Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Hazan Vakti| 7

@mutlusonsuz222

🖇️ Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olur. İyi okumalar<3

7.Bölüm

Uykusuz geçirdiğim günlerin ardından ilk defa uykumu almış bir vaziyette kalkmıştım bu sabah. Hastaneye akşamüzeri gideceğim için alarm kurmamıştım ve böylece uykumu güzelce almıştım. Böyle dinç hissetmemin diğer sebebi ise evim için alışverişe çıkacaktım. Ne alacağıma, evimi nasıl dekore edeceğime çoktan karar vermiştim. O yüzden heyecanlıydım. Bir an önce bu otel odasından kurtulup kendi evimde yaşamak istiyordum.

Bunun için ilk olarak otelde güzel bir kahvaltı yapmış ardından da birkaç araştırmadan sonra alışveriş yapacağım mağazaların nerede olduğunu bulmuştum. Sıra sıra tüm mağazaları gezdikten sonra en içime sinen eşyaların siparişini vermiştim. Eşyalar gelmeden hemen önce evin temizlik işinin hallolması gerekiyordu. Ancak benim buna vaktim yok sayılırdı. O yüzden çözümü Semra ablayı aramakla bulmuştum.

Oturduğum kafede kahvemi yudumlarken telefonumu çıkarmış ve Semra ablanın numarasını tuşlamıştım. Ona durumdan bahsedip temizlik için birilerini ayarlamasını istemiştim. O da seve seve bana yardım etmiş ve ev için tebrikini iletmişti. Efe'nin üstüne suyu boca etmesiyle birlikte sohbetimiz yarım kalmış ve telefonu kapatmıştık.

Kahvemi yudumlarken bir yandan da dışarıyı seyrediyordum. Alışveriş yaparken saatin farkında bile olamamıştım neredeyse ve ayaklarıma karasular inmişti. O yüzden burada hem kahvemi içiyor hem de dışarıyı izlerken dinleniyordum. Kahvemi bitirdikten sonra hesabımı ödeyerek kafeden çıktım ve yürümeye başladım.

Uzaktan tanıdığım bir sesi işitmemle birlikte kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Tam karşımdaki kaldırımda Alparslan üsteğmen ve hemen yanında hastanede birçok kez karşılaştığım Azra hemşireyi gördüm. İkisi hummalı bir tartışma içerisinde görünüyorlardı. Alparslan üsteğmen kaşlarını çatmış karşısındaki kadına jestlerini kullanarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Azra hemşirede her zamankinden farklı olarak epey sinirli gözüküyordu. Şaşırmıştım. Onları hiçbir arada görmediğimden tanıştıklarını da bilmiyordum.

Onları izlemenin ve dinlemenin ayıp olacağını düşünerek önüme döndüm ve oradan uzaklaşmaya başladım. Belli ki ikisinin arasında bir şey vardı ve tartışıyorlardı. Bu konuyu fazla umursamadan yoldan bir taksi çevirip otele doğru yola çıktım. Üzerimi değiştirdikten sonra hastaneye gitmem gerekiyordu.

Hastaneye geldikten sonra ilk işim dün sabaha karşı ameliyat ettiğim hastayı ziyaret etmek olmuştu. Normal odaya alınmıştı.

"Dikişleriniz gayet iyi durumda." diyerek açtığım yara üzerine pansuman yaptım. Sargı bezini tekrar kapattıktan sonra hastanın üzerindeki tişörtü indirerek elimdeki eldivenleri çıkardım ve odadaki çöp kovasına attım.

Ardından da hastanın dosyasını alarak kan değerlerine baktım. Değerleri iyiye gidiyordu ancak yüksek olan değerler vardı.

"Annemi çıkartabilecek miyiz?" diyen kadına doğru dönerek elimdeki dosyayı kapattım. "Bugünlük böyle bir şey pek mümkün değil, yarın değerlerine bakıp tekrar konuşuruz." dediğimde kadın başını sallayarak beni onayladı. "Tamam doktor hanım."

"Geçmiş olsun." diyerek odadan çıktım ve kapıyı arkamdan kapattım. Ardından birkaç farklı hastaya daha bakarak bazılarının taburcu edilmesini sağladım. Bugün hastane çok durgundu.

Koridorda ilerlerken ardımda duyduğum sesle duraksadım ve bakışlarımı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. "Hazan abla?" diyerek bana doğru gelen Efe'ye şaşkınca baktım. Burada görmeyi hiç beklemiyordum.

"Efe?" diyerek yere doğru eğildim ve kollarımı Efe'ye doğru açtım. Efe kollarımın arasına girip sıkıca bana sarıldığında onun ardından gelen Semra ablaya hitaben konuştum. "Abla, bir sorun mu var?"

"Yok çok şükür, bugün senle konuştuğumuzu duydu ya beyefendi tutturdu Hazan abla diye. Kusura bakma seni de rahatsız ettik." diye mahcupça konuşan Semra ablaya tebessüm ettim. "Olur mu hiç, hoş geldiniz"."

Semra abladan bakışlarımı çekerek Efe'ye doğru döndüm. "Madem bu beyefendi beni görmek istemiş seve seve." diyerek eğildiğim yerden kalktım ve elimi Efe'ye uzattım. Efe elimi kavradığında kapıya doğru ilerlemeye başladım. "O zaman dışarıda oturalım. Çay, kahve içer misin?" diyerek Semra ablaya döndüm.

"Yok ben bir şey almayayım, biraz oturalım bahçede. Sonra biz gideriz. İşinden alıkoymayalım seni." dedi Semra abla. Onu onaylayarak bahçeye çıktığımızda hemen hastanenin önünde bulunan banklardan birine oturduk.

"Hazan abla neden gelmedin tekrar? Özledim seni." diyen Efe'ye bakarak gülümsedim. Elimle yanağını okşayarak konuştum. "Özür dilerim, gelemedim. İşlerim yoğundu biraz. Ama bende seni özledim." dedim anlayışlı bir sesle. Ardından ekledim. "Hem bundan sonra sen bana gelirsin istediğin zaman, olmaz mı?" dedim göz kırparak.

"Olur." dedi Efe sevinçle. Yanağından makas alarak bu tatlılığına karşı büyükçe gülümsediğim sırada Semra ablanın sesini duydum. "Alparslan sağ olsun daha yeni anlattı o gece başınıza gelenleri. Verilmiş sadakanız varmış"

Semra ablanın söylediğine kafamı salladım. "Öyle, hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım. Allahtan yanımda Alparslan bey vardı." dediğimde Semra abla konuştu. "Çok zordur eminim, çok şükür ben yaşamadım ama senin için endişelendim. Efe de ısrar edince seni görmek istedim. Alparslan böyle şeyleri bana anlatmaz korkmayım diye."

Söylediği şeyin ardından dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu hayatta kardeşinin olması çok güzel bir şeydi bence. Ama ben bu duyguyu yaşayamamıştım. "O da seni düşünüyor, hem eşinin hem kardeşinin asker olması zordur herhalde." Dedim içimdeki varsayımı dışa dökerek.

"Zor olmaz mı hem de çok zor. Ama babamdan dolayı da alışığız. O da emekli bir asker. Alparslan da ondan görüp asker olmak istedi zaten. Annemle ikimiz epey zorlandık bu konuda. Sonra da Muratla evlendim. Zor ama gurur verici bir şey. Onların kahramanlıklarıyla gurur duymak ayrı bir duygu." dediğinde gözleri yaşarmıştı. Sanki yaşadıkları bir bir gözünün önünden geçiyordu.

Mahcup bir şekilde konuştum. "Kusura bakma, hatırlatmak istemezdim." dediğimde Semra abla gülümsedi. "Ne kusuru canım benim."

Semra abla kolundaki saate bakarak Efe'ye doğru döndü. "Hazan ablanı gördün, artık eve gidelim mi? Babanla dayın gelirler birazdan." dediğinde Efe mutsuzca annesine baktı. Ama mecburen başını sallayarak annesini onayladı.

Onun yüzünün düşmesine gönlüm razı gelmemişti o yüzden konuştum. "Efeciğim en kısa sürede tekrar görüşeceğiz. Üzülme tamam mı?" dediğimde Efe'nin gözleri beni buldu. Söylediklerimden sonra gözlerinde hafif bir pırıltı oluşmuştu.

"O zaman görüşürüz Hazan, arayı açmayalım. Sık sık görüşelim." dediğinde başımı salladım. "Fırsat bulduğumda bende görüşmek isterim."

Semra ablayla Efe'yi uğurladıktan sonra içeriye tekrar girdim. Acile doğru ilerlerken hemşirelerin vakit geçirdiği yerde gözünü bana dikmiş bakan Azra hemşireye merakla baktım. Bakışlarımız buluştuğunda gözlerindeki ifadeyi çözmeye çalışıyordum ancak bulamamıştım.

"Bir sorun mu var hemşire hanım?" dedim sert bir sesle. Normalde herkese karşı yumuşak davranmaya özen gösterirdim ancak onun bakışları beni rahatsız etmişti.

"Yok doktor hanım." dediğinde bakışlarımı bir süre üzerinden çekmedim. O da aynı şekilde bana bakmaya devam ediyordu. Yanında duran hemşirelerden biri kolunu dürttüğünde bakışlarını benden çekti.

"Hocam, dün beyin ameliyatı olan hastaya bakmanız gerekiyor." Bakışlarımı Azra hemşireden çekerek yanıma gelen Buse hemşireye çevirdim. "Gidelim."

İkimiz yan yana yürürken aklıma takılan soruyu Buse hemşireye sordum çünkü buradaki diğer hemşirelerden daha cana yakındı. Belki ilerleyen zamanlarda bizde arkadaş olurduk.

"Azra hemşirenin bir sorunu mu var benimle?" dedim merakla. Onunla yüz yüze birkaç kereden fazla muhatap olmamıştım.

"Yok hocam olur mu öyle şey? Siz onun kusuruna bakmayın."

Daha fazla üstelemeyerek konuşmamızı bitirdim. Dün gelen hastanın odasına girdiğimizde ilk işim güncel olarak çekilen beyin MR'ına bakmak oldu. Herhangi bir sorun gözükmüyordu ancak bu benim branşım olmadığından kararlar beyin cerrahında idi. Kan değerleri de iyiye gidiyordu.

Gerekli talimatları Buse hemşireye aktardıktan sonra birlikte odadan çıktık. Saat epey ilerlemişti. Birer kahve molası vermek iyi gelebilirdi. "Gel hadi birer kahve içelim." diyerek Buse hemşireye baktım.

"Sağ olun Hazan hanım, çok iyi olur." diye beni onayladığında birlikte kafeteryaya ilerlemeye başladık.

Yarı yolda Buse hemşirenin telefonu çaldığında ikimizde duraksadık. Buse hemşire telefonu açtığında karşı taraftan bağırma sesine benzer bir ses geldiğine kaşlarımı çattım.

"Dur sakin ol, ben gelmeye çalışacağım. Benden haber bekle." dediğinde merakla Buse hemşireye bakmaya devam ediyordum. Buse hemşire telefonu kulağından çektiğinde konuştum. "Kötü bir şey mi var?"

"Buraya geldiğimde birkaç köye gitmiştim yardım amaçlı. Oradan tanıdığım biri aradı eşi hamileydi. Doğum başlamış, kanaması varmış." dediğinde hızla konuştum. "Ambulans gönderelim hemen."

"Yollar çok engebeli ambulans oraya çok geç gider. Bu durumda bebekte anne de tehlikeye girer" dediğinde bir süre duraksayarak düşündüm. Böyle bir durumda bizim gitmekten başka şansımız yoktu. "Tamam biz gidelim o halde." dediğimde Buse hemşire hızla konuştu. "Lafı ağzımdan aldınız, ben bizim için bir araç hazırlatayım taburdan."

Buse hemşire yanımdan ayrılırken bende hızla ihtiyacımız olan şeyleri ayarlamaya koyuldum. Tüm malzemeleri aldıktan sonra kapının önüne çıkarak Buse hemşireyi beklemeye başladım. Kısa süre sonra o da yanıma geldiğinde hastanenin önünde bir araç durdu.

Şoför koltuğundan inen kişiyi tanıyordum. Bu Fırat idi. Hemen yanındaki koltuktan inen kişi ise sürekli karşılaştığım Alparslan üsteğmenden başkası değildi. Buse hemşire arabaya doğru ilerlerken onu takip ettim. O benden daha alışıktı böyle şeylere.

"İyi akşamlar." diyerek hem Fırat'a hem de Alparslan üsteğmene baktım. "İyi akşamlar Hazan Hanım." diye cevap verdi Fırat. Bakışları hem benim hem de yanımdaki Buse hemşirenin üzerindeydi.

"... Köyüne gitmemiz gerekiyor acil bir şekilde." dedi Buse hemşire hızlıca. Alparslan üsteğmen başını salladı. "Merak etmeyin, yetiştireceğiz sizi. Buyurun." diyerek arka koltukları işaret ettiğinde kapıya doğru yöneldik.

Alparslan üsteğmen kolumdan tuttuğunda bakışlarımı ona doğru çevirdim. O ise gözleriyle elimdeki çantayı işaret etti. "Bagaja koyalım." Söylediği şeyle elimdeki çantaya baktım. Telaştan unutmuştum. Çantayı ona uzattığımda kulpundan tutarken ister istemez ellerimiz birbirine değmişti.

Elimi ateşe değmiş gibi hızlıca çektim ve konuştum. "Teşekkürler." Onun bir şey demesini beklemeden arabaya binerek Buse hemşirenin yanındaki yerimi aldım. Alparslan üsteğmende çantayı bagaja koyduktan sonra yerine geçtiğinde Fırat arabayı çalıştırdı.

Hastaneden çıkmak üzereyken hastanenin kapısına doğru baktım. Azra hemşire kapıda durmuş bizim gidişimizi izliyordu. Yüzündeki ifadeden anladığım kadarıyla bu durumdan pek hoşnut değildi ama bunun nedenini anlayamıyordum. Alparslan üsteğmenle aralarında bir şeyler olabilirdi ama bizde isteyerek bir araya gelmiyorduk. İşimizi yapmak için mecburen bir aradaydık.

Aracın içinde sessizlik hakimdi. Bende bu sessizlik içerisinde dışarıyı seyretmeye devam ediyordum. Şehirden uzaklaşmış yalnızca aracın farlarının aydınlattığı yolda ilerlemeye çalışıyorduk. Yollar epey bozuktu ve karanlıkta olduğundan ilerlemesi çok zordu. Buse haklıydı bir ambulans buradan çok zorlanarak ilerlerdi. Şu an bindiğimiz araç dağ tipi bir askeri araç olduğundan biraz daha kolay gidiyordu.

Aklıma gelen soruyla birlikte Buse'ye döndüm. "Benim yerime başka bir doktor geldi mi?" dediğimde Buse başını salladı. "Evet, gelecekti doktor hanım."

İçim rahatlayarak başımı sallayarak onu onayladım. Ardından da ön tarafta oturan iki askere hitaben konuştum. "Ne kadar sürede oraya varırız?"

"Yaklaşık 30-35 dakika kadar bir yolumuz kaldı. Merak etmeyin." diye cevap verdi Alparslan üsteğmen hafifçe bize doğru dönerek. Bakışlarımız buluştuğunda kafamı aşağı doğru eğip kaldırdım. Bu bizim meşhur anlaşma biçimimizdi ne de olsa. Ardından aklıma takılan şeyle tekrar konuştum. "Yaranız ne durumda?"

Yine başını bana doğru çevirdi ve cevap verdi. "Bir sıkıntı olmadı, pansuman yaptırma fırsatım olmadı ancak herhangi kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Kolumu rahatça kullanabiliyorum." dediğinde tebessüm ettim. "Sevindim, tekrardan geçmiş olsun."

O da benim gibi başını aşağı eğip geri kaldırdı. Bakışlarını yola çevirirken bende bakışlarımı ondan çekerek ön camdan yolu izlemeye devam ettim. Arada gözlerim dikiz aynasına takılırken Fırat'ın gözlerinin Buse de olduğunu görebiliyordum. Ancak onun aksine Buse hiçbir şekilde bakışlarını ona değdirmiyordu. Belki de aralarında bilmediğim bir şey vardı. Onların bu haline tebessüm ederek yolu izlemeye devam ettim. Sevilmek güzel şeydi bende zamanında tatmıştım bu duyguyu.

Annem ve babam tarafından sevilmesem de beni seven bir erkek arkadaşım olmuştu üniversitede. Üniversite yıllarımı onunla yaşamış ve güzel günler geçirmiştim. Sevildiğimi iliklerime kadar hissetmiştim. Ancak sonu hüsranla bitmişti. Aldatılmıştım. Zaten güven problemi olan biri olarak aldatılmak beni büyük bir yıkıma uğratmıştı. Haftalarca kendime gelememiştim. Sonra kendime çeki düzen verip işime yönelmiş ve bu durumu atlatmıştım. Beni aldatan o adamla da bir kez olsun görüşmemiştim. Bahanelerini dinlemek istememiştim.

Araba durduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Arabadan inmek için kapıyı açacağım sırada Alparslan üsteğmenin sesini işittim. "Bir dakika bekleyin, biz kontrol edelim." dediğinde duraksadım ve onun dediğini yaparak beklemeye koyuldum.

Alparslan üsteğmen ve Fırat arabadan inerek etrafı kolaçan ederken bende camdan onları izliyordum. Kısa bir süre etrafa bakındıktan sonra benim tarafımdaki kapı aniden Alparslan üsteğmen tarafından açıldı. "Buyurun."

Arabadan inerek bagaja doğru yöneldim. Alparslan üsteğmen çantayı bagajdan indirdiğinde çantaya doğru uzandım ancak Alparslan üsteğmen çantayı kendine doğru çekti. Kaşlarımı çatmış ona bakarken sesini işittim. "Siz girin ben getiriyorum."

Önden eve doğru ilerlerken birden evin kapısı açıldı ve bir adam dışarıya çıktı. "Yetişin Allah rızası için karım çok kötü." Adam telaşlı bir şekilde konuşurken hızla yanına ilerledim. "Hemen gidelim."

Adam önde ben arkada evin içerisine girdiğimizde kadının ıkınma ve ağlama sesini net bir şekilde işitiyordum. Hızla odaya girdiğimde Alparslan üsteğmende peşimden ilerleyip çantayı yanıma getirdi. Hızla adama doğru konuştum. "Biraz sıcak su hazırlayabilir miyiz?"

Adam odadan çıktığında ben hızla kadına yaklaşarak ayak ucuna oturdum ve bakışlarımı Alparslan üsteğmene ve yanında dikilen Fırat'a çevirdim. "Siz çıkarsanız daha iyi olur." Alparslan üsteğmen başıyla Fırat'a işaret verdiğinde ilk önce o çıktı. Ardından Alparslan üsteğmenin çıkmadan sesini işittim. "Bir şey olursa dışarıdayız doktor hanım."

Kafamla onu onayladığımda Alparslan üsteğmen odadan çıktı. Bende kadının eteğini kaldırarak vajinasına baktım. Serviks yeterli açıklığa ulaşmış (8-10 cm) doğum çoktan başlamıştı. Kadının kocası elindeki kaba sobanın üzerindeki güğümden su boşaltarak bana getirdi. Kabı alarak yanıma koydum ve adama seslendim.

"Eşinin ismi ne?"

"Zeliha."

"Korkma Zeliha, ikinizde iyi olacaksınız." diyerek Zeliha'yı sakinleştirmeye çalıştım. Ardından tekrar konuştum. "Şimdi ıkın tamam mı?" diye Zeliha'ya emir verdikten sonra Buse'ye döndüm. "Sende ıkınmayla birlikte bebeği aşağı doğru it Buse."

Buse hızlıca kadının yanına geçip yanına oturdu ve elini Zeliha'nın karnına yasladı. Zeliha'nın ıkınmasıyla birlikte Buse bebeği itmeye başladı. Birkaç kere duraksayarak aynı işlemleri tekrar ettiğimizde bebeğin başı görünmeye başlamıştı.

"Az kaldı, bebeğin başını görüyorum." dedim neşeyle. Bu durum hem anneye hem de babaya moral verirdi. "Hadi Zeliha ıkın!"

Zeliha tekrar tekrar ıkınırken Buse bebeği itmeye devam ediyordu. Kısa süre sonra bebeği kucağımıza almıştık. Etrafta bebek ağlama sesi duyulduğunda büyükçe güldüm. Kordonu keserek bebeği hemen yanımdaki havluya sardım. O kadar tatlı bir bebekti ki. Bebeği annesine doğru götürerek kucağına bıraktım.

Zeliha'nın son kontrollerini de yaptıktan sonra onları yalnız bırakmak için Buse'ye kaşımla işaret verdim. Buse kafasıyla beni onayladığında ayağa kalktım. "Allah analı babalı büyütsün."

"Sağ olasın doktor hanım, hakkını nasıl öderiz." dedi bebeğimizin babası. Büyükçe gülümseyerek ona cevap verdim. "Rica ederim, bu benim görevim."

Buseyle birlikte odadan çıkıp onları yalnız bıraktığımızda derin bir nefes verdim. Dünyaya yeni bir can daha gelmişti. Kapıyı açarak bahçeye çıktığımızda kapının sesiyle Alparslan üsteğmen ve Fırat'ın bakışları bana dönmüştü. Bense Buse'ye dönerek konuştum.

"Bebeği de anneyi de hastanede kontrol etmemiz daha doğru olur. Bebek için ayrıntılı kontrol yapmak şart. Ambulansı arayalım, onunla birlikte döneriz hastaneye." dedim Buse'ye bakarak. Buse başını salladı. "Tamamdır hocam, hallediyorum hemen."

Buse telefonla konuşmak üzere yanımdan uzaklaşırken bende kapıdan biraz daha uzaklaştım. Bakışlarımı Alparslan üsteğmen ve Fırat'a çevirdiğimde Fırat'ın Buse'nin ardından baktığına şahit oldu. Dudaklarım hafifçe kıvrıldı. Tahminimde yanılmamıştım.

Yanlarına ilerlediğim sırada Buse de telefon konuşmasını bitirip bana doğru yaklaştı. "Ambulansı gönderiyorlar hocam,"

"Tamam o zaman ambulans gelene kadar buradayız." dedim gözlerimi kırpıp Buse'ye minnettarlığımı göstermeye çalıştım. O da bana gülümseyerek cevabını verdi.

"Buse konuşabilir miyiz?" diyerek Buse'ye hitaben konuşan Fırat ile birlikte Buse kafasını hafifçe salladı. "Konuşalım."

Yanımızdan uzaklaşırlarken sadece ben ve Alparslan üsteğmen kalmıştık. Aramızda kısa bir sessizlik oluştuğunda sessizliği bozan Alparslan üsteğmen oldu. "İyiler mi?" dediğinde bebek ve anneyi kastettiğini anlayarak başımı ona doğru döndürdüm.

Ancak o bana bakmıyordu. Gözleri sürekli etrafta geziniyordu. "İyiler, çok sağlıklı bir erkek bebekleri oldu." dedim neşeli bir sesle. Alparslan üsteğmeninde dudakları hafifçe kıvrıldı. Anladığım kadarıyla çocukları seviyordu.

"Sizi de yorduk buraya kadar. Kusura bakmayın." dedim mahcupça. Alparslan üsteğmenin gözleri kısaca bana doğru döndü. "Kusurluk bir durum yok. Görevimiz."

Aramızdaki diyalog bununla sonlanmıştı. Kollarımı birbirine dolayarak etrafı dinlemeye koyuldum. Buse ve Fırat bizden epey uzaklaştığı için etrafta hiç ses çıkmıyordu. Yalnızca boğuk boğuk bebek ağlama sesi geliyordu ara ara. Üzerime beyaz önlük dışında hiçbir şey almamıştım ve dışarısı epey soğuktu. İçeri de girmek istemiyordum.

Omuzumun üzerinde hissettiğim sıcaklıkla irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım. Alparslan üsteğmen üzerindeki askeri parkayı omuzlarıma bırakmıştı. Bakışlarım ona döndüğünde koyu kahverengi hareleri benim açık kahverengi harelerimle buluştu.

"Teşekkür ederim ama böyle de siz üşüyeceksiniz." dedim mırıldanarak. Alparslan üsteğmen bakışlarını gözlerimden çekmeden konuştu. "Ben alışkınım ama size tavsiyem bir daha bu kadar ince çıkmayın dışarıya. Siz henüz alışık değilsiniz böyle soğuklara." dediğinde hafifçe başımı salladım.

Alparslan üsteğmen bakışlarını benden çekerek aramıza mesafe koydu. Bense aklıma gelen şeyle konuştum. "Fırat ve Buse arasında bir şey mi var?" dedim merakla. Sonuçta Fırat onun arkadaşıydı ve bu konuda bir bilgisi vardı.

Bakışlarını bana çevirdiğinde bende ona baktım bir cevap beklercesine. "Henüz bir şey yok."

"Ama olacak." diyerek Alparslan üsteğmenin sözlerini tamamladım. Bakışları gözlerimde takılı kalırken kaşları hafifçe aralandı. "Bu konuda bilgilisiniz galiba, hemen anladığınıza göre."

Omuzumu silkerek güldüm. "Kim bilir?" o da bana cevap olarak burnundan nefes vererek güldü ve başını aşağı doğru eğdi. Bende bakışlarımı ondan çekerek yere doğru eğdim ancak gülümsemeye devam ediyordum.

"Sormayı unuttum Ömer abiyi aradınız mı?" diye tekrar konuşan Alparslan üsteğmene karşılık başımı yerden kaldırdım ve konuştum. "Evet aradım. Hatta evi bile tuttum." Dediğimde epey şaşırdı. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu sanırım. Ardından ekledim. "Hastaneye yakın olması konusunda bilgi vermişsiniz Ömer Bey'e. O da sağ olsun hemen ayarlamış."

Söylediğim şeyle elini ensesine doğru atarak orayı sıvazladı ve mırıldandı. "Ben işiniz kolaylaşsın diye yani otelde pek rahat edemezsiniz bir an önce evinize geçmek isterseniz diye." Kendini açıklamaya çalışırken gözlerimi yüzünde gezdirdim. Her zamankinden farklı bir Alparslan var gibiydi karşımda. O sert tavrı biraz olsun azalmıştı sanki bana karşı.

"Gerçekten çok memnun oldum üsteğmenim. Tekrardan yardımlarınız için teşekkür ederim." diyerek gülümsedim. Alparslan üsteğmen bir cevap veremeden Buse ve Fırat yanımıza doğru gelmeye başladı. İkisinin de yüzü sirke satıyordu. Bir anda ne olmuştu anlamak güçtü.

"Ben bir anneye bakayım, durumu ne durumda." diyerek bana doğru Buse. Kafamla onu onayladım. Muhtemelen Fırat ile aynı ortamda bulunmak istememişti. Buse yanımızdan uzaklaşırken Alparslan üsteğmenin de Fırat'a sorgularcasına baktığını gördüm. Fırat ise elini boş ver dercesine salladı.

Mavi kırmızı ışıklar evin bahçesinidoldurduğunda cebimdeki telefonu çıkartarak saate baktım. Zaman beklediğimdende çabuk geçmişti. Ambulans bahçeye girdikten sonra sedyeyi araçtan indirip eve doğru götürmeye başladılar.

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hazan'ın eşyaları da hazır bir tek yerleşmesi kaldı. yavaş yavaş her şey hazır olacak inşallah.

‣‣‣ Sizce Azra hemşire ve Alparslan üsteğmen arasında bir şeyler mi var?

‣‣‣ Azra hemşirenin Hazan ile ne derdi var sizce?

‣‣‣ Buse hemşire ve Hazan arkadaş olabilirler gibi sizce?

‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri hakkında düşünceleriniz neler?

‣‣‣Bölümde beğenmediğiniz yerler var mı? Varsa belirtmekten çekinmeyin lütfen. Her türlü yoruma açığım :)

Yorumlarınızı bekliyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere.

Loading...
0%