Geçmiyorum, ayağımızı denk almamız gerekiyor galiba. Damarına basarsak sen bize de atarsın tokat falan." dediğinde elimle geriye doğru ittim. "Bende diyordum ki benim gıcık abim nerede kaldı, buradaymış."

Abim elini omzuma doğru atarak beni kendine doğru çekti ve konuştu. "Takılıyorum sadece, yeri geldiğinde böyle şeyler olacak tabii ki." dediğinde başımı salladım. "Normalde böyle biri değilim aslında ama sinirlerime hakim olamadım."

Birlikte yemek yediğimiz yere doğru ilerlerken abim cevap verdi. "Olsun, sen rahatladıysan hiç sorun değil." diyerek saçlarımı öperken gülümsedim. Ardından aklıma takılan şey ile tekrardan konuştum. "Sen neden geldin oraya?"

Masaya geçip oturduğumuzda merakla ona bakmaya devam ederken abim cevap verdi. "Onun lavaboya gittiğini gördüm, karşılaşacağınızı tahmin ettim. Kardeşimin bana ihtiyacı olabilir diye düşünerek gelmiştim ama sen kendin halletmişsin zaten."

"İyi ki geldin yine de." dediğimde abim tebessüm etti. Ardından tabağımı işaret ederek konuştu. "Yemeğin soğudu, yenisini sipariş edelim mi?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, doydum."

"Bak eğer ben sana takıldım diye yemiyorsan üzülürüm." diyerek ciddi ciddi yüzüme bakarken reddettim. "Olur mu öyle şey, canım yemek istemiyor sadece." dediğimde abim sorgularcasına yüzüme doğru baktı. "Miden mi bulanıyor yine?"

"Biraz." dediğimde kaşlarını çattı. "Bir hastaneye gidelim Hazan, olmaz bak bu böyle." dediğinde başımı iki yana salladım. "Geçmezse gideceğim tamam mı? Merak etme sen beni. Ayrıca bende doktorum biliyorsun."

Abim başını omzuna doğru eğerek yüzüme doğru baktı. "Terzi kendi söküğünü dikemez derler. Bence sendeki de böyle." dediğinde kaşlarımı çattım. "Benimle uğraşmadan duramıyor musun sen?"

Omuz silkerek güldü. "Duramıyorum, bana çıkışman hoşuma gidiyor." söylediği şeyle istemsizce gülerken tekrar konuştu abim. "Tatlı yiyelim o zaman." dediğinde hevesle başımı salladım.

Masanın üzerindeki tatlıların bulunduğu menüyü alarak tatlılara bakmaya başladım. Hepsi çok güzel görünüyordu, normalde şerbetli tatlı sevmeyen ben şimdi bu tatlıları görünce ağzımın sulandığını hissediyordum. Nihayet ne yiyeceğimi seçtikten sonra Kartal siparişleri verdiğinde bakışlarımı abime doğru çevirdim.

"Asker olmaya nasıl karar verdin?" dediğimde abim masadaki suyundan bir yudum içerek konuşmaya başladı. "Bir gün babam haberleri izlerken bende yanındaydım. Ekranda 2 şehidimizin resmi vardı, al bayrağa sarılı tabut ve onları taşıyan askerler. Çocuk aklı tabii ne olduğunu anlamadım. Babama sordum."

Merakla onu dinlerken bende suyumdan birkaç yudum içtim. "Babam 'onlar bu ülkenin kahramanı, senin gibi çocuklar yatağında mışıl mışıl uyusun, benim gibi insanlar işlerine rahatça gitsin, bu ülkede rahatça gezip dolaşsın diye canlarını feda eden kahramanlar' dedi. Onun söyledikleri beni çok etkilemişti, o gün karar verdim asker olmaya." dedikten sonra güldü. "Tabii hiçbir şey anlamadım o zaman ama süper kahraman olacaktım güya, hayalim buydu."

Tebessümle anlattıklarını dinlerken devam etti sözlerine. "Her şeyi biraz daha anlamaya başladığımda bu isteğim devam etti, her şehit haberinde bir gün onların arasında olmayı bende diledim. Adımlarımı buna göre attım. Ailemde beni destekledi sağ olsun."

Dolu gözlerimle ona bakarken abim sözlerini bitirerek bana doğru baktı ve kaşlarını çattı. "Hayda niye ağlıyorsun?" omuz silkerek cevap verdim. "Duygulandım sadece. Bir de çok gurur duydum. Bu ülke size çok şey borçlu."

Garson tatlılarımızı getirdiğinde dolu gözlerimi silerek genzimi temizledim. Tatlımdan bir çatal alarak yerken gözlerimi kapattım ve tatlının damağımda bıraktığı tatla gülümsedim. Çok güzeldi.

Tatlılarımızı sohbet eşliğinde yedikten sonra hesabı ödeyerek restorandan çıkış yaptık. Arabaya binerek evin yolunu tutarken her ne olursa olsun bugünün benim için çok güzel geçtiğini düşündüm. En azından içimde Zeynep'e karşı hiçbir tereddüt kalmamıştı.

 

 

◔◔◔

Gözlerimi usulca aralarken etrafıma doğru baktım. Dün eve geldikten sonra Kartal ile uzun uzun sohbet etmiştik ve gece yarısı bana gösterdiği odaya çıkıp yorgunlukla uyumuştum. Yataktan kalkarak esnerken odadan çıkarak lavaboya ilerledim ve elimi yüzümü yıkadım. Merdivenlerden aşağı inerek mutfağa ilerlerken mutfaktan gelen sesleri duydum. Anlaşılan Kartal benden önce uyanmıştı.

"Günaydın." diyerek mutfağa girerken abim gülümseyerek bana doğru baktı. "Günaydın, hadi hemen otur sofraya, soğumadan yiyelim." dediğinde masaya doğru baktım. Gerçekten güzel bir kahvaltı sofrasıydı.

Ben çok şanslıydım, hayatımdaki iki adam da çok güzel yemekler hazırlıyorlardı. Masaya oturduğumda abim domates tabağını masaya koyarak çayları doldurdu ve onları da getirerek masadaki yerine geçti.

Tabağıma hazırladığı kahvaltılıklardan alırken konuştum. "Ellerine sağlık her şey çok güzel görünüyor." dediğimde abim gülümsedi. "Afiyet olsun, güzelce ye." dediğinde tabağımdakileri yemeye başladım.

Önüme doğru uzatılan çikolatalı ekmekle birlikte abime doğru bakarken konuştu. "Sen beni ellerinle beslemiştin, şimdi sıra sende." dediğinde itiraz etmeden elindeki ekmeğe uzanarak ağzıma aldım. Ekmeği çiğnerken abim tekrar konuştu. "Yarasın benim güzel kardeşime."

"Bugün babamın mezarına gittikten sonra Hülya hanımın yanına gitmek istiyorum." dediğimde abim bakışlarını bana doğru çevirdi. "Biliyorum ona çok kızgınsın, ben de çok kızgınım ama bırak Allah'ından bulsun. Sinirlerini bozmaya değmez."

Başımı iki yana sallayarak onu reddettim. "Hayır, o bizden yıllarımızı çaldı. Ben bunu hazmedemiyorum. Nefretimi kusmak ve rahatlamak istiyorum." dediğimde kabul etti. "Madem kendini daha iyi hissedeceksin, gideceğiz. Ama seni yalnız bırakmam bunu bil."

"Bırakma, yanımda olduğunu hissetmeye ihtiyacım var."

Kahvaltımızı bitirdikten sonra abim telefon konuşması yapmak için mutfaktan çıkmıştı bende bulaşıkları toplayarak hazırlanmak için kaldığım odaya doğru ilerlemeye başladım. Bugün akşam üzeri uçağımız vardı. Bende bir an önce buradan Diyarbakır'a dönmek istiyordum. Alparslan operasyondan dönecekti ve onu mutlu bir şekilde karşılamak istiyordum.

Hazırlanıp odadan çıktıktan sonra aşağı indiğimde abimin sesini duydum. "Tamam komutanım, zaten döneceğim bu akşam. Direkt tabura geleceğim." merakla ona bakarken abimin bakışları da bana doğru döndü.

Telefonu kapatıp bana doğru bakarken merakla konuştum. "Bir sorun yok değil mi? Alparslanlar iyi mi?" aklımdaki soruları sıralarken sesini duydum. "Her şey yolunda, geliyor kocan merak etme. Yarın kavuşacaksınız."

Büyükçe gülümserken derin bir nefes verdim. Bir an için bir şeyler olduğunu düşünüp telaşlanmıştım. Şükür ki hiçbir sorun yoktu.

"Hazırsan sende çıkalım mı?" dediğimde başını salladı. "Çıkalım bakalım." dedikten sonra kapıya ilerlemeye başladığında bende onunla birlikte ilerledim. Ayakkabılarımı ve ceketimi giydikten sonra evden çıktım.

Dün kapının önüne park ettiğimiz arabaya ilerleyerek bindikten sonra mezarlığa gitmek üzere yola çıktık. İkimizde sessizdik yolda giderken. Hüzün kaplıydı içim, babamı hiç göremeden kaybetmiştim. Nasıl bir ilişkimiz olurdu düşünmeden edemiyordum. O her zaman almayı beklediğim sevgiyi bana verir miydi merak ediyordum.

Abim ise babasına kızgındı. Bunu biliyordum. Bana yansıtmıyordu ama kızgındı. Kızgın olmakta da çok haklıydı. Annesini aldatmıştı bunu kabullenmek zordu onun için. Böyle düşününce benim anne dediğim kadında kocasını aldatmıştı ama ben buna üzülmüyordum. Evet yanlış bir şeydi ama kocası olacak kişi adam değildi, o yüzden ona üzülemezdim.

Mezarlığa giriş yaptığımızda yanımda getirdiğim şalı başıma örterek arabadan indim. Abim önden ilerlerken bende peşinden ilerleyerek onu takip ettim. Yan yana duran iki mezarın başına vardığımızda mezar taşlarını okudum. 'Levent Candemir, DT: 02.05.1970- ÖT: 07.03.2023. Leman Candemir, DT: 17.12.1972- ÖT: 10.08.2017'

Babamın mezarına doğru yaklaşırken yutkunmaya çalıştım. Mezar taşına oturup elimi toprağa yaslarken mırıldandım. "Baba, ben geldim. Hiç göremediğin, sesini duyamadığın kızın Hazan. Hiç böyle hayal etmemiştim ben. Öz babamın başka biri olduğunu öğrendiğimde ona koşup sarılırım sanmıştım ama öyle olmadı. Bana düşen sadece kuru toprağı sevmekmiş meğer."

Gözyaşlarım yanaklarıma akarken burnumu çektim. "Sana kavuşamasam bile senin gibi beni koruyup kollayan, beni seven abime kavuştum. Bazen üçümüz bir arada olsaydık, ben sizinle birlikte büyüseydim nasıl olurdu diye düşünüyorum. Güzel bir çocukluk geçirirdim eminim ki. Bizden o günleri çalan kadına hesabını soracağım. Merak etme." diyerek elimle gözyaşımı sildim. "Ben elimden geldiğince ziyaret etmeye çalışacağım ama hep dualarımda olacaksın."

Mezar taşından kalkarken ellerimi açarak 3 ihlas ve 1 Fatiha suresi okuyarak ruhuna gönderdim. Bakışlarım annesinin mezarının başında olan abime takıldığında ona doğru yönelerek Leman hanım içinde aynı sureleri okuyarak ruhuna gönderdim. Onlar için yapabileceğimiz tek şey buydu.

Abim mezarın başından kalkıp yanıma doğru geldiğinde birlikte arabaya doğru ilerlemeye başladık. Arabaya binmeden önce mezara yaklaşan kişiyi gördüğümde gözlerime inanamadım. Ben onun ayağına gidecekken o benim ayağıma gelmişti.

Bakışlarımız buluştuğunda gözlerindeki şaşkınlığı görmemek imkansızdı. Bir bana bir de yanımda dikilen abime baktığında büyükçe yutkunduğunu gördüm. Adımlarını bize doğru atarken yerimde kıpırdandım.

"Hazan, öğrendin demek?" sorduğu soruyla birlikte başımı salladım. "Hangi sırrın mezara kadar gittiğini gördün Hülya hanım?" dediğimde hiçbir şey söylemeden yüzüme doğru bakmaya devam etti. Tahammülsüz bir biçimde konuştum. "Sen böyle bir şeyi nasıl yaptın? Nasıl vicdanın el verdi buna?"

Söylediğim şeyle birlikte tekrar tekrar yutkundu. "Korktum Hazan, kaybetmekten korktum." dediğinde alayla güldüm. "Sen bu zamana kadar ne kaybettin de neyden korktun Allah aşkına?"

Bakışları Kartal'a doğru kayarken mırıldandı. "Yalnız konuşalım bunları, lütfen." dediğinde başımı iki yana salladım. "hayır, ne söyleyeceksen abimde duyacak benimle. Sen bizim hayatımızı çaldın. Onun da duymaya hakkı var."

Usulca başını sallarken konuşmaya başladı. "Leventle biz Faruk denen adamla evlenmeden önce tanıştık. Birbirimizi sevdik. Ben ona çok aşık oldum. Onunla evleneceğimi düşündüm. Bir gün akşam babam geldi, evleneceksin dedi. Karşı çıktım, sevdiğim var dedim kabul etmedi. Faruk ile evleneceksin, şirketlerimizin ortaklığı için bunu yapmak zorundasın dedi. Beni zorla o nikah masasına oturttu, ben hiçbir zaman Faruk'u sevmedim." dediğinde merakla onu dinlemeye devam ettim.

Tepkimi ölçmek için bana baktığında mırıldandım. "Devam et."

"Biz evlendikten kısa süre sonra Levent'te Leman ile evlendi." Abim annesinin isminin geçmesiyle gerilirken ben dinlemeye devam ettim. "Faruk sevdi beni, bana her şeyi verdi. Ama benim kalbimde başka biri vardı. Evlendikten sonra Leventle görüşmeye devam ettik. Ancak bunun yanlış olduğunun farkındaydık. Bir gece aramızdaki her şeyi bitirmek için son kez buluştuğumuzda olan oldu." dedi bakışlarını benden kaçırarak.

Derin bir iç çektim ciğerlerime. Nasıl kolay anlatıyordu böyle. Yaptıklarının yanlış olduğunu bile bile devam etmişlerdi ilişkilerine. Bu yaptıkları iğrençti.

"O geceden sonra bir daha görüşmedik ama ben hamile olduğumu öğrendim. Çocuğun ondan olduğunu biliyordum ama söyleyemedim. Faruk'tan korktum, sana bir şey yapmasından, ona bir şey yapmasından çekindim." dediğinde kaşlarımı çattım. O adamın nelerle uğraştığını biliyor muydu?

"Sen onun ne yaptığını biliyor muydun?" sert bir sesle sorduğum soruyla birlikte hızla başını iki yana salladı. "Hayır ama şüpheleniyordum. İyi biriydi dışarıdan, çok iyi bir iş adamıydı ama bir şeyler vardı. Gizli görüşmeleri, sürekli yurt dışına gitmeleri. Sonra odasına girmeme asla izin vermezdi. Bir şeyler karıştırdığını biliyordum." dedikten sonra devam etti.

"Sonra sen doğdun Hazan, sevdiğim adamdan bana kalan son şeydin. O kadar sevdim ki seni." diyerek gülümsedi. Söylediği şeye o kadar inanmıyordum ki. Bir insan kızını sevse ondan vazgeçmezdi. "Her şey çok güzel gidiyordu, sen büyüyordun. Her şey yolundaydı. Ta ki o güne kadar."

Kaşlarımı çatarak hangi geceden bahsettiğini anlamaya çalışırken Hülya hanım devam etti sözlerine. "Faruk nasıl olduysa onun kızı olmadığını öğrenmiş, saklamaya çalıştım ama olmadı, her şeyi itiraf ettim. Sadece babanın kim olduğunu itiraf etmedim. Ona bir şey yapmasından korktum."

Alayla gülmeye devam ettim. Eli kolu uzundu Faruk denen adamın. Nasıl öz babamı öğrenemeyeceğini düşünmüştü anlamıyordum bile. Öğrenmek iki dakikasını bile almazdı ki eminim dakikasında kim olduğunu öğrenmişti. Abime notu gönderen de oydu. Yoktan yere bizi ayırmıştı, bir hiç uğruna yıllarımızı çalmıştı.

"Sen onun öğrenmeden durduğuna nasıl ikna oldun peki? Öğrenmediğini nereden biliyordun da sakladın bunca zaman?" hiçbir şey söylemeden yüzüme bakarken başımı iki yana salladım. "Bizi bir hiç uğruna ayırdın sen." dedikten sonra ekledim. "Yani sevdiğim adama bir şey olmasın ama kızım babasız kalsın dedin öyle mi?" dedim konuyu değiştirmemek için..

Hülya hanım başını salladığında hayal kırıklığı güldüm. Gözyaşları gözümü doldurmaya başladığında konuşmaya devam etti. "O gece her şey mahvoldu, boşanma davası açıldı. Faruk olanları babama anlatmış, babam reddetti beni sırf ortaklık işini bozduğum için. Annem babamın korkusundan bana sahip çıkmadı. Sen ve ben bir başımıza kaldık. Seni suçladım, keşke doğmasaydın bende bu duruma düşmezdim dedim."

Gözyaşlarım yanaklarıma süzülmeye başlarken kolumda bir temas hissettim. Abim yanımda olduğunu hissettirircesine kolumu tutarken zorla konuştum. "Sırf o zenginlikten mahrum kaldın, annen baban seni istemedi diye benden nefret ettin öyle mi?"

"Mantıklı düşünemedim, insan onca paranın içinde yüzerken birden çökünce ne yapacağını bilemiyor. Kabullenemedim. Levent karısıyla çocuğuyla mutluyken ben bir başıma kalmıştım, hazmedemedim. Ona gerçekleri de söyleyemedim, seni yanına alırdı. Faruk onun babası olduğunu öğrenirse yaşatmazdı. Yıllar öyle akıp geçti, büyüdükçe sende beni umursamadın zaten."

"Sende beni umursamadın zaten." diyerek onun söylediklerini tekrar ettim. "Bunu yapmama sen neden oldun, ben gecelerce o camda seni bekledim. Birlikte vakit geçirelim diye her şeyi yaptım. Beni sev takdir et diye sınıf birincisi oldum hep. Gel dedin geldim, git dedin gittim. Senden ufacık sevgi kırıntısı dilendim ben." diyerek gözyaşımı sildim elimle.

Ağlayarak bana doğru bir adım attığında geri çekildim. "Sen bana sevgi vermedin. Babamdan da abimden de bana verecekleri sevgiyi esirgedin. Beni kimsesiz bıraktın." dedim içim acıya acıya.

Şimdi karşıma geçmiş ağlıyordu ama ona üzülmüyordum bile. Ona karşı içimde sevgi namına bir şey kalmamıştı ki. "Hülya hanım, siz beni kardeşimden ayırdınız. Siz babamı evladından ayırdınız şimdi korktum diyerek bunun üzerini kapatamazsınız." abimin sesini duyduğumda büyükçe yutkundum. Abimse devam etti. "Babama gelseydiniz, o Hazan'ı korurdu. Çok büyük hata yaptınız ama yaptığınız hatanın bedelini küçücük bir çocuğa ödettiniz."

Abimin sözleriyle daha da ağlarken karşımda benim gibi ağlayan kadının sesini duydum. "Pişmanım, çok pişmanım ben."

Söylediği şeyle birlikte gülmeye başladım. Bakışlarımı abime doğru döndürerek gülmeye devam ettim. "Duydun mu, pişmanmış." Abim endişeli gözlerle bana bakarken bakışlarımı tekrar karşımdaki kadına çevirdim. "Pişmansın ha? Pişmansın. Sen pişman falan değilsin, sadece vicdanını temizlemeye çalışıyorsun. Yaşadığın vicdan azabından kurtulmak için böyle diyorsun."

Hülya hanım başını iki yana sallarken tekrar konuştum. "Sen pişman olsan düğünüme gelirdin, beni o gün bile kimsesiz bıraktın sen. Asla affetmeyeceğim seni, asla." dedim yüzüne doğru bağırarak.

Duyduklarımı sindiremiyordum, bir anne evladından nasıl nefret edebilirdi? Hiç mi vicdanı sızlamazdı? Böyle anne olmazdı, olmamalıydı. O gece yaptığı hatanın bedelini bana ödetmişti, yaptığı şeylerin bedelini ben ödemiştim. Duyduklarım çok ağır gelmeye başlamıştı artık bana. Her zaman beni neden sevmediğini sorgulamıştım ama altından böyle bir şey çıkacağını hiç düşünmemiştim.

"Kızım, lütfen bana bir şans ver." dediğinde başımı iki yana salladım. "Kızım mı? Sen hiçbir zaman beni kızın yerine koymamışsın ki, şimdi bana kızım mı diyorsun?" dedim sinirle. Tüm duygularım birbirine girmişti artık. Sinir, öfke, hayal kırıklığı..

"Ben bundan sonra yüzünü görmek, sesini duymak istemiyorum. Sen benim için yoksun artık." dedikten sonra duraksadım. "Zaten hiçbir zaman olmadın, bundan sonra da olma. Ben onca şeyin üzerinden tek başına geldim zaten, şimdi huzurluyken huzurumu bozmana izin vermem. Duydun mu beni." dedim sertçe.

Dolu gözlerle ona bakmaya devam ederken ekledim. "Sırf buraya geldim diye bana gönderdiğin evrakları işleme koymamıştın. Şimdi koy, asıl bundan sonra Hazan diye bir kızın yok senin." diyerek bakışlarımı ondan çektim ve abime doğru çevirdim. "Gidelim abi."

Abim beni onaylarken elini sırtıma götürerek arabaya doğru yönlendirdi beni. Arabaya doğru adımlarımı atıyordum ama görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı. Mideme büyük bir ağrı saplanmıştı, başım dönüyordu. Zihnimde annemin dedikleri dönüp duruyordu. Ben bunların hiçbirini hak etmemiştim. Ayaklarım beni daha fazla taşımazken gözlerimin karardığını hissettim. Son duyduğum şey abimin ve annemin ismimi seslenmesiydi.

 

 

◔◔◔

Gözlerimi araladığımda o alışık olduğum beyaz hastane duvarları karşılamıştı beni. Bitkin bir şekilde etrafıma bakarken tansiyonuma bakan hemşire ile bakışlarımız buluştu. Küçük bir gülümsemeyle bana bakarken konuştu. "Kan sonuçlarınız çıkmıştır, doktorunuzu çağırıyorum hemen."

Bakışlarım etrafta dolanırken acilde olduğumu anlayarak gözlerimi usulca geri kapattım. Buraya nasıl gelmiştim, abim neredeydi hiç bilmiyordum. Tek bildiğim başımın çok fazla ağrımasıydı.

"Uyanmışsınız, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Duyduğum sesle gözlerimi aralarken bana hitaben konuşan kadına doğru baktım. Orta yaşlarda güler yüzlü bir kadındı. "Kafam allak bullak ama iyiyim."

Doktor kafasını sallayarak beni onayladı. "Biraz tansiyonunuz düşmüş, ondan bayılmışsınız. Stresten uzak durmanız sizin içinde bebek içinde daha iyi olacaktır." söylediği şeyi algıladığımda kaşlarım çatıldı. "Bebek mi?"

Sorduğum soruyla birlikte doktor şaşırarak bana baktı. "Haberiniz yok muydu?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Doktorsa tekrar konuştu. "Abiniz sizi getirdiğinde mide bulantılarınızdan bahsetmişti, bizde emin olmak için kan testi yaptık. Tebrik ederim, hamilesiniz."

Hamileydim. Elim istemsizce karnıma doğru giderken şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordum. Mide bulantılarım bu yüzdendi, iştahım bu yüzden artmıştı. Regl tarihimin üzerinden günler geçmişti ve ben umursamamıştım bunu, daha doğrusu yoğunluktan aklıma bile getirmemiştim.

"Kadın doğum uzmanına yönlendireceğim sizi, o size daha detaylı bilgi verir." diyen doktorla birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. "Teşekkür ederim, benim doktorum var." dediğimde başını sallayarak beni onayladı. "Tamam o zaman, çıkış yapabilirsiniz. Tekrardan tebrik ederim."

"Teşekkürler." doktor yanımdan uzaklaşırken yattığım yerden doğruldum.

Elim karnımda durmaya devam ederken ne hissedeceğimi bilemiyordum. Ben psikiyatrın verdiği ilaca başladıktan sonra doğum kontrol hapını içmeyi bırakmıştım ve biz defalarca ilişkiye girmiştik. O zamanlardan birinde olmuş olmalıydı.

İstemsizce gülümserken Alparslan'ın vereceği tepkiyi düşündüm, çok sevinecekti. Çocuğumuzun olmasını hep çok istemişti. Her zaman erteleyen bendim ve bana saygı duymuştu ama şimdi hiç beklemediğimiz bir anda bize gelmişti. İyi ki de gelmişti.

Yaşadığım duyguları anlatacak kelimem yoktu, anne olacaktım. İçimde bizden bir parça vardı. İçim içime sığmamaya başlamıştı resmen. Dışarı doğru adımlarımı atarken kapının önünde beni bekleyen abimi gördüm.

"Hazan, iyi misin?" yanıma gelerek yüzümü avuçlarının arasına alırken tekrar konuştu. "Doktor bana hiçbir şey söylemedi, kötü bir şey mi var?" panikle konuşurken başımı iki yana salladım. "Kötü bir şey yok, aslında çok güzel bir şey var."

Kaşlarını çatarak bana bakarken gülümsedim. "Dayı oluyorsun." dediğimde yanağımdaki ellerini çekerek şaşkınca bana baktı. "Ne?" söylediğim şeyi algılamaya çalışırken konuştu. "Dayı mı? Yani sen?" dediğinde başımı salladım. "Hamileymişim."

Ağzı açık bir şekilde bana bakarken gülmeye başladım. Gülüyordum ama mutluluk gözyaşları yanaklarıma akmaya başlamıştı bile.

"Hazan, inanamıyorum." bana doğru yaklaşarak yüzümü tekrar avuçları arasına alırken o da benim gibi güldü. "Benim kardeşim anne oluyor, inanamıyorum." Kollarımı ona doğru dolayıp sarılırken o da bana sıkıca sarıldı.

Heyecandan, mutluluktan annemle yaşadığımız şeyleri aklıma getiremiyordum bile. Ben ona çok güzel bir anne olacaktım, asla kendi yaşadığım şeyleri yaşatmayacaktım. Her ne olursa olsun her anında yanında olmaya çalışacaktım. O çok şanslı bir bebek olacaktı. Onu çok seven bir annesi ve her daim koruyup kollayacak bir babası vardı.

İyi ki gelmişti, bende onun sayesinde iyileşecektim. Hayata tutunmam için bir sebebim daha olmuştu artık. Ne zaman yıkılacağımı düşünsem onun için toparlanacaktım ve bugün de buna dahildi.

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Kartal ve Hazan sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Hazan ve Zeynep karşılaştı, sahneyi nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hazan'ın annesinin sebeplerini de öğrenmiş olduk bu bölümde. Bol bol yüzleşmelerin olduğu bölümdü. Kitabımızdaki bir gizem daha çözülmüş oldu:)

‣‣‣ Eveet çok beklediğimiz an geldi, Hazan hamile. Alparslan nasıl tepki verecek sizce?

Yorumlarınızı bekliyorum, diğer bölümde görüşmek üzere..

 

Loading...
0%