Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Hazan Vakti|15

@mutlusonsuz222

🖇️Selamlar, nasılsınız?

🖇️Satır arası yorum atmayı ve oy vermeyi unutmayın..🙏

15.Bölüm

Alparslan göreve gideli bir haftayı geçmişti. O zamandan beri hiç konuşmamıştık. O gittikten iki gün sonra Semra abla beni çaya davet etmişti. Funda teyze ve Osman amca gitmeden evvel birlikte vakit geçirmek istemişlerdi ve bende kabul etmiştim. Onlara gittiğim akşam Alparslan annesini aramıştı ve iyi olduğunu ancak o zaman öğrenebilmiştim. Tabii selam göndermeyi de ihmal etmemiştim. Aramızdaki tek etkileşim bu olmuştu.

Alparslan gittikten sonra kafamı dağıtmak için Buse ile birlikte yardıma ihtiyacı olan köyleri tespit etmiş, yardım toplamak için şehrin ileri gelen birkaç ailesinden yardım istemiştik. Ayrıca ben sağlık bakanlığından onay alarak birkaç yardım paketi de onlardan almıştım. Bebek bezi, bebek maması, giyecek, yiyecek, ilaç, kadınların ihtiyaç duyabileceği malzemeler ve daha birçok malzeme toplanmıştı. Ayrıca birkaç doktor ve hemşireyle birlikte hastaneye gidemeyen hastalara da bakacaktık ufak bir çadırın içerisinde.

Her şey hazır sayılırdı. Yalnızca bize eşlik etmesi için birkaç asker görevlendirilmesi gerekiyordu. Hem Alparslan hem Murat abi özellikle beni tembih ettikleri için onların dediklerini dinleyecek, Harun yarbaydan bizim için birkaç asker görevlendirmesini isteyecektim.

Tabura girmeden evvel Harun yarbay ile görüşeceğimi söylemiş ve rahatlıkla tabura girmiştim. Buraya ilk defa geldiğimde nöbetçi olan askerlerden birinin yine nöbetçi olması işimi kolaylaştırmıştı.

Taburun içerisinde ilerleyerek Harun yarbayın odasına doğru ilerlemeye başladım. Birden arkamdan gelen sesle irkilerek arkamı döndüm. "Hazan Hanım?"

Fırat ve daha ismini yeni öğrendiğim Caner'i gördüğümde duraksayarak onlara doğru döndüm. Açıkçası şaşırmıştım. Alparslan'ın operasyondan döndüğünü bilmiyordum.

"Önemli bir şey yok değil mi?" diye soran Fırat'a karşılık küçük bir tebessüm ettim. "Önemli bir şey yok, Harun beyden bir şeyler rica edecektim." dediğimde Fırat başıyla beni onayladı. Bense merakla tekrar konuştum. "Siz nasılsınız? Umarım kimsede bir şey yoktur." diyerek hem Fırat'a hem de Caner'e baktım.

"Sağ olun. Hepimiz iyiyiz." diye cevap veren Caner oldu ve ekledi. "Alparslan komutanım da iyi merak etmeyin." diye bıyık altından güldüğünde kaşlarım hafiften çatıldı. Fırat ise koluyla Caner'i dürttü ve konuştu. "Alparslan komutanım odasındaydı yanına gitmek isterseniz."

Alparslan'ı merak ediyordum ama yanına gidip de onu rahatsız etmek istemiyordum. Çünkü anladığım kadarıyla operasyondan yeni gelmişlerdi ve odasındaysa dinleniyor olmalıydı.

"O şimdi dinleniyordur belki sonra görüşürüz. Şimdi rahatsız etmek istemiyorum." dediğimde Fırat hızla karşı çıktı. "Yok dinlenmiyordur, Semih yüzbaşı evrak işlerini kitledi ona."

Kaşlarım istemsizce çatıldı. Alparslan, Semih yüzbaşını sevmemekte haklıydı belki de. Günlerce operasyonda olan ve uyumayan birine dosya işlerini vermek biraz insafsızca bir hareketti.

Tam cevap vermek üzereyken odalardan birinin kapısının açılması üçümüzün de dikkatini dağıttı. Bakışlarımız odadan çıkan askere kaydığında asker yanımıza gelerek Fırat'a selam verdi. Ardından da konuştu.

"Harun Yarbay sizi bekliyor doktor hanım." Bana hitaben konuşan askere başımı sallayarak gülümsedim. "Tamam, teşekkür ederim." Asker bizden uzaklaşırken bende Fırat'a ve Caner'e dönerek konuştum. "Görüşürüz sonra."

"Görüşürüz doktor hanım." diye cevap veren Fırat'a ve Caner'e baş selamı vererek yanlarından ayrıldım ve Harun Yarbay'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. Bir an önce bu yardım işini halletmemiz gerekiyordu çünkü gidilecek birden fazla köy vardı. Gerçi benim zamanım da boldu.

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Alparslan önündeki dosyaları okurken bir yandan da elini alnına koymuş ağrıyan başına işaret ve baş parmağı ile masaj yapmaya çalışıyordu. Semih yüzbaşı yine ve yine dosya işlerini ona vermişti. Alparslan her ne kadar sinirlense bile ondan rütbe olarak üstte olan birinin emrine karşı gelemezdi. En canını sıkan durum buydu.

Dayanamayarak sırtını oturduğu sandalyenin arkasına yasladı ve başını geriye doğru kaldırarak gözlerini kapadı. Yorgundu. Gittikleri operasyon zorlamıştı onu. Bir an önce evine gitmek, dinlenmek istiyordu. Belki daha sonra hastaneye de giderdi.

Gözlerini kapattığı an Hazan'ın yüzü belirdi gözlerinin önünde. Kızın kahverengi her zaman tepeden bağladığı düz saçları, biçimli burnu, gür ve uzun kirpiklerle çevrilmiş kahverengi gözleri, kalemle çizilmiş gibi olan dudağı... Aklından çıkartamıyordu. Yine onu yalnız bırakıp gitmişti. Yine tüm operasyon boyunca onu düşünmüştü.

Annesini aradığında almıştı Hazan'ın haberlerini. İyi olduğunu. Kısacıkta olsa ona selam gönderen sesini duymuştu. Bu bile yetmişti Alparslan'a. Kalbi hızlanmıştı sesini duyunca.

Aralarında anlamlandıramadığı bir şeyler oluyordu. Kızın yanında heyecanlanıyordu, kimseye göstermediği yüzü ortaya çıkıyordu. Alparslan yalnızca sevdiklerinin yanında gerçek yüzünü gösterirdi. Sıcacık olurdu. Geri kalan kişileri umuruna getirmez, onların yanında soğuk kişiliğine bürünürdü. Başlarda kıza karşı da böyleydi. Soğuktu. Ama şimdi Hazan onun sevdikleri arasındaydı. Ona alışmıştı. Hem de ne alışmak...

Hazan'ı düşünürken başı daha da ağrımaya başladı. Çünkü Hazan'ın anlattıklarını hazmedemiyordu. İçi çok acımıştı. Bir annenin ve babanın bu kadar zalim olmasını hazmedememişti. Birçok anne baba görmüştü evlatlarını hiçe sayan, onları sevmeyen. Ama bu farklıydı. Karşısındaki kişi Hazandı. Herkese kendini sevdirirdi. Nasıl olur da anne ve babası onu sevmezdi.

Sonunda kızın gözlerinin ardında olan burukluğun nedenini anlamıştı. Onun yarasını öğrenmişti. Hazan'ın ona güvenip derdini paylaşması onu ayrı sevindirmişti. İlişkilerde en önemli konulardan biri güven duygusuydu çünkü. Güven olmadan o ilişki yürümezdi.

Gözlerini yavaşça aralayarak önündeki dosyaya bakışlarını indirdi Alparslan. Kızı biraz daha düşünecek olursa işi yarım kalacaktı. O yüzden dosyaları okumaya devam etti. Kapısının çalınmasıyla başını dosyalardan kaldırmadan komut verdi. "Gir!"

Fırat odaya girdiğinde arkasından kapıyı kapatarak odada ilerlemeye başladı ve tam Alparslan'ın masasının önünde duran sandalyeye oturdu.

Alparslan başını hafifçe dosyadan kaldırarak arkadaşına doğru baktı. "Hayırdır, daha yeni ayrılmamıza rağmen beni mi özledin?" dedi hafifçe sırıtarak. Fırat arkadaşının dediğine göz devirerek konuştu. "Çok özledim sorma, bir dakika görmesem özlüyorum seni."

Alparslan gülerek dosyaya göz gezdirmeye devam ederek tekrar konuştu. "Ben seni hastaneye gitmişsindir diye düşündüm." dediğinde Fırat derin bir nefes aldı. "Gitsem de gitmesem de bir şey fark etmiyor. Beni umursamıyor ki."

Alparslan başını hafifçe kaldırarak arkadaşına doğru baktı. Fırat'ın kederle bakan gözlerini gördüğünde yüzündeki gülümsemeyi sildi ve konuştu. "Kıza açılsan her şey daha kolay olmaz mı? Her şeyi açık açık konuşursunuz."

Fırat alayla güldü. "Bana karşı duyguları olduğunu sanmıyorum. Hatta beni hiç sevmediğine eminim." dedi Fırat karamsar bir biçimde. Alparslan kaşlarını hafifçe çatarak konuştu. "Bana o kadar tavsiye veriyorsun da kendinde neden uygulamıyorsun merak ediyorum."

Fırat, Alparslan'ın dediği ile başını kaldırıp ona baktı. Buraya geliş nedenini unutmuştu Buse ile ilgili konuşacağım derken. Alparslan sağ olsun şimdi hatırlatmıştı. O yüzden konuştu. "Konu sana gelmişken güzel bir havadisim var sana."

"Neymiş o?" dedi Alparslan merakla.

"Doktor hanımı gördüm." diyerek ufak bir sırıtışla Fırat. Gözleri arkadaşının üzerinde onun her hareketini özenle inceliyordu. Alparslan duyduğu cümleyle oturduğu yerde dikleşmiş, tüm ilgisini Fırat'a doğru vermişti. "Nerede gördün?"

İçini merak kaplamıştı Alparslan'ın. Onu kısa sürede olsa görmek istiyordu ancak kızın neden buraya geldiğini de deli gibi merak ediyordu. Yoksa yine Semih yüzbaşı mı aradı diye düşündü Alparslan. İster istemez yumruğunu sıkmaya başladı. Adama iyice ifrit olmaya başlamıştı.

"Burada, Harun Albay'ın yanına gelmiş. Ama neden geldiğini bilmiyorum." diye cevap veren arkadaşının ardından daha da meraklandı Alparslan.

Geçenlerde yaşadıkları olaydan ötürü olamazdı. Çünkü teröristin kaçmasına neden olan hatayı bulmuşlardı. Odada bekleyen polislerden birinin dikkatsizliği dahilinde adam elindeki kelepçeyi açabileceği bir şey bulmuş ve kolaylıkla kurtulmuştu. Ardından da polisleri etkisiz hale getirip elini kolunu sallayarak kaçmaya çalışmıştı. Ta ki Hazan'ın durumu fark ederek Alparslan'ı aramasına kadar. Ondan sonra işler sarpa sarmıştı.

"Senin odada olduğunu söyledik ama gelir mi bilmiyorum. Rahatsız etmek istemediğini söyledi." Arkadaşlarının sözlerine karşılık bir kez daha çatıldı Alparslan'ın kaşları. Rahatsızlık ne demekti. Alparslan bu durumdan daha memnun olurdu.

"Sağ ol haber verdiğin için." dedi Alparslan. Ardından da kalan birkaç dosyaya baktı. Bu dosyaları hızlıca halledip Hazan'ı görürdü belki. "Ne demek kardeşim. Hadi ben seni işlerinle baş başa bırakayım. Hızlıca bitirip sevdiceğini görmek istersin."

"Fırat!" dedi Alparslan arkadaşının sözlerinden sonra. Hala kabullenemiyordu içindekileri. Ondan sinirleniyordu arkadaşına. Fırat gülerek odadan çıktığında Alparslan tekrar dosyalarına dönerek hızlıca işini halletmeye başladı.

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Önümdeki sehpada duran kahve fincanını elime alarak son yudum kahvemi de içerek karşımda oturan Harun Yarbay'a doğru döndüm. "O zaman sizin için de uygun olursa iki gün sonra gitmek istiyoruz."

"Olur Hazan Hanım, gerçekten çok iyi düşündünüz. Oralarda yardıma ihtiyacı olan birçok insan var." diye konuşan yarbaya karşılık gülümsedim. "İnsanlık vazifemiz. Ben sizin daha fazla vaktinizi almayayım." dediğim sırada oturduğum yerden ayaklandım.

Harun Yarbay da benim gibi ayaklandığında çalan kapıyla birlikte Harun Yarbay 'gir' komutu verdi. Açılan kapıyla birlikte gördüğüm Alparslan ile ağırca yutkundum. Onu görmeyeli bir hafta olmuştu ama neden uzun süre olmuş gibi hissediyordum.

"Gel Alparslan gel. Bende seni çağıracaktım zaten." Dediğinde Alparslan içeri girdi. Bakışları ilk önce komutanını sonra beni bulduğunda ben onun vücudunu incelemekle meşguldüm. Vücudunda herhangi bir yara yoktu ama kaşının kenarında bariz belli olan bir yara vardı.

"Bir sorun mu var komutanım?" Alparslan bu soruyu komutanına sormuştu ancak bakışları benim üzerimdeydi. Yani bir nevi bana soruyordu bu soruyu. Harun Yarbay cevap verdi. "Hazan Hanım çok güzel bir ayarlama yapmış, yardıma ihtiyacı olan köylere yardım ve ihtiyaçlarını karşılamak için birkaç doktordan oluşan konvoy ayarlamış. Bizden de askeri yardım istiyor. Bende düşündüm ki Semih yüzbaşının timi seve seve yardımcı olur. Sen ne dersin?"

Alparslan bir süre gözünü benden çekmeden duraksadı. Ardından da konuştu. "Semih yüzbaşının timinden bir yaralı var komutanım, onlar arkadaşlarının yanında kalsa daha iyi olabilir. Benim timim daha uygun diye düşünüyorum." dedi. Sonra da ekledi. "Tabii siz nasıl uygun görürseniz."

Onları dinliyordum ama aklım Alparslan'ın kaşındaki yaradaydı. Ne olmuştu? Nasıl olmuştu merak ediyordum. Canı çok acıyor muydu acaba? Bakışlarımı Harun Yarbay'a çevirdiğinde onun da kafasına yatmış olacak ki başını olumlu anlamda salladı. "Haklısın, o zaman siz gidin. Doktor hanımla saati falan konuşur hallederseniz." dediğinde bende Alparslan da aynı anda onayladık. "Tabii" "emredersiniz."

Bakışlarımız birbirini bulduğunda dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Alparslan beni otele bırakacağı zamanda aramızda böyle bir sahne yaşanmıştı ve belki aramızdaki soğukluk ilk orada kırılmıştı.

"Uzun zamandır buradayım benim yanıma böyle bir meseleden ötürü yardım istemeye gelen çok nadir insanlar oldu. Gerçekten hızır gibi yetiştiniz buradaki insanlara." diye konuşan Harun Yarbayla bakışlarımı Alparslan'dan çektim. "Estağfurullah. Tekrardan her şey için teşekkür ederim. Görüşmek üzere."

Elimi Harun Yarbay'a uzatarak tokalaştık. "Rica ederiz doktor hanım." Harun Yarbay'dan sonra elimi Alparslan'a uzattığımda elimi sıkıca kavrayarak aşağı yukarı salladı. Odadan çıkmak için kapıya ilerlerken Alparslan'ın sesini işittim. "Komutanım, istediğiniz dosyaları Semih yüzbaşına teslim ettim. Başka bir isteğiniz yoksa."

"Çıkabilirsin Alparslan."

Odadan çıktığımda Alparslan da benim arkamdan çıkarak kapıyı kapattı. Yarbay'ın odasından birkaç adım uzaklaşırken olduğum yerde duraksadım. Benim duraksamamla birlikte Alparslan da durdu ve bana doğru döndü.

Endişeyle yüzüne bakarken parmak uçlarıma kalkarak ellerimi Alparslan'ın yüzüne götürdüm. Bu yaptığım yanlıştı belki ama bana doğru geliyordu. O yüzden bir elim az da olsa uzamış sakallarının üzerinde dururken diğer elimi de yanağına yaslayarak baş parmağımla yaranın kenarını okşadım. Alparslan afallayarak öylece dururken ben konuştum.

"Bu nasıl oldu?" diyerek yaraya bakmaya devam ettim. Çok büyük bir yara değildi onun için. Eminim daha büyük yaralar almıştı ama ben endişelenmiştim. Kesik hemen kaşının yanındaydı yani biraz daha geride olsa gözlerine gelebilirdi.

"Önemli bir şey değil." dedi Alparslan gözlerini gözlerimden çekmeden. Söylediği cümleye kaşlarımı çattım. Canını bu kadar hiçe sayması hoşuma gitmiyordu. "Doktor gözünden bakıldığında önemli."

Alparslan söylediğim şeyle küçük bir tebessüm etti. "Ufak bir sıyrık, eminim sen bundan daha önemli yaralar görmüşsündür." dediğinde gözlerimi devirdim. Alparslan daha da keyiflenip dişlerini göstererek gülerken dudaklarımı yaladım. "Dalga geçiyorsun ama yarana pansuman yapılması gerekiyor. Mikrop kapmasın. Ayrıca oranın bandajlı olması gerekiyordu."

Hızlı hızlı konuşarak elimi yüzünden çektim. Alparslan ise başını omzuna doğru eğmiş söylediklerimi dinliyordu. "Barış dikiş attıktan sonra kapatmıştı yarayı. Bugün duş alırken ben çıkardım." Yaptığı açıklamayla birlikte çatılan kaşlarım düzelirken Alparslan devam etti. "Ayrıca pansuman için sana gelmeyi düşünüyordum buraya döndüğüm ilk an. Ama birkaç işim çıktı."

Buraya döndüğü ilk an bana gelmek istemesi yüzümde gülümseme oluşmasına neden oldu. Hatırladığım kadarıyla revir bu kattaydı. Madem o bana gelecekti. Şimdi burada yapardım pansumanını.

"Gel o zaman, bakalım yarana." dedim Alparslan'a bakarak. Beni onaylayarak yürümeye başladığında bende peşinden ilerlemeye başladım. Revire geldiğimizde içeri girerek elimle sedyeyi işaret ettim Alparslan'a. "Şöyle geç sen. Malzemeleri alıp geliyorum."

Alparslan dediğimi yapıp sedyeye otururken bende ellerime eldiven giyerek gazlı bezin üzerine solüsyon döktüm ve Alparslan'a doğru yaklaştım. Ona doğru eğilerek yaranın kenarını güzelce temizledim. Ardından yarayı temizlemek için yeniden aldığım gazlı bezin üzerine serum fizyolojik döküp bezi ıslatarak yaranın yüzeyini temizledim. İşlem bittikten sonra revirde bulunan dolaplardan birine ilerleyerek yaranın üzerine sürmek için krem aldım.

Kremi gazlı bezin üzerine sürdükten sonra Alparslan'a tekrar yaklaştım ve yüzüne doğru eğildim. Önüme gelen saçlarımı çekmek için kolumu saçıma doğru götürürken Alparslan benden önce davranıp elini saçlarıma götürdü. Önüme düşen saçlarımı nazikçe kulağımın arkasına yerleştirdiğinde büyükçe yutkundum. Elini yavaşça saçlarımdan çektiğinde bakışlarımı ondan kaçırarak gazlı bezi yaranın üzerine kapattım. Ardından da bantlarla gazlı bezi sabitledim.

İşim bittiğinde derin bir nefes alarak yüzlerimiz arasındaki mesafeyi açtım. "Geçmiş olsun. Bir haftaya kadar dikişlerin alınabilir." diyerek elimdeki eldivenleri çıkardım. Hayır yalnızca birkaç dakika yakınlaşmıştık ama terlemiştim bu soğuk havada.

"Ellerine sağlık." dediğinde gülümseyerek konuştum. "Hazır buraya gelmişken başka yaran varsa bakalım." dedim gözlerimle vücudunu incelerken. Alparslan başımı iki yana salladı. "Yok, olsaydı söylerdim emin ol."

Başımı tamam manasında salladığımda kolumdaki saate baktım. Hastaneye gitmem gerekiyordu. O yüzden Alparslan'a döndüm. "Benim şimdi gitmem gerekiyor. Yardımlar için sonra konuşsak olur değil mi? "dedim hızlı hızlı. Alparslan başını salladı. "Bende eve gideceğim zaten, bırakayım seni."

"Yolunu uzatma lütfen, görevden yeni geldin. Dinlenmen gerekiyor. Ben bir taksiye atlar giderim." dediğimde kaşlarını çattı. "Bu konuşmayı her seferinde yapıyoruz ki sende biliyorsun kazanan taraf hep ben oluyorum. O yüzden itiraz etme bence."

Söylediği şeyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Tamam dediği gibi hep öyle oluyordu ama bende onu düşünüyordum. Ne yapabilirdim ki?

"Tamam, bir şey söylemiyorum artık." diyerek revirin kapısına doğru ilerlemeye başladım. Alparslan da arkamdan geliyordu. Bir süre birlikte ilerlediğimizde aklıma gelen şeyle konuştum. "Yardımları götürmek için iki gün sonrayı düşündük biz. Sizin içinde uygun mudur?"

"Uyar bize, sen nasıl planladıysan ona uyarız." dediğinde başımı salladım memnun bir biçimde. Alparslan tekrar konuştu. "Kaç kişilik bir ekip götürüyorsunuz?"

"Yardım paketlerinin dağıtılması için 5 tane Kızılay görevlisi, ben dahil olmak üzere 3 doktor ve 3 hemşire. Acil hasta olursa diye 1 tane ambulans ve içerisinde şoför dahil olmak üzere 3 kişi olacak." dediğimde Alparslan kafasını salladı. "Tamamdır, araç ayarlamalarını yaparız biz. Gitmeden evvel de gerekli tüm şeyleri konuşuruz."

"Teşekkür ederim, görevden yeni geldiniz bir de benim isteklerimle uğraşıyorsun." Dedim mahcup bir şekilde. Alparslan bakışlarını bana çevirerek konuştu. "Bu bizim görevimiz. Bizim vazifelerimizden biri güvenliği sağlamak ve biz bunu seve seve yaparız."

Söylediği şeyle gülümsedim. Çok gurur duyuyordum onunla. Mesleğine bu kadar aşık biri olması ona daha çok hayran olmama neden oluyordu.

 

◔◔◔

Sabah erkenden hastaneye gelmiştim son kontrolleri yapmak için. Her şey tıra yüklenmişti. Ambulans hazırdı ve bizimle birlikte gidecek olan herkes neredeyse hazır olmak üzereydi. Alparslan ile konuştuğumuz saat henüz gelmemişti. Muhtemelen onlarda biraz sonra burada olurlardı.

"Herkes gelmek üzere. Alparslan üsteğmenden bir haber var mı?" diye soran Eren'e karşılık kolumdaki saate baktım. "Hayır ama gelirler birazdan."

Eren beni onaylarken bakışlarım kapıda durmuş bizi izleyen Azra hemşire ile kesişti. Alparslan onunla konuştuğundan beri benimle muhatap olmuyordu ama bakışlarıyla rahatsız etmeye devam ediyordu. Özellikle de Alparslan ile bizi yan yana gördüğü zamanlarda. Ne hikmettir ki bizimle birlikte gelmiyordu.

Hastanenin bahçesine giren arabayla bakışlarımı Azra hemşireden ayırdım ve sesin geldiği yöne çevirdim. Üç tane siyah araba bize doğru yaklaştığında öndeki arabada oturan Alparslan'ı görerek derin bir nefes aldım. Vakit gelmişti. Alparslan arabadan indikten sonra yanıma doğru gelmeye başladı. Üzerinde siyah kamuflaj, omzuna astığı tüfeği, belinde duran silahıyla tam teçhizat hazırdı.

"Hoş geldiniz." dediğimde Alparslan başını eğip kaldırdı. "Hoş bulduk doktor hanım. Çok beklettik mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Yok, bizde daha yeni hazırlıklarımızı tamamladık."

Alparslan eliyle tim arkadaşlarını ve daha önce hiç görmediğim 3 askeri daha yanına çağırdığında merakla onları izlemeye başladım. Alparslan bana dönerek konuşmaya başladı. "En önde ve en arkada biz olacağız güvenliği sağlamak amacıyla. Ortada görevli arkadaşları taşıyan minibüs, tır ve ambulans olacak."

Bana bakarak anlattığı şeylere kafamla onay verdim. Alparslan benden onay alarak arkadaşlarına doğru döndü. "Fırat ve ben en öndeki arabada olacağız. Bizim arkamızdaki arabada Barış, Murat abi ve Kadir olacak. Sondaki arabada Caner, Emre ve Akif olacak. Minibüsün içerisine de Tahir ve Kerim siz olacaksınız. Anlaşıldı mı?"

Askerlerden onaylayan sesler gelmeye başladığında Alparslan tekrar konuştu. "Gözünüzü dört açın aslanlarım, telsizleriniz daima açık olsun. Şüphelendiğiniz bir şey olduğu anda birbirimizle iletişim içinde olacağız."

"Emredersiniz komutanım." Hep bir ağızdan söyledikleri şeylerden sonra Alparslan tekrar bana döndü. "Hazırsanız gidelim." Başımla onu onayladım. "Gidelim."

"Hazan gel hadi." diye bana seslenen Erenle birlikte bakışlarımı Alparslan'dan çektim. Baş selamı verip yanlarından ayrıldığımda Alparslan da askerlerine yerlerine geçmelerini söylüyordu. Minibüse ilerlediğimde içeride hiç yer kalmadığını görerek bakışlarımı Alparslan'a doğru çevirdim.

Herkes arabalara binmişti. Alparslan ve ben hariç. Minibüsün kapısını kapatarak Alparslan'a doğru ilerledim. "Bende sizinle gelsem sorun olur mu? Yer kalmamış."

"Sorman hata, gel hadi." Alparslan ile birlikte arabaya ilerlediğimizde Alparslan arka kapıyı benim için açtı. Küçük bir tebessüm ederek arabaya bindiğimde kapıyı kapattı ve kendisi de ön koltuğa yerleşti.

Fırat'ın arabayı çalıştırmasıyla birlikte yolculuğumuz başlamış oldu. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirmiş izlerken bakışlarım istemsizce Alparslan'a doğru kaydı. O da benim gibi camdan dışarıyı izliyordu.

Alparslan onu ilk tanıdığım güne göre çok fazla değişmişti. Bakışı, sözleri ve davranışları.. Bana karşı daha ılımlıydı mesela. Sürekli laf sokma çabasında değildi önceden olduğu gibi. Bakışları sürekli üzerimde beni anladığını, yanımda dolduğunu kanıtlamak ister gibiydi. Hiç gülmeyen yüzü yanımda gülmeye başlamıştı, kendinden bana bahsetmeye başlamıştı. Bana alışmıştı.

Peki ben? Bende ona çok alışmıştım. Bir asker lafı duyduğumda gözlerim onu aramaya başlıyordu benden habersiz. Göreve gittiğinde içim içimi yiyordu ona bir şey olmasından. Sözleri, davranışları her türlü etkiliyordu beni. Özellikle sıcacık kolları arasına girdiğimde hissettiğim huzur ona karşı bir şeyler hissettiğimin kanıtıydı. Ona bir şeyler hissediyordum evet ama korkuyordum da.

22-23 yaşlarında iken yani daha tıp fakültesinden mezun olmadan önce bir erkek arkadaşım olmuştu: Kerem. Üniversiteyi kazandığım ilk yıl tanışmış ilerleyen yıllarda arkadaşlığımızı ilerletmiştik. 4.sınıfa geçtiğimizde bana hislerini söylemişti ve benden olumsuz cevap almıştı. Ona karşı hislerim vardı ama hislerimden büyük güvensizliğim de vardı. Aslında ona güvenmemem için sebepte yoktu. Bana karşı hiçbir yanlışı olmamıştı ama geçmişten gelen güvensizliğim beni engellemişti.

Gel zaman git zaman Kerem beni ikna etmişti ve biz ilişkiye başlamıştık. Her şey çok güzel ilerliyordu. Birlikte ders çalışıyorduk, birlikte konserlere, sinemalara gidiyorduk. Birlikte 2 yılı bitirdiğimizde ailelerimiz bile tanışmıştı. Artık her şey ciddi olmaya başlamıştı benim için. Annem nasıl olduysa izin vermişti Kerem'e.

Artık her şey tamamdı. Mezun olacaktık ve ben evlenme teklifi bekliyordum. Ama hiçbir şey beklediğim gibi olmamıştı. Ben evlenme teklifi beklerken aldatıldığımı öğrenmiştim. Hem de hiç tanımadığım bir numaradan. Telefonuma gönderilen video her şeyi kanıtlar nitelikteydi. Odada Keremle hiç tanımadığım bir kadının sevişme videosu tüm hayatımı tepetaklak etmişti. Yıllarca güvendiğim, onun tarafından sevildiğimi iliklerime kadar hissettiğim ilişkinin çöküşü bu şekilde olmuştu.

Günlerce hatta haftalarca o görüntüler zihnimin bir köşesinde oynayıp durmuştu. Evden hatta yatağımdan çıkmamıştım bir süre. Ancak daha sonra kendimi toparlayarak kariyerime odaklanmıştım ve bugün olduğum kişiye ulaşmak için elimden geleni yapmaya başlamıştım. Kerem günlerce haftalarca beni aramıştı ama hiçbirini açmamıştım. Numarasını ve sosyal medya hesaplarını da engelleyerek tüm iletişimimizi kesmeye çalışmıştım. Bir süre sonra da başarılı olmuş, onunla ilgili tüm anılarımı silip atmıştım.

Yıllar sonra birisine daha aynı hisleri duymak beni korkutuyordu. Ben insanlara kaç kere güvenmiştim ve hep sırtımdan bıçaklanmıştım. Aynısını yaşamaktan ve sonra toparlanamamaktan çok korkuyordum. Alparslan'a güveniyordum bu yadsınamaz bir gerçekti. Beni korurdu, yanımda olurdu. Ama biz olduğumuzda neler olacağını bilemezdim ve bilinmezlikti beni korkutan.

Alparslan'a bakarak düşündüklerimi çalan zil sesi bölmüştü. Hızla bakışlarımı cama çevirerek ona bakmayı kestim. Açıkçası utanmıştım. Çünkü yaklaşık 20 dakika gibi bir süredir onu izliyordum. Adam özel kuvvet askeriydi ve benim onu izlediğimi eminim ki fark etmişti.

"Efendim anacım?" diye telefonu açan Alparslan ile gözlerim camda olsa da onu dinlemeye devam ettim. Funda teyze ve Osman amcayı dün yolcu etmişlerdi. "İyiyim, sen nasılsın? Babam nasıl?" diye devam eden Alparslan'ı dinlemeye devam ettim.

"Hazan yanımda evet." dediğinde bakışlarım istemsizce ona doğru döndü. "Tamam söylerim selamını." dediğinde kısık sesle konuştum. "Sende selam söyle."

Alparslan gözlerini kısaca bana çevirdikten sonra konuştu. "Onun da selamı var. Tamam söylerim, hadi görüşürüz anacım." Alparslan telefonu kapatıp cebine koyduğunda ortadan konuştu. "Herkese çok selamı var ama özellikle sana var Hazan." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "Aleyküm selam."

"Dedi ki kendine dikkat etsin, hasta olmasın." diyen Alparslan ile birlikte burukça gülümsedim. Birinin beni düşünmesi gerçekten güzeldi. "Sağ olsun. Yolculukları iyi geçmiş mi?"

Alparslan soruma karşılık başını salladı. "Evet, çok rahat gitmişler." dediğinde başımı salladım. Funda teyze gitmeden evvel beni de davet etmişti Aydın'a. Belki vakit bulduğum bir zaman giderdim kim bilir.

Sırtımı arabanın koltuğuna yaslamış dışarıyı seyretmeye devam ettim. Sıra sıra dizilmiş, üstleri kuru otlarla, ağaçlarla kaplanmış dağlar ve bulutların arasından kendini gösteren güneş güzel bir manzara oluşturmuştu.

"Bir sorun çıkmaz değil mi?" dedim dağlara bakmaya devam ederken. İster istemez tedirgindim. Bu yolculuğu ben organize etmiştim ve birine bir şey olursa vicdan azabından ölürdüm. "Bir sorun çıkacağını düşünmüyorum ama bir şey olursa biz buradayız."

Bakışlarımı camdan çekip Alparslan'a çevirdiğimde onun güven verici bakışlarını gördüm. Başımı olumlu anlamda salladığımda Fırat'ın sesini işittim. "Siz yine de dikkatli olun, hareketlerinden şüphelendiğiniz birileri olursa mutlaka haber verin. Ne yapacaklarını bilemeyiz."

Dikiz aynasından Fırat'a baktım. "Tamamdır."

Yolculuğumuz bir süre daha devam ederken çalan telefonum arabadaki sessizliği bozdu. Cebimden telefonu çıkartarak ekrana baktım. Arayan Buse idi.

"Efendim Busecim?" diyerek dikiz aynasına baktığımda Fırat ile göz göze geldim. Dudaklarım kıvrılırken bir yandan da Buse'nin söylediklerini dinliyordum. "Hocam ne kadar kaldı sorabilir misiniz?"

Sorduğu soruyla birlikte kaşlarım hafiften çatıldı. "Tabii sorarım, bir sorun yok değil mi?" dediğimde Buse'nin sesini duydum. "Bir sorun yok ama araba tuttu sanırım beni. Neden böyle oldu anlamadım."

"Tamam, ben söylerim şimdi biraz mola veririz." Dedim anlayışlı bir sesle. Buse normalde böyle yapacak bir kız değildi. Gerçekten midesi bulanıyor olmalıydı. O yüzden Fırat'a ve Alparslan'a hitaben konuştum. "Buse'yi araba tutmuş, biraz mola verebilir miyiz?"

Fırat onay almak için Alparslan'a doğru baktığında Alparslan başıyla onay verdi. Ardından da telsizden konuştu. "Biraz mola veriyoruz, gözünüzü dört açın." Alparslan'ın uyarısının ardından Fırat yavaşlayarak durdu. Önden Alparslan ve Fırat inerken arkalarından ben indim.

Adımlarımı Buse'nin bulunduğu yere doğru atarak kısa sürede yanına ulaştım. Gerçekten rengi bile solmuştu. Yediği bir şeylerin dokunmuş olma ihtimali yüksekti. Arabadan inmeden aldığım su şişesini Buse'ye doğru uzattım. Buse şişeden su içerken bakışlarımı kenarda merakla bizi izleyen Fırat'a çevirdim. Gözlerinden bile ne kadar endişelendiği belliydi.

Buse su şişesini kapatarak derin nefesler alırken elimi alnına yasladım. Ateşi yoktu. Buse ile ilgilenirken Alparslan'ın sesini işittim. "Çevre kontrolü!" kısaca bakışlarımı ona çevirdiğimde başıyla karşısındaki askerlerine işaret verdiğini gördüm.

Ardından bakışlarımı tekrar Buse'ye çevirerek konuştum. "İyi misin biraz daha?" dediğimde Buse başını salladı. "İyiyim, açık hava iyi geldi sağ olun." dediğinde gülümsedim. "Az bir yolumuz kaldı muhtemelen o zamana kadar dayanabilirsin değil mi?"

Buse başını sallayarak beni onayladı. "Dayanırım." dediğinde başımı sallayarak Alparslan ve Fırat'a doğru ilerlemeye başladım. Yanlarında vardığımda ilk işim Fırat'a bakmak oldu. Çünkü merakla benim söyleyeceklerimi bekliyordu. "Buse iyi, bir sorun yok." dediğimde bana bakmaya devam etti Fırat. Ben ise hızla konuştum. "Gerçekten, iyi. Küçük bir mide bulantısı kendisi söyledi gidene kadar dayanabilirim diye."

"Sağ olun doktor hanım." diyen Fırat'a gülümsedim. Ardından bakışlarımı konuşan Alparslan'a çevirdim. "Hava soğuk arabaya geç istersen, birazdan tekrar yola çıkarız." Alparslan'ın dediği şeyle kafamı iki yana salladım. "Üşümüyorum, açık hava bana da iyi geldi."

Alparslan arabaya giderek arka kapısını açtı. Ne yaptığını izlerken arka koltuklarda duran atkımı alarak kapıyı kapattı. Yanıma doğru gelerek atkıyı boynuma doğru doladı. "Daha yeni hasta oldun, tekrar olmanı istemeyiz." diyerek güzelce atkıyı boynuma dolarken büyükçe gülümsedim. Alparslan büyük bir ciddiyetle boynuma atkıyı sardıktan sonra at kuyruğumun ucunu atkının içinden kurtardı.

"Teşekkür ederim." dedim hayranlık dolu bir sesle. Alparslan küçük bir tebessüm etti. "Bünyen hala alışık değil." Haklıydı. Hala tam olarak alışabilmiş değildim. Açıkçası üşümediğimi düşünüyordum ama Alparslan boynuma atkıyı doladığında üşüdüğümü fark etmiştim.

Ellerimi cebime sokmuş askerlerin kontrollerini bitirmelerini beklerken yanımıza doğru gelen Eren ilk önce Fırat ve Alparslan'a selam verdi. Ardından da konuştu. "Ne zaman gideceğiz?" Alparslan bir süre askerlerine baktıktan sonra konuştu. "Birazdan gideceğiz doktor bey." dediğinde Eren başını salladı. Ardından da bana hitaben konuştu. "Hazan yarın ikimizin de izin günü istersen seni biraz gezdireyim. Aylardır fırsat bulamadım, söz vermiştim."

Ettiği teklife karşılık gülümsedim. Evet buraya geldiğim zaman tanıştığım tek kişi olduğu için böyle bir konuşma geçmişti aramızda. Ama şimdi ben çoğu yere gitmiştim, öğrenmiştim. Yine de Eren'i reddedip reddetmemem gerektiğini bilmiyordum. "Bugünü bir atlatalım da bakarız. Olur mu?"

Söylediğim şeyle Eren başını belli belirsiz salladı. "Sen nasıl istersen." dediğinde gülümsedim. Bakışlarımı yavaşça Alparslan'a çevirdiğimde bakışlarımız buluştu. Gözlerinde anlayamadığım bir ifade oluşmuştu.

Alparslan ile bakışmamızı bölen şey telsizden duyulan ses olmuştu. "Komutanım yolu tuzaklamışlar."

Duyduğum sözlerle gözlerim büyükçe açılırken Alparslan'a baktım. O ise kaşlarını çatarak ilk önce bana sonra Fırat'a baktı. Telsizi açarak konuştu. "Geliyorum." Endişeli bir biçimde ona bakarken hızla koluna dokunarak konuştum. "Dikkatli ol."

Alparslan güven veren bir şekilde gülümseyip yanımdan uzaklaşırken ben olduğum yerde onun gidişini izlemeye başladım. İçimi büyük bir panik duygusu kaplamıştı. Eğer biz durmasaydık, ilerlemeye devam etseydik muhtemelen şimdi hiçbirimiz yaşamıyor olurduk. Ürkmüş bir biçimde etrafa bakarken Eren elini omzuma doğru koydu.

"Hazan merak etme, hiçbir şey olmayacak." dediğinde başımı ona doğru döndürdüm. Alparslan buradaydı bize bir şey olmasına izin vermezdi ama en ufak bir dikkatsizlik bile ölüme neden olabilirdi.

Bakışlarımı Eren'den çekerek yola çevirdiğimde bize doğru yaklaşan Alparslan'ı gördüm. Eren'in temasından kurtularak adımlarımı ona doğru atmaya başladım. Alparslan ise konuştu. "Kadir halledecek şimdi, siz şöyle biraz uzaklaşın doktor beyle." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. Alparslan eliyle omzumdan tutarak tekrar konuştu. "Merak etme, her şey yoluna girecek." Alparslan'ın işaret ettiği yere gitmeden önce son kez yüzüne bakarak tebessüm ettim.

Alparslan'a güveniyordum, o her şey yoluna girecek diyorsa girerdi.

Eren benden önce ilerlemeye başlamışken ben de arkasından Alparslan'ın işaret ettiği yere doğru hareket etmeye başladım. Daha birkaç adım atmışken kolumdan tutulup geriye çekilmem, üzerime kapanan sıcak bir beden ve artık alışmaya başladığım silah seslerini duymamla birlikte panik duygusunun beni ele geçirmesine izin verdim.

 

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümümüzü nasıl buldunuz?

‣‣‣Hazan Alparslan'a olan duygularından emin. Sizce ne zaman ortaya çıkar bu duygular?

‣‣‣Hazan'ın geçmişini biraz daha öğrendik, siz Hazan'ın yerinde olsanız bir ilişkiye kolay başlayabilir miydiniz?

‣‣‣Alparslan da kendi içinde duygularını kabullendi sizce ne zaman itiraf eder?

‣‣‣Hazan ve Alparslan sahneleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣Bölümlerde beğenmediğiniz yerler var mı?

‣‣‣Bölümlerde yan karakterleri okumayı seviyor musunuz? (Semra, Efe, Nazlı veya Alparslan'ın tim arkadaşları falan.)

‣‣‣Bölümlerde olmasını istediğiniz sahneler neler?

‣‣‣Bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz, Sizce birine bir şey olur mu?

Yorumlarınızı merakla bekliyorum.. Görüşmek üzere<3

Loading...
0%