Yeni Üyelik
57.
Bölüm

Hazan Vakti| 56

@mutlusonsuz222

 

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

56.Bölüm

Akşam üzeri uçağa binerek Diyarbakır'a geri dönmüştük. Abim havaalanından çıktıktan sonra beni evime bırakmış ve birçok kez dikkat etmem konusunda uyarmıştı. Yemeğimi yemem, suyumu içmem, kendini yoracak işler yapmamam konusunda birçok kez tembih etmişti. İlk konuştuğumuzda dayı olmaya uzakken şimdi bu fikre çok çabuk ısınmıştı ve koruma moduna girmişti.

Ben hastaneye kaldırıldığımda annemin de bizimle birlikte geldiğini ancak ben istemem diye hastaneden gönderdiğini söylemişti abim. İyi de yapmıştı, duyduğum bu mutlu haberden sonra onun yüzünü görmek bana hiç iyi gelmezdi.

Eve girer girmez sıcak bir duş alarak yorgunluğumu üzerimden atmıştım. Bundan sonra dikkat etmem gereken biri vardı ve ben ona gözüm gibi bakacaktım. Yarın sabahtan hastane gittiğimde kadın doğum doktoruma giderek gerekli kontrolleri yaptıracaktım. Akşam da güzel bir yemek hazırlayarak Alparslan'a söylemeyi planlıyordum.

Midem hala bulanıyordu ama bunun sebebinin bebeğimiz olması benim için daha katlanılabilirdi artık. Onun için her şeye dayanırdım ben. İçimden sürekli gülmek geliyordu, daha şimdiden bana iyi gelmişti. Hele de Alparslan'ın tepkisini düşünmek içimi kıpır kıpır yapıyordu.

Mide bulantım hafiflesin diye yatağa erkenden girdiğimde direkt olarak uyuyakalmıştım. Sabah yanağımdaki ıslak öpücükle uyanırken aynı öpücüğü boynumda da hissettim. Bir el saçlarımı yüzümden çekerken gözlerimi usulca araladım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken tanıdık sesi duydum.

"Benim güzel karım çok mu yorgunmuş?" algıladığım sesle birlikte bakışlarımı sese çevirirken Alparslan'ı görmemle birlikte şaşkınlıkla yerimde doğruldum. "Alparslan?" yüzündeki güzel gülümsemeyle bana bakarken sesini duydum. "Birtanem?"

Gözlerim vücudunda dolaştığında bir şeyi olmadığına kanaat getirerek direkt olarak kollarına atıldığımda sıkıca belimi kavrayıp bana sarıldı. "Sen ne zaman geldin?" diyerek boynuna sıkıca sarılırken sesini duydum. "Dün gece geldim."

Şaşkınca geri çekilirken yüzüne doğru baktım. "Gece mi geldin, ben senin geldiğini duymadım hiç?" dediğimde Alparslan güldü. "İstanbul'da nasıl yorulduysan artık derin bir uykuya dalmışsın." dediğinde küçük bir tebessüm ederek elimi yanağına yasladım. "Keşke uyandırsaydın beni, çok özledim seni."

"Çok güzel uyuyordun, ben zaten geç geldim. Gelir gelmez de duşa girip yanına geldim hemen." dediğinde merakla konuştum. "Abim bugün akşam geleceğinizi söylemişti, önemli bir şey mi var?" dediğimde başını iki yana salladı. "Hayır, işimiz erken bitti diyelim."

Kabullenerek onu onaylarken Alparslan kucağında duran beni hiç zorlanmadan kaldırıp ayağa doğru kalktı. Ardından bana doğru bakarak konuştu. "Hadi bakalım, kahvaltı zamanı. Özlemişsindir benim kahvaltılarımı." dediğinde kollarımı boynuna dolayarak ona tutundum. "Özlemez olur muyum? Çok özledim."

Odadan kucağında indikten sonra mutfağa girdiğimizde beni yere doğru bıraktı. Aldığım yumurta kokusuyla yüzümü buruştururken geçtiğini düşündüğüm mide bulantım yine baş gösterirken elimi ağzıma doğru götürüp mutfaktan çıktım. Midemden sıvının yükseldiğini hissederek alt kattaki banyoya koşarak klozete doğru eğildim.

Dün yediğim ne varsa dışarı çıkarken saçlarımın geriye doğru toplanmasını ve Alparslan'ın ellerini belimde hissettim. İçimdeki her şeyi çıkarttıktan sonra eğildiğim yerden doğrulurken Alparslan'ın klozetin kapağını kapattığını ve şifonu çektiğini gördüm.

Yüzümü yıkamak için musluğa ilerlerken onun endişeli sesini duydum. "Dün yediğin bir şey mi dokundu acaba?" sorgularcasına bana bakarken sessiz kaldım. Ben neden olduğunu biliyordum ama henüz onun haberi yoktu.

Yüzümü yıkayarak ağzımı çalkaladıktan sonra havluyla ellerimi silerken Alparslan yanıma gelerek elini alnıma yasladı. Ardından tekrardan konuştu. "Hasta mı olacaksın acaba? Ama ateşinde yok." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "İyiyim ben, endişe etme. Ufak bir bulantı, hava değişiminden olabilir."

İkna olmuş gibi bana bakarken tekrar konuştum. "Hadi gidelim." Banyodan çıkarken aklımda nasıl kahvaltı yapacağım vardı çünkü midem hala bulanıyordu. Birlikte banyodan çıkarak mutfağa ilerlediğimizde masadaki yerime geçerek oturdum. Masada bulunan suyu alarak birkaç yudum içerken Alparslan'ın sesini duydum.

"Nasıl geçti İstanbul, anlat bakalım." dediğinde derin bir iç çektim. İstanbul'un benim için en güzel yanı bebeğimizi öğrenmem olmuştu. Onun dışında hiç hatırlamak istemediğim şeyler olmuştu. "Bu sessizliğinden bir şeyler olduğunu mu anlamam gerekiyor?"

Alparslan kaşlarını çatmış bana bakarken konuştum. "Zeynep ile karşılaştım." dediğimde Alparslan'ın şaşırdığını gördüm. Hiç beklemeden devam ettim sözlerime. "Beni gördüğüne çok sevinmiş gibi bir de düğüne neden çağırmadığımı sordu, bir şeyler saçmaladı canımı sıktı biraz."

"Yüzsüz." dediğinde başımı sallayarak onu onayladım. "Ağzının payını verdim hiç merak etme. Birazcık tokat atmış olabilirim." dediğimde Alparslan'ın iyice şaşırdığını görerek ekledim. "Ama hak etti bunu."

"Aslan karım benim, ellerine sağlık." gülerek söylediği şeyle birlikte bende gülerken annemle olan konuşmamız aklıma geldiğinde yüzümdeki gülümsemeyi sildim. "Babamın mezarında annemle karşılaştık bir de."

Bakışlarımı Alparslan'a çevirmeden bir yudum daha su içtim. Bir hiç uğruna hayatımı mahvettikten sonra ancak bir bardak su içebilirdim galiba bunun üzerine. Elimi karnıma doğru götürerek bebeğim için sakin kalmaya çalıştım.

"Babamla o Faruk denen adamla evlenmeden sevgililermiş sonra devam etmişler görüşmeye. Bunun yanlış olduğuna karar verdikten sonra hamile kalmış, başta her şey güzelmiş falan filan sonra Faruk gerçekleri öğrenince korkmuş bize bir şey yapmasından. Annemin Faruk'u aldattığı ortaya çıkınca kendi ailesi onunla konuşmamış, babamda kendi ailesiyle mutlu olunca beni suçlamış. Her şeyle baş etmekte zorlanmış."

Dolu gözlerimi Alparslan'a doğru çevirdiğimde üzgün gözlerle bana baktığını gördüm. Aslında bunu anlatmaktan utanıyordum çünkü bir annenin evladını yaptı hata yüzünden cezalandırması benim için utanç duyulacak bir durumdu.

"Keşke bunları öğrendiğinde yanında olsaydım, gözyaşlarını temizleyebilseydim." diyerek elimi tuttuğunda buruk bir tebessüm ettim. O yanımda değildi ama ondan bir parça içimdeydi ben bunu bilmesem de. Hem abim hem bebeğim belki de onlar sayesinde biraz daha güçlü kalmıştım.

"Bedenen yanımda değildin ama ben senin desteğini her zaman hissediyorum. Hem geçti gitti, bir daha hayatımızda olamayacak." dediğimde Alparslan buruk bir tebessüm etti.

Yanımda olamamıştı. Benimle gelmeyi, bana destek olmak istediğini biliyordum. Ama şartlardan dolayı gelememişti, bunu anlıyordum. Bende yanımda olmasını isterdim, bebeğimizin varlığını birlikte öğrenelim isterdim ama böylesi de güzel olacaktı.

Kendimi fazla zorlamadan kahvaltılıklardan yerken Alparslan'ın sesini duydum. "İzin işlerini hallettik, iki gün sonra Malatya'ya gideceğiz. Annemler de gelecekler yarın." dediğinde sevinçle konuştum. "Heyecanlandım bak şimdi, ne olacak merak ediyorum."

"Adam verecek kızı ne olacak?" Alparslan kendinden emin bir şekilde konuşurken başımı salladım. "Kabullenmeli de zaten. Onlar birbirlerini çok seviyorlar." dediğimde Alparslan başını salladı. "Kabullenecek, bu hafta sonu Fırat'ı da nişanlayacağız inşallah."

"Annemler bize gelsinler odaları hazır." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Teklif ettim ama ablamlara gideceklermiş bir sonraki gelişlerinde bizde kalırlar belki." dediğinde onayladım. Ardından tekrar konuştum. "O zaman en azından bir akşam yemeğe çağıralım, evlendiğimizden beri toplu yemek yemedik."

Alparslan başını salladı. "Olur güzelim teklif ederiz." dediğinde kahvaltıma devam ettim. O akşam bize geldiklerinde torunlarını da söylerdik. O anlar için o kadar heyecanlıydım ki anlatamazdım.

 

 

 

◔◔◔

Koridorda elim karnımda kadın doğum uzmanının odasının önünde yerimde duramayarak bekliyordum. Hem heyecanlıydım, hem korkuyordum. İçimde bir can vardı. İyi miydi, sağlıklı mıydı, her şey normal miydi merak ediyordum. İçim içime sığmayarak beklerken adımın seslenilmesiyle birlikte kapıyı çalarak odaya girdim.

"Hazancım ismini görünce şaşırdım, hoş geldin." Havva ayakta beni karşılarken gülümsedim. "Hoş buldum." dediğimde eliyle masasının karşısındaki koltukları işaret ederek konuştu Havva. "Bir sorun yok inşallah."

Merakla bana bakarken dün hastaneden aldığım sonuçları ona doğru uzattım. "Bir sorun yok diye umuyorum." dediğimde Havva kağıdı alarak göz gezdirdi ve gülerek bana doğru baktı. "Tebrik ederim canım benim."

Oturduğu yerden ayağa kalkarken bende kalktım. Birbirimize sarılırken cevap verdim. "Teşekkür ederim." Birbirimizden ayrılırken Havva neşeli bir sesle konuştu. "Hadi gel, ufaklığa bakalım. Durumu nasıl öğrenelim."

Ultrason cihazının bulunduğu kısma doğru ilerleyerek pantolonumun düğmesini açarak sedyeye doğru ilerledim. İlk olarak transvajinal ultrasonla bebeğin durumuna bakılacaktı. Minicikti, daha bir mercimek tanesi kadardı ama hissettirdikleri dünyaya bedeldi. Daha bir gün olmuştu onu öğreneli ama şimdiden annelik duygusunu tatmıştım.

"Gelişimi gayet güzel, kalp atışlarını dinlemek ister misin?" Havva'nın sesiyle gözyaşlarımı temizleyerek cevap verdim. "Alparslan ile dinlemek istiyorum." Havva başını olumlu manada sallayarak konuştu. "Tamam, iki hafta sonraya randevu vereceğim sana o zaman. Hem bebeğin kalp atışlarını dinleriz hem de ultrason ile muayenesini yaparız."

Söylediği şeyi onayladım. "Çok güzel olur." İşimiz bittiğinde sedyeden kalktıktan sonra tekrardan koltuklara geçerek bebeğimizin 6 haftalık olduğunu, dikkat etmem gereken şeyleri, içmem gereken supplementleri öğrenerek odadan çıktım. Tabii elimdeki ultrason fotoğrafıyla birlikte.

Mesai bitiminde hastaneden çıktıktan sonra ilk iş olarak bir bebek mağazasına girerek küçük bir kutu ve beyaz, küçük patikleri satın alarak çıktım. Bir gün bu patiklerin içine bebeğimizin ayaklarının girerek olması beni duygulandırsa da içimdeki sevinç daha baskındı.

Eve gider gitmez Alparslan'ın sevdiği yemeklerden yapmaya koyuldum. Eminim ki özlemişti benim yemeklerimi. Yemekleri pişirirken biraz zorlanmıştım, hamileliğin en kötü yanı bu bulantılardı ama onlar da zamanla geçecekti. Yemekler pişirdikten sonra salondaki masayı özenle hazırladım. Üç tane yemek tabağı koyarak yaptığım salataları ve mezeleri yerleştirdikten sonra üzerimdeki önlüğü çıkartarak topladığım saçlarımı açarak Alparslan'ın gelmesini beklemeye başladım.

İşten çıkmıştı, çıktıktan sonra bir şey lazım mı diye beni aramıştı ve bende hiçbir şeyin lazım olmadığını söyleyerek telefonu kapatmıştım. Yerimde kıpır kıpır duramazken kapı zilinin çalmasıyla birlikte hızla oturduğum yerden kalktım.

"Babanla tanışma vaktin geldi bebeğim." elimle karnımı severek ilerlerken kapıya ulaşarak açtım. Alparslan'ı gördüğümde gülümseyerek konuştum. "Hoş geldin canımın içi."

"Hoş buldum güzelim." içeri girerek kapıyı kapattığında ayakkabılarını ve montunu çıkarttı. Hiç beklemeden kollarımı ona sardığımda ellerini belimde birleştirerek sıkıca sarıldı bana. "Nasıl oldun, iyisin değil mi?"

Kollarını belimden çekerek yüzümü avuçlarının arasına aldığında başımı salladım. "İyiyim hiç merak etme." dediğimde Alparslan cevap verdi. "Merak ederim, bir tanecik karım var." gülümseyerek ona baktım. Birazdan mide bulantılarımın sebebini öğrendiğinde rahatlayacaktı.

Salona doğru birlikte ilerlediğimizde Alparslan masayı görerek merakla bana doğru baktı. "Döktürmüşsün yine, misafirimiz mi var?" dediğinde başımı salladım. "Evet misafirimiz var ama ben bunları senin için hazırladım. Özlemişsindir diye."

"Özlemez olur muyum? Çok özledim. Ellerine sağlık şimdiden." dediğinde gülümsedim. "Afiyet olsun, hadi sen geç masaya ben çorbaları getireyim." dediğimde Alparslan eliyle tabaklardan birini işaret etti. "Beklemeyecek miyiz?"

"O biraz geç gelecek, biz başlayalım." dediğimde itiraz etmeden başını salladı. Mutfağa doğru ilerleyerek çorba tenceresini aldım ve salona tekrar girdim. Tencereyi masaya koyduktan sonra kaselere çorbaları koyarken Alparslan'ın sesini duydum. "Kimmiş bu misafir, ben tanıyor muyum?"

Heyecanla yutkundum. "Tanışacaksınız." Alparslan kaşlarını çatmış anlamaz bir biçimde bana bakarken masadaki yerime geçerek oturdum. Çorbamı içmeye başlarken heyecanla yerimde kıpırdandım. Dayanamayacaktım galiba. Çorbamdan birkaç kaşık daha içerken Alparslan'ın çorbasını bitirmesiyle birlikte ayağa kalktım.

Daha fazla dayanamayacaktım. Salondaki konsola doğru ilerlerken Alparslan'ın meraklı bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Konsolun çekmecesini açıp hazırladığım kutuyu çıkartarak yanına doğru ilerledim.

Kutuyu ona doğru uzatırken ellerim titriyordu. "Bu nedir?" Alparslan şaşkınca bana bakarken sesimin titremesine engel olamadım. "Misafirimizin ilk hediyesi diyelim, kendisi uzun bir süre sonra bize katılacak." Kaşlarını çatıp anlamaya çalışarak bana bakarken fısıldadım. "Açsana."

Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Heyecandan bayılacak gibi hissediyordum. Alparslan kutunun kapağını açarken derin bir nefes aldım. Kapağı açıp kutunun içindeki ultrason fotoğrafını eline alırken kutuyu masaya doğru bıraktı. Vereceği tepkinin hiçbir anını kaçırmamak için gözlerimi kırpmazken sesini duydum.

"Hazan.." şaşkınlık, heyecan ve birçok duyguyu barındırıyordu sesi. Bakışlarını ultrasondan gözlerime doğru çıkarttığında tekrar sesini duydum. "Sen, hamile misin?" başımı olumlu anlamda sallarken dudaklarımın titremesine engel olamadım. "Hamileyim."

Oturduğu yerden aniden kalkarken elindeki ultrason resmine ve kutunun içindeki patiğe baktı tekrardan. Şoka girmiş gibi davranıyordu. Sonra bakışları tekrardan bana döndüğünde gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm.

"Baba oluyorum, ben?" kendi kendine fısıldarken gözyaşlarım yanaklarıma akmaya başladı. "Baba oluyorsun canımın içi." Onu onaylarken hızlı bir hamle ile birlikte beni kolları arasına alırken ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim.

Kollarımı ona doğru dolarken Alparslan'ın içten kahkahalarını duydum. "Baba oluyorum." beni kucağında döndürürken bende gülmeye başladım. Hem ağlıyordum, hem gülüyordum çok garip bir duyguydu. "Alparslan dur, başım dönüyor."

Söylediğim şeyle aniden duraksarken durumu yeni anlamış gibi beni yere doğru indirdi. Elleriyle yüzümü avuçlarken gözlerindeki yaşları gördüm. İlk defa görüyordum ağladığını. "Hazan sen bana dünyanın en güzel haberini verdin." gülerek söylediği şeyle birlikte dudaklarını alnıma bastırdı.

Dudakları benden ayrıldığında elimi yanağına çıkartarak akan gözyaşını sildim tebessümle. "Bebeğinle tanışmayacak mısın?" gözbebeklerinin titrediğine şahit olurken elini tutarak karnıma doğru götürdüm. Sıcak avuçlarını taytın üzerinde karnımda hissettiğimde içim kıpır kıpır oldu. Elini karnımdan çekerek önümde iki dizinin üzerine çöktü.

Ellerini belime yaslarken bakışlarını karnıma doğru çevirdi. Gözlerindeki parıltıları hala görebiliyordum. Büyükçe yutkunurken fısıltısını duydum. "Merhaba babacım." söylediği şeyle birlikte içim sıcacık olmuştu. Gözyaşlarım yanaklarıma akarken Alparslan'ın sesini duydum. "Ben o kadar şanslı bir adamım ki ilk önce annenle tanıştım şimdi de en büyük hayallerimden biri annen sayesinde gerçekleşti. Ben onunla tamamlandığımı hissetmiştim. Meğer bir eksik varmış, sen geldiğinde o eksik tamamlandı."

Bana bakarak söylediği şeylerle birlikte gülümsedim. Ardından bakışları karnıma doğru çevrildiğinde konuşmasına devam etti. "İyi ki geldin, iyi ki bizi seçtin." başını karnıma doğru yaklaştırarak taytın üzerinden karnımı öptü. "Seni kollarımın arasına almayı sabırsızlıkla bekleyeceğim." boğuk sesini duyduğumda ellerimi saçlarına götürdüm.

Çok iyi bir baba olacaktı. Ben çoğu şeyin üstesinden onun sayesinde gelmiştim, her şeyde benim arkamda olmuştu. Biz ilk başlarken bana sen ne istersen o olurum demişti anne, baba, abi, eş. Olmuştu, hepsi olmuştu. Şimdi de bebeğimin babasıydı ve eminim ki çok güzel bir baba olacaktı. Bebeğimiz bu konuda çok şanslıydı.

Dizlerinin üzerinden kalkarken parıltılı gözleri beni buldu. "Ne zaman öğrendin?" elimi yanağına yaslayıp gözyaşlarını temizlerken cevap verdim. "Dün öğrendim. Mide bulantılarım uzun süredir vardı, umursamadım. Meğer hamile olduğum içinmiş."

"Ben hala inanamıyorum, gerçek bu değil mi? Gerçek yani. Sen gerçekten hamilesin. Karnında ikimizden bir parça var, bebeğimiz var." başımı salladım. "Gerçek bir tanem, anne-baba oluyoruz." kollarını sıkıca bana dolarken bende ona sarıldım.

Ardı ardına boynuma dudaklarını bastırırken sesini duydum. "Teşekkür ederim güzelim, bana bu duyguyu yaşattığın için teşekkür ederim."

Kollarını benden ayırırken derin bir nefes verdi. "Mide bulantılarının, yorgunluğunun sebebi bebeğimizmiş yani. Başka bir şey olmasından o kadar korktum ki anlatamam. İçim rahatladı resmen."

Ben daha bir şey diyemeden iki kolumdan tutarak beni masaya doğru götürdü ve sandalyeye oturttu. "Ayakta kalma daha fazla, bak çorban da soğumuş zaten. Ben ısıtayım mı onu? Isıtayım bence." Kaseyi alıp gideceği sırada güldüm. "Dur gitme, zaten canım istemiyordu."

"Tamam o zaman, hemen şunlardan koyayım tabağına." diyerek masaya getirdiğim diğer yemekleri koymak için tabağımı alırken hayranlıkla ona doğru baktım. Tabağıma doldurduğu şeyleri gördüğümde hızla itiraz ettim. "Ben onları bitiremem, çok koyuyorsun."

Bakışlarını bana doğru çevirerek konuştu. "Yemen gerekiyor ama." diyerek tabağı önüme koyarken tekrar sesini duydum. "Bundan sonra öğün atlamak yok, güzelce yemek yiyeceksin." dediğinde başımı salladım. "Emrin olur."

Kendi tabağına da yemeklerden koyup biraz önceki yerine otururken bana doğru bakarak bakışlarıyla tabağımı işaret etti. "Hadi, bitecek o." dediğinde güldüm. "9 ay boyunca böyle olacaksa yandık biz o zaman." dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Sahi, kaç aylıkmış? Durumu iyi değil mi?"

"6 haftalıkmış babası ve hiç merak etme gayet sağlıklı." dediğimde Alparslan gülümsedi. "Ne kadar güzel bir hismiş baba olmak." masanın üzerindeki elini tutarken cevap verdim. "Sen çok iyi bir baba olacaksın."

Gözlerinden bir burukluk geçtiğine şahit oldum. Nedenini tahmin edebiliyordum. Korkuyordu. Sürekli göreve gidecekti, aylarca burada olmayacaktı. Onun büyüyüşüne şahitlik edemeyecekti. Onunla vakit geçirememekten ve bir gün onu babasız bırakacak olma ihtimalinden korkuyordu. Ama bunları düşünerek hayatımızı zehir edemezdik, bu anları gülerek hatırlamamız gerekiyordu.

 

 

 

◔◔◔

Mutfağa girmiş akşam için hazırlık yapıyordum. Funda annemler öğlen gelmişlerdi ve direkt olarak Semra ablalara geçmişlerdi. Ben de arayıp yemeğe gelmeleri için onları davet etmiştim. Uzun zamandır ailecek vakit geçirmiyorduk, ayrıca torunlarının olacağını söylemek ve heyecanımızı onlarla paylaşmak istiyordum. Tabii ki abimi de davet etmiştim. Hem Alparslan'ın ailesiyle tanışsın istemiştim hem de tüm aile hep beraber olalım istemiştim.

"Hazan'ım, güzel karım. Sen ne zaman oturup dinlenmeyi düşünüyorsun?" Alparslan'ın sıkkın sesini duyduğumda bakışlarımı hazırladığım mezeden çekerek Alparslan'a çevirdim. "Yorulmuyorum ki hayatım." dediğimde Alparslan derin bir iç çekti. "Keşke dışarıda yeseydik yemeği, saatlerdir ayaktasın."

Beni düşünmesi çok güzeldi ama ona yorulmadığımı anlatamıyordum. "Yemek yapmak beni yormuyor ki, seviyorum biliyorsun." dediğimde yanıma doğru gelerek yaptığım şeye doğru baktı. "Biliyorum ama içime sinmiyor. Hadi sen şöyle geç otur, ayaklarını uzat güzelce dinlen. Bende geri kalanını halledeyim."

"Sevgilim sen 9 ay boyunca böyle her işi yapacak mısın?" dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Evde olduğum sürece evet, sizi rahat ettirmek benim görevim. Sen zaten bebeğimizi taşıyorsun bırak da bu kadarını ben yapayım."

Yüzümde büyük bir gülümseme oluşurken Alparslan elimdeki bıçağı alarak tezgaha bıraktı. Ardından da kolumdan tutarak beni musluğa doğru götürdü. Ellerimi yıkamamı işaret ederken onu dinleyerek ellerimi yıkadım ve tezgahtan geri çekildim. Alparslan benim yerime maydanozları doğrarken mutfakta bulunan sandalyeye oturdum.

"Hazan yarın Malatya'ya gitmek için yola çıkacağız ya acaba sen gelmesen mi?" dediğinde kaşlarımı çattım. Ben daha soramadan Alparslan konuştu. "Ya da biz uçakla gidelim, hemen varmış oluruz." dediğinde cevap verdim. "Arabayla yolculuk yapmayı seviyorum, ayrıca 3 saatlik yol. Bir sorun olacağını düşünmüyorum."

Alparslan bana doğru dönerek konuştu. "Yorulabilirsin, bir gün kalacağız ama yine de sana yorgunluk olarak geri dönecek." dediğinde başımı iki yana salladım. "Bana iyi gelecek, lütfen gelme falan deme bana. Ayrıca Buse de Fırat da benim arkadaşım tabii ki en mutlu günlerinde yanlarında olacağım. Bana gelme diyemezsin."

Son anda sertleşen sesimle birlikte Alparslan ellerini havaya kaldırdı. "Tamam demedim bir şey, kızma hemen. Ben yorulursun diye söyledim ama gelmek istiyorsan tabii ki geleceksin."

Kollarımı göğsümde birleştirerek derin bir nefes verdim. Birden sinirlenmiştim. Masada bulunan sürahiye uzanarak bardağa su doldurduktan sonra birkaç yudum içtim.

"Kartal benden önce öğrendi değil mi?" Alparslan'ın sorusuyla birlikte cevap verdim. "Evet, öğrendiğimde o da yanımdaydı." Bıkkınca nefes vererek konuştu. "Şimdi dalga geçecek benimle, ben senden önce öğrendim diye."

Aralarındaki atışma hiç bitmiyordu. Çok komiklerdi. "Öyle olması gerekti. Hem bir gün arayla öğrendiniz bence dalga geçilecek bir şey yok." dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Abin beni o kadar sevmiyor ki beni sinir etmek için her yolu dener."

"Seni seviyor sadece benimle evli olduğun için aklı sıra sana takılıyor." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Hiç sanmıyorum."

Gülerek onu dinlerken çalan kapıyla birlikte oturduğum yerden ayağa kalktım. Alparslan kapıya doğru yöneleceği sırada hızla konuştum. "Ben açarım." mutfaktan çıkarak kapıya doğru ilerledikten sonra kapıyı açtım.

Karşımda abimi gördüğümde büyükçe gülümsedim. İyi insan lafının üzerinin üzerine gelirmiş derlerdi ve abimde iyi bir insandı. "Hoş geldin." dediğimde abim içeri girerek cevap verdi. "Hoş buldum, nasılsın?"

"İyiyim işte aynı, sen nasılsın?" elindeki poşeti bana doğru uzatırken merakla konuştum. "Bu nedir?" dediğimde abim gülümseyerek cevap verdi. "Aç bakalım."

O ayakkabılarını çıkartırken bende bana uzattığı poşetin içindeki hediye paketini çıkarttım. Merak ediyordum ne aldığını. Arkamdan Alparslan'ın sesini duyarken paketi açmaya devam ettim. "Hoş geldin Kartal."

"Hoş buldum." ikisi tokalaşırken Kartal gülümseyerek konuştu. "Allah analı babalı büyütsün, sağlıkla kucağınıza alın inşallah." dediğinde Alparslan ile sarıldılar. Bu görüntüyü gülerek izlerken Alparslan cevap verdi. "İnşallah."

Paketin içinden çıkan zıbını gördüğümde gülmeden edemedim. Üzerinde 'Bu dünyada dayımdan yakışıklısı yok ki.' yazıyordu. "Ya bu çok güzel, teşekkür ederiz abi." diyerek kollarımı abime doğru doladım. "Yeğenime hediye almak istedim, güle güle kullansın."

Kollarımı ondan çekerken elimdeki zıbını Alparslan'a uzattım. "Şuna baksana çok tatlı." dediğimde Alparslan zıbını eline alarak üzerini okudu. Bakışlarını zıbından çekip Kartal'a doğru baktı. "Dayım yazan yer yanlış olmuş sanki, babam olacaktı orası."

"Yeğenim doğunca kendi karar verir orasına ama ben en doğru kararı vereceğine eminim." dedi abim yüzünde gülümsemeyle. Birbirlerine bakarlarken konuştum. "Böyle ayakta kaldık içeri geçelim."

Abim önden ilerlerken Alparslan arkasından ilerledi. Bende mutfaktan Alparslan'ın hazırladığı mezeleri alarak salondaki masaya götürdüm. İçeride oturarak birbirlerine bakan iki adama yaklaştığımda abimin sesini duydum.

"Kendini çok yormasaydın keşke dışarıda falan yeseydik." Al birini vur ötekine misaliydi bizimki. "Bende söyledim ama dinleyen yok ne yazık ki." Bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. Beni abime şikayet mi ediyordu yani. Alparslan bana omuz silkerken başımı iki yana salladım.

"Funda annemlerde birazdan gelir sofraya geçeriz." dedim lafı kapatmak üzere. İkisi de beni onaylarken abimin sesini duydum. "Onlarda bugün öğrenecekler değil mi haberi?" dediğinde başımı salladım. "Ben baya şanslıyım o zaman, herkesten önce öğrendim." diyerek ima ile Alparslan'a baktı.

Dudaklarımı birbirine bastırarak Alparslan'a doğru bakarken onun kaşlarını çattığını gördüm. "Evet öyle oldu bu seferlik. Diğerlerinde inşallah sana ben söylerim." Alparslan'ın cevabıyla birlikte dudaklarımı yaladım. Daha biri doğmadan diğerlerini düşünmek erkendi.

"Allah aşkına biraz sakin olur musunuz? Aranızdaki gerilimden ben geriliyorum burada." dediğimde ikisinin bakışları bana döndü. "Aman sen gerilme, susuyoruz biz." dedi abim.

Çalan kapıyla birlikte oturduğum yerden ayağa kalkarken Alparslan ve abim de ayaklandı. Kapıyı açmak üzere salondan çıkarak kapıya ulaştım ve açtım. "Hoş geldiniz." sevinçle karşımdaki kişilere baktığımda Funda annemin sesini duydum. "Hoş bulduk yavrum."

İçeri girdiklerinde ilk önce Funda anneme sıkı sıkı sarıldım. Özlemiştim onları. Ardından Osman babam, Semra ablam ve Murat abim ile sarıldıktan sonra Efe ile de sarılarak salona doğru ilerlemeye başlamıştık.

Salonda bulunan abimle bakışları buluşurken Osman babam abimle tokalaştı. "Hoş geldiniz." abim gülümseyerek Funda annemin elini öperken Funda annem konuştu. "Hoş bulduk."

Semra abla ve Murat abi zaten daha önceden tanıştıkları için yalnızca tokalaşırlarken ben de Alparslan'ın yanındaki yerime geçerek oturdum. "Yolculuk iyi geçti mi?" diyerek sorduğumda Osman babam cevap verdi. "İyi geçti çok şükür."

"Sen nasılsın yavrum, iyi gördüm seni." Funda annemin sorusuyla birlikte gülümsedim. "İyiyim annecim, daha iyiyim." dediğimde Semra ablam cevap verdi. "Allah mutluluğunuzu bozmasın."

Hep bir ağızdan 'amin' derken Osman babam abime doğru döndü. "Seninle daha önce tanışmıştık çok başarılı bir askermişsin Harun bahsetmişti." Abim gururla başını sallarken tebessüm ettim. "Sizin kadar olmasa da."

"Biz yaşlandık artık. Bizim yerimize sen gibi, Alparslan gibi, Murat gibi aslanlar var. Gözümüz arkada değil çok şükür." Gururla üçüne bakarken Funda annemin sesini duydum. "Allah ayağınıza taş değdirmesin yavrularım."

"Amin anacım." diyerek onayladı Alparslan. Bakışlarım Efe'ye kaydığında tek gözümü kırpıp konuştum. "Efecim okul nasıl gidiyor?" dediğimde Semra abla güldü. "Nasıl gitsin yengesi sıkılmaya başladık hemen."

Semra ablanın bunalmış sesini duyduğumda Efe'ye doğru baktım. "Sıkılmamıştır ya, Efe bunaltmaz annesini." dediğimde Efe yüzünü asarak bana doğru baktı. "Sürekli ödev veriyorlar ama." dediğinde güldüm. Daha yolun başındaydı ama şimdiden sıkılmıştı anlaşılan.

"Gelsene yanıma, hiç kucağıma gelmedin." dediğimde Efe yanıma doğru geldi. Tam koltuk altından tutup kaldıracağım sırada Alparslan benden önce davranıp kendi kucağına oturttu. Bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde aramızda sözsüz bir bakışma gerçekleşti. "Aslan parçası bana hiç pas vermiyorsun artık."

"Ya dayı küstüm ben sana. Önceden benimle oyun oynardın, parka götürürdün artık götürmüyorsun." Efe'nin sitemli sesiyle birlikte güldüm. "Oğlum ben götürüyorum ya seni parka." Murat abinin sesini duyduğumda Efe cevap verdi. "Ama baba, ben dayımla gitmek istiyorum."

"Eşek sıpasına bak hele." Murat abi sitemli bir şekilde konuşurken bakışlarım abimle buluştu. Yüzünde zafer gülümsemesi vardı. Muhtemelen bizim bebeğimizle o da böyle olacaktı, o zaman Alparslan ne yapardı hiç bilmiyordum.

"O zaman yemeğe geçelim." diyerek oturduğum yerden kalkarken hep birlikte masaya doğru ilerlemeye başladık. Masanın başına Osman babam otururken sırayla herkes yerleşmişti. Semra abla ve ben servisi yaparak oturduktan sonra yemeğimize başlamıştık.

Çorbadan birkaç kaşık olarak içtikten sonra yiyemeyeceğimi anlayarak duraksarken Alparslan'ın sesini duydum. "Miden mi bulanıyor?" sadece benim duyabileceğim bir şekilde sorsa da abimin bakışlarını da üzerimde hissedebiliyordum. "Biraz ama sorun yok."

Birkaç kaşık daha içmeye çalışırken Semra ablamın sesini duydum. "Hazancım neden yemiyorsun canım benim?" Tüm bakışlar bana döndüğünde utandığımı hissettim. "Canım pek istemiyor."

"Neden yavrum, hasta mı olacaksın yoksa?" Funda annem merakla bana bakarken başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum ki." Şuan söylemeli miydik yoksa yemekten sonra mı söylemeliydik karar veremiyordum.

Sohbetimize devam ederek yemeklerimizi yedikten sonra el birliği ile toplamıştık Semra abla ile. O son bulaşıkları makineye dizerken bende kahve yapmıştım misafirlerimiz için. Kahvelerden sonra da tatlı ikram edecektim.

Kahveleri herkese ikram ettikten sonra Efe'nin meyve suyunu da verdikten sonra yerime oturdum. Semra ablanın dikkatli bakışlarını üzerimde hissederken sesini duydum. "Hazan sen kahve içmiyor musun?"

Bir kahve bağımlısı olarak kahve içmemem tabii ki çok dikkat çekiyordu. Daha fazla saklayamayacağımızı anlayarak Alparslan'a doğru baktığımda bakışlarımızla birbirimizi onayladık.

"Hazan'ın bundan sonra dikkat etmesi gerekiyor." dediğinde herkesin sorgulayan bakışlarını gördüm. Semra abla sanki anlamış gibi gülümserken konuştum. "Bizim bir çocuğumuz olacak."

"Ay Hazan." Funda annemin sesini duyduğumda oturduğum yerden kalktım. Funda annem direkt olarak bana gelip sarılırken Osman babamın sesini duydum. "Tebrik ederim oğlum." O da Alparslan'a sarılırken Funda annem geri çekilerek yüzüme baktı. "Ama ben anlamıştım bir şeyler olduğunu. Tebrik ederim annem."

Funda annem oğlunu tebrik ederken Osman babamla sarıldım. "Tebrik ederim güzel kızım." Onunla ayrıldıktan sonra Semra abla kollarını bana sardı. "Tebrik ederim ablacım, aslında ben yemekte anladım. İkinizin de gözlerinde ayrı bir pırıltı vardı."

Gülümseyerek ondan ayrılırken Murat abi ile tokalaştım. "Allah analı babalı büyütsün abicim." değinde başımı salladım. "Sağ ol abi."

"Allah'ım çok şükür sana bana bugünleri de gösterdin." Funda annemin yaşlı gözlerini gördüğümde ister istemez gülümsedim. "Osman duydun değil mi babaanne oluyorum." Osman babam cevap verdi. "Duymaz olur muyum? Hazanla Alparslan bugün dünyaları verdi bize."

"Hala oluyorum, ben yıllarca bugünü bekledim. Çok şükür Allah'ım." Semra ablanın gülerek söylediği şeyle birlikte bende güldüm.

Efe ne olduğunu anlamaz bir biçimde bize doğru bakarken Semra abla konuştu. "Efe, sana kardeş geliyor oğlum." dediğinde Efe'nin bakışları aniden annesine döndü. "Ne zaman gelecek? Gelsin bir an önce oynayalım."

Efe'nin tepkisine gülerken cevap verdim. "Biraz var gelmesine ama eminim seninle oynamayı çok ister." dediğimde Efe bana doğru geldi. "Ama çabuk gelsin." sızlanarak söylediği şeyle birlikte Alparslan Efe'yi kucağına aldı. "Bence sen sabredebilirsin aslanım."

Efe mecburen kabullenirken Semra ablanın sesini duydum. "Mide bulantıların çok mu kötü?" dediğinde yüzümü buruşturdum. "Biraz ama idare ediyorum." dediğimde Semra abla gülümsedi. "Kucağınıza aldığınızda hiçbirini hatırlamayacaksınız inşallah."

"İnşallah." dediğimde Funda annemin sesini duydum. "Alparslan burada sana çok iş düşüyor annecim, karına iyi bak tamam mı?" dediğinde gülümsedim. Funda annem evlatlarını çok güzel yetiştirmişti ve hala da yetiştirmeye devam ediyordu.

"Bakmaz mıyım anne hiç? Hele de o bebeğimizi taşırken." diyerek bana bakan Alparslan ile birlikte gülümsemeye devam ettim.

Utanarak bakışlarımı yere doğru eğmeden önce abimin gülümseyerek bize baktığını gördüm. Alparslan'a takılıyordu ama içten içe onun bana olan yaklaşımını seviyordu bunu görüyordum.

"Ben tatlıları getireyim." diyerek ayaklandığımda Semra abla da benimle birlikte ayağa kalktı. "Bende yardım edeyim sana." Birlikte mutfağa ilerlediğimizde ben buzdolabında hazır olan olan sütlü tatlıyı çıkartarak tezgaha bıraktım.

Semra abla dolaptan tabakları çıkartırken sesini duydum. "Hazan, o kadar sevindim ki ablacım anlatamam sana." diyerek bana baktığında cevap verdim. "Bende çok sevinçliyim." dediğimde Semra abla yanıma yaklaşarak elimi tuttu. "Çok hak ediyorsun, aylar sonra ilk defa seni böyle görüyorum. Daha doğrusu ikinizi böyle mutlu görüyorum."

"Bana o kadar iyi geldi ki, toparlanmam için gönderilen bir mucize gibi." dediğimde Semra abla gülümsedi. "Allah mutluluğunuzu hiç bozmasın, bebeğinizi de sağ salim alın kucağınıza inşallah."

"İnşallah abla."

Tatlıları dilimleyerek tabaklara koyduktan sonra servis etmek için salona götüreceğim sırada salondan gelen abimin sesini duyarak duraksadım. "Ben hepinize çok teşekkür etmek istiyorum, ben yokken Hazan'a sahip çıkmışsınız. Destek olmuşsunuz. Minnettarım size. Sizin gibi bir aileye sahip olduğu için çok şanslı."

"Ne teşekkürü oğlum, Alparslan bizim oğlumuzsa Hazan da bizim kızımız. Biz hiçbir zaman gelin almadık, onu her zaman kendi kızımız gibi gördük." diyen Osman babamla birlikte gözlerim doldu.

Osman babamın ardından Funda annemin sesini duydum. "Hazan yaralı bir çocukluk geçirmiş ama çok güçlü bir kadın olmuş, kendini çok güzel yetiştirmiş. Bizim karşımıza çıktığı için asıl şanslı biziz."

Her daim bana aile olduklarını hissettirmişlerdi. Haklarını ödeyemezdim. Ben kimsesiz büyümüştüm ama benim bebeğim çok güzel bir aileye sahip olacaktı. Bir gün ben yanında olmasam bile ona gözü gibi bakacak çok insan vardı.

"Biz kocaman bir aileyiz Kartal, artık sende bu ailenin bir üyesisin. Hazan'ın her şeyi olarak artık sende bu ailenin bir ferdisin." Alparslan'ın sesiyle birlikte gülümsedim. Belki geç kavuşmuştuk ama iyi ki böyle bir abim vardı.

"Eyvah eyvah hamilelik hormonları tavan yapmış şimdiden." Semra ablanın sesini duyduğumda istemsizce irkildim. Semra abla salona girip elindeki tatlıları bıraktıktan sonra tekrardan yanıma gelerek benim elimdekileri de alarak konuştu. "Hadi sen yüzünü yıka ablacım, ben bunları veririm."

Semra ablanın dediğini yaparak banyoya ilerledim ve yüzümü yıkadım. Ağladığım belli olmuyordu neyse ki. Mutfağa ilerleyerek kalan son iki tabağı da alarak salona girdiğimde Funda annemin sesini duydum. "Kendini yormuşsun annem, ellerine sağlık."

"Afiyet olsun, hepsini severek yaptım." diyerek tatlılardan birini Alparslan'a uzatarak yanındaki yerime oturdum. Tatlıdan yerken ortamda dönen sohbete ayak uydurmaya çalıştım. Her şey o kadar güzeldi ki, uzun zaman sonra böyle olmak çok iyi gelmişti bana.

 

 

 

◔◔◔

Bakışlarımı yola çevirirken suyumdan büyük bir yudum içtim. Yolculuklarda her ne kadar kahve içmeyi çok sevsem de hamile olduğumdan dolayı yalnızca bir fincan kahve tüketebiliyordum. Onu da akşam için saklıyordum.

Nihayet Malatya'ya gitmek için yola çıkmıştık. Semra abla ve Efe gelmemişlerdi o yüzden Funda annem ve babam Murat abinin arabasında gidiyorlardı. Emre, Nazlı, Metehan ve Caner ayrı bir arabadaydı. Fırat, Kadir, Barış da Fırat'ın arabasındaydı. Bizde Alparslan, ben ve bebeğimiz üçümüzdük.

"Birlikte ilk yolculuğumuz." Ellerimi karnıma sararken Alparslan'a doğru baktım. "İlk ama son olmayacak, üçümüz birlikte daha çok tatile çıkacağız." dediğinde başımı salladım. "Üçümüz, çok garip geliyor hala bana."

"Bana da ama alışacağız." dediğinde başımı salladım. Alışacaktık. "İki hafta sonra doktor randevumuz var, sana söylemeyi unuttum." dedikten sonra ekledim. "Burada olacaksın değil mi?"

Alparslan bana doğru baktı. "Şimdilik buradayım." dedikten sonra ekledi. "İşim olsa bile ertelemeye çalışırım onun için." dediğinde hafifçe kaşlarımı çattım. "Onun için ha? Şimdiden pabucumuz dama atıldı bakıyorum."

Alparslan ciddi olup olmadığımı anlamak için bana bakarken konuştu. "Ne alakası var güzelim, ben ikiniz içinde her şeyi yaparım." diyerek eliyle elimi tutarken gülümsedim. "Biliyorum, hiçbir şüphem yok buna."

"Acıktın mı? Duralım istersen bir yerde." dediğinde başımı iki yana salladım. "İyiyim." dediğimde Alparslan konuştu. "Miden bulanırsa söyle bana ya da ne bileyim canın bir şey isterse." dedikten sonra kaşlarını çatarak bana baktı. "Sen hiçbir şey aşermiyor musun? Yoksa bana mı söylemiyorsun?"

Arka arkaya sıraladığı şeylerle birlikte güldüm. Bu heyecanı o kadar tatlıydı ki. "Aşermiyorum galiba, gerçi İstanbul'da sevmediğim halde şerbetli tatlı istemişti canım." dediğimde Alparslan göz devirdi. "Ha onu da Kartal'ın yanında istedin yani."

"Ama ne yapayım menü de görünce canım çekti, yemese miydim?" sitemli bir şekilde dediğim şeyle birlikte Alparslan bana doğru baktı. "Ye güzelim, afiyet bal şeker olsun."

Bakışlarımı tekrardan cama doğru çevirirken aklıma gelen şeyle birlikte bakışlarımı tekrardan Alparslan'a çevirdim. "Abimden bir haber var mı?" Dün bizden çıktıktan sonra görev emri gelmişti, telefonla beni arayıp haber vermişti. Kocama kavuştum derken şimdi abim için endişeleniyordum.

"Harun yarbay operasyonun iyi geçtiğini söyledi, ben sık sık arıyorum merak etme." dediğinde derin bir iç çektim. Merak etmeden duramıyordum.

"Fırat'ın heyecanı bizi hatırlattı." Alparslan konuyu değiştirdiğinde gülümsedim. Haklıydı, bir zamanlar bizde böyleydik. "Öyle düşününce nereden nereye diyor insan. O zamanlar daha yeni nişanlanırken şimdi bebeğimizi bekliyoruz."

Karnımı okşarken Alparslan gülümsedi. "Hayat böyle işte. Kimin ne zaman nerede, hangi durumda olduğu belli olmuyor." başımı sallayarak onu onaylarken başımı yola doğru çevirdim tekrardan.

Yaklaşık bir saat kadar süre sonra kalacağımız otele vardığımızda odalarımıza yerleşmiştik. Akşama doğru gidecektik Buselere. Otele gelir gelmez azıcık dinleneyim diye yatağa uzandığımda uyuyakalmıştım. Birkaç saat dinlendiğimde Alparslan yemek yiyeceğimizi söyleyerek beni uyandırmıştı.

Yemekten sonra odalarımıza tekrardan çıkarak isteme için hazırlanmaya başlamıştık. Siyah renkli bir tulum giyerek yanda olan fermuarı çektikten sonra aynadan kendime baktım. Yan dönerek karnıma bakarken elimi karnıma doğru götürdüm. Hala belli değildi hamile olduğum. Onun büyüyüşünü görmeyi iple çekiyordum.

"Bir tanem hazır mısın?" karnıma bakmaya devam ederken Alparslan'ın sesini duydum. "Hazırım, çıkabiliriz." Alparslan banyodan çıkarak bana doğru baktığında gülümsedim. "Nasıl olmuşum?"

Alparslan baştan aşağı bana bakarak sırıttı. "Mükemmel, her zamanki gibi." yanıma doğru gelerek dudaklarımızı birleştirdiğinde ona karşılık verdim. Kısa sürede dudaklarımız ayrıldığında konuştum. "Rujumu bozmak için yaptın değil mi?"

"Hiçte bile." diyerek elini yanağıma yaslayarak dudağımın kenarını okşadı. "Yoksa kırmızı ruj çok yakıştığından değil." dediğinde ister istemez güldüm. Bakışlarım Alparslan'ın dudaklarındayken konuştum. "Benim rujumu bozmak istedin ama olan sana oldu."

Alparslan kaşlarını çatarken gözlerimle dudaklarını işaret ettim. Alparslan aynaya doğru bakarken dudaklarına bulaşan rujla birlikte kaşlarını iyice çattı. "Hayda bu bulaşıyor muydu?" diyerek eliyle silerken tekrar konuştu. "Bu ruju yeni mi aldın sen, diğerleri bulaşmıyordu."

"Bunu yeni almıştım, denemek bugüne kısmetmiş." dediğimde Alparslan eliyle ruju temizlemeye devam etti. Tamamen temizlendiğine emin olacak ki tekrardan bana doğru döndü. "Çıkalım o zaman, sen iyisin değil mi?"

Sorduğu şeyle birlikte başımı salladım. "İyiyim, kocacığım. Beş yüzüncü kez söylüyorum iyiyim." dediğimde Alparslan başını omzuna doğru eğerek yüzüme baktı. "Sizin iyi olmanız benim için önemli. Önce sen vardın senin mutluluğun, iyi olman benim için önemliydi, şimdi o geldi." diyerek avuç içini karnıma yaslarken gözlerime baktı. "Artık düşünmem gereken iki kişi var."

Elimi elinin üzerine koyarken gülümsedim. "Sen yanımızda olduğun her an biz iyi olacağız zaten." dedikten sonra ekledim. "Geç kalmayalım hadi, Fırat ölmüştür heyecandan."

El ele odadan çıkıp aşağı indiğimizde bizi bekleyen time baktık sırayla. Fırat'ı göremeyince merakla konuştum. "Fırat nerede?" dediğimde Caner'in sesini duydum. "Hiç sorma yengem, yaptırdığı çiçek ve çikolatayı unutmuş heyecandan."

Caner'in söylediği şeye gülerken Nazlı'nın yanıma doğru geldiğini gördüm. "Doktor hanımcım, çok şıksınız yine." dediğinde güldüm. "O sizin şıklığınız öğretmenim. Ne kadar güzel olmuşsun." dediğimde Nazlı gülümsedi. "Teşekkür ederim efendim."

Hemen ilerimizde bize gülümseyerek bakan Funda annemi gördüğümde Nazlı'nın sesini duydum. "Funda teyzecim bu ne şıklık." dediğinde Funda annem güldü. "Oğluma kız istemeye gidiyoruz olsun o kadar." dediğinde bende güldüm.

Fırat'ın koştura koştura merdivenlerden indiğini gördüğümde güldüm. Yanımıza geldiğinde derin derin nefesler alarak bize doğru baktı. "Gidebiliriz artık." dediğinde Alparslan cevap verdi. "Dur oğlum, soluklan iki dakika."

"Aman bu sefer de geç kaldık diye sorun çıkar, gidelim bir an önce." Haklıydı, Buse'nin babası biraz aksi bir adamdı ve sağı solu belli olmazdı. "E hadi o zaman gidelim madem." Osman amcanın dediği şeyle birlikte herkes arabalara binerken bizde bindik.

En önden giden Fırat'ın arabasını takip ederek yola koyulduğumuzda çok kısa bir süre sonra Buselerin oturduğu eve varmıştık. Apartmanın önündeki park yerlerine arabaları park ettikten sonra arabadan indik.

"Nasıl iyi görünüyorum değil mi?" diye soran Fırat ile başımı salladım. "Çok iyi görünüyorsun, Buse bir daha aşık olacak sana." dediğimde Fırat tebessüm etti. "Bak bunu duymak iyi hissettirdi, sağ ol Hazan."

Gülümseyerek Fırat'a bakarken hepimiz birlikte apartmana doğru ilerlemeye başladık. Biraz kalabalık gelmiştik ama hepimiz Fırat ve Buse'nin mutlu anlarına tanıklık etmek istiyorduk. Apartmanın kapısının kilidi açılırken apartmana girerek Buselerin oturduğu daireye ilerledik.

Kapı çoktan açılmıştı. Buse'yi gördüğümde onunda Fırat'tan farksız olmadığını fark ettim. Çok güzel olmuştu, giydiği elbise çok yakışmıştı.

"Hoş geldiniz." Buse'nin annesi Sevda hanımın konuşmasıyla birlikte Funda annem konuştu. "Hoş bulduk." Sırayla içeri girerken Buse'ye bakarak göz kırptım. Buse heyecanla bana gülümserken salona doğru ilerlemeye başladım Alparslan'ın arkasından.

Salona girdiğimizde Buse'nin babası Kazım beyi gördüm. Sert bir biçimde bize bakarken Osman babamla tokalaştılar. Ardından Alparslan ile tokalaştıktan sonra timin diğer üyeleriyle de tokalaşarak konuştu. "Hoş geldiniz."

Sesinden hiç memnun olmadığı o kadar belliydi ki umarım bir aksaklık çıkmazdı. Fırat içeriye girdiğinde Kazım beyin bakışları Fırat'a döndü. Kaşlarını çatmış onaylamaz bir biçimde bakarken Fırat ona doğru yaklaşarak elini uzattı. Kazım bey de Fırat'a elini uzatarak tokalaştıktan sonra Fırat Alparslan'ın sol tarafındaki boş yere oturdu.

Kravat takılı olan yakasıyla oynarken Fırat'ın çok fazla gerildiğini anlayabiliyordum. Bakışlarım Buse'ye döndüğünde onunda gergin olduğunu anlamak zor değildi.

"Nasılsınız efendim, iyisinizdir inşallah." Osman babam sessizliği böldüğünde Kazım beyin sesini duydum. "İyiyiz demek adet olmuş ama pek iyi değiliz." dediğinde şaşkınca Kazım beye baktım. Adamın ayağına kadar gelmiştik hala daha kabullenemiyordu.

Ortamda sessizlik oluşurken Sevda hanımın sesini duydum. "İyiyiz çok şükür, sizler nasılsınız?" En azından annesi Buselerin tarafındaydı, belki babası ikna olurdu böylece.

"İyiyiz bizde, uğraşıyoruz." diye cevap verdi Funda annem küçük bir tebessümle.

"Sizde mi askersiniz beyefendi?" Kazım beyin Osman babama sorduğu soruyla birlikte bakışlarımı Osman babama çevirdim. Osman babam başını olumlu anlamda salladı. "Evet, emekli albayım." dediğinde Kazım bey başını salladı.

Ardından bakışları Alparslan'a döndü. "Sende askersin belli, siz de değil mi?" diyerek timin tüm üyelerine bakarken büyükçe yutkundum. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu acaba?

"Kahvelerinizi nasıl alırdınız?" Buse araya girerek ortamdaki gerginliği azaltmak isterken babasının ters bakışlarının hedefi olmuştu. Ama onu umursamayarak bize doğru baktı. "Ben sana yardım edeyim." diyerek oturduğum yerden kalkarken Alparslan'a baktım. Başını sallarken yerimden kalkarak Buse ile birlikte mutfağa doğru ilerledik.

Ortam o kadar gergindi ki ben bile çok gerilmiştim. Fırat bu adamla nasıl baş edecekti bilmiyordum. Nazlı'nın da mutfağa girmesiyle birlikte merakla konuştum. "Buse siz babanla konuştunuz mu?"

"Konuştuk, gelsinler dedi." Ağlayacak gibi konuşan Buse ile birlikte Nazlı konuştu. "Durun hemen panik yapmayın, belki her şey yoluna girer." dediğinde cevap verdim. "İnşallah."

"Bari kahveleri yapalım biz." diyerek dolaba yönelen Buse ile birlikte başımı salladım. "Çoğunluk orta şekerli içiyor." dediğimde Buse beni onaylayarak kahveleri yapmaya başladı. Heyecandan titreyen elleriyle kahveyi yapmaya çalışırken Nazlı'nın sesini duydum. "Fırat'ınkine tuz atmayı unutmayalım."

Buse hızla karşı çıktı. "Hayır, zaten babam yüzünden ağzının tadı falan kalmamıştır. Bari kahvesi düzgün olsun." dediğinde Nazlı güldü. "Kıyamazmış da sevdiceğine."

"Kıyamam tabii." dedi Buse küçük bir tebessümle. Ardından ekledi. "Onunkine bal koyalım hatta." diyerek Fırat için ayrı hazırlanan fincana tezgahta duran baldan koydu.

Fırat'ın Buse'yi ne kadar süre beklediğini biliyordum. Onu uzaktan izlediğine birçok kez şahit olmuştum. Ne mutluydu ki Buse de zamanla Fırat'ı sevmişti. Bazı insanlar gerçekten şanslıydı, Buse de onlardan biriydi. Onu hiç pes etmeden bekleyen birini sevmişti.

Kahveler hazır olduğunda fincanlara koyduktan sonra servis etmek üzere tepsileri elimize aldık. Nazlı ve ben en önden ilerleyerek kahveleri sırayla ikram etmeye başladık. Buse en sonra Fırat'ın kahvesiyle içeri girdiğinde ona doğru yaklaşarak kahveyi servis etti. İkisi arasında küçük bir bakışma meydana geldi ve bakışmanın ardında yüzlerinde küçük bir tebessüm oluştu.

Onlara hayranca bakarken Kazım beyin sesini duydum. "Aslında biz Fırat ile defalarca konuştuk bu mevzuyu, benim nasıl bir düşünce içinde olduğumu biliyor." dediğinde kaşlarımı çattım. Kazım bey ise devam etti sözlerine. "Ama madem buraya kadar geldiniz size de söyleyeyim. Benim askere verecek kızım yok."

"Kazım bey, çocuklar birbirini seviyor. Bize düşen şey onların mutluluğuna destek olmak." Osman babam ılımlı bir şekilde yaklaşırken Kazım beyin sesini duydum. "Kızımın mutlu olacağını bilsem bir dakika bile durmam."

Ne inatçı bir adamdı bu böyle. Nedense bana çok tanıdık gelmişti. Kızına destek olacağına köstek oluyordu.

"Baba yapma Allah aşkına." Buse ağlamaklı sesiyle konuşurken Sevda hanımın da sesini duydum. "Osman bey haklı Kazım. Buse bu çocuğu seviyor, mutsuz olacaksa da yaşayıp görsün. O her şeyi kabullenmeye hazır."

Kazım beye doğru baktığımda biraz yumuşamıştır diye düşünürken sesini duydum. "Mutsuz olacak eminim, Buse bir askerle yapamaz." dediğinde duraksadım. Buse başlarda Fırat'a şans vermekten çok korkmuştu, ben onu bekleyemem, yokluğuna nasıl sabrederim diyerek reddetmişti Fırat'ı. Bu düşüncelerinin temeli buydu anlaşılan. Babasının önyargısı yüzünden o da önyargılıydı.

"Beyefendi siz nereden biliyorsunuz?" Alparslan'ın tahammülsüz sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Tutturmuşsunuz mutlu olmaz mutlu olmaz diye." dediğinde Funda annemin kaş göz işareti yaptığını gördüm ama Alparslan'ın umurunda değildi.

Sakin olması adına elimi koluna koyarken Alparslan beni de umursamayarak konuştu. "Askeriz diye hiç mi sevmeyeceğiz, hiç mi evlenmeyeceğiz? Sizin derdiniz nedir tam olarak, kızım asker yolu gözleyemez mi demek istiyorsunuz. Bunca insan nasıl bekliyor peki. Bu ülkede binlerce asker var ve onların yolunu gözleyen binlerce ana- baba ve eş var. Onlar bekliyor da bir sizin kızınız mı bekleyemez?"

Alparslan bakışlarını Buse'ye çevirerek ona baktıktan sonra tekrar Kazım beye baktı. "Ki gördüğüm kadarıyla o buna razı, sizin bundan sonra karışabileceğiniz bir şey yok. He Fırat günün birinde o kutsal mertebeye ulaştığında kızım çok acı çekecek diye düşünüyorsanız bu odada bulunan hiç kimsenin ne zaman öleceğini bilemeyiz, ihtimaller yüzünden de kimsenin gururunu kırmaya hiç gerek yok."

"Bey amca sen bizi beğenmiyor olabilirsin ama sen şuan böyle konuşabil diye orada Mehmetçik canla başla mücadele veriyor, sen gibi insanlar rahatça konuşun, rahatça uyuyun diye can veriyorlar. Ama sizin için önemli değil, değil mi? Yalnızca 40 saniye boyunca haberlerde verilen şehit haberlerini izleyip hayatlarınıza devam ediyorsunuz. O yüzden şehitlik ne demek, vatan uğruna savaşmak ne demek bilmemeniz normal. Böyle bahaneler üretmek de kolay."

Kadir'in söylediği şeyle birlikte gözlerim dolarken dişlerimi birbirine bastırdım. Buse'nin babası kızını düşündüğünü sanıyordu ama onların geçireceği vakitleri çalıyordu. Evet tehlikeli bir meslekti onların işi, her an ölümle burun burunalardı. İnsanın bunu bilerek sevdiğini göreve göndermesi, günlerce ondan haber beklemesi çok zordu. Ucunda şehitlik olduğunu bile bile onu beklemek zordu ama aynı zamanda gurur vericiydi.

Kazım bey düşünceli bir biçimde Kadir'e baktıktan sonra Alparslan'a doğru baktı. Başını sallarken konuştu. "Ucunda kızımın üzüleceğini bilsem de, madem birbirlerini o kadar çok seviyorlar kabul ediyorum."

"O zaman adettendir, Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Buse'yi oğlumuz Fırat'a istiyoruz." Osman babamın sözleriyle birlikte Kazım bey mecburiyetten kabul ettiği belli eden bir sesle cevap verdi. "Hayırlısı olsun, Allah mutluluklarını daim etsin inşallah."

Fırat'ın rahat bir nefes verdiğini duyduğumda yüzümde tebessüm oluştu. İkna etmesi zor olmuştu ama şükür ki sonucu iyi olmuştu. Fırat gerginlikten içemediği kahvesini bir dikişte içtiğinde timin bakışları Fırat'ın üzerindeydi. Ancak istediklerini alamayacaklardı çünkü kahve ballıydı.

"Kahve tuzlu değildi galiba." diyen Barış ile birlikte Buse başını salladı. "Evet, tuz koymadım." dediğinde Caner konuştu. "Şanslı adamsın Fırat, Alparslan komutanım bile kurtulamamıştı tuzlu kahveden."

Caner'in söylediği şeyle gülerken bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. Hiç itiraz etmeden içmişti tuzlu kahveyi. Birbirimize bakarken Fırat'ın sesini duydum. "Tuzlu olsaydı da içerdim, ben senin elinden zehir olsa içerim."

Alparslan, Fırat'ın kolunu dürtükleyerek konuştu. "Adamın tersine gitme istersen." Bakışlarım Kazım beye dönerken dik dik Fırat'a baktığını görerek dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için.

"O zaman yüzükleri takalım." diyen Funda annemle birlikte Buse'nin annesi Sevda hanım onayladı. "Takalım efendim."

Hepimiz ayaklanırken Buse'nin annesi Sevda hanım yüzükleri koyacağımız tepsiyi getirdi. Funda annem hazırlıklıydı, kurdeleler çoktan bağlanmıştı alyanslara. Onları kutudan çıkartıp tepsiye koyarken Buse'nin sesini duydum. "Hazan sen tutar mısın tepsiyi?"

"Tabii." diyerek bana uzatılan tepsiyi alarak Buse ve Fırat'ın yanına doğru geçtim. Osman babam ve Kazım bey karşılıklı olarak birbirine bakarken Osman babam konuştu. "Buyurun siz takın."

"Siz takın Osman bey." Kazım beyin dediği şeyle birlikte Osman babam onayladı daha fazla olayın büyümemesi adına. İlk önce Buse'nin yüzüğünü alarak parmağına taktı, ardından da Fırat'ın yüzüğünü parmağına takarak makası eline aldı. "Fırat'ım hep çok iyi bir evlat oldu, bizi hep gururlandırdı. Umuyorum ki bizim onda gördüğümüzü sizde görebilirsiniz." diyerek Kazım beye doğru baktı.

Ardından da Buse'ye bakarak konuştu. "Biz gelin değil kız alıyoruz, kızınıza da gözümüz gibi bakarız bundan hiç şüpheniz olmasın. Yeter ki onların aralarındaki bağ sürsün, birbirlerine karşı hep sevgi dolu olsunlar. Allah mesut bahtiyar etsin." diyerek yüzüklere bağlı olan kırmızı kurdeleyi kesti.

Kurdelenin kesilmesiyle birlikte herkes alkışlarken Fırat, Buse'nin yüzünü avuçlayarak dudaklarını alnına bastırdı. Gülümseyerek onları izlerken Nazlı'nın bu anı ölümsüzleştirdiğini görerek gülüşüm daha da büyüdü. Biraz zor olmuştu onlar için ama sonunda olmuştu. Evlilikleri için ilk adımı atmışlardı.

Fırat ilk olarak Kazım beyin elini öpmeye yeltendiğinde Kazım bey onun elini öpmesine izin verdi. Ardından Buse'de babasının elini öptüğünde gönülsüz bir şekilde mırıldandı. "Hep mutlu olun inşallah."

Ardından Buse'nin annesi Sevda hanımın elini öptükten sonra Osman babam, Funda annem derken sıranın bize gelmesiyle birlikte konuştum. "Tebrik ederim, Allah mutluluğunuzu daim etsin." diyerek Buse'ye sarıldım. "Çok teşekkür ederiz."

Fırat, Alparslan'dan ayrıldıktan sonra bana doğru geldiğinde onunla da sarılarak ayrıldım. "Hep mutlu olun, çok hak ediyorsunuz." dediğimde Fırat gülümsedi. "Sağ ol Hazan."

Bizden sonra Nazlılarla tebrikleşirken Alparslan'ın kulağıma yaklaşarak konuştuğunu duydum. "Bugünü de atlattık şükür, bir an korktum biliyor musun." dediğinde ona doğru döndüm. "Çok güzel konuştun, ikna olmasında senin de payın var." dediğimde Alparslan başını salladı. "Fırat için değerdi."

Yerlerimize otururken Caner'e doğru seslendim. "Canercim bu kurdeleden de alsaydın bir parça." dediğimde Caner hemen itiraz etti. "İşe yaramıyormuş bunu anladım yenge, o yüzden yapmayacağım bu sefer." dediğinde güldüm.

"Bak bu sefer sana ayarlayacağım ben hiç merak etme." dedi Nazlı gülerek. Caner başını iki yana salladı. "Ben galiba gönül defterini bırakıyorum artık." dediğinde karşı çıktım. "Olur mu öyle şey, elbette seni seven biri çıkacak karşına."

"Kısmet bu işler, bilmiyorum." Kafası karışıktı anladığım kadarıyla. Ezgi meselesi kötü bitmişti, ondan üzülüyordu ama onunda karşısına seveceği biri çıkacaktı. Bundan emindim.

Nişandan sonra Buse ve annesinin hazırladığı ikramlıkları servis ederek sohbet eşliğinde günümüze devam etmiştik. Gergin başlayan isteme tatlıya bağlanmıştı en sonunda. Kazım beyin ön yargısı da kırılacaktı, bundan emindim. Çünkü Fırat gibi bir damat bulması zordu. Hele ki kızını bu kadar seven, gözünün içine bakan bir adam bulması bu devirde imkansızdı. Umarım ki birbirlerinin kıymetini bilirler ve hayatlarına mutlu bir şekilde devam ederlerdi.

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Upuzun bir bölümle karşınızdayım, bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Alparslan'ın tepkisini beğendiniz mi?

‣‣‣ Buse ve Fırat'ı da nişanladık çok şükür. Babası mecburen kabul etmek zorundaydı. Nasıldı sahneler?

‣‣‣ Toplu olan sahneler nasıldı?

‣‣‣ Bölümde sevmediğiniz yerler var mıydı?

‣‣‣ Sizce bundan sonra neler olacak?

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum<3

Transvajinal ultrason= Yani vajinal yoldan probla yapılan ultrason daha yakından inceleme imkanı sağlar. Bu yöntemle rahim, yumurtalıklar, varsa ektopik yani dış gebelik, erken dönemde bebek kalp atımı, geç dönemde rahim ağzı açıklığı net olarak değerlendirilebilir.

Supplement= Besin takviyesi, vitaminler, mineraller, probiyotikler, enzimler, ekstratlar, doğal ürünler, organik gıdalar ve gıda takviyesi gibi ilaç olarak tanımlanmayan ürünlerdir.

Kartal'ın aldığı zıbını da bırakıyorum buraya;

Loading...
0%