@mutlusonsuz222
|
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur. Son kez keyifli okumalar dilerim<3
🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın, bölüm sonunda küçük bir veda konuşmam var. Orada buluşalım💖 Final Yatakta uzanmış Alparslan ile Hazal'ı izlerken gülümsüyordum. Daha dün bu hastanenin koridorunda çarpışırken, tartışırken şimdi kızımızı kucağımıza almıştık. Gerçekten hayat sürprizlerle doluydu. Bu hastanede çok anımız vardı: Tanışmamız, birbirimize açılmamız, kavgalarımız, bebeğimize kavuşmamız... Hepsine iyi ki diyordum, iyi ki tayinim buraya çıkmıştı, iyi ki buraya gelmiştim. "Baksana parmağımı nasıl kavradı." Alparslan'ın heyecanlı bir şekilde konuşmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Hazal'ın minik parmaklarının Alparslan'ın işaret parmağını kavradığını gördüğümde gülümsemem büyüdü. "Babam, güzel kızım benim." diyerek Hazal'ın elinin üzerini öptü. Kapının çalınma sesini duyduğumuzda konuştum. "Buyurun." Odanın kapısı açıldığında içeri giren abimi gördüm. Meraklı gözlerle bana bakarken yanıma doğru geldi. "Hazan, iyi misin abicim?" "İyiyim abi, hem de çok iyiyim." dediğimde abim saçlarımın üzerinden öptü. "Hayırlı olsun abim, Allah analı babalı büyütsün." dediğinde gülümseyerek yüzüne baktım. "Sağ ol, darısı senin başına olsun." Abim burukça bana bakarken bakışları Alparslan ile Hazal'a doğru döndü. "Küçük hanımla tanışabilir miyiz?" dediğinde onayladım. "Tabii ki." Abim Hazal'ın yanına ilerlediğinde ilk olarak Alparslan'a baktı. "Gözünüz aydın." "Teşekkür ederiz." Alparslan ile ikisi sarıldıktan sonra abim beşiğe doğru eğilerek kızımıza baktı. İşaret parmağının üst yüzeyiyle yanağını okşarken konuştu. "Hazan, sana benziyor bu." dediğinde güldüm. "Daha yeni doğdu abi, nasıl anladın?" Abimin bakışları bana doğru döndüğünde cevap verdi. "Baksana burnu, dudakları falan aynı sen." dedikten sonra bakışlarını Alparslan'a çevirdi. "Değil mi damat? Annesine benziyor." dediğinde Alparslan başını salladı. "Annesi gibi çok güzel." Abim ters ters Alparslan'a baktıktan sonra sabır dilercesine nefes verdi. Alparslan'ın keyifli keyifli güldüğünü gördüğümde bende gülmeden edemedim. Birbirleriyle uğraşmak en büyük hobileriydi. Odanın kapısı tekrar çaldığında konuştum. "Buyurun." Kapı açıldığında içeri giren Semra abla, Nazlı ve timi gördüğümde yerimde doğrulmaya çalıştım. "Dur, Hazancım rahatsız olma canım." Semra abla ve Nazlı yanıma doğru gelirken Nazlı'nın sesini duydum. "Benim arkadaşım anne mi olmuş?" gülümseyerek ona bakarken Semra abla konuştu. "Hem de çok güzel bir anne." Utanarak ikisine bakarken Semra abla tekrardan konuştu. "Ağrın var mı, nasılsın?" "İyiyim çok şükür." diyerek cevap verirken Alparslan'ın arkadaşlarına sarıldığını gördüm. Hepsiyle teker teker tebrikleşip sarıldıktan sonra Caner'in sesini duydum. "Hayırlı olsun yengecim, prensesimiz doğdu." "Sağ ol, darısı senin başına olsun inşallah." dediğimde Caner utanarak güldü. "İnşallah." Taburdaki revirde doktorluk yapan Büşra ile aralarında bir şeyler olduğunu daha doğrusu olacağını biliyordum. Semra abla Hazal'ın yanına yaklaşıp bakarken konuştu. "Halasının kuzusuna bak, ay Alparslan sana mı benziyor bu?" dediğinde abimin itiraz dolu sesini duydum. "Bence Hazan'a daha çok benziyor." Nazlı da bebeğin başına doğru geçerken bana doğru bakarak konuştu. "Semra abla nerden çıkardın Allah aşkına, aynı annesi vallahi. Kusura bakma Alparslan abi." diyerek bebeğe tekrardan baktı. "Oy teyzesinin bir tanesi." "Nasıl sesleneceğiz biz bu prensese?" Barış'ın sorusuyla birlikte Alparslan ile birbirimize baktık. Alparslan cevap verdi. "Hazal." "Allah ismiyle büyümeyi nasip etsin inşallah." diyen Kadirle birlikte odadaki herkesin ağzından aynı kelime çıktı. "Amin." "Efe'yi getirmedik ama meraktan çatlayacak vallahi, tutturdu ben ne zaman tanışacağım diye. Bebek doğar doğmaz oyun oynayacaklarını sanıyor." Murat abinin sözleriyle birlikte güldüm. "Çocuğa sana arkadaş geliyor dediniz, tabii öyle sanacak." Emre'nin sözleriyle birlikte daha da gülerken Semra abla cevap verdi. "Hazan'ı dayısıyla zor paylaştı, şimdi bir de bebekle paylaşacak. Umarım sıkıntı çıkmaz." "Sevdiği kız başkasına varmış, dayanabilirsen dayan Efe Cabbar." Caner'in şarkı sözlerini Efe'ye uyarlamasıyla ortamda kahkaha tufanı koparken Semra abla gülüşlerinin arasından konuştu. "Dalga geçmeyin ama oğlumla. İlk o görmüştü Hazan'ı." "İlk o görmüştü ama Hazan, Alparslan komutanıma şans verdi." dedi Emre gülerek. Alparslan ise gururlu bir sesle konuştu. "Tabii insanlar üzerinde etkim vardır, Hazan'da dayanamadı." dediğinde şaşırarak ona baktım. "Şuna bakın ya, acaba sen mi bende etki bıraktın yoksa ben mi?" İmayla ona bakarken Alparslan güldü. "Kabul, ilk ben etkilenmiş olabilirim." dediğinde Caner ve Kadir'in "oooo"lamarıyla birlikte utanarak başımı eğdim. "Komutanım ben şimdi bir şey söylemek istiyorum." Barış'ın sesiyle birlikte bakışlarımı eğdiğim yerden kaldırırken Barış devam etti sözlerine. "Beşik kertmesi olayı hakkında ne düşünüyorsunuz?" Barış'ın sorusuyla birlikte gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kadir, Barış'ı onaylarcasına konuştu. "Eğer sıcak bakıyorsanız adayımız var." diyerek Emre ve Nazlı'ya bakarken Alparslan kaşlarını çattı. "Saçma sapan konuşmayın." "Öyle demeyin komutanım, maşallah kızımız pek güzel. E oğlumuzda yakışıklı şimdi hakkını yemeyelim. Güzel olurlar yani." diyen Canerle birlikte Nazlı onlara destek çıktı. "Oğlum diye demiyorum ama yakışıklıdır. Hem ben gelinimi daha şimdiden sevdim." Nazlı'nın söylediği şeyle birlikte başımı salladım. "Vallahi bende Metehan'ı çok seviyorum. Alparslan biz bunu düşünsek mi bir?" dediğimde Alparslan ters bir bakış attı bana doğru. "Hazan hadi bunlar böyle diyor, sen nasıl uyuyorsun be güzelim?" dediğinde omuz silktim. "Ne var canım?" "Ben kızımı kimseye vermeyeceğim." dedi Alparslan kendinden emin bir sesle. Murat abi gülerek konuştu. "Bir gün yanına gelip baba ben aşık oldum derse, nasıl vermeyeceksin göreceğiz." dediğinde gülmeye başladık hep birlikte. Alparslan bozularak bize doğru bakarken abimin sesini duydum. "Alparslan belli testlerden geçirir, burnundan getirir çocuğun ondan sonra verir." dediğinde Semra abla abimi onayladı. "Aynen öyle yapar, Murat'a bile az çektirmedi." "Kendisi kolayca aldı kızı tabii." dedi abim kaşlarını çatarak. Alparslan ise abime bakarak konuştu. "Ben Hazan için tüm her şeyi göze aldım, senin yapacağın testlerden mi geçemeyeceğim." dediğinde abim iyice sinirlenerek Alparslan'a doğru bakmaya devam etti. "Hiç belli olmazdı orası." İkisi sertçe birbirlerine bakmaya devam ederken Hazal'ın ağlama sesi odada yankılanmaya başladı. Alparslan bakışlarını abimden çekerek beşiğe uzandı ve Hazal'ı kucağına aldı. Yavaş yavaş pışpışlarken Barış konuştu. "Kucağınıza da yakışmış maşallah komutanım." "Sağ ol aslanım." Alparslan bir yandan Hazal'a bakıp bir yandan da onlara cevap verirken Murat abim konuştu. "Hasta ziyaretinin kısası makbuldür beyler, hastaneden çıkınca evinde görürüz bebeği." dediğinde Emre konuştu. "Murat abim doğru söylüyor, bebekte korktu yazık." "Tekrardan hayırlı uğurlu olsun." diyen Kadirle birlikte teşekkür ettiğimizde sırayla odadan çıkmaya başladılar. Nazlı bana doğru bakarak konuştu. "Şimdi siz üçünüz baş başa kalın diye çıkıyorum ama bir telefon uzandığım biliyorsun, ihtiyacın olduğu an arayabilirsin." Nazlı'nın elini tutarak başımı salladım. "Bilmez miyim? Teşekkür ederim." Nazlı verdiğim cevapla birlikte odadan çıkarken Semra abla Alparslan ile ikimize baktı. "Bende eve geçip sizin için yemek hazırlayayım bir de onunla uğraşmayın, bugün çıkıyorsunuz değil mi?" Semra ablanın sorusuyla başımı salladım. "Akşam çıkarız muhtemelen." dediğimde Semra abla başını salladı. "Tamamdır, hadi ben sizi yalnız bırakayım." Semra abla da odadan çıktığında abim bana doğru döndü. "Ben uğurlayayım onları." Abim onayımızla birlikte dışarı çıkarken Alparslan'ın sesini duydum. "Galiba acıktı." dediğinde yerimde doğrularak sırtımı yatak başlığına yasladım. Alparslan, Hazal'ı kucağıma verdiğinde göğsümü açarak emzirmeye başladım. Hazal uyuduğunda Alparslan tekrardan kucağına alıp yerine yatırırken kapı tekrardan çalınarak açıldı. Abimin gelmesini beklerken Eren'i gördüm. Eren gülümseyerek bize doğru yaklaştı. "Hazan doğum yaptı dediler, inanamadım. Doğruymuş." "Hiç sorma biz haftaya bekliyorduk, biraz erkenci çıktı." dediğimde Eren cevap verdi. "Sağlıklı olsun da önemli değil. Allah analı babalı büyütsün." diyerek hem bana hem Alparslan'a baktı. "Sağ olasın." Alparslan'ın cevabıyla birlikte Eren Hazal'a doğru yaklaştı. "Maşallah çok tatlı, ismini ne koydunuz?" merakla bize bakarken ben cevap verdim. "Hazal koyduk." dediğimde Eren güldü. "Vay be, sizin aşkınızın ilk şahidi olarak her şeyi anlatacağım ona." Eren, Hazal'dan bakışlarını çekerek bana çevirdi. "Sen nasılsın, ağrın var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, iyiyim." dediğimde Eren konuştu. "Süper, bu akşama çıkarsınız o zaman." dediğinde onayladım. "Öyle umuyorum bende." "Bende çıkayım artık, tekrardan uğrarım. Bir şeye ihtiyacınız olursa buralardayım ben." dediğinde onayladım. "tamamdır." Alparslan ile tokalaştıktan sonra odadan çıkarken Alparslan bana doğru yaklaştı. Elini yanağımı götürerek okşarken mırıldandı. "Hadi sen uzan biraz daha, dinlen. Ben bakarım Hazal'a." dediğinde gülümseyerek başımı salladım. "Çok iyi olur." Her ne kadar iyi olsam da yorgundum. Gece uyuyamamak, üstüne saatlerce ağrı ve sancı çekmek beni çok yormuştu. Yatağa Alparslan'ın yardımıyla uzandıktan sonra gözlerimi kapattım. Uykuya dalmadan önce Alparslan'ın dudaklarını saçlarımda hissederken huzurlu bir nefes verdim.
◔◔◔ Kucağımdaki kızımı emzirirken bakışlarımı ondan çekemiyordum. Doğalı 3 haftayı geçmişti ve biz hala onun gerçekliğini sorguluyorduk. Sürekli ağlıyordu, saat başı emiyordu ama bana hala rüyaymış gibi geliyordu. Doğum yaptıktan sonra akşama kadar hastanede kalmış ardından da çıkış yaparak evimize gelmiştik. Semra abla sağ olsun eve giderek bizim için yemekler hazırlamıştı. Abimse biz çıkana kadar hastanede kalmıştı ve sonra da bizimle birlikte eve geçmişti. Funda annem ve Osman babam doğumdan iki gün sonra gelmişlerdi, gelir gelmez kızımızın ismini kulağına okumuştu Osman babam. Alparslan'ın tabura gittiği zamanlarda Funda annem hep yanımdaydı. Kendi annemin yapmadığı anneliği bana yaparken kızımı büyütürken de yanımdaydı, iyi ki de yanımdaydı. Hazal emmeyi bırakıp uyurken yataktan doğrularak beşiğine yatırdım. Bebek telsizini başına koyduktan sonra telefonumdan saate baktım. Alparslan gelmek üzereydi. Odadan çıkarak aşağı indiğimde Funda annemin yemek masasını hazırladığını gördüm. "Kolay gelsin." dediğimde Funda annem bana doğru baktı. "Sağ ol yavrum, Hazal uyudu mu?" dediğinde başını salladım. "Şimdi yatırdım, sen döktürmüşsün yine." diyerek masaya baktığımda Funda annem gülümsedi. "Afiyet bal şeker olsun kuzularıma." Duyduğumuz kapı sesiyle birlikte Funda annem konuştu. "Hah Alparslan'da geldi, sen aç istersen kapıyı." dediğinde onaylayarak kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Alparslan ile göz göze gelerek gülümsedim. "Hoş geldin canımın içi." Alparslan içeri girip kapıyı ardından kapatırken cevap verdi. "Hoş buldum güzelim." ayakkabılarını çıkartırken merakla konuştum. "Osman babam yok mu?" dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Harun yarbayım ve birkaç arkadaşıyla yemeğe çıkacaklarmış." dediğinde onayladım. Daha sonra hiç beklemeden kollarımı ona sardım. Hamileyken en özlediğim şeylerden biriydi Alparslan'a sıkıca sarılmak. Birbirimize sarılıp ayrılırken Alparslan'ın sesini duydum. "Bizimki uyuyor mu?" Sorduğu soruyla birlikte başımı salladım. "Yeni daldı uykuya." dediğimde Alparslan suratını astı. "Tüh, kaçırdım desene." dediğinde kaşlarımı çattım. "Benimle idare edeceksiniz artık." Alparslan söylediğim şeye gülerken kolunu omzuma doğru atarak beni kendine doğru çekti. "Canıma sefa, karımı çok özledim." diyerek dudaklarını şakaklarıma bastırdığında istemsizce güldüm. Mutfaktan çıkan Funda annem bize doğru bakarken konuştu. "Hoş geldin annecim." Alparslan kolunu benden çekerken annesine doğru yaklaştı. "Hoş buldum anacım." diyerek annesiyle selamlaştı. İçeriye doğru ilerlerken Alparslan bana doğru döndü. "Ben bir üzerimi değiştireyim, bir de kızıma bakıp geliyorum." dediğinde başımı salladım. "Git bakalım." Alparslan yukarı çıkarken bende mutfağa doğru ilerledim. Funda annem mutfakta yemekleri ısıtırken bende masadaki salatayı salondaki masaya götürdüm. Ardından tekrardan mutfağa ilerlediğimde Funda annemin sesini duydum. "Alparslan geçti mi masaya?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Koşa koşa kızının yanına gitti." dediğimde Funda annemin yüzünde kocaman gülümseme oluştu. "Nasıl gitmesin, bal gibi benim torunum. Alparslan'ımın da baba olduğunu gördüm ya çok seviniyorum." Düşündüğümden bile güzel bir baba olmuştu. Aşık olduğum adamın baba oluşunu izlemek o kadar güzeldi ki. Benim üzerime titrerken, her anımda yanımda olurken ona hayrandım zaten. Şimdi kızına karşı olan yaklaşımı ona ayrı hayran olmamı sağlıyordu. "O kadar güzel çocuklar yetiştirmişsin ki benim senden öğreneceğim çok şey var anne." dediğimde Funda annem uzanarak elimi tuttu. "Sen benden de güzel anne oldun emin ol, elbette her daim ben sana yardım edeceğim ama sakın kendini eksik hissetme." dediğinde burukça gülümsedim. "Galiba ben korkuyorum biraz." Funda annem gülümseyerek bana baktı. "Çok normal annecim, ilk defa yaşıyorsun bunu. Bende çok korkmuştum ama Osman'ın desteğiyle aştım. Sende aşacaksın, hiç merak etme." dediğinde başımı salladım. Umarım ki öyle olurdu. Beni büyüten bir anneye sahip olmadığımdandı galiba bu korkum. Karşımda anne figürü olarak yalnızca beni büyüten bir dadım ve beni evladı gibi benimseyen Funda annem vardı. "Teşekkür ederim." diyerek fısıldadığımda Funda annem kollarını bana doğru doladı. "Etme annecim, ben bugünler için buradayım. Sen benim kızımsın, sana yardımcı olmak benim görevim." Sırtımı okşarken duyduklarımla kalbim titredi. Gözlerim dolarken büyükçe yutkundum. Böyle insanlar iyi ki vardı. "Ne yapıyorsunuz hanımlar?" Alparslan'ın mutfağa girdiğini duyduğumuzda kollarımız birbirinden ayrıldı. "Ne yapalım oğlum? Anne-kız dertleşiyoruz, baktın mı kızına?" Funda annem Alparslan'a bakarken Alparslan başını salladı. "Mışıl mışıl uyuyor." Alparslan'ın bakışları bana döndüğünde hafifçe kaşları çatıldı. Sorun olmadığını belirtmek için küçük bir tebessüm ederken Funda annem konuştu. "Hadi bakalım geçin sofraya." Funda annem elinde çorba tenceresiyle mutfaktan çıkarken Alparslan ile ikimiz arkasından ilerledik. "Bir şey mi oldu güzelim, ağrın falan mı var yoksa?" Alparslan'ın meraklı bakışları yüzümde dolaşırken başımı iki yana salladım. "Hayır, sadece hormonlar işte. Olur olmadık her şeye duygulanıyor insan." dediğimde Alparslan ikna oldu. En iyi o bilirdi benim hormonlarımı. Salona geçip yerlerimize oturduğumuzda çorbalarımızı içmeye başladık. Çorbalardan sonra ana yemeğe geçeceğimiz sırada Hazal'ın ağlama sesi bebek telsizinden duyulduğunda oturduğum yerden ayağa kalktım. Merdivenlerden çıkıp odamıza ulaştığımda beşikte ağlayan meleğimi kucağıma aldım. "Geldim annem." diyerek kucağımda pışpışlayarak ağlamasını durdurmaya çalıştım. Ağlaması biraz da olsa hafiflerken Alparslan'ın sesini duydum. "Neden ağlıyormuş benim güzel kızım." Kucağımdaki bebeği Alparslan'a doğru uzatarak konuştum. "İki dakika oyalar mısın? Ben altını değiştirmek için bez falan getireceğim." Alparslan, Hazal'ı kucağına alırken sesini duydum. "Hiç kıyamam ben meleğime." Hazal'ın odasından gerekli malzemeleri alarak odaya geri döndüğümde yatağa alt değiştirirken kullandığımız örtüyü serdim. Alparslan benim örtü serdiğim yere Hazal'ı yatırırken konuştu. "Bu sefer ben değiştireyim mi?" sorduğu soruyla birlikte şaşkınca ona doğru baktım. "Emin misin?" Alparslan kendinden emin bir sesle cevap verdi. "Günlerdir seni izliyorum, kaptım bir şeyler. Çekil de göstereyim marifetimi." "Çok iddialıyız Alparslan bey, buyurun o zaman." diyerek meydanı ona bırakmak için geri çekildim. Alparslan, Hazal'ın üzerindeki pijamanın altını çıkardı nazikçe. Pijama ayaklı olduğundan dolayı Hazal'ın ayakları da çıplak bir şekilde kalırken Alparslan'ın sesini duydum. "Babası yesin onun minik ayaklarını." Dudaklarını, Hazal'ın ayaklarına bastırırken Hazal'ın ağlaması da sakinleşmişti. İkisi arasında güzel bir bağ oluşmuştu. Bu bağı daha karnımdayken bile hissedebiliyordum. Hazal hanımın nazı bir tek banaydı. Zıbınının çıtçıtını açarak bezinin kenarlarını açtıktan sonra Alparslan yüzünü buruşturarak konuştu. "Eh be babacım sen sadece süt içiyorsun, yoksa annen gizli gizli başka şeyler mi yediriyor sana?" diyerek göz ucuyla bana baktı. "Bana bulaşmadan da yapamıyorsun." diyerek söylenirken Alparslan sırıttı. "Deli sevdiğini taşlarmış." Söylediği şeyle güldüm. "Kendine deli diyeni de ilk defa gördüm." Alparslan büyük bir ciddiyetle altını değiştirmeye devam ederken mırıldandım. "Fena gitmiyorsun, dikkatle izlemişsin beni." dediğimde Alparslan güldü. "Ne sandın kocanı, bordo bereliyim kızım ben. Bir şeyi öğrendim mi tam öğrenirim." Havalı bir şekilde söylediği şeyle başımı salladım. "Bilmez miyim, öylesin tabii." Alparslan göz ucuyla bana bakarken güldüm. Şaka bir yana gerçekten her konuda iyi sayılırdı. Hazal'ın altını temizleyip tekrardan pijamasını giydirdikten sonra yüzüne doğru eğilerek burnunu boynuna yaslayarak derin bir nefes aldı. "Oh, mis gibi oldu benim kızım." Yataktan kalkarak bana doğru baktığında konuştu. "Nasıl Hazan hanım, tam puan aldık mı sizden?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Aldınız yüzbaşım, helal olsun vallahi." dediğimde Alparslan sırıttı. "Ödülümü isterim o zaman." dediğinde güldüm. Kocamın fırsatçı olduğunu her seferinde unutuyordum o da her seferinde bıkmadan hatırlatıyordu. Ellerimle iki yanağını tutarak dudaklarına büyük bir öpücük kondurarak geri çekildim. "Bence bu kadar yeterli." dediğimde Alparslan başını salladı. "Bir süre bununla yetineceğiz mecburen." Alparslan ellerini yıkamak için banyoya giderken bende kızıma doğru ilerledim. "Benim güzelim tertemiz olmuş, o zaman artık uyuma vakti." Ağlamaktan yorulmuş olacak ki zaten gözleri neredeyse kapanmıştı. Kucağıma alarak hafif hafif sallarken uyumasıyla birlikte yatağına yatırdım. Odadan çıkarak Alparslan ile birlikte aşağı indiğimizde Funda annemin bizi beklediğini gördüm. "Keşke bizi beklemeseydin, sen yeseydin anne." dediğimde Funda annem cevap verdi. "Olur mu öyle şey, hem çok beklemedim ki." Yemeklerimizi koyarak yemeye devam ederken Funda annem tekrar konuştu. "Yemek başladığı an bebeklerde ağlamaya başlar ne hikmetse, Alparslan bana hiç yemek yedirmezdi." diyerek Alparslan'a baktığında bende Alparslan'a bakarak güldüm. "Hazal, Alparslan'a çektiyse yandık o zaman." "Hiçte bile, ben çok uysal bir çocukmuşum değil mi anacım?" Alparslan itiraz ederek annesine doğru döndüğünde Funda annem onayladı. "Öyle, gerçekten uysaldı. Ama bebekken biraz bunalttın annecim yalan yok." dediğinde güldüm. Alparslan annesine tersçe bakarken konuştum. "Ben bebekken pek sakin değilmişim, biraz hırçınmışım. Yani dadım öyle anlatmıştı." diyerek buruk bir şekilde gülümserken Alparslan elini başına yasladı. "Sana çektiyse de yandık o zaman." Funda annem gülerek bize bakarken konuştu. "Bugünler çabuk geçiyor, sonra da özlersiniz bebeklik halini." Funda annemi onaylayarak yemeğimize sohbet eşliğinde devam ettik. Yemekten sonra bulaşıkları toplayarak salonda sohbetimize devam ettik. Osman babam geldiğinde onunla da vakit geçirerek saatin ilerlemesiyle birlikte hepimiz odalarıma çekildik. Hazal uyurken bizimde uyumamız iyi olacaktı. Gece Hazal'ın ağlama sesi kulağıma dolarken yataktan kalkacağım sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Kalkma güzelim, ben bakıyorum." dediği şeyle birlikte anında uykuya dalarken sabaha kadar uyumuştum. Sabah panikle yataktan kalkarken ilk önce yan tarafımda duran beşiğe doğru baktım. İçinin boş olduğunu gördüğümde yan tarafıma doğru dönerek Alparslan'a baktım. Onun da odada olmadığını görünce odadan çıkarak Hazal'ın odasına baktım. Ardından da oturma odasına ilerlediğimde gördüğüm manzara ile duraksadım. Alparslan kanepeye uzanmıştı, Hazal'ı da göğsüne yatırmış ikisi de mışıl mışıl uyuyorlardı. Gördüğüm manzara kalbimi eritirken gülümseyerek onları izlemeye devam ettim. O kadar güzellerdi ki baba-kız. Onları izlerken Alparslan'ın fısıltısını duydum. "Bize katılmak istemez misin?" yanlarına doğru ilerlerken Alparslan'ın kızarmış gözlerini gördüm. Gece boyu hiç uyutmamıştı belli ki. Peki o sürekli ağlarken ben nasıl uyanmamıştım. "Ben Hazal'ı alayım, sen odaya geçip uyu biraz." diyerek dikkatlice Hazal'ı kucağıma aldım. Biraz uyanır gibi olsa da tekrardan uykuya daldığında derin bir nefes verdim. "Beni neden uyandırmadın, hiç duymamışım sizi." Alparslan yerinde doğrulurken mırıldandı. "Günlerdir çok az uykuyla duruyorsun, biraz dinlen istedim. Hem biz baba-kız çok güzel vakit geçirdik." dediğinde gülümsedim. O kadar düşünceli bir adamdı ki. "Yalnız buzdolabına tekrar süt koyman gerekiyor, bitti." dediğinde başımı salladım. "Ben hallederim." Alparslan ayağa kalkıp alnıma dudaklarını bastırdıktan sonra odadan çıktı. Kızımla odada baş başa kalırken onu odasına götürerek odada bulunan pusete yatırdım ve puseti alarak salona indim. Hazal'ı salonda bırakarak mutfağa ilerledim. Saat biraz erkendi ama Funda annem az sonra kalkardı. Çaydanlığa su koyup kaynatırken kahvaltı sofrasını hazırlamaya başladım. Uykumu o kadar güzel almıştım ki, kendimi dinlenmiş hissediyordum. "Babaannesinin kuzusu da buradaymış." Funda annemin fısıltısıyla birlikte gülümserken mutfağa doğru gelen ayak seslerini duydum. "Günaydın annecim, hemen girişmişsin mutfağa." dediğinde ona doğru baktım. "Günaydın anne, bugün de ben hazırlayayım sofrayı dedim." "Bende yardım edeyim sana." diyerek buzdolabındaki kahvaltılıkları çıkartmaya başladı Funda annem. El birliğiyle sofrayı hazırlarken Osman babamın geldiğini gördük. "Günaydın." "Günaydın baba." diyerek cevap verdiğimde Osman babam gülümsedi ve pusette yatan torununa doğru ilerledi. "Güzel torunum da buradaymış." Hazal dedesinin sesiyle uzun kirpiklerinin çevrelediği gözlerini araladı. Ağlamadan dedesine bakarken Osman babam kucağına aldı. "Maşallah sana, maşallah." Gülümseyerek onlara bakarken Osman babam Funda anneme doğru baktı. "Gözleri Alparslan'ı andırıyor değil mi?" dediğinde Funda annem başını salladı. "Evet, maşallah kirpikleri uzun uzun." "Dedesi kurban olsun ona." Osman babam torununu sevmeye devam ederken merdivenlerden gelen sesle birlikte hepimizin bakışları Alparslan'a döndü. "Günaydın." "Günaydın oğlum." Funda annem Alparslan'a cevap verirken Alparslan'a doğru baktım. "Keşke biraz daha uyusaydın, dinlenemedin." dediğimde Alparslan cevap verdi. "Merak etme gayet dinlendim." diyerek tek gözünü kırparken başımı salladım. "Alparslan'da uyandığına göre sofraya geçelim o zaman." Funda annemin sözleriyle birlikte hepimiz masaya geçip kahvaltımızı yapmaya başladık. Hazal kenarda uyur uyanık bir biçimde bize bakarken hızlı bir şekilde kahvaltımızı yaptık. Kahvaltı bitiminde Hazal'ın ağlamasıyla birlikte ben Hazal ile odaya çıkarak onu emzirdim ve altını değiştirerek beşiğine yatırdım. Kısa sürede uykuya dalarken evin kapısının çaldığını duyarak bende odadan çıktım. Aşağı indiğimde Semra ablaların geldiğini görerek yanlarına ilerledim. "Hoş geldiniz." Semra abla ile sarılıp öpüşürken sesini duydum. "Hoş bulduk canım." Semra abladan sonra Murat abi ile tokalaştım ve yanlarında dikilen Efe'ye baktım. "Efecim, hoş geldin." "Hoş buldum." Zaman o kadar hızlı geçiyordu ki, Efe bile çok büyümüştü. Artık 1.sınıfa başlayacaktı. "Efe beyi bu kadar oyalayabildik, Hazal'ı görmek istiyorum diye tutturdu." diyen Semra abla ile güldüm. Haklıydı, ben olsam bende merak ederdim. "Hazal uyuyor ama uzaktan bakabilirsin istersen." dediğimde Efe beni onayladı. Elimi Efe'ye doğru uzattığımda elimi kavrayarak benimle birlikte yukar çıktı. Odaya girip beşiğe yaklaştığımızda Efe dikkatle Hazal'a baktı. "Ben onunla oynamak istiyordum ama uyansın." dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. "Hazal birazcık daha büyüyünce seninle oynayacak abisi ama şimdi büyümesi için uyuması gerekiyor." Efe dudaklarını büzerek bir bana bir Hazal'a bakarken konuştum. "Şimdi odadan çıkalım, uyanırsa ağlar." dediğimde Efe beni onayladı. Birlikte odadan çıkarak salona indiğimizde Efe elimi bırakarak dayısına doğru koştu. "Gördün mü Hazal'ı?" Alparslan'ın sorusuyla birlikte Efe başını salladı. "Evet, uyuyor. Ben onunla oynamak istiyordum ama uyuyup büyümesi gerekiyormuş. Bu yüzden biraz daha bekleyeceğim." dediğinde Alparslan başını salladı. "Aferin sana." "İyi bari sizin sözünüzü dinliyor." Semra ablanın rahatlamış ses tonuyla birlikte gülümsedim. Efe dayısının kucağından inerken Osman babam konuştu. "Gel bakalım kerata, bize hiç baktığın yok." Efe dedesinin kucağına giderken Funda annem konuştu. "Ne yapsın dedesi dayısıyla, yengesini özlemiş çocuk." dediğinde Osman babam güldü. "Demedim bir şey." Kapının çalmasıyla birlikte oturduğum yerden kalktım. Merakla kapıya yaklaşarak açtığımda Buse'yi gördüğümde şaşırdım. "Buse, hoş geldin." Buseyle sarılarak selamlaşırken Buse cevap verdi. "Hoş buldum, yeğenimi görmek istedim." "Çok iyi yapmışsın." Kapıyı kapatarak Buse ile birlikte salona ilerlediğimizde herkes Buse'yi görerek ayağa kalktı. "Hoş geldin yavrum." Funda annem Buse'ye doğru yaklaşarak ona sarıldı. Buseyle ikisi sarıldıktan sonra Semra abla da Buse ile sarılarak ayrıldı. Buse, Osman babam, Alparslan ve Murat abimle de selamlaştıktan sonra mırıldandı. "Hem Hazal'ı görmeye hem de sizinle vedalaşmak için geldim." dediğinde Semra abla merakla konuştu. "Vedalaşmak mı?" "Evet, tayinim bugün belli oldu. Ankara'ya gidiyorum." dediğinde hepimizin yüzünde aynı burukluk oluştu, hepimizin zihninde aynı görüntü canlandı. "Ah güzel kızım, keşke böyle olmasaydı ama kader." diyen Funda annemle birlikte Buse başını salladı. "Öyle, en azından onun yanında olmak bana iyi gelecek." "Sen nasıl iyi hissedeceksen canım benim." dedi Semra abla. Buse küçük bir gülümsemeyle onu onaylarken bana doğru döndü. "Hazal uyuyor mu?" başımı sallayarak onayladım. "uyuyor ama gel yanına çıkalım." Buseyle birlikte odaya doğru çıktığımızda Hazal'ın beşiğine doğru yaklaştık. Hazal'ın gözlerini açmış etrafa bakındığını görmemizle fısıldadım. "O da teyzesiyle vedalaşmak istemiş." dediğimde Buse tebessümle bana baktı. "Kucağıma alabilir miyim?" "Tabii ki." Buse dikkatle kucağına aldığında gülümseyerek Hazal'a baktı. "Ne kadar güzelsin, keşke biraz daha vakit geçirebilseydik." dediğinde itiraz ettim. "Geçireceksiniz sen gelirsin sonra biz geliriz, aramızdaki iletişimi kopartacak değiliz değil mi?" Buse başını sallayarak beni onaylarken Hazal'ı beşiğine yatırdı. Ardından yanıma doğru gelerek elimi tuttu. "Her şey için teşekkür ederim Hazan. Arkadaşlığın için, kötü anımda da mutlu anımda da yanımda olduğun için teşekkür ederim." "Etme, biz seninle dost gibiydik ve tabii ki ben senin yanında olacaktım." dedim elini tutarak. Buse başını olumlu anlamda sallarken gözlerinin dolduğunu gördüm. "Fırat'a karşı duygularımı anlamamda, ona karşı adım atmama sen yardımcı oldun. Sen cesaret verdin. Bunun için ayrı minnettarım sana, belki de daha geç kalacaktım ona." "Buse, belki ona geç kaldın ama Fırat seninle geçirdiği o azıcık zamanda bile çok mutluydu, senin böyle kendini suçlamanı hiç istemezdi." dediğimde Buse başını salladı. Akan gözyaşlarını elinin tersiyle temizledi. "Biliyorum ama kendimi suçlamadan yapamıyorum. Aylar geçti onu kaybedeli ama ben hala toparlanamıyorum." İnsan nasıl toparlanırdı ki? Zordu, hem de çok zordu. Buse'nin yaşadığı acıyı anlayamıyordum ama kendimi onun yerine koyduğumda hissettiklerimi çok iyi biliyordum. Bu acıya dayanmak zordu. "Bir gün kabulleneceksin, anılarınızı gülümseyerek hatırlayacaksın." dediğimde Buse büyükçe yutkundu. "Umarım." Odadan birlikte çıktıktan sonra tekrardan salona indik. Buse herkesle teker teker vedalaştıktan sonra Alparslan ile ikimiz bahçe kapısına kadar Buse'ye eşlik ettik. "Ben bırakayım seni havaalanına." Alparslan'ın teklifiyle birlikte hızla onayladım. "Evet, hatta bende geleyim." dediğimde Buse bizi reddetti. "Bunu daha da zorlaştırmayalım lütfen." Kabullenerek mecburen onu onaylarken konuştum. "O zaman uçağın iniş yaptığında bana haber ver, merak ederim." "Veririm." dedi Buse. Ardından tekrardan konuştu. "Neredeyse unutuyordum." diyerek çantasının içinden küçük bir kutu çıkardı. Bana doğru uzatırken tekrardan konuştu. "Fırat amcası ve benden ufak bir hediye." dediğinde gözlerimin dolduğunu hissettim. Kutunun kapağını açarken gördüğüm altınla ona doğru baktım. "Neden zahmet ettin?" Buse burukça gülümsedi. "Fırat da böyle olmasını isterdi, hatta yeğenine daha çok hediye almak isterdi ama maalesef." Fısıldayarak söylediği şeyle birlikte Alparslan cevap verdi. "Yeğeni onunla ömrü boyunca gurur duyacak." Buseyle sarılıp vedalaştıktan sonra Buse kapıda bekleyen taksiye bindi. Son kez birbirimize bakıp el sallarken gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Keşke böyle olmasaydı diye düşünmeden edemiyordum. Keşke Fırat'ta bizimle olsaydı, şuan hep birlikte olsaydık diyordum ama maalesef bu mümkün değildi.
◔◔◔ Yazarın anlatımından, Buse 1.30 saat süren uçak yolculuğunun ardından Ankara'ya ulaşmıştı. Uçaktan iner inmez daha önceden kiraladığı evine giderek bavulunu bırakmıştı. Aylar öncesinden buraya tayinini istediğinde kendine ev aramaya başlamıştı ve Ankara'ya gelerek evi tutmuştu. Şansına çalıştığı hastane de evine yakındı. Bavulunu eve bıraktıktan sonra taksiye binerek soluğu Fırat'ın mezarında almıştı. Mezarlıkta inerek mezara ilerlerken Fırat'ın mezarı başında asılı duran Türk bayrağına bakarak iç geçirdi. Sevdiği adam bu bayrak göklerde dalgalanmaya devam etsin diye kendi hayatını feda etmişti, tıpkı binlerce şehidimiz gibi.. Mezarın başına geldiğinde mırıldandı. "Ben geldim sevgilim." Ağlamamak için derin bir nefes alırken tekrardan konuştu. "Beni özledin mi? Ben seni çok özledim, burnumda tütüyorsun." Mezarın yanı başına oturarak eliyle toprağı sevdi bir süre. Konuşmak istiyordu ama boğazındaki yumru buna engel oluyordu. "Taburdan eşyalarını getirmişti arkadaşların, sürekli giydiğin asker yeşili tişörtün vardı. Ona sarılarak, onu koklayarak sana olan özlemimi geçirmeye çalışıyorum." dedi sesi titrerken. Ardından ekledi. "Olmuyor Fırat." Gözyaşları yanaklarına akarken burnunu çekti. "Sana olan özlemim geçmiyor." Biraz duraksayarak mezar taşına baktı. "Geçmeyecekte biliyorum ama bundan sonra bir adım uzağındayım sevgilim." diyerek gülümsedi. "Her gün geleceğim buraya, benden bıkacaksın." Söylediği cümle ile duraksadı Buse. Gözyaşları yanaklarına akarken eliyle ağzını kapattı hıçkırmamak için. Fırat yanında olsaydı ne diyeceğini biliyordu. "Senden bıkmak mı? Bu rüyamda bile görebileceğim bir şey değil." derdi Fırat. Ondan bu cümleleri duymak için nelerini vermezdi. Bir süre hıçkırıklarını tutamayarak ağlamaya devam etti. Hem yaşadıklarına hem de yaşayamadıklarınaydı bu gözyaşları. "Parfümünü sıkıyorum kokunu unutmamak için, bana attığın ses kayıtlarını dinliyorum. Ama yetmiyor sevgilim, özlemimi dindirmiyor. Keşke yanımda olsan, keşke elimi tutsan, keşke şuan kollarının arasında olsam." Eliyle toprağı okşarken gözyaşını sildi. "O kadar çok keşkem var ki, içimdeki pişmanlık hiç geçmiyor. Keşkelerim peşimi bırakmıyor, her an aklımdasın." Yanından bir saniye bile ayırmadığı mektubu çantasından çıkartarak gülümsedi. "Bunu asla yanımdan ayırmıyorum, senden bana kalan son şey bu." diyerek mektubu kalbine doğru bastırdı. Bir eliyle de toprağı okşamaya devam ediyordu. "Hissetmişsin, bu mektubu okuyunca ve benimle vedalaşmanı hatırlayınca bunu daha iyi anladım." Tekrardan mezar taşına bakarak Fırat'ın resmine gülümsedi. "Gittiğin yerde huzurla uyu, ben seninle çok gurur duyuyorum. Bunu söylemek için geç kaldım belki ama en başından beri seninle gurur duyuyordum. Sana bir şans vermeden önce de gurur duyuyordum sadece buna sana geç itiraf ettim." dedi pişmanlıkla. Elinin tersiyle gözyaşını silerken mırıldandı. "O gün son görüşmemiz olduğunu bilseydim yüzüne daha çok bakardım, sana daha çok sarılırdım. Ama bilemedim, bir anda seni kaybedeceğimi düşünmedim." dedi düşünceli bir sesle. Ardından ekledi. "Yine de seni sevdiğimi bilerek gittin, bu biraz olsun beni rahatlatıyor." Eliyle toprağı okşamayı bir saniye bile bırakmadan tekrar konuştu Buse. "Beni duyuyorsan, görüyorsan eğer seni çok sevdiğimi ve hep seveceğimi bil. Bu kalp senden başkasını kabul etmez artık. Mahşerde kavuşacağız biz. O günü iple çekeceğim sevgilim." Bir süre mezarın başında sessizce oturdu. Fırat'ın mezar taşındaki resmine bakmayı sürdürdü. Bir zamanlar yanında olan o adamı şimdi sadece resimlerde görmek çok acıydı. Oturduğu yerden kalkarak gözyaşlarını eliyle temizledi. Son kez Fırat'ın mezarına bakarak ruhuna Fatiha ve İhlas suresi okudu. Fırat'ın ardından Fırat'ın annesi ve babasının ruhuna da okuyarak mezarlıktan çıktı. Fırat'ı burada bırakıp gitmek onu üzse de her gün geleceğini düşünerek kendini rahatlatıyordu Buse. Yaşadığı acı geçmiyordu, kalbi hala Fırat'ın ismini sayıklarken de hiç geçmeyecekti. Yalnızca hafifleyecekti biraz da olsa. Artık Fırat yalnızca bir iç sızısıydı, bir yürek yarasıydı Buse için. İyileşse de asla izi kaybolmayacaktı. Her hatırada her anı da o yara sızlayacaktı...
◔◔◔ Yazarın anlatımından Sevde ve Barış, Yaşanılan kötü anıların üzerinden aylar geçmişti. Tüm timde olduğu gibi Barış'ın da acısı biraz hafiflemişti. Arkadaşlarının kaybı ile büyük bir çaresizliğe düşseler bile şimdi hepsi daha iyi sayılırdı. Barış bu süre zarfında en büyük desteği Sevde'den görmüştü. Sevde sürekli arayıp Barış'ın halini hatırını sormuş, Barış'ın iyi olması için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Bir asker kızı olarak şehit vermenin ne demek olduğunu biliyordu Sevde. Babasından uzakta büyüse bile her şehit haberinde telefona sarılıp babasının iyi olup olmadığını kontrol ederek büyümüştü. Bu yüzden Barış'ı anlıyordu. Silah arkadaşını kaybetmek ne demek biliyordu ama birini kaybetmenin acısını biliyordu. O yüzden Barış'a destek olmak istemişti. Barış'ın derdiyle dertlenirken duygularından da emin olmuştu. Onunla çok vakit geçirmemişlerdi ancak Sevde geldiği ilk günden ona karşı bir şeyler hissetmişti. Barış da Sevde'den farksız değildi, ilk başlarda komutanımın kızı diye kendini geri çekse de Fırat'ın şehit olması ona hayatın kısa olduğunu göstermişti. Sevde'ye bir gün aynı acıyı yaşatacağını bilse de bunu kıza sormak istiyordu. Eğer Sevde ona evet derse o güne kadar onu mutlu etmek için her şeyi yapardı ama Sevde hayır derse ondan uzak durur, bir daha da karşısına çıkmamak için elinden geleni yapardı. Bu düşünceyle birlikte soluğu Sevde'nin evi önünde almıştı Barış. Harun komutanının bugün taburda olduğunu bildiğinden rahatlıkla gelebilmişti. Yoksa eve gelmek ne kelime lojmanın önünden bile geçemezdi. Telefondan Sevde'nin numarasını tuşlayarak kulağına götürdü Barış heyecanla. Sevde'nin telefonu açmasını beklerken sokakta bir ileri bir geri ilerlemeye başladı. Sevde ise diğer tarafta Barış'ın aradığını görüp elinde yıkadığı sebzeyi tezgaha koyarak elini üzerine sürüp kuruladıktan sonra hızla telefonu eline almıştı. Hiç beklemeden telefonu açtığında mırıldandı. "Efendim?" Barış duyduğu narin sesle birlikte cevap verdi. "İyi akşamlar, rahatsız etmiyorum değil mi?" dediğinde Sevde konuştu. "Hayır tabii ki, nasılsın?" "İyiyim çok şükür, sen nasılsın?" dedi Barış gergince. Biraz sonra söyleyeceği şeyle Sevde'nin vereceği tepkiden korkuyordu. "iyiyim bende, yemek hazırlıyordum öyle." dedi Sevde. İkisi arasında sessizlik oluşurken Barış cesaretini toplayarak mırıldandı. "Aslında ben şey için aradım, ben aşağıdayım. İki dakika inebilir misin? Tabii istersen yani." Barış'ın bir çırpıda söylediği şeyle birlikte Sevde'nin şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Telaşla konuştu. "Nasıl aşağıdayım, kapının önünde mi?" Mutfaktan çıkarak hızlı adımlarla salonun camına doğru ilerledi. Camdan dışarıya baktığında Barış'ın söylediği gibi aşağıda olduğunu görünce şaşırmaya devam etti. Barışsa kıza gülümseyerek baktı aşağıdan. Elini hafifçe kaldırarak sallarken Sevde konuştu hızla. "İniyorum hemen." Sevde telefonu kapatıp hızla aynanın karşısına ilerledi. Üzerinin düzgün olduğuna karar vererek toplu olan saçlarını açarak düzeltti. Ardından da kapıda takılı olan anahtarı alarak evden çıktı. Hızlı adımlarla merdivenlerden indi. Binanın kapısından çıkarken Barış'a doğru baktı. "Senin ne işin var burada?" merakla Barış'a doğru bakarken söylediği şeyi düzeltmek için genzini temizledi. "Yani önemli bir şey yok değil mi?" Barış kızın tepkisine gülümserken başını iki yana salladı. "Seni görmek istedim." Sevde Barış'ın açık sözlülüğü karşısında şaşırırken Barış tekrardan konuştu. "Aslında sana söylemek istediğim bir şey var." Sevde başını salladı. "Tabii, dinliyorum." dediğinde Barış derin bir nefes aldı. Sevde'nin vereceği cevaptan tedirgindi. Kızın kabul etmesini çok istiyordu. Sevde ise merakla Barış'ın yüzüne bakmaya devam ediyordu. Karşısındaki adamın neden gergin olduğunu çözmeye çalışıyordu. "Sevde, biz tanışalı çok olmadı biliyorum." diyerek sözlerine başladı Barış. Sevde Barış'ı onaylarken Barış sözlerine devam etti. "Ama ben ilk gördüğüm günden beri seni aklımdan çıkartamıyorum." diyerek büyükçe yutkundu. Sevde'nin bakışlarından bir şeyler anlamaya çalıştı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, yerinden çıkacak gibi hissediyordu. Uzun zaman sonra böyle hissetmek ona çok iyi gelmişti. Sevde duyduğu cümlelerle birlikte epey şaşırdı, Barış'tan bu cümleleri duymayı beklemiyordu. Yanakları kızarırken başını aşağı doğru eğdi. "Ben," diyerek konuşan Sevde ile Barış sözünü kesti. "İzin ver bitireyim." diyerek Sevde'nin ellerine uzanarak iki elini de tuttu. "Çok düşündüm Sevde, babanı düşündüm ne der diye, seni düşündüm nasıl tepki verirsin diye ama daha fazla içimde tutmak istemedim. Hele de hayat bu kadar kısayken." dedi gözlerini Sevde'nin gözlerinden çekmeden. Ardından ekledi. "Senden çok hoşlanıyorum, eğer sende istersen yani bana bir şans verirsen seni mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yaparım." Sevde yutkunamadığını hissetti heyecandan. Barış'tan hoşlandığını kendi içinde kabulleneli çok olmuştu. Ama şimdi hoşlandığı kişiden bu sözleri duymak onun kalbinin hızlanmasına neden olmuştu. Bu anı kafasında hayal etmişti ve şimdi hayalleri gerçekleşiyordu. Barış beklenti ile Sevde'nin gözlerine bakarken Sevde'nin sessiz kalması umutlarını yıkar gibi olmuştu. Sevde kendine gelerek gülümserken Barış'ın gözleri Sevde'nin gülüşüne kaydı. İçinde tekrar bir umut yeşerirken Sevde'nin sesini duydu. "Bende senden hoşlanıyorum Barış ve biz bir şansı hak ediyoruz." "Gerçekten mi?" Barış Sevde'nin ağzından çıkan cümlelere inanamazken Sevde'nin gülüşü daha da büyüdü. Başını sallayarak Barış'ı onayladı. "Gerçekten." "Bir an reddedeceksin sandım, oh çok rahatladım şuan." diyerek güldü Barış. Ardından Sevde'nin ellerini sıkıca tuttu. "Hiç pişman olmayacaksın, seni çok mutlu edeceğim." dediğinde Sevde başını salladı. "Biliyorum, bundan asla şüphem yok." Sevde uzun zamandır yapmak istediği şeyi yaparak kollarını Barış'a sardığında Barış da sıkıca Sevde'ye sarıldı. Kızın saçlarını eliyle okşarken derin bir çekti. İçi o kadar rahatlamıştı ki bunu anlatacak cümleleri yoktu. İkisi birbirine sıkıca sarılırken hem heyecanlılardı hem de bir o kadar mutlulardı.
◔◔◔ Alparslan Türkoğlu'nun anlatımından günler sonra, Gidenlerin ardından insan dayanmak için bir sebep arıyordu. Fırat'ı kaybettiğimde ömrümün neredeyse yarısı, 18 yılı da onunla gitmiş gibi hissetmiştim. Çocukluğumdan beri her anımız birlikte geçmişti. Kötü anlarımda, iyi anlarımda, desteğe ihtiyacım olduğu her anda yanımda o olmuştu. Onu kaybettiğimde Hazan'a ve kızıma tutunmuştum, onlarla acımı geçirmeye çalıştım. Hiçbir zaman bu acı geçmeyecekti, yalnızca hafifleyecekti ama operasyona çıktığım her an timimde onu görememek, odamın yanındaki odada onun olmayacağını bilmemek canımı yakmaya devam edecekti. Bir yandan da Hazanla Hazal'ı ardımda bıraktığım için üzülüyordum. Kızımın doğum gününü kaçırmıştım. Bir yaşına girerken onun yanında olmak isterken yalnızca Hazanla konuşabilmiştim. Hazal'ın sesini de azıcık duymuş, anlamsız kelimeleriyle hasret gidermeye çalışmıştım. "Komutanım saat 5 yönünde hareketlilik var." diyen Canerle birlikte düşüncelerimden sıyrılarak dürbünle Caner'in söylediği yere baktım. " 2 araba, yaklaşık 20 kişilik bir grup." dediğinde Emre'nin sesini duydum. "Gelsinler bakalım, gelecekleri varsa görecekleri de var" Hepimizin içinde aynı ateş vardı. İntikam ateşi.. Yas tutmuştuk, acı çekmiştik ama içimizde intikam duygusu hiç geçmemişti. Fırat'ın canına karşılık kaç tane leş sersek bile içimiz soğumayacaktı ama en azından onun boşuna şehit olmadığını bilecektik. "Komutanım saldıracak mıyız?" diyen Murat abi ile birlikte konuştum. "Saldıracağız, Caner görüş var mı?" dediğimde Caner cevap verdi. "Arabanın şoförü görüş açımda, emrinizi bekliyorum." "Vur." Emrimle birlikte Caner arabanın şoförünü vururken arabalar durdu. Hiç beklemeden onlara doğru ateş etmeye başlarken onlar da bize karşılık vermeye başladılar. Çatışma tüm hızıyla devam ederken Murat abimin sesini duydum. "Komutanım saat 12 yönünden iki araba daha geliyor." Duyduğum sözlerle birlikte telsizden konuştum. "Barış, Furkan ve Emre siz 12 yönüne geçin." Aynı anda telsizden ses geldi. "Emredersiniz komutanım." Onlar 12 yönünde çatışmaya devam ederken ben, Murat abi ve Kadir de 5 yönündekilerle çatışmaya devam ediyorduk. Canerse bize destek oluyordu. "Komutanım roket!" Caner'in sesiyle birlikte kendimizi ileri doğru atarken büyük bir patlama sesi yankılandı. Çöktüğüm yerden kalkarken hızla telsizden konuştum. "Herkes iyi mi? Murat abi, Kadir?" "iyiyiz komutanım." verdikleri cevapla birlikte derin bir nefes vererek siperimi değiştirdim ve tekrardan çatışmaya katıldım. Çatışma tüm hızıyla devam ederken telsizden gelen sesle dikkat kesildim. "Alparslan ne durumdasınız? Yardıma gelelim mi?" Kartal'ın sesiyle birlikte hızla sırtımı taşa yaslayarak cevap verdim. "Hallediyoruz, sizde durum ne?" "Burası temiz, 30 terörist etkisiz hale getirildi. Hiçbir zayiat ve yaralı yok." dediğinde derin bir nefes verdim. Çok şükür hiç kimseye bir şey olmamıştı. "Anlaşıldı." Saklandığım yerden çıkarak çatışmaya destek sağlarken Caner'in sesini duydum. "Komutanım bir araba daha geliyor." dediğinde başımı salladım. "Gelsin orospu çocukları, gelsinler de günlerini görsünler." Çatışma uzun süre devam ederken birçok teröristin gelmesiyle birlikte Kartal'ın timi desteğe gelmişti. Beklediğimizden eğitimli çıkan teröristler mühimmatımızın neredeyse bitecek duruma gelmesine neden olmuştu. Odaklanmış bir biçimde teröristleri indirmeye devam ederken gökyüzünden geçen jetlerin sesi kulağıma doldu. Ardından da telsizden gelen sesi duydum. "Alparslan, havadan taarruz gerçekleştirilecek. Taarruzu gerçekleştirecek pilot seninle görüşmek istiyor." Harun yarbayın söyledikleri ile cevap verdim. "Dinlemedeyim komutanım." "Binbaşı Kaya Başaran konuşuyor." dedikten sonra ekledi. "Terör unsurlarına mesafeniz ne kadar?" sorduğu soruya hızla cevap verdim. "100 metre." "Taarruzu başlatıyoruz, hazır olun." dediğinde onayladım. "Emredersiniz komutanım." Kaya komutan 10'dan geriye doğru saymaya başlarken telsizden emir verdim. "Herkes kendini korusun." Kaya komutan 0 dediği anda bomba patlarken kulaklarımızı çınlatacak kadar büyük bir sesle sarsıldık. Telsizden gelen sesle birlikte göğsüm gururla kabardı. "Hedef başarıyla imha edildi, Allah yardımcınız olsun." "Sağ olun komutanım, sizin de." Etrafı kaplayan dumanlar dağılırken tek tük gelen ateşleme sesleri bizimkilerin müdahalesi ile son bulmuştu. Teröristlerin temizlendiğini teyit ederek siperlerimizden çıktığımızda derin bir nefes verdim. Ne mutlu ki hiçbir kayıp vermeden birçok teröristi etkisiz hale getirmiştik. Cebimde taşıdığım fotoğrafı çıkartarak Fırat'a doğru baktım. "Rahat uyu kardeşim, kanın yerde kalmayacak. İntikamın alınmaya devam edilecek." Yurdun dört bir köşesinde bu vatan uğruna can veren şehitlerimizin ardından yılmayıp, yıkılmayıp daha da güçleniyor, düşman karşısına dimdik, korkusuz ve cesurca çıkıyorduk. Pir Sultan Abdal'ın da dediği gibi biz bu topraklarda bir ölür, bin dirilirdik..
◔◔◔ Hazan Candemir Türkoğlu'nun anlatımından, Günler çok çabuk geçiyordu, Hazal'ın doğumu daha dün gibi aklımdayken şimdi bir yaşına girmişti. Geçen hafta olan doğum gününü kutlamamıştık daha doğrusu kutlayamamıştık Alparslan olmadığı için. Alparslan geldiğinde kendi aramızda küçük bir pasta kesip yerdik. Yaklaşık bir aydır abimle birlikte görevdelerdi ve nihayet bugün geleceklerinin haberini almıştım. Çok şükür iyilerdi, hiçbir kaybımız yoktu. Alparslan'a güzel bir sürprizimiz vardı Hazal ile birlikte. "Annecim baba mı geliyormuş birazdan?" Hazal'ın saçlarını güzelce taradıktan sonra saçlarını ikiye ayırıp küçük tutamlar şeklinde iki yandan bağladım. "Bizim babaya çok güzel sürprizimiz var değil mi?" "Baba?" Ağzından çıkan kelime ile gülerek başımı salladım. "Evet, babamız geliyormuş." İlk kelimesi baba olmuştu, Alparslan göreve gittikten yaklaşık 2 hafta sonra söylemişti bu kelimeyi. Alparslan duyamamıştı ama eve geldiğinde duyacaktı. Alparslan gittiğinde emekleyen bebeğimiz artık yavaş yavaş adımlar atmaya başlamıştı. Diğer sürprizlerimizden biri de buydu. Anne desin diye çok uğraşmıştım ama o kadar babacıydı ki ilk kelimesi baba olmuştu. Tabii ki buna bozulmuyordum, ben daha karnımdayken anlamıştım onların aralarındaki bağın kuvvetli olduğunu. "Çok güzel oldu benim kızım." diyerek Hazal'ın boynuna uzunca öpücük kondurdum. Huylanarak başını eğerken güldüm. Hiç sevilmiyordu öpülmeyi ama ben onu öpmeden duramıyordum ki. "Hadi bakalım aşağı inelim, babamızı bekleyelim." Hazal'ı kucağıma alarak odasından çıktım ve merdivenlerden inerek salona girdim. Hazal'ı salonun kenarında, oyuncaklarının olduğu kısma oturttum. Hazal'ın önüne oyuncakları koyarken bende yanına oturarak onunla birlikte oynamaya başladım. Ağzından anlamsız sesler çıkartarak oynarken kapının çalmasıyla birlikte ikimizde irkildik. Oturduğum yerden ayağa kalkarken konuştum. "Baba geldi kızım, gel bakalım." Hazal'ı kucağıma alarak kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda gördüğüm yüzle büyükçe gülümsedim. "Hoş geldin." Alparslan kapıdan gülümseyerek girdi. "Böyle karşılanmak ne güzel bir duyguymuş." Ayakkabılarını çıkartırken Hazal kollarını kaldırarak babasına doğru atıldı. Alparslan, elindeki poşeti vestiyere bırakarak Hazal'ı kucağına aldıktan sonra yanağıyla boynu arasındaki kısma dudaklarını bastırdı. Hazal, babasının sakallarından huylanmış olacak ki başını eğip huysuzlanırken Alparslan'ın sesini duydum. "Kızım, çok özledim seni babacım." Hazal elini babasının yanağına yaslayıp yüzünü incelerken konuştum. "O da seni çok özledi babası." Alparslan'ın bakışları bana doğru döndüğünde diğer kolunu bana doğru açtı. Hiç beklemeden kollarının arasına girip başımı göğsüne yasladım. "İkinizi de o kadar özledim ki." dediğinde Alparslan'ın yanağını öptüm. "Bizde çok özledik seni." Birlikte salona doğru geçmeden önce Alparslan'ın sesini duydum. "Güzelim, getirdiğim kutuyu buzdolabına koyar mısın?" dediğinde kutuyu bıraktığı yerden alarak merakla konuştum. "Bu nedir?" "Kızımızın doğum günü pastası." dediğinde yüzümdeki gülüş büyüdü. Doğum gününü kaçırdığı için üzüldüğünü biliyordum, aklı burada kalmıştı. "Doğum gününü kaçırdım ama tabii ki pasta keseceğiz. Benim fıstığım bir yaşına girdi." diyerek tekrardan Hazal'ı öptü. Mutfağa geçmeden önce konuştum. "Sen duşuna gir, rahatla. Bende yemeği hazırlıyorum hemen." dediğimde Alparslan beni onayladı. "Tamam güzelim." Hazal'ı Alparslan'dan aldığımda Alparslan odamıza doğru ilerlemeye başladı. Bende kızımla birlikte mutfağa ilerledim. Hazal'ı mama sandalyesine oturttuktan sonra Alparslan'ın getirdiği pastayı buzdolabına koydum. Ardından önceden pişirmiş olduğum yemekleri ısıtmaya koyuldum. Yemekler ısınırken hızlı bir şekilde salata yaparken bir yandan da Hazal'ı oyalamaya çalışıyordum. Elindeki içinde boncuk olan oyuncağı sürekli yere atıyordu, ona tekrar vermeyince de yaygarayı kopartıyordu. Tabakları masaya yerleştirirken Hazal'ın sesini duydum. "Baba?" bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde gülümsedim. "Baba gelecek şimdi yanımıza." Elindeki oyuncağıyla oynamaya devam ederken Alparslan'ın sesini duydum. "Yine çok güzel kokuyor mutfak, döktürmüşsün güzelim." "Özlemişsindir." Alparslan yanıma gelip şakaklarımı öperken mırıldandı. "Özlemem mi?" Elleriyle belimi kavradıktan sonra kulağıma doğru eğilerek fısıldadı. "Tek özlediğim yemeklerin değil yalnız." dediğinde dişlerimi göstererek sırıttım. "Öyle mi?" Sözleriyle birlikte kalbimin hala delice hızlanması, ellerimin terlemesi normal miydi? Alparslan başını salladı. "Öyle." Bakışları dudaklarıma doğru kaydığında Hazal'ın çığlığı aramızdaki tüm büyüyü bozdu. Bakışlarımız ona doğru dönerken konuştum. "Babamı bırak diyor galiba." diyerek gülerken Alparslan benden ayrılarak Hazal'a doğru yaklaştı. "Geldim kızım." Bu kadar hızlı satılmayı beklemediğimden yüzümdeki gülüşle kalakaldım. Alparslan Hazal'ı kucağına aldığında Hazal ellerini babasının yüzüne yasladı. Babasını daha önce de sakallı görmüştü. Elini sakallarına götürdüğünde hissettiği değişik doku onda merak uyandırmış olmalıydı ki elleri sürekli babasının yüzündeydi. "Baba?" Hazal'ın dudaklarından dökülen sözcükle Alparslan'ın tepkisine baktım. Şaşkınca Hazal'a bakarken bakışları bana doğru döndü. "Hazan, baba mı diyor ben mi yanlış duydum?" dediğinde güldüm. "Hadi kızım bir daha söyle." dedikten sonra heceleyerek konuştum. "Ba-ba." Hazal benim dediğimi taklit ederek konuştu. "Baba." "Babam, söyle güzelim, söyle fıstığım." Alparslan ardı ardına Hazal'ı öperken Hazal gülerek ondan kaçmaya çalıştı. Onları izlemeyi bırakarak ocakta ısınan yemeklerin altını kapattığım sırada Alparslan ın sesini duydum. "Çabam işe yaramış demek ki." dediğinde başımı sallayarak onayladım. Günlerce Hazal baba desin diye alıştırma yapmıştı. "Yaramaz mı? Babacı olacağını biliyorduk zaten." Çorba kaselerini alarak çorbaları koyarken Alparslan'ın sesini duydum. "Kıskandınız mı Hazan hanım?" bakışlarımı çorbadan çekip ona doğru çevirdim. "Ne kıskanacağım canım?" dedikten sonra ekledim. "Oğlumuzun ilk kelimesi anne olur, ödeşiriz." "En kısa zamanda çalışmalara başlayalım o zaman." Alparslan'ın imalı sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. "Unut bunu, Hazal 3-4 yaşına gelmeden olmaz." söylediğim şeyle birlikte Alparslan itiraz etti. "Ablamla benim aramda 2 yaş var, bence seneye düşünebiliriz." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hazal'ı büyütürken zorlanıyorum daha, ikisine aynı anda yetişemem." Alparslan kabullenerek başını salladı. "Peki, sen nasıl istersen öyle olacak. Ama ben her türlü teklife açığım biliyorsun." dediğinde istemsizce güldüm. "Bilmez miyim?" Kaseleri masaya koyduktan sonra yerime oturdum. İlk önce Hazal'ın çorbasını içirmeye başladım. Birkaç kaşıktan sonra mızmızlanmaya başlarken Alparslan'ın sesini duydum. "Hadi ben yedireyim, sende iç çorbanı." Kendi çorbasını içmiş bize doğru baktığını gördüğümde elimdeki kaseyi ona doğru uzattım. Kendi çorbamdan içerken Alparslan'ın sesini duydum. "Uçak geliyor, geliyor, geliyor. Aç kızım ağzını." Hazal uysalca ağzını açarken Alparslan kaşığı ağzına götürerek çorbayı içirdi. Aynı taktikle kalan çorbayı da içirirken sitemle konuştum. "Bu kızın derdi benimle." dediğimde Alparslan güldü. "Olur mu hiç öyle şey, sadece babasıyla vakit geçirmek istiyor. Değil mi güzel kızım?" dediğinde kabullenerek onayladım Alparslan'ı. Hazal'ın eline biberonunu verip su içmesini sağlarken bizde yemeğimize devam ettik. Yemeğin ardından sofrayı topladıktan sonra elimle kahvelerle salona girdim. Alparslan ile Hazal'ı yerde oyun oynarken gördüğümde gülümsedim. Elimdeki kahve fincanlarını sehpaya bırakarak koltuğa oturdum ve onları izlemeye başladım. Hazal bir şeyler mırıldanırken Alparslan sanki anlamlı bir şeyler söylüyormuş gibi onunla konuşuyordu ve bu Hazal'ın çok hoşuna gidiyordu belli ki. Saçtığı gülücüklerin anlamı buydu. Kısa bir süre sonra Alparslan Hazal'ın yanından kalkıp yanımdaki boşluğa oturdu. Getirdiğim kahveden birkaç yudum içtikten sonra bana doğru baktı. "Hiç konuşamadık, çok yordu mu seni bizim sıpa?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Yormadı babası, biz çok güzel vakit geçirdik. Hatta bak sana ne göstereceğiz." Söylediğim şeyle birlikte ayağa kalkarak Hazal'a yaklaştım. "Kızım, babana gösterelim hadi." dediğimde Hazal'ın ince sesini duydum. "Baba." "Kurban olurum sana, ne güzel baba diyor öyle." Alparslan'ın sevecen ses tonuyla birlikte gülümserken Hazal'ın sehpaya tutunarak ayakta durmasını sağladım. Ardından sehpadan biraz uzaklaşarak yere doğru çömeldim. "Gel kızım." Ellerimi açmış onun bana doğru gelmesini beklerken tekrardan mırıldandım. "Hazal, gel annecim." Alparslan dikkatle bizi izlerken Hazal adım atarak bana doğru gelmeye başladı. Büyük bir tebessümle onun bana gelişini izlerken yavaş adımlarla bana doğru gelmeye devam etti. Yanıma gelip kollarını bana dolarken büyük bir sevgiyle onu kucağıma alarak sarıldım. "Gördün mü babası, artık yürüyeceğiz biz." dediğimde Alparslan güldü. "Görmem mi? Bu kız ben görmeyeli ne kadar büyümüş böyle. Yakında peşinde koşturur bizi." dedi heyecanla. Hazal'ı oyuncaklarının yanına koyarken tekrardan Alparslan'ın yanına oturdum. Alparslan kısaca Hazal'a bakarak bakışlarını bana çevirdi. "Doğum gününü kaçırdım." hüzünlü bir sesle söylediği şeyle burukça tebessüm ettim. "Senin suçun değildi, hem daha çok küçük bunu hatırlamayacak bile." Alparslan derin bir iç çekti. "Umarım bir sonrakinde yanında olabilirim, babam doğum günüme gelemediğinde çok üzülürdüm. Kızımın da aynı üzüntüyü yaşamasını istemiyorum." düşünceli bir sesle konuşurken elimi yanağına yasladım. Bakışlarımız buluştuğunda konuştum. "Üzülür, üzülmez diyemem ama elbette telafi edersiniz. O da büyüyünce daha iyi anlayacak her şeyi, eminim ki sana kırılmaz." Alparslan yanağındaki elimi kavrayarak avuç içimi öptü uzunca. "İnşallah güzelim, inşallah." Başımı Alparslan'ın omzuna yaslayarak bakışlarımı Hazal'a doğru çevirdim. Alparslan saçımın üzerini öperken mırıldandı. "Daha dün gibi kucağıma aldığım ilk gün, nasılda büyüdü hemen." dediğinde iç geçirdim. "Zaman hızlı geçiyor gerçekten." "Hastanede çarpıştığımız ilk gün böyle olacağımız aklına gelir miydi?" Alparslan'ın sorusuyla birlikte başımı omzundan kaldırdım ve yüzüne doğru baktım. "Gelmezdi ama hep böyle değil midir zaten, hayat beklemediğimiz şeyler verir bize." Alparslan başını salladı. "Bana güzel şeyler verdi, evlenmem diye düşünürken seni karşıma çıkardı. İyi ki de çıkarttı. Hayatımda yaşamadığım güzellikleri seninle yaşadım güzel karım benim." söyledikleriyle elimi yanağına yaslayarak dudaklarımızı birleştirdim. Bu da bizim hikayemizdi. Bir hastane koridorunda çarpışmamızla ve yanlış anlaşılmalarla başlayan hikayemiz evli, mutlu ve çocuklu olarak devam ediyordu. Bu hayatta yalnızım derken verdiğim tek bir kararla kocaman bir ailem olmuştu. Bunların hepsi yanımdaki adam sayesindeydi. O benim bu hayattaki iyikimdi ve öylede olmaya devam edecekti. Son ‣‣‣ Bölümümüzü beğendiniz mi? ‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı? Artık 3 kişilik çekirdek bir aileyiz biz. Kızımızla olan sahnelerimizi beğendiniz mi? ‣‣‣ Toplu sahneler nasıldı? ‣‣‣ Buse'nin sahnesini beğendiniz mi? En azından Buse biraz da olsa bu durumu kabullenecek sürekli Fırat'ın yanına giderek. ‣‣‣ Sevde ve Barış'ı da sevgili yaptık, umarım hoşunuza gitmiştir. ‣‣‣ Alparslan'ın anlatımından olan kısmı nasıl buldunuz? En azından Fırat'ın intikamının alındığı bir operasyon sahnesi olsun diye düşündüm. 🌟Yüzdük yüzdük yolun sonuna geldik.. Alparslan ve Hazan'ın hikayesinde bizlere eşlik eden güzel okuyucularıma çok teşekkür ediyorum. Ben bu kitabı yazarken bu kadar büyüyeceğimi hiç düşünmemiştim. Sizlerin sayesinde bu kadar büyüdüm. Bunun için özellikle bana destek veren, güzel düşüncelerini ve yorumlarını eksik etmeyen, oylarıyla bize destek veren kişilere çok teşekkür ederim. Onlar kendilerini biliyorlar<3 Yeri geldi çok sert eleştiriler aldım, yeri geldi yapıcı eleştiriler aldım, yeri geldi çok güzel yorumlar aldım. Hepinize saygı çerçevesinde cevaplar vermeye çalıştım. Kırdığım, üzdüğüm veya cevap vermediğim yorumlar varsa kusuruma bakmayın. Birlikte ağladık, birlikte güldük, bazı karakterlere birlikte sövdük ama benim için güzel bir yolculuktu. Bazen bazı yorumlara kırılsam da genel manada bana kazandırdığı arkadaşlıklar, bana kattığı şeylerle benim için hep özel olarak kalacak bu kitap. Elbette eksiklerim vardı, ben bir yazar değilim neticede ama elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Umarım bu kitap size de bir şeyler katmıştır. Özel bölümler atmaya çalışacağım ama ne zaman olur bilmiyorum. Genel olarak kurgu hakkında, karakterler hakkında, beğendiğiniz veya beğenmediğiniz sahneler hakkında, bu keşke böyle olsaydı dediğiniz yerler ve çiftlerimiz hakkında düşüncelerinizi bekliyorum... O zaman özel bölümlerde ve yeni kurgumuzda görüşmek üzere.. Sizleri seviyorum💖 Sağlıkla, mutlulukla kalın.. |
0% |