@mutlusonsuz222
|
Özel Bölüm.2
Önümdeki poşetin içinde duran çileklerin saplarını ayıklayarak hazırladığım suyun içine bırakırken bir yandan da mutfakta yankılanan şarkıya eşlik eden ve aynı zamanda önündeki kek karışımı karıştıran kızıma doğru baktım.
"Tuttu fıylattı kalbimi, ezdi üstünü çiğnedi zamanla geçey dedi zamanla zamanla.." bağırarak şarkıya eşlik ederken bakışlarını bana doğru çevirip elindeki spatulanın ucunu bana doğru uzattı. "Hadi anniş sende." dedi cıvıl cıvıl bir sesle. Artık gayet rahat bir şekilde konuşabiliyordu. Tek sıkıntısı 'R' harfini net bir şekilde söyleyememesiydi.
Seve seve isteğini kabul ederek şarkıya eşlik ettim. "Aşkı çabuk söndü, beni pabucunun ucuyla eze eze geçti ve gitti, geri sardık, hep aynı sahneyi oynadık durduk.."
Şarkının kalanını birlikte söyleyerek dans ettikten sonra derin bir nefes verdim. Kızımla böyle vakit geçirmeyi çok seviyordum. Hele ki babasının olmadığı zamanlarda onun eksikliğini hissettirmemek için elimden geleni yapmaya çalışıyordum.
Alparslanlar göreve çıkalı 2 ayı geçmişti. Ara ara telefonla konuşarak özlemimizi gidermeye çalışıyorduk ancak zor bir durumdu. Yıllar geçtikçe ben alışmaya başlamıştım ama 3 yaşındaki bir çocuğa baban operasyona gitti ancak telefonda konuşabilirsin diyemyordum. Sürekli ona olan özlemini dile getiriyordu, onu istiyordu. Hele de babasına çok düşkün olduğu için zaptetmek zor olabiliyordu.
Neyse ki bu durum sona eriyordu bugün. Alparslan operasyondan sabah dönmüştü, birkaç evrak işinden sonra eve gelecekti. Yine doğum gününü bizden ayrı geçirmişti ancak bu sefer Hazal ile mutfağa girmiş ve onun için güzel bir pasta yapmaya başlamıştık. Hazal tezgaha yetişmek için sandalyeye çıkmış kek karışımını birlikte hazırladıktan sonra onu karıştırmaya uğraşıyordu.
"Anniş, bu olmuş mu?" diyerek keki bana işaret ederken çilekleri ayıklamayı bırakıp ona doğru yaklaştım. Homojen bir şekilde karışmış karışıma bakarak başımı salladım. "Olmuş annecim. Şimdi bunu kalıba dökelim."
"Ben yapmak istiyoyum, babişim geldiğinde ona da söyleyeceğim keki ben yaptım diyeceğim." Tatlı tatlı konuşarak bana bakarken gülümsedim. "O zaman ben bebeğime hemen kalıbı getiriyorum." Daha önceden hazırladığım kalıbı tezgahın üzerine bıraktıktan sonra Hazalla birlikte karışımı kalıba doğru döktük. Ardından da düzgün kabarması için ufak düzeltmeler yaparak konuştum. "İşte bu kadar."
"Ay anne, ne zaman pişey ki bu? Ben hemen süslemek istiyoyum." Meraklı gözlerle bana bakarken cevap verdim. "Sen elini yıkayıp üzerini değiştirene kadar pişer annecim. Sonra da güzelce sesleriz tamam mı?" dediğimde hevesle başını salladı. "O zaman ben gidiyim, hemen en güzel elbisemi giyim."
Sandalyeden dikkatlice indikten sonra üzerinde olan önlüğün iplerini çözdüm. Hazal hiç beklemeden mutfaktan koşar adımlarla çıkarken arkasından gülerek baktım. Babası gelecek diye heyecan doluydu. Dün onun geleceğini öğrendiğinde gece yatmadan önce en güzel elbisesini dolaptan çıkarttırmış ve hazırlığını yapmıştı. Hem babası gelecek diye hem de onun doğum gününü kutlayacak diye hevesliydi, mutluydu.
Ona hediye edeceği resmi bile günler öncesinden çizmişti ve üçümüzün olduğu resimleri koysun diye küçük bir çerçeve almıştık beraber. Benim hediyemse daha farklıydı, hediyesinin varlığını o göreve gittiğinde almıştım.
Zaten çok istediği bir şeydi. Hazal biraz daha büyüsün diye ertelemek isteyen taraf ben olmuştum ancak ondan habersiz ilaç almayı kesmiş ve ona sürpriz yapmak istemiştim. Bebeğimizin varlığını o gittikten sonra öğrensem de içimdeki mutluluğa engel olamamıştım. İlk telefon konuşmamızda ona hamile olduğumu söylemiştim. Olur da ona bir şey olursa bebeğinin varlığını bilmesi gerekiyordu.
Alparslan haberi duyduğu an sevinçten deliye dönmüştü. Yanında olamasam da, telefondan bile anlamıştım mutluluğunu. Titreyen seni, heyecandan kekelemesi yetmişti onu anlamama. Tüm tim bu haberle mutlu olmuş ve toplu bir şekilde tebrik eden seslerini duymuştum.
Asker eşleri olarak her daim birbirimize destek olsakta Semra ablam ve Nazlı yanımda olmuşlardı bu süreçte. Bulantılarım çok fazla olduğu için yemek yapamadığımda yemek yapmış, Hazalla ilgilenmişlerdi. Bana çok destekleri bulunmuştu, Funda annem her gün aramış ve halimi hatırımı sormuş, memleketten birçok yiyecek göndermişti. Abim ise haberi verdiğimde Hazal'ın haberini öğrendiği andaki gibi ilk önce şaşırmış ardından da Alparslan'ın eksliklğini hissettirmemek için her şeyi yapmıştı. Hazal'ı zaptedemediğim zamanlarda ilgilenmiş, eli kolu dolu gelmişti yanımıza. Kaç gece Hazal'ı uyutmuş, benim ağlama seanslarımda yaslanacağım omuz olmuştu. Böyle bir aileye sahip olduğum için gerçekten çok şanslıydım.
Keki fırına pişmesi için koyduktan sonra çilekleri ayıklamayı bitirip pastanın kreması hazırlamaya koyuldum. Kısa süre sonra o da hazırlandığında biraz dinlenip pişmiş olan keki fırından çıkardım. Onu soğuması için tezgaha bıraktıktan sonra mutfaktan çıkarak Hazal'ın yanına doğru ilerlemeye başladım. Odasına ulaştığımda içeri kafamı uzatıp yardıma ihtiyacı olup olmadığını soracağım sırada içeride kimseyi göremeyince kaşlarım çatıldı.
Adımlarımı ilk önce oturma odasına ve orada bulamayınca da yatak odamıza doğru attığımda bizim odamızda benim makyaj masamın pufuna oturmuş malzemelerimi karıştırarak yüzüne bir şeyler sürmeye çalışan kızımla birlikte kaşlarım iyice çatıldı.
"Hazal, burada ne yapıyorsun kızım?" İçeri doğru seslendiğimde benim sesimle birlikte irkilerek bakışlarını bana doğru döndürdü. Bana doğru döndüğünde yanağının bir kısmına sürdüğü allığı görerek gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım çünkü allığı yanağına sürerken biraz fazla kaçırmış ve neredeyse göz kenarları dahil çenesine kadar her yerine sürmüştü.
"Hih! Yakalandım." Elini alnına doğru vururken verdiği tepkiyle dayanamayarak güldüm. Odaya girip yanına doğru yaklaşırken tepkimi ölçercesine yüzüme bakarak konuştu. "Kızdın mı annecim?"
"Kızmadım ama anneyle babanın odasına izinsiz girmeyecektin hani?" dediğimde Hazal bakışlarını yere doğru eğdi mahcupça. "Özüy dileyim ama sen bunları sürünce çok güzel oluyoysun, bende senin gibi güsel olmak istedim." Yaptığı açıklama ile birlikte tam onun önünde dizlerimin üzere çökerek elimi yanağına götürdüm. "Sen benden daha güzelsin zaten bebeğim."
Parıldayan gözlerini tekrardan gözlerime çıkartırken ekledim. "Hem çocuklar böyle şeyleri yüzlerine sürmemeliler. Okumuştuk kitapta, hatırladın mı?" dediğimde usulca başını salladı.
Hevesini kırmamak için gözlerine bakarak tekrardan konuştum. "Ama bu seferlik bir istisna yapabiliriz." dedim gülümseyerek. Bir kere hevesini aldıktan sonra muhtemelen bir daha kullanmak istemeyecekti. O yüzden bir kerelik kuralları esnetebilirdik.
"Canım annem." diyerek boynuma atılırken sıkıca sarıldım kızıma. Ardından kollarımızı birbirinden ayırırken yanağına fazlaca sürdüğü allığı güzelce temizledim ve düzgünce sürdüm.
Onun isteği üzere göz kapaklarına pembe renkli fardan az miktarda uygulayarak dudaklarına da bilinen markanın dudak parlatıcısını sürerek makyajını tamamladım.
"Teşekküy edeyim annecim." dedikten sonra oturduğum puftan inerek kendi etrafında dönerek tekrar konuştu. "Güzel oldum dimi?" diyerek benden cevap beklerken başımı salladım. "Çok güzel oldun, prensesler gibisin."
Söylediğim şeyle yüzündeki gülümseme büyürken ona hitaben tekrar konuştum. "Şimdi sen odana gidip resim çizmeye devam et, ben hemen duşa girip çıkayım. Sonra pastayı süsleriz. Tamam mı?" dediğimde anlayışla başını salladı ve odadan çıktı.
Hazal'ın odadan çıkmasıyla birlikte banyoya girerek kısa bir duş aldıktan sonra çıktım. Ardından hızlıca üzerime salaş bir elbise giyerek saçlarımın nemini aldıktan sonra odadan çıktım. Merdivenlerden inmeden evvel Hazal'a doğru seslendim.
"Annecim, ben mutfağa iniyorum." Ona doğru seslenmemle birlikte koşturarak bana doğru geldiğini duydum. "Geldim, geldim!" Yanıma gelip benden önce merdivenlerden inmeye başladığında arkasından seslendim. "Yavaş ol, düşeceksin."
Beni dinlemeyerek son basamağı da bitirip mutfağa girdi. Arkasından ilerleyerek mutfağa girdiğimde çoktan sandalyenin üzerine çıkmış beni beklediğini gördüm. Tezgaha yaklaşarak keki ikiye bölerek sütle ıslattıktan sonra kremayı sürmesi için Hazal'ın önüne doğru koydum. Hazal büyük bir dikkatle kremayı sürerken parmağımın ucunu kremayı daldırdıktan sonra usulca burnuna doğru sürdüm.
Yaptığım hareketle birlikte şaşırırken bakışları bana doğru kaydı. "Yaaaa!" O da benim gibi kremaya parmağını daldırıp benim yüzüme sürerken güldü. "Çok güzel oldun anne." diyerek yüzüme bakarken ekledi. "Babam seni böyle göyse güleydi."
"Öyle mi Hazal Hanım, güler miydi?" diyerek tekrar kremayı aldım ve yanağına sürdüm. "Şimdi sana da güler." dediğimde yüzünü buruşturdu. "Ya makyajım bozulacak amaa." Dediği şeyle gülerken elimi yanağına götürerek nazikçe sildim. "Peki küçük hanım hemen temizliyorum aman makyajınız bozulmasın."
Hazal kremayı sürdükten sonra çikolata parçacıklarını da kremanın üzerine koyduktan sonra kekin diğer kısmını da üzerine koyarak etrafına kremanın kalanını yayarak düzgün bit görüntü oluşmasını sağladım. Benim ardımdan Hazal pastanın üstünü süslerken birkaç parça çilek yiyerek onu izlemeye devam ettim.
Büyüdükçe bana biraz daha benzemeye başlamıştı. Abim, Alparslan'ı sinirlendirmek için sürekli küçük Hazan deyip duruyordu ancak bu Alparslan'ın pek umurunda değildi. Hatta bana benzediği için memnundu. Bunu da sıkça dile getiriyordu. Bende halimden gayet memnundum.
"Anneciiiim, güsel olmuş mu?" pastanın üzerini işaret ederken başımı salladım. "Mükemmel olmuş, baban çok beğenecek. Hepsini yemek isteyecek." dediğimde Hazal'ın yüzündeki gülümseme büyüdü. Ardından da hafifçe kaşlarını çatarak mırıldandı. "Ama hepsini babam yeyse biz ne yiyeceğiz?"
"Bende seni yerim olmaz mı?" diyerek yanağına, boynuna büyük sulu öpücükler kondurmaya başladığımda gülerek beni engellemeye çalıştı. Bazen tatlılığına dayanmak çok zor olabiliyordu.
Bizi birbirimizden ayıran şey kapının zili olurken Hazal hızla sandalyeden inerek kapıya doğru koşmaya başladı. "Babam geldi, babam geldiii!"
Onun arkasından mutfaktan çıkarken bana doğru seslendi. "Anne, babam geldi!" Kapının kulpuna ulaşamadığı için heyecanla beni beklerken kapıya giderek açtım.
Gözlerim aylardır buluşmayı özlediği gözlerle buluşurken büyükçe gülümsedim. Bakışmamızı bölen şey Hazal'ın heyecanlı sesi oldu. "Hoş geldin babacıım." Alparslan hiç beklemeden Hazal'ı kucağına alırken Hazal sıkıca kollarını boynuna doladı. "Hoş buldum fıstığım."
Bundan yıllar önce şu kapı çaldığı an Alparslan'ın kollarına atılan kişi ben olurken şimdi sıram kapılmıştı. Hazal benden bir adım öndeydi hep. İkisi birbirine sarılıp hasret giderirken Hazal babasının yanağını arka arkaya öptü. "Seni çok çok çok özledim. Taaaaa bu kaday çok." diyerek kollarını açabildiği kadar açarken Alparslan güldü. "Bende seni çok çok çok özledim, dünyalar kadar çok."
"Canım babam" diyerek tekrardan kollarını babasına sararken Alparslan'da ona sarılarak yanağını, saçlarını öptü uzun uzun. Ardından kucağından usulca indirerek elindeki poşeti Hazal'a doğru uzattı. "Bak burada ne var?" dedikten sonra Hazal'ın kulağına doğru eğilerek konuştu. "Çikolataları annen görmesin, yemek isteyebilir. Dondurmayı da.." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Biraz ayıp olmuyor mu?"
Alparslan muzipçe gülüp göz kırparken Hazal poşetin içine bakarken sevinçle gülümseyerek babasına doğru baktı. "Donduymaa! Hem de en sevdiğimden.." dedikten sonra bana doğru döndü. "Annecim yiyebiliy miyim? Noluuy." Gözlerini kırpıştıra kırpıştıra bana bakarken cevap verdim. "Şimdi yemek yiyeceğiz, yemekten sonra yersin tamam mı? Onu buzdolabına koyalım erimesin."
Söylediğim şeyle birlikte Hazal yüzünü asarken Alparslan tekrar konuştu. "Annen haklı, yemekten sonra birlikte yeriz tamam mı?" dediğinde mecburen kabul etti Hazal. Mahsun bir şekilde mutfağa doğru ilerlerken arkasından bakarak mırıldandım. "Bak sen alıyorsun, sonra ben izin vermeyince kötü anne oluyorum."
Sitemle bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdiğimde Alparslan dediğim şeyi umursamayarak elimden tuttu ve beni kendine doğru çekti. Bu hamlesiyle birlikte ellerim göğsüne yaslanırken elini belime sararak mırıldandı. "Sitemini sonra dinlemeyi çok isterim, şimdi özlem gidermem gereken dakikalardayım."
Memnuniyetle kollarımı boynuna dolarken Alparslan sıkıca bana sarıldı. Dudaklarını boynumda, burnunu saçlarımın üzerinde hissederken derin bir iç çekti. "İşte şimdi nefes aldığımı hissediyorum."
"Çok özledim seni.." diyerek bende onun gibi kokusunu ciğerlerime çektim. Ferah kokusu burnuma dolarken gözlerimi kapattım huzurla. Operasyon dönüşü duş almıştı anladığım kadarıyla. "Ben daha çok, hem senin hem kızımın özlemi bitirdi beni ve tabii bebeğimizin özlemi de."
Kollarımı boynundan çekip gözlerine doğru baktım. Elimi uzayan sakallarına yaslayarak okşarken gülümsedim. "Çok şükür iyisin, sağ salim geldin bize. Şimdi özlemimizi gideririz."
Hiç beklemeden dudaklarımızı birleştirirken büyük bir açlıkla birbirimizi öptük. O kadar özlemiştim ki onu, kelimelere dökemiyordum bile. Ne yaparsak yapalım bu özlemi geçirmek zordu. Hazal'a yakalanmamak için dudaklarımız birbirinden ayrılırken Alparslan belimde duran elini karnıma doğru kaydırarak avuç içini büyümeye başlayan karnımda gezdirdi usulca.
Bu bebeğiyle ilk temasıydı, kalbim bu hareketiyle pır pır olurken elimi elinin üzerine yasladım. Alparslan usulca önüme doğru eğilirken karnımla aynı hizaya gelerek mırıldandı. "Onunla tanışmak için o kadar sabırsızlandım ki. Gelemeyeceğim diye çok korktum." dediğinde hızla konuştum. "Allah korusun."
Alparslan dudaklarını karnıma doğru bastırdığında derin bir iç çektim. "Hoş geldin babacım, seni o kadar çok bekledim ki. Anneni ikna etmek pek kolay olmadı." Söylediği cümle ile elimle Alparslan'a omzuna doğru vurdum. "Ssn bugün beni sinirlendirmek için ant mı içtin, ne bu konuşmalar?" dediğimde Alparslan diz çöktüğü yerden kalktı ve güldü. "Daha önceden de söylemiştim. Deli sevdiğini taşlarmış."
Yüzümde ister istemez gülümseme oluşurken Alparslan elini tekrardan belime sararak beni kendine doğru çekti ve dudaklarını alnıma bastırdı. "Teşekkür ederim güzel karım, beni bir kere daha dünyanın en mutlu adamı yaptın."
"Asıl ben sana teşekkür ederim canımın içi, yalnız bir kadınken senin gibi güzel bir adamla tanıştım ve kocaman bir aileye sahip oldum." diyerek başımı Alparslan'ın omzuna yasladım. Gözlerimi kapatmış sıkı sıkı kocama sarılırken Hazal'ın sesiyle birlikte Alparslan'ın kollarından ayrılmak zorunda kaldım.
"Anniş, ben bunu koyamadım. Geliy misin?" Mutfaktan bana doğru seslenen kızımla birlikte cevap verdim. "Geldim annecim."
"Her seferinde bir yolunu buluyor sıpa. Kartal öğretiyor bunu ona. Annenle babanı yalnız bırakma diyor bak, şuraya yazıyorum." Diye söylenirken güldüm. "Abimin ne suçu var canım?"
Alparslan gözlerini devirirken kollarının arasından çıktım ve mutfağa ilerleyerek içeri girdim. Hazal buzdolabının başında beni beklerken elindeki dondurmayı alarak buzluğa yerleştirdim. Ardından da süslediğimiz pastayı alarak buzdolabına koyduktan sonra yemekleri çıkartarak ısıtmaya başladım.
"Pastayı ne zaman veyeceğiz?" Meraklı gözlerle bana bakarak kısık sesle konuşan Hazal ile birlikte ona doğru eğileceğim sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Anne kız fısır fısır ne konuşuyorsunuz bakalım?"
Hazal, babasının sesiyle irkilirken panikle bana doğru baktı. "Hih! Yakalandık." dediğinde gülerek Alparslan'a doğru döndüm. "Anne kız konuşuyoruz öyle, aramızda." dedikten sonra Hazal'a dönüp göz kırparken Hazal büyükçe gülümsedi ve babasına doğru döndü. "Evet babacım, annemle ayamızda."
"Öyle olsun bakalım." Alparslan masaya oturmadan önce tezgahta hazır duran tabak, kaşık ve çatalı alıp masaya götürüp yerleştirdikten sonra Hazal'ı sandalyeye oturtup kendi de yerine geçti.
Bende ısınan yemekleri servis ettikten sonra yanlarına otururken yemeklerimizi yemeye başladık. Hazal gittiği kreşteki arkadaşlarını, yaptıkları şeyleri, boyamalarını, oyunlarını her şeyi anlatırken Alparslan ilgiyle onu dinleyip tepki verirken bende ikisini izliyordum hayranlıkla.
Ben annesiz ve babasız büyümüştüm. İçimde onun eksikliğini her zaman yaşamıştım ama şimdi kızımı babasıyla böyle görmek beni o kadar mutlu ediyordu ki. Alparslan her zaman çocukları sevmişti, onu tanırken gözlemlediğim ilk şey bu olmuştu ve ikimiz bir ilişkiye başladığımızda bir gün çocuğumuza da çok iyi bir baba olacağını o an anlamıştım. Hayatımdaki en doğru karar Alparslan'ı çocuklarımın babası olarak seçerek yapmıştım.
"Sonya Mete bana dedi ki, sen çok güsel oldun Hazal. Böyle pyensesley gibi oldun, bende senin pyensin olmak istiyoyum." Hazal hem yemek yemeye çalışıp hem de konuşurken Alparslan duyduğu cümle ile birlikte kaşlarını çattı. "Prensin olmak istiyormuş öyle mi? Sen ne dedin güzelim? Korkarım kabul ettin."
Hazal başını olumlu anlamda salladı. "Evet, kabul ettim. Bence oluy, hem o çok yakışıklı senin gibi." diyerek babasına baktığında Alparslan masadaki su bardağını alarak büyükçe bir yudum içti. "Kızım, ne diyorsun sen babacım. Ne yakışıklısı? Ayrıca güzelim başka prens mi yok?" dedikten sonra kaşlarını iyice çatarak konuştu. "Allahım ne diyorum ben. Yok tabii ki prens falan."
"Nasıl yok pyens. Ama okuduğunuz masalda vaydı. Hani uyuyan güseli öpüyoydu sonya pyenses uyanıyoydu." Hazal kafası karışık bir biçimde babasına bakarken Alparslan başını iki yana salladı. "Yok kızım prens falan, o sadece bir masal. Gerçekte öyle bir şey yok. Yani Mete bey de prens olamaz. Ulan Emre yaktım çıranı."
Alparslan kendi kendine konuşurken ayağımı bacağına doğru vurdum. Bakışları bana dönerken napıyorsun sen manasında ona bakarken omuz silkti. Bense Hazal'a dönerek konuştum. "Annecim, hadi yemeğimizi yiyelim biz."
"Yiyecek iştah mı kaldı?" Alparslan'ın sesiyle birlikte kaşlarımı çatarken Hazal önündeki tabaktaki son parça yemeğini de yiyerek konuştu. "Ben doydum, boyama yapmaya gidebiliy miyim?" Ağzı dolu dolu konuşmaya çalışırken başımı salladım. "Gidebilirsin ama önce elini yıkamayı unutma."
Hazal beni onaylayıp mutfaktan çıkarken bakışlarımı tekrardan Alparslan'a doğru çevirdim. "Küçücük çocuğa neler diyorsun sen?"
"Kızım gelmiş elin zibidisine yakışıklı diyor, ne yapayım. Aa ne güzel deyip bağrıma mı basayım?" Alparslan kendini savunurken güldüm. "Zibidi mi? Küçücük çocuk o daha. Ayrıca Mete yabancı mı yeğenimiz."
Alparslan başını iki yana sallarken benim dediklerimi umursamayarak konuştu. "Anlaşıldı, Efe'yi Kartal'ın yanına göndermek lazım. Hızlandırılmış abilik dersi alması için. Malum o bizi hiç salmıyor."
"Bana bak kızıyorum ama." dediğimde Alparslan sırıttı. "Kızınca ayrı bir güzel oluyorsun bunu biliyor muydun?." diyerek yüzüme itinayla bakarken istemsizce gülümsedim. Bu adam çok fenaydı. "Sen yok musun sen? İşini çok iyi biliyorsun."
"Bunca yıllık kocanızı yeni mi tanıdınız Hazan hanım, her zaman ki halim." diye egoistçe konuşurken başımı iki yana salladım gülerek. "Tanımam mı, çok iyi tanıdım Alparslan bey."
Yemeğimizin ardından birlikte sofrayı topladıktan sonra salona ilerledik. Hazal, kanepelerin ortasındaki sehpada resim çizip boyarken bizde kanepeye gidip oturduk. Dikkatlice Hazal'ı izlerken Alparslan'ın sesini duydum.
"Hazal'ın yüzündeki boyalar ne öyle?" diye sorarken Hazal bize doğru baktı ve babasına cevap verdi. "Boya değil biy keye. Allık, göz fayı." dediğinde Alparslan'a doğru döndüm. "Küçük hanım bugün bana özenmiş, birazcık makyaj yapmak istemiş."
Yaptığım açıklamayla birlikte Alparslan Hazal'a doğru dönerken konuştu. " Ama onlar büyükler için, değil mi babacım?" dediğinde Hazal dudak büzdü. "Ama anneme çok yakışıyoy, bende onun gibi olmak istedim." dediğinde Alparslan Hazal'ı koltuk altlarından kaldırarak dizine oturttu. "Sen zaten çok güzelsin. Hatta sana bir sır vereyim mi?" dediğinde Hazal başını salladı hevesle. Alparslan, Hazal'ın kulağına eğilerek fısıldaması gerekirken direkt olarak konuştu. "Annenden daha güzelsin."
Duyduğum sözle birlikte kaşlarım ufaktan çatılırken konuştum. "Demek öyle Alparslan bey, bunu duyduğum iyi oldu. Sağ ol." deyip başımı diğer tarafa doğru çevirirken Hazal'ın kıkırtısını duydum. "Annemi kızdıydın baba."
"Biraz öyle oldu galiba, hadi sen resmine devam et. Bende annenin gönlünü alayım." İkisi kendi arasında konuşurken Alparslan'ın elini dizlerimin üzerinde hissettim. "Benim güzel karım küsmüş mü bana?" diyerek sırnaşırken cevap vermedim. Alparslan ise tekrar konuştu. "Kızımız aynı sana benziyor yani güzelliğini senden aldı, sence senden daha güzel olabilir mi?" dediğinde göz ucuyla Hazal'a doğru baktım.
Bizi umursamayıp resmine devam ettiğini gördüğümde mırıldandım. "Orasını bilmem ben, kendi kulaklarımda duydum." dediğimde Alparslan dişlerini dudaklarına bastırarak başını iki yana salladı. "Eyvah eyvah, hamilelik hormonları tavan yapmış." dediğinde dizimde duran elini iterek konuştum. "Şuna bak ya nasıl dalga geçiyor? Seni abime şikayet edeyim de gör Alparslan efendi. O zaman dalga geçebiliyor musun görelim." diyerek oturduğum yerden kalktım. Ardından da söylenmeye devam ettim. "Biz adamın çocuğunu taşıyalım o dalga geçsin."
Salondan çıkarken Alparslan'ın duydum. "Hazan'ım, şaka yaptım birtanem. Sen ciddi misin şuan?" Şaşkın şaşkın konuşurken onu umursamadan mutfağa doğru ilerledim. İçeri girip arkamdan baktığımda Alparslan'ın gelmediğine emin olarak buzdolabının kapağını açtım.
Mutfağa doğru gelen paytak adım seslerinden Hazal'ın geldiğini anlarken sesini duydum. "Anne, pasta zamanı deyil mi?" diye fısıldarken başımı salladım. "Evet annecim, pasta zamanı. Hadi baban buraya gelmeden götürelim pastamızı." Hazal el çırparak mutfaktan çıkarken pastanın üzerindeki mumları hızlıca yakarak peşinden ilerledim.
"İyi ki doydun babiş, iyi ki doydun babiş. İyi ki doydun, iyi ki doydun. İyi ki doydun babiiiş." Hazal doğum günü şarkısını söyleyerek salona girdiğinde Alparslan şaşkınca bize doğru baktı. Oturduğu yerden ayağa kalkarken gözlerindeki ışıltıdan ne kadar mutlu olduğunu anlamamak imkansızdı. "İnanamıyorum size." dediğinde Hazal kıkırdadı. "Süpyiz babacım."
"Hadi üfle mumlarını." dediğimde Hazal ekledi. "Dilek dilemeyi unutma babacım." dediğinde Alparslan yüzündeki gülümsemeyi silmeden bana doğru baktı. "Benim tüm dileklerim kabul oldu zaten." diyerek mumları üflerken bende gülümsemeden edemedim. Hazal, onun söylediklerini anlamıyordu belki ama benim için çok kıymetliydi sözleri.
Mumları üfledikten sonra Hazal'a doğru eğilip onu kucaklarken yanağından, boynundan arka arkaya öperek konuştu Alparslan. "Teşekkür ederim güzel kızım." dediğinde Hazal babasının yanağını öptü. Ardından babasının kucağından inerken heyecanla konuştu. "Şimdi hediye zamanııııı!" diyerek salondan çıktı. Muhtemelen odasına gidiyordu.
Elimdeki pastayı salondaki sehpaya bırakarak bana bakan Alparslan'a doğru döndüm. Yüzünü avuç içime alarak gözlerine bakarak konuştum. "İyi ki doğdun sevgilim, iyi ki beni buldun. Birlikte upuzun ve güzel yıllarımız olsun." dedikten sonra dudaklarımı dudaklarına bastırarak uzunca öptüm. Dudaklarımız birbirinden ayrılırken Alparslan hafiften dolu gözleriyle konuştu. "Hayatımdaki en güzel doğum günlerimden. O kadar mutlu ettiniz ki beni. Asıl sen iyi ki benim hayatıma girdin. Bana iki tane evlat verdin. Hep birlikte güzel günlerimiz olsun bir tanem."
"Geldim, geldim!" Hazal'ın sesini duymamızla birlikte kollarımız birbirinden ayrılırken Hazal babasına doğru yaklaşıp elindeki hediye paketini verdi. Alparslan paketi açarken Hazal yerinde duramayarak kıpır kıpır babasına bakmaya devam etti. Hediyeyi beğenmeyecek diye o kadar telaşlıydı ki. Bilmiyordu ki babasına ne verirse versin hep özel olacaktı.
Alparslan hediye paketini açtığında içinden ilk önce katlanmış bir kağıt çıktı. Alparslan kağıdı açarken Hazal hevesle konuştu. "Seni, beni, annemi çizdim. Güsel olmuş mu?" Hazal'ın sorduğu soruyla birlikte Alparslan yüzündeki büyük gülümsemeyle cevap verdi. "Harika olmuş, güzelim. Bunu yanımda saklayacağım hep." dediğinde Hazal tatmin olarak gülücükler saçtı.
Alparslan resmin ardından paketin içindeki fotoğraf çerçevesini çıkarttıktan sonra çerçeveye yerleştirilmiş olan fotoğrafa uzun uzun baktı. Üçümüzün çekindiği bir fotoğraf vardı çerçevede. Barış ve Sevde'nin nişanında çekilmişti.
"Çok güsel çıkmışız dimi baba? şimdi ben kocaman oydum." dedi Hazal babasına bakarak. Alparslan başını sallayarak onayladı. "Evet, kocaman oldu benim güzelim. Bunu masama koyacağım ve sizi özlediğimde uzun uzun bakacağım." dedikten sonra dizlerinin üzerine çökerek kollarını açtı Hazal için. Hazal'ın isteği de bu olduğu için koşarak sıkı sıkı sarıldı babasına. "Teşekkür ederim babacım, o kadar beğendim ki hediyeni."
"Ben seçtim." dedi Hazal gururlu bir şekilde. Ardından bana doğru bakarak ekledi. "Ama annem de yaydım etti." dedikten sonra sözlerine devam etti. "Bizim ikimizin hediyesi."
Gülerek Hazal'ın konuşmalarını dinlerken Alparslan bana doğru baktı. "Annen hediyesini bana önceden vermişti." diyerek göz kırptığında Hazal'ın sorgulamasına izin vermeden araya girdim. Çünkü hala bir kardeşi olacağından haberi yoktu, Alparslan ile söylemek daha doğru olurdu. "O zaman pastayı keselim."
Alparslan söylediğim cümle ile birlikte Hazal'ı kucağından indirerek yanıma doğru geldi. "Sen oturuyorsun, ayaklarını uzatıyorsun. Pastayı ben kesiyorum." diyerek şakaklarıma dudaklarını bastırarak benim bir şey söylememe izin vermeden mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Hazal'da onun peşinden ilerlerken dediğini yaparak kanepeye oturdum ve rahat bir nefes verdim. Gerçekten yorucu bir gün olmuştu benim için.
Elinde bıçak, servis tabakları ve bardakların bulunduğu tepsiyle tekrardan içeri giren Alparslan'ın ardından elinde meyve suyu kutusu bulunan Hazal onu takip ediyordu. Alparslan sehpanın üzerindeki pastayı dilimleyerek keserken bende boş durmayarak Hazal'ın getirdiği meyve sularını bardaklara doldurdum. Alparslan pastaları servis ettikten sonra kanepeye Hazal ile benim ortama oturdu.
Hazal iştahla pastayı yerken konuştum. "Pasta güzel olmuş mu babası? Hazal çok özendi." dediğimde Hazal ağzındaki pastayı yutarak başını salladı. "Evet babacım, güsel olmuş mu?" dediğinde Alparslan dudaklarını birbirine bastırdı. "Hmm, yediğim en güzel pasta. Bende diyordum bu nasıl bu kadar güzel olmuş. Meğerse benim prensesim yapmış pastayı. Ellerine sağlık güzelim."
"Afiyet olsun babacım." Hazal pastasından yemeye devam ederken sitemli bir şekilde konuştum. "Kekini ben yapmıştım ama neyse." dediğimde Alparslan kolunu belime doğru atarak beni kendine doğru çekti. Kulağıma doğru eğilirken mırıldandı. "Güzel karımın marifetli parmakları değmese bu kadar güzel olur muydu ki? Bence olmazdı." Söylediği cümleyle tatmin olurken pastamdan yemeye devam ettim.
Pastanın çilekle süslenmesi ayrı bir güzel olmuştu. Ne zamandır canım çilek çektiği için abim sağ olsun kutu kutu alıp getirmişti. Ne kadar yersem yiyeyim doyacak gibi hissetmiyordum. "Yarasın benim güzelime, uzun zamandır böyle iştahlı yediğini görmemiştim. Ne yalan söyleyeyim hamileyken böyle yemeni özlemişim." diyen Alparslan ile birlikte hafifçe kaşlarım çatıldı. "Ne yapayım, çileği çok seviyorum biliyorsun." dediğimde Alparslan hafifçe yerinde doğruldu. "E alıp geleyim hemen."
"Pasta yiyorum ya canımın içi, yeterli." dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Olmaz pastayla, direkt kendisini ye." dedikten sonra oturduğu yerden kalkarken ekledi. "Başka istediğin bir şey var mı?" sorduğu soruyla birlikte dudaklarımı yaladım. "Aslında şöyle bol şerbetli cevizli kadayıf olsaydı." dediğimde Alparslan hem şaşırıp hem gülümsedi. "Bol şerbetli?"
Sorduğu soruya omuz silktim. "Ne yapayım, sen sordun ne istersin diye. Canım çekti işte." dediğimde Alparslan başını eğip kaldırdı. "Başım gözüm üstüne bir tanem, siz yeter ki isteyin. Feda olsun." dediğinde gülümsedim.
"Baba, nereye gidiyoysun?" Hazal panikle oturduğu yerden kalkarken Alparslan'ın da benim de bakışlarım Hazal'a doğru döndü. Hazal babasına doğru ilerlerken ağlamaklı şekilde tekrar konuştu. "Yine mi gidiyoysun? ama ben seni çok özleyim yine." Hazal'ın sözleri gözlerimin anında dolmasına neden olurken içim cız etti.
Alparslan yüzünü buruştururken dizlerini yere doğru çökerek onunla aynı hizaya geldi. "Bir yere gitmiyorum babam. Buradayım." elleriyle Hazal'ın nemlenen gözlerini temizlerken onların bu görüntüsü karşısında hıçkırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Hazal ikna olmayarak babasına bakarken Alparslan tekrar konuştu. "Manava gideceğim, sende benimle gelmek ister misin?"
"Oluy, çok isteyim." dedi Hazal. Biraz önce buğulanan gözleri, içinin rahatlamasıyla birlikte heyecanlı parıltılarla doldu. Alparslan diz çöktüğü yerden kalkarken bana doğru döndü. Bakışlarımız buluştuğunda ona buruk bir tebessüm gönderirken Alparslan suçluluk duygusuyla büyükçe yutkundu. Ardından bakışlarını benden çekerek elini Hazal'a elini uzattı. "Hadi gidelim o zaman." Hazal babasının elini kavrarken bana doğru baktı ve elini kaldırarak salladı. "Göyüşüyüz annecim."
"Görüşürüz canımın içi." diyerek oturduğum yerden kalkacağım sırada Alparslan kalkmamı engelledi. "Yerinden kıpırdama, biz hemen gidip geleceğiz." dediğinde başımı salladım. Hazal ile el ele salondan çıktıktan kısa süre sonra kapının açılma ve kapanma sesini duydum. Gittiklerini anlayarak usulca başımı kanepenin başına doğru yaslarken gözlerimi kapattım.
Ne kadar zamandır uyuduğumu bilmediğim dakikaların birinde kapının anahtarla açılma sesini duyduğumda gözlerimi araladım. Hazal'ın salona doğru koşturduğunu duyarak oturduğum yerden kalkarken sesini duydum. "Anneee, bak neley aldıık." Yanıma yaklaşıp elimi tuttuktan sonra beni mutfağa doğru çekiştirirken Alparslan'ın sesini duydum. "Hazal, anneni çekiştirme kızım."
Mutfağa girdiğimde yerde gördüğüm poşetlerle ağzım açık kalırken Alparslan'a doğru baktım. "Hayatım, marketi mi satın aldınız?" dediğimde Alparslan bakışlarıyla Hazal'ı işaret etti. "Bu kız çok fena Hazan, küçücük ama bir sözü ikna olmama yetiyor." dediğinde Hazal araya girdi. "Ama annecim baksana, mesela şu toka çok güsel." diyerek poşetlerden birinden kırmızı, parıltılı tokayı çıkardı.
Ardından da poşetlerden birine uzanarak içinden çikolata çıkardı. Gördüğüm çikolata ile kaşlarımı çattım. "Baban almıştı ya kızım çikolata." dediğimde Hazal başını iki yana salladı. "Ama bu dayımın aldığı çiko. Çok güseldi tadı. Ben bunu seviyoyum." dediğinde Alparslan ellerini beline yasladı. "Dayının aldığını bilseydim almazdım." diye ağzının içinden konuştuğunda onu duyarak elimle omzuna vurdum. "Alparslan, duyuyorum."
Alparslan poşetlerin içinden tatlı kutusu çıkartırken bantlı olan kısımları açtıktan sonra kutunun kapağını kaldırarak bana doğru uzattı. "Buyurun Hazan hanım, tatlınız." dediğinde gördüğüm tatlı ile ağzımın sulandığını hissettim. "Bir tanesin sen, kesene bereket."
"Afiyet olsun, yarasın benim canlarıma." diyerek bana çatal uzatan kocamın elinden çatalı alarak mutfaktaki masaya geçip oturdum. Kutudaki tatlıları yerken Alparslan poşetlerin diğerinden çıkardığı çilek kutusunu bana göstererek konuştu. "Bunları şimdi yıkayayım mı? Sonra mı yersin?" dediğinde ağzımdaki tatlıyı yutarak başımı iki yana salladım. "Şimdi yiyemem, yarın yerim onu da."
Alparslan beni onaylayarak aldıklarını yerleştirirken yanı başımda dikilen Hazal'ın ağzına doğru tatlı uzattım. Hazal'da benim gibi iştahla tatlıdan yerken kalçasını tezgaha yaslamış bizi keyifle izleyen kocam döndüm. Tatlıdan bir çatal alarak ona doğru uzatarak konuştum. "Tadı çok güzel, sende yesene."
"Tadını bende merak ediyorum ama sonra bakacağım." dediğinde anlamayarak kaşlarımı çatarken Alparslan bakışlarını dudaklarıma kaydırarak ekledi. "Ortam müsait değil şimdi." dediğinde yüzümde bir sırıtış oluştu. "Sizin derdiniz anlaşıldı Alparslan bey." dedikten sonra ekledim. "Ortam müsait olunca bakarsınız tadına."
İkimiz birbirimize bakarken Hazal'ın esnemesiyle birlikte bakışlarımız ona doğru kaydı. "Uykun mu geldi bir tanem?" dediğimde Hazal başını salladı. "Evet, bugün çok yoyuldum anne." dediğinde Alparslan konuştu. "Gel babacım, ben yatırayım seni." dediğinde Hazal sevinçle konuştu. "Ama masal da anlat, noluy noluy noluy." dediğinde Alparslan başını salladı. "Sen yeter ki iste fıstığım, anlatırım." dedikten sonra Alparslan bana doğru döndü. "Hazan, sakın poşetlere elleme. Ben toparlayacağım."
Gülerek başımı iki yana salladım. Hamileliğimle birlikte Alparslan'ın evhamlı halleri, üzerime düşmesi de başlamıştı. "İyi geceley anniş." diyen Hazal'a doğru eğilerek iki yanağını kocaman öptüm. "İyi geceler birtanem, güzel rüyalar gör."
Hazal ile Alparslan mutfaktan çıktıktan sonra yerde duran poşetlere baktım. Zaten birkaç parça poşet kalmıştı, onları yerleştirmekte beni öldürmezdi. O yüzden hızlı bir biçimde onları yerleştirerek Hazal'ın aldığı eşyaları salona götürdüm. Ardından odamıza çıkarak üzerime geceliğimi giyerek yatağa doğru uzandım.
Yatakta uzanırken elimi karnıma doğru götürüp okşadım usul usul. Ne yalan söyleyeyim hamileliğimi özlemiştim. Evet bazen üzerime çok fazla düşülmesinden sıkılıyordum ama gerçekten o kadar güzel bir duyguydu ki evlat sahibi olmak. Beni yalnızca Hazal'ın tepkisi biraz korkutuyordu. Kardeşini kıskanabilirdi, kabullenemeyebilirdi.
Düşüncelerim birbiri arasında karışmışken esnedim. Alparslan'ın, Hazal'ı uyutması beklediğimden daha uzun sürmüştü. Ama Hazal'ı da anlıyordum. Babasını çok özlemişti, onunla birazcık daha vakit geçirmek için gözlerinden uyku aksa bile uyumamak için çabalıyordu eminim ki. Esneyerek gözlerimi kapatırken kapıdan gelen adım sesleriyle birlikte gözlerimi araladım. Alparslan hızlıca üzerindeki tişörtü çıkartırken altına dolaptan daha önce çıkarttığı pijama altını giydikten sonra yatakta uzanan bana doğru yaklaştı.
Benim gibi yatağa uzandıktan sonra bana doğru dönerek dirseğini kırarak yatağa yasladı ve ardından da başını yumruk yaptığı eline yaslayarak bana doğru baktı. Diğer elini saçlarıma götürüp nazikçe okşarken esneyerek gözlerimi kırpıştırdım. Bu hareketimle birlikte Alparslan gülümserken mırıldandı. "Uykun mu geldi?" Başımı iki yana sallayarak reddettim. "Sadece birazcık yorulmuşum. Hazal'ı biliyorsun, biraz hareketli." dediğimde Alparslan yanağımda duran elini karnıma doğru getirerek elimin yanına yasladı. "Bir de bebeğimizi taşıyorsun. Yorulman normal." dediğinde yüzümdeki tebessüm büyüdü.
Alparslan baş parmağını aşağı yukarı hareket ettirerek karnımı severken mırıldandım. "Bu sefer erkek gibi hissediyorum." dediğimde Alparslan bakışlarını karnıma doğru çevirdi. "Sağlıklı olsun da, cinsiyeti önemli değil. " Aynı cümleyi Hazal'ın cinsiyetini sorduğumda da söylemişti. Bende o zamankine benzer bir şekilde cevap verdim. "Elbette öyle, ama hissettiğin bir şey yok mu?" dediğimde Alparslan bir süre düşündü. Ardından da konuştu. "Yine mi kız olsa acaba?"
Duyduğum cümle ile şaşırırken Alparslan devam etti sözlerine. "Böyle senin gibi bir tane daha kız çocuğu, düşüncesi bile içimi kıpır kıpır ediyor." dediğinde ona doğru döndüm iyice. "Bir de sana benzeyen bir oğlumuz olmasın mı? Olsun bence. Bir evde kocama aşık bir kız yeter." dediğimde Alparslan sırıttı. "Bak sen, kıskanıyorum demiyor da." dediğinde kaşlarımı çattım. "Ne münasebet."
Usulca yattığım yerden doğrulduğumda Alparslan'ın meraklı bakışları bana doğru döndü. Yataktan kalktıktan sonra gardıroba ilerleyerek defterin arasına sakladığım ultrason resimlerini çıkarttım. Hazal'a yaptığım gibi diğer bebeğime de aynı defterden hazırlayacaktım. Resimleri alarak tekrardan yatağa ilerledim ve Alparslan'a doğru uzattım. Alparslan resimleri alıp incelerken ben yatağın örtüsünü kaldırarak sırtımı yatak başlığına yaslayarak oturdum. "Çok küçük, şuna baksana Hazan minicik." Parıltılı gözlerle bana bakan kocama doğru gülümsedim.
"Hazal'da öyleydi bak şimdi kocaman oldu, büyüyecek babası." dediğimde Alparslan resimlere gülümseyen gözlerle bakmaya devam etti. Ardından da benim yanıma doğru gelerek sırtını yatak başlığına yasladı. "Ben gelene kadar kocaman olmuş zaten." dediğinde ses tonundaki burukluk canımı yakmaya yetmişti. Kolumu Alparslan'a doğru açtığımda hiç beklemeden başını göğsüme doğru yaslarken eli karnımdaki yerini aldı. "Olsun, daha geçireceğiniz çok günler olacak. Hem mide bulantılarımın tavan yaptığı günlerde ve ağlama krizlerine girdiğim günlerde burada olmadığın için sevinmelisin. Kurtulmuş oldun." dedim dalgaya vurarak. Ardından dudaklarımı Alparslan'ın saçlarına bastırdım ve kokusunu içime çekerek öptüm.
Alparslan burukça cevap verdi. "Hepsinde yanında olmak isterdim, kim bilir nasıl zorlandın." dediğinde hızla itiraz ettim. "Ben halimden memnundum. Hem abim, ablam, annem, Nazlı hep yanımdalardı. Bana çok destek oldular. "Alparslan başını karnıma doğru eğip öperken eliyle karnımı sevmeye devam etti. "Ne kadar oldu şimdi? Kontroller de bir sorun çıkmadı değil mi?" diye arka arkaya cümlelerini sıralarken bana doğru baktı. Bense cevap verdim. "14. Hafta bitti babası, her şey yolunda hiç merak etme sen." dedikten sonra ekledim. "Hatta kalp atışlarını dinlemek için yarın kınadan önce kontrole gidebiliriz."
"Gidelim, kalp atışlarını duymak için sabırsızlanıyorum. Haberi verdiğin ilk andan beridir aklımda olan şey bu; minik mucizemizim kalp atışlarını duymak." dediğinde başımı salladım. "Yarın randevu alırım."
Üç gün sonra Barış ile Sevde'nin düğünü vardı. Barış düğüne yetişemeyecek diye çok korkmuştuk ancak korktuğumuz gibi olmamıştı. Tim göreve gittiğinde Sevde ile babası epey büyük bir şekilde kavga etmişlerdi. Sevde bu görevi neden Barış'ın içinde bulunduğu time verdiği hakkında bir şeyler söylemişti ve birbirlerini kıracak sözler söylemişlerdi. Ancak kısa bir süre sonra bu tatsızlık son bulmuştu. Neyse ki Barış da, tim de sağ salim dönmüştü.
"Bugün Hazal, ağlamaklı bir şekilde benim tekrar gidip gitmeyeceğimi sorgularken onda kendimi gördüm." Alparslan'ın söylediği cümle ile birlikte sessiz kalırken o devam etti sözlerine. "Babamda bizden uzakta geçirirdi doğum gününü ya da biz onsuz kutlardık doğum günlerimizi. Bende babam geldiğinde hiç gitmesin isterdim. Şimdi kızımızda, doğacak olan evladımızda ben ve ablam gibi sürekli benim dönmemi bekleyecek." dedi içli bir şekilde. Söylediği cümlelerle gözlerim dolarken Alparslan büyükçe yutkundu. "Babamın bakışlarını anlamazdım o zaman ya da söylediklerini. Şimdi çok iyi anlıyorum. Zormuş, hem de çok zormuş."
Elimle Alparslan'ın yanağını okşarken mırıldandım. "O zamanlar ikinizde babanın neden gittiğini anlamıyordunuz ama onu bekliyordunuz sürekli, o gelecek diye içinizde büyük bir heyecan vardı, sevginiz o yok diye hiç eksilmedi. Sonra büyüdükçe anladınız neler olduğunu." dedikten sonra diğer elimi karnımdaki elinin üzerine koydum. "Hazal'da, bebeğimizde siz gibi. Heyecanla senin gelmeni bekleyecekler. Seni sevgiyle kucaklayacaklar ve büyüdükçe seninle gurur duyacaklar. Aynı ben gibi."
Alparslan başını göğsümden kaldırıp gözlerime doğru baktı dolu gözleriyle. Ardından karnımda duran elini kaldırıp boynuma doğru yaslayarak beni kendine doğru çekti ve dudaklarını boynuma bastırdı. "İyi ki Hazan, iyi ki senin gibi bir eşe sahibim." dedikten sonra başını omzuma yasladı tekrardan. Bense elimle yanağını okşamaya devam ettim. "Bende iyi ki senin gibi düşünceli, mükemmel bir baba olan bir adama sahibim."
Başımı Alparslan'ın saçlarının üzerine yaslayarak bir süre sessiz kaldım. İkimizde birbirimizin nefes alış verişini dinlerken Alparslan aklına bir şey gelmiş gibi başını göğsümden kaldırdı. Ardından da beklemeden yatağın yanındaki telefonuna uzanarak eline aldı. Merakla ona bakarken o telefonunu alıp tekrardan göğsüme başını yaslayarak telefonunu açtı. Ekrandaki resmimize bakarak gülümserken Alparslan galeriye girerek bir fotoğrafın üzerine tıkladıktan sonra bana doğru uzattı.
Telefonu elime alırken merakla mırıldandım. "Bu nedir?" Alparslan ise cevap verdi. "Okuyunca çok mutlu olacağın bir şey." Bakışlarımı fotoğrafa çevirdiğimde şaşırmadan edemedim. Aydın'a benim, Hazal'ın ve Alparslan'ın adına alınmış bir uçak biletinin bilgileriydi fotoğraftaki. Haftaya pazartesi günü öğleden sonrası içindi.
"Alparslan?" diyerek bakışlarımı yüzüne doğru çevirdiğimde Alparslan'ın tebessümle beni izlediğini gördüm. "İnanamıyorum, Aydın'a mı gidiyoruz?" dediğimde başını salladı. "Evet birtanem, iznimi aldım. Barışla Sevde'nin düğününden sonra Aydın'a gidiyoruz." Duyduğum cümlelerle birlikte büyükçe gülümserken Alparslan'a daha sıkı sarılıp yüzüne büyük, sulu öpücükler kondurdum. "Süpersin sen, düşünceli kocam benim. O kadar güzel olacak ki."
Alparslan gülerken bir yandan da konuşmaya çalıştı. "Ohoo beni böyle öpmen için sürpriz mi yapmamız gerekiyordu." dediğinde ellerimle iki yanağından tutarak başımı iki yana salladım. "Olur mu hiç öyle şey, sürpriz yapmasaydın da öpecektim." dediğimde Alparslan muzipçe gülmeye devam etti. Ancak daha sonra aklına ne geldiyse gülüşü yavaşça soldu. Ne olduğunu çözmeye çalışırken sesini duydum. "Aydın'a gitmeden evvel, Buse'ye ve Fırat'a da uğrayalım diye düşündüm."
Söylediği şeyle birlikte hızlıca başımı salladım. Ne yalan söyleyeyim bende gitmek istiyordum Ankara'ya. Buse, Sevde ve Barış'ın düğününe gelemeyecekti, ne yazık ki izin alamamıştı. Bu yüzden hem onun yanında olmak hem de Fırat'ın kabrini ziyaret etmek çok güzel olurdu. "Çok güzel düşünmüşsün hayatım. O kadar iyi olur ki." dediğimde Alparslan küçük bir tebessümle baktı bana.
Sessizce birbirimize bakarken elimi Alparslan'ın yanağına yaslayarak okşadım. Ardından da aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Alparslan.." dediğimde mırıldandı. "Söyle güzelim." dediğinde cümlemin devamını getirdim. " Hani tatlının tadına bakacaktın, bakmadın. Sözünüzü tutman gerekiyordu."
Söylediğim şeyle birlikte Alparslan büyükçe yutkunup başını hafifçe omzumdan kaldırarak bakışlarını dudaklarıma indirirken mırıldandı. "Yorgun değil miydin sen?" dediğinde dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Değilmişim galiba. Hatta dur göstereyim." dedikten sonra hiç beklemeden Alparslan'ın dudaklarını dudaklarımın arasına hapsettim. O da hiç beklemeden bana karşılık verirken elleri sırtımla yatak başlığının arasına girerek belimdeki yerini aldı. Ardından beni biraz aşağı kaydırarak üzerimdeki yerine geçti.
Dudakları dudaklarımdan ayrılıp boynuma doğru yol alırken elleri de geceliğimin içinden çoktan tenime sızmıştı. Elimin biriyle ensesindeki saçlarıyla oynarken diğer elimle sırtına baskı yaparak kendime bastırmaya devam ettim. Dokunuşları, dudakları, hissettirdiği haz içimde volkanların patlamasına neden oluyordu...
Özlemden delirmiştim resmen. Farkındaydım, Alparslan ben yorgunum diye sesini çıkarmıyordu ama onun da beni özlediğini biliyordum. Dokunuşlarıyla, sertçe emdiği dudaklarımla, ikimizin dudaklarından dökülen kesik nefesler ve inlemelerle bunu anlamamak imkansızdı..
◔◔◔
"Bak bizimkiler şu masada oturuyor, bizde geçelim." diyerek elimle Alparslan'a masayı işaret ederken Alparslan eliyle belimden tutarak masaya doğru ilerlemeye başladı. Hazal önümüzden masaya doğru koşarken masada oturan Metehan bizi görmesiyle birlikte hızlıca ayağa kalktı ve onlara doğru ilerleyen Hazal'ı ayakta karşıladı.
Bizde Hazal'ın peşinden ilerlerken masadakilerin bizi görmesiyle birlikte ayağa kalkması bir oldu. İlk önce abim bizi karşılarken sıkı sıkı sarıldım. "Nasılsınız güzelim, iyisin değil mi?" Abim meraklı bir şekilde konuşurken başımı salladım. "İyiyiz abi çok şükür, uğraşıyoruz." dedikten sonra yanında dikilen İrem'e doğru döndüm. "Sen nasılsın yengecim?"
Geçtiğimiz yıl İrem'in tayini Kars'a çıkmıştı. Ancak gitmek istemediği için abim çözümü evlenme teklifi ederek bulmuştu. İkisinin de birbirinde gönlü vardı bunu biliyordum ama çalkantılı bir ilişkileri vardı. Ardından da çok beklemeden nikahları kıyılmıştı. İrem'in şahidi ben olurken abimin şahidi de Alparslan olmuştu. O gün bugündür araları iyiydi çok şükür. Evlilik onlara yaramıştı.
"Öyle demesek mi Hazancım? Bence İrem de diyebiliriz." dedi İrem nazikçe. Bense başımı iki yana salladım. "Olmaz, yengemsin sen benim." dediğimde abim İrem'e bakarak konuştu. "Bence buna şükretmeliyiz, ya görümcelik yapsaydı." dediğinde İrem güldü. "Tamam, tamam kabul ediyorum."
Ayak üstü sohbetimizi ederken Alparslan'ın da yanımıza gelmesiyle birlikte abimle tokalaştılar ilk önce. "Hayırlı olsun damat, yeğenime zıbınımı alıp geleceğim yine haberin olsun." dediğinde Alparslan başını salladı. "Bekleriz her zaman." dedikten sonra İremle de el sıkıştıktan sonra yanımdaki yerini aldı.
"Cimcime, hiç dayına pas vermiyorsun." Abim Hazal'a doğru seslenirken Alparslan'ın memnuniyetsiz sesini duydum. "Metehanla buldular ya birbirlerini, kimseyi gözü görmüyor." Dirseğimle kolunu dürtüklerken Hazal bize doğru daha doğrusu dayısına doğru koştu. "Dayıcım, çok özledim ben seni." diyerek boynuna sarılırken gülümseyerek izledim ikisini.
"Bende seni çok özledim fıstığım, baban geldi pabucumuz dama atıldı bakıyorum." dedi abim Hazal'ın yanağını öperken. Alparslan hiç beklemeden cevap verdi. "Tabii ki öyle olacak." dediğinde abim hafif çattığı kaşlarıyla baktı Alparslan'a. Bense hızlıca araya girdim. "E olmuyor ama böyle, ben ne zaman yeğen seveceğim. Hep siz seviyorsunuz." dediğimde abim cevap verdi. "İrem hanımı bir gün ikna edersek neden olmasın?"
"Kartal, susar mısın?" diyerek abimi uyaran İremle birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdim. Rahatsız olduğunu anlayarak genzimi temizleyerek konuştum. "Birazdan Sevde'nin yanına gidelim, olur mu?" dediğimde İrem beni onayladı.
Abimle İrem'in yanından ayrılarak Nazlı ve Emre'nin yanına ilerlerken bebek arabasında oturan Elif'e baktım. Geçtiğimiz yıllarda Nazlı ve Emre'nin bir kızları olmuştu, bir yaşına girmek üzereydi. Gülümseyerek bebek arabasına eğilirken mırıldandım. "Teyzesinin kuzusu ne yapıyormuş?" dediğimde yeşil gözleriyle çipil çipil bana bakışını ve gülüşünü görerek gülümsedim.
"Aşk olsun, pabucumuz dama atıldı yani. Her gelen Elif diye geliyor." diye sitem eden Nazlı ile birlikte Elif'ten bakışlarımı çektim ve Nazlı'ya doğru döndüm. "Olur mu canım öyle şey. Senin yerin ayrı onun yeri ayrı." dedikten sonra Nazlı ile sıkıca sarılıp ayrıldık. Nazlı gülerek konuştu. "Öyle olsun bakalım, sen ne yaptın? Nasıl geçiyor hamilelik." dediğinde gülümsedim. "Daha iyiyim şimdi, kocam geldi ya."
"Benim bile keyfim yerine geldi, senin nasıl gelmesin." dedi Nazlı. Bakışlarımı yanındaki Emre'ye çevirerek konuştum. "Sen nasılsın Emre? Operasyon iyi geçmiş,çok sevindim." dediğimde Emre başını salladı. "Çok şükür sağ salim döndük, sen nasılsın?" dediğinde cevap verdim. "İyiyim bende, bizim kızla uğraşıyoruz." diyerek bakışlarımı Hazalla Metehan'a doğru çevirdim. Kimseyi umursamayıp çoktan oynamaya başlamışlardı bile.
"Bana bak Emre, senin bu oğlun fazla oluyor artık. Kızıma çok güzelsin, prensesler gibisin demiş. Olmuyor böyle." diyerek kızgın bir şekilde konuşarak yanımıza geldi Alparslan. Üçümüzde Alparslan'ın tepkisine gülerken Emre cevap verdi. "Ben ne yapayım komutanım, oğlan sevmiş." dediğinde Alparslan kaşlarını çattı. "Lan ne sevmesi bu yaşta, saçma sapan konuşmayın." dediğinde Alparslan'ın koluna girdim. "Tabii ki ne sevmesi, onlar oyun oynuyorlar amcası." dedim gülerek.
Alparslan dalga geçtiğimi anlayarak bana bakarken elimle Semra ablaları işaret ettim. "Hadi hayatım, biz Semra ablaların yanına gidelim." dedim çekiştirerek. Alparslan beni dinleyerek yürürken birlikte Semra ablaların yanına ilerledik.
"Ablacım, özledim seni yahu. Çok uzun zaman oldu şöyle sıkı sıkı sarılmayalı." diyerek kardeşini kucaklayan Semra abla ile birlikte bende Murat abimle sarıldım. Birbirimizden ayrılırken Murat abim konuştu. "Güzel haberinizi aldık Hazan, Allah bağışlasın." dediğinde tebessüm ettim. "Sağ ol abi."
Murat abimden sonra Semra ablamla sarıldıktan sonra ayrıldık. Bakışlarım masada oturmuş Hazal ile Metehan'ı izleyen Efe'ye takıldığında gülümsemeden edemedim. Kocaman delikanlı oluyordu artık. O ilk tanıştığımız günden sonra boyu epey uzamıştı, neredeyse ortaokula başlayacaktı artık.
"Efe, sen özlemedin mi beni?" dedim yanına doğru ilerlerken. Semra ablayla sürekli görüşmüştük ancak Efe sürekli ödev yaptığı için çok fazla bize gelememişti. Benim konuşmamla birlikte Efe bakışlarını bana çevirirken konuştu. "Özlemez olur muyum Hazan yenge? Çok özledim hemde. Yine ödev yapar mıyız birlikte?" diyerek oturduğu yerden kalktı ve kollarını bana doğru doladı. Bende ona sıkı sıkı sarılırken cevap verdim. "Yapmaz mıyız hiç? Yaparız tabii canım benim. Hazal'da resim yapar bizimle."
"Aman o Metehanıyla oynasın bizim yanımıza gelmesin." diyerek tripli bir şekilde konuşurken kaşlarımı çattım. "O ne demek öyle?" dediğimde Efe sinirle konuştu. "Yanıma bile gelmedi, direkt Mete'nin yanına gitti. Ben onun kuzeni değil miyim?" diyerek içli içli konuşmasıyla birlikte tebessüm ettim. "Tabii ki öylesin, sen onun abisisin. Şimdi Mete ile ikisi aynı yaşta ya, onunla oynamak daha hoşuna gidiyor. Yoksa seni de çok seviyor o." diyerek elimle yanağını sevdim.
Efe gözlerini kırpıştırarak bana bakarken aniden belimde hissettiğim elle irkildim. Ancak soluduğum koku Alparslan olduğunu net bir şekilde anlamamı sağlarken daha ben konuşamadan Alparslan'ın sesini duydum. "Aslan parçası, ne oldu sana?" diyerek Efe'yi kendine doğru çekti. Bense mırıldanarak cevap verdim. "Ufak bir kıskançlık meselesi." diyerek oynayan ikiliyi işaret ettiğimde Alparslan, işaret ettiğim yere baktı. Ardından da Efe'ye dönerek konuştu. "Sende git yanlarına, aralarına gir böyle. Ters ters bak."
Alparslan'ın verdiği taktiklerle birlikte itiraz ettim. "Ne biçim şeyler öğretiyorsun çocuğa. Efecim, sen yanlarına git. Birlikte oyun oynayın bebeğim." dediğimde Alparslan sırıtarak konuştu. "Bak Kartal amcana git, o sana taktik verir. Mükemmel bir abi modeli kendisi, her durumda kardeşiyle eniştesinin yan yana gelmesini engeller." dediğinde elimle omzuna vurdum. "Bari benim yanımda yapma şunu, ayıp."
Alparslan söylediklerime gülerken göz devirip yanlarından uzaklaştım. Caner ve Büşra'nın yanına ilerledikten sonra ikisiyle de sıkıca sarılıp ayrıldık.
"Darısı sizin başınıza olsun diyelim artık." dediğimde Caner imalı bir biçimde Büşra'ya doğru baktı. "Olsun diyelim bence de yengecim ama Büşra Hanım pek istekli değil." dediğinde Büşra kaşlarını çattı. "Beni arkadaşıma mı şikayet ediyorsun?" dedikten sonra ekledi. "Sanki ben istemiyormuşum gibi söylemesi yok mu bir de."
"Demedim güzelim bir şey, her şey hallolacak. Bak uzun süre buradayım, ev işini falan hallettik mi gerisi gelir." dedi Caner kolunu Büşra'nın beline sararken.
Büşra ve Caner yaklaşık 6 ay önce nişanlanmışlardı. Ancak Caner'in göreve gitmesi, Büşra'nın yoğunluğu derken işleri uzatmışlardı biraz. Ama onların da işlerini kısa sürede halledip bir an önce evlenmek istediklerini biliyordum.
"Her şey yoluna girer merak etmeyin. Siz bir başlayın da gerisi gelir." dediğimde Büşra onayladı beni. O sırada yanımıza doğru gelen Kadir'in sesini duydum. "Yine düğün meselesi mi?" dediğinde başımı salladım. Kadir yanımıza geldiğinde onunla da sarılıp ayrıldık. "Şunları bir eversekte kurtulsak." diye söylenen Kadirle gülmeden edemedim.
"Aşk olsun Kadir ya, alacağın olsun." Büşra kaşlarını çatarken Kadir hızlıca konuştu. "Yenge kızma ama öyle yani, her şey yoluna girecek sende biliyorsun. Düğün öncesi stresi bunlar." dediğinde gülerek konuştum. "Sen çok iyi biliyormuş gibi konuştun. Hayırdır?" Tek gözümü kırpıp ne olduğunu anlamaya çalışırken Kadir utangaç bir biçimde gülümsedi.
Aydan ile konuşmaya devam ediyorlardı bunu biliyordum. Onların ki uzak mesafe ilişkisiydi ama Kadir vakit bulduğu an Ankara'ya gidiyordu. Birkaç kere de Aydan gelmişti ve bizimle tanışmıştı. Gerçekten tatlı kızdı ve Kadirle de epey yakışıyorlardı.
Merakla Kadir'e bakmaya devam ederken Kadir ceketinin cebinden telefonunu çıkardı. Ardından da bana ve Büşra'ya doğru telefonu uzatıp konuştu. "Siz daha iyi anlarsınız yengelerim, nasıl beğenir mi Aydan?" Telefondan açtığı tektaş yüzüğe bakarken gülümsedim. "Vay be seni de evlendiriyoruz ha?"
"Aydan kabul ederse, inşallah." dedi Kadir iç geçirerek. Büşrayla yüzüğe bakmaya devam ederken Büşra'nın sesini duydum. "Gerçekten çok güzel, Aydan'ı biraz tanıdıysam çok beğenir." dediğinde onayladım. "Çok zarif, tam onun beğeneceği tarzda." dediğimde Kadir ikimize de bakarak tebessüm etti. "İçimi rahatlattınız, size güvenebileceğimi biliyordum."
Elimi omzuna atarak birkaç kere vurdum. "Ne zaman gidiyorsun Ankara'ya?" dediğimde Kadir cevap verdi. "Komutanımla konuştum, izinliyiz biliyorsun. Birkaç güne giderim herhalde." dediğinde Büşra konuştu. "Şimdiden bol şans o zaman."
"Sağ olun yengelerim." dedi Kadir. Yanımızdan ayrılırken bende Furkan ile konuşan kocamın yanına doğru ilerledim. Nilay beni görerek ayağa kalkarken konuştum. "Nasılsın görüşmeyeli?" dediğimde Nilay cevap verdi. "Ne olsun, öyle uğraşıyoruz Hazancım. Sen nasıl oldun? İyisin değil mi?" dediğinde başımı salladım. "İyiyim şükür."
Nilay ve Furkan geçtiğimiz sene bir kayıp yaşamışlardı. Nilay hamileliğini öğrendikten birkaç ay sonra düşük yapmıştı. Ne yazık ki bazı gebeliklerde hele ki ilk gebelikte bu tarz düşükler görülebiliyordu. Bu süreçte elbette desteklerimizi esirgememiştik onlardan. Onlar da birbirine tutunup bu zorlu süreci atlatmışlardı. İnanıyordum ki bir gün onlarında çocukları olacaktı.
"Hadi Sevdeye bakalım." dedim Nilay'a bakarak. Nilay beni onaylarken Alparslan'ın koluna dokunarak bana bakmasını sağladım. Bana doğru döndüğünde konuştum. "Biz Sevde'nin yanına çıkıyoruz, Hazal'dan gözünü ayırma." dediğimde Alparslan onayladı. "Merak etme, o iş bende güzelim."
Nilay ile birlikte ilerlerken Semra ablamı, Büşra'yı ve Nazlı'yı da yanımıza alarak gelin odasına ilerledik. Kapıyı tıkladığınızda içeriden duyduğumuz nazik ses tonuyla birlikte kapıyı açarak içeri girdik. Sevde bizi görür görmez konuştu. "Ay kızlar, o kadar heyecanlıyım ki."
"Çok normal canım, hepimiz öyleydik. Nikahınız kıyılsın rahatlayacaksın." dedi Semra abla. "Ay öyle mi diyorsun? Sanki hiç geçmeyecek gibi." dediğinde Nazlı cevap verdi. "Barış alır senin heyecanını." dediğinde Sevde güldü. "Nazlı sen çok fenasın."
Araya girerek konuştum. "O kadar güzel olmuşsun ki canım benim. Barış gözlerini alamayacak senden." dediğimde Sevde aynadan kendine baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Olmuşum değil mi? Gelinlik sürpriz olacak ona. Göstermedim fotoğrafını. Beğenir değil mi?" dediğinde Büşra konuştu. "Beğenmek mi bayılır bence." dediğinde Nilay onayladı. "Zaten o da çok heyecanlı, hem müstakbel karısını beğenmez olur mu?"
Konuşmamız devam ederken tıklanan kapıyla birlikte hepimize bir panik dalgası yayıldı. Hızlıca kapıya doğru ilerlerken konuştum. "Pamuk eller cebe Barış." diye seslendiğimde Nazlı güldü. "İyi dedin, bizden kız almak kolay değil." diyerek kapıyı hafifçe araladı. Ardından kafasını kapıdan uzatarak ekledi. "Yarbay'dan kolay aldın, bizden almak kolay değil. İçeride müstakbel karınla birlikte 4 kişiyiz haberin olsun."
"Gözümü böyle mi korkutacaksın Nazlı yenge, feda olsun karıma." diyerek iki yüzlükler ve yüzlüklerden oluşan sayamadığım kadar çok para uzattı. Nazlı parayı alırken kapıyı kapatarak bize döndü. "Damat bey hazırlıklı gelmiş." dediğinde hep birlikte güldük. Nazlı ise kapıya tekrar dönerek konuştu. "Açalım bakalım kapımızı." diyerek kapıdan geri çekildi Nazlı. Barış içeri girdiğinde direkt olarak bakışları Sevde'ye takıldığında kızlarla odadan çıktık onları baş başa bırakmak adına.
Salona tekrar girdiğimizde bakışlarım ilk önce koşturarak oynayan Metehan ve Hazal'a takıldı. Nazlı koluma girerken mırıldandı. "Gelinim yine prensesler gibi olmuş." dediğinde gülerek Nazlı'ya döndüm. "Sakın bunu Alparslan'ın yanında söyleme, fena kıskanıyor." dediğimde Nazlı omuz silkti. "İstediği kadar kıskansın, ben oğluma alacağım Hazal'ı."
"Ay Alparslan'dan önce Efe karşı çıkar vallahi." dedi Semra abla diğer tarafımızdan. Ona doğru dönerken cevap verdim. "Abimle Alparslan gibi olacaklar neredeyse." dediğimde Semra abla güldü. "Öyle görünüyor."
Masaya ilerlediğimizde timle konuşan Alparslan'ın yanındaki yerimi aldım. Masanın üzerindeki sudan birkaç yudum içerken Alparslan masanın üzerinde duran elini indirerek elbisenin yırtmacından açıkta kalan bacağıma yaslarken elimi elinin üzerine yasladım. O sohbetine devam ederken bende onları dinlemeye devam ettim.
Gelin ve damadın giriş müziği salonda duyulurken dikkatlerimizi kapıya doğru çevirdik. Sevde ve Barış kapıda görünürken etrafta alkış tufanı kopmaya başladı. Yerlerine geçip oturduklarında şahitler çağırıldı. Sevde'nin şahidi babasının arkadaşı olan rütbeli askerlerden biriydi, Barış'ınki ise Alparslan'dı. Gerekli sorular sorulup cevaplar alındıktan sonra imzalar atıldı, artık Sevde ve Barış'ta evliler kervanına katılmışlardı.
Nikahın ardından gelin ve damat ilk danslarını ederken tebessümle onları izlemeye koyuldum. Hepimiz birer birer ailelerimizi kuruyorduk.. Aramızdan eksilenler oluyordu, avuçlarımızdan kayıp gidenler ama hayat bir şekilde akıp gidiyordu.
Gelin ve damadın dans müziği biterken davetliler için başka bir dans müziği çalmaya başladığı anda Alparslan'ın elini bana doğru uzattığını ve o meşhur sözünü söylediğini duydum. "Bu dansı bana lütfeder misiniz doktor hanım." Büyük bir tebessümle elimi avuçlarının arasına koyarken cevap verdim. "Seve seve yüzbaşım."
Oturduğumuz yerden kalkıp Sevde ve Barış'ın yanındaki yerimizi alırken bizim masadan Kadir hariç herkesin dansa kalktığını gördüm. Ellerimi Alparslan'ın omzuna sarıp aramızdaki mesafeyi kapatırken bir yandan da gözüm Hazal'ın üzerindeydi. Şarkının ritmine uygun sallanırken gözümü kapattığım ilk anda Alparslan'ın sesini duydum.
"Ulan Mete, ulan Mete." diyen Alparslan ile birlikte gözlerimi açarken bakışlarımı Alparslan'ın baktığı yere doğru çevirdim. Hazal ile ikisinin dans etmeye çalıştığını gördüğümde yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. "Hayatım ne güzel dans ediyorlar işte." diyerek Alparslan'ın bakışlarının bana dönmesini sağladım. Bakışlarımız buluşurken ekledim. "Sen ne kıskanç oldun böyle, biraz sakinleş." dediğimde Alparslan suratını astı. "Kız babasıyım ben, kıskanırım tabii." dediğinde güldüm. "Sevsinler senin kıskançlığını."
"Damat, hadi sen kızınla dans et. Bende kardeşimle edeyim madem çok kıskanıyorsun." Abimin sesini duyduğumuzda bakışlarımız ona doğru döndü. İrem'in masaya geçtiğini gördüğümde ellerimi Alparslan'ın omzundan çektim. "Seve seve abicim." dediğimde Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Şuna bak ya satıldım resmen, kızım bir taraftan karım diğer taraftan." diye söylenerek Hazal'ın yanına ilerledi.
Abimin omzuna elimi yaslarken Alparslan'ın sesini duydum. "Hadi aslanım sen masaya geç, kızımla ben dans edeyim biraz." diyerek Mete'yi gönderirken güldüm. O sırada abimin sesini duydum. "Bu adam çok fena, tam tipik kız babası." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Seni de göreceğiz inşallah abicim, bence sen daha fena olacaksın." dediğimde abim kaşlarını çattı. "Hiçte bile."
Verdiği cevaba gülerken konuştum. "Hayır sen eniştene böyle davranıyorsun, damadına nasıl davranacaksın Allah bilir." dediğimde abim daha da kaşlarını çattı. "Enişten deme Hazan, garip oluyor. Damat o benim için." dediğinde gülerek başımı iki yana salladım. İflah olmuyorlardı, birbirleriyle uğraşmak ikisi için bir zevkti.
Aklıma gelen şeyle birlikte mırıldandım. "Abi.." Abim dikkatle beni dinlerken merakla gözlerine baktım. "Sen gerçekten mutlusun değil mi?" dedim. Bu aralar sürekli yan yana gelsek de sürekli ayak üstü konuşuyorduk. Onu merak ediyordum, ihmal ettiğimiz düşünüyordum. "Mutluyum güzelim." dedi abim. Söylediğinin gerçekliğini sorgularken konuştum. "Bu aralar seninle konuşamadık ama İrem ile aranız iyi değil mi?" dediğimde abim başını salladı. "İyiyiz." diyerek duraksadı ve ardından ekledi. " İrem, size karşı soğuk biliyorum."
Öyleydi, ilk tanıştığımızdan beri öyleydi. Bende üzerinde fazla durmamıştım. Sohbetimiz nasılsın, iyi misin gibi şeyleri geçmemişti uzun zaman. Nazlıyla, Semra ablamla ilk tanıştığımızda kurduğumuz samimiyeti onunla kuramamıştık. Bunun nedeni İrem'in dışına karşı ördüğü duvarlardı. Şuan daha iyiydik, samimiydik doğal olarak ama abimle nasıl olduğunu merak ediyordum.
"Bana karşı elbette öyle değil, yani size yansıttığı İrem ile benimle birlikte olan İrem farklı. Ama sizinle de öyle olmaya çabalıyor, güven problemini aşmaya çalışıyor." dediğinde başımı salladım. "Biliyorum, görüyorum bunu. Sadece sizin iyi olmanızı istiyorum, senin mutlu olmanı istiyorum." dediğimde abim tebessüm etti. "Ben halimden memnunum güzelim, sen beni merak etme. Yeğenlerime odaklan." diyerek alnımla saçlarımın birleştiği noktaya dudaklarını bastırdı.
Dans müziğinin bitmesinin ardından oyun havası çalmaya başladığında Nazlı sahneden inmeme izin vermeden beni karşısına doğru çekti. Kah Sevde'yi ortamıza alarak, kah Barışla ikisini alarak uzun süre oynadık. Oyun havasının ardından halaylar, takı töreni ve pasta kesimi derken yorularak oturmuştum. Ayaklarımın şimdiden şiştiğini hissedebiliyordum. Halaya katılmama rağmen ayaklarım sanki horon tepmiş gibi ağrıyordu.
"Ayaklarımı hissetmiyorum." diye mırıldanırken Alparslan ayaklarıma doğru baktı. "İyi ki daha yüksek topuklu giymedin, yoksa daha beter olurdu. Eve gittiğimizde masaj yaparım, rahatlarsın bir tanem." dediğinde başımı salladım. Çok güzel olurdu. Alparslan oturduğu yerden kalkarken nereye gittiğini anlamaya çalışırcasına merakla baktım. Alparslan üzerindeki ceketi çıkartıp sandalyenin arkasına asarken konuştu. "Şimdi burada oturup kocanı izle güzel karım." dedikten sonra alnımı öptü.
Masadaki diğer herkesin ayaklandığını gördüğümde ne olacağını anlayarak bakışlarımı sahneye çevirdim. Tüm tim ve ek olarak abim sahneye çıkarken o duyduğum tanıdık sesle birlikte gülümsedim. Zeybek oynayacaklardı... En son bizim düğünümüzde oynamışlardı, o an benim için o kadar özeldi ki şimdi eminim Sevde içinde öyle olacaktı. Ancak içimde bir burukluk oluşmadan da olmuyordu, orada Furkan'ın yerinde Fırat'ın olmaması bizim içimizde hiç kapanmayacak bir yaraydı..
Devam edecek..
‣‣‣ Nasıldı çekirdek ailemizle olan sahnelerimiz? Ellerimizde büyüdüler resmen..
‣‣‣ Genel manada herkesin ne durumda olduğundan bahsettim, beğendiniz mi?
‣‣‣ Buse bölümde yoktu biliyorum ama 2.partta onu da okuyacağız:)
‣‣‣ Sizce diğer bebeğimizin cinsiyeti nedir ve hem kız hem erkek için sizden isim önerileri bekliyorum... |
0% |