@mutlusonsuz222
|
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.. 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.. Özel Bölüm Yatakta oturmuş bir bana bir de elindeki oyuncak bebeğe bakan kızıma göz ucuyla bakarak gardıroptan çıkardığım çiçekli elbiseyi giyinmeye başladım. Hazal elindeki bebekle oynayıp bir şeyler mırıldanırken hızlıca saçlarımı toplayarak kızıma doğru döndüm. Sabah uyandığından beridir baba diye sayıklıyordu. Bu sayıklamaya içim daha fazla el vermediği için Hazal'ı babasıyla buluşturmaya karar vermiştim. Alparslan dün sabah erkenden tabura gitmişti, Hazal uyuduğu için ne yazık ki babasını görememişti ve gece de nöbetçi olmadığı için eve gelmemişti. Bugün akşam eve gelecekti ama belli ki Hazal çok özlemişti babasını, bende ufak bir sürpriz yapabiliriz diye düşünmüştüm. O yüzden ilk önce kendim hazırlanacak daha sonra da Hazal'ı hazırlayacaktım. Kendim hazırlandıktan sonra yatağın üzerinde uslu uslu oturan kızıma doğru yaklaşarak onu kucağıma aldım ve kendi odasına doğru ilerledim. Gardırobundan askılı ve çiçek desenleri olan bir elbise çıkardıktan sonra kızımın üzerine giydirdim. Çiçekli elbiselerimizle tam anne kız kombini yapmıştık. Saçlarını iki yandan küçük tutamlar halinde bağladım. Gülerek bana bakarken dayanamayarak yanağını kocaman öptü. "Benim kızım çok güzel oldu." dediğimde Hazal bana doğru baktı. "Güsel?" başımı sallayarak onayladım. "Evet, çok güzel oldun." ellerini yukarı aşağı hareket ettirerek sevinç gösterileri yaparken gülerek onu izlemeye devam ettim. (Hazal'ın elbisesini de annesiyle aynı olarak hayal edelim ben temsili olarak koydum bunu:) Günler çok çabuk geçiyordu. Hazal'ın bir yaşını doldurmasına az bir süre kalmıştı. 21 aylık olmuştu hanımefendi. Bu süreç bizim için çok güzel geçmişti. Hazal'ı kendim büyütmek için 2 yıl ücretsiz izne ayrılmıştım. Elbette mesleğimi yapmayı çok özlemiştim ama kızım için değerdi. Her şey bizim için yolunda gidiyordu. Başımıza bela olan kişiler hayatlarımızdan çıktıktan sonra rahat bir nefes vermiştik. Azra o gün tutuklandıktan sonra cinayete teşebbüsten ve hapishaneden kaçtığı için 25 yılı geçkin bir ceza almıştı ve Diyarbakır'dan başka bir cezaevine nakledilmişti. Aslan bey denilen terörist ise müebbetle cezalandırılmıştı. Ancak bundan birkaç ay önce intihar ederek öldüğünü öğrenmiştik. Annemle Hazal doğduktan sonra bir kez konuşmuştuk, bana tebriklerini iletip kapatmıştı. Başka da hiç konuşmamıştık. Ancak konuşmamızın üzerinden daha bir gün geçmeden Hazal için birçok hediye göndermişti. Üniversiteden arada sırada görüştüğüm birkaç arkadaşımdan ise Zeynep ile Kerem'in haberini almıştım. Kerem yurt dışına yerleşmiş, kendine bir hayat kurmuşken Zeynep de hastaneden tanıştığı bir doktorla evlenmişti. Yani hepimiz birer birer kendi hayatlarımızı kurmuştuk. "Hadi bakalım, babaya gitme vakti." diyerek Hazal'ı kucağıma alırken onun bıcır bıcır bir şeyler anlatmaya çalışışını zevkle dinledim. Odamızdan çıkarak merdivenlerden indikten sonra Hazalla birlikte evden çıktık. Arabanın kilidini açtıktan sonra Hazal'ı arabanın arka koltuğunda duran bebek oto koltuğuna oturtup kemerlerini bağladıktan sonra kendimde şoför koltuğuna geçtim. Dikiz aynasından arkaya doğru bakarken Hazal'ın ellerini kollarını sallayarak mızıldandığını gördüm. Buraya oturmayı hiç sevmiyordu. "Hazal, yapma annecim. Bak gidiyoruz." dedim arabayı çalıştırırken. Nerdeyse ağlayacak kıvama geldiğinde telefonumu arabaya bağlayarak onun dinlemeyi sevdiği çocuk şarkısını açtım. Hazal şarkıyı duyduğu gibi gülmeye başlarken bende yola koyuldum. Ellerini kollarını hareket ettirerek şarkıya eşlik etmek için bir şeyler mırıldanırken hem yola bakıyor hem de dikiz aynasından onu izliyordum. Tabura gidene kadar tekrar tekrar şarkıyı dinlerken Hazal'ın keyfi yerine gelmişti. Beni hiç bunaltmadan tabura vardığımızda arabayı her zaman park ettiğim yere park ederek arabadan indim. Hazal'ın bulunduğu yerin kapısını açıp onu kemerlerden kurtardıktan sonra yere indirdim. Artık adımları daha kuvvetliydi, istediği yere gidebiliyordu zorlanmadan. Hatta yavaştan koşmaya bile başlamıştı. Elini tutarak onu binaya doğru götürmeye başladığımda binanın yan tarafında antrenman yapan kocamı gördüğümde duraksadım. Gayet rahat bir biçimde barfiks çektiğini gördüğümde hayranca onu izlemeye koyuldum. Üzerindeki asker yeşili tişört vücuduna yapışmıştı, kol kasları barfiks çektiği için kasılıp gevşiyordu. Yani manzara mükemmeldi. Onu saatlerce böyle izleyebilirdim. Bakışlarım aynı benim gibi hayranlıkla babasını izleyen kızıma takıldı. Elini kaldırarak minicik işaret parmağıyla babasını işaret ederken bana doğru baktı. "Baba?" başımı sallayarak onayladım. "Evet annecim baba." Aldığı cevapla birlikte beni çekiştirmeye çalışırken konuştu. "Anni, gel." tek kelimeli cümleler kurmaya alışmıştı artık. Bu heyecanına gülerken onu kırmadan yürüdüm. Resmen babasına aşık bir kız doğurmuştum. Babasına hevesli hevesli adımlar atarken bende onunla birlikte ilerlemeye başladım. Yarı yolda elimi bırakıp hızlı adımlar atmaya başlarken duramayıp cırladı. "Baba!" Antrenman yapan tüm timin bakışları bize doğru dönerken Alparslan bize doğru dönmeden tutunduğu demirden kendini yere doğru bıraktı. Bize doğru dönerken yüzündeki kocaman gülümsemeyi gördüm. Hazal koşarak ona giderken seslendim. "Yavaş ol kızım, düşeceksin bak." Beni umursamayıp koşarken Alparslan birkaç adımla çoktan Hazal'a ulaşmış ve onu kucağına almıştı bile. "Kızım, hoş geldin babacım." Hazal babasının boynuna sarılırken Alparslan arka arkaya onun yanağını öptü. Uzaktan gülümsemeyle onları izlerken Alparslan'ın bakışları bana doğru kaydı. Sitemli bir şekilde ona bakarak konuştum. "Pabucum dama atılacaktı biliyordum da bu kadarını beklemiyordum." dediğimde Alparslan kolunu bana doğru açtı. Hiç beklemeden bana açtığı koluna girerek ona sarıldığımda sesini duydum. "Hoş geldin güzelim benim." Alparslan dudaklarını şakaklarıma bastırıp beni öperken mırıldandım. "Hoş buldum, küçük hanımı durduramadım. Tutturdu babam diye." dediğimde Alparslan'ın kıkırtısını duydum. "Güzel kızım benim, çok özledim seni babam." İkisinin arasından çekilmek için Alparslan'ın omzunun altından çıkarken Alparslan arkamızda antrenmana devam eden time doğru dönüp konuştu. "Bugünlük bu kadar yeter beyler, paydos." Hepsi kendilerini bulundukları yere doğru atarlarken göğüslerinin hızlı hızlı inip kalktığını gördüm. Belli ki çok yorulmuşlardı. Gelmemiz isabet olmuştu. Yavaştan toparlanıp yanımıza doğru gelirlerken Caner'in sesini duydum. "Hoş geldiniz yenge, iyi ki geldiniz. Biraz haşatımız çıkıyordu da." Caner'in sitemli sesiyle birlikte Barış ekledi. "Allah ne muradın varsa versin gerçekten, ölecektim neredeyse." söylediği şeylere gülerken Alparslan'ın sesini duydum. "Yetmemiş demek ki yarın devam ediyoruz o zaman." "Bir şey demedik komutanım vallahi, çokta iyi oldu, mis gibi oldu. Kendimi çok dinamik hissediyorum." dedi Kadir durumu toparlamaya çalışırken. Arada Barışla Caner'e kaş göz yaparken olaya müdahale ettim. "Yarın olmaz." dedim Alparslan'a bakarak. Ardından tüm time bakarak ekledim. "Yarın geliyorsunuz değil mi itiraz istemiyorum bak." Yarın için hep birlikte toplanacaktık. Bizimkiler göreve gitmeden ve hava da mükemmelken bizim bahçede mangal yapacaktık. Hazal daha bebekken böyle şeyleri yapamamıştık. O yüzden yarın tam zamanıydı. "Gelmez miyiz, Nilay daha bir hafta önceden söylemeye başladı cumartesi Hazanlardayız diye. Yani geliyoruz biz." Furkan'ın sözleriyle tebessüm ederken diğerlerine baktım. "Siz beyler?" dediğimde hepsinden onaylayan sesler çıktı. Zaten itiraz edemezlerdi. Nazlı, ben ve Semra ablam her şeyi ayarlamıştık. Sevde'yi, Büşra'yı ve Nilay'ı da aramıştık. Beylere de kabul etmek düşüyordu. "Gel bakalım cimcime." diyerek Hazal'a yönelen Murat abim ile Hazal babasının boynuna daha da sarılıp homurdandı. Onun bu haline gülerken Caner konuştu. "Bu kız çok babacı ama ya, olmuyor böyle." "Tabii ki babacı olacak, değil mi babam?" Alparslan, Hazal'ı öperken başımı iki yana sallayarak güldüm. "O zaman biz gidelim, yarın görüşürüz." diyen Emre'yi onayladık Alparslan ile birlikte. Hepsi topluca binaya doğru ilerlerken Alparslan bana doğru döndü. "Güzelim, bizde odama gidelim. Hemen dışarısı çok sıcak Hazal bunalmasın hem de ben bir duş alayım." dediğinde onayladım. "Olur." Alparslan Hazal'ı kucağından indirerek elinden tutarken birlikte Alparslan'ın odasına doğru ilerlemeye başladık. Koridorda ilerlerken odasından çıkan abimi gördüğümde seslendim. "Abi." Bakışları bize doğru döndüğünde hızlı adımlarla yanımıza doğru gelmeye başladı. İlk önce bana yaklaştığında mırıldandı. "Hoş geldiniz güzelim." birbirimize sarılarak selamlaşırken cevap verdim. "Hoş bulduk." Abim benden ayrıldıktan sonra Hazal'a doğru yönelerek onun biraz ilerisine diz çökerek kollarını araladı. "Koş bakalım dayına." Hazal bir abime bir de bana doğru bakarken babasının elini bırakıp dayısına doğru adımladı ve kollarının arasına girdi. "Dayı." Abim onu kucağına alarak sarılırken gülümseyerek onları izlemeye koyuldum. Alparslan'ın dokunuşunu hissederken bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Siz burada Kartalla birlikteyken ben odama geçeyim, 15 dakikaya dönerim yanınıza." Başımı sallayarak Alparslan'ı onayladığımda hızlıca yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Bakışlarımı tekrardan abimle kızıma doğru çevirdiğimde onların halinden gayet memnun olduğunu gördüm. Abim Hazal'ı arka arkaya öperken Hazal bundan keyif alarak gülüyordu. "Hazan, bu kız sana o kadar benziyor ki. Sanki senin küçüklüğünü seviyor gibiyim." dediğinde gülmeden edemedim. Haklıydı, benim küçüklüğüme çok benziyordu. Onun da benim gibi tombul yanakları vardı. "O gün Alparslan yeğenlerini seversin dediğinde kalbine inecekti. Şimdi çok mutlusun bakıyorum." dedim takılarak. Abim Hazal'ın yanağını kocaman öperek bana doğru baktı. "İnsan bu güzelliğin yanında mutlu olmaz mı? Şuna bak." diyerek Hazal'ı gösterirken başımı iki yana sallayarak güldüm. Daha sonra aklıma gelen şey ile konuştum. "Yarın geliyorsun değil mi? Bak gelmezsen küserim sana." dedim trip atmaya hazır bir şekilde. Abim Hazal'ı kucağından indirirken başını salladı. "Geleceğim, hem Hazal ile de vakit geçirmek istiyorum." "Metehan ve Efe'den sana sıra gelmez bence." dediğimde abim kaşlarını çattı. "O iki sıpa az fena değil, yeğenimin peşinden ayrılmıyorlar. Hele o Metehan yok mu?" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim. "Onlar daha çocuk, elbette oynayacaklar." Abim beni umursamadan Hazal'a bakarken tekrar konuştum. "İrem'e de söyledim ama önemli bir işi varmış galiba." diyerek abimin tepkisine baktım dikkatle. Saniyelik olarak kaşları çatılsa da hemen eski haline döndürüp mırıldandı. "Öyle miymiş?" "Hmm, öyleymiş." dediğimde abim benim dediğimi es geçerek konuştu. "Alparslan beyin işi uzun sürecek gibi gelin odama geçelim." dediğinde iç çekerek başımı salladım. Çok güzel kaçıyordu. Zaten ne zaman İrem mevzusunu açsam bir şekilde kapattırıp başka konulara geçiş yapıyordu. Ne oluyordu anlamış değildim. Aralarında kısa süreli bir şeyler olduğuna emindim ama şuan hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlardı. Hatta birbirlerinden kaçıyorlardı. Abimin odasına doğru ilerlerken konuştum. "Sen iki dakika Hazalla ilgilenirken ben bir Büşra'nın yanına uğrayayım olur mu?" dediğimde abim başını salladı. "Sen işine bak güzelim. Bir dayı yeğen takılırız. Değil mi dayıcım?" Hazal bir şeyler mırıldanarak abime onay verircesine konuşurken yanlarından uzaklaşmaya başladım. Şanslıydım ki Hazal dayısını seviyordu, yoksa ben yanından ayrıldığım anda yaygarayı kopartma ihtimali yüksekti. Hızlı adımlarla revire ilerleyerek kapalı olan kapının önünde durdum ve kapıyı tıklattım her ihtimale karşılık. Ardından hiç beklemeden kapıyı araladığımda kapıdan içeriye başımı uzatarak konuştum. "Müsait miydiniz doktor hanım?" Büşra sesimle birlikte bakışlarını bana çevirirken şaşırdı. Hızlıca oturduğu yerden ayağa kalkarken konuştu. "Hoş geldin Hazan, sana her zaman müsaitim." dediğinde gülümseyerek içeri girdim. Büşrayla birbirimize yaklaşıp yanaklarımı değdirerek selamlaşırken Büşra tekrardan konuştu. "Seni görmeyi hiç beklemiyordum. Nasılsın?" "İyiyim, ne olsun. Hazal hanımla uğraşıyoruz." dediğimde Büşra'nın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. "Ama tatlı bir uğraş." dediğinde başımı salladım. Öyleydi, çok tatlı bir uğraştı. Büşra ile Caner sayesinde tanışmıştım. Fırat'ın şehit olduğu operasyonda Caner yaralandığı için epey bir süre Büşra ilgilenmişti Caner ile. Böylelikle kısa sürede aralarında bir yakınlaşma olmuştu. Doğumdan kısa süre önce tanışmıştım ve epey sevmiştim. Tatlı bir kızdı ve Canerle de epey yakışıyorlardı. O gün bugündür artık o da ailemizin bir parçasıydı. "Otursana ayakta kalma." diyen Büşra ile düşüncelerimden sıyrılırken işaret ettiği yere oturarak konuştum. "Yarın geliyorsunuz bir sıkıntı yok değil mi? Gerçi Canerle de konuştum. Sorun yoktu." dediğimde Büşra usulca başını salladı. "Evet, gelmeyi çok istiyoruz. Ama yarın için çok hazırlık yapıp kendini yorma. Hep birlikte bir şeyler hazırlarız." Büşra'nın söylediği şeyle gülümsedim. "Yormam, hem aileme hazırlık yapmak beni yormaz. Sen hiç merak etme." dediğimde o da benim gibi gülümsedi. Büşra ile birbirimize benziyorduk. İkimizde ailelerimiz konusunda pek şanslı değildik ama ne mutluydu ki bizi çok seven adamlara ve kocaman bir aileye sahip olmuştuk. Büşra ile ayak üstü sohbetimize devam ederken kapının çalınıp açılmasıyla birlikte bakışlarım içeri giren Caner'e kaydı. Beni gördüğüne şaşırırken sesini duydum. "Senin burada olduğunu bilmiyordum yengecim, çıkayım." "Yok gel sen, ben çıkıyorum zaten." dedim gülerek. Oturduğum yerden ayağa kalkarken Büşra'ya doğru baktım. "Ben çıkayım, yarın görüşürüz." diyerek vedalaştıktan sonra onları yalnız bırakmak için odadan çıktım. Caner hızlıca işlerini hallettiğine göre Alparslan da halletmiştir diye düşünerek Alparslan'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. Hazal abimin yanındayken Alparslan'ın yanına gitmek iyi bir fikir olabilirdi. Hızlı adımlarla odasına ulaşarak kapıyı çaldığımda aldığım komutla birlikte kapıyı araladım. Odaya girdiğim anda çok sevdiğim parfüm kokusu burnuma dolarken gülümsemeden edemedim. "Bende tam seni çağıracaktım." Alparslan'ın sözleriyle birlikte kapıyı arkamdan kapatırken onun adımlarının bana doğru yaklaştığını duyarak mırıldandım. "Neden?" Birbirimize doğru bakarken Alparslan iki elini kapıya doğru yaslayarak beni kapıyla kendinin arasına sıkıştırarak mırıldandı. "Ne zamandır baş başa kalamadık da o yüzden." dediğinde tek kaşımı kaldırdım. "Öyle mi, ben halinden gayet memnunsun sanıyordum." dedim sitemle. Alparslan söylediğim şeyle birlikte dişlerini göstererek gülerken başını bana doğru eğdi. "Kızımın yeri ayrı ama senin yerin apayrı. Bunu anlamış olman gerekiyordu." Dudaklarıma doğru mırıldanırken gözlerimi gözlerinden çekmeden yüzümde ufak bir tebessümle mırıldandım. "Unutmuşum." Söylediğim şeyle birlikte büyükçe yutkunduğunu gördüm. "Hatırlatayım o zaman." anında dudaklarımızı birleştirirken büyük bir istekle ona karşılık verdim. Elimi ensesine koyarak kendime doğru çekerken Alparslan kapıda yaslı duran ellerini belime sararak aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. Dudaklarımız ahenkle birbiriyle dans ederken Alparslan usulca dudaklarımızı ayırdı. Burnu yavaşça burnuma sürterken gözlerimi aralayacağım sırada tekrardan dudaklarımızı birleştirdi. Bir süredir baş başa kalamıyorduk, Hazal bu aralar geceleri huysuzdu ve sürekli uyanıyordu. Günlerin özlemi birikmişti içimizde. Nefessiz kaldığımız o ana kadar öpüşmemiz devam ederken dudaklarımız birbirinden ayrıldı. Gözlerimi aralayıp bakışlarımı gözlerine doğru çıkartırken gözlerindeki tutku görülmeye değerdi. "Bence hatırlamışsındır artık." "Hatırladım." dedim tebessümle. Kollarımı bedenine doğru sararak başımı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapadım. Elleri sırtımda dolaşırken dudaklarını saçlarımın üzerinde hissettim. Bu kısacık an bile dinlenmeme, huzurla dolmama neden olmuştu. "Demek kızını kıskandın ha?" duyduğum cümle ile kaşlarım çatılırken gözlerimi aralayarak hızla kollarının arasından çıktım. "Sende hemen dalga geç zaten." dedim sitemle. Kollarımı göğsümde bağlayarak başımı ondan başka bir tarafa çevirdim. Alparslan kollarını bana sararak konuştu. "Sadece hoşuma gitti, ondan. Yoksa kıskanacağın bir şey yok. Sen benim ilk göz ağrımsın, karımsın. Yerin asla dolmaz." gönlümü almak için söylediği şeylerle istemsizce tebessüm ettim. Beni kandırmayı iyi biliyordu. "Hem siz anne kız ne güzel olmuşsunuz böyle. Elbise o kadar yakışmış ki gözlerimi alamadım." diyerek başını omzuma doğru yasladı. Dayanamayarak omzumun üzerinden ona doğru baktım. "Böyle diyerek beni kandırıyorsun. Bende her seferinde sana inanıyorum. Gerçekten üzerimde nasıl bir etkin var anlamış değilim." Üzerimdeki etkisi bunca yıl geçse de aynıydı. Bendeki yelkenler hemen suya iniyordu o böyle konuştukça. Alparslan'ın kıkırtısı kulağıma dolarken dudaklarını boynumda hissettim. Kokumu içine çekerek beni öperken mırıldandı. "Birbirimizin üzerindeki etkilerimiz inkar edilemez. Sen benim etkimden yakınıyorsun ama ben ne yapayım. Kokun, sesin, tenin, her şeyinle beni etkin altına alıyorsun. Senden önce hiçbir kadının beni dize getireceğini düşünmezken sen benim düşüncelerimi tersine döndürdün." Kollarından çıkarak tam olarak ona doğru döndüğümde kollarımı omzuna doğru atarak ellerimi ensesinde birleştirdim. "Bunu duymak güzel." Gözlerimi kapatarak dudaklarına yaklaşacağım sırada kapının aniden açılmasıyla birlikte hızlıca kollarımı Alparslan'dan çektim. Kimin geldiğine bakacağım sırada abimin sesini duydum. "Bende diyorum Hazan hanım nerede?" Bundan yaklaşık 3 dakika kadar önce gelse bizi deli gibi öpüşürken görebilirdi. Bu ihtimal yanaklarımın kızarmasına neden olurken genzimi temizleyerek abimin gözüne bakmadan mırıldandım. "Ben Büşra'nın yanından sonra Alparslan'a da bakayım dedim." "Bakıyordun fark ettim onu. Hayırdır Alparslan gözüne bir şey falan mı kaçmıştı?" dedi imalı bir şekilde. O böyle söyleyince daha da utandığımı hissederken Alparslan'ın sesini duydum. "Kartal." Abim aldığı uyarıyla birlikte göz devirerek tekrardan konuştu. "Neyse Hazal anne anne diye tutturdu ondan arıyordum seni." diye açıkladı durumu. Bakışlarımı abime doğru çevirdiğimde bakışlarımı ona değdirmeden kucağında bana doğru atılan Hazal'ı görünce onlara doğru yaklaştım. Hazal'ı kucağıma alırken mırıldandım. "Noldu bebeğim?" "Anni, mama." dediğinde gülümsedim. Acıkmış olmalıydı. "Tamam annecim, mama vereceğim ben sana." dediğimde Alparslan'ın sesini duydum. "O zaman çıkalım bir an önce de kızım aç kalmasın." diyerek işaret parmağının tersiyle Hazal'ın yanağını sevdi. "Dayıcım, yarın görüşürüz." Abim, Hazal'ın yanağını öptükten sonra benim şakağımı öperek konuştu. "Görüşürüz, abicim." "Görüşürüz." Abim odadan çıkarken derin bir nefes verdim. Onun ardından üçümüz de kapıdan çıkarak binanın kapısına doğru ilerlerken mırıldandım. "Çok utanıyorum ya, nasıl yakalandık." Alparslan tek eliyle Hazal'ı kucağına alırken diğer eliyle belimden tutarak beni kapıya doğru yönlendirdi ve aynı zamanda konuştu. "Güzelim biz evliyiz ve bir çocuğumuz var. Evet, hoş bir görüntü oluşmadı ama karı kocalarının ne yaptığını bilecek yaşta." dediğinde elimle yüzümü kapattım. Söylediğinde haklıydı ama neticede o benim abimdi. Bizim bir an önce taburda böyle işler yapma huyumuzdan vazgeçmemiz gerekiyordu. Daha önce de Fırat'a yakalanmıştık. Onun tepkisinden sonra da yerin dibine girmek istemiştim, şimdi de. Arabama ulaştığımızda arka koltuğa geçerek oturdum. Alparslan Hazal'ı kucağıma verirken kendisi de şoför koltuğuna geçerek oturdu. Arabayı çalıştırıp taburdan çıktığında bende acıkan kızımı emzirmek için üzerime emzirme örtüsünü geçirdim ve Hazal'ın karnını doyurmaya başladım. Bu ona eve gidene kadar yeterdi. "Benim güzel kızım çok mu acıkmış, fıstığım benim." Alparslan dikiz aynasından bize doğru bakarken bakışlarımı Hazal'dan çekerek ona doğru çevirdim. "Gerçekten çok acıkmış. Ama annesi eve gidince ona güzel mamalar hazırlayacak." dedim tekrardan Hazal'a bakarak. Hazal emmeyi bıraktığında üzerimi düzelterek emzirme örtüsünü kaldırdım. Hazal'ı kucağıma oturtarak cama doğru yöneldim ve Hazal'a elimle işaret ederek dışarıdaki ağaçları, kuşları işaret ederek dikkatini çekmeye çalıştım. İlgisini çekmiş olmalı ki o dikkatle dışarıya bakarken kısa sürede evimize vardık. Alparslan arabayı evin önüne park ettiğinde ilk önce kendi inerek bizim oturduğumuz yerin kapısını açtı ve kucağımdaki Hazal'ı alarak bana yardımcı oldu. Hazal'ın elini tutarak evin bahçesine doğru ilerlerken arabayı kilitleyerek bizimle birlikte ilerlemeye başladı. Eve girdiğimizde ellerimi yıkayarak direkt olarak mutfağa girdim. Yemekler zaten dünden hazırdı, yalnızca ısıtılması ve salatanın hazırlanması vardı. "Annemiz neredeymiş?" Alparslan'ın sesiyle birlikte Hazal'ın koşuş sesi kulağıma gelirken gülmeden edemedim. İçeri giren baba kıza bakarken konuştum. "Siz salonda oynasaydınız, ben yemeği hazırlayacaktım." dediğimde Alparslan Hazal'ı kucağına alıp mama sandalyesine oturttuktan sonra yanıma doğru gelerek topladığım saçlarımdan açık kalan omzuma dudaklarını bastırdı. "Olmaz öyle, Hazal hanım orada otururken bende sana yardım edeceğim." Alparslan'ın her zaman böyle düşünceli oluşu benim ona daha çok aşık olmama neden oluyordu. Onu onaylayarak yıkamaya başladığım salata malzemelerini göstererek konuştum. "O zaman salatayı yaparsan hayır demem." "Emriniz olur." Alparslan dolaptan doğrama tahtasını çıkartıp salatayı yapmaya başlarken Hazal elindeki oyuncak bebekle oynayarak hem bize bakıyor hem de değişik sesler çıkartarak konuşmaya çalışıyordu. "Annemin selamı vardı, bu sabah konuştuk. Hazal'ın videosunu göndermiştim izlemişler babamla birlikte." Elimdeki malzemeleri yıkarken göz ucuyla Alparslan'a doğru baktım. Başını sallayarak onayladı beni. "Aleyküm selam." "Çok özlemişler Hazal'ı, belki geliriz dediler." dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Birkaç hafta iznimi ayarlayabilirsem biz gideriz Aydın'a. Hem de tatil yapmış oluruz. Ne dersin?" meraklı gözlerle bana doğru bakarken hevesle başımı salladım. "Olur, hem de çok güzel olur. Balayından beri tatile çıkamadık. Dinlenmiş oluruz." Yazın sonu gelmeden tatile gitmek çok iyi bir fikirdi. Hem ben işe başlamadan önce ayların yorgunluğunu atardım hem de Alparslan dinlenmiş olurdu. Ayrıca Hazal'ın da ilk tatil deneyimi olacaktı. Alparslan gülümseyerek bana bakarken konuştu. "Senin şu gülümsemen için, hevesin için bile hemen izin alıp ilk uçakla gidebilirim. Ama şartlar uymuyor." dediğinde tebessümle yanına yaklaştım. Göz ucuyla Hazal'a bakıp bize bakmadığına emin olduğumda Alparslan'ın dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. "Hiç sorun değil, yeter ki biz yan yana olalım." Sohbet ederek salatayı yaptıktan sonra yemeklerinde ısınmasıyla birlikte sofraya geçtik. Hazal'ın çorbasını içirirken hiç itiraz etmeden yemesi beni şaşırtmıştı. Gerçekten acıkmış olmalıydı ya da babasının yanında olması belki de etkilemişti bilemiyordum. Ben çorbamı içerken Alparslan kabak yemeğinden Hazal'a uzatırken başını çevirip yemeyi reddetmesiyle birlikte güldüm. Babasından aldığı huylarından biriydi bu da. "Senin gibi kabağı sevmiyor Hazal'da." "Haksız sayılmaz ama." Alparslan'ın dediği şeyle birlikte kaşlarımı çattım. "Sende yangına körükle gitme. Çok sağlıklı olduğunu biliyorsun, yemeniz gerekiyor." dediğimde Alparslan derin bir iç çekti. "Hadi babacım, yememiz lazımmış. Emir büyük yerden." Alparslan kaşığı bir kez daha Hazal'a doğru uzatırken gülerek ona doğru uzandım. "Ver hadi ben yedireyim sende yemeğini ye." Alparslan isteksiz bir biçimde kaşığı ve tabağı bana uzatırken kendisi önündeki tabağa baktı. İştahsız bir biçimde yemeye çalışırken onun bu haline güldüm. "Neden canından can gidiyormuş gibi bakıyorsun?" Alparslan ile dalga geçerek Hazal'a zorla yemeğini yedirirken Alparslan itiraz etti. "Bak dalga geçme benimle fena olur." korkmuş gibi ona bakarak yüzümü buruşturdum. "Ay çok korktum." Hazal'ın daha fazla yemek istemeyişiyle birlikte ağzını sildikten sonra bulaşıkları yıkamak adına oturduğum yerden kalktım. Alparslan mırın kırın ederek önündeki yemeğini bitirdiğinde bana yardım etmek için kalktı. El birliğiyle sofrayı toplayıp bulaşıkları hallederken Hazal'ın mızmızlanmasıyla birlikte Hazal ve Alparslan'ı salona göndererek işime devam ettim. Mutfakta kalan son işlerimi halledip salona doğru ilerlerken Hazal'ın şen kahkahaları yankılanıyordu evin içinde. Salon kapısından içeri baktığımda Alparslan'ın Hazal'ı kanepeye yatırdığını ve kendisinin de yere diz çöktüğü gördüm. Burnunu Hazal'ın boynuna sokmuş bir sağa bir sola kafasını çevirirken Hazal huylanarak etrafa gülücük saçıyordu. "Babam benim, güzel kızım." Alparslan başını Hazal'ın boynundan çekip onun gülüşünü izlerken bende kapıya yaslanmış onların güzelliğini izliyordum. Baba kız çok güzel eğleniyorlardı. Alparslan'ın her zaman çok güzel bir baba olacağını biliyordum ama bu kadarı bana da sürpriz olmuştu. Hazal'ın uyku saatine kadar Alparslan ile ikisinin oyun oynayışını büyük bir zevkle izledikten sonra Hazal'ın uyku saatinin gelmesiyle birlikte Alparslan ile ikimiz Hazal'ı da alarak odasına doğru gittik. Artık kendi odasında uyuyordu. Hazal'ı beşiğe yatırıp ninniler eşliğinde uyuttuktan sonra büyük bir rahatlamayla odasından yavaşça çıktık. Kendi odamıza doğru ilerleyerek içeri girdiğimizde elimdeki telsizi komodine bıraktım. Alparslan kapıyı kapatarak üzerindeki tişörtü çıkartı ve gardıroba doğru ilerlemeye başladı. Bende yatağın üzerinde duran geceliğimi giyerken bir yandan da onu izlemeye devam ediyordum. Hazırlanarak yatağa uzandıktan kısa bir süre sonra Alparslan'da yanıma gelerek yatağa uzandı. Birbirimize bakarak yatakta uzanmaya devam ederken Alparslan elini yanağıma getirerek usulca okşamaya başladı. Gözlerindeki derinlik büyükçe yutkunmama neden olurken onunla aynı istekte olduğum için hiç beklemeden dudaklarımızı birleştirdim. Büyük bir açlıkla birbirimizin dudaklarını emerken Alparslan'ın bana daha da yaklaştığını ve hatta yüzümde duran elini sağ tarafıma atarak beni kollarının arasına sıkıştırdığını hissettim. Hafif uzakmış tırnaklarımı çıplak sırtında gezdirirken üzerimde olduğu için gerilen kaslarını net bir şekilde hissedebiliyordum. Öpüşmemiz derinleşirken Alparslan'ın ıslak dudaklarını çenemde ve ardından boynumda hissederken elini de geceliğin içinden tenime değdirdiğinde inler gibi bir sesle karışık nefes verdim. Boynumu emip öperken altında neredeyse kıvranır hale geliyordum. "Alparslan.." "Söyle güzelim." boğuk bir sesle bana cevap verirken güçlü bir hamleyle onu yan tarafa iterek üzerine çıktım ve tam kasıklarının üzerine oturdum. Artık daha net hissedebiliyordum onu. Benim bu hareketimle birlikte gözlerindeki parıltılar artarken üzerimdeki geceliğin üzerini çıkarttım. Şimdi eşit sayılırdık. Gözleri vücüdumda dolaşırken sertçe yutkunduğunu inip kalkan adem elmasından anlarken dudaklarımı yalayarak ona doğru eğildim. Önce dudaklarımızı buluşturup birkaç saniye orada oyalandıktan sonra boynuna eğilip onun bana yaptığı gibi hem emip hem de öpmeye başladım. Bu sırada onun elleri rahat durmayıp belimde, geceliğimin kısa şortundan dolayı açıkta kalan bacaklarımda geziniyordu. Boynundan sonra adem elmasında oyalandıktan sonra dudaklarım karın kaslarına doğru kayarken "Hazan, oynama benimle.." diyerek inledi. Söylediği şeyle birlikte yüzümde sırıtış oluşurken mırıldandım. "Sen yaparken iyiydi." Ellerim giydiği şorta kayarken büyük bir beklentiyle art arda yutkundu Alparslan. Derin nefesler alıp verirken duyduğumuz sesle birlikte ikimizin dikkati de sese doğru kaydı. Hazal'ın ağlama sesi telsizden duyulurken göz göze geldiğimizde hızlıca Alparslan'ın üzerinden kalktım. Üzerime geceliğimi tekrar giyeceğim sırada Alparslan'ın sıkıntılı sesini duydum. "Bu çocuğu Kartal tembihlemediyse ben bir şey bilmiyorum." diyerek yataktan kalkarken mırıldandı. "Dur güzelim ben hemen bakıp geliyorum, bir yere kıpırdama." Söylediği şeyle gülerken Alparslan kapıdan çıktı hızlı bir şekilde. Arkasından bakarken sıkıntılı bir nefes vermeden edemedim. Günlerdir bu böyleydi. Hazal hanım pek rahat vermiyordu ne yazık ki.. Tam olarak her şey muazzam ilerlerken böyle olması içimdeki tüm isteği alıp götürüyordu. Dakikalarca yatakta uzanmış Alparslan'ın gelmesini beklerken dayanamayarak yatakta doğruldum ve üzerime geceliğimi giyerek odadan çıktım. Hazal'ın odasına ilerleyerek aralık olan kapıdan usulca başımı uzatırken Alparslan'ın beşiğin yanına çökmüş elini de beşiğe uzatmış olduğunu gördüm. Hazal tek eliyle babasının parmağını kavramış uyurken gülümsemeden edemedim. "Uyumadı mı hala?" çok kısık sesle sorduğum soruyla birlikte Alparslan bana doğru baktı. "Uyudu ama elimi çekince uyanıyor." Alparslan aynı kısık tonda bana cevap verirken derin bir iç çektim. "Uykusu derinleşsin bırakır." Alparslan beni onaylarken mırıldandı. "Sen odaya geç istersen ben birazdan geleceğim." dediğinde onaylayarak tekrardan odamıza doğru geçtim. Biraz önce kalktığım yere tekrardan uzanırken elime telefonu alarak vakit geçirmeye başladım. Kısa süre sonra Alparslan'ın geldiğini duyarak telefonun ekranını kapatırken Alparslan kapıyı usulca kapatarak yanıma doğru geldi ve biraz önce kalktığı yere doğru uzanarak tutkulu bir biçimde bana doğru yöneldi. "Nerede kalmıştık?" Elimi ensesine atıp onu kendime çekerken dudaklarımızı birleştirdim büyük bir istekle. Günlerce beklediğimiz bu ana kendimizi bırakıp içimizdeki özlemi gidermeye çalıştık saatlerce, içimizde patlayan volkanları sakinleştirene kadar birbirimize karışmaya devam ettik..
◔◔◔ Yıkayıp hazırladığım salatalıkları soyduktan sonra küp küp doğramaya başladım. Bu sıcak havada cacık iyi gider diye düşünerek yapmaya başlamıştım. Birçok meze de hazır sayılırdı. Bir Egeli olarak Funda annemden birçok zeytinyağlı lezzet öğrenmiştim ve onları da menüme eklemiştim. Evde durmanın iyi yanlarından biri de yemek yapmaya fırsatımın olmasıydı. Alparslan ve Hazal etleri almak için kasaba gitmişlerdi, oradan da markete uğrayıp döneceklerdi. Bende fırsattan istifade mutfağa girmiştim ve ne zamandır konuşmadığım arkadaşımı aramaya karar vermiştim. Telefondan Buse'nin numarasını tuşlayarak hoparlöre aldıktan sonra tezgaha bıraktım. Bir yandan da salatalıkları doğrarken Buse'nin sesini duydum. "Efendim canım?" Hüzünlü ses tonunu duyduğumda hafifçe kaşlarımı çatarak konuştum. "Busecim, nasılsın?" Buse derin bir iç çekerken konuştu. "Fırat'ın mezarından çıktım şimdi hastaneye gidiyordum, sen nasılsın? Hazal nasıl?" Sesinin neden böyle çıktığını şimdi daha net anlamıştım. Her gün sabah işe gitmeden önce uğruyordu mezara. Buradan giderken de söylemişti bunu. Ben o ordayken burada yapamam demişti. Şimdi Fırat'ın mezarı yanı başındayken her gün gitmeden yapamıyordu. Kendimi onun yerine koymak benim için çok zordu, anlayamayacağım ve anlamayı asla istemeyeceğim bir acıyla sınanmıştı. "İyiyim bende çok şükür, Hazal'da iyi teyzesi. Babasıyla markete gitti." dedim neşeli olmaya çalışır bir sesle. Buse gülerek konuştu. "Attığın videoları izliyorum kocaman olmuş teyzesinin kuzusu." dediğinde güldüm. "Bir de bana sor." Buse söylediğim şeyle ufak bir kahkaha atarken burukça tebessüm ettim. Aramızda tek eksik onlar olacaktı bugün: Fırat ve Buse.. Her şeyden çok hak etmişlerdi mutlu olmayı ama kader onları hem birbirinden hem de bizden ayırmıştı. İçimiz hep buruk olacaktı. "Özledim sizi, izin alabilirsem geleceğim." Buse'nin sesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrılırken hevesle konuştum. "Çok güzel olur bizde özledik seni. Hatta belli m olur belki biz geliriz oraya." dedim gülerek. "Bak bu da güzel olur, evimde her zaman sizin için bir oda var biliyorsun." dediğinde burukça tebessüm ettim. "Teşekkür ederiz canım benim. Senin de yerin hazır. Geliyorum demen yeter, hemen havaalanından alırız seni." "Teşekkür ederim." Buse bana cevap verdikten sonra tekrar konuştu. "Borcum ne kadar?" Muhtemelen bindiği taksideki şoföre sormuştu bunu. Taksici cevap verirken birkaç hışırtı duydum. Ardından da kapının kapanma sesini. "Hazancım ben hastaneye geldim şimdi, sonra tekrar konuşalım olur mu? Hazal'ı öp benim için. Alparslan'a da selam söyle." "Baş üstüne, kolay gelsin." Buse ile olan konuşmamız bittiğinde derin bir iç çektim. Buse'nin de dediği gibi hep birlikte olmayı çok özlemiştim. Fırat bu dünyadan göçüp giderken bizden de bir parça alıp götürmüştü. Kalbimizde onun eksikliği hiç dolmayacaktı. Kapının anahtarla açıldığını ve ardından da Alparslan'ın sesini duydum. "Hazan biz geldik güzelim." bana doğru seslendiğinde ufak bir tebessüm ederek mutfaktan çıktım. "Hoş geldiniz." Alparslan'ın yere koyduğu poşetlere gözlerim takılırken şaşkınlıkla konuştum. "Marketi mi satın aldınız? Bu kadar eksik yoktu evde." merakla Alparslan'a bakarken Alparslan Hazal'ın ayakkabısını çıkartarak bana doğru baktı. "Hazalla markete gitmek iyi bir fikir değildi galiba." Hazal ayakkabısı çıkartıldığında yaşadığı rahatlamayla birlikte bana doğru koşarken hızlıca onu kucağıma aldım. "Anni, bak." eliyle saçındaki tokayı işaret ederken saçındaki tokaya baktım. "Çok güzelmiş annecim, baban mı aldı?" dediğimde Hazal başını salladı. Yanağını kocaman öperken Alparslan'ın sesini duydum tekrardan. "Hazal'a hayır demeyi öğrenmem gerekiyor yoksa her markete gidişimizde borçlanıp geleceğim." dediğinde güldüm. "Her şeyi istedi değil mi?" dediğimde Alparslan başını salladı. "Parlayan, süslü her şeyi." "Hadi gel ben sana bir kahve yapayım da dinlen biraz, Hazal'ın peşinde koşmaktan yorulmuşsundur." dediğimde Alparslan yanıma doğru yaklaşarak mırıldandı. "Sana hayranlığım bin kat daha da arttı, meğer ne zormuş." dedikten sonra Hazal'ın yanağından makas alarak tekrardan konuştu. "Sende bana eşlik edersen elinden kahve içerim." "Olmaz, misafirlerin gelmesine az kaldı. Daha yapmam gerekenler var." dediğimde Alparslan kucağımdaki Hazal'ı alarak cevap verdi. "O zaman bende içmem, yanında senin sohbetin olmadıktan sonra kahveyi ne yapayım?" İster istemez gülümserken Alparslan önden mutfağa doğru ilerledi. Bende getirdiği poşetleri mutfağa götürerek yere bıraktım. Alparslan, Hazal'ı mama sandalyesine oturturken buzdolabına giderek soğuk su çıkardım. Büyük bir bardağa doldurarak Alparslan'a uzattıktan sonra Hazal için küçük bir bardağa normal sıcaklıkta br su koyarak içirmeye başladım. İkisi de kana kana sularını içerlerken hallerine güldüm. Çok yorulmuşlardı belli ki. Getirdikleri malzemeleri yerleştirmeye başladığımda elime aldığım poşetin içinden onlarca çikolata olduğunu görünce gözlerimi belerterek konuştum. "Burada bir orduya yetecek kadar çikolata var, sizinkilerin bu kadar çikolata sevdiğini bilmiyordum." "Bu eve 2 tane çikolata canavarı gelecek, e evdeki canavarı da sayarsak 3." dedikten sonra ekledi. "Bir de güzel karımı sayarsam, bence ancak yeter." dediğinde kaşlarımı çatarak koluna doğru vurdum. "Alparslan, ne demek istiyorsun sen?" Omuz silkerken cevap verdi. "Ne dedim canım? Hiçbir şey demedim." "Yediklerime dikkat ettiğimi biliyorsun, şimdi bu kadar çikolata almışken ben nasıl dayanayım?" mızmızlanarak konuşurken Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Dikkat edilecek neyin var onu anlamadım, bence her zamankinden daha güzelsin." Dedikleri hoşuma gitse de beni avutmak için söylediğini biliyordum. Doğumdan sonra aldığım kiloları vermeye başlamıştım diyetisyen arkadaşımın desteğiyle ancak hala fazlam vardı. "İltifatın için teşekkür ederim hayatım ama ben her şeyin farkındayım." Tezgahın başına tekrar geçtiğimde Alparslan ellerini belime koyarak başımı omzuna yasladı. "İltifat değil gerçekler bunlar." diyerek boynumu öptükten sonra ekledi. "Ayrıca yakından görmüş biri olarak hiçbir fazlan olmadığını bilmeni isterim. Hem olsa da ne olacak ki, sen kızımızı doğurdun. Yani bu gayet normal bir şey." Böyle konuşarak neredeyse beni ikna edecekti ama ben kararlıydım. O yüzden ona doğru dönerek konuştum. "Bak lafa tutuyorsun beni, şimdi gelirlerse görürsün." dediğimde Alparslan gülerek kollarını doladığı belimden çekti. "Tamam, şunları yerleştireyim bende." Alparslan benim yarım bıraktığım işi devam ettirip malzemeleri yerleştirirken bende salatalıkları doğrayarak cacığımı yaptım. Diğer yaptıklarım gibi onları bunu da buzdolabına koyduktan sonra Hazal'ın eline yemesi için küçük bir salatalık verdim. Hem suyunu emerdi hem de çıkardığı dişleri kaşındığı için iyi gelirdi. Hazal'ın salatalık yemeye çalışışını dikkatle incelerken bakışlarım dalgın bir şekilde yere doğru bakan Alparslan'a takıldı. Bugün sabahta keyifsiz olduğunu fark etmiştim ama sorunun ne olduğunu tam anlayamamıştım. Sormaya fırsatım da kalmamıştı çünkü zaten geç uyanmıştık ve ancak işlerimi denkleştirebilmiştim. Yanına doğru adımladıktan sonra tam olarak yüzünü görebilmek için aralık duran dizlerinden birine oturdum. Alparslan bakışlarını bana çevirirken elimi yanağına yaslayarak gözlerinin içine baktım. "Neyin var canımın içi?" "Rüya gördüm, kafam ona takıldı biraz." dediğinde hafifçe kaşlarımı çattım. Gece hiç uyandığını duymamıştım. Merakla ona doğru bakarken mırıldandım. "Ne gördün?" Alparslan'ın aldığı derin nefesle birlikte göğsü inip kalkarken konuştu. "Fırat'ı gördüm, bizimle birlikteydi. Hazal ile oynuyordu. Ona haberi verdiğimde amca oluyorum diye çok mutlu olmuştu, göremedi yeğenini." Alparslan'ın her zamankinden farklı duyduğum ses tonu ve dedikleri gözlerimin dolmasına yetmişti bile. Ben bile Fırat'ın eksikliğini hissederken Alparslan'ı düşünemiyordum bile. Kardeşini kaybetmişti. Onun şahadet haberini verdiği gün dışında bir daha ağladığını görmemiştim, hep gururla bakmıştı kardeşinin fotoğrafında ama içinde kopan fırtınalar farklıydı. Bunu biliyordum. "O her zaman yanımızda olacak, evet belki bedenen değil ama hepimizin kalbinde. Hazal onun fotoğrafını gördüğünde tanıyor, amcasını biliyor. Belki hiç yüz yüze tanışamayacaklar ama biz anlatacağız ona." dediğimde Alparslan başını salladı burukça. Söylediklerim içini ferahlatmayacaktı ama elimden başka bir şey gelmiyordu. Üzgün gözlerle Alparslan'a bakarken o elini belime sararak gözlerime baktı. "İyi ki siz yanımdasınız, yoksa bunu atlatmam hiç kolay olmayacaktı." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "Ne zaman istersen yanında olmaya devam edeceğiz." Alparslan ile birbirimize bakmaya devam ederken Hazal'ın elindeki salatalığı yere atmasıyla bakışlarımız ona doğru döndü. "Birisi kıskançlığından dayanamadı yine." diyerek Alparslan'ın dizinden kalkarken yere düşen salatalığa doğru ilerledim. Alparslan oturduğu yerden ayağa kalkarken konuştu. "Gel babacım, biz seninle bahçeye çıkıp mangalı yakmaya başlayalım." dediğinde onaylayarak konuştum. "Hazal'ın kafasına şapka takmayı unutma." "Tamam." Alparslan, Hazal'ı da kucağına alıp mutfaktan çıkarken bende son hazırlıkları yapmak için buzdolabına yöneldim. İlk önce Alparslan'ın aldığı etleri marine edip baharatlarını döktükten sonra onları bir güzel tepsiye koyarak hazırladım. Ardından közlemek için biberleri ve mantarları hazırlayarak tepsiye koydum. Alparslan ve Hazal tekrardan mutfağa gelirken Hazal'ın başındaki şapkaya bakarak güldüm. "Ne güzel olmuş benim bebeğim, anneye bir öpücük yok mu?" Hazal yanağıma dudaklarını değdirirken gülümsedim ve bende onun yanağına büyük bir öpücük kondurdum. Alparslan yanağını bana doğru uzatırken mırıldandı. "Bana yok mu?" dediğinde gülerek konuştum. "Hiçbir fırsatı kaçırma." Alparslan'ın da yanağını öptükten sonra onlar mutfaktan bahçeye çıkarlarken bende son hazırlıkları yapmaya koyuldum. Evin zil sesini duyduğumda hızlı adımlarla mutfaktan çıkarak kapıya ulaştım ve açtım. Abimin geldiğini gördüğümde büyükçe gülümseyerek konuştum. "Hoş geldin abicim." Abim elindeki kutuyu bana doğru uzatırken cevap verdi. "Hoş buldum." Elindeki kutuyu alırken konuştum. "Ne zahmet ettin." Dünden sonra ona bakarken utanıyordum, nasılda yakalanmıştık ama. Neyse ki tam olarak öpüşürken görmemişti bizi. İşte o zaman hiç bakamazdım yüzüne. "Ne zahmeti güzelim, yazın dondurma iyi gider." dediğinde onayladım abimi. "Kesene bereket." Ayakkabılarını çıkarttığında hızlıca sarıldım. Birbirimize sıkı sıkı sarılıp ayrılırken abimin sesini duydum. "Hazal nerede?" "Babasıyla bahçede, mangalı hazırlıyorlar." dediğimde abim yamuk bir şekilde güldü. "Alparslan yakamaz şimdi, gideyim de göstereyim ben." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için. Hala daha birbirleriyle uğraşmayı sürdürüyorlardı. Abim mutfağa girip bahçeye çıkmadan evvel bana doğru döndü. "Yardım edilecek bir şey var mı?" sorduğu soruyla başımı iki yana sallayarak reddettim. "Hayır, her şey hazır." Abim bahçeye çıkarken arkasından onu izledim. İlk önce çimenlerde koşturan Hazal'ı kucağına alıp öptükten sonra Alparslan ile tokalaşarak konuşmaya başlamışlardı. Onları izlemeyi bıraktığım sırada kapının tekrar çalmasıyla birlikte kapıya doğru ilerledim. Tam zamanında işlerimizi halletmiştik. Kapıyı araladığımda Kadir, Caner ve Büşra'yı görerek gülümsedim. "Hoş geldiniz." büyük bir sevinçle onları karşılarken Büşra içeri girerek elindeki kaseyi bana doğru uzattı. "Neden zahmet ettin canım benim?" "Zahmet olur mu hiç." Büşra ile sarıldıktan sonra Caner ve Kadir ile de sarıldım. "Nasılsın yengecim?" Caner'in sorusuyla birlikte cevap verdim. "Nasıl olayım ufaklıkla uğraşıyoruz." dediğimde Kadir konuştu. "Sahi nerede o? O ponçik yanaklarını sevmek istiyorum." dediğinde güldüm. "Bahçedeler, hadi buyurun sizde." Daha kapıyı kapatamadan Nazlı'nın sesini duydum. "Ooo erkencisiniz." Nazlı, Büşra'ya doğru bakarken konuştum. "Buyurun efenim, buyurun." Nazlıyla sarılıp selamlaşırken yanında dikilen Metehan'a doğru eğildim. "Teyzecim hoş geldin." O da kocaman olmuştu artık. Neredeyse 3 yaşına gelmişti. Metehan bana sarılırken bende ona sıkıca sarıldım. Kahverengi gözleriyle masum masum bana bakarken konuştu. "Hazal nerede?" Sorduğu soruyla birlikte konuştum. "Bahçede, koş sende hadi." dediğimde Metehan hızlıca evden girerek mutfağa ilerledi. "Tatlı getirdim bize, sen seviyorsun diye yaptım." diyen Nazlı ile birlikte hevesle konuştum. "Cheesecake mi yaptın?" "Evet." Nazlı beni onaylarken büyükçe gülümsedim. "Ay ne zamandır canım çekiyordu, ellerine sağlık." Nazlı göz kırparak bana doğru baktı. "Afiyet olsun." O Büşra ile selamlaşırken bende Emreyle selamlaştım. Kapıyı kapattığımda hep birlikte mutfağa doğru ilerledik. Emre bahçeye çıkarken Büşra'nın sesini duydum. "Yardım edilecek bir şey var mı?" sorduğu soruyla birlikte konuştum. "Yalnızca masanın hazırlanması kaldı, hava sıcak diye yiyecekleri çıkarmadım." "İyi yapmışsın, şimdi el birliğiyle hazırlarız." dedi Nazlı beni onaylarken. Buzdolabındaki yiyecekleri çıkarmaya başlarken Nazlı'nın getirdiği tatlıyı buzdolabına koydum. Büşra'nın getirdiği salata çeşidini de tabağa bölerken kapı tekrar çalındı. "Ben bunu koyarım, sen kapıya bak." Büşra elimden kaşığı alırken ben kapıyı açmak için mutfaktan çıktım. Kapıyı açtığımda direkt olarak bana doğru koşan Efe'yi gördüğümde kollarımı onun için açtım. "Hazan yenge, nasılsın?" "İyiyim bir tanem, sen nasılsın?" Efe'ye sıkı sıkı sarılırken Efe benden ayrılarak konuştu. "İyiyim, sizi çok özledim. Hafta sonu gelsin diye iple çektim." Efe'nin sözlerine gülerken Semra abla konuştu. "Beyefendi hafta sonu buraya geleceğimizi duyunca ödevlerini hızlı hızlı yaptı." "Aferin sana." Efe'nin yanağını okşarken Efe bana doğru baktı. "Hazal nerede?" dediğinde cevap verdim. "Metehanla birlikte bahçedeler." dediğimde kaşları hafiften çatıldı. "Hemen yanlarına gitmem lazım." Koştur koştur yanımızdan uzaklaşırken güldüm. Metehanla paylaşmayı hiç sevmiyordu Hazal'ı. Abisi gibi koruyup kollaması o kadar güzeldi ki. Efe'nin böyle davranacağını en başından anlamıştım. "Hoş geldiniz." diyerek Semra abla ve Murat abime bakarken Semra abla bana sarıldı. "Hoş buldum canım benim." Semra abladan ayrıldıktan sonra Murat abi ile de selamlaşırken konuştum. "Bizimkiler bahçede abi." Murat abi mutfağa doğru ilerlerken bahçe kapısının açılma sesiyle birlikte oraya doğru döndüm. Sevde ve Barış'ı gördüğümde büyükçe gülümsedim. "Hoş geldiniz." dediğimde Sevde gülerek bana baktı. "oo kapılarda mı karşılanıyoruz?" "Tabii ki." Gülerek Sevde'ye sarılıp ayrıldıktan sonra Barış'a döndüm. "Hoş geldin." Barışla da sarılırken bizimkilerin arabasının arkasına park eden arabayı gördüm. Furkan ve Nilay'ı görerek gülümsedim. Ekip tamamlanmıştı demek isterdim ancak o ekip hiçbir zaman tam olmayacaktı. "Hoş geldiniz." Nilay ile sarılırken sesini duydum. "Hoş bulduk, geç kalmadık umarım." dediğinde tebessümle cevap verdim. "Tam zamanında geldiniz." Furkanla da selamlaştıktan sonra toplu bir şekilde mutfağa geçerken beyler bahçeye çıktı. Bizde Nilay ve Sevde'nin getirdiği meze ve salataları tabaklara koyarak bahçeye çıkartmaya başladık. Masanın üzerini güzelce hazırlamaya başladığımızda Alparslan'ın sesini duydum. "Hazan, etler hazır mı güzelim?" "Hazır, getiriyorum hemen." Mutfağa gidip etleri aldıktan sonra bahçeye tekrar çıktığımda Alparslan yarı yolda beni karşılayarak elimdeki tepsiyi aldı. Göz kırparak yanımdan uzaklaşırken gülümseyerek arkasından baktım. Bakışlarım çimenlere serdiğim örtünün üzerinde oturmuş oynayan üçlüye takıldığında gülüşüm daha da büyüdü. Ne güzel olmuşlardı böyle üçü. Bakışlarımı onlardan çekerek masayı hazırlayan hanımlara çevireceğim sırada abimin sesiyle bakışlarımı mangalın etrafında dikilen beylere çevirdim. "Alparslan öyle sallanmaz bak, ver göstereyim sana." Abim Alparslan'ın elindeki mangal yelpazesine uzanırken Alparslan yelpazeyi ona doğru uzattı. "Al, göster bakalım marifetini." Abim yelpazeyi alarak ağır ağır sallarken Emre, Nazlı'nın tele dizdiği etleri ateşe doğru götürmeye başladı. "Bak gördün mü? Şimdi oldu köz." Abim gözleriyle kömürü işaret ederken Alparslan'ın gözlerini devirdiğini gördüm. Emre teli koyduktan kısa süre sonra etlerin cızırtısı duyulmaya başlamıştı. "Halacım, ne kadar güzel olmuş benim prensesim." Semra abla Hazal'ı kucağına almış masaya doğru götürürken Hazal eliyle Semra ablanın yüzüne dokundu. "Hala?" Çat pat bu tür kelimeleri söyleyebiliyordu artık. "Efendim Halacım?" Semra ablam Hazal'ı severken Nazlı hızla yanlarına ilerleyerek ellerini Hazal'ın yanaklarına götürerek acıtmayacak bir biçimde sıktı. "Teyzecim, çok özledim seni." Onların tüm odağı Hazal'a kaymışken bende bardakları masaya yerleştirerek Caner'in yanındaki boş olan yere oturdum. "Naber?" merakla ona bakarken Caner güldü. "Ne olsun, iş güç yengecim." dediğinde bakışlarımı tekrardan Caner'e çevirdim. "Onu mu diyorum oğlum?" Bakışlarımla Büşra'yı işaret ederken Caner utanarak güldü ve başını eğdi. "İyi gidiyor her şey. Biliyorsun daha yeni sayılırız." dediğinde gülümsedim. İkisinin de mutlu olduğu gözlerinden belliydi. Caner'in mutlu olmasını her şeyden çok istiyordum. Daha doğrusu hepsinin mutlu olmasını istiyordum çünkü hepsi bunu çok hak ediyorlardı. Bakışlarım mangalın kenarında dikilmiş elindeki telefonla mesaj yazan ve hatta yüzünde minik bir tebessüm olan Kadir'e kaydığında şaşırmadan edemedim. "Kadir'in yüzünü güldüren kim böyle?" diyerek Caner'e doğru baktığımda tam Canerle ikimizin arasına başını uzatan Barış ile irkildim. "Aydan." dediğinde hızlıca başımı Barış'a çevirdim. "Gerçekten mi?" Barış gülerek başını salladı. "Evet, Kadir'i de kaptırdık." Bunu duyduğuma o kadar sevinmiştim ki anlatamazdım. Aramızda evliliğe en uzak olan kişi oydu ve şimdi yüzünü güldüren birinin olmasına seviniyordum. "Vay be, herkesin başı bağlandı desene." diyerek oturduğum yerden kalktım. Bu durum beni duygulandırıyordu. İlk tanıştığımızda neredeydik şimdi neredeydik. Aramıza sürekli yenileri katılıyordu ve git gide kocaman bir aile oluyorduk. Alparslanların yanına doğru ilerlerken burnuma dolan kokuyla ağzımın sulanmasına engel olamadım. "Mis gibi koktu." diyerek tam Alparslan'ın yanında durduğumda Alparslan elini belime sarıp şakağımı öptü. "Acıktın mı?" diyerek merakla bana bakarken başımı salladım usulca. "Biraz." "Pişmek üzere, siz masaya geçin bizde hemen ikinci postayı atıp geliriz." Abim bana yönelik konuşurken onu onaylayarak yanlarından uzaklaştım ve masaya doğru yaklaştım. "Etler hazır olmak üzereymiş, hadi buyurun." Herkes masadaki yerlerine geçerken bizden biraz ileride oynayan Metehan ve Efe'ye doğru seslendim. "Efe, Metehan hadi gelin. Yemekten sonra devam edersiniz oynamaya." İkisi de oturdukları yerden kalkıp masaya geldiklerinde herkes annesinin yanına geçerek oturdu. Hazal'ı kucağıma alarak oturduğumda Alparslan elindeki et tenceresiyle birlikte yanımıza geldi. Sırayla herkesin tabağına etlerden koyarken diğer etlerinde ateşe konulduğunu gördüm. Yanıma oturacağı sırada hızlı adımlarla mutfağa ilerlerken merakla arkasından baktım. Elinde Hazal'ın mama sandalyesiyle gelerek kucağımda oturan Hazal'ı mama sandalyesine oturturken mırıldandı. "Sende rahat rahat yemeğini ye, ben ilgilenirim." minnettar bir biçimde ona bakarken Alparslan bana küçük bir tebessüm ederek Hazal'a doğru döndü. Tabağındaki etlerden çok küçük parçalar kopartarak Hazal'a verirken hayranlıkla onu izlemeye devam ettim. "Yenge özlemişim vallahi yemeklerini ellerine sağlık." Caner'in sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirirken gülümsedim. "Afiyet olsun." Semra abla Caner'e katıldığını belirtircesine konuştu. "Vallahi Hazan, ne kadar çok şey hazırlamışsın. Hem de Hazalla birlikte." Semra ablaya cevap vereceğim sırada Murat abi konuştu. "Funda annem olsaydı şey derdi şimdi. Nazar değdireceksin kızıma Semra, maşallah de." Murat abinin sözleriyle gülerken Semra abla onayladı. "Doğru, maşallah maşallah." "Ekip tamamlandı ha?" Büşra'nın sözleriyle birlikte Alparslan'ın hüzünlü sesini duydum. "Ekip hiçbir zaman tam olmayacak." Bu sözle birlikte hepimizin gözlerine hüzün yerleşirken derin bir iç çektim. Herkesi içeri davet ederken düşündüğüm şeyi şimdi Alparslan'ın dile getirmesi içime oturmuştu. Bu ekip hiçbir zaman tam olmayacaktı. Fırat ve Buse'siz biz hiçbir zaman tam olamayacaktık. Büşra kırdığı potla birlikte sessizleşirken Nazlı'nın konuyu dağıtmak için kurduğu cümleyi durdum. "Eee sizi ne zaman evlendiriyoruz?" Nazlı, Sevde ve Barış'a doğru bakarken merakla bende onlara doğru baktım. Emre karısına destek vermek için ima ile Barış'a bakarken konuştu. "Duyduğuma göre Harun Yarbay seni odasına çağırmış." Heyecan ve merakla Barış'a doğru baktığımda Barış derin bir iç çekerek hepimize doğru baktı. "Hiç sormayın, bugün öleceğimi hissettim." dediğinde Caner konuştu. "O kadar mı?" "O kadar hiç sorma." Barış başını dramatik bir biçimde iki yana sallarken Kadir konuştu. "Hadisene canım, meraktan öleceğiz hep birlikte." Kadir'in kızgınlıkla karışık alaylı sesiyle birlikte Sevde Barış'ın kolunu dürttü. "Sende babamı kötü göstermeye mi çalışıyorsun Barış?" "Yok hayatım ne alakası var?" Barış, Sevde'ye baktıktan sonra bize doğru dönerek konuştu. "Harun Yarbay'ım beni çağırdı. Tabi gittim yanına korka korka. Çünkü beni çağırması hayra alamet değil." Merakla Barış'ı dinlerken Barış devam etti sözlerine. "Odaya girince böyle dik dik baktı yüzüme. Dedim vuracak bana." "Barış!" Sevde'nin uyarı dolu sesiyle birlikte gülmemek için kendimi zor tutarken Barış genzini temizleyerek devam etti sözlerine. "Baktı yüzüme uzun uzun." Furkan bıkkın bir şekilde nefes verirken mırıldandı. "İntroyu geç be kardeşim." Furkan'ın haklı itirazına topluca gülerken Barış ters bir biçimde baktı Furkan'a. "Ağız tadıyla anlattırmıyorsunuz ya sizde." "Devam et aslanım sen." Alparslan olaya müdahale ederken Barış direkt olarak Alparslan'a bakarak anlatmaya devam etti. "O uzun bakışlardan sonra dedi ki, ben bir şey duydum. Doğru mu? O an kalbimin yerinden çıkacağını hissettim." dediğinde Barış'ın yerinde olmak istemediğimi fark ettim. O an kim bilir nasıl gerilmişti, nasıl korkmuştu? "Ne duydunuz komutanım dedim. Harun komutan ise Sevde ile ilgili demez mi?" dediğinde şaşkınca ona doğru baktım. Barış sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi anlatmaya devam etti. "Eyvah dedim, yandık. Sonra bir cesaret geldi bana. Evet komutanım her şey doğru, ben kızınızı seviyorum ve izin verirseniz talibim dedim." Barış'ın sözleriyle birlikte kimseden çıt çıkmazken hepimiz şaşkındık. Ondan böyle bir atağı hiçbirimiz beklemiyorduk çünkü. Sevde ile sevgili oldukları zaman Harun beye yakalanmamak için neredeyse Diyarbakır'ın en ücra köşelerinde buluşuyorlardı. Birden böyle cesaret gelmesine şaşırmıştım. "Eee Harun komutanım ne dedi?" Murat abi duyacaklarından korkar bir ifadeyle Barış'a sorusunu yönelttiğinde Barış hepimize baktı tekrar teker. Alacağımız cevabı büyük bir heyecanla beklerken Barış susmaya devam ediyordu. "Dizinin en heyecanlı yerinde reklam girmiş gibi davranmasana oğlum!" Caner'in sesiyle birlikte hak verircesine başımı salladım. Caner haklıydı, gerçekten kendimi reklam arasına girmiş gibi hissediyordum o sustukça. "İyi be, bir heyecan yaptırmadınız sizde." Barış sitemli bir şekilde konuştuktan sonra devam etti sözlerine. "Harun komutan yanıma geldi, o yanıma yaklaşırken gözlerimi kıstım herhangi bir yumruğu suratıma yiyecekmiş gibi ama beklediğim olmadı. Harun komutanım elini omzuma atarak aferin dedi." "Aferin mi dedi?" abimin şaşkın sesiyle birlikte Barış başını salladı. "Aferin dedi evet, bende ilk yanlış anladım sandım ama anlamamışım. Cesaretini tebrik ettim, bir gün ayarlayalım gel kızımı iste dedi." Şaşkınlıkla Sevde ve Barış'a bakarken konuştum. "E hayırlı olsun o zaman." dediğimde Sevde gülümseyerek bana doğru baktı. "Teşekkür ederiz." "Desene bize bir eğlence daha çıktı." Emre'nin konuşmasıyla birlikte Murat abi ekledi. "Yalnız Harun komutanımın bayağı davetlisi olur, yani büyük bir nişan yapılır herhalde." Alparslan onları onaylarcasına konuştu. "Ya da düğün çok kalabalık olur." Onları tebessümle dinlerken Nilay'ın sesini duydum. "Ohoo siz hemen düğüne geçtiniz, Sevde'ye soran oldu mu evlenmek istiyor mu?" dediğinde Büşra Nilay'ı onayladı. "Aynen öyle, bildiğim kadarıyla bir evlilik teklifi yok ortada." Bakışlarım Sevde'ye dönerken herkesin bakışları da benim gibi ikiliye döndü. Abim elini Barış'ın omzuna doğru atarken mırıldandı. "Evlilik teklifi etmedin mi oğlum sen?" Barış başını iki yana sallarken abim hayretle konuştu. "Direkt pat diye babasından istedin yani. Hiç mi örnek almadın koçum bak burada kaç tane evli çift var?" "Üstüne gitmeyin çocuğun belki daha edecek, belki sürprizi vardı." dedim Barış'a destek çıkarak. Barış bana minnettarca gülümsedi. "hah ağzını öpe-" diyerek duraksadı ve sözlerine devam etti. "Ağzına sağlık vallahi sende olmasan." Aramızdaki sohbeti Hazal'ın ağlama sesi bölerken abim oturduğu yerden kalkarak yanımıza doğru geldi ve Hazal'ı kucağına aldı. "Gel dayıcım sen kucağıma." Abim yerine tekrar geçerken Alparslan pişen etleri mangaldan alarak yanımıza geldi ve tekrardan herkese servis yaptı. Herkes büyük bir iştahla yemeğini yerken önündeki tabaktan kızımın ağzına doğru et uzatan Metehan ile birlikte duraksadım. Alparslan olaya anında müdahale ederek konuştu. "Emre bak oğluna sahip çık, kızımın yanında fazla dolaşmasın." "Aaa ayıp ediyorsun ama napıyor sanki çocuk, iyi niyetiyle yemek veriyor." Nazlı hızla oğlunu savunuşa geçerken Alparslan konuştu. "Ben iyi niyet falan bilmem, bir daha görmeyeyim." Alparslan'ı kolumla dürterken bakışları bana doğru döndü. Ne yapıyorsun manasında başımı iki yana sallarken Alparslan omuz silkti. "Biraz önce de Hazal'ın saçını çekti, ben kurtardım onu." diyen Efe ile birlikte Alparslan gözlerini belertti. "Saçını mı çekti? Bak Mete kızımla uğraşma." Alparslan Metehan'a bakarken Metehan hızla Efe'ye baktı. "Çekmedim saçını." "Çektin, gördüm." dedi Efe hızla. İkisi arasındaki tartışmayı dinlerken Kadir'in sesini duydum. "Sen Abdülhamit'i savundun." dediğinde Caner hızla ona cevap verdi. "Savunmadım." İkisinin yaptığı taklide gülmeye başladım. Nasılda akıllarına geliyordu böyle şeyler. "Olur böyle şeyler abisi, yanlışlıkla olmuştur değil mi Metecim?" Metehan'a tebessümle bakarken Metehan usulca başını salladı. Metehan'dan sonra bakışlarım Efe'ye döndüğünde hala ters bir biçimde Metehan'a baktığını gördüm. O sırada Hazal'ın ince sesi duyuldu masada. "Dayı, bak." eliyle saçını işaret ederken abim Hazal'ın tokasına doğru baktı. "Çok güzel dayıcım, kim aldı onu sana? Anne mi adlı?" Abimin sorusuyla birlikte Hazal babasını işaret ederken abimin mırıltısını duydum. "Bende bu zevksiz şeyi Hazan nasıl aldı diye düşünmüştüm." "Duyuyorum yalnız." Alparslan'ın sert sesiyle birlikte abim omuz silkti. "Duy ne yapayım?" Biz çocuklara kızıyorduk ama onlar hala büyüyememişlerdi ki. Onlar böyle yaparken çocuklarda onlardan örnek alıyorlardı. "Ee Nilay, senin işlerin nasıl gidiyor?" Semra ablam, Nilay'a doğru döndüğünde Nilay tebessümle Semra ablaya baktı. "İyi gidiyor şükür, bana da meşgale oldu." dediğinde Semra abla onayladı. "İyi olmuştur tabii, insan evde durdukça sıkılıyor." Nilay geçenlerde bir kreşte işe başlamıştı. Diyarbakır'a gelmeden önce de bir kreşte çalıştığını söylemişti. Nazlı'da sağ olsun burada bizden eski olduğu için tanıdıklarını devreye sokmuş ve Nilay için bir kreş ayarlamıştı. "Hazan, sen ne zaman dönüyorsun hastaneye?" Büşra'nın bana yönelttiği soruyla birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdim. " Yaklaşık 3 ay kaldı, bir an önce dönmek istiyorum." dediğimde Büşra beni onayladı. "İnsan özlüyor değil mi?" dediğinde başımı salladım. "Özlemez mi? Saatlerce ayakta ameliyat yapmayı bile özledim." Benim sözümün bitmesiyle birlikte herkes kendi arasında sohbet ederken Alparslan'ın kulağımın dibindeki nefesini hissettim. "Mesleğini bu kadar sevmene ayrı aşığım, bunu söylemiş miydim?" usulca ona dönerek dudaklarımı büzdüm ve gözlerimi kıstım. "Galiba söylememiştin." "O zaman söyleyeyim, mesleğini bu kadar sevmene ayrı sana ayrı aşığım." duyduğum şeylerle yüzümdeki gülüş büyürken mırıldandım. "Bende sana çok aşığım." Açık havada, sohbet eşliğinde, tıka basa karnımızı doyurmuştuk. Hava güzel olduğu için hiç içeriye geçmeyip bahçede oturmaya devam etmiştik gecenin geri kalanında. Kızlarla el birliğiyle masayı toplamıştık. Bir kısmımız bulaşıkları hallederken bir kısmımız da tatlıları hazırlamıştı. Tatlılarımızdan sonra da kahvelerimizi içerek gece geç saatlere kadar oturmuştuk. Hazal babasının kucağında uyuyakalırken Metehan'da annesini kucağında uyumuştu. Onları yukarı çıkartırken Efe de oturduğu yerde uyuklamaya başlamıştı. Sohbetin güzelliğimi yoksa uzun süredir görüşmemiş olmanın verdiği enerjiyle mi bilmiyordum ama biz epey oturmuştuk. Gece geç saatte misafirlerimiz uğurlayarak kendimizi yatağa atmıştık. Alparslan'ın kolları arasında deliksiz bir şekilde uyurken aklımda çok güzel bir gün geçirdiğim vardı. Yaşadığımız her şeye rağmen böyle gülebilmemiz, sohbet edebilmemiz bizim için büyük bir nimetti. Elbette ki aramızda olmayanlar her daim kalbimizin bir köşesinde bize eşlik etmeye devam edeceklerdi..
Bölüm Sonu ‣‣‣ Eveet, uzun zaman sonra bölümümüzü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı ve tabii ki Hazal'ımızı unutmayalım. Ay ben çok özlemişim onları, yazarken fark ettim. ‣‣‣ Toplu sahneler, Kartal ile olan sahneler nasıldı? Tabii ki Buse'mizi de unutmadık:) ‣‣‣ Çiftlerimizin durumlarından bahsettim genel olarak, beğendiniz mi? Diğer özel bölümlerimizde görüşmek üzere.. |
0% |