Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Hazan Vakti|12

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım bölümü beğenerek okursunuz..<3

🖇️Satır arası yorum yapmayı unutmayın.. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum💖

12.Bölüm

Ellerimle kulaklarımı kapamış yere doğru çömelmiştim duyduğum silah sesiyle. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyor, gözyaşlarım bir bir yanaklarıma dökülüyordu. Hayatımda ilk defa ölümle burun buruna geldiğimi çok net bir biçimde hissetmiştim. Daha önce de yanı başımda silahlar patlamıştı ancak o zaman yanımda güvenebileceğim biri vardı. Alparslan vardı. Tam yanımda beni koruyacağını bildiğimden rahattım. Şimdiyse tam karşımda bana sakin olmamı söylese de panik olmamı engelleyememişti.

Kollarımın üzerinde bir temas hissettiğimde sıkıca kapattığım gözlerimi yavaşça araladım. Alparslan tam karşımda durmuş, benim gibi yere çömelmişti. Ellerimi kulaklarımdan çekerken en son duyduğum silah sesinin yerini Alparslan'ın sesi aldı.

"İyisin değil mi?" diyerek gözleriyle vücudumu baştan aşağı incelerken birkaç kez yutkundum. Bende herhangi bir sorun yoktu. "İyiyim." dedim fısıltı şeklinde. İyiydim ama çok korkmuştum.

Alparslan da ben gibi derin bir nefes verdiğinde bakışlarım Alparslan'ın arkasından kelepçelenmiş bir biçimde götürülen teröriste kaydı. Gidişini izlerken Alparslan tam gözlerimin önüne kafasını getirerek onu görmemi engelledi. "Bakma o tarafa."

Gözlerimi teröristin üzerinden çekerek Alparslan'a çevirdim. Alparslan ayağa kalktıktan sonra kolumdan tutarak beni de ayağa kaldırdı yavaşça. "Ben, siz gelmeseydiniz beni." diye kekelediğimde gözyaşlarım benden bağımsız akıyordu. Ölüm korkusu tüm bedenimi sarmıştı. "Öldürecek-" sözlerimi kesen Alparslan'ın sesi oldu.

"Şşt, söyleme öyle." diyerek beni durdurdu. Olduğum yerde titreyerek dururken Alparslan beni kendine doğru çekerek başımı omzuna doğru yasladı. Yüzümü omzuna doğru gömerken ellerinden birini saçlarımın üzerinden enseme koydu, diğer elini de belime sardı. "Sakin ol güvendesin." diyerek ensemdeki ellerini saçlarımda dolaştırmaya başladı. Bense kolları arasında öylece sakinleşmeyi bekliyordum.

Çenesi başımın üzerine yaslanmıştı. Başımı koyduğum göğsü nefes alıp vermesiyle birlikte inip kalkıyordu. Onun bana sarılmasına karşılık bende elimi kaldırıp sırtına koydum ve ona daha sıkı sarıldım.

Biraz daha sakinleştikten sonra başımı Alparslan'ın omuzundan kaldırdım. Başımı kaldırdığım an saçlarım yeni çıkmaya başlayan sakallarına takıldı. Alparslan bunu önemsemeden yüzüme bakmak için başını bana doğru eğdi. Bu hareketiyle neredeyse burunlarımız birbirine değecek kadar yakınlaşmıştı yüzlerimiz. Bu kadar yakın olmak doğru değildi ancak ne ben geri adım atıyordum ne de o ellerini vücudumdan çekiyordu.

Alparslan yutkunduğunda bakışlarımı kaçırarak başımı geri çektim. O da kollarını belimin etrafından çekti. "Gel, şöyle oturalım biraz." diyerek elini sırtıma yasladı ve bankalara doğru yönlendirdi beni. Banka doğru ilerlerken sesini işittim. "Caner bir su al getir hemen."

Banka ulaştığımızda ilk oturan ben oldum. O ise önümde dikilmiş hala şokta olan beni izlemekle meşguldü. Caner diye hitap ettiği asker yanımıza gelip suyu Alparslan'a uzattığında Alparslan şişenin kapağını açarak bana doğru uzattı. "İç biraz, iyi gelir." Uzanarak elindeki suyu aldım ve birkaç yudum içtim. Suyu tekrar ona doğru uzattığımda şişeyi aldı ve kapağı kapattı tekrardan.

Belki de baştan Alparslan'ı dinleyerek dışarı çıkmalıydım. Ama bu benim mizacıma tersti. Yardıma ihtiyacı olan birini öylece bırakamazdım ki. Başımda dikilen Fırat, Barış ve biraz önce ismini öğrendiğim Caner'in bakışları da üzerimdeydi ve ben bu kadar ilgiye alışık değildim.

Ellerimle yanaklarıma akan gözyaşlarımı silerek yutkundum. "Hepinize çok teşekkür ederim." dedim bakışlarımı hepsinin üzerinde dolaştırarak. Son olarak bakışlarımı Alparslan'a çevirdiğimde sıkıntılı bakışları üzerimdeydi. "Bana öyle bakma." dedim fısıltı şeklinde. Ardından da ekledim. "Yaralı birini o halde bırakamazdım."

Alparslan bir şey demeden bakışlarını başımızda bekleyen tim arkadaşlarına çevirdi. "Doktor hanım biraz sakinleşsin, ifade için götürürüz." dediğinde Fırat başını salladı. "Emredersiniz komutanım." Alparslan başını aşağı eğip kaldırdığında Fırat, Barış ve Caner yanımızdan uzaklaştı.

Onların uzaklaşmasıyla birlikte Alparslan'ın bakışları bana doğru döndü. Üzerindeki ceketi çıkartıp omuzlarıma bıraktı her zaman yaptığı gibi. Ancak o omuzlarıma ceketini koyduğunda anlayabilmiştim üşüdüğümü. Ellerimle ceketin kenarlarını tutarak biraz daha sıcaklığını hissetmeye çalıştım ancak bir yandan da Alparslan'a için endişe ediyordum. Sürekli bana üzerindeki şeyleri veriyordu. Bu gidişle hasta olacaktı.

"Benim kabanım içeride onu alayım, sen bunu giy tekrardan. Hava soğuk." dedim ceketi çıkarmak için yeltenerek. Ancak elimin üzerine bir el kapandı. "Ben üşümüyorum." dediğinde itiraz etmeden sessiz kaldım. Çünkü ne dersem diyeyim benim dediğim olmayacaktı. Ben itiraz etmeyince Alparslan elimin üzerindeki elini çekti

Ardından da oturduğum bankta boş olan yere oturdu. "Sana kızmıyorum." dediğinde biraz önce söylediğim şeyi hatırladım. Bu söylediğini ona ithafen söylemişti. Ardından devam etti sözlerine. "Yalnızca bu adamı başına ben sardım o yüzden suçlu hissediyorum."

"Hayır, senin suçlu hissedeceğin bir şey yok." dedim itiraz ederek. Alparslan ise itirazımdan pek etkilenmemişti. Bakışları hala aynıydı. Bense devam ettim. "Onu bana emanet etmesen bile ben yine bu duruma düşebilirdim. O yüzden kimse suçlu değil."

Bakışları bana dönmeden öylece sessizce karşıya bakmaya devam etti. Bende bakışlarımı ondan çektim. Elimdeki su bidonunun kapağını açarak birkaç yudum su içtim. Şimdi kendimi biraz daha iyi hissediyordum biraz öncekine nazaran. Temiz hava iyi gelmişti.

"Biraz daha iyi misin?" dedi kısa bir sessizlikten sonra Alparslan. Bakışları yüzümün her yerinde geziniyordu. Başımı olumlu anlamda salladım. "İyi hissediyorum." dediğimde oturduğu yerden kalktı. "Seni daha fazla yormak istemezdim ama ifadeyi erteleyemeyiz." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "Ben çantamı ve kabanımı alayım."

Alparslan başını sallayarak beni onayladı. Adımlarımı hastaneye doğru attığımda onunda adımlarını benimle birlikte attığını gördüm. Merakla ona dönerken kaşları havalandı. "Seni yalnız göndereceğimi düşünmedin herhalde."

Bir şey demeden ilerlemeye devam ettim.

 

 

◔◔◔

Hastaneden kabanımı alarak çıkarken başhekim beni odasına çağırmış, yaşadığım korkunç olay nedeniyle beni eve göndermişti. Yarın da gün boyu izinli olacaktım. Bu durum bir nebze de olsa beni rahatlatmıştı. Yaşadığım korkunun üzerine evde dinlenmek benim için iyi olacaktı. Bu haberden sonra Alparslan ile hastaneden çıkmış onun arabasıyla birlikte tabura gitmiştik ifade için. Getirilen terörist onlarla bağlantılı olduğundan ifademi onlar alacak daha sonra terörle mücadeleye bilgi verecekti. En azından Alparslan anlayabilmem için böyle anlatmıştı.

Arabadan indiğimizde direkt olarak Murat abi gözüme çarpmıştı. Bakışları yüzümde dolaşmış meraklı bir ifadeyle iyi olup olmadığımı sorguluyordu kendince. Yanıma doğru adımladığı anda sesini işittim. "Hazan, iyi misin abicim?"

Başımı olumlu anlamda salladım. "İyiyim abi, arkadaşlar sağ olsunlar beni kurtardılar." diyerek ilk önce Alparslan'a baktım. Ardından da diğer arkadaşlarına baktım minnettar bir biçimde. Alparslan ise Murat abiye dönerek konuştu. "İfadeyi sen mi alacaksın?"

"Yok, Semih yüzbaşı bunun için geldi özellikle. O alacakmış." dediğinde Alparslan'ın yüzünün aldığı anlamsız ifadeye bizzat şahit oldum. Neden böyle bir tepki vermişti merak ediyordum doğrusu. O yüzden konuştum. "Bir sorun mu var?" dediğimde Murat abi başını iki yana salladı. "Yok, sen sorduğu sorulara cevap ver yeter."

Semih yüzbaşıyla daha önce de ifadeye girmiştim. Bir sorun çıkmamıştı. Şimdide bir şey olacağını pek düşünmüyordum. O yüzden yalnızca başımı sallamakla yetindim. Alparslan elini sırtıma koyarak beni yönlendirdi. "Bu taraftan." Temasına karşılık sessiz kalarak dediğini yaptım ve ilerlemeye başladım. Aslında yolu biliyordum.

Semih yüzbaşının odasına girmeden evvel kapı birden açıldı. İrkilerek geriye doğru bir hareket ettiğimde sırtım sert bir vücuda çarptı. Ona çarparak dururken onun da eli kolumu bulmuş benim durmamı sağlamıştı. Odadan çıkan Semih yüzbaşının ilk hedefi ise birbirinin çok yakınında olan bedenlerimiz olmuştu.

"Çok sık karşılaşır olduk Hazan hanım." dedi Semih yüzbaşı. Arkamdaki beden gerilirken ben ondan uzaklaşarak temasımızı kestim ve bakışlarımı Semih yüzbaşıya çevirdim. "Öyle oluyor." dediğimde Semih yüzbaşı hafifçe gülümsedi. "Buna kader mi demek lazım?"

Bir şey demeden yüzüne öylece bakarken Alparslan'ın sesini işittim. "Doktor hanım çok korktu, bir an önce eve gidip dinlense iyi olur." Alparslan'ın dediğine karşılık Semih yüzbaşı ona doğru bir bakış attı ve konuştu. "O zaman bir an önce başlayalım."

Eliyle odasını işaret ederken adımlarımı odaya doğru attım. Ben odaya girerken Semih yüzbaşı ise Alparslan'a hitaben konuştu. "Sen gidebilirsin, Hazan hanımla ben ilgilenirim." Odaya girdiğimde başımı geriye doğru çevirdim. Bakışlarımız Alparslan ile buluştuğunda başımı aşağı eğip kaldırdım 'sorun yok' manasında.

Alparslan benim hareketimle yüzbaşıya baş selamı verip yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Onun gitmesiyle birlikte Semih yüzbaşı odaya ifade tutanağının yazılması için bir asker çağırdı ve o girdikten sonra kapıyı ardımızdan kapattı. Yerine oturduğunda eliyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Dediğini yaparak yerime oturdum.

"Ne ikram edelim size?" dediğinde konuştum. "Sağ olun, hiçbir şey almayayım." dediğim şeyle birlikte Semih yüzbaşı başını salladı. "Alparslan üsteğmenle önceden tanışıyor muydunuz?"

Sorduğu soruyla birlikte kaşlarım çatıldı. Bu konunun ne alakası vardı? "Neden soruyorsunuz?" dedim kaşlarım çatık bir halde. Semih yüzbaşı dudaklarını büzdü. "Sadece meraktan." Pişkin pişkin konuşmasıyla kaşlarım iyice çatılırken sert bir ses tonuyla konuştum. "Sizi alakadar ettiğini düşünmüyorum."

Semih yüzbaşı hafifçe gülerek konuştu. "Peki o zaman beni alakadar eden konulara geçelim madem." diyerek imalı bir şekilde konuştu. Dediği şeyle derin bir nefes aldım.

"Hastaneye getirilen terör örgütü elemanıyla ilgilenmenizi isteyen Alparslan üsteğmendi değil mi?" dediğinde başımı salladım. Ancak Semih yüzbaşı itiraz etti. "Sözlü olarak cevap vermeniz gerekiyor." dediğinde dudaklarımı yalayarak konuştum. "Evet, teröristin öldürülmesi ihtimaline karşılık önlem almak için."

Semih yüzbaşı tek kaşını kaldırarak bana bakmayı sürdürdü. "Peki odaya yalnızca siz girerken nasıl oluyor da yaralı kelepçesinden kurtulup polisleri etkisiz hale getiriyor?" dediğinde şaşkınca karşımdaki adama baktım. Benim yardım ettiğimi mi düşünüyordu? "Ona benim yardım ettiğimi mi düşünüyorsunuz?"

"Sadece bir tahmin, belki de kaçmasına yardım ettiniz. Sizi rehin alıp kaçacaktı ve siz mağdur olduğunuza herkesi inandıracaktınız. Ancak işler istediğiniz gibi gitmedi." dediğinde birkaç kere yutkundum. Adam resmen karşıma geçmiş yargısız infaz yapıyordu bana. "Ben kimseye yardım falan etmedim, tüm gün hastanede bile değildim. Hastaneye geldiğim anda ise rehin alındım zaten." dedim sinirle.

"O da ayrı ilginç zaten, neden siz geldiğinizde oldu bu olay?" dediğinde sinirden gözlerimin dolmasına engel olamadım. "Kamera kayıtlarından her şeye bakabilirsiniz. Benim suçsuz olduğum ortaya çıkacaktır." dediğimde başını salladı Semih yüzbaşı. "Bakacağız zaten hiç merak etmeyin." dedikten sonra biraz duraksadı. Ardından tekrar konuştu. "Tüm gün hastanede değildim, terör örgütü elemanıyla da görüşmedim dediniz. Bunu kanıtlayacak tanığınız falan var mı?"

Başımı sallayarak onu onayladım ancak ona Alparslan ile birlikte olup olmadığımı söyleyip söylememek konusunda emin değildim. Ancak doğruları konuşuyorsak söylemem gerekiyordu. "Alparslan üsteğmenle birlikteydim."

Yüzbaşının yüzünde anlamadığım bir ifade oluştu. "Tamam ona da sorarız o zaman. Devam edelim. Olayı baştan anlatın lütfen."

Söylediği şeyle birlikte derin bir nefes aldım. Yaşadığım olayları baştan sona doğru tüm gerçekliğiyle anlattım. Polisleri nasıl bulduğumu, adamın beni nasıl rehin aldığını ve daha birçok şeyi. İşimiz bittiğinde Semih yüzbaşı oturduğu yerden ayaklandı.

"Şimdilik bu kadar, önemli bir gelişme olursa sizi haberdar ederiz." dediğinde başımı salladım. İfade tutanağımın çıktısına imzamı atarak odanın kapısına ilerledim ve kapıyı açtım.

Kapıyı açtığım anda kapının karşısındaki duvara yaslanmış, kollarını gövdesinde toplamış bir biçimde bekleyen Alparslan'ı gördüm. Şaşkınca ona bakarken o sırtını yasladığı duvardan çekerek bana doğru doğru baktı. Yüzümde ne görmüştü bilmiyorum ama kaşları an be an çatıldı.

"İçeride bir şey mi oldu?" dedi meraklı bir sesle. Odadan tamamen çıkarak kapıyı ardımdan kapattım ve Alparslan'ın yanına ilerledim. "Teröriste yardım ettiğimi düşünüyor." dediğimde kaşları daha çok çatıldı. "Ne?"

"Yok ben hastaneye döndüğümde bu olayın olması tesadüf mü? Yok odaya yalnızca ben giriyorsam terörist kelepçelerinden nasıl kurtulup kaçtı?" dedim Semih yüzbaşının taklidini yaparken. Böyle söylüyordum ama suçun üzerime kalmasından da deli gibi korkuyordum. Ben yanlış bir şey yapmamıştım çünkü.

Benim söylediklerimle birlikte Alparslan gözlerini sıkıca kapatıp sert bir nefes verdi. "Ne yapmaya çalışıyor bu adam?" dedi dişleri sıkarak. Gözleri açtığında bakışlarımız buluştu. Zaten adama gıcık kapıyordu bir de ben böyle diyerek onun öfkesini harlıyordum. O yüzden elimi koluna doğru uzatıp koydum. "Onun ne düşündüğü, ne yaptığı umurumda değil. Ama sen bana inanıyorsun değil mi?" dedim beklenti içerisinde.

Birinin bana inanmasına ihtiyacım vardı. O yüzden beklenti içerisinde Alparslan'a baktım. "İnanıyorum." dedi gözlerimin içine bakarak. Söylediği şey belki onun için önemsizde ama benim için çok önemliydi. Kendimi biraz daha iyi hissetmeme neden olmuştu. Yüzümde ufak bir tebessüm oluştuğunda bakışları kısaca dudaklarıma doğru indi.

Ardından da genzini temizleyerek gözlerini dudaklarımdan çekti ve konuştu. "Merak etme, suçlunun bulunması için bizzat uğraşacağım." dediğinde başımı salladım. "Teşekkür ederim."

Merdivenlerden aşağı inerek çıkışa doğru ilerlerken yanımıza doğru yaklaşan asker elini alnına koyarak Alparslan'a selam verdi. Üzerinde siyah askeri kamuflaj vardı her zamankinden farklı olarak. "Komutanım tim helikoptere binmek üzere hazır, sizin emrinizi bekliyoruz."

"Tamam Kadir, geliyorum hemen." dedi Alparslan taviz vermeyen bir sesle. Kadir yanımızdan uzaklaşırken bakışlarımı hemen yanı başımda dikilen Alparslan'a çevirdim. "Göreve mi gidiyorsunuz?"

"Evet." Dedi Alparslan başını sallayarak. Ağırca yutkunarak başımı salladım. "Ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim o zaman." dediğimde Alparslan konuştu. "Seni evine bırakmak isterdim ancak gitmem gerekiyor."

Başımı iki yana salladım tebessüm ederek. "Hiç sorun değil, ben giderim. Sen kendine dikkat et olur mu? Sağ salim dönün." dediğimde o da küçük bir tebessüm etti. "Sende kendine dikkat et doktor hanım."

"Ederim. Görüşmek üzere." dedim gülümseyerek. Birkaç saniye yüzüne baktıktan sonra yürümeye başlayarak çıkışa doğru ilerledim. Her seferinde vedalaşmak daha da zor geliyordu sanki.

Kapıdan çıkmak üzereyken son kez arkamı döndüm ona bakmak için. Bakışlarımız buluştuğunda hala orada olduğunu görmek içimi kıpır kıpır etmişti. Başımı aşağı eğip yukarı kaldırarak baş selamı verdim. O da aynı şekilde bana karşılık verdiğinde kapıdan çıkarak taburun dışına doğru ilerlemeye başladım.

 

 

◔◔◔

Üzerime mutfak önlüğünü geçirerek tezgâhın başına geçtim. Bugün başhekimin bana verdiği izni Semra abla ve Nazlı'yı yemeğe çağırarak kullanmaya karar vermiştim. Ayrıca iki günlük izin de ben almıştım. Yani hafta sonu ilk defa izin kullanacaktım. Evimin çoğu eşyası yerleşmişti ve her şey hazırdı. Sabah erkenden gidip kendime yeni telefon almış ve kırılan telefonumdaki hattımı yeni telefonuma takmıştım. Telefonu açar açmaz da onları aramış ve akşam yemeği için davet etmiştim. Onlar seve seve kabul etmişlerdi.

Tim göreve gittiğinden Nazlı da Semra abla da eminim ki endişe içindelerdi. En azından kısa sürede olsa onların akıllarını dağıtmak en iyisi olacaktı.

Yemek yapmayı severdim. O yüzden mutfağa geçip güzel güzel yemekler hazırlayacaktım. Çorba, ana yemek ve sütlü hafif bir tatlı yapmaya karar vermiştim. Tabii salata ve mezeler de hazırlayacaktım.

Telefonumun zil sesi mutfakta yankılandığında elimi yıkayarak havluya kuruladım ve masanın üzerindeki telefonuma baktım. Arayan Zeynep idi. Heyecanla telefonu açarak kulağıma götürdüm.

"Efendim?" dedim sıcak bir sesle. Hemen karşı taraftan Zeynep'in sesini duydum. "Naber doktor hanım? Hiç sesiniz çıkmıyor?"

Kullandığı doktor hanım hitabı nedense aklıma Alparslan'ı getirmişti.

"İyiyim siz nasılsınız efendim?" dedim gülerek. "Nolsun uğraşıyoruz be Hazan. İstanbul'u biliyorsun. Asıl sen anlat Diyarbakır nasıl? Alıştın mı?" dediğinde o görmese de başımı salladım. "Alıştım hatta sevmeye bile başladım." dedim.

"Sevindim." dediğinde aramızda bir süre sessizlik oluştu. Ardından da Zeynep tekrar konuştu. "Sana bir şey söylemem gerekiyor." dediğinde ister istemez kaşım çatıldı. "Ne oldu?"

"Annen beni aradı, seni sordu." dediğinde epeyce şaşırmıştım. Sessiz kaldığımda Zeynep devam etti sözlerine. "Hala Diyarbakır da mı falan dedi." dediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Bunca zaman beni ne arayıp ne sormuştu şimdi neden beni merak ediyordu ki?

"Bir daha ararsa açma Zeynep. O beni silmeyi kendi istedi. Şimdi de merak etmesin." dediğimde Zeynep'in iç çekme sesi kulaklarıma doldu. "Sen nasıl istersen, arkandan iş çeviriyor gibi olmayayım diye söylemek istedim sana."

"Teşekkür ederim canım arkadaşım." dedim samimi bir şekilde. "Rica ederim, benim kapatmam lazım. Sonra konuşuruz olur mu?" dediğinde cevap verdim. "Olur, hoşça kal."

Telefonu kapattıktan sonra masaya geri bıraktım. Bugünün keyfimi bozmasına izin veremezdim. Annem bunca zaman beni merak etmemişti, sevincime ortak olmamıştı şimdi hangi hakla beni merak ediyordu ki? Beni reddetmişti ancak henüz avukattan bir belge almamıştım. Üzerimdeki mallar hala bende duruyordu. Belki de annemin amacı da nerede olduğumu öğrenip gerekli işlemleri yapmak üzere bana birini yollamaktı.

Düşüncelerimden sıyrılarak yemek hazırlamaya geri döndüm. Daha vakit vardı ancak işimi garantiye almayı severdim.

Yemeklerim hazır olduğunda salona ilerleyerek yemek masasının üzerini hazırlamaya başladım. Tabaklar, bardaklar ve hazırladığım meze ve salataları masaya tek tek dizdim. Masa ile işim bittiğinde odama geçerek duşa girdim. Duştan sonra üzerimi değiştirerek hafif bir makyaj yaptım ardından da saçlarıma şekil verdim.

Her şey hazırdı ve tek eksik misafirlerimin gelmesiydi. Onlar da muhtemelen biraz sonra gelirlerdi. Mutfağa girerek yemeklerin altını kısık bir şekilde yaktım. Onlar gelene kadar ısınmış olurdu. Çorbayı karıştırarak ısınmasını beklerken zilin çalmasıyla çorbanın kapağını kapattım ve kapıya doğru ilerledim.

Kapıyı açtığımda Semra abla, Nazlı ve Efe'yi gördüğümde gülümsedim. "Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk canım." dedi Semra abla. Kapıyı iyice açarak konuştum. "Buyurun içeri." Semra abla ayakkabısını çıkartıp içeri girerken arkasından gözlerini kırpıştırarak bana bakan Efe'ye göz kırptım.

Annesi Efe'nin ayakkabısını çıkartırken Nazlı da içeri girip kapıyı ardından kapattı ve bana doğru yöneldi. "Mis gibi kokular alıyorum." dediğinde güldüm. Nazlı kollarını bana dolayıp sarıldı ve ayrıldı. Nazlı'dan sonra Semra abla ile de sarıldık. "Kendini fazla yormasaydın Hazancım zaten hastanede yoruluyorsun."

"Hiç yorulmadım, hepsini severek yaptım." dedim tebessümle. Ardından elimle salonu işaret ettim. "Salona geçelim, acıkmışsınızdır masaya oturalım." dediğimde içeri doğru ilerlemeye başladık.

"Ay evin ne kadar güzel Hazan." dedi Nazlı etrafı incelerken. Aynı şekilde Semra abla da etrafa bakıyordu. "Gerçekten çok ferah. Güle güle otur inşallah." dediğinde tebessüm ettim. "sağ olun."

Salondaki masaya geçmeden evvel Nazlı elindeki poşeti bana doğru uzattı. Poşeti elinden alırken mahcupça konuştum. "Ne gerek vardı Nazlı" dediğimde Nazlı gülümsedi. "Çam sakızı çoban armağanı arkadaşım. Hem çok büyük bir şey değil." dediğinde poşetin içinden hediye paketini çıkardım. İçerisinde bir kupa vardı ve üzerinde 'Yılın En İyi Cerrahı Hazan Eraslan' yazıyordu.

"Çok güzel artık kahvelerimi bu kupayla içeceğim." dedim memnuniyetle. Ardından ekledim. "Teşekkür ederim." Nazlı'dan sonra Semra abla elindeki poşeti bana doğru uzattı. Ona da mahcupça baktım. "Abla ne gerek vardı." dediğimde Semra abla kaşlarını çattı. "Olur mu öyle, güle güle kullan."

Onun verdiği poşeti de açtığımda içerisinde üçlü bir çerçeve seti vardı. "Teşekkür ederim." dediğimde Semra abla gülümsedi. "Sevdiklerinle fotoğraflarını koyarsın diye düşündüm. Gurbette olmak zordur en azında fotoğraflarla hasret giderirsin." dediğinde burukça tebessüm ettim. "Sağ ol abla."

Benim özleyeceğim birileri yoktu ki. İçten içe özlüyordum ama onlara karşı öfkem daha baskın geliyordu.

Moralimi daha fazla bozmamak için elimdeki hediyeleri sehpanın üzerine bıraktım ve ellerimi birbirine vurarak konuştum. "Masaya geçelim."

Onlar beni onaylayarak masaya geçerken bende mutfağa giderek yemeklerin altını kapattım ve çorbayı masaya götürerek tabaklara servis yapmaya başladım. Ardından masaya oturarak onlara katıldım. Yüz ifadelerine baktığımda çorbayı beğendikleri belli oluyordu o yüzden keyifle çorbamı içmeye başladım.

Efe'nin çorbasını karıştırıp içmediğini gördüğümde merakla konuştum. "Efecim beğenmendin çorbayı?" dediğimde başını çorbadan bana doğru kaldırdı ve gözlerime baktı. Onun yerine Semra abla cevap verdi. "Efe mercimek çorbasını sevmez hiç, ne yaptıysam içiremedim." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ama benim çorbam meşhurdur. Tadına bakmazsan üzülürüm."

Söylediğim şeyle Efe dudaklarını büzdü. Kararsız bir biçimde bir bana bir de çorbaya baktı. Ardından kaşığa azıcık çorba alarak ağzına götürdü. Merakla tepkisini izlerken Nazlı da Semra abla da Efe'ye bakıyordu.

Efe çorbayı yuttuğunda bana doğru baktı. Kaşlarımı hafifçe kaldırarak onu izlemeye devam ederken Efe konuştu. "Güzelmiş." Efe'nin vermiş olduğu cevaba karşı tatmin olmuş bir biçimde gülümsedim. "Afiyet olsun."

Efe çorbasından yavaş yavaş içerken Semra abla konuştu gülerek. "Şuna bak ya. Ben yıllardır uğraşıyorum beyefendi ablasının bir sözüyle çorba içiyor." dediğinde güldüm. Nazlı konuştu. "Onun nazı sanaymış Semra abla."

Semra abla önüne dönüp çorbasından içerken Nazlı bana döndü. "Şaka maka çorba çok güzel olmuş Hazan, ellerine sağlık. Tarifini verirsin artık." dediğinde cevap verdim. "Afiyet olsun canım benim, veririm tabii."

Bu çorba benim için özeldi. Dadım bana sürekli yapardı ve bende severek içerdim. Büyüdüğümde tarifini bana da öğretmişti. Hem severek yapıyordum hem de geçmişteki anılarımı hatırlıyordum bu çorbayı içtikçe.

Çorbaların bitmesiyle ana yemeği servis edip yerime oturdum. Aklıma gelen şeyle konuştum. "Emre düğüne yetişebilecek mi?" dedim merakla Nazlı'ya bakarken. Nazlı başını olumlu anlamda salladı. "Görev iki hafta kadar sürecekmiş Emre öyle söyledi." dedi Nazlı.

"Allah kavuştursun." dediğimde gülümsedi. "Sağ ol."

Yemeğimize dönerken Semra abla konuştu. "Alparslan mutlaka onun dönmesini sağlar. Hiç merak etme." dedi güven veren sesiyle. Nazlı dudaklarını birbirine bastırdı ama Emre gelene kadar içinin rahat etmeyeceği belliydi.

"Funda teyze ile Osman amca gelecekler değil mi düğüne?" dedi Nazlı, Semra ablaya hitaben. Semra abla başını salladı. "Gelecekler gelecekler, bilirsin babam çok sever Emre'yi." Dediğinde Funda hanım ve Osman Bey'in kim olduğunu çözmüştüm. Alparslan'ın anne ve babasıydı. Semra abla devam etti sözlerine. "Düğün haftası gelecekler, düğünden sonra da biraz kalırlar herhalde."

Nazlı ve Semra abla konuşurken hemen masanın üzerinde duran telefonum çalmaya başladı. Bakışlarım telefona döndüğünde arayan kişinin annem olduğunu görmem kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Telefonu meşgule atarak ekranı kapattım.

"Önemliyse aç Hazancım biz yabancı değiliz." dediğinde başımı iki yana salladım. "Yok, önemli değil."

Yine de aklımın karışmasını engelleyemiyordum. Bunca zaman aramayıp neden şimdi arıyordu ki?

"Hazan abla yemekten sonra sana oyuncağımı gösterebilir miyim?" diyen Efe'nin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Tabii gösterebilirsin."

Yemeklerimizin ardından masayı el birliği ile toplamıştık. Bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra çay ve tatlı servisini yapmış kanepeye oturmuştum. Efe yeni arabasını bana gösterirken konuştu.

"Bak Alparslan dayım aldı bana bunu. Çok güzel değil mi?" dediğinde gülümsedim. Bana uzattığı beyaz renk uzaktan kumandalı arabayı elime alarak Efe'ye baktım. "Çok güzelmiş. Hadi sür bakalım."

Elimdeki arabayı Efe'ye uzattım. Efe arabayı yere koyarak sürmeye başladı. O arabayla oyalanırken Semra ablanın telefonunun çalmasıyla Semra abla çantasından telefonunu çıkardı. Telefonu kulağına götürüp konuştu. "Efendim?"

"Murat, iyi misin?" diye sorduğunda Nazlı ile bakışlarımız buluştu. Semra abla konuşmaya devam ederken biz sessizce onu dinliyorduk. "Nazlıyla birlikte Hazan'a geldik." Karşı tarafın konuşmasını dinledikten sonra tekrar konuştu. "Alparslan iyi mi?" dediğinde merakla onu dinlemeye devam ettim. "Çok şükür, tamam dikkat edin kendinize. Biz iyiyiz."

Vedalaşarak telefonu kapattığında Semra abla Nazlı ile ikimize baktı. "İyilermiş çok şükür, aramaya ancak fırsat bulmuşlar." dediğinde Nazlı derin bir nefes verdi. Bende içim rahatlamış bir biçimde çayımdan bir yudum aldım. "Selamları var çok."

"Aleyküm selam." Diye cevap verdik Nazlı ile birlikte.

Nazlı ve Semra ile birlikte sohbetimize devam ederken Efe oyun oynamaktan sıkılmış olacak ki kanepede yanıma oturdu. Onun için getirdiğim tatlıyı beğenerek yerken gülümsedim.

"Her şey o kadar güzel olmuş ki Hazan ellerine sağlık." dedi Semra abla beğeniyle. Ardından da ekledi. "Özellikle de çorban. Benim oğlan bile bayıla bayıla yedi." dediğinde güldüm. "Afiyet olsun abla." diyerek elimi Efe'nin yanağına götürerek makas aldım. "Efe de artık mercimek çorbasını içer annesi."

Efe bana bakarak kaşlarını havaya kaldırdı. Yaptığı harekete karşılık gülüşüm büyüdü. "İçersin içersin." Dediğimde Efe başını iki yana salladı. Ardından da konuştu. "Sen yaparsan içerim Hazan abla."

Efe'ye cevap vereceğim sırada Semra abla konuştu. "Hazan ablanın işi gücü yok sana çorba yapacak. Çok ayıp." dediğinde kolumu Efe'nin omzuna atarak Semra ablaya baktım. "Sorun yok abla. Efe ne zaman isterse yapmaya çalışırım."

Efe zafer kazanmış bir edayla bana doğru yaklaşıp sarıldı. Bende ona kolumu dolayarak güldüm. "Şuna bak ya pabucumuz dama atıldı." dedi Nazlı tripli bir biçimde. Ardından ekledi. "Hazan yokken ben vardım Efe Bey."

"Seni de seviyorum Nazlı abla. Ama Hazan ablamı ayrı seviyorum." dediğinde Nazlı ile ikimiz kahkaha attık. Kollarımdaki çocuk o kadar tatlı konuşuyordu ki yanaklarını sıkmak istiyordum.

Semra abla duvardaki saate baktığında konuştu. "Saat çok geç olmuş, biz kalkalım artık." dediğinde bende saate baktım. Aslında çokta geç sayılmazdı. "Otursaydınız biraz daha."

Semra abla oturduğu yerden ayaklanarak konuştu. "Bu beyefendinin uyku saati çoktan geçti." dediğinde itiraz edemedim. Ancak Semra abla sözlerine devam etti. "Ama Nazlı kalmak ister belki." İkimizin de bakışları Nazlı'ya döndüğünde Nazlı da oturduğu yerden ayağa kalktı. "Bende kalkayım Hazan. Malum yarın okul var."

"Peki o zaman." dedim bende onlara karşılık olarak. Kapıya doğru ilerlerken Efe'nin sesini duyduk. "Biraz daha kalalım lütfen." Efe lütfen kelimesini uzatarak masumca annesine baktığında Semra abla konuştu. "Kalamayız annecim sonra tekrar geliriz."

Efe yüzünü astığında onun önünde eğilerek ellerinden tuttum. "Ne zaman istersen görüşürüz Efecim. Sen annene söylersen o beni arar. Görüşürüz." dediğimde başını olumlu anlamda salladı. "Tamam."

İkna olmasıyla birlikte Efe'nin önünden kalktım. Semra abla ve Nazlı ile sarılarak vedalaştıktan sonra Efe'nin de yanaklarını öpüp vedalaştım. Onlar bahçeden çıkıp taksiye bindiğinde kapımı kapattım. Salondaki bulaşıkları toplayarak mutfağa götürdüm ve makineye yerleştirdim.

Telefon zil sesim salonda yankılanmaya başladığında derin bir nefes verdim. Tahminimce yine annem arıyordu. Açmak istemiyordum ama beni açmaya zorlayacak gibi duruyordu. Telefonun yanına ulaştığımda ekrana baktım. Hastaneden Buse hemşire arıyordu.

Merakla telefonu açtım. "Efendim Buse?"

"Hazan hanım acilen buraya gelmeniz gerekiyor. Çok kalabalık burası. Doktorlar yetişemiyor. İzinli olan herkesi çağırmamızı söyledi başhekim." dedi telaşlı bir biçimde.

"Tamam geliyorum hemen." dedim kapıya doğru ilerlerken. Buseyle telefonu kapattıktan sonra taksi durağını arayıp taksi çağırdım. Taksi gelene kadar saçlarımı toplayarak kabanımı giydim ve evden çıktım.

Hastaneye vardığımda hızla taksiden inerek hastaneye doğru ilerlemeye başladım. Ambulansların biri geliyor biri gidiyordu. Etraf ana baba günüydü. Kapıdan içeri girdiğim anda hemşirelerden birini durdurdum.

"Neler oluyor?" dediğimde hemşire panik bir halde cevap verdi. "Düğün konvoyu kaza yapmış, 20 kişiden fazla yaralı var." dediğinde hızla başımı salladım. "Tamam."

Acile giderek hızla mavi renk steril önlüğümü üzerime geçirdim ve bir hemşire yardımıyla arkamdan bağladım. Aynı şekilde eldivenlerimi de giydikten sonra ambulans kapısına doğru ilerledim.

Ambulanstan indirilen hastaya baktığımda içim cız etti. Üzerindeki gelinliği yer yer kanla dolu, yırtık ve kapkaraydı. Boynunda boyunluk takılı, başı sargı beziyle kapalıydı. Ambulans görevlisiyle birlikte gelini acil müdahale odasına alırken benimle birlikte ilerleyen hemşireye karşılık konuştum.

"Beyin sarsıntısı geçirmiş olabilir. Kafasında yaralanma var. Hemen tomografiye haber ver." dediğimde hemşire yanımızdan ayrıldı. Bense elime aldığım makasla kızın gelinliğini kesmeye başladım. En mutlu günü zehir olmuştu kızcağızın.

Gelinliğin kestikten sonra elimle karnına dokunarak konuştum. "Karnı yumuşak herhangi bir zedelenme yok gibi. Tetkikler için kan alınsın." dediğimde yanımdaki pratisyen hekimlerden biri beni onayladı. "Hocam göğsünün sol tarafında çürükler var." dediğinde söylediği yere baktım. Ardından stetoskopu hastanın ciğerlerine bastırdım. "Solunum sesleri yavaş."

"Damar yolu açıldı." diyen hemşireye karşılık konuştum. "Kafa sargısını değiştir." Gelinin başı epey kanıyordu. Başından sargıyı kaldırdığımızda gelinin bilincinin açık olduğunu anlayarak ona doğru yaklaştım. Kesik kesik nefes alarak konuşmaya çalıştı. "Se- Serdar iyi mi?"

Serdar diye bahsettiği kişi kocası olmalıydı. Kendinden önce onu düşündüğüne göre gerçekten çok seviyordu onu. Ancak bu hengamede Serdar'a ulaşmak zor olacaktı. "Kendini yorma." dedim gözlerine bakarak.

"Hocam nabız düşüyor." diyerek beni uyaran hemşireye karşılık konuştum. "Gözünüzü monitörden ayırmayın." dedikten sonra tekrar ciğerlerini dinlemeye koyuldum ama solunum sesi alamıyordum. "Göğüs tüpü getirin bana hemen."

Hemşire istediğim şeyi getirdiğinde ilk olarak hastanın sol tarafını cerrahi antiseptik solüsyon ile temizledim. Ardından işlemi yapacağım güvenli üçgen denilen alanı uyuşturdum.

"Neşter." dediğimde hemşire elime neşteri uzattı. Hastanın 3 ila 5. İnterkostal aralıkların (İKA) midaksiller hat ile kesiştiği pektoralis major kasının arkasında kalan güvenli üçgen denilen bölgesine neşterle küçük bir kesi oluşturdum. Trokarlı tüpü hastanın içine iterek plevral aralıktan toraksa ilerledim. Ardından kanın biriktiği yere doğru hareket ettirerek sabitledim.

İstediğim pozisyona ulaştıktan sonra hemşirenin sesini işittim. "Nabız iyi, solunum yükseliyor.86,88,90..." yaptığım uygulamanın doğruluğunu kanıtlarcasına iyiye gitmeye başlayan değerlerle derin bir nefes verdim ve trokarı tüpten çekerek tüpü kapalı su altı drenajına bağladım. Tüpü hastaya sabitlemek için tüpün etrafına dikiş attım.

"Hemen iki yönlü akciğer grafisi istiyorum. Ayrıca ortopedi doktoruna da haber verilsin, vücudunda kırıklar olabilir. Tomografi odası hazır olduğunda onunda sonucunu görmek istiyorum."

Hemşire beni onaylarken elimdeki eldiveni çıkartarak çöpe attım ve başka bir hastaya bakmak için tekrar eldivenlerimi giyerek acil müdahale odasında müdahale dilmeyi bekleyen başka hastalara bakmaya koyuldum.

 

 

Bölüm Sonu

 

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Hazan ve Alparslan sahneleri nasıldı?

‣‣‣İlk sarılmamız da gerçekleştiğine göre sırada ne olmalı sizce?

‣‣‣Semih yüzbaşı ve Hazan'ın sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣Semih yüzbaşı Hazan'ın üzerine fazla gitti gibi. Sizce?

‣‣‣ Hazan, Semra ve Nazlı sahnelerini seviyor musunuz?

‣‣‣Sizce Hazan'ın annesi neden arıyor, ne istiyor?

‣‣‣Bölümün son sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Hazan'ın hastane sahnelerini seviyor musunuz?

‣‣‣ Bölümlerde beğenmediğiniz yerler var mı?

‣‣‣Bölümlerde olmasını istediğiniz sahneler, fikirler varsa benimle paylaşırsanız sevinirim...

*İnterkostal kemik aralıkları= Kaburga kemikleri arası

*Midaksiller= Koltuk altıyla ilgili.

*Trokar= Trokar vücutta gerçekleştirilecek olan cerrahi uygulamalar için kullanılacak cerrahi aletlerin vücuda girmesi için vücutta delik açılması amacıyla kullanılan cerrahi bir alettir. Uç kısımları sivri ve keskindir.

*Plevra= Akciğer zarı

Loading...
0%