@mutlusonsuz222
|
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.. 🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.. 57.Bölüm Hastane koridorunda oturmuş, muayene sırasının bize gelmesini bekliyorduk. Bugün bebeğimizin kontrolü vardı ve kalp atışlarını dinleyecektik. Buse ve Fırat'ın nişanının üzerinden günler geçmişti ve her şey yolunda gidiyordu. Yanımda dizini sallayarak etrafa bakan kocama doğru dönerek gülümsedim. O kadar heyecanlıydı ki heyecandan dizini salladığını bile fark etmiyordu. Bende çok heyecanlıydım, onu ultrasonda ilk gördüğümde minicikti. Şimdi biraz daha büyümüştü. Onu görecek olmak, kalp atışlarını duyacak olmak heyecan vericiydi. Elimi Alparslan'ın dizine yaslayarak konuştum. "Sakin ol canımın içi, birazdan gireceğiz içeriye." Alparslan elini elimin üzerine koyarak dizlerini sallamayı keserken bana doğru döndü. "Sakin olamıyorum, ben hiçbir operasyona çıkarken bu kadar heyecanlanmadım. Bu çok farklı bir his." Söylediği şeyle güldüm. Haklıydı, bende hiçbir ameliyata girerken böyle heyecanlanmıyordum. Zamanla alışmıştım ve beni heyecanlandırmıyordu. Ama anne baba olmak bizim ilk defa yaşadığımız bir şeydi. Ve ne kadar fazla yaşarsak yaşayalım hiç alışamayacağımız bir şeydi. "Hazan Türkoğlu." ismimi duyduğumda oturduğum yerden ayaklanırken Alparslan'da benimle birlikte ayağa kalktı. Doktorumuzun odasına girdiğimizde Havva ile sarılarak selamlaştım. "Hoş geldiniz." "Hoş bulduk." Kollarımı ondan çekerek ayrıldıktan sonra Havva eliyle sedyeyi işaret etti. "İstersen direkt olarak ultrasona geçelim." dediğinde başımı sallayarak onayladım. Sedyeye yaklaşarak uzandığımda karnımı açarak beklemeye başladım. Alparslan sedyenin yanında durarak elimi tutarken Havva ultrason cihazının aparatına jel sıkarak karnımda gezdirmeye başladı. Bakışlarımı ekrana çevirmeden önce Alparslan'a doğru baktım. Gözlerini kısmış anlamaya çalışırcasına ekrana bakarken gülümsemeden edemedim. Bakışlarımı ekrana çevirdiğimde iki haftada ne kadar büyüdüğünü görmek gözlerimin dolmasına neden oldu. İlk kontrolümde mercimek tanesi kadarken şimdi fasulye tanesi kadar olmuştu. "Görüyorsunuz değil mi?" diyerek eliyle ekranı gösteren Havva ile birlikte başımı salladım. "Artık kolları, bacakları oluşmaya başladı. Yaklaşık 13 mm büyüklüğünde." "Çok küçük." Alparslan'ın sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Büyüyecek babası." "Şimdi kalp atışlarına bakalım bir de." dediğinde Alparslan'ın elimi tutan elini sıktım heyecanla. Birçok hasta görmüştüm benim gibi, bebeklerinin kalp atışlarını duyduklarında verdikleri tepkileri hep gülerek izlemiştim. Şimdi aynı duyguları yaşayacak olamam içimi garip yapıyordu. Heyecanla beklerken odada yankılanmaya başlayan sesle birlikte gözyaşlarım akmaya başladı yanaklarıma. Çok güzeldi, yaşadığım tüm anlara bedeldi şuan yaşadığım an. Çok küçüktü ama kalbi çok güçlü atıyordu. Kalp atışlarını duymak içimde gerçekten büyüyen bir canın olduğunu hissettirmişti. Alparslan'ın yere doğru çömelip benimle aynı boya gelmesiyle birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdim. Elimi sıkı sıkı tutarken gözlerindeki hayranlığı, yaşadığı duyguların dışa vurumu olarak gözlerindeki parıltıları gördüm. "Küçücük ama kalbi çok güçlü atıyor. Bu, hayatımda duyduğum en güzel ses." Elini yanaklarıma götürüp gözyaşlarımı temizlerken Havva'nın sesini duydum. "Ufaklığın resmini de verelim." diyerek iki tane ultrason resmi çıkartırken tekrar konuştu. "Toparlanabilirsin Hazancım." Havva yanımızdan uzaklaşırken Alparslan çömeldiği yerden kalkarak duvarda asılı duran aparattan peçete kopartarak karnımdaki jeli sildi. Onun işinin bitmesiyle birlikte yattığım yerden doğrulduktan sonra üzerimi düzeltip masasında bizi bekleyen Havva'nın yanına doğru ilerledik. Karşısına geçip oturduğumuzda Havva elindeki ultrason görüntülerini bana doğru uzattı. Resmi alıp kısaca baktıktan sonra resimlerden birini kopartarak diğerini Alparslan'a doğru uzattım ve Havva'ya doğru döndüm. "Herhangi bir sıkıntı yok değil mi?" "Gelişimi gayet iyi hiç merak etmeyin, bugünden itibaren 8.haftayı doldurduk. Bebeğin gelişimi daha da hızlı gerçekleşecek. İlk üç ay önemli biliyorsun, stresten uzak durman gerekiyor, iyi beslenmen gerekiyor. Mide bulantıların ne durumda?" Havva'nın sorusuyla birlikte derin bir iç çektim. "Bu aralar daha fazla oluyor." dediğimde başını salladı. "14.haftaya kadar devam etmesi normal. Eğer yemek yiyemeyecek kadar çoksa ilaç verebilirim." Başımı iki yana sallayarak reddettim. "İdare ediyorum." dediğimde Havva tekrardan konuştu. "Dediğim gibi çok fazla yorma kendini, hastanede bu mümkün değil ama vakit buldukça otur. Ağır kaldırmaktan, stresten kaçın. İlk 3 ay düşük riskini en fazla olduğu aylar biliyorsun." "Düşük riski mi?" Alparslan'ın panik dolu sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Hem bana hem Havva'ya bakarken Havva'nın sesini duydum. "Her hamilelikte söylediğimiz bir şey bu Alparslan bey. Korkulacak bir durum değil, dikkat ettiğiniz sürece böyle bir risk söz konusu değil." Alparslan derin bir nefes verirken Havva'ya dönerek konuştum. "Dikkat edeceğim tabii ki, zaten beslenme konusunda bir diyetisyene de danışacağım." dediğimde Havva başını salladı. "Güzel düşünmüşsün, supplementlerine devam etmen gerekiyor yine de. Bir sonraki kontrolü 4 hafta sonraya ayarlıyorum." Havva'yı onayladıktan sonra işimizin bitmesiyle birlikte odadan çıktık. El ele koridorda yürürken Alparslan'ın elindeki ultrason resmine baktığını gördüğümde gülümsedim. "Mucize gibi değil mi?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Gibisi fazla, o bir mucize. Bana söylemek için verdiğin ultrason fotoğrafında çok küçüktü, şimdi büyümüş. Baksana elleri ayakları oluşuyor dedi doktor." Heyecanlı bir şekilde söylediği şeyle birlikte gülümsemeye devam ettim. Hastanenin kapısına vardığımızda Alparslan bana doğru döndü. "Sen çıkma hiç, dışarısı soğuk. Üşümenizi istemiyorum." dediğinde başımı salladım. "Tamam o zaman, akşam evde görüşürüz." "Bu bende kalsa olur mu?" Alparslan bana bakarak ultrason resmini gösterdiğinde başımı salladım. "Olur tabii." dediğimde resmi ikiye katlayarak montunun iç cebine koydu. Ardından eliyle yüzümü avuçlayarak gözlerimin en içine baktı. "Hazan, dikkatli ol güzelim. Kendini çok yorma tamam mı? Doktorun dediğini duydun." dediğinde elimi elinin üzerine yasladım. "Endişe etme, dikkatli olacağım." dedikten sonra Alparslan dudaklarını alnıma bastırdı. Ellerini yüzümden çekerken sesini duydum. "Bir şey olduğunda, canın bir şey çektiğinde hemen beni ara. Tamam mı? Hatta sen özledikçe beni ara. Sesini de duymuş olurum. İyi olduğundan da emin olurum." "Niye ben arıyorum, sen özledikçe ara beni." dediğimde Alparslan sırıttı. " O zaman telefonu kapatmamız gerek." dediğinde istemsizce güldüm. Alparslan etrafına baktıktan sonra dudaklarıma yaklaşarak küçük bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. "Benim gitmem gerekiyor artık, dediğim gibi vakit buldukça beni ara. İyi olduğunuzu bileyim." Şimdiden evhamlanmaya başlamıştı. içi rahatlasın diye onayladım. "Tamam, ararım." dediğimde Alparslan tekrar konuştu. "Akşam kaç gibi çıkarsın, ona göre alayım seni." dediğinde cevap verdim. "Ben dönerim kendim, sen buraya kadar gelme." dediğimde kaşlarını çattı. "Kaçta alayım dedim. Alayım mı diye sormadım." İtiraz kabul etmeyeceğini anlayarak onayladım. "Akşam üzeri 5 gibi çıkacağım." dediğimde başını salladı. "Saat 5'te kapıda olacağım." Vedalaşarak kapıdan çıkan Alparslan ile birlikte arkasından gidişini izledim. Arabasına ilerleyerek bindikten sonra otoparktan çıkarak uzaklaşmaya başladığında bende odama doğru ilerlemeye başladım. Odama girdikten sonra üzerime önlüğümü giyerek kalan randevularıma devam ettim. Saat 12'den sonra bir tane ameliyatım vardı. Muhtemelen uzun süren bir ameliyat olacaktı, ameliyat bitiminde de Alparslan geldiğinde eve geçecektim. Bugün için planım bu şekildeydi. İlk hastam yaşlı bir çiftti. Onlar için ameliyat tarihi belirleyerek ameliyat için gerekli tahlilleri verdikten sonra genç bir kadını muayene etmiş, teşhis için gerekli tahlilleri isteyerek randevularıma devam etmiştim. Ameliyat saati gelmeden 40 dakika kadar bir boşluğum varken onu evden getirdiğim yemeği yiyerek geçirmek istiyordum. Yavaş yavaş yemeğimi yedikten sonra kapının çalmasıyla birlikte konuştum. "Buyurun." Merakla kimin gireceğine bakarken gördüğüm Nazlı ile birlikte oturduğum yerden kalktım. "Biz geldik." diyerek içeri giren Nazlı ile güldüm. "Hoş geldiniz." Nazlı elindeki puseti koltuğa bırakırken kollarını bana dolayarak sarıldı. "Rahatsız etmiyoruz değil mi? Müsait olduğunu söylediler ama." dediğinde hızla cevap verdim. "Ne rahatsızlığı canım ben, çok iyi yaptınız. Bir sorun yok değil mi?" Nazlı'dan ayrıldıktan sonra merakla ona bakarken Nazlı başını iki yana salladı. "Bir sorun yok, Mete beyi kontrole getirdim. Gelmişken sana da uğrayım dedim." dediğinde Mete'nin pusetine doğru eğildim. "Oy oy oy teyzesini ziyarete mi gelmiş benim paşam." Ellerini havaya kaldırmış bana gülerken bende ona güldüm. Üzerindeki montu, kafasındaki şapkasıyla çok tatlıydı. "Gel bakalım." diyerek kucağıma aldığımda Nazlı'nın sesini duydum. "Özlemiş seni belli, nasıl gülüyor." dediğinde cevap verdim. "Bende onu çok özledim." dedikten sonra ekledim. "Otursana canım, ayakta kaldın." Nazlı puseti yere indirip otururken bende karşısındaki yere geçip oturdum. "Kahve mi içersin çay mı?" diyerek ona doğru aktığımda reddetti. "Hiçbir şey almayayım, beş dakika uğrayıp gideceğiz." "Bir gün bize gelin uzun zamandır oturamadık." dediğimde Nazlı başını salladı. "Olur olur geliriz, sizde gelin ama." dediğinde onu onayladım. Kucağımdaki Mete'ye dönerek elimle yanağını okşarken tekrardan konuştum. "Nasıldı kontrol, güzel geçti mi?" dediğimde başını salladı Nazlı. "Hiçbir sorun yok çok şükür." "Çok sevindim, kocaman oldu artık annesi. Baksana nasıl gülüyor." diyerek gülerken Nazlı da güldü. "Bir de bana sor sen." dediğinde gülerek Nazlı'ya baktım. "Gözümü korkutuyorsun." dediğimde Nazlı elini kaldırdı. "Yok yok korkmasın gözün, o iyi olsun da başka hiçbir şey önemli olmuyor. Annelik böyle bir şey galiba." Doğruydu, annelik böyle bir şeydi galiba. Ben daha onu kucağıma almamıştım ama şimdiden onun için her şeyi yapardım. Onun iyi olması benim için yeterdi. Metehan'ı Nazlı'nın kucağına doğru uzatırken ayağa kalkarak masamdaki çantama uzandım. Nazlı'ya daha söylememiştim, daha doğrusu çoğu kişinin haberi yoktu. o yüzden şimdi söylemek istiyordum Nazlı'ya. Çantamdan ultrason fotoğrafını çıkartırken mırıldandım. "Galiba bende yakında anlayacağım nasıl bir şey." Nazlı dediğimi anlamaya çalışırcasına bana bakarken elimdeki ultrason resmini ona doğru uzattım. Nazlı tek eliyle Mete'yi tutarken diğer eliyle resmi aldı ve baktı. "Ay hamilesin." diyerek komik bir tepki verirken Nazlı ayağa kalktı. Mete'yi pusetine koyarken bana doğru yaklaştı. "Yaa benim arkadaşım anne oluyor." diyerek bana sarılırken bende ona sıkıca sarıldım. "Çok çok tebrik ederim canım benim." diye ekledikten sonra kollarını benden çekti. "Teşekkür ederim." "Ay teyze oluyorum ben, çok heyecanlandım şuanda." diyerek gülerken bende onunla birlikte güldüm. Nazlı ise tekrardan konuştu. "Şu kapıda tanışmamız daha dün gibi ama şimdi birbirimizin çocuklarını seviyoruz." dediğinde gözlerimin dolmasına engel olamadım. O kadar çok şey yaşamıştık ki bugünlerin geleceğini bile hayal etmemiştim ben. Daha doğrusu buraya gelip bir aile kuracağımı hiç hayal etmemiştim. O zamanlar yalnızlıktan kavrulurken şimdi kocaman ailem vardı. "Anlaşıldı hormonlarımız tavan. Seni en iyi ben anlarım." dedikten sonra tekrar konuştu Nazlı. "Kaç aylıkmış, kontrole gittin mi? Alparslan abimin haberi var mı?" Nazlı arka arkaya sorular sorarak ortamdaki duygusal havayı dağıtırken cevap verdim. "Gittim, 2 aylık henüz ve evet Alparslan'ın haberi var." "Ay çok sevinmiştir, onu tanıdım tanıyalı çocuklarla arası hep iyiydi ve çocukları çok severdi. Kim bilir kendi çocuğuyla nasıl olacak?" Nazlı'nın sözleriyle birlikte gözlerimde canlanan anılarla gülümsedim. Onunla daha yeni tanışmışken onun hakkında öğrendiğim şey çocukları sevmesi olmuştu. "Çok güzel bir baba olacak." "Ve sende çok güzel bir anne olacaksın." Nazlı gülümseyerek bana bakarken burukça tebessüm ettim. Elimden geleni yapacaktım. "Ay cinsiyetini çok merak ediyorum. Umarım kız olur, biliyorsun etrafımızda hep erkek var. Bir de prensesimiz olsun." Nazlı'nın dediği şeyle güldüm. "Sağlıklı olsun da." dediğimde Nazlı onayladı. "Tabii orası öyle." Nazlı ile birlikte bir süre daha sohbet ettikten sonra ameliyat saatimin gelmesiyle birlikte mecburen vedalaşmak zorunda kalmıştık. Ancak onunla sohbet etmek çok iyi gelmişti. Yanımda heyecanımı paylaşacak birilerinin olması güzeldi.
◔◔◔ Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından, Bu hayatta birçok rolüm vardı. Her şeyden önce bir anne ve babanın evladıydım, bir ablanın kardeşiydim, vatanını korumak için canından vazgeçen askerdim, dünyalar kadar çok sevdiğim bir kadının kocasıydım. Şimdiyse bir bebeğin babasıydım. Büründüğüm her rolde farklı duygular içerisindeyken şuanda hissettiklerim her şeyin ötesindeydi. Baba olma duygusu çok farklıydı. Hiçbir temasımız olmamıştı, onu hissetmemiştim ama onun Hazan'ın karnında olduğunu, orada büyüdüğünü bilmek ve kalp atışlarını duymak yaşadığım duygular için yeterliydi. Bunu anlatacak kelimelerim yoktu, çok güzel bir duyguydu. Bir bebeğin babası olmak hem çok heyecan vericiyken hem de korkutucuydu. Büyük bir sorumluluk gerektiriyordu. Ben bu sorumluluğu almaya en başından beri hazırdım. Çocuklara karşı büyük bir sevgim vardı ve bir çocuğumun olmasını hep istiyordum. Ama şimdi kendimi korkmaktan alıkoyamıyordum. Bu korku baba olmaktan korkmak değildi, bir gün onu babasız bırakmak korkusuydu. Hazanla tanıştıktan sonra o korku zaten kalbime yerleşmişti, o beni her şeyi yapmışken onu yalnız bırakmak beni korkutuyordu ama şimdi daha da korkuyordum. Bir gün şehit olursam onu babasız bırakacaktım. Yanında her daim annesi olacaktı ama bir tarafı eksik büyüyecekti. Bu ihtimaller beni korkutuyordu. Yine de korkularımın heyecanımın önüne geçmesine izin vermezdim. Bu anlar bir kere yaşanıyordu ve ben bu anları mutlulukla yaşamak istiyordum. "Burada böyle oturmuş kara kara neyi düşünüyorsun?" Fırat'ın sesiyle birlikte elimdeki ultrason fotoğrafını katladım. Bakışlarımı Fırat'a doğru çevirirken derin bir iç çektim. "Öyle oturuyorum, sen ne yapıyorsun?" Fırat yanıma gelerek banktaki boş kısma otururken bana doğru baktı. "Sence ben yer miyim bunu?" dediğinde tebessüm ettim. Bunca yıllık dostumdu, kardeşimdi. Şıp diye anlaması normaldi. Elimdeki resmi ona doğru uzatırken dikkatle yüzüne doğru baktım. Vereceği tepkiyi az çok tahmin edebiliyordum ama izlemek keyifli olacaktı. Fırat katladığım resmi eline alıp açarken gözlerinin şaşkınlıkla açıldığını gördüm. Bakışları aniden bana doğru dönerken konuştu. "Amca mı oluyorum?" sorduğu soruyla birlikte başımı sallarken Fırat güldü. "Vay be sende baba oluyorsun ha? Hayır bu kadarını tahmin etmemiştim. Helal olsun be sana. Ama odadaki halinizden anlamam lazımdı." Söylediği şeyle birlikte elimi yumruk yaparak omzuna vurdum. "Fırat." Gülerek oturduğu yerden kalkarken bende oturduğum yerden kalktım. Birbirimize sarılırken Fırat'ın sesini duydum. "Benim kardeşim baba oluyor baba! Aslanım be." Sırtıma sertçe vururken bende gülmeye devam ettim. Bedenlerimiz birbirinden ayrılırken Fırat tekrardan konuştu. "Allah analı babalı büyütsün inşallah." dediğinde gülümsemeye devam ettim. "Amin, darısı sizin başınıza kardeşim." Göz kırparak Fırat'a doğru baktığımda burukça gülümsedi. "İnşallah." Kalktığımız yere tekrardan otururken Fırat elini havaya kaldırıp parmağındaki alyansa doğru baktı. Bende onun gibi alyansa bakarken Fırat tekrardan konuştu. "Hiç der miydin ben bunca beklemenin ardından sevdiğim kadına kavuşacağım, sende evlenip çocuk yapacaksın?" dediğinde duraksadım. Demezdim. Hazan'dan önce de evlenmek gibi bir niyetim yoktu zaten. "Hayat bu, neyin ne zaman olacağını bilmiyoruz. Bize böyle sürprizler yapıyor işte." dediğimde başını salladı. "Öyle, sabaha çıkacağımız bile belli değilken şimdi ben nişanlıyım. Sen baba oluyorsun." dediğinde sıkıntılı bir iç çektim. Anlaşılan o da benim gibi düşünüyordu. Buse'nin babası Kazım bey bu konuda o kadar baskı yapmıştı ki onun böyle düşünmesi normaldi. Allah'tan ki ikna olmuştu ve bu işi halletmiştik. "Neyse şimdi modumuzu düşürmeyelim, bizimkilere söyledin mi? Yoksa ilk bana mı söyledin?" Fırat bana doğru beklentiyle bakarken güldüm. "Bizimkilerden sadece Murat abimin haberi var, diğerlerine henüz söylemedim." dediğimde Fırat kaşlarını çattı. "Aşk olsun, ilk bana söylemedin yani, amca olacağımı herkesten önce öğrenmeliydim." Fırat'ın tepkisine gülerken aklıma gelen şeyle duraksadım. "Ben bile ilk öğrenemedim babası olarak, Kartal öğrenmiş." dediğimde Fırat alayla güldü. "Pabucun dama atıldı ha yüzbaşı?" dediğinde gözlerimi devirdim. Fırat tekrardan konuştu. "Hadi kalk kalk bizimkilere de söyleyelim, biraz cümbüş olsun. Hepimiz gerim gerim gerildik." dediğinde onaylayarak yerimden kalktım. Birlikte binadan içeri girerek hepimizin toplandığı alana doğru ilerlerken yüzümde silinmeyen bir tebessüm vardı. Odadan içeri girdiğimizde sohbet kesilirken Emre'nin sesini duydum. "Hoş geldiniz komutanım." "Hoş bulduk." boş olan yerlerden birine geçip otururken konuştum. "Ne yapıyorsunuz?" Caner soruma cevap verdi. "Napalım komutanım öyle görev falan olmayınca burada lak lak ediyoruz." "Bismillah be oğlum daha geleli 1 ay bile olmadı." Barış'ın sitemli sesiyle birlikte gülerken Caner konuştu. "Sıkılıyorum ben ne yapayım, yapacak başka bir şey yok." dediğinde Kadir'in sesini duydum. "Alındım gücendim şu an, bizi adamdan saymıyor. Ne güzel çıkıp geziyoruz işte birlikte." "Onun derdi başka tabii." dedi Emre gülerek. Caner Emre'nin dediğine kaşlarını çattı. "Senin tuzun kuru tabi, karınla oğlunla mutlusun." dediğinde Kadir elini Caner'in omzuna koydu. "Bekarlık sultanlık oğlum, ne yapacaksın evlenip?" Caner, Kadir'in elini iterken güldü. "Orası öyle de insan özeniyor, bak Fırat komutanımı da nişanladık." dediğinde Fırat güldü. "Darısı sizin başınıza olsun, sabretmeden bu işler olmuyor ne yazık ki." Caner suratını asarken dayanamayarak güldüm. "Caner'in keyfini yerine getirelim o zaman." dediğimde Caner merakla bana doğru döndü. Hepsinin bakışları bana doğru dönmüşken konuştum. "Amca oluyorsunuz." "Allah be!" Caner oturduğu yerden aniden kalkarken bana doğru gelmeye başladı. Bende oturduğum yerden kalkarken bana sarılarak tebrik etti. "Sağlıkla kucağınıza alın komutanım." "Emre ayağını sürüdün şimdi sırayla herkesi everiyoruz." Barış gülerek konuşurken bana doğru gelerek konuştu. "Hayırlı olsun komutanım." Barışla da sarıldıktan sonra cevap verdim. "Sağ olun." Kadir gülerek yanıma gelirken konuştu. "Sizden çok güzel bir baba olur komutanım çok duygulandım şuan." söylediği şeyle birlikte gülerken sıkı sıkı sarıldım Kadir'e. Kadir'den sonra Emre yanıma doğru yaklaştı. "Allah analı babalı büyütsün komutanım." Emre ile sarılırken cevap verdim. "Amin." "Sizin haberiniz var mıydı?" Caner bir Murat abiye bir de Fırat'a bakarken Murat abi konuştu. "Tabii ki vardı, hepinizden önce öğrendim ben." diyerek alayla güldü. "Mete doğduğunda söylediğim şeyi tekrar söylüyorum o zaman, umarım kız olur." Barış'ın dediği şeyle birlikte o gün dedikleri şeyler zihnimde canlanmaya başladı. Kaşlarım çatılırken karşı çıktım. "Öyle bir şeyi aklınızdan çıkartıyorsunuz." Söylediğim şeyle birlikte Emre'nin sesini duydum. "Aşk olsun komutanım bizden iyi dünür bulamazsınız ama." dediğinde aniden ona doğru döndüm. "Tövbe tövbe ne dünürü oğlum?" "Eyvah eyvah bizimkini çok uğraştıracak belli oldu." Fırat'ın sesiyle birlikte ona doğru dönerken başımı omzuma doğru eğdim. "Sende mi Fırat?" dediğimde Fırat omuz silkti. O sırada Caner'in sesini duydum. "Neyse ki yengem bizden yana olur, el birliği ile Alparslan komutanımı ikna ederiz." Ortada hiçbir şey yokken gelin güvey oluyorlardı. Peki daha cinsiyeti bile belli değilken benim savunmaya geçmeme ne denirdi? Düşüncesi bile garipti. "Pırlanta gibi çocuk yani." diyerek bıyık altından gülen Kadir ile birlikte sıkıntılı bir iç çektim. Ben daha itiraz edemeden Murat abim cevap verdi. "Durun bakalım Alparslan'a yükleniyorsunuz ama Efe'yi aşmanız gerekecek. Daha şimdiden sabırsız, size biraz zorluk çıkaracaktır." Murat abinin cevabıyla birlikte gülümserken Emre konuştu. "Aşarız alimallah." Onaylamaz bir biçimde onlara bakarken odadan içeri giren askerle birlikte hepimizin bakışları ona doğru döndü. Askerin bakışları beni bulurken konuştu. "Harun yarbay sizi çağırıyor komutanım." Oturduğum yerden ayağa kalkarken onayladım. "Geliyorum." asker önden çıkarken bende arkasından Harun komutanımın odasına doğru ilerlemeye başladım. Odaya vardığımda kapıyı tıklatarak içeriden gerekli komutun gelmesini bekledim. İçeriden gelen 'gir' komutunu duyduğumda kapıyı açarak içeri girdim. Bakışlarım Harun komutanımla buluştuğunda konuştum. "Beni emretmişsiniz komutanım." Bakışlarımı komutanımdan çektiğimde odada bulunan Furkan ile göz göze geldim. Merakla ona bakarken Harun komutanımın sesini duydum. "Gel Alparslan geç otur şöyle." Söylediğini yaparak Furkan'ın tam karşısındaki yere geçip oturduğumda bakışlarım Harun komutanımı buldu. Komutanım elindeki zarfı bana doğru uzatırken konuştu. "Bugün yazı geldi, Furkan bundan sonra sizin timin bir üyesi olarak devam edecek. Artık görev yeri burası." Elimdeki kağıdı okuduktan sonra komutanıma doğru baktı. "Emredersiniz komutanım." dediğimde Harun komutanım bana doğru dönerek konuştu. "Operasyon tarihimiz netleşti. Polis özel harekat, terörle mücadele ekipleri, sizin timiniz ve Kartal'ın timi olmak üzere hep birlikte koordineli bir şekilde çalışacaksınız biliyorsun. Ankara'dan gerekli izin geldi, artık tuşa basma zamanı." Sıkıntılı bir nefes verdiğimde Harun komutanım devam etti sözlerine. "İki gün sonra gece yarısı yola çıkacaksınız. Tahmini süremiz 3 ay ama duruma göre değişiyor bunu sen benden daha iyi biliyorsun. Zorlu bir görev olacak Alparslan, günlerce üzerinde çalıştık ama sahada durumlar farklı oluyor. İHA'lar sürekli sizi izliyor olacak." 90 gün çok uzun bir süreydi. Aklım burada kalacaktı. En sevmediğim kısma gelmiştik. Hazan'ı ardımda bırakmak hiç kolay olmayacaktı. Hele ki şimdi hamileyken. 90 günde neler değişecekti kim bilir. Bebeğimiz büyüyecekti, cinsiyeti belli olacaktı hiçbirinde yanlarında olamayacaktım. Bu içimi acıtıyordu. "Ailelerinizle vedalaşın, gidip de geri dönmemek var." dediğinde düşüncelerimden sıyrıldım. "Emredersiniz komutanım." dedikten sonra Harun komutanım tekrar konuştu. "Çıkabilirsiniz." Oturduğum yerden kalktıktan sonra odadan çıktım. Furkan da benim arkamdan gelerek çıktığında ona doğru dönerek konuştum. "Aramıza hoş geldin." diyerek elimi uzattığımda Furkan tebessüm etti. "Hoş buldum, sizin timinizde görev almak benim için onurdur komutanım." ufak bir tebessüm ettim. Bu sözleri duymak benim için bir onurdu. Tokalaştıktan sonra ellerimiz ayrılırken tekrardan konuştum. "Bizimkilerin yanına gidelim, haberi verelim." dediğimde Furkan beni onayladı. Birlikte timin toplandığı odaya ilerlediğimizde içeri girerek bakışlarımı hepsinin üzerinde gezdirdim. Bizim içeri girmemizle bir sessizlik oluşurken konuştum. "Furkan bundan sonra bizimle birlikte görev alacak arkadaşlar." "Oo aramıza hoş geldin." Fırat oturduğu yerden kalkarak Furkan'ı tebrik ederken diğerleri de Fırat gibi Furkan'ın yanına ilerledi. Daha önceden tanıştığımız için alışmak bizim için zor olmayacaktı. Tebrik etme faslı bittiğinde Harun komutanımın söylediği şeyleri time aktarmaya başladım. "İki gün sonra gece yarısı operasyona başlıyoruz arkadaşlar. Zorlu bir görev olacak biliyorsunuz, Harun komutanım 3 aydan bahsediyor. Sevdiklerinizle şimdiden vedalaşın." "Şom ağzını açtın, şuna bak." Barış Caner'e doğru bakarken Caner durgun bir biçimde Barış'a baktı. Nereden bileyim ben oğlum." "Komutanım madem iki gün sonra operasyona çıkacağız bu akşam hep beraber toplanalım. Hem sizin verdiğiniz güzel haberi kutlarız, hem de Furkan'ın time katılmasını kutlarız, ha bir de Fırat ile Buse'nin nişanını kutlarız ne dersiniz?" Kadir bana doğru merakla bakarken Emre'nin sesini duydum. "Hay aklında bin yaşa, çok güzel bir fikir. Kutlanacak çok şey var." Başımı sallayarak onayladım. "Olur, hepinize uygunsa sıkıntı yok." dediğimde Murat abi Furkan'a doğru döndü. "Senin içinde uygun mudur?" Murat abinin sorusuyla birlikte Furkan onayladı. "Uygun." "O zaman eşini de al gel akşam. Hem bizimkilerle de kaynaşır. Bundan sonra hep birlikteyiz Allah nasip ederse." dediğimde Furkan başını salladı. "Tamam komutanım." Verdiğim haberden sonra hepimizin yüzlerinde bariz bir sıkıntılı ifade oluşmuştu. Böyle zor görevlerde vedalaşmak bizim içinde zordu. Ailelerimizi arkamızda bırakmak ve operasyona odaklanmak zorundaydık ama bu bizim için zorlu bir süreçti.
◔◔◔ Hazan Candemir Türkoğlu'nun anlatımından, Ameliyat bitiminde hastayla ilgili talimatları verdikten sonra odama geçerek önlüğümü çıkartmış ve montumu giyerek hastaneden çıkmak üzere kapıya ilerlemiştim. Alparslan geldiğini söylemek için aramıştı. Arabayı görerek oraya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Arabaya binerken Alparslan'ın sesini duydum. "Hoş geldiniz güzelim." gülümseyerek ona dönerken cevap verdim. "Hoş bulduk." Ona doğru yaklaşarak dudaklarına öpücük kondurdum. Geri çekilirken merakla yüzüne doğru baktım. "Nasıl geçti günün?" "Her zamanki gibiydi, tek fark Furkan'dı işte." dediğinde başımı salladım. Ben ameliyattayken beni aramıştı ama ben açamamıştım. Çıktığım zaman aradığımda ise Furkan'ın time katıldığını ve birlikte bir kutlama yemeği yiyeceklerinden bahsetmişti. Bende seve seve kabul etmiştim. "Sizin gününüz nasıldı asıl?" diye sorduğunda elimi karnıma yaslayarak gülümsedim. "Çok güzeldi babası." Alparslan dikkatle yüzüme bakarken mırıldandı. "Eğer yorgunsan direkt eve geçelim, ameliyatta yorulmuşsundur." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, gayet iyiyim. Hem toplanalım ne güzel." Alparslan başını sallayarak beni onaylarken arabayı çalıştırdı ve gideceğimiz mekana doğru sürmeye başladı. Canı yine sıkkındı ama sorsam muhtemelen bana bir şey söylemeyecekti. Hazırlandıkları operasyon bir an önce bitsin istiyordum yoksa Alparslan düşünmekten bir hal olacaktı. Camdan dışarıyı izlerken gördüğüm elma ağacıyla birlikte ağzımda oluşan istemsiz bir tatla birlikte yüzümü buruşturdum. Yeşil, ekşi ve sulu bir elma görüntüsü zihnime düşerken dudaklarımı yaladım. "Ay Alparslan yeşil elma var mıdır, böyle ekşi ekşi." dediğimde Alparslan'ın bakışları aniden bana doğru döndü. "Yeşil elma mı? Bir dakika sen aş mı eriyorsun şuan?" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "Galiba." "Hemen buluruz, her yere bakarız." Heyecanlı sesini duyduğumda gülmeden edemedim. Günlerce bu anı beklemişti, sürekli canımın bir şeyler isteyip istemediğimi soruyordu. Yolda ilerlerken gördüğümüz manavlardan bir tanesinde dururken Alparslan arabadan inerek manava girdi. Girdiği anla çıktığı an bir olurken olmadığını anlayarak dudaklarımız büzerken Alparslan arabaya binerek çalıştırdı. "Ben bulacağım hiç merak etme, her yeri alt üst ederim yine bulurum." Birkaç manava daha bakıp aynı cevapları alırken artık umudumun kaybolmaya başladığı anda köşede duran manavda gördüğüm elmalarla gözüm parladı. "Bak burada var." elimle manavı işaret ederken Alparslan ile birlikte oraya doğru ilerlemeye başladık. Kasaların içinde duran elmalara baktığımda ağzım sulanırken Alparslan yaşlı amcaya bakarak konuştu. "Üç kilo yeşil elma alabilir miyiz?" Amca elmaları tartarken konuştum. "Çok gelmez mi?" Alparslan başını iki yana salladı. "Ya bir daha canın çekerse, evde bulunsun." Amca elmaları tartıp bize verirken Alparslan'ın sesini duydum. "Nar da alalım, amca sen iki kiloda nar ver bize." dediğinde Alparslan'a baktım. "Ona gerek yok." Alparslan beni dinlemeyerek amcaya dönerken güldüm. "Sen ver amca." Manavdan birkaç tane daha meyve alırken arabaya doğru ilerledik. Alparslan ön koltuğun kapısında duran su şişesinin kapağını açarak aldığımız elmayı güzelce yıkadıktan sonra bana doğru uzattı. Büyük bir istekle elmadan ısırık aldığımda ağzıma yayılan mayhoş tatla gülümsedim. Çok güzeldi. Alparslan'a doğru baktığımda bana gülerek baktığını görerek elimdeki elmayı ona doğru uzattım. "Sende ister misin?" Başını iki yana salladı. "Sen ye güzelim, afiyet bal şeker olsun size." diyerek bana bakmaya devam eden Alparslan tekrar konuştu. "Artık gidelim mi? Sende üşüme daha fazla." "Gidelim." diyerek arabanın kapısını açarak yerime oturdum. Alparslan şoför koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdı ve sürmeye devam etti. "Geç kalmadık umarım." dediğimde Alparslan kısaca bana baktı. "Kalmadık, kalsak bile sizden değerli değil." Elmadan birkaç ısırık daha aldıktan sonra daha fazla yiyemeyeceğimi anlayarak duraksadım. Alparslan ilk önce yola ardından bana bakarak konuştu. "Ne oldu? Canın başka bir şey mi istiyor?" ciddi ciddi yüzüme bakarken başımı iki yana salladım. "Yok sadece canım istemedi." "Miden mi bulandı yoksa?" paniklemiş haline gülerek başımı iki yana salladım. "Hayır gayet iyiyim merak etme canımın içi." dedikten sonra elimi karnıma yasladım. "Orada miden falan bulanırsa bana söyle hemen kalkarız. Tamam mı?" onay beklercesine bana bakarken onayladım. "Tamam sevgilim, tamam." Gideceğimiz yere ulaştığımızda Alparslan arabayı park etti. Birlikte arabadan indikten sonra el ele içeri doğru yürümeye başladık. Buraya Nazlı ve Emre'nin bebeğini kutlamak içinde gelmiştik. Zaman çok hızlı geçiyordu. İçeri girdiğimizde büyük bir masada oturan timi gördüm. Efe bizi görerek yanımıza doğru koşmaya başladığında Alparslan Efe'yi kucakladı. "Dayı ya, ben yengeme gidecektim." Efe'nin sitemine karşılık Alparslan sırıttı. "Bir süre böyle idare edeceğiz Efe bey. Yengen oturunca veririm kucağına." "Hoş geldiniz." diyerek sevinçle ayağa kalkan Nazlı ile birlikte yanlarına ilerlemeye başladım. "Hoş bulduk." Nazlı ile sarıldıktan sonra Semra abla ile sarıldım. Buse masanın etrafında dolanarak yanıma gelirken kollarını bana doğru sardı. "Hayırlı olsun arkadaşım." "Teşekkür ederim." Buse ile sarıldıktan sonra ayrılırken masada Furkan'ın yanında oturan sarı saçlı kadın dikkatimi çekti. Muhtemelen Furkan'ın eşi veya nişanlısıydı. Ona doğru yaklaşarak tebessüm ettim. "Merhaba, Hazan ben." elimi ona doğru uzattığımda o da bana tebessüm etti. "Memnun oldum Hazan, Nilay bende. Furkan'ın eşiyim." "Çok memnun oldum, aramıza hoş geldin." dediğimde gülümseyerek cevap verdi. "Hoş bulduk." Tatlı birine benziyordu. Muhtemelen onunla da iyi anlaşacaktık. Furkan'a doğru döndüğümde tokalaşarak selamlaştık. "Ben her şey için çok teşekkür ederim." dediğimde ufak bir tebessüm etti Furkan. "Görevim, siz iyisiniz ya gerisi önemli değil." Aslında önemliydi, onun sayesinde ben kurtulmuştum. Gerçekten çok mütevaziydi. Caner'in bana seslendiğini duyarak ona doğru döndüm. "Hoş geldin yengem, hayırlı uğurlu olsun." dediğinde güldüm. "Teşekkür ederiz, darısı başına olsun inşallah." dediğimde Caner yüzünü buruşturdu. "O biraz zor ama inşallah." Caner'in yanından ayrılırken Barış'ın sesini duydum. "Hazan, tebrik ederim." ona doğru dönerek cevap verdim. "Teşekkür ederiz." dedikten sonra Kadir ve Emre ile de selamlaşarak Alparslan'ın yanındaki yerime oturdum. Siparişlerimizi verdikten sonra sohbete devam ederken Caner'in sesini duydum. "Şimdi yengem biz diyoruz ki sizin kızı Mete'ye yapalım." Caner'in söyledikleriyle birlikte Alparslan'ın sesini duydum. "Hasbin Allah, Allah'ım sen bana sabır ver yarabbi." Alparslan'ın tepkisine gülerken konuştum. "Kız olacağını nereden biliyorsunuz?" "Biz işimizi sağlama alalım da, sözümüzü alalım bir kere." Emre'nin sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Nazlı onaylarcasına konuştu. "Benim oğlumdan iyi damat bulamazsınız, kefilim yani." "Sende mi Nazlı?" diyen Alparslan ile birlikte Nazlı başını salladı. "Hazan benim dostum, dünürümde olsun isterim yani." diyerek bana baktı ve göz kırptı. "Cinsiyeti belli olsun da bir düşünebiliriz bunu." dediğimde Alparslan itiraz etti. "Hazan, deme öyle güzelim." Bakışlarımı Alparslan'a çevirdiğimde sabır dilenircesine etrafa baktığını görerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Onu sinir etmek çok komikti. Konuyu değiştirmek amacıyla Nilay'a doğru döndüm. "Sen nasılsın Nilay? Neler yapıyorsun?" dediğimde Nilay bana doğru baktı. "Ne yapayım evi yerleştirmekle uğraşıyorduk bizde. Furkan'ın burada görev yapacağı kesinleşince bir ev tuttuk, yerleşmeye başladık." dediğinde başımı salladım. "Kolay gelsin, yardımcı olacağım bir şey olursa seve seve yardım ederim." "Evet seve seve yardımcı oluruz, bilirim zordur taşınmak." dedi Semra abla. Nilay gülümseyerek bize baktı. "Çok sağ olun, yerleştik sayılır. Bir gün kahveye beklerim." Hepimiz onayladık. "Geliriz tabii." "Sizin nikah tarihini ne yapıyoruz?" Kadir Fırat ve Buse'ye baktığında ikisi birbirlerine baktılar. "Daha konuşmadık ama çok uzatmayız herhalde." dedi Buse Kadir'e doğru bakarak. Fırat da başını sallayarak onayladı. "Aynen öyle." "Kazım Bey'i zor ikna ettik, elinizi çabuk tutun." Murat abinin dediğiyle birlikte Fırat derin bir iç çekti. "Siz olmasaydınız biraz zor ikna olurdu." Fırat'ın söylediği şeye Alparslan cevap verdi. "Olsun olsun, sonuçta ikna ettik mi ettik. Gerisi kolay artık." dediğinde bende Alparslan'ı onayladım. "Tabii, bundan sonrası sizde. Tarihi falan ayarladıktan sonra her şey hallolur." Anladığım kadarıyla ufukta düğün görünüyordu. Yavaş yavaş timdeki herkes evleniyordu. Bir tek Kadir, Caner ve Barış kalmıştı. Onlara da hayırlısıyla bir kısmet bulacaktık inşallah. "Bir bekar biz kaldık." Caner'in söylediği şey ile birlikte Kadir cevap verdi. "Ben halimden memnunum. Sen kendi derdine yan." Caner, Kadir'e ters ters bakarken bakışlarım Barış ile buluştu. İmayla ona bakarken Barış başını iki yana salladı. Sevde ile ne durumdalardı merak ediyordum. "Revire yeni bir doktor geliyormuş." Barış'ın sözleriyle birlikte yüzümde bir sırıtış olurken merakla konuştum. "Öyle mi? Ben buraya geldiğimden beridir görmüyorum birini." dediğimde Barış başını salladı. "Vardı biri ama doğum iznine ayrıldı, o ayrıldıktan sonra da kimse gelmemişti. Şimdi geliyormuş askerler konuşurken duydum." Bu yeni gelen doktor eğer ki kadınsa ya Caner'e ya da Kadir'e ayarlayabilirdik. Tam karşımda oturan Nazlı ile bakışlarımız buluştuğunda aynı şeyi düşündüğümüzü anlayarak göz kırptım. O da başını usulca sallayıp beni onayladı. Yemeklerimizin gelmesiyle birlikte hem yemekleri yiyip hem de sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik. Nilayla da iyi anlaşmıştık. Bundan sonraki toplanmamızı onların evinde ayarlamıştık. Burada böyle gülerek sohbet ederken bir sonraki buluşmamızda aramızdan birinin eksileceğini hiçbirimiz bilmiyorduk.
◔◔◔ Yazarın anlatımından 2 gün sonra Buse ve Fırat, Buse'de Fırat'ta konuşmuyorlardı. İkisi de sessizdi. Buse konuştuğunda ağlamaktan korkuyordu, Fırat ise ne diyeceğini bilmiyordu. Daha uzun ayrılıkları olmuştu ikisinin de ama şimdi sanki her şey farklıymış gibi geliyordu ikisine de. Belki de uzun süre sonra ilk defa bu kadar ayrı kalacakları içindi. "Telefon çektiğinde beni mutlaka ara, lütfen." Buse sessizliğini bozarak konuştuğunda Fırat başını salladı. "Arayacağım, mutlaka aramaya çalışacağım." diyerek büyükçe yutkundu. Buse başını sallayarak onayladı Fırat'ı. "Ben bizim için ev falan bakmaya başlarım, aklımızda fikir oluşur hem. Sen geldiğinde de içimize sinen, ikimizin beğendiği evi tutarız." dediğinde Fırat kızın düşüncesi karşısında gülümsedi. "Olur, zaten benim için senin beğenmen yeterli. Sen beğenirsen bende beğenirim." "Olmaz ama öyle, orası ikimizin evi olacak." diyerek itiraz etti Buse. Yine de Fırat'ın dedikleri onu mutlu etmişti. Fırat uzunca Buse'nin yüzüne baktı. 3 yıl önce Buse ile evliliklerini konuşacaklarını söyleseler kesinlikle inanmazdı. "Nikah tarihini de alırız o zaman ben geldiğimde." dediğinde Buse onayladı. "Olur, aslında düğün olmasa da olur direkt nikah kıyalım bence." dediğinde Fırat kaşlarını çattı. "Olur mu hiç öyle." diyerek itiraz etti. Ardından da ekledi. "Ben o gelinlikle seni göreceğim bir kere, başka türlüsünü kabul edemem." Buse dayanamayarak güldüğünde Fırat elini Buse'nin yanağına yaslayarak elmacık kemiklerini sevdi. "Hep böyle gül, ben yanında yokken de gül." dediğinde Buse'nin yüzündeki gülümseme soldu. "Sen hep yanımda olacaksın, bende güleceğim." gözleri dolu dolu konuştu Buse. "Lafın gelişi söyledim, hemen doldurma gözlerini." dedi Fırat. Ardından diğer elini de Buse'nin yanağına yaslayarak yüzünü avuçları içine aldı. "Daha yeni nişanlandık, seni yalnız bırakmayı hiç istemezdim ama maalesef." Fırat'ın hüzünlü sesiyle birlikte Buse başını iki yana salladı. "Sorun değil, nasılsa geri geleceksin. Hem ben alıştım sayılır. Ne de olsa asker karısı olacağım değil mi? Böyle ayrılıklara alışmam gerek." diyerek gülümseye çalıştı. "Asker karısı ha, ağzına da yakıştı. Sen evlenince bana kocacım falan da dersin." diyerek alayla konuşan Fırat ile Buse gözlerini kısarak Fırat'ın yüzüne baktı. "Geç dalganı sen, karım karım diye peşimde dolaşan sen olacaksın. O zaman hatırlatacağım bunu." Fırat dişlerini göstererek gülerken Buse de onunla birlikte güldü. Fırat kolundaki saate bakarken gitme vaktinin geldiğini anladı. Buse Fırat'ın bakışından gideceğini anlayarak dudaklarını birbirine bastırırken Fırat konuştu. "Artık gitmem gerekiyor." dediğinde Buse başını salladı. "Tamam, güle güle git ve sağ salim bana dön olur mu? Seni bekliyor olacağım." gözyaşları yanaklarına akarken Fırat eliyle Buse'nin gözyaşlarını temizledi. "Elimden geleni yapacağım." Buse dayanamayarak kollarını Fırat'ın boynuna doladı ve kokusunu derin derin içine çekti. 3 ay çok uzun geliyordu ona. Fırat da Buse'ye sıkı sıkı sarılarak gözlerini kapattı. Burnunu kızın saçlarının arasına gömerek kokusunu içine çekti. Kolları birbirinden ayrıldıktan sonra Fırat tekrardan Buse'nin gözyaşlarını temizledikten sonra dudaklarını kızın dudaklarına bastırdı. Kısa bir süre sonra dudakları birbirinden ayrıldığında Fırat mırıldandı. "Seni hep çok seveceğim, bunu unutma tamam mı?" "Asla unutmam, bende seni hep seveceğim. Sende bunu unutma. Zorlandığında seni burada beklediği hatırla ve bana sağ salim dön." Fırat başını sallayarak onayladı Buse'yi. Elleri birbirinden ayrıldığında Fırat istemeyerek de olsa arabasına bindi. Birbirlerine son kez bakarken Buse elini salladı. Fırat da ona el salladıktan sonra arabayı çalıştırdı ve tabura doğru gitmeye başladı. Buse ise içinden dualar ederek arabanın arkasından bakmaya devam etti..
◔◔◔ Yazarın anlatımından Sevde ve Barış, Barış odasında kara kara düşünüyordu. Komutanı göreve gideceklerini söylediğinden beri aklında Sevde'yi arayıp aramamak dönüp duruyordu. Bir yanı ara derken diğer yanı da o senin hiçbir şeyin neden arayasın ki diyordu. Annesini arayıp onunla konuşmuştu, vedalaşmıştı. Gelen cesaretle birlikte Sevde'nin numarasını tuşlarken telefonu kulağına götürdü. Şimdi kapatsa bile bir kere aramıştı, artık geri dönüşü yoktu. Telefonun açılmayacağını düşünerek kapatacağı sırada Sevde'nin sesini duymasıyla birlikte telaşlandı Barış. "Efendim?" Sevde, Barış'ın aradığını gördüğünde oturduğu yerde heyecanla kıpırdanmıştı. Barış'ın neden aradığını merak etmişti. En son çay içmelerinden sonra sadece 1 kez görüşmüşlerdi o da çok kısaydı. "İyi geceler, uyandırmadım değil mi?" dedi Barış çekingen bir şekilde. Sevde'yi ararken cesaretini toplamıştı ancak o cesaret şimdi uçup gitmişti. "İyi geceler, uyumuyordum. Çocuklar için alıştırma kağıdı hazırlıyordum." dedi Sevde. Ardından masanın üzerinde bulunan su bardağından birkaç yudum su içti. "Sevindim." dedi Barış duraksayarak. Aralarında sessizlik oluşurken Barış bu sessizliği bozmak için tekrardan konuştu. "Ben şey için aradım." dediğinde Sevde gülümsedi. "Ney için?" Barış da telefonun ucunda gülümserken cevap verdi. "Biz operasyona çıkacağız, eğer sağ salim dönersem benimle yemek yemek ister misin?" Sevde'nin cevabını duyana kadar Barış'ın kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya devam etti. Sevde ise Barış'ın teklifiyle birlikte şaşırdı. Barış operasyona gidiyoruz dediğinde içinde bir sıkıntının oluştuğunu hissetti. Babası o küçükken birçok kez operasyona gitmişti ama Sevde küçük olduğu için bunu pek anlamamıştı. Şimdi tanıdığı birinin operasyona çıkması içini bir garip yapmıştı. "Sağ salim dönersen seninle yemeğe çıkmayı çok isterim." dedi Sevde. Barış duyduğu cevap karşısında şaşırırken büyükçe gülümsedi. "O zaman ben yani, dönünce sana haber veririm." dedi Barış heyecanla. Sevde onun heyecanını hissederek gülümsedi. "Tamam." dedikten sonra ekledi. "Dikkatli ol olur mu?" "Olurum, sende kendine iyi bak. Görüşürüz o zaman." dedi Barış oturduğu yerden ayağa kalkarak. Heyecandan odada bir ileri bir geri yürürken Sevde cevap verdi. "Görüşürüz." Barış telefonu kapattıktan sonra odadaki yatağa atarak derin bir nefes verdi. Sevde'yi ararken aklında kesinlikle böyle bir şey yoktu. Sadece onu arayıp sesini duymak ve kendi kendine veda etmek istemişti. Sevde ise telefon kapandığında ekrana baktı bir süre. Barış'tan kesinlikle böyle bir telefon beklememişti. Ama iyi ki de aradı diye düşündü. Göreve gideceğini öğrendiğinden beridir içinde anlam veremediği duygular oluşurken Barış gidip de dönemezse onunla son kez konuşamadım diye içinde bir ukde kalmayacaktı en azından. Telefonu masaya bıraktıktan sonra elini kalbine yaslayarak içinden sağ salim dönmesi için dua etti.
◔◔◔ Hazan Candemir Türkoğlu'nun anlatımından, Yine bir ayrılık vakti gelmişti. Bu sefer bizi daha farklı bir ayrılık bekliyordu. 3 ay demişti, 3 ay yokum. Biz daha uzun süreli ayrılıklar da yaşamıştık ama bu seferki farklıydı. Şimdi ardında bıraktığı biri daha vardı. Bebeğimiz vardı. 3 ay yanımızda olmaması demek bebeğimizin büyüyüşüne şahit olamayışı demekti. Belki ilk tekmesini hissedemeyecekti, karnımın büyüyüşünü göremeyecekti. Bu duruma çok üzülüyordu bunu gözlerinde görebiliyordum ama elimizden bir şey gelmiyordu. Ben onun için her anını kayıt altına almaya çalışacaktım. Yanımızdaki gibi olmayacaktı belki ama eksik hissetmemesini sağlayacaktım. Odamızda yatağın üzerine oturmuş onun hazırlanmasını izlerken gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Ben zaten onunla vedalaşmayı hiç sevmezken şimdi bir de hamilelik hormonları yüzünden daha çok ağlamak istiyordum. Aynadan bakışlarımız buluştuğunda büyükçe yutkunduğunu gördüm. Bakışlarını usulca bana döndürürken sesini duydum. "Öyle ağlayacakmış gibi bakma bana ne olursun." dediğinde gözlerimi sildim hızlıca. Ama elimde değildi. "Bu sefer bende çok zorlanıyorum ama gitmek zorundayım." "Elimde değil." diye mırıldanırken Alparslan yanıma doğru gelmeye başladı. Tam önümde durarak elleriyle yüzümü avuçladı ve yanaklarıma süzülen yaşları temizledi. "Mutlaka aramaya çalışacağım. Sen yine yaptığın her şeyi mesajlarında yaz, ben onları okurum. Seninle konuşmasam bile iyi olduğunuzu bilirim." Başımı salladım. Tabii ki yazacaktım. Bunu yapmak bana da iyi geliyordu. "Ben dolabı doldurdum ama canın bir şey çekerse falan ablamı ara." dedi buruk bir şekilde. İçinden neler geçtiğini biliyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Oturduğum yerden kalkarak tam önünde dikildiğimde bu sefer ben elimi yanağına yasladım. "Biz iyi olacağız, aklın burada kalmasın. Bende, bebeğimizde sabırsızlıkla dönmeni bekleyeceğiz." Küçük bir tebessüm oluştu yüzünde. Elini karnıma yaslayarak mırıldandı. "Ben döndüğümde cinsiyetini öğrenmiş olursun, ona güzel güzel kıyafetler alırız. Sonra odasını hazırlarız." düşündüğü şeyler ile birlikte benimde yüzümde gülümseme oluştu. Yanılıyordu, ben o gelmeden öğrenmezdim cinsiyetini. O geldiğinde birlikte öğrenirdik. Önümde dizlerinin üzerine çöktüğünde gülümseyerek onu seyretmeye devam ettim. Alparslan ise bakışlarını karnımda dolaştırdı bir süre. "Babacım, anneni çok yorma tamam mı?" dediğinde gözyaşlarımın yanağıma akmasını umursamadan güldüm. Alparslan dudaklarını karnıma bastırarak çömeldiği yerden kalkarken tekrar bana doğru baktı. "Öğünlerini aksatma, sık sık meyve ye, güzelce uyu ve dinlen. Kendine de bebeğimize de dikkat et." dediğinde başımı salladım. "Sende kendine dikkat et, bizim burada beklediğimizi unutma." "Unutmam, hiç aklımdan çıkmıyordun zaten. Şimdi iki kişisiniz, ikinizde hiç çıkmayacaksınız." Gitme saatinin gelmesiyle birlikte odamızdan çıkarak evin kapısına doğru ilerlemeye başladık. Kapıya ulaştığımızda Alparslan dışarı çıkmadan önce son kez bana doğru döndü. "Sizi seviyorum." Kollarımı bedenine dolayarak sıkıca sarılırken mırıldandım. "Bizde seni seviyoruz." Uzun uzun birbirimize sarılırken kokusunu içime çektim. Çok özleyecektim. Alparslan da aynı şekilde burnunu boyun girintime sokmuş derin nefesler alırken birkaç kere öperek bana sarılmaya devam etti. Evin önüne yaklaşan arabayla birlikte kollarımız birbirinden ayrılırken arabadan inen abimi gördüm. Bahçe kapısından içeri girerek yanımıza doğru gelirken derin bir iç çektim. İkisini de göndermek çok zordu. En azından birinin yanımda olmasına alışmıştım. Abim yokken Alparslan oluyordu, Alparslan yokken abim oluyordu. Şimdi ikisi de olmayacaktı, hem de çok uzun bir süre. Abimle birbirimize sarılırken gözyaşlarımı akıtmaya devam ettim. Elleri saçlarımı okşarken mırıldandım. "Kendine dikkat et abi, lütfen." dediğimde abim daha sıkı sardı beni. "Elimden geleni yapacağım güzelim." Kollarımız birbirinden ayrılırken abim gözyaşlarımı temizleyerek tekrardan konuştu. "Sende kendine ve yeğenime dikkat et. Geldiğimde sağlıklı bir şekilde bulayım ikinizi, yoksa külahları değişiriz." dediğinde istemsizce güldüm. "Anlaştık." diyerek onu onayladığımda abimin bakışları Alparslan'a döndü. "Gidelim mi artık?" Alparslan onu onaylarken mırıldandım. "Allah'a emanet olun." İkisi de bana bakarken Alparslan cevap verdi. "Sizde bir tanem." İkisi abimin arabasına doğru ilerlerken arkalarından baktım. Gitme vakti gelmişti. Abim şoför koltuğuna geçerken Alparslan yanına bindiğinde elini kaldırarak el salladı. Bende onlara doğru el salladığımda araba ilerlemeye başladı. Arkalarından gidişlerini izlerken elimi karnıma yasladım. İkimiz baş başa kalmıştık, uzunca bir süre de baş başa kalacaktık.
◔◔◔ Yazarın anlatımından, Operasyon başlayalı günler geçmiş, Harun Yarbay'ın öngördüğü operasyon süresine ulaşmışlardı. Aslan Bey'in verdiği bilgiler doğrultusunda birçok sığınak bulunmuş, birçok terörist etkisiz hale getirilmişti. Planlanan birçok bomba girişimi engellenmiş, terör örgütüne çok büyük darbe vurulmuştu. Çatışmalar tüm hızıyla sürerken Hazan, Nazlı, Buse, Semra gibi birçok asker eşi ve anne- babalar gözleri telefonda gelecek iyi haberleri bekliyordu. Haberlerde operasyonun başarısından bahsedilirken içleri gururla dolup taşıyordu. Harun Yarbay ve üst rütbeli diğer komutanlar durumu harekat merkezinden kontrol ederken üst mercilerde operasyonu takip etmekten geri kalmıyorlardı. Operasyonun sonuna yaklaşırken operasyonun başarı ile biteceği beklenirken telsizden duyulan hüzünlü ve içi intikam ateşiyle dolmuş ses yine bir ailenin dağılacağının, evlere ateş düşeceğinin kanıtı olmuştu. "Komutanım 2 şehidimiz ve 4 yaralımız var."
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahnelerimiz nasıldı? ‣‣‣ Nazlı ve Hazan sahnesini beğendiniz mi? ‣‣‣ Alparslan'ın anlatımından olan sahneleri beğendiniz mi? Fırat'ın, timin tepkisi nasıldı, umarım beğenmişsinizdir. ‣‣‣ Toplu sahnelerimiz nasıldı? Bu aralar sıkça toplanır olduk ama ihtiyacımız var böyle toplanmalara.. ‣‣‣ Buse ve Fırat sahnesi nasıldı? ‣‣‣ Barış ve Sevde hakkında ne düşünüyorsunuz? Barış birazcık hızlı gidiyor sanki:) ‣‣‣ Bölüm sonu hakkında düşünceleriniz neler?Şehit olan askerlerimiz hakkında bir tahmininiz var mı? Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyor olacağım..
|
0% |