@mutlusonsuz222
|
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..
🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..
59.Bölüm Ölenin ardından insan yaşamaya devam ediyordu. Uyu aya, yemek yemeye, günlük aktivitelerine devam ediyordu bir süre sonra. Çünkü hayat devam ediyordu. Bizde de böyle olmuştu. İlk hafta sürekli Buse'nin yanında olmuştuk, sonraki hafta hepimiz işlerimize geri dönmüştük. Zamanla kabullenmeye başlamıştık, elbette hiçbir zaman kalbimizden çıkmayacaktı, hep bizimle olmaya devam edecekti ama hayatlarımıza devam etmemiz gerekiyordu. Hazırlanıp merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Bugün bebeğimizin cinsiyetini öğrenmek için kontrole gidecektik. Hem kendimi mutlu hissediyordum hem de buruk hissediyordum. Ama elimden bir şey gelmiyordu. Alparslan'a bakmak için salona doğru girdiğimde onu konsolun önünde elindeki çerçeveye bakarken buldum. Hangi fotoğrafa baktığını anlamak zor değildi. Fırat, Alparslan ve benim düğünümüzde çekindiğimiz fotoğraftı. Alparslan'ın yanına doğru ilerleyerek başımı koluna doğru yaslayarak bende elindeki fotoğrafa baktım. Artık Fırat anılarımızda ve fotoğraflarımızda bizimle olacaktı. Aklıma gelen şeyle birlikte mırıldandım. "Alparslan, eğer bebeğimizin cinsiyeti erkekse ismi Fırat olsun mu?" Merakla ona doğru bakarken Alparslan bakışlarını bana doğru çevirdi. Yüzünde buruk bir tebessüm oluşurken cevap verdi. "Bende bunu düşünüyordum, sana soracaktım. Benden önce davrandın." Çerçeveyi yerine bıraktıktan sonra kolunu omzuma doğru sardı ve dudaklarını şakaklarıma bastırdı. Gözlerimi kapatarak derin bir iç çekerken Alparslan tekrar konuştu. "Teşekkür ederim güzelim." Ona doğru dönerek elimi göğsüne doğru yasladım. "Teşekkür etme, Fırat benimde arkadaşımdı. Elbette ki onun adını yaşatmak isterim." Yüzüme küçük bir tebessümle bakarak beni göğsüne doğru çekti. Kollarımı beline sararken Alparslan'ın ellerini saçlarımda hissettim. Gözlerimi kapatarak bir süre anın tadını çıkartırken yavaşça kollarından ayrılarak konuştum. "Çıkalım mı artık?" "Çıkalım." Birlikte kapıya doğru ilerleyerek ayakkabılarımızı ve kabanlarımızı giydikten sonra evden çıktık. Alparslan'ın arabasına binerek hastaneye gitmek üzere yola koyulduk. Çok heyecanlıydım. Günlerdir Alparslan'ın geleceği anı ve bizim bebeğimizin cinsiyetini öğreneceği anı beklemiştim. Biraz buruk olacaktı ama yine de heyecanlanmadan duramıyordum. "Sence cinsiyeti ne olacak, tahminin var mı?" Merakla Alparslan'a doğru bakarken bakışlarını yoldan çekerek bana doğru çevirdi. "Sağlıklı olsun da." dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Elbette ama tahminini merak ediyorum." "Kız gibi hissediyorum, bilmiyorum belki de öyle olmasını istiyorum. Ama erkek olursa da çok mutlu olurum." dedi gülümseyerek. Ardından ekledi. "Sen ne hissediyorsun? Anneler hisseder derler." Elimi karnıma götürerek gülümsedim. "Bende kız hissediyorum." Elimle karnımı severken camdan dışarıya bakınmaya devam ettim. Kısa süre sonra hastaneye vardığımızda arabadan inerek doktorumuzun muayenehanesine ilerlemeye başladık. Randevu saatimize çok az kalmıştı. Kapının önündeki koltuklara otururken Alparslan'ın aynı heyecanla bacağını salladığını gördüm. Daha aylar önce kalp atışlarını dinlemeye geldiğimizde de yaşamıştık bu sahneyi. Zaman epey hızlı ilerliyordu. Bundan yaklaşık 4 ay sonra kucağımızda olacaktı. İsmimin seslenilmesiyle birlikte içeri girerken Havva ile selamlaşarak ultrason cihazının yanına doğru ilerledim. Karnımı açarak sedyeye uzandığımda Havva ultrason cihazının aparatını karnımda gezdirmeye başladı. "Cinsiyetini öğrenmek için hazır mısınız?" Havva'nın meraklı sesiyle birlikte başımı salladım. "Hazırız, çok merak ediyorum." Havva gülümseyerek bir bana bir de Alparslan'a doğru baktı. "Tahminlerinizi alayım." "Kız hissediyoruz." Alparslan cevap verdiğinde Havva büyükçe gülümsedi. "Bebeğimiz çok şanslı o zaman, annesi ve babasının hisleri kuvvetliymiş. Tebrik ederim, bir kızınız oluyor." Duyduğum şeyle birlikte büyükçe gülümserken Alparslan'a baktım. Yüzünde büyük bir gülümseme oluşmuştu. İkimizin de gönlünden geçen olmuştu. Havva masasına doğru geçiş yaparken Alparslan duvarda asılı duran peçetelikten peçete alarak karnımı temizledi. Ardından karnımı kapatmadan dudaklarını karnıma bastırdı. "Hayatımıza hoş geldin kızım." dolu gözlerimle Alparslan'a bakarken gülümsemeye devam ettim. Sedyeden kalktıktan sonra Havva'nın masasının karşındaki sandalyelere geçip oturduk. "Her şey yolunda görünüyor, gelişimi gayet yerinde. Yolu yarıladık sayılır." Havva'nın sözleriyle birlikte Alparslan'ın sesini duydum. " 2 hafta önce cuma günü sancısı oldu, bu normal mi?" Alparslan'ın bunu kafasına taktığını biliyordum. O günden sonra dikkatle hareketlerimi incelemeye devam etmişti. Sürekli böyle bir şeyin tekrarlanıp tekrarlanmadığını sorup durmuştu. Havva, Alparslan'a bakarak başını salladı. "Yaşadığınız şeyleri biliyorum. Üzüntü ve stres anında böyle şeyler normal. Ne kanlarında ne de ultrasonla baktığımda herhangi bir pürüz görmedim." dediğinde Alparslan'ın derin bir nefes verdiğini gördüm. "Çok şükür." Havva ile gerekli her şeyi konuştuktan sonra odadan çıktık. Odadan çıktığımız an hevesle Alparslan'a doğru döndüm. "Eğer vaktin varsa alışverişe gidelim mi? Karnım daha da büyüyüp beni zorlamadan odasını tamamlayalım istiyorum." dediğimde Alparslan bana doğru döndü. Elinin biriyle belimi kavrarken diğerini karnıma koyarak gözlerime baktı. "Benim sana da kızımıza da her zaman vaktim var. Nasıl istersen öyle yaparız." dediğinde gülümsedim. Alparslan karnımı severken kızımızın tekmesini hissettik. "Galiba teşekkür ediyor babası." dediğimde Alparslan büyükçe gülümsedi. "Küçük bir kız çocuğunun babası olmak, içim bir garip oldu." dediğinde elimi yanağına yasladım. "Sen çok iyi bir baba olacaksın, kızınla eminim çok güzel ilgileneceksin. o çok şanslı bu konuda." dediğimde Alparslan başını salladı. "Evet çok şanslı olacak, çünkü annesi sen olacaksın." Söylediği şeyle gülümseyerek dudaklarına yaklaştım ve kısaca öptüm. Koridorda çıkışa doğru ilerlerken aklıma gelen şeyle birlikte duraksadım. "İki dakika odama gidebilir miyiz?" dediğimde Alparslan merakla bana baktı. "Neden?" "İçeriden bir şeyler almam gerekiyor." diyerek odama doğru ilerlemeye başladım. Alparslan için hazırladığım defteri vermek istiyordum. Ama burada vermeyecektim, akşam eve döndüğümüzde verecektim. Odaya girdiğimizde masama ilerleyerek çekmeceyi açtım. Defteri alarak çantama koyduktan sonra beni kapının önünde bekleyen Alparslan'ın yanına ilerledim. "Gidebiliriz artık." Hastaneden çıktıktan sonra arabaya binerek bildiğimiz bebek mağazalarından birine doğru ilerlemeye başladık. Kısa süren yolculuğumuzun ardından mağazanın önünde durduğumuzda el ele içeri girdik. İçeri girdiğim an gördüğüm minicik kıyafetlere hayranlıkla baktım. Bir gün bu kıyafetlerin içinde kızımızın olacağını bilmek gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Zıbınların olduğu kısma doğru ilerlerken Alparslan'ın peşimden ilerlediğini hissettim. Rengarenk olan zıbınlara bakarken Alparslan'ın elindeki zıbını bana doğru uzatmasıyla zıbına doğru baktım. 'Dünya bir yana babam bir yana' yazıyordu. "Bunu alalım bence, ama özellikle Kartal'ın yanında giysin bunu." Söylediği şeyle birlikte büyükçe güldüm. "Tamam, onun yanında giydiririm." dediğimde Alparslan zafer kazanmışçasına gülümsedi. Zıbınlardan sonra birkaç parça daha kıyafet alırken gözüme çarpan pembe renkli tişörte baktım. Tişörtü alıp Alparslan'a doğru yaklaştım. Onun yapılı vücudunun yanında minicik kalıyordu. "Şuna baksana, minicik." dediğimde Alparslan tişörtü eline aldı. "Bunun içine girebilecek kadar minik olacak. Düşündükçe içim kıpır kıpır oluyor." Emzik, biberon gibi eşyaları almak üzere Alparslan'ın yanından ayrıldım. İhtiyacımız olabilecek şeyleri alırken Alparslan'ın bana seslendiğini duydum. "Hazan şunlara bak." Arkamı dönerek gösterdiği şeylere bakarken ağzım şaşkınlıktan açıldı. Elindeki sepet ağzına kadar oyuncakla doluydu. "Biraz fazla olmamış mı sence?" dediğimde Alparslan bir bana bir de oyuncaklara baktı. "Bence tam yerinde, o kadar çok çeşit var ki hangisini seçeceğimi bilemedim. Bence hepsiyle oynar." "Oynaması için biraz büyümesi gerekiyor ama." dedikten sonra ekledim. "Hem öyle her şeyi alırsak şımarır. Daha şimdiden bu kadar şımartırsak çok zorlanırız babası." dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Şımarsın, ben ona istediği her şeyi alırım." Verdiği cevapla başımı iki yana salladım. Hevesini kırmayı hiç istemiyordum. O kadar tatlı geliyordu ki gözüme. Yine de en azından birkaç parçayı bırakmaya ikna etmem gerekiyordu. Buradaki alışverişimiz bittiğinde kızımızın odası için mobilyaları seçerek siparişlerimizi verdik. Şimdiden hazır olması bizim için iyi olurdu. Alparslan buradayken hazırlayalım istiyordum. O göreve gittiğinde ben ufak tefek işleri hallederdim. Alışverişten sonra evde akşam yemeğiyle uğraşmamak için lokantaya giderek yemeğimizi de yedikten sonra eve gitmek üzere yola koyulduk. Birazcık yorulmuştum ama bu yorgunluklar tatlı yorgunluklardı. Onun için değerdi. Eve girdiğimizde Alparslan telefon görüşmesi yapacağını söylemişti, bende üzerimi değiştirmek üzere odamıza çıkmıştım. Giyindikten sonra çantamdan Alparslan için hazırladığım defteri alarak bugünün tarihini attım ve aldığımız ultrason görüntüsünü yapıştırdım. Ben nelerin eksikliğini yaşadıysam kızımın bunu yaşamaması için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Her anında yanında olacaktım, kendini buruk hissetmesine asla izin vermeyecektim. Benim yaşadığım acıları yaşamaması için her şeyi yapacaktım. Odamızdan çıkarak merdivenlerden aşağı indim. Alparslan'ın nerede olduğunu anlamaya çalışırken sesini duydum. "Mutfaktayım güzelim, geliyorum." söylediği şeyle birlikte salona doğru ilerleyerek kanepeye oturdum. Alparslan'ın ne yaptığını merak etsem de salonda onu beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra salon kapısından içeri girdiğinde elindeki tepsiye şaşkınlıkla baktım. Alparslan tepsiyi sehpaya bırakarak yanıma oturdu. Tepsiden kupayı alarak bana doğru uzattı. "Sütünüz hazır." gülerek elindeki kupayı aldım. Bakışlarımı tepside dolaştırırken konuştum. "Ne kadar çok şey hazırlamışsın." dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Hepsinden yemen gerekiyor, sen ye ki kızımız büyüsün." Sütümden bir yudum içtikten sonra kupayı sehpaya bırakarak hemen yanımda, kanepenin üzerinde duran defteri elime alarak konuştum. "Sana vermek istediğim bir şey var." diyerek defteri ona doğru uzattığımda Alparslan meraklı bir şekilde defteri elimden aldı. İlk sayfayı açtığında karşımıza çıkan ultrason fotoğrafıyla gülümsedim. Onu ilk öğrendiğim güne aitti. Resmin altında hissettiklerim, Alparslan'ın tepkisi her şey yazıyordu. Sonraki sayfada kalp atışlarını dinlediğimiz an vardı. Sayfaları çevirdikçe bebeğimizin her kontrolünde aldığım fotoğraflar, yavaştan büyüyen karnım, hareketlerini hissettiğim ilk an gibi birçok şey vardı. Yavaş yavaş tüm sayfaları çevirirken yüzündeki buruk gülümsemeyi görebiliyordum. Bunları kaçırdığı için üzgündü biliyordum ama şuan yanımda olması bile yeterdi benim için. "Hazan.." bakışlarını defterden çekip bana çevirdiğinde gözlerinin buğulandığını gördüm. Elimi elinin üzerine yaslayarak konuştum. "Bizi yalnız bıraktığın için, bu anlara şahit olamadığın için üzüldüğünü biliyorum. Belki bu biraz da üzüntünü geçirir diye düşündüm." dediğimde Alparslan elini yanağıma yasladı. Yanağımı avcuna iyice yaslayarak yüzünü bakmaya devam ettim. Alparslan ise mırıldandı. "Senin gibi bir eşe sahip olmak için ne yaptım acaba, ben çok şanslı bir adamım." dediğinde gülümsedim. "Bende çok şanslıyım, senin gibi düşünceli bir kocam var." Karnımda hissettiğim tekmeyle birlikte elimi Alparslan'ın elinden çekerek karnıma yasladım. "Birileri şimdiden kendini hatırlatıyor." dediğimde Alparslan elini yanağımdan çekerek iki elini de karnıma yaslayarak hafifçe oraya doğru eğildi. "Sende iyi ki varsın kızım, iyi ki bizi seçtin." "Kız çocukları babalarına düşkün olur derler, aramıza girecek şimdiden belli." dediğimde Alparslan güldü. Eliyle karnımı severken konuştu. "Benim ikinize de yetecek kadar sevgim var, sen hiç merak etme." diyerek bana göz kırptı. Ardından da ekledi. "Asıl senin gibi güzel bir kız olursa yandım ben." Söylediği şeyle birlikte gururla konuştum. "Elbette güzel olacak, annesi kim?" dediğimde Alparslan şaşkınca bana doğru baktı. "Çok mütevazısınız Hazan hanım." dediğinde gülmeye devam ettim. Alparslan ise tekrar konuştu. "Bana yardımcı olacak biri daha lazım, bir oğlumuz olsa fena olmaz." "Daha kızımız doğmadan söylediğin şeye bak." dedim hafifçe kaşlarımı çatarak. Alparslan omuz silkti. "Hemen olsun demiyorum ki, kızımız doğsun bakarız." dediğinde başımı salladım. "Ona o zaman karar veririz." "Hadi bakalım sütünü iç, geldim geleli içtiğini görmedim. Kızıyorum bak." diyerek süt bardağını bana uzattığında yüzümü buruşturdum. "Pek istemiyorum ama." dediğimde Alparslan cevap verdi. "İçmek zorundasın, biliyorsun." Mecburen onu onaylarken sütten birkaç yudum daha içtim. Daha fazla içemeyeceğimi anlayarak sehpaya bıraktığımda Alparslan hazırladığı meyve tabağını bana doğru uzattı. "O zaman bunlar bitecek." "Ha anladım, sen bana kilo aldırmaya çalışıyorsun." dediğimde Alparslan eline elma alarak ağzıma doğru uzattı. Aynı zamanda da cevap verdi. "Almazsın merak etme, hem yanakların böyle daha tatlı olmuş." Söylediği şeyle birlikte kaşlarımı çattım. "Çok mu kilo mu almışım yani, öyle mi demek istedin?" hesap sorarcasına ona bakarken Alparslan büyükçe yutkunarak başını iki yana salladı. "Hayır, alman gereken kadar almışsın hayatım." Ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne doğru baktım. Ardından uzattığı elma dilimini alarak yemeye başladım. Alparslan rahat bir nefes verirken tekrar konuştu. "Hadi bakalım sırtını yaslıyorsun, tabağını da alıp dinleniyorsun." dediğinde tabaktaki portakaldan alarak Alparslan'ın ağzına doğru uzattım. Özellikle parmaklarıma dudaklarını değdirerek portakalı aldı. Onun dediğini yaparak sırtımı kanepeye yaslarken Alparslan ayaklarımı kaldırarak kendi kucağına koydu. Çoraplarımı çıkartırken bir yandan da konuştu. "Kitapların birinde okumuştum, bu haftalarda annelerin ayakları şişiyormuş. Bugün de çok ayaktaydın, biraz rahatlamaya ihtiyacın var." diyerek ayaklarıma masaj yapmaya başladı. Bu hareketi o kadar kalbime dokunmuştu ki. Bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu anlamıştım. "Sen kitap mı okuyorsun bebeğimiz için?" Hayranlıkla ona bakarken Alparslan bana doğru baktı. "Hem bebeğimiz için hem senin için okuyorum. Sizin konforunuz benim için önemli." Alparslan ayaklarıma masaj yapmaya devam gözlerimin dolmasını engelleyemedim. O kadar düşünceli, o kadar güzel bir eşti ki benim ağlayasım geliyordu. Daha şimdiden bu kadar düşünceliyken kızımız doğduğunda desteğini hiç esirgemeyecekti eminim ki. Burnumu çekerek ona hayranlıkla bakmaya devam ederken Alparslan'ın bana doğru baktığını gördüm. "Hayda, neden ağlıyorsun güzelim?" diyerek ne olduğunu anlamaya çalışırken birden panik olarak tekrar konuştu. "Yoksa sancı falan mı girdi?" telaşla bana bakarken ağlamaya devam ettim. "O kadar güzel bir baba olacaksın ki ağlamak geliyor içimden." Alparslan oturduğu yerden kalkarak ayaklarımı kanepenin üzerine bıraktı. Ardından hızlı adımlarla salondan çıkıp dakikalar içerisinde tekrardan geldiğinde yanıma oturdu. Elini yanağıma götürerek gözyaşlarımı temizlerken hafifçe güldüğünü fark ettim. "Gülme, ben istemiyorum ki ağlamayı. Hormonlar." diyerek omzuna vururken Alparslan dudaklarını birbirine bastırdı. "Gülmüyorum." Burnumu çekerek ona doğru bakarken Alparslan tekrar konuştu. "Kıyamam gözyaşlarına senin." Ağlamam kesilirken Alparslan elini omzuma sararak beni göğsüne doğru çekti. Benim gibi sırtını kanepeye yaslarken bende kafamı onun göğsüne yaslayarak beline sarıldım. Bir süre sarmaş dolaş otururken aklıma gelen şeyle başımı kaldırarak Alparslan'ın yüzüne doğru baktım. "Bizim bu kıza isim bulmamız gerekiyor." diyerek elimi karnıma yasladım. Ardından ekledim. "Aklında isim var mı?" merakla Alparslan'a bakarken o da bana bakarak başını iki yana salladı. "Benim yok henüz ama araştırmaya başlayacağım, senin var mı?" dediğinde reddettim. "Benimde yok." "Buluruz, ikimizde bakalım isimlere. Sonra birlikte karar veririz." dediğinde onu onayladım. Başımı tekrarda Alparslan'ın göğsüne yaslarken Alparslan saçlarımdan öperek yanağını başıma yasladı. Bugün benim için çok güzel geçmişti ama bir yandan da kendimi çok bencilmiş gibi hissediyordum. Elimden geldiğince Buse'nin yanında olmaya çalışmıştım ama o acı çekerken benim burada mutlu olmam bencillikmiş gibiydi. Düşüncelerimle cebelleşirken Alparslan'ın sıcak göğsünde kapanan gözlerimle birlikte kendimi derin bir uykunun içinde bulmuştum.
◔◔◔ Bebeğimizin cinsiyetini öğrendiğimiz günün üzerinden iki gün geçmişti. Bugün tabura giderek Harun beyle konuşacaktım. Aylar önce planını yaptığımız okullarda aşı uygulamasını Alparslan'ın yaralanması, düğün, balayı, abimi öğrenmem gibi gibi olaylar yüzünden epey ertelenmişti ve ben doğum yaklaşmadan bu işi halletmek istiyordum. Vaktim varken bu işi de aradan çıkartmak istiyordum. Ayrıca Alparslan bugün gece nöbetçi olduğu için onu da görmek istiyordum. Odamdan çıkarak biraz temiz hava almak üzere hastanenin bahçesine çıktığımda banklarda oturmuş direkt olarak karşıya bakan Buse'yi gördüm. Hala izinliydi, burada ne arıyordu? oturduğu banka doğru ilerleyerek yanında durduğumda seslendim. "Oturabilir miyim?" Buse benim konuşmamla birlikte irkilirken bakışları bana doğru döndü. Göz altları uyumadığını ve sürekli ağladığını belli edercesine çökmüştü. Bakışları boştu. Usulca başını sallarken yanına doğru oturdum. Benim oturmamla birlikte bakışlarını biraz önceki noktaya doğru çevirirken büyükçe yutkunarak onun baktığı yere doğru baktım. "Evde duramadım." dedi Buse bana açıklama yapmak istercesine. Ardından ekledi. "Burada o kadar çok anımız var ki." Söylediği şeyle büyükçe yutkunurken Buse bakışlarını boşluktan çekmeden tebessüm etti. Ardından baktığı yeri işaret etti. "Bak mesela şurada onu ilk defa bekleyeceğimi söylemiştim." dedikten sonra eliyle başka tarafı gösterdi. "Şurada ilk defa öpmüştüm." İşaret ettiği yerlere bakarken gözyaşlarımın akmasını engelleyemedim. Buse eliyle tekrar başka tarafı işaret etti. "Şurada bana söz vermişti." dedikten sonra eliyle oturduğumuz bankı işaret etti. "Burada onu reddettim, sevmediğimi söyledim." Buse hıçkırarak ağlarken bana doğru baktı. "Aslında seviyordum ama kabul edemedim, onun mesleğine karşı o kadar ön yargılıydım ki, kabul edemedim." Onunla birlikte ağlarken Buse güldü. "Yeni yıldan dileğim gözlerinin hüzünle değil mutlulukla parlaması, hep gülümsemen. Çünkü ben gözlerinin içindeki o pırıltıya ve dudaklarındaki o tebessüme vuruldum.' demişti. O gün bir insan bu kadar sever mi diye düşündüm." Severdi, Fırat gibi adamlar hem severdi hem beklerdi. Buna yakından şahit olmuştum. " O an anladım, bu adam vazgeçmeyecekti. Ne olursa olsun beni bekleyecekti. 3 yıl beklemiş beni, 3 yıl." diyerek ağlamaya devam ederken eliyle kendini işaret etti. "Ben ne yaptım, onu sürekli reddettim. Ben ne kadar kötü bir insanım." "Değilsin.." diyerek ona karşı çıksam da Buse başını iki yana salladı. "Çok pişmanım Hazan, kavruluyorum acıdan. Ona daha önce şans verseydim birlikte geçireceğimiz anlar daha fazla olurdu diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi." Elimi elinin üzerine yaslayarak konuştum. "Bilemezdin Buse, hiçbirimiz yarın ne olacağını bilemeyiz. Sende bilemezdin. Evet belki daha fazla anınız olacaktı ama emin ol Fırat seni uzaktan severken de halinden memnundu." Söylediğim şeyle birlikte eliyle yüzünü kapattı. "O hiçbir zaman bundan şikayet etmedi ki zaten. Ama ben düşündükçe ölecek gibi oluyorum." dediğinde dayanamayarak onu kendime doğru çektim. Sıkı sıkı sarılırken Buse başını omzuma yaslayarak içli içli ağlamaya devam etti. Onunla birlikte bende ağladım. Elimden yalnızca bu geliyordu. Yaşadığı vicdan azabını geçirmeye gücüm yetmezdi, yalnızca yanında olarak ona destek olabilirdim. Bir süre sonra hıçkırıkları iç çekişlere dönüşürken başını omzundan kaldırdı ve bana baktı. "Ben gideceğim buradan." dediğinde anlamaz gözlerle baktım Buse'ye. O ise ekledi. "Ben Fırat'ı orada bırakamam Hazan, tayinimi isteyeceğim ve yanına gideceğim. En azından onu özlediğimde mezarına gidip hasret gideririm, onunla dertleşirim. Burada duramam daha fazla." Söylediği şeyle birlikte başımı salladım. "Haklısın, nasıl mutlu olacaksan öyle yap. Belki bu senin için daha iyi olacak." dediğimde Buse gözyaşlarını temizledi. "Çok daha iyi olacak, en azından ona yakın olacağım." Belki de haklıydı. Evet burada her yerde anıları vardı ama Ankara'ya gittiğinde en azından mezarına gidebilecekti. Belki kabullenmesi daha kolay olacaktı. Tek istediğim onun için hayırlı olanın olmasıydı.
◔◔◔ Buse ile bir süre daha oturduktan sonra acile gelen vaka ile mecburen vedalaşmak zorunda kalmıştık. Mesai saatimin sonuna kadar o vakayla ilgilenmiş daha sonra da hastaneden çıkarak soluğu taburda almıştım. Arabamı park ederek Harun beyin odasının bulunduğu binaya girdim. Koridorda ilerlerken gördüğüm Kadir ve Barış ile birlikte adımlarımı yavaşlattım. Onlar da beni görerek karşımda durduklarında burukça yüzlerine baktım. Hiçbirinin mutlu halinden eser kalmamıştı, hepsinin gözlerinde aynı acı vardı. "Hoş geldin Hazan." Barış'ın sesini duyduğumda cevap verdim. "Hoş buldum." dediğimde Barış tekrardan konuştu. "Alparslan komutanım ve Kartal komutanım harekat merkezinde, istersen Alparslan komutanımın odasına geç." Başımı olumlu anlamda sallarken konuştum. "Ben Harun beye geldim." dediğimde ikisi de beni onayladı. Bakışlarımı Kadir'e doğru çevirerek askı takılı olan koluna baktım. "Nasıl oldun Kadir, daha iyi misin?" "Ne kadar iyi olunursa o kadar iyiyim." dediğinde burukça başımı salladım. Eminim ki şuan ne kolunun acısı ne de başka bir şey umurundaydı. Şuan bir operasyon çıksa kolunu umursamadan koşa koşa giderdi. Kardeşinin kanını yerde bırakmazdı. "Geçmiş olsun tekrardan." "Teşekkür ederim." Daha fazla konuşmadan vedalaşarak ayrıldık. Kimsede konuşacak hal yoktu zaten. Evet hayat devam ediyordu ama bir anda alışmak hiç kolay değildi. Harun beyin odasına ulaştığımda görevli askerle birlikte içeriye girdim. Ne şanslıydım ki odasındaydı ve bana ayırabilecek vakti vardı. Aylar önce abime gösterdiğim dosyayı ona verdiğimde memnuniyetle beni onaylamış ve emrindeki askerlerden birkaçını ayarlayacağını söylemişti. Gideceğimiz okullardan birinde Sevde'nin de görev yaptığını öğrendiğimde sevinmiştim. En azından tanıdık birinin olması bizim için iyi olurdu. Bu buraya geldiğimde yapmak istediğim ilk şeylerden biri olmuştu ama gerçekleştirememiştim, şimdi hiçbir sorun çıkmadan halletmek istiyordum. Harun bey ile birlikte odadan çıktığımızda kapıda gördüğüm abim ve Alparslan ile şaşırdım. Onlar da beni gördüklerine şaşırırlarken Harun beyin sesini duydum. "Hah bende sizin yanınıza gelecektim, tam zamanında geldiniz. Alparslan senin timinden Barış ve Murat'ı, Hazan hanımla birlikte görevlendirelim diyorum. Sen ne dersin?" Bakışlarım Alparslan'a döndüğünde kaşlarını çatarak ilk önce bana ardından da komutanına doğru baktı. "Ne için görevlendiriyoruz?" Anlamaya çalışırcasına bize doğru bakarken tam konuşacağım sırada Harun bey benden önce davrandı. "Köy okullarına aşı projesi için." Abim hatırladığını belirtircesine konuştu. "Hatırladım, şu tüm okulları gezerek yapacağınız proje." dediğinde başımı salladım. Bakışlarımı tekrar Alparslan'a doğru çevirdiğimde kızgın bir biçimde bana baktığını gördüm. Ona söylemediğim için kızmıştı. Büyükçe yutkunarak başını salladı. "Siz nasıl uygun gördüyseniz komutanım." "Tamam o zaman, yarın için gerekli tüm hazırlıklar yapılacak Hazan hanım. Alparslan, Kartal bir saat sonra sizi odama bekliyorum." dediğinde Alparslan da abimde aynı anda onayladılar. "Emredersiniz komutanım." Harun bey yanımızdan uzaklaşırken abimin sesini duydum. "Abim sen emin misin bunu yapmak istediğinden?" Meraklı bakışları benim üzerimdeyken ben bakışlarımı Alparslan'dan çekerek ona çevirdim. "Eminim abi, zaten çok önceden planlanmıştı. Sadece iptal etmek zorunda kaldık." "Sen bilirsin." Abim pek gönlü olmasa da beni onaylarken Alparslan'a doğru döndüm. "Bir şey söylemeyecek misin?" gözlerime bakarak burnundan sertçe nefes verdi. "Bir şey söylememe fırsat vermedin." Verdiği cevapla birlikte büyükçe yutkundum. Ona söylememiştim evet ama en başından beri böyle bir şey yapacağımı biliyordu. Biz daha ilk tanıştığımızda bile bu fikri ona söylemiştim ve onun sert tepkisiyle karşılaşmıştım. "Burada tartışmayın." diyerek ikimize doğru baktı abim. Ardından Alparslan'a bakarak konuştu. "Kardeşimin üzerine fazla gitme, eminim açıklaması vardır." dedikten sonra bana doğru döndü. "Sende kocanı dinle, sakin ol." Kartal ikimizden onay beklercesine bakarken ona dönerek başımı salladım. "Merak etme." dediğimde Kartal yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Alparslan'ın odasına doğru ilerlerken yandan ona doğru baktım. Neden bu kadar kızmıştı anlamıyordum. Odasına vardığımızda içeri girerek direkt olarak yüzüne doğru baktım. Alparslan kapıyı kapatarak bana doğru döndüğünde sesini duydum. "Sen nasıl kafana göre böyle bir karar alıyorsun!?" bağırarak verdiği tepki karşısında şaşırarak ona doğru baktım. Benimle asla bu hitapta konuşmazdı. "Bana sormadın, pardon sormayı geçtim söylemedin bile.." dedi sertçe yüzüme bakarken. "Alparslan böyle bir fikrim olduğunu zaten biliyordun, tanıştığımız ilk andan beri bunun hayallerimden biri olduğunu biliyordun. Ama yine de özür dilerim, sana söylemem gerekirdi haklısın." dedim sakin kalmaya çalışarak. Alparslan ise başını iki yana salladı. "Sence şuan bunu gerçekleştirmen mümkün mü Hazan? Sence uygun bir zaman mı?" Sesimi yükseltmeden düşündüğüm şeyleri ona aktarmaya çalıştım sakince. "Aylardır erteliyorum zaten, doğumdan önce halletmek istiyorum. Kızımız doğmadan bir ay önce izne ayrılacağım zaten sonra da vaktim olmayacak. En uygun zaman bu. Alparslan bu aylar öncesinden ayarlandı. Senin yaralanman, düğün, babamla olan olaylar biliyorsun." Ondan olumlu bir cevap beklerken duyduğum cümle ile sarsıldım. "İptal ediyorsun, şimdi Harun Yarbay'ıma giderek iptal ediyorsun Hazan." karşımdaki adamı tanıyamıyordum resmen. Benim karşımda kaşlarını bile çatmayan adam şimdi bana emir veriyordu. "Asla iptal etmem, duydun mu beni?" dedim sakinliğimi bozarak. "Sen etmezsen ben ederim, izin vermiyorum." dediğinde ağzım açık kaldı. "Alparslan sen ne diyorsun Allah aşkına. Bu benim mesleğim, lütfen." dediğimde başını olumlu anlamda salladı. "Biliyorum ama sende tehlikeli olduğunu bile bile böyle bir şey yapmaya karar veriyorsun, hem de hamile halinle." dedi ciddiliğini hiç bozmadan. "Gittiğimiz okullardan biri Sevde'nin çalıştığı okul, sence tehlikeli olsa Harun bey kızının orada öğretmenlik yapmasına izin verir mi?" dediğimde Alparslan yüzüme baktı. "Harun yarbay umurumda değil, ben ikinizi düşünüyorum ve bunun için izin vermiyorum." sert bir sesle söylediği şeyle ciddiyetle ona bakmayı sürdürdüm. Söylediği şeyler iyice sinirime dokunmaya başlıyordu. Sakin bir şekilde anlatsa ve emirler vermese onu gayet güzel anlayacakken onun böyle konuşması yüzünden tersine hareket etmek istiyordum. "İster kabul et, ister etme ben yarın gideceğim." dediğimde bu sefer Alparslan'ın şaşırdığını gördüm. "Hiçbir şey umurumda değil, ne olursa olsun diyorsun öyle mi?" Alparslan'ın sorusuyla birlikte başımı iki yana salladım. "Bir şey olacağı yok, sen bunu anlamıyorsun." Bir süre yüzüme doğru bakarak başını salladı. "Peki Hazan git, nasıl olsa inadından vazgeçmeyeceksin. Daha fazla bir şey demiyorum." dedikten sonra saatine bakarak odanın kapısını açtı. "Benim çalışmam gerekiyor." Yaptığı hareketle birlikte hayal kırıklığı ile yüzüne baktım. Gözlerim dolarken gözlerimi kapatarak dişlerimi sıktım. "Beni kovuyorsun yani öyle mi?" dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Hayır, daha fazla kalırsan birbirimizi daha çok kıracağız." "Peki, öyle olsun." Başka bir şey söylemeden odadan çıktım. Arkama bakmadan binadan çıkarken gözyaşlarımı elimin tersiyle temizledim. Biraz önce konuştuğum kişi benim kocam olamazdı. Bana emirler yağdıracak, sesini yükseltecek hatta ve hatta odadan kovacak biri değildi. O beni incitmeden severdi, sertçe bakmak bir yana bakarken kıyamazdı. Stresliydi biliyordum, kardeşini kaybetmişti acısı büyüktü bunu da biliyordum, onu anlamaya da çalışıyordum ama böyle bir tepki asla beklememiştim. Onunda beni anlaması gerekiyordu, bunu bu kadar isterken erteleyemezdim. Yeteri kadar ertelemek zorunda kalmıştım zaten. Gideceğimiz 3 tane okuldu zaten. Yorulmayacaktım ki. Tehlike açısından da sıkıntı yoktu, yanımızda bize eşlik edecek kişiler olacaktı. Okullar birbirine yakındı, en fazla 3-4 saatimi alacak bir projeydi bu. En azından düzgün bir biçimde bana kızdığı şeyi izah etse belki ikna olacaktım ama sözleri beni daha da hırslandırmıştı. Arabama binmiş hem sakin olmaya çalışarak hem de ağlamamaya çalışarak eve varmıştım. Hiç iştahım kalmasa da bebeğim için mecburen dolapta hazır olan yemekleri ısıtmış birkaç lokma da olsa yemiştim. Ardından da kendimi yatağa atmıştım ve uyumaya çalışmıştım. Tabii Alparslan'ı düşünmekten uyumak mümkün olmamıştı. En azından aramasını veya mesaj atmasını beklemiştim ama bunu da yapmamıştı. Hayal kırıklığım artarken yorgunluğuma yenik düşerek uykuya dalmıştım.
◔◔◔ Sabah alarmım ile uyanarak yataktan çıkmıştım. İlk işim telefonuma bakmak olmuş, hiçbir arama veya mesaj göremeyince büyük bir hayal kırıklığı ile gözyaşlarımı tutamamıştım. Zaten yaşadığımız şeyler yüzünden iyi değilken bir de hormonlar yüzünden iyice sulu göz olmuştum. Mutfağa geçerek kendime kahvaltı hazırladıktan sonra güzelce kahvaltımı yapmaya başladım. "Annecim aslında baban çok iyi biri ama dün neden böyle yaptı bende bilmiyorum, onu kötü biri olarak düşünme tamam mı?" elimle karnımı severken kahvaltımı yapmaya devam ettim. Kahvaltının ardından hazırlanıp hastaneye gitmek için evden çıktığımda bahçe kapısından giren kocamı gördüm. Bakışlarımız buluşurken derin bir iç çekerek kapıyı ardımdan kapatarak bahçe kapısına doğru yürümeye başladım. Alparslan'ın yanından geçip gitmek istediğimde kolumdan tutarak yanından geçmeme engel oldu. Bakışlarımı yüzüne doğru çevirdiğimde sesini duydum. "Hazan, böyle gitme konuşalım ilk önce." dediğinde cevap verdim. "Yine kovulmaya meraklı değilim, işim var. Gitmem gerekiyor." Söylediğim şeyle birlikte Alparslan gözlerini kapatarak eliyle yüzünü sıvazladı. Ardından gözlerime bakarak samimi bir şekilde konuştu. "Özür dilerim, öyle çıkışmamam gerekiyordu." dediğinde başımı salladım. "Evet, yapmaman gerekiyordu ama yaptın." "Lütfen böyle konuşma, dün benim için pek güzel geçmedi. Aradığımız biri var onunla ilgili pek istemediğimiz şeyler oldu. Gergindim, sinirliydim. Sana patladım." dediğinde yüzüne bakmaya devam ettim. Üzgün gözlerle bana bakması, açıklaması ona karşı yelkenleri indirmeme neden oluyordu. Sinirini benden çıkartmıştı, verdiği emirler bunu açıklıyordu. Bu aralar böyle olması normaldi, tahammül seviyesi düşmüştü. Onu anlayabiliyordum. "Sen gittikten sonra pişman oldum ama iş işten geçmişti, Harun komutanımla bir toplantı yapmak zorundaydık, arayamadım. Müsait olduğumda da saat epey geç olmuştu, uyandırmak istemedim ama aklım hep sizdeydi." diyerek kendini açıklamaya devam etti Alparslan. Beklentiyle bana bakarken derin bir iç çektim. "Tamam, anlıyorum seni." dediğimde Alparslan eliyle diğer kolumdan da tuttu. "O zaman böyle bakma bana kırgın kırgın." dedikten sonra ekledi. "Korkuyorum Hazan, size bir şey olmasından deli gibi korkuyorum. Ondandı bu çıkışım, düzgün açıklayamadım kendimi." Korkmasını da anlıyordum, kolay şeyler yaşamamıştık. Korkması çok normaldi çünkü bende korkuyordum ama tavrıydı beni kıran. Yine de bu meseleyi uzatmayacaktım daha fazla. "Korkmakta çok haklısın, bende korkuyorum. Ama bize bir şey olmayacak." dediğimde Alparslan başını salladı. "Harun yarbayımla konuştum, gideceğiniz bölgeleri inceledim. Güvenli bölgeler. İçim biraz daha rahat etti. Yine de dikkatli ol lütfen, kesinlikle bizimkilerin yanından ayrılma." Başımı sallayarak onayladım. "Merak etme ayrılmam." dediğimde Alparslan tekrar konuştu. "Ben bırakayım seni hastaneye." dediğinde reddettim. "Hayır, sen içeri girip dinleniyorsun. Tüm gece uyanıktın. Ben kendim giderim." Alparslan kabullenmek istemese de mecburen kabul ederek başını salladı. "Tamam, ben seni ararım yine." dediğinde başımı salladım. Kollarımdan tutup beni kendine çekerek sıkıca sarıldı. Bende ona sarılarak gözlerimi kapattım. Bunu daha fazla uzatmamamız iyi olmuştu. Böyle tartışmalar olurdu, hatamızı anlayıp birbirimizi çok fazla kırmadığımız sürece her şey normaldi. Kollarından usulca ayrılarak konuştum. "Gitmem gerekiyor, sen güzelce dinlen. Benimde işim 3-4 saatte biter. Sonra bende eve gelirim." dediğimde Alparslan başını salladı. "Tamam, kolay gelsin güzelim. Dediklerimi unutma, dikkatli ol." "Olurum, hadi görüşürüz." Alparslan'ın yanından ayrılarak arabama bindim. Hastaneye doğru yola çıkmadan önce camdan son kez Alparslan'a doğru baktım. El salladığımda o da bana el sallayarak karşılık verdi. Hastaneye doğru yola çıkarak kısa bir yolculuğun ardından arabamı hastanenin bahçesindeki park yerine park ettim. Ardından odama girerek önlüğümü aldıktan sonra beni bekleyen Suzan hemşireyle birlikte dışarıya doğru çıktık. Dışarı çıkmamızla birlikte Barış'ı ve Murat abimi gördüğümde yanlarına doğru ilerlemeye başladık. Yanlarına ulaştığımızda konuştum. "Günaydın." "Günaydın abicim, nasılsın?" Murat abim bana doğru bakarken cevap verdim. "İyiyim abi, siz nasılsınız?" sorduğum soruyla birlikte Murat abi cevap verdi. "Nasıl olalım, idare ediyoruz. Hadi çıkalım, okullar bir 70 km ötede. Yaklaşık 1-1.30 saatte varırız." Murat abiyi onayladığımızda Suzan hemşirenin ve benim elimdeki malzemeleri bagaja koymuş ardından da arabaya binmiştik. Ben ve Suzan arkaya otururken Barış şoför koltuğuna, Murat abi de öndeki yolcu koltuğuna oturmuştu. Sohbet eşliğinde yolculuğumuza devam ettiğimizde ilk gideceğimiz okula vardık. Öğrenci sayısı beklediğimizden de azdı. Sırayla aşılarını yaparak getirdiğimiz oyuncakları vermiştik. Okuldaki öğretmenle tanışıp güzel bir sohbet kurmuştuk. İşimiz bittiğinde buradan 10 km ötedeki diğer okula gitmiştik. Bu okuldaki öğrencilere de aşılarını yaparak oyuncaklarını verdik. İlkokul çocuğu oldukları için aşı olmaları için ikna etmek biraz zor oluyordu ama mutlaka olmaları gerekiyordu. Sağlık bakanlığından aldığım bilgilere göre tetenoz dahil birçok aşıları eksikti ve bu aşıların yapılması gerekiyordu. Son olarak Sevde'nin çalıştığı okula vardığımızda Sevde bizi kapıda karşıladı. Arabadan inerek ona doğru ilerledim. "Hoş geldiniz." Büyük bir tebessümle bizi karşılarken bende ona tebessüm ettim. "Hoş bulduk." "Babam buraya geleceğinizi söyleyince çok mutlu oldum, ne kadar güzel düşünmüşsün." dediğinde başımı salladım. "Uzun zamandır aklımdaydı, bugüne kısmetmiş. Sen nasılsın? Alıştın mı?" Sevde başını sallayarak beni onayladı. "Alışmam mı? O kadar tatlılar ki hepsi benim çocuklarım gibi." dediğinde gülümseyerek dinledim Sevde'yi. Barış ve Murat abi bize doğru gelirken Sevde onlara doğru yöneldi. "Sizde hoş geldiniz." "Hoş bulduk Sevde hanım." Murat abi Sevde ile tokalaştıktan sonra getirdiğimiz malzemeleri götürmek için yanımızdan ayrıldı. Murat abiden sonra Barış yanımıza gelirken o da Sevde ile tokalaştı. İkisini yalnız bırakmak için Murat abimin yanına giderek aşı için hazırlık yapmaya başladım. Kaçamak bakışlarla onları izlerken Sevde'nin sesini duydum. "Barış, ben seni arayamadım. Nasıl teselli ederim bilemedim." dediğinde Barış burukça tebessüm etti. "Sorun değil." Sevde, Fırat'ın askeri cenaze törenine katılmış ardından da bizimle birlikte Ankara'ya gelmişti. Ankara'dan sonra bizimle eve gelmiş kısaca oturduktan sonra kalkmıştı. "İyi misin diye sormuyorum, biliyorum iyi değilsin. Ama kardeşin şimdi çok mutludur." diyerek Barış'a teselli vermeye çalıştı Sevde. Barış başını salladı. "Biliyorum, bir asker olarak hepimizin gitmek istediği yere gitti. Eminim mutludur, ben çok gururluyum ama onu düşünmeden de edemiyorum." diyerek kendini açıkladı. Zaten hepimizin tesellisi buydu. Onun gittiği yerde mutlu olacağı düşüncesi, hep hayalinde bu olması. Evet kalana çok zordu hem de çok zordu. Ama insan alışıyordu. "Elbette düşüneceksin, o senin kardeşindi. Yıllarca birlikteydiniz, sırt sırta çarpıştınız. Ama zamanla alışacaksın." dedi Sevde, Barış'ı onaylayarak. Barış ufak bir tebessüm etti. "Teşekkür ederim Sevde, konuşmak iyi geldi." "Ne zaman istersen konuşuruz, ne zaman istersen beni arayabilirsin." dedi büyük bir samimiyetle. Onları gülümseyerek izlerken Barış cevap verdi. "Göreve gitmeden önce konuşmuştuk ama gidemedik yemeğe, kusura bakma." Sevde elini Barış'ın koluna koyarken Barış ilk önce Sevde'nin eline ardından da yüzüne doğru baktı. Sevde ise tebessümle cevap verdi. "Kusurluk bir şey yok, biz yemeğe her zaman çıkarız. Yeter ki sen iyi ol." Anladığım kadarıyla ikisi de birbirine karşı boş değildi. Sevde'nin cevaplarına, Barış'ın ona bakışlarına bakılacak olursa gerçekten aralarında bir şeyler olacaktı. Sevde iyi biriydi, ikisinin mutlu olmasını çok isterdim. Barış kesinlikle mutluluğu hak eden biriydi. Onlar konuşmalarına devam ederken işlerimi hallederek çocukların tek sıra haline geçmelerini sağladım. Sevde de bana yardım ederken aşı yapmaya başladık Suzan hemşire ile birlikte. Burada öğrenci sayısı biraz daha fazlaydı. Uzun sayılacak bir süre aşıları yaptıktan sonra Sevde bizim için hazırladığı çayı ikram etti. Çocuklara oyuncaklarını verdikten sonra çaylarımızı içerken telefonumun çalmasıyla birlikte oturduğum yerden ayağa kalktım ve okulun yan tarafına doğru ilerledim. Telefonu açarak kulağıma götürdüm. Arayan Alparslan'dı. "Nasılsınız güzelim?" Alparslan'ın sesini duyduğumda tebessüm ettim. İyi gelmişti sesini duymak. "İyiyiz, aşıları tamamladık. Sevde sağl olsun çay hazırlamış, onu içtikten sonra dönüş yapacağız. Sen ne yaptın? Dinlendin mi?" Merakla vereceği cevabı beklerken Alparslan iç geçirdi. "Sen yanımda yoktun, biraz zor uyudum ama dinlenmişim." dediğinde ufak bir tebessüm ettim. "Ben eve gelince birlikte uyuruz o zaman, sende daha da dinlenmiş olursun." dediğimde Alparslan'ın onaylayan sesini duydum. "Çok güzel olur. Sana ve kızıma sarılarak uyumak eminim ki bana çok iyi gelir." Ben daha bir şey diyemeden Alparslan merakla tekrardan konuştu. "Herhangi bir sorun yok değil mi? Gerçi ben Murat abi ile konuştum. Sorun yok dedi." dediğinde onayladım. "Hiçbir sorun yok, aksine çok güzel karşıladılar bizi." dediğimde Alparslan konuştu. "Gurur duyuyorum seninle." "Bende seninle gurur duyuyorum." dediğimde Alparslan tekrardan konuştu. "Kızımız nasıl? Seni çok yormuyordur umarım." Sorduğu soruyla birlikte elimi karnıma götürdüm. "İyi babası, biz halimizden memnunuz. Sen bizi merak etme." dediğimde Alparslan derin bir nefes verdi. "Merak ederim, hadi ben tutmayayım seni daha fazla. Evde bekliyorum sizi." "Görüşürüz hayatım." diyerek telefonu kapattım. Bizimkilerin yanına döneceğim sırada arkamda duyduğum çıtırtılarla irkildim. Bakışlarımı oraya doğru çevirdiğimde gördüğüm yüzle büyük bir şaşkınlığa uğradım. "Benden kurtulamayacağını söylemiştim."
Bölüm Sonu ‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı? Ufak bir tartışmamız oldu ama hallettik hemen. ‣‣‣ Bebeğimizin cinsiyetini de öğrendik, bir kızımız oluyor. İsim önerileri yapan birçok kişi oldu onlara ayrı teşekkür etmekle birlikte önerilerinizi bekliyorum.. ‣‣‣ Bölüm sonunda gelen kişi kim sizce? Tahminlerinizi alayım. ‣‣‣ Buse'nin Ankara'ya gitmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? ‣‣‣ Fırat konusuna açıklık getirmek istiyorum, en başından beri bu böyle olacaktı. Ben yalnızca biraz onun sahnelerini uzattım ve finale yakın bir şekilde ölmesini istedim yokluğunu çok hissetmeyelim diye. Bana çok kızdınız, okudum tüm yorumlarınızı ama maalesef her sevda mutlu sonla bitmiyor:( Buse ve Fırat'ın kaderinde de bu vardı. |
0% |