Yeni Üyelik
65.
Bölüm

Hazan Vakti| Özel Bölüm.2 (Part.2)

@mutlusonsuz222

 

 

Part.2

"Hazan ben götürürüm diyorum güzelim, beni ne zaman dinlemeyi düşünüyorsun?" Alparslan'ın kızgın sesiyle birlikte kulpunu tutarak arabaya doğru sürdüğüm bavulla birlikte duraksayarak Alparslan'a doğru döndüm. "Hayatım abartmıyor musun sence de? Kaldırmıyorum ki, sürüklüyorum." dediğimde Alparslan çatılı kaşlarla bana baktı. "Abartmıyorum, dün o ağır çantayı kaldırırken de beni dinlemedin. Sen beni hiç dinlemiyorsun ya." dediğinde bavulun kulpunu bıraktım. "Tamam bıraktım, dinliyorum seni."

Alparslan yaptığım hareketle sırıtırken yanıma doğru gelerek bavulun kulpunu tuttu. "Ha şöyle, kocanın sözünü dinle azıcık." dediğinde kaşlarımı çattım. "Alparslan, sen böyle biri değildin. Acaba evlilik gerçekten erkekleri değiştiriyor mu?" dedim düşünceli bir şekilde. Alparslan ise duraksadı. "O ne demek? Aşk olsun. Karımızı düşünmek ne zamandan beridir değişmek oldu. Hayret bir şey yani." dediğinde güldüm. "Aşk olsun tabii." dedim imalı bir biçimde.

İlk tanıştığımız günlerde ikimizin kalbi hoşlantıdan hızlı hızlı çarparken Alparslan söylemişti bunu bana. Yavaş yavaş flörtleştiğimiz o dönem hala aklımdaydı. Çok güzel günlerdi ama şuan yaşadığım anlar daha da güzeldi.

"Anne, anne, anne!" Koşarak yanıma doğru gelen Hazal ile düşüncelerimden sıyrıldım. "Efendim birtanem?" diyerek ona dönerken Hazal hevesle konuştu. "Ben tüm oyuncaklarımı almak istiyoyum yanıma. Alamaş mıyım?" dediğinde benim yerime Alparslan cevap verdi. "Babaannenle deden sana bir sürü oyuncak almıştır babacım, onlarla oynarsın olmaz mı?" dediğinde Hazal onayladı. "Oluy, ama bebeğimi alalım. Onunla oynamayı çok seviyoyum."

"Onu çantana koydum annecim, merak etme." dediğimde Hazal güldü. "Süpeysin anne." Hazal'ın dediği cümleyle gülümserken Alparslan konuştu. "Bavullar tamam, evden başka alınacak var mı güzelim?" diye sorduğunda çantama son kez göz gezdirdim. "Evlilik cüzdanımız burada, kimlikler burada, şarjlar, anahtarlar. Her şey tamam gibi." dediğimde Alparslan onaylayarak eve doğru ilerledi. Kapıyı çekip kapattıktan sonra kilitleyerek yanımıza doğru geldi. "Türkoğlu ailesi tatile hazır o zaman."

"Hadi didelim!" diyerek heyecanla arabaya koştu Hazal. Kapıya ulaşamadığından babasının açmasını beklerken Alparslan yanına ilerleyerek kapıyı açtı ve arka koltuktaki çocuk koltuğuna oturmasını sağladı. Bende o sırada ön koltuğa geçtiğimde Alparslan da şoför koltuğuna oturarak arabayı çalıştırdı. Havaalanına doğru arabayı sürmeye başladığında Hazal'ın sesini duydum.

"Ne zaman didicez anne?" dedikten sonra parmaklarını kaldırarak konuştu. "Bu kaday zaman sonya mı?" sorduğu soruyla ona doğru döndüm. Üç yaptığı parmaklarına bakarken cevap verdim. "Uçağa bindikten 1 buçuk saat sonra Buse teyzenin yaşadığı yere gitmiş olacağız." dedim parmağımla 1 saati gösterirken. Hazal başını salladı hevesle. Bense tekrardan ekledim. "Sonraki gün sabahta yine 1 buçuk saat yol gidip babaannenlerin evine gideceğiz." dediğimde Hazal cevap verdi. "Didelim, dedem bana ayaba aldı. Ona binmek istiyoyum."

Osman babam Hazal gelince binsin diye akülü bir araba almıştı. Görüntülü konuşurken arabayı göstermişti ve Hazal o günden beridir büyük bir heyecanla Aydın'a gitmeyi bekliyordu. Bu isteğine gülümsemeden edemedim. O kadar tatlıydı ki.

"Senin miden nasıl? Bulanmıyor değil mi? İstersen tuzlu ayran falan alalım." Alparslan gözlerini yoldan bir saniye ayırıp bana baktığında başımı iki yana salladım. "İyiyim, ufak bir sabah bulantısıydı benimki. Bir isteğim olursa söylerim." dediğimde Alparslan onayladı. Bunları sabah olan bulantıma istinaden söylüyordu. Kahvaltı yaparken biraz zorlanmıştım. Ancak bunlar hamileliğin tuzu biberiydi.

Havaalanına kadar Hazal'ın sevdiği şarkıyı dinlerken bir yandan da onun eşlik etmesini keyifle dinledik. Havaalanına vardığımızda arabayı park ederek içeri girdikten sonra biletlerimizi kontrol ettirerek uçaktaki koltuklarımıza geçtik. Hazal cam kenarında otururken yanına babasının oturmasını istediğinden Alparslan ortamıza geçmişti, bende koridor kenarına oturmuştum.

Havalanırken Hazal biraz korkup yüzünü babasının koluna bastırırken minicik elleriyle kendinden kat be kat büyük olan babasının elini kavramıştı sıkı sıkı. Uçak kalktıktan sonra camdan dışarı baksada babasının elini hiç bırakmamıştı. Kocaman avuçların arasında elinin minicik kalması hoşuna gidiyordu, belki de babasının her daim onun etrafında koruyucu duvar gibi duracağını hissetmesini sağlıyordu.

Başımı Alparslan'ın omzuna doğru yaslarken gözlerimi kapattım. Şimdiden uykum gelmişti. Saçlarımın üzerinde Alparslan'ın dudaklarını hissederken fısıltısını duydum. "İyi misin?" sorduğu soruyla mırıldandım. "İyiyim, biraz uykum geldi." dediğimde Alparslan konuştu. "Uyu bir tanem, ben seni uyandırırım." dedikten sonra saçlarımı öperek başını başıma yasladı.

Anında uyuyakalırken muhtemelen yaklaşık bir saat sonra Alparslan'ın sesiyle uyanmıştım. Birazda olsa dinlenmiş hissederken uçağın iniş yapmasıyla birlikte havaalanının çıkışına doğru ilerledik. Çıkmadan önce Buse'nin nerede olduğunu öğrendiğimizden çıktığımızda direkt olarak onu gördük.

Buse bizi görür görmez gülümserken el salladı. Hazal'da ona el sallarken sevinçle konuştu."Buse teyzem gelmiş." koşturarak onun yanına giderken Buse dizlerini yere çökerek kucağını açtı. Hazal hiç beklemeden kollarının arasına girerken Buse konuştu. "Hoş geldin prensesim." dediğinde Hazal cevap verdi. "Hoş buydum teyzoş." İkisi birbirine sıkıca sarılıp ayrılırken Buse, Hazal'ın iki yanağından da öptü. "Oh, ben ne kadar özlemişim seni."

"Bizde seni özledik canım benim." dediğimde Buse diz çöktüğü yerden kalktı ve bana yaklaşarak direkt olarak sarıldı. "Hoş geldin canım arkadaşım, ne iyi ettiniz gelmekle." dedikten sonra Alparslan'a döndü. "Hoş geldin enişte, çok güzel bir sürpriz oldu bu." dediğinde Alparslan gülümsedi. "Hoş bulduk." diyerek tokalaştıklarında Buse konuştu. "Hadi gidelim, evde biraz soluklanalım. Sonra bir Ankara turu yaparız."

Ankara'da çok az vakit geçirecektik ancak bir gün mutlaka buraya gelmeyi ve doya doya gezmeyi istiyordum. Özellikle Anıtkabir, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve tarihimiz olan nice yeri gezmek ve Hazal'a anlatmak istiyordum. Henüz küçüktü ancak her Türk'te ve Türkiye topraklarında yaşayan her insan gibi onunda Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve fedakar halkımızı bilmesi ve minnettar olması gerekiyordu.

Buseyle birlikte arabaya bindiğimizde ben ve Hazal arka koltuklara oturmuştuk, Alparslan ise öne geçmişti. Buse Ümitköy taraflarında bir yerde oturuyordu bildiğim kadarıyla, sabahları da metroyla işe gidip geliyordu. Radyodan çalan şarkılar eşliğinde Buse'nin evine vardığımızda Buse arabayı binanın önüne park etti. Hep birlikte arabadan indikten sonra apartmana girerek ikinci kata çıktık.

Buse evin kapısını açtıktan sonra hızlıca içeri girip sanki bizi karşılıyormuş gibi kapının yanına dikilerek konuştu. "Hoş geldiniz, içeri geçin." dediğinde cevap verdim. "Hoş bulduk." Ben ayakkabılarımı çıkartıp içeri girerken Alparslan Hazal'ın ayakkabısını çıkarmasına yardımcı olarak Hazal ile birlikte içeri girdi.

"Hadi gelin salona geçelim." Buse önden salona girdiğinde biz arkasından ilerledik. Koltuklara geçerken televizyon ünitesinin üzerindeki fotoğraflar dikkatimi çekti. Dikkatle onlara baktığım sırada Alparslan'ın da bakışları benim baktığı yere takıldı. Tek bir tanesi hariç tüm çerçevelerde Fırat ile Buse'nin fotoğrafları vardı. O tek olan çerçevede ise sadece Fırat'ın fotoğrafı vardı, o da haricisiyle birlikte çekilmiş ve askeri cenaze töreninde kullanılan fotoğraftı.

Hepimizin evlerinde Fırat ile olan fotoğraflarımız elbet vardı ancak Buse bu hikayenin başrollerindendi. Fırat onun nişanlısıydı, şimdi birlikte mutlu oldukları fotoğrafları görmek ister istemez bize de acı vermişti. Fırat her daim kalbimizdeydi, yarası hiçbir zaman kapanmayacak bir yaraydı ama Buse için daha farklıydı. Onun aşkıydı, nişanlısıydı, acısından kavrulduğu, yaşamında pişmanlığı acı bir şekilde tatmasına neden olan adamdı. Pişmanlıktan kastım elbette Fırat ile olması değildi, Fırat'a şans vermeyip vakitlerinden çaldığını düşünmesinden kaynaklıydı.

"Aa Fıyat amcam." diyerek çerçeveye doğru koşan Hazal ile birlikte büyükçe yutkundum. Hazal çerçeveyi eline almadan fotoğrafa bakarken ekledi. "Fıyat amcam bizi izliyoy dedi annem, ben biliyoyum onu. Annemleyin düğün fotoğyafında da var."

"Evet, Fırat amcan bizi izliyor." dedi Buse içli bir şekilde. Birkaç adımda Hazal'a yaklaştıktan sonra onun boyuna gelmek için önünde eğildi. Ardından bir elini Hazal'ın kalbine, diğerini de kendi kalbine koyarak ekledi. "Aynı zamanda hep yanımızda, kalbimizde. Hiçte gitmeyecek." dedi küçük bir tebessümle. Bakışları Hazal'dan fotoğrafa doğru kayarken derin bir iç çekti.

Sonrasında eğildiği yerden doğrulup bize doğru baktı. "Kendi evinizmiş gibi rahat edin, her zaman gelmiyorsunuz. Sizi rahat ettiremezsem içimde kalır vallahi." dedikten sonra ekledi. "Yemeği dışarıda yiyelim diye düşündüm, o kadar Ankara'ya gelmişsiniz meşhur aspavamıza gitmeden olmaz." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "İnstagramda sürekli karşıma çıkıyor, gitmeden olmaz tabii ki."

"Bende öyle düşünmüştüm." dedikten sonra ekledi. "Hazancım odanız hazır, eğer biraz dinlenmek istersen." dediğinde Alparslan'ın sesini duydum. "İstersen uzan biraz." dedi düşünceli bir sesle. Başımı iki yana sallayarak reddettim. "İyiyim, yorgun hissedersem geçerim." dediğimde Buse onayladı. "Tamam o zaman." dedikten sonra Hazal'a baktı. "Bu güzel hanımefendi benimle mutfağa kadar gelebilir mi?"

Hazal tatlı bir tebessümle başını salladı. "Gelebiliy." dedikten sonra arkalı önlü bir şekilde salondan çıktılar.

Onların çıkmasıyla birlikte bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdim. Biraz önce Hazal'ın dikildiği yere doğru gitmiş, çerçeveyi eline almıştı ve hüzünle elindeki fotoğrafa bakıyordu. Birkaç adımla yanına ulaştığımda elimi sırtına doğru koyarak başımı koluna yasladım. "Yüzündeki gülümsemeye baksana ne kadar mutluymuş." dediğinde bende elindeki fotoğrafa baktım.

(Temsili)

Muhtemelen Buse'ye evlenme teklifi ettiği günden çekilmiş bir kareydi. Kim bilebilirdi ki böyle olacağını ve aslında onların bu dünyada hiç kavuşamayacaklarını.. Hiç birimiz bilememiştik, Buse'nin babasını ikna etmek, operasyonlar, hastane derken günlük koşturmalarımızdaydık hepimiz. Buse ve Fırat'ın düğününü beklerken şehit babasının dediği gibi yalnızca Fırat'ın o çok kalabalık olan düğününü görmüştük.

"O Buse'nin yanında hep mutluydu zaten, uzaktan onun gülüşünü izlerken de çok mutluydu." dedim gözlerimin dolmasını engelleyemezken. Timle beraber köye gittiğimiz o gün, Fırat ile ilk defa konuşma şansım olmuştu ve onun o anki düşünceleri içime işlemişti.

Alparslan çerçeveyi yerine koyduktan sonra bakışlarını bana doğru çevirdi. "Hadi otur, ayakta kalma daha fazla." dediğinde isteğini yaparak koltuğa doğru ilerledim. Alparslan'da yanıma gelip otururken Buse ve Hazal'ın kapıdan girdiğini gördüm.

"Annesi bugünlük kaçamak yapalım bence, hava çok sıcak iyi gelir." dedi Buse elindeki tepsiden dondurma kaselerini bize ikram ederken. Hazal gözlerini kırpıştırarak bana bakarken başımı salladım. "Buse teyzenin hatırına yapalım bakalım." dediğimde Hazal dişlerini göstererek güldü. Hızlı bir şekilde babasının yanına otururken Buse elindeki kaseyi Hazal'a vererek yanımıza oturdu.

"Ay ne iyi yaptınız gelmekle, gerçekten o kadar çok özledim ki sizi." dedi Buse gülümseyerek. Ardından ekledi. "Sevde ile Barış'ın düğününe gelemedim ama altını sizle göndereceğim, ben zaten konuştum ama yine de tekrardan tebriklerimi iletirsiniz."

"İletiriz elbette, sen nasılsın? Çok yoğunsun anladığım kadarıyla." dediğimde Buse başını salladı. "Sorma ya, Diyarbakır'da küçük bir hastanedeydik öyle çok yorulmuyordum ama şimdi haşatım çıkıyor. Eve nasıl geliyorum bilmiyorum." dediğinde onayladım. Bilirdim, büyük bir hastanede çalışmak zordu.

"Sizde ne var ne yok? Nasıl gidiyor?" diyerek karnımı işaret ederken göz ucuyla Hazal'a doğru baktı. Bense elimi karnıma doğru götürerek okşadım. "İyiyiz çok şükür. Hazal hanımla uğraşıyoruz işte." dediğimde Hazal dondurma kasesinden başını kaldırıp bize doğru baktı adının geçmesiyle. "Hiçte bile, ben uslu uslu otuyuyoyum." dediğinde istemsizce güldüm. "Tabii canım, uslu uslu oturuyor teyzesi."

Dondurmalarımızın ardından bir süre daha sohbet edip evden çıkmıştık. İlk adresimiz Anıtkabir olmuştu. Şansımıza askerlerin nöbet değişim saati denk gelirken Hazal dikkatle ve hayranlıkla onları izlemişti. Atatürk ile ilgili birçok şeyden bahsettikten sonra Kurtuluş Savaşı'nın diğer isimlerinden olan İsmet İnönü'nün mezarını da ziyaret etmeyi ihmal etmemiştik. Biraz daha gezdikten sonra yemek yemek için restorana gelmiştik ve uzun bir süre orada oturmuştuk.

Yemeğin ardından gideceğimiz tek bir yer kalmıştı. O da Fırat'ın kabriydi.. Arabayla mezarlığın içine girip müsait bir yere park ettiğimizde arabadan indik. Fırat'ı defnettikten sonra buraya gelme şansım olmamıştı benim. O günden sonra ilk defa geliyordum ve içim aynı o zaman olduğu gibi yanmaya başlamıştı.

Buse'nin adımlarını takip ederken yapılı, başında Türk bayrağı asılı bir mezar gördük. Mezar taşının üst köşesinde Fırat'ın fotoğrafını görmek suratıma tokat yemiş gibi hissettirirken Buse'nin sesini duydum. "Sevgilim, bak bugün yalnız değilim." dedi hoş bir ses tonuyla.

Mezara doğru yaklaşırken tekrar ekledi. "Bak, sana kimleri getirdim. Hazan ve Alparslan geldi. Hem de yanlarında Hazal'da var." dediğinde gözyaşlarımın akmasını engelleyemedim. Hormonlardan mıydı bilmiyordum ama ben Buse kadar dirayetli değildim. Belki de o her gün geldiğinden bu kadar rahattı.

Alparslan anlatmıştı, Hazal'ın varlığını öğrendiğinde Fırat çok sevindi diye. Ama yeğenini görememişti ve bu düşünce beni yıpratmaya yetiyordu.

"Ben geldim kardeşim, kendimi özlettim biliyorum." dedi Alparslan durgun bir sesle. Mezar taşına yaklaşıp elini koyarken ekledi. "Ama biliyorsun bizim işleri, izin almak kolay olmuyor. Gelemedim ama hep dualarımdasın, hatıralarımdasın. Diğer kardeşlerin içinde öyle, hepsinin selamını getirdim sana." Alparslan'ın sözleriyle elimi ağzıma kapatıp hıçkırıklarımı tutmaya çalıştım.

Onun için bu cümleleri kurmak ne kadar zordu tahmin edebiliyordum. Eminim yanında birçok askeri şehit olmuştu, birçok tanıdığını kaybetmişti ama Fırat onun olmayan kardeşiydi. Yıllarca yedikleri içtikleri ayrı gitmemişti, yıllarca omuz omuza çarpışmışlardı. Sırt sırta vermişlerdi düşman karşısında. Şimdi o omuzlardan, sırtlardan biri yoktu.

"Gittiğin yerde mutlu olduğunu biliyorum, rüyalarıma giriyorsun. Mutlusun görüyorum. Mutluluğu en çok hak edenlerden biriydin ve ebedi mutluluğa ulaştın." hafiften titreyen sesini duyduğumda müdahale edemedim. Alparslan ise devam etti sözlerine. "Vatan bize emanet, gözün arkada kalmasın. Bir gün görüşeceğiz elbet.."

"Anne, amcam oyada mı?" Hazal'ın kısık sesle sorduğu soruyla birlikte bakışlarımı Alparslan'dan çektim. "Evet, birtanem." dedim ağlamaklı bir sesle. Hazal ise tekrar konuştu. "Beni duyay mı?" dediğinde başımı salladım olumlu manada.

Hazal elimi bırakarak mezara küçük adımlarla yaklaştı. Tam mezarın yanında dururken dikkatle mezar taşındaki fotoğrafa baktı. Ardından da konuştu. "Meyaba, ben Hazal. Biz seninle hiç tanışmadık amca." dedikten sonra ekledi. "Ama babam tanışsak senin beni çok seveceyini söyledi. Daha annemin kaynındayken seviyoymuşsun." Buse'nin hıçkırık sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirdim.

Hızlı adımlarla yanına yaklaştığımda ikimizde sıkıca birbirimize sarıldık. Biraz önceki lafımı geri alıyordum. Buse dirayetli değildi, sadece güçlü durmaya çalışıyordu. Çünkü hayat devam ediyordu..

"Hadi babacım, duanı oku." dedi Alparslan. Hazal babasını dinleyerek avuçlarını kaldırdı ve ona öğrettiğimiz duaları okumaya başladı. Bense Fırat ile konuşacak gücü kendimde bulamıyordum, o yüzden ellerimi açarak onun için yapabileceğim en iyi şeyi yaparak sureleri okumaya başladım.

İşimiz bittikten sonra mezardan ayrılırken hepimiz suskunduk. Hazal bile ne olduğunu anlamış gibi sessizdi. Sadece camdan dışarıyı izlemişti. Bir süre sonra da başını omzuma yaslamış ve uyuyakalmıştı. Bizse eve gelmiştik. Hem gezdiğimiz için yorgunduk, hem de psikolojik olarak yıpranmıştık. Alparslan Hazal'ı, Buse'nin bizim için hazırladığı yatağa yatırmış ve kahve içerek sohbet eden bizim yanımıza gelmişti.

Birkaç saat sohbetin ardından hepimiz odalarımıza çekildiğimizde uyumak için yatağa geçmiştik. Alparslan, Hazal'ın bana çarpma ihtimaline karşılık ortamıza yatmıştı. Bende onun sol tarafına yatmıştım. Bir süre yatakta kıpırdanıp uyumaya çalışmıştım ancak uyuyamayınca bizimkileri uyandırmamak için kalkmıştım.

Odadan sessizce çıkarken mutfaktan küçük bir ışığın yansıdığını görerek oraya doğru ilerledim. İçeri girdiğimde Buse'nin mutfak masasına oturduğunu ve dalmış bir biçimde yere baktığını gördüm. Benim içeri girmemle birlikte bakışları aniden bana dönerken konuştum. "Korkuttum mu?"

"Yok canım, gelsene." dedi Buse yerinde kıpırdanırken. Dediğini yaparak karşısındaki sandalyeye geçerken mırıldandım. "Seni de mi uyku tutmadı." dediğimde Buse başını salladı. "Öyle oldu." dedikten sonra önündeki sudan bir yudum içti. Bakışlarımı ondan çekemezken mırıldandım. "Sen gerçekten iyi misin?"

Buse bakışlarını bana çevirerek başını iki yana salladı. "Bilmiyorum.. İyi olmak istiyor muyum onu da bilmiyorum ki." dedikten sonra bakışlarını masaya doğru indirdi. "Bugün Hazal'ın sözleri etkiledi beni galiba. Bir de düşünmemem gereken şeyleri düşündüm.." dediğinde merakla mırıldandım. "Neymiş onlar?"

"Fırat yaşasaydı nasıl olacağımızı." dedikten sonra yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. "Sizin gibi bizimde çocuklarımız olurdu muhtemelen, daha evlenmeden bile imasını yapıyordu." dediğinde yutkunamadım. Buse ise omuz silkti. "İsimleri bile belliydi, anne ve babasının ismini koyardık bence. Belki yanına başka isimler de eklerdik bilmiyorum." dediğinde yanağına birkaç damla aktı. Onları elinin tersiyle silerken bende gözyaşlarımı engelleyemedim.

"Şimdi o anne babasının yanında, ben buradayım. Ortada ne bir çocuk var, ne başka bir şey. Sadece bu yüzük." diyerek boynundaki zincirde asılı duran alyansı gösterdikten sonra ekledi. "Bir de kalbimdeki sevdası var. Yetinmeye çalışıyorum ama bazen keşke diyorum, keşke yanımda olsaydı."

Ne diyeceğimi bilemeyerek ortamda bir sessizlik oluşmasına neden olduğumda Buse'nin düşünceli sesini duydum. "Mektubunda bana kalbini aşka kapatma demişti." dediğinde zorlukla yutkundum. O cümleyi yazmak kim bilir onun için ne kadar zor olmuştu. Fırat'ın o anki hislerini tahmin edemiyordum bile. "Annemler de zorluyor, yaşın geçti diye." dediğinde kaşlarım çatıldı. Buse ise alayla güldü. "Benim kalbim Fırat için atarken ben nasıl evleneyim? Fırat'ın bedeni toprağın altında ama aşkı kalbimde, anıları zihnimde. Bu karşı taraf içinde haksızlık, benim içinde haksızlık."

"Sana kimse karışamaz, zorlayamaz. İstersen evlenirsin, yeniden seversin kimse laf söyleyemez. İstersen evlenmezsin yine kimse laf söyleyemez. Kimsenin hakkı yok buna. Yaşadıklarını bir tek sen biliyorsun, sen yaşıyorsun.." dedim hüzünle. Buse bana bakarken ekledim. "Her ne karar verirsen ver ben senin arkandayım, ne zaman istersen yanına gelmeye çalışırım. Her daim yanında olurum." dediğimde Buse küçük bir tebessüm etti.

"Özlemişim seninle konuşmayı." dediğinde bende tebessüm ettim. "Bende özlemişim, telefonda konuşmak yetmiyordu. Yüz yüze konuşmak iyi geldi." dediğimde Buse oturduğu yerden ayağa kalktı. Bende kalktığımda sıkıca birbirimize sarıldık. "Bana da, teşekkür ederim Hazan." dediğinde daha sıkı sarılarak karşılık verdim Buse'ye.

Bizden uzakta, Fırat'ın yanındaydı. Sürekli arasak, halini hatırını sorsak da yüz yüze olduğu gibi olmuyordu hiçbir zaman. Buse burada kendi içinde neler yaşıyordu, ne düşünüyordu bilemiyorduk. Fırat bizim için yaraysa onun için yarım kalıştı ve bir insan yarım kaldığında nasıl toparlanırdı ki? Toparlanamazdı..

 

 

◔◔◔

Öğleden sonra Buse ile vedalaşarak uçağa binmiştik ve soluğu Aydın'a almıştık. Osman babamla, Funda annem bizi havaalanında karşılamışlardı. O kadar özlemiştik birbirimizi uzun uzun sarılmalar, öpücükler hava da uçmuştu.

"Yavrum, ben yapıyordum. Sen dinlenseydin. Hem bak yoruldunuz." Funda annem bir yandan önündeki sarmaları sararken bir yandan da bana doğru baktı. Bende önümdeki yaprağa koyduğum içi sararak tencereye koyarken cevap verdim. "Olur mu hiç, hem bak oturarak yapıyoruz. Yorulmuyorum." dediğimde Funda annemin gönlü olmasa da onayladı. "Peki madem, ama bu biter bitmez salona gidip dinlenirsin. Sofrayı ben hazırlarım."

"Nasıl istersen." dedim fazla üstelememek için. Önümdeki sarmaları sarmaya devam ederken Funda annem tekrar konuştu. "Canının çektiği başka birmşey var mı güzel kızım, hemen yapayım." dediğinde bu ilgili haline gülümsedim. "Daha ne yapacaksın anne, döktürmüşsün. Ellerine sağlık."

"Yarasın benim güzel çocuklarıma, hem siz geldiniz evimiz şenlendi resmen. Ne çok özlemişim. Hele Hazal'ı görmeyeli o kadar büyümüş ki." dediğinde yüzümde tebessüm oluştu. "Bu kadar hızlı büyüyeceğini bende beklemiyordum, sanki daha geçen yıl doğmuştu ve ben onu yeni kucağıma almışım gibi." dediğimde Funda annem başını salladı. "Öyle olur zaten, çocuklar annelerinin gözünde hiç büyümezler. Hem bak Hazal büyüdü, şimdi yeniden bebeğimiz olacak."

Funda annem o kadar haklıydı ki, Hazal ne kadar büyürse büyüsün her zaman benim ilk göz ağrım olacaktı. Şimdi tekrar anne olacaktım, minik bir can içimde büyüyordu, bana muhtaçtı ve bende elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum onun için tıpkı Hazal'da olduğu gibi.

Oturduğum yerden kalkarak çaylarımızı tazeleyeceğim sırada Alparslan'ın sesini duyarak irkildim. "Ne yapıyorsunuz hanımlar?" dediğinde Funda annemin sesini duydum. "Öyle gelinir mi eşek sıpası, kızın yüreğine inecekti." dedikten sonra ekledi. "Yine ayrı kalamadın değil mi karından? İki dedikodu yaptırmıyorsun kızımla."

Çayları doldurmaya devam ederken Alparslan'ın sesini duydum. "Ya yüzbaşı oluşumu geçtim, baba oldum. Hala aynı kelime, bari karımın yanında yapma anne." Alparslan sitemle konuşurken güldüm. Funda annem ise kaşlarını çattı. "Yaparım efendim, sen benim gözümde hala öylesin." Alparslan annesine bir şey demezken ben çay fincanlarını alarak masaya bıraktım. "Size de koyayım mı?" dediğimde Alparslan cevap verdi. "Ben koyarım güzelim."

Çay bardaklarını çıkartarak çayı koyarken tekrar konuştu. "Karımı çalıştırman da gözümden kaçmadı sanma." diye annesine hitaben konuşurken araya girdim. "Ben yapmak istedim, yoksa annem kendisi sarıyordu." dediğimde Funda annem ekledi. "Alparslan sen içeri gitsene annecim, bizim işimize karışıyorsun. Hem Hazal nerede?" dediğinde Alparslan cevap verdi. "Babamla oynuyorlar."

Alparslan cevap verdiği sırada Hazal'ın sesi duyuldu. "Babaanne, bak bize. Koş koş!" Funda annem elini yanındaki ıslak havluya silip oturduğu yerden kalktı. "Geldim kuzum." dedikten sonra bana doğru döndü. "Annecim hadi sen ellerini yıka, az kaldı zaten hemen pişirelim de akşama yiyelim." dediğinde onayladım.

Gerçekten az kalmıştı, annem onları sararken bende salatayı yapardım. El birliği ile sofrayı hazırlardık. Funda annem mutfaktan çıkarken bende ellerimi yıkamak için tezgaha yaklaştım. O sırada Alparslan'ın birkaç adımda yanıma yaklaştı, arkamdan sıkıca belime sarılırken ellerini karnıma yaslayarak çenesini omzuma koydu. Gülümseyerek sırtımı ona doğru yasladıktan sonra mırıldandım. "Hayırdır yüzbaşı, yanımdan ayrılamıyorsun bugün?"

Alparslan'ın içten bir şekilde güldüğünü duyduğumda yüzümdeki gülümseyiş büyüdü. "Aylardır yanında olmayınca, özlemim öyle kolay dinmiyor doktor hanım. Hem sende şikayetçi değilsin biliyorum." dedikten sonra dudaklarını boynuma yaslayarak uzunca öptü. "Şikayetçi değilim ama annen her an içeri girebilir." diye mırıldandığımda Alparslan derin bir iç çekti. "Girsin, ne yapıyoruz sanki?"

Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkartırken Alparslan usul usul karnımı okşamaya devam etti. Ardından da konuştu. "Hazan'ım.." dediğinde gözlerimi araladım. "Hmm?" Alparslan ise tekrar konuştu. "Mutlusun değil mi?" dediğinde usulca kaşlarımı çattım, başımı yaslandığın omzundan kaldırırken ona doğru döndüm. "O nasıl bir soru öyle?" dediğimde Alparslan omuz silkti. "Öyle bir soru işte, cevap ver sen." dedi meraklı gözlerle bana bakarken.

Kollarımı omzuna yaslayarak ellerimi üstüne değdirmemeye çalışırken Alparslan elini belime sardı. Bense cevap verdim. "Nasıl mutlu olmam ki? Annem, babam, sen ve çocuklarım yanımdasınız. Benim için mutluluğun kaynağı sizsiniz zaten." dediğimde Alparslan tebessüm etti. "Buna sevindim, artık gözlerin o ilk tanıştığımız günlerdeki gibi bakmıyor. Kendini bir yere ait hissediyorsun bunu görebiliyorum. Ama senin ağzından da duymak istedim." dediğinde buruk bir tebessüm ettim.

"Sen bana yuva oldun, kendimi bir yere ait hissetmemi sağladın, sayende anneye, babaya, ablaya ve güzel çocuklara sahip oldum. Daha ne isterim ki?" dedikten sonra dudaklarına yaklaşarak küçük bir öpücük kondurdum

Ardından kollarımı omuzlarından çekerek mırıldandım. "Bak beni lafa tuttun, salata yapacaktım." diyerek kollarından ayrılmaya yeltendiğimde Alparslan güldü. "Bende romantikliği ne zaman bozacaksın diye bekliyordum." dediğinde kaşlarımı çattım. "Dediği lafa bak ya, çekil." diyerek arkamı döndüm ve ellerimi yıkamaya başladım. Alparslan gülerek yanağımı öptükten sonra kollarını belimden çekti. "Sinirlenme, hem salatayı ben yapayım." dediğinde bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Olmaz, sen gidip babanla ve kızınla vakit geçirir misin lütfen. Her zaman denk gelmiyor." dedim ciddi bir şekilde.

"Emir büyük yerden, gidiyorum hemen." dediğinde istemsizce güldüm. Alparslan gülerek mutfaktan çıkarken bende buzdolabına ilerleyerek salata malzemelerini çıkardım.

Ben salatayı yaparken Funda annem sarmaları bitirmişti ve pişmesi için ocağa koymuştuk. O pişerken hazırladığı diğer şeyleri kah ısınması için ocağa koymuş kah servis tabağına koyarak akşam yemeği için hazırlanmaya başlamıştık. Hazal oynamaktan sıkılarak yanımıza geldiğinde hazırladığımız tabaklardan küçük olanları salondaki masaya götürmesi için eline tutuşturmuş ve hep birlikte sofrayı hazırlamıştık. Her şey hazır olduğunda ise sofraya oturmuş ve yemek yemeye başlamıştık.

"Annecim şundan da al, sen seviyordun" diyerek tabağıma zeytinyağlı koyan Funda anneme itiraz ettim. "Çok koydun, yiyemem ki ben." dediğimde Funda annem cevap verdi. "Yersin, hadi bak bitecek o tabak." dediğinde Hazal'ın güldüğünü duydum. "Annemde bana öyle söylüyoydu." dediğinde Alparslan cevap verdi. "Anneler hep böyle."

"Yarın denize gidersiniz, siz dönünce de balık yemeye gideriz ne dersiniz?" dedi Osman babam bize doğru bakarak. Alparslan ile onaylarken Funda annem konuştu. "Çok iyi olur, şimdi ev kokmasın. Hem şöyle çocuklarımla deniz kenarında oh mis." dediğinde gülümsedim. Hazal ise konuştu. "Kumdan kale de yapalım! Efe abim yapmış, bana gösteymişti. Bizde yapalım baba, noluy noluy."

Hazal heyecanla babasına bakarken Alparslan güldü. "Yaparız babacım, hem de kalenin en alasını yaparız sen merak etme." dediğinde Hazal ellerini çırptı. "Yaşasın! Fotoyrafını çekip halama atalım, o da abime gösteysin." dedikten sonra limonatasından içti. Hepimiz gülerek Hazal'ı izlerken yemeğimizi yemeye devam ettik.

Yemeğin ardından bulaşıkları topladığımızda Funda annem makineye bizzat kendisi yerleştirmişti. Bende bizim için kahve yapıyordum. Kahveyi pişirip fincanlara koyduktan sonra elimde tepsiyle salona götürdüm. İçeri girdiğimde Osman babam ve Funda annemi otururken gördüğümde gözlerim Hazal ve Alparslan'ı aradı. Funda anneme ve Osman babama kahvelerini sunduktan sonra Hazal'ın bahçeden gelen sesini duyarak bahçe kapısına doğru ilerledim.

"Daha hızlı baba, daha hızlı!" Hazal salıncakta otururken Alparslan bıkmadan onu sallıyordu. "Bu kadar hız senin için yeterli." dediğinde Hazal itiraz etti. "Olmaz! Ben gökyüzüne kaday çıkmak istiyoyum. Uçuy beni, hadi!" dediğinde Alparslan güldü. "Daha bugün gökyüzündeydin ya kızım. Bulutların arasındaydık hatta."

Onların konuşmalarını gülümseyerek dinledikten sonra seslendim. "Kahveler hazır!" dediğimde Alparslan'ın bakışları bana doğru döndü. "Geldim güzelim." dedikten sonra Hazal'a baktı. "Biz şimdi içeri geçiyoruz, sende sallandıktan sonra gel tamam mı?" dediğinde Hazal babasını onayladı.

Alparslan aldığı onayla birlikte bana doğru gelirken ben içeri doğru geçtim. İçeri geçtiğimde Funda annemin sesini duydum. "Gel Hazancım, sana Alparslan'ın albümünü göstereyim." dediğinde hevesle konuştum. "Ya ben hiç görmemiştim, iyi ki aklına geldi" diyerek Funda annemin yanına oturdum. Funda annem albümü kucağıma koyarken kapağını açtım.

İlk sayfalarda bebeklik fotoğrafları varken tatlılığı karşısında büyükçe gülümsedim. Onu tanıdığım andan beri hep yapılı, uzun boylu görmüştüm. Şimdi küçücük bir bebekken görmek çok garipti. Gözüme Semra abla ile olan fotoğrafı takıldığında mırıldandım. "Çok tatlılar." dediğimde Funda annem güldü. "Semra çok kıskanmıştı kardeşini ama sonra kucağına alınca çok sevdi."

"Bizimki de kıskanacak gibi duruyor." dedi Alparslan tam aklımdaki düşünceyi dile getirerek. Osman babamsa araya girdi. "İlk başta her çocuk kıskanır elbet, önemli olan ikisini de sevdiğinizi ona göstermek. Ayrımcılık yapmayacağınıza zaten eminiz, Hazal'a da kardeşinin daha çok küçük olduğunu ve bakıma muhtaç olduğunu anlatırsanız anlayacaktır." Umarım öyle olurdu.

Albüme bakmaya devam ederken Alparslan'ın sünnet fotoğraflarının gelmesiyle albümün kapatılması bir oldu. "Tamam bence bu kadar, onlara bakmaya gerek olduğunu düşünmüyorum." diyen Alparslan ile birlikte güldüm. "Ya Alparslan, bakmamız lazım ama." diye itiraz ederken Funda annem gülerek bana destek çıktı. "Karından mı utanıyorsun? Bırak baksın kız." dediğinde Osman babam da güldü. "Bu bir ağlamıştı kızım hiç sorma."

"Baba!" Alparslan bağırarak Osman babamı susturmaya çalışırken hızlıca elimi Alparslan'ın ağzına kapatarak Osman babama baktım. "Babacım siz anlatmaya devam edin, bakmayın ona." dediğimde Osman babam devam etti. "Kesmeyin, kesmeyin diye ortalığı inletmişti." dediğinde bende gülmeye başladım. Alparslan bileğimden tutarak ağzında duran elimi indirirken kaşlarını çattı. "Gülme Hazan." dedikten sonra babasına döndü. "Alacağın olsun senin de baba, rezil ettin beni."

Alparslan'ın tepkisine gülerken o somurtarak kollarını göğsünde birleştirdi. Funda annemse gülerek bize baktı. "Şunlara bak hala daha çocuk gibiler, iki tane çocukları olduğuna kim inanır?" dediğinde Osman babam cevap verdi. "Allah muhabbetlerini artırsın inşallah."

Alparslan hala daha tepki vermezken ben diğer albüme geçtim. Kapağı açtığımda üzerindeki üniformayı görerek harp okulu zamanları olduğunu anlayarak içim gide gide baktım fotoğraflara. Üniforma her zaman çok yakışıyordu. "Harp okulundasın değil mi burada?" diyerek sayfaları çevirdiğimde Fırat ile ikisinin fotoğrafını görerek duraksadım. İkisi de ne kadar mutluydular.

"Ah güzel kuzum benim, Allah mekanını cennet etsin inşallah." Funda annem içli bir şekilde dua ederken Alparslan'ın bakışlarının da fotoğrafa kaydığını fark ettim. "İkinci sınıftaydık burada." dediğinde burukça fotoğrafa bakmaya devam ettim. Ardından da sayfayı çevirdiğimde hiç tanımadığım yüzleri gördüm.

Fotoğrafın birinde bir kız, ikisi Alparslan ve Fırat olmak üzere üç erkek vardı. Alparslan neye baktığımı anlayarak mırıldandı. "Burcu ile Burak onlar." dediğinde kaşlarım çatıldı. Meşhur Burcu buydu anlaşılan. "Meşhur Burcu?" dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Sadece bir kez bahsetmiştik aslında." dediğinde gözlerimi devirdim.

Diğer fotoğrafa doğru baktığımda ise Alparslan konuştu. "Pamir ile Hakan onlarda." dedikten sonra ekledi. "Benden alt dönemlerdi ikisi de." dediğinde konuştum. "Düğüne gelmemişlerdi değil mi? Daha önce gördüğümü hatırlamıyorum." dediğimde Alparslan onayladı. "Gelmediler, Pamir görevdeydi. Hakan'da Hakkari'deydi." dediğinde başımı salladım.

Yavaş yavaş sayfaları çevirirken mezun olduğu fotoğraflara geldiğimizde yüzümdeki gülümseme büyüdü. Gerçekten çok yakışıklıydı. Funda annemle, Osman babamla ve Semra ablayla fotoğrafları vardı. Aynı şekilde Fırat'ta yanlarındaydı.

Alparslan'ın albümlerinden sonra Funda annemin bizler için ortak hazırladığı albümü elime aldım. İlk önce Semra abla ve Murat abinin nişan fotoğrafına bakarken arkada Murat abiye çatık kaşlarıyla öldürecekmiş gibi bakan Alparslan'ı görerek konuştum. "Erkek kardeşlerde genetik galiba bu."

"Napalım, adam ablamızla evleniyor bağrımıza mı basalım?" diyen Alparslan ile birlikte kaşlarımı çattım. "Ha öyleyse abime laf etme." dediğimde Alparslan cevap verdi. "Ne zaman laf ettim? Gıkım çıkmıyor." dediğinde emin misin der gibi baktım Alparslan'a.

Ben Alparslan'a bakarken Osman babam araya girdi. "Buna ben bile inanmadım oğlum." dediğinde Alparslan babasına doğru baktı. "Baba sen de beni gömmeyi bekliyormuşsun aşk olsun yani." dediğinde Funda annem konuştu. "Sen babana bakma oğlum, o seni sevdiğinden yapıyor hep."

Sohbetimiz Hazal'ın içeri girmesiyle bölünürken Hazal hızlı adımlarla yanımıza doğru gelerek babaannesinin kucağına doğru çıkmak için yeltendi. Funda annem onu kucağına aldığında Hazal albüme bakarak konuştu. "aa halam, ne kaday güzel çıkmış." dediğinde başımı salladım. "Evet, çok güzel olmuş."

Sayfaları yavaş yavaş çevirirken Semra ablaların düğünü ve Efe'nin doğumu fotoğraflarını gördüğümde gülümsemeden edemedim. Ben Efeyle tanıştığımda küçücüktü ama şimdi kocaman olmuştu.

"Efe abime bakın, çok minnakmış." dediğinde hepimiz güldük. Funda annem Hazal'ın yanağını öperken konuştu. "Sende öyleydin cimcime." dediğinde Hazal başını salladı. "Biliyoyum, evde fotoğyaflarım vaydı. Hatta annem benim kaynındayken ki fotoğyaflayını bile koymuş." Alparslan için hazırladığım defterden bahsediyordu.

Sohbet ederek fotoğraflara bakmaya devam ederken Hazal uyuyakalmıştı. Alparslan onu odaya çıkarttıktan sonra biz bir süre daha sohbet etmiştik ve ardından da odamıza çıkmıştık. Odaya girdiğimizde dikkatle etrafa bakındım, buranın bir zamanlar Alparslan'ın odası olduğunu bilmek garipti. Duvarları beyaz renkliydi. Bir çalışma masası, kitaplık ve çift kişilik yatak vardı.

"Odan çok güzelmiş." dediğimde Alparslan küçük bir tebessüm etti. "Önceden tek kişilik yatak vardı." dediğinde gülümsedim. Odaya tamamen girip kitaplığa doğru baktığımda Alparslan'ın üniformalı fotoğrafını gördüm. Çerçeveyi elime alırken mırıldandım. "Sana üniformanın çok yakıştığını söylemiş miydim?"

"Üniformalı halime aşık olduğunu saymazsak, söylemiştin sanırım." dediğinde elimdeki çerçeveyi yerine bırakıp çatık kaşlarla ona döndüm. "Hiçte bile, o ilk gün sana o kadar gıcık olmuştum ki üniforman umurumda bile değildi." dediğimde Alparslan muzip bir şekilde güldü. "Oysa ben o ilk gün senin beyaz önlüklü haline hayran olmuştum."

Söylediği cümleyle birlikte modumu hızlıca yükseltirken içimin eridiğini hissettim. Alparslan üzerindeki tişörtü çıkartırken mırıldandı. "Hadi gel, yatalım artık. Bugün çok yoruldun, tatil diye geldik ama yorulmanı engelleyemedik." dediğinde bavuluma doğru ilerleyerek cevap verdim. "Yorulmadım, aksine çok güzel bir gün geçirdim." diyerek bavuldan geceliğimi çıkardım ve üzerimi değiştirdim.

Ben üzerimi değiştirene kadar Alparslan yatağa uzanmıştı bile. Bende yatağa yattığımda benim için açtığı koluna girerek elimi çıplak göğsüne yasladım. "Hazal yerini yadırgayabilir." dediğimde Alparslan onayladı. "Buraya gelirse ben tekrardan yatağına götürüp yanına yatarım. Ortamızda yatarsa sana çarpabilir, riske atamayız." dediğinde gülümsedim. "İyi ki senin gibi düşünceli bir eşim var." dediğimde Alparslan saçlarımı öptü. "İyi ki benimde senin gibi mükemmel bir eşim var."

Uykunun iyice bastırdığını hissederek gözlerimi kapatırken derin bir uykuya daldım. Sabah uyandığımda Alparslan yanımda değildi. Ya Hazal'ın yanındaydı ya da aşağıdaydı. Bende üzerimi değiştirdikten sonra odadan çıkarken ilk önce Hazal'ın kaldığı odaya baktım. Alparslan ile Hazal'ın koyun koyuna yattıklarını görerek gülümsedim. Gece Hazal yanımıza gelmiş olmalıydı ancak benim ruhum bile duymamıştı.

Aşağı indiğimde Funda annemin sofrayı hazırladığını gördüm, yardım ederek el birliği ile sofrayı hazırladıktan sonra ev ahalisinin uyanmasıyla birlikte kahvaltımızı yaptık. Kahvaltının ardından sahile gitmek için hazırlanarak evden çıktık. Plaja gittikten sonra eşyalarımı şezlonga yerleştirdikten sonra oturdum.

"Gel annecim güneş kremini sürelim, sonra tenin kızarır." dediğimde Hazal sözümü dinleyerek yanıma geldi. Açık tenli olduğu için hemen kızarıyordu. Kollarına, yüzüne, vücuduna tek tek kremi sürdükten sonra Alparslan'ın yanına doğru yaklaştım. "Gel hayatım sana da sürelim, yanmasın sırtın." dedikten sonra hızlıca sırtına kremi sürdüm. Alparslan'da bana sürdüğünde bir süre emilmesi için bekledik.

Hazal ile ikisi denize giderlerken bende şezlonga uzanıp güneşin tadını çıkarmaya başladım. Her zaman böyle güneşlenemiyorduk, bronzlaşmak iyi olabilirdi. Bir süre güneşlendikten sonra Hazal'ın beni çağırmasıyla birlikte denize girdim.

"Anne bak! babam bana yüzmeyi öğyetiyor." diyerek denizin üzerinde yüz üstü durup ayaklarını çırpan kızıma baktım. Tabii Alparslan alttan destekliyordu onu. "Aferin sana güzelim, yakında bizden bile güzel yüzersin." dediğimde Hazal hevesle konuştu. "Yayış yapalım!"

Söylediği şeye gülerken mırıldandım. "Babanla yarışa girmeni hiç önermem, zira kendisi profesyonel olduğu için kazanmamız imkansız." dedim balayındaki yarışımıza ithafen. Alparslan ise söylediğim şeye gülerek konuştu. "Kızım için yenilmeyi göze alırım." dediğinde gözlerimi devirdim. "Satıldım resmen ya."

Onları ardımda bırakarak yüzmeye başladığımda Alparslan'ın sesini duydum. "Çok açılma güzelim." dediğinde onayladım. "Tamam." Biraz açıldıktan sonra yanlarına tekrar dönerken Hazal'ın bu sefer sırt üstü uzandığını gördüm. Bu sefer Alparslan'da destek vermezken konuştum. "Annecim aferin sana, nasıl duruyorsun öyle." dediğimde Hazal dişlerini göstererek gülümsedi. "Babam öğyetti."

Hazal bir süre daha denizde oynadıktan sonra aklına gelen şeyle birlikte telaşla konuştu. "Hani kale yapacaktık? Hadi yapalım!" diyerek kumsala doğru koşmak için çabalarken peşinden ilerledik. Hazal getirdiğimiz kovaların bulunduğu poşetin içinden eşyaları çıkartırken ben şezlongun önündeki kumun üzerine doğru oturdum.

"Siz yapmaya başlayın annenle, ben bize yiyecek bir şeyler alayım." diyerek yanımızdan uzaklaşan Alparslan ile birlikte önüme kovayı çektim. "Hadi annecim, şimdi kovanın içini kumla dolduralım. Tamam mı?" dediğimde Hazal beni dinleyerek eliyle kovayı doldurmaya başladı. Ben kendi önümdeki kovayı doldururken o kendi önündeki kovayı doldurdu. Doldurma işimiz bittiğinde konuştum. "Şimdi ilk önce ben çevireyim, sen beni izle. Sonra da sen çevir." dediğimde onayladı. "Tamam."

Kovayı ters çevirip kaldırdığımda kalıp şeklinde çıkan kumla birlikte Hazal gözlerini büyüterek şaşırdı. "Çok güsel oldu." dedikten sonra kendi kovasını ters çevirip kaldırdı benden gördüğü gibi. Benimki gibi bir kale elde ettiğinde gülümsedi. "Çok güsel oldulay, hadi daha çok yapalım."

"Hadi o zaman, tekrar dolduralım kovaları." dediğimde Hazal başını sallayarak hızlı hızlı önündeki kovayı doldurmaya başladı. Kovalarımızı doldurduğumuzda Hazal konuştu. "Bu sefey ilk ben döndüyeyim." dedikten sonra kovasını ters çevirdi ve kaldırdı. Bir öncekinden daha iyi bir kale elde ettiğinde oturduğu yerden kalkıp zıpladı. "Yaptım, yaptım. Çok güsel oldu, dimi anniş?" dediğinde başımı salladım. "Çok güzel oldu bebeğim."

"Hadi bakalım hanımlar, önce yemek sonra oyun." diyen Alparslan ile birlikte bakışlarımız ona dönerken Hazal eliyle kaleleri gösterdi. "Bak baba, annemle bu güsel kaleleyi yaptık. Şunlayı ben yaptım." diyerek kendi yaptıklarını gösterdikten sonra benimkileri işaret etti. "Bunlayı da annem yaptı." dediğinde Alparslan kalelere doğru baktı. "Çok güzel olmuşlar babacım, sizin yaptığınız şeyler kötü olabilir mi hiç?" dedikten sonra bana bakarak göz kırptı.

Bu hareketine sırıtırken Alparslan Hazal'ın koltuk altlarından tutarak kaldırdı ve kucağına aldı. "Yemeğini yedikten sonra birlikte yapmaya devam ederiz, tamam mı?" diyerek şezlongların birine oturttuktan sonra bana dönerek elini uzattı. Elini tutarak oturduğum yerden kalktıktan sonra bende şezlonga oturdum. Alparslan'ın getirdiği tepsiye doğru baktığımda üç tabakta hamburger ve patates kızartması gördüğümde Hazal'a doğru seslendim. "Bak burada ne varmış? Babası Hazal'ın en sevdiği zararlı şeyleri almış."

"Burada özgür olalım artık annesi, hem ne zamandır böyle şeyler yemiyorduk." Alparslan'ın cümlelerinden sonra Hazal'ın onu destekleyen sesini duydum. "Evet anne, çooook uzun zaman oldu yemeyeli." diyerek kollarını iki yana açtı. Dayanamayarak güldüğümde tabağı alarak Hazal'a doğru uzattım. "Peki o zaman, bu haftalık izinlisiniz küçük hanım." dediğimde Hazal tabağı alarak güldü. "Yaşasıın."

Alparslan hamburgerin kağıdını açıp Hazal için hazırladıktan sonra ona uzatırken bende tabağımı alarak hamburger paketini açtım. Üçümüzde konuşarak yemeğimizi yedikten sonra ben şezlonga tekrar uzandım, Hazal ile Alparslan ise kumdan kalelerini yapmaya devam ettiler.

"Baba, şimdi ben kaleleyin içindeki pyensesim. Kötü adamlay beni kaçıymış. Sende benim pyensim ol. Atınla gel ve beni kuytay. Tamam mı?" diyen Hazal'ın sesini duyduğumda gözlerimdeki gözlüğü çıkartarak ikisine baktım. "Niye kaçırsınlar güzelim seni?" Alparslan hafif çatık kaşlarla konuşurken Hazal kaşlarını çatarak elini beline koydu. "Off baba ya, evcilik bu." diye itiraz etti.

Dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemeye çalışırken Alparslan kabullenerek başını salladı. "Peki kızım, nasıl istiyorsan." dediğinde Hazal gülerek kalelerden oluşturdukları yuvarlağın içine oturdu ve konuştu. "Pyensim, kuytay beni!" dediğinde Alparslan birkaç adımda kalelere yaklaştı. "Geldim prensesim." diyerek Hazal'a doğru uzandı ve onu kucaklayarak kalelerin içinden çıkardı.

Hazal kıkır kıkır gülerken kollarını babasının boynuna sararak konuştu. "Kahyamanım benim, kuytaydın beni!" diyerek babasının yanağını uzunca öptükten sonra ekledi. "Bu da ölülün." dediğinde Alparslan gülümsedi. "Çok müteşekkir oldum prensesim, beni öpücüğünüzle onurlandırdınız."

Gülümseyerek onları izlerken Hazal babasının kucağından inerken konuştum. "Ama ben kıskanıyorum böyle, hani bana öpücük yok mu?" dediğimde Hazal küçük adımlarla yanıma geldi. Yanağıma büyük bir öpücük kondururken mırıldandı. "Oluy mu anniş, sana da öpücükley vay." dediğinde dayanamayarak bende uzunca öptüm Hazal'ın yanağını.

Yattığım yerden doğrulurken konuştum. "Hadi biraz daha denize girelim, sonra eve döneriz tamam mı?" dediğimde Hazal beni onayladı. Bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdiğimde o bize bakarak konuştu. "Siz girin, biraz da ben güneşleneyim." dedikten sonra ekledi. "Hazal'ı kucağına alayım deme sakın, istersen simidini taksın." dediğinde onayladım. "Merak etme kıyıda oluruz zaten."

Alparslan ile konuşmamızı bölen şey Hazal'ın sesi oldu. "Hadi anne! Gel!" Daha fazla beklemeden Hazal'ın yanına doğru ilerledim. Birlikte biraz ilerleyerek denizin içine doğru girdik. Hazal babasının öğrettiği gibi denizin üzerinde sırt üstü uzanırken kollarını açtı. "Anne, biz neden süyekli gelmiyoyuz buyaya?" dediğinde yüzündeki saçları çekerek cevap verdim.

"Baban çalışıyor, ben çalışıyorum ve sende okula gidiyorsun ya ondan annecim." dediğimde Hazal dudaklarını büzdü. "Ama ben çok sevdim buyayı, hep gelsek ya. Denize giymek çok güsel." dediğinde gülümsedim. "Yaz tatillerinde geliriz, biraz daha büyüdüğünde istersen buraya kalmaya da gelirsin." dediğimde Hazal hevesle konuştu. "Hemen büyüyüm o zaman ben, sürekli geleyim." dediğinde gülmeden edemedim. "Ama sürekli gelirsen ben seni özlerim."

"Ya anne, sende babamla evde kalıysın. Hem ben seni ayayım süyekli göyüntülü." dediğinde dudaklarımı büzdüm. Hazal ise ani bir hareketle kollarını bana sararak kucakladı. "Ya üzülme sen, tamam tamam gitmiyoyum hiçbiy yeye." dediğinde bende kollarımı sardım sıkıca.

Alparslan'ın bize doğru geldiğini görürken sesini duydum. "Hadi bakalım su kuşları, gitme vakti." dediğinde Hazal'ı kucağımdan indirdim ve birlikte denizden çıktık. Alparslan bizden önce kıyıya varıp ilk önce Hazal'a havlusunu sardıktan sonra bana yaklaşarak havluyu sardı.

Annemlerin evi buraya yaklaşık 10 dakikalık bir yürüme mesafesindeydi. Hazal önde, Alparslan ve ben el ele arkada ilerlerken Alparslan'ın kulağıma doğru eğildiğini hissettim. Ardından da sesini duydum. "Hazal'a kardeşi olacağını söylememiz gerekiyor." dediğinde bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. O ise devam etti. "Temas etmeyi seven bir çocuk, sana karşı ani hareketlerde bulunuyor. Sevgisini öyle hissettiriyor. Haberi olursa dikkat eder." dediğinde haklılığı karşısında başımı salladım. "Söyleyelim.. ama ya sevinmezse?"

"Sevinir, ufak kıskançlıkları elbette olacak ama bence mutlu olacak." dediğinde iç çektim. "Tamam, akşam yemeğinden sonra söyleyelim o zaman." dediğimde Alparslan onayladı beni.

Eve vardığımızda ilk önce Hazal'ın duş almasını sağladıktan sonra ben duşa girmiştim. Biz Hazal ile hazırlanana kadar Alparslan duştan çıkmış ve hazırlanmıştı. Hazal ile ayna karşısında dikilmiş kendimize doğru bakarken kapının kenarına omzunu yaslamış bizi izleyen Alparslan'ın ıslığını duydum.

"Bu ne güzellik böyle, gözlerimi alamıyorum sizden." diyen Alparslan ile birlikte gülümsedim. Hazal tatlı bir gülümsemeyle babasına bakarken kahverengi dalgalı saçlarını omzundan sırtına doğru itti ve konuştu. "Annemle beyabey seçtik, bak ikiz gibi olduk." dediğinde Alparslan onayladı. "Evet, çok yakışmış benim güzellerime." dediğinde Hazal aynanın karşısından çekildi. "O zaman dedeme de gösteyeyim."

Hazal hiç beklemeden odadan çıkarken bakışlarım gri bir şort ve keten beyaz gömlekle dikilmiş bana bakan kocamı buldu. "Sizde çok şıksınız Alparslan bey." dediğimde Alparslan yanıma doğru yaklaştı. Elimi belime doğru sararak beni kendine çekip aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. "Yanımda bu kadar güzel iki kadın varken az bile." dediğinde dişlerimi göstererek gülümsedim.

Alparslan dudaklarını dudaklarıma yaklaştırıp gülüşümden öperken elimi yanağına yasladım. "Tüm gün baş başa kalamadık, özlemişim karımı." dedi alınlarımızı birbirine yaslarken. Gözlerim kapalı bir şekilde onayladım. "Bende özlemişim, bir süre idare edeceğiz ama." dediğimde Alparslan iç çekti. "Ne yapalım, bekleriz."

Alınlarımızı birbirinden ayırırken konuştum. "İnelim artık, ayıp olacak." dediğimde Alparslan beni onayladı. Elimi tutarak odadan çıkmamızı sağladıktan sonra merdivenlerden aşağı indik ve salona ulaştık. İçeri girmemizle birlikte Osman babam kucağındaki Hazal'ı yere indirip konuştu. "Hadi bakalım gidelim artık."

Evden hep birlikte çıktıktan sonra akşam yemeği için restorana giriş yaptık. İlk girişte midem biraz sorun çıkarsa da sonradan alışmıştım ve bir sıkıntı oluşmamıştı. Siparişlerimizi verdikten kısa bir süre sonra balıklarımız geldiğinde Alparslan konuştu. "Getir babacım, ben seninkini ayıklayayım." diyerek Hazal'ın tabağını aldıktan sonra ayıklamaya başladığında Hazal konuştu. "Hızlı ol babacım, kuyt gibi açıktım ben."

"Hızlı ol babası, torunum acıkmış benim." dedi Funda annem gülerek. Ardından Hazal'ın yanağını öperek ekledi. "Yerim senin ben o tatlı dilini." dediğinde Hazal gözlerini kırpıştırarak babaannesine baktı. "Ama yeysen ben nasıl konuşacağım? Nasıl yemek yiyeceğim?" dediğinde hepimiz gülmeye başladık.

"Al babacım sen, hadi başla yemeye." diyerek tabağı Hazal'a doğru uzattı Alparslan. Hazal balığından iştahla yemeye başladığında Funda annem konuştu. "Maşallah kuzuma balığı seviyor, Alparslan'da Semra'da hiç sevmezdi. Osman ile yedirene kadar canımız çıkardı. İyi ki onlara çekmemiş." dediğinde Alparslan'ın sesini duydum. "Hazal her şekilde annesinin kızı, bazen iyi ki bana çekmemiş diyorum."

"İyi ki Hazan kızıma çekmiş zaten, baksana cıvıl cıvıl." dedi Osman babam. Alparslan babasına ters bir biçimde bakarken araya girdim. "Yine de bazı huyları Alparslan'a çekmiş. O da kabak sevmiyor." dediğimde Alparslan bu sefer bana baktı. "Ya siz bir olup beni gömüyorsunuz, oluyor mu böyle?" dedikten sonra ekledi. "Anacım Allah aşkına bir şey söyle."

"Babayla çocukları arasına girilmez." dedikten sonra ekledi. "Didişmeye yemekten sonra devam edin hadi bakayım." dediğinde gülerek yemeğimize döndük.

İştahla yemeklerimizi yedikten sonra arkasına tatlı yediğimizde sırtımı sandalyeye yaslayarak mırıldandım. "Çok yedim ya, gerçekten açık hava iyi geldi." dediğimde Funda annem konuştu. "Hem açık hava, hem de iştahın açılmıştır yavrum. Normal." dediğinde onayladım. Elimi karnıma doğru götürürken Alparslan'ın sesini duydum. "Çok rahatsızsan kumsalda yürüyelim biraz."

"Çok iyi olur." dediğimde Alparslan oturduğu yerden kalktı. Ardından da Hazal'a doğru bakarak konuştu. "Babacım biz annenle biraz yürüyüp geleceğiz, sen burada babaannenlerle otur tamam mı?" dediğinde Hazal onayladı. "Tamam."

Alparslan ile restorandan çıkarken hemen yakınımızdaki sahile doğru ilerlemeye başladık el ele bir şekilde. Kumsalda yürümeye başlamadan evvel şezlonga oturup sandaletlerimi çıkartacağım zaman Alparslan benden önce davranıp önümde eğildi. "Ben hallederim." dedikten sonra nazikçe ayakkabının kopçalarını açarak ayağımdan çıkardı. Bu düşünceli halini hayranlıkla seyrederken Alparslan alttan alttan bana doğru baktı. "Ne oldu?"

"Şu düşünceli haline ayrı bir bitiyorum biliyor musun?" dediğimde Alparslan büyükçe gülümsedi. "Benim her an sana bittiğim gibi mi?" dediğinde içtenlikle güldüm. Her sözüyle beni düşürmeyi başarıyordu. Ona ne zaman iltifat etsem, daha fazla iltifatla boğuyordu. Gerçekten hayatımın en büyük iyi ki Alparslan'dı.

Alparslan ayakkabılarımı çıkardıktan sonra kendi ayakkabılarını da çıkarttı ve birlikte kumsalda yürümeye başladık. El ele ilerlerken derin bir nefes aldığımda konuştum. "Buraya gelmek o kadar iyi geldi ki bana. Günlük dertlerimizden, sıkıntılarımızdan uzak. Ailemizle birlikte.. İyi ki böyle bir şey planladın." dediğimde Alparslan bana doğru baktı. "Böyle bir şeye ihtiyacımız vardı. Ben görevdeydim, evden uzaktım. Sen evde hem Hazal ile ilgilendin hem bebeğimizi taşıdın, psikolojik olarak yıpranmanı saymıyorum bile. Gerçekten ihtiyacımız vardı. Hem bana verdiğin hediye için küçük bir jest yapmam gerekiyordu."

Elimi karnıma koyarken gülümsedim. "Hediyelerin en güzeli oydu zaten benim için." dedikten sonra aramızda bir sessizlik oluştu. Denizin kokusu, dalgaların sesi, yanımda sevdiğim adam.. Harika hissediyordum kendimi. "Hiç çaktırmadın ama bana, hamile olduğunu duyduğumda şok geçirdim resmen." dediğinde güldüm. "E sürpriz adı üstünde. Sana söylesem sürpriz olmazdı ki." dedikten sonra ekledim. "Hep ikinci bir çocuk istiyorduk, Hazal'da büyüdü artık. O yüzden hazır olduğumuzu düşündüm."

"Çok güzel düşünmüşsün." diyerek şakaklarımı öperken huzurla gözlerimi kapattım. "İki haftaya kadar da cinsiyetini öğreniriz. İsim düşünmeye başlamamız gerekiyor." dedikten sonra ekledim. "Erkek olursa ismi Fırat olacak ama konuşmuştuk bunu." dediğimde Alparslan burukça başını salladı. "Belki ikinci bir isim koyarız." dediğinde bu sefer onaylayan taraf ben oldum.

Kumsal boyunca yürümeye devam ederken Alparslan merakla konuştu. "Nasıl iyi geldi mi yürüyüş?" dediğinde başımı salladım. "Gelmez mi? Çok iyi geldi. Gerçekten nasıl o kadar yiyebildiğimi bilmiyorum." dediğimde Alparslan güldü. "Çok normal, iştahın arttı. Bebeğimiz içinde yiyorsun artık." dedikten sonra ekledi. "Ayrıca bu halini çok seviyorum biliyor musun? Seni doya doya yerken yemek çok güzel. Diyete girip hiçbir şey yemediğinde canım sıkılıyordu."

"Şikayetler bir bir dile geliyor ha?" dediğimde Alparslan başını iki yana salladı. "Şikayet demeyelim de benim gözümden olanı söylüyorum diyelim." dedikten sonra ekledi. "Ayrıca unutma ki ben seni her halinle seviyorum. Yani ister kilo al, ister kilo ver. Her halinle dünyanın en güzel kadınısın benim için." dediğinde yandan bir şekilde ona doğru baktım. "Daha geçen gün Hazal'a annenden daha güzelsin diyordun, şimdi buna inanayım mı ben?"

Alparslan şaşkınlıkla bana bakarken kaşlarını çattı. "Nasıl da aklında tutmuşsun, sen görmeyeli ne kadar kinci olmuşsun?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Hiçte bile, içime oturmuş ki unutmamışım." dediğimde Alparslan elimi bırakarak kolunu omzuma doğru attı. "Kıyamam ben karıma, oturmasın içine. Hazal çok güzel çünkü annesi sensin." dediğinde ikna olmasam da başımı salladım. "Öyle olsun bakalım."

Alparslan beni kendine doğru çekerken bende tek elimi beline sardım ve birlikte yürümeye devam ettik. Kısa süre sonra restorana vardığımızda hesabı ödeyerek kalktık ve eve gitmek üzere yola koyulduk. Eve geldiğimizde Funda annem yarın için buzluktan bir şeyler çıkarmak için mutfağa gitmişken Osman babamda önemli biriyle telefon konuşması yapmak üzere odasına çıkmıştı.

Üçümüz bahçeye çıkarken gergin bir nefes çektim ciğerlerime. Alparslan bunu anlayarak elimi tutarken Hazal hevesle bize doğru döndü. "Hadi sallayın beni, hadi baba." diyerek salıncağa ilerlerken Alparslan konuştu. "Sallayacağım babacım ama önce seninle bir şey konuşmamız gerekiyor." dediğinde Hazal merakla bize baktı. "Ne konuşacağız?"

Alparslan ile yan yana bahçedeki kanepeye otururken Alparslan aramızdaki boşluğa eliyle vurarak konuştu. "Gel böyle, otur." dediğinde Hazal uslu bir şekilde yanımıza gelerek aramıza oturdu. Meraklı gözlerle ikimize bakarken bakışlarımı Alparslan'a çevirdim söze başlaması için.

Alparslan beni anlayarak Hazal'a doğru baktığında büyükçe yutkundum. "Babacım, hani Elif doğduğunda onu çok sevmiştin ya." dediğinde Hazal başını salladı. "Evet, çok tatlıydı. Küçücüktüü." dediğinde başımı salladım. "Elif doğduğunda Metehan'da mutlu olmuştu hatırlıyor musun?" dediğimde Hazal tekrar başını salladı. "Evet, bana demişti ki Elif benim kaydeşim ve biz onunla çok güsel oyunlay oynayacağız." dediğinde Alparslan onayladı. "Evet babacım onlar kardeşler. Peki o öyle söyleyince sen ne düşündün?"

Hazal, Alparslan'ın sorusuyla birlikte parmağını dudağının kenarına götürerek düşünürken aklına gelen şeyle birlikte şakıdı. "Size söylemedim ama üzüldüm, keşke benim de oyun oynayacağım kaydeşim olsa dedim." dediğinde yüzümde bir gülümseme oluştu. İşte bu beklemediğim bir şeydi. Hevesle konuştum. "Peki şimdi bir kardeşin olmasını ister misin?"

Teyit etmek için sorduğum soruyla birlikte Hazal gözleri parlayarak bana doğru baktı. "İsteyim, hemde çok isteyim." dediğinde Alparslan ile göz göze geldik. Korktuğum gibi olmayacaktı şükür ki. "O zaman isteğin gerçekleşti güzel kızım, bir kardeşin olacak." Alparslan'ın pat diye söylediği şeyle birlikte Hazal bakışlarını babasına çevirdi hızla. "Neyede? Ne zaman gelecek? Gelsin hemen, birlikte oyunlay oynayalım."

"Hemen gelemez. Çok küçük daha, bebek. Biraz daha büyüdüğünde o da bizimle evde olacak." dediğimde Hazal dişlerini göstererek güldü. "Tamam, biyaz daha bekleyim ben." dedikten sonra kaşlarını çattı. "Peki neyede o? Neyede büyüyecek?" dediğinde eline uzanarak tuttum. Avuç içini karnıma bastırırken mırıldandım. "Burada annecim, o da senin gibi büyüyecek."

"Hih! anne sen yedin mi onu?" verdiği tepkiyle birlikte dayanamayıp gülerken Alparslan gülüşlerinin arasından konuştu. "Olur mu hiç babacım?" dedikten sonra ekledi. "Kardeşin annenin karnında, büyüyecek. Hani fotoğraflarını görmüştün annenin. Karnı kocamandı, sonra Nazlı teyzenin de öyleydi." dediğinde Hazal onayladı, Alparslan ise devam etti. "Kardeşin de öyle büyüyecek ve sonra yanımıza gelecek." dediğinde Hazal başını salladı. "Anladım. Kaynı böyle içine top koymuş gibi olacak." dediğinde başımı salladım. Çabuk kavrıyordu ve bu iyi bir şeydi.

"Aferin benim güzelime, bir de bu süreçte annenin kucağına çıkmak ve ani hareketler etmek yok tamam mı?" diyen Alparslan ile birlikte Hazal üzgün gözlerle bana doğru baktı. "Ama ben anneme sayılamayacak mıyım?" dediğinde hızla itiraz ettim. "Tabii ki sarılacağız bebeğim, sadece kucağıma alamayacağım ama onun dışında her şey aynı olacak. Yine birlikte kitap okuyacağız, uyuyacağız." dediğimde Hazal'ın üzgün bakan bakışlarının yerini sevinç aldı. "Yuppi!" dedikten sonra ekledi.

"O zaman Mete'yi ayayalım. Ona da söyleyeyim kaydeşim olacağını." dediğinde Alparslan'ın sesini duydum. "Allah'ım sen bana sabır ihsan eğle." dediğinde güldüm ve Hazal'a döndüm. "Mete uyumuştur şimdi annecim, Diyarbakır'a gittiğimizde söylersin olur mu?" dediğimde Hazal dudaklarını büzdü. "Peki."

"Hadi o zaman, sallayalım bu küçük hanımı." diyerek oturduğu yerden kalktı Alparslan. Hazal'da koşarak salıncağa ilerleyip bindiğinde Alparslan sallamaya başladı. Hazal gülerek sallanırken bende onları izlemeye devam ettim. Hiç korktuğum gibi olmamıştı, hatta beklediğimden güzel tepkiler vermişti.

Kocaman bir aile oluyorduk. Hazal çok güzel bir abla olacaktı, Alparslan ise mükemmel bir baba olmaya devam edecekti. Bense annesiz büyümeme rağmen kendi çocuklarımın eksiklik hissetmemesi için elimden gelenin en iyisini yapmaya devam edecektim. Biz çok güzel büyümüştük.. Tek kişi olarak başladığım Diyarbakır macerasında önce sevdiğim adama kavuşmuştum ve onunla tüm zorlukları aşmış ve yuvamı kurmuştum. Sonra aramıza Hazal'ımız katılmıştı ve onunla ilk defa annelik ne demek tatmıştım, bazı şeyleri onunla öğrenmiştim. Şimdi aramıza yeni biri daha katılıyordu, onunla da eminim ki birçok şeyi tekrar deneyimleyip yeni şeyler öğrenecektim.. Onlar benim bu hayattaki mucizelerimdi, yaşadığım tüm zorlukların hediyeleriydi..

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Nasıldı bölüm? Beğenmişsinizdir umarım..

‣‣‣ İlk sahneler biraz ağlattı açıkçası beni yazarken, bende sizler gibi Fırat'ın yokluğuna alışamadım. Buse'yi de yalnız bırakmayalım diye düşündüm. Beğendiniz mi sahneleri?

‣‣‣ Tatil sahnesi nasıldı? Böyle bir tatili çoktan haketmişlerdi..

‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı? Hazal bir kardeşi olacağını öğrendi..

‣‣‣ Sahnede geçen Hakan ve Pamir, diğer kitabım olan Kaybolan Yıllar'ın karakterleri. Profilime girdiğinizde veya Kaybolan Yıllar yazarak bulabilirsiniz. Orada aktif olarak devam ediyoruz, sizleri de beklerim...

Yorumlarınızı bekliyorum..

 

Loading...
0%