Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Hazan Vakti|8

@mutlusonsuz222

🖇️Selamlar, nasılsınız?

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur. Keyifli okumalar..<3

8.Bölüm

Zeliha'yı ambulansa bindirmeden hemen önce bebeği bir güzel temizlemiştik Buse ile birlikte. Ardından hazır olan kıyafetlerini giydirmiştik. Üşümesin diye bir güzel kundaklamış annesinin kucağına vermiştik. Babası ambulansın ön tarafına binmişti. Buse ise annesinin yanına arka tarafa binecekti. Benden rica etmişti ve bende kanal etmiştim. Halinden Fırat ile aynı ortamda olmak istemediği gayet belliydi ve bende onu zorlayacak değildim.

"Annenin nabzı ve tansiyonunu kontrol etmeyi unutmayın. Damar yolu açarak serum takviyesi yapmakta fayda var." dedim Buseye doğru. Buse başını sallayarak beni onayladı. "Merak etmeyin, ben her şeyi kontrol edeceğim."

"Tamam o zaman, hastanede görüşürüz." diyerek ambulanstan uzaklaşmaya başladım. Ambulansın kapısı kapandığında bende biraz ileride beni bekleyen Fırat ve Alparslan'a doğru yaklaşmaya başladım. "Gidebiliriz."

Alparslan üsteğmen eliyle arabayı işaret edince arka kapıya yönelerek araca bindim. Fırat şoför koltuğuna, Alparslan üsteğmense hemen yanındaki yolcu koltuğuna oturduğunda araba çalıştı. Ambulansın önünden ilerlemeye başladı. Her ihtimale karşılık önden biz gidiyorduk. Saat epey ilerleyişi bundan dolayı Fırat ve Alparslan üsteğmen böyle yapılmasını uygun bulmuştu.

Camdan dışarıyı izlerken biraz tedirgin hissediyordum. Evet gelirken herhangi bir sorunla karşılaşmamıştık ancak bu şimdi karşılaşmayacağımız anlamına gelmezdi. Murat abinin de köylere gideceğim zaman haber vermemi istemesi boşuna değildi. Demek ki korktukları bir şeyler vardı. Bunları düşünmek beni korkutuyordu. Tek istediğim hiçbir sorunla karşılaşmadan hastaneye varmaktı.

Aklıma takılan soruyla konuştum. "Bir sorun çıkmaz değil mi?" dedim gergince. Fırat dikiz aynasından bana baktı kısaca ve ardından yola döndü. Alparslan üsteğmense cevap verdi. "Tedbirli olmakta fayda var ama merak etmeyin şimdilik her şey yolunda görünüyor."

Verdiği cevaba karşılık başımı salladım ve kollarımı göğsümde birbirine dolayarak yola bakmaya devam ettim. Arabanın ve üzerimdeki parkanın vermiş olduğu sıcaklık uykumu getiriyordu. Gözlerimi açık tutmaya çalışmak için cebimdeki telefonu çıkardım ve sosyal medyada gezinmeye başladım.

Yaklaşık 40 dakika kadar süren yolculuğumuzda arabada kimse konuşmamıştı. Fırat arabayı sürmeye devam etmiş, Alparslan büyük bir dikkatle dışarıyı izlemiş ve bende kâh telefonumla oynamış kâh yola bakmıştım. Hastanenin önüne geldiğimizde arabadan indim. Zeliha, bebeği ve eşi hastanenin giriş kapısından girdiğinde Buse yanıma doğru ilerledi.

"Kadın doğum uzmanımız Selin hanım gelmiş, Zeliha'yı direkt ona yönlendiriyorum." dediğinde başımı salladım. "Tamam, teşekkür ederim Buse."

Buse gülümseyerek bana karşılık verdi. "Ne demek. Ben içeri geçiyorum." dediğinde başımı salladım. Buse yanımızdan ayrılırken bir süre arkasından baktıktan sonra hemen yanı başımda duran Fırat ve Alparslan üsteğmene döndüm.

"Sizi de yorduk, her şey için teşekkür ederiz." Dedim bütün samimiyetimle. "Ne demek doktor hanım, vazifemiz." diye karşılık verdi Alparslan üsteğmen. Fırat ise yanında onu desteklercesine hafifçe başını salladı.

Üzerimdeki parka aklıma geldiğinde hızla üzerimden çıkardım. Ona uzatmadan evvel konuştum. "Kusura bakmayın yıkadıktan sonra teslim etmek isterdim ancak henüz evime yerleşemedim." dedim mahcupça. Gözlerimiz buluşurken Alparslan üsteğmen hafif bir tebessümle cevap verdi. "Sorun değil."

Bende tebessüm ederek elimdeki parkayı ona doğru uzattım. O da bana doğru elini uzatarak elimdeki parkayı aldı. Onları daha fazla oyalamamak adına konuştum. "O zaman iyi geceler."

"İyi geceler." diyerek sakince cevap verdi üsteğmen. Önümdeki arabaya bindiklerinde birkaç adım onlardan uzaklaştım. Araba çalıştığında Alparslan üsteğmen camda bana doğru döndü. Elimi kaldırarak selam verdiğimde her zamanki gibi başını aşağı eğerek cevap verdi. Ardından da araba ilerlemeye başladı.

Arkalarından bir süre gidişlerini izledikten sonra hastaneden içeri girerek koridorda yürümeye başladım. Zeliha'nın doktoru Selin hanımla konuşmak istiyordum. Hemşirelere sormak için ilerlerken hemen kenarda Azra hemşire ile konuşan Buse'yi gördüm. Azra hemşire beni gördüğü an konuşmasını durdururken benimle ilgili konuştuğunu anlamak zor olmamıştı.

"Buse, Zeliha hanımı hangi odaya aldılar biliyor musun?" diyerek bakışlarımı Azra hemşireden çektim ve Buse'ye çevirdim. "1110 numaralı odaya alındı Hazan Hanım." diye cevap verdiğinde başımı salladım. "Sağ ol."

Başka bir şey söylemeden 1110 numaralı odaya ilerlemeye başladım. Odaya yaklaştığımda kapıda bekleyen Zeliha'nın kocasıyla karşılaştık. Yüzüme ufak bir tebessüm koyarak konuştum. "Zeliha nasıl?"

"Sizin sayenizde çok iyi doktor hanım, şimdi başka bir doktor girdi içeri muayene etmek için." Sesinde minnettarlık dışında bir de endişe vardı. Hala karısı için endişeli olmalıydı. "Merak etme, bir sorun yok. Sadece her şey daha iyi olmaları için."

"Allah razı olsun sizlerden, siz olmasanız ne yapardık." İnsanlardan böyle dualar aldıkça iyi ki doktor olmuşum diyordum hep. Elimi adamın koluna götürerek hafifçe vurdum birkaç kere. Karşımdaki adam benden bir iki yaş küçüktü muhtemelen. "Bende içeri gireyim seni de alırız birazdan karının yanına. Bu arada ismini hiç soramadım. İs-"diyerek adını soracağım sırada benden önce davranarak cevap verdi. "Mustafa benim adım."

"Memnun oldum Mustafa. Hazan bende. Ne zaman isterseniz bana ulaşabilirsiniz Buse'nin aracılığıyla." dedim memnunca. Mustafa başını sallayarak beni onayladı.

Ondan onay alarak içeriye girdiğimde Selin hoca Zeliha'yı muayene ediyordu. Bende yanlarına ilerlediğim sırada Selin hoca konuştu. "Her şey gayet yolunda görünüyor, vajinal bölgede hiçbir sıkıntı yok. Bebeğin birkaç testi yapıldıktan sonra detayları konuşuruz." dediğinde derin bir nefes verdim.

Evet ben bir doktordum ancak doğum konusunda uzman değildim. O yüzden herhangi bir aksilik olmasından korkmuştum. Selin hoca, Zeliha'nın serumunu yenileyen hemşireye dönerek yeniden konuştu.

"Hastamızın kanlarını kontrol ederim. Doğum anında kanama olduğu bilgisini almıştık. Kanlarında bir sorun varsa kan takviyesi yaparız." dediğinde bana doğru baktı. Bende başımı salladım. "Kanaması vardı ancak hemen müdahale ettik."

"Çok doğru bir müdahale olmuş, tebrik ederim." Dedi Selin Hanım tebessümle. Bende gülümseyerek ona karşılık verdim. "Teşekkür ederim."

Birlikte odadan çıktığımızda Mustafa'ya gerekli bilgileri vermiş ve endişesini gidermiştik. Selin hanım odasına doğru ilerlerken bende üzerimi değiştirmek üzere odaya doğru ilerlemeye koyuldum. Nöbet saatinin bitmesine az bir süre kalmıştı. Kısa süre de olsa otele gidip dinlenmek istiyordum çünkü sabahtan eşyalarım evime gelecekti. Yerleştirme işiyle haftalarca uğraşacaktım ama en azından otelden ayrılıp kendi evimde yaşayabilecektim.

Kısa süre sonra nöbet değişimini yaptıktan sonra otele gidip kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

 

◔◔◔

"Şunu şöyle koyalım." diyerek elimle duvar kenarını işaret ettim. İki ucundan kanepeyi tutan ustalar dediğim yere kanepeyi yerleştirdiğinde memnuniyetle gülümsedim. Çoğu şey yerleşmişti. Kitaplıklar, televizyon ünitesi, köşe takımını, yemek masası salona; çift kişilik yatak, gardırop, makyaj masası yatak odasına; çalışma masası ve koltuk ise çalışma odama konulmuştu.

Büyük parçalar yerleştikten sonra küçük detayları ben zamanla hallederdim. Artık bugünden sonra evimde kalmaya başlayabilirdim.

"Ellerinize sağlık, teşekkürler." diyerek ustaları kapıdan uğurladım. Kapımı kapatarak salona doğru ilerledim. Hastaneye gitmeme dört saate yakın bir süre vardı ve bu süreyi evimi yerleştirerek değerlendirmek istiyordum.

Salonun bir köşesinde bekleyen karton kutuya yaklaşarak içerisindeki bibloları çıkardım. Gri renkli köşe takımı koltuğun hemen önünde duran sehpanın üzerini sildikten sonra bibloyu oraya yerleştirdim. Aynı şekilde televizyon ünitesinde sildikten sonra birkaç küçük parça da oraya kordum. Duvara monte ettirdiğim televizyonun da tozunu alarak kitaplığa yöneldim.

Buraya gelirken yanımda çok fazla kitap getirememiştim ancak buradan satın alıp okumaya devam edecektim. O yüzden kitaplığın tozunu da alarak getirdiğim kitapları özenle yerleştirdim. Birkaç fotoğraf çerçevesini de kitaplıktaki raflara koydum boş durmaması için. Resimlerde ben, dadım ve üniversiten arkadaşlarım vardı. Beni yok sayan annem ve babam tabii ki yoktu.

Salon yavaş yavaş toparlanırken odama geçerek yatağıma yeni aldığım çarşafı geçirerek hazır hale getirdim. Zira nöbetten sonra direkt yatıp uyuyordum. Gardırobun içerisini de silerek gömleklerimi, elbiselerimi ve ceketlerimi askıya asarak dolaba yerleştirdim. Pantolon, buluz, tişört tarzı şeyleri sonra yerleştirecektim.

Hastaneye gitmeden evvel karnımı doyurmak istiyordum ancak mutfak yemek yapmaya pek müsait değildi. O yüzden dışarıda bir şeyler yiyerek hastaneye gitmek en mantıklısıydı. Kısa bir duş aldıktan sonra üzerimi değiştirdim ve evden çıktım. Çağırdığım taksiye binerek hastanenin adresini verdim. Hastanenin tam karşısında bir lokanta vardı. Eren sağ olsun ilk iş olarak orayı öğretmişti bana.

Orada ufak bir şeyler atıştırdıktan sonra hesabı ödedim ve hastaneye giriş yaptım. Üzerime beyaz önlüğümü geçirerek saçlarımı tepeden topladım. İlk önce Zeliha ve bebeği ziyaret etmek istiyordum. Muhtemelen yarına kalmaz bugün taburcu edilirdi.

Kaldıkları odaya ilerleyerek kapıyı çaldım. Kapıyı araladığımda Zeliha yatağında yatıyor, Mustafa ise bebeğini kucağına almış, sevgiyle izliyordu. Bu manzaraya gülümseyerek içeri girdim.

"Bugün nasılsınız?" diye bir soru yönelttim Zeliha'ya. Zeliha yattığı yerden hafifçe doğrulup konuştu. "İyiyiz çok şükür, sağ olun."

Mustafa'ya hafifçe yaklaşarak bebeğe doğru baktım. Çok güzel bir bebekti. Mışıl mışıl uyuyordu. Bebekten zorla gözlerimi çekerek Zeliha'nın dosyasına bakmaya başladım. Değerleri güzeldi. Kan takviyesi yapılmıştı. Bebeğin de sağlığı gayet yerindeydi. Hiçbir kötü sonuç çıkmamıştı.

"Değerlerin gayet güzel, Selin Hanım da baksın sonuçlara. Muhtemelen bugün taburcu olursunuz." dedim gülümseyerek. Mustafa bana doğru dönüp konuştu. "Sağ olun her şey için. Bize çok yardımcı oldunuz."

"Bu benim görevim." Dünden beri sürekli aynı şeyi söylüyordu. Ama ben görevimi yapmıştım bana karşı mahcup olmaları hiç hoşuma gitmiyordu. Bu yüzden konuyu değiştirerek konuştum. "Bu küçük yakışıklıya nasıl sesleniyoruz?" diyerek bebeğe yaklaştım ve işaret parmağımın üzerini yanağına değdirerek sevdim.

"Kerem koymaya karar verdik." diye cevap verdi Zeliha. "Kerem, çok güzel bir isim. Adıyla büyüsün inşallah." dedim bebeği izlerken. Ardından da Mustafa'ya ve Zeliha'ya baktıktan sonra tekrar konuştum. "Geçmiş olsun tekrardan. Görüşmek üzere."

"Sağ olun doktor hanım." Aldığım cevapla birlikte odadan çıktım.

Birkaç hemşirenin koşuşturduğunu görmemle cebimdeki çağrı telefonundan ses gelmesiyle telefonu çıkardım. Acile gitmem gerektiğine dair bildirimi okuduğumda hızlıca koşarak acile doğru ilerledim. Etraf o kadar kalabalıktı ki. Üniformalı askerler her yerdeydi. Ne olduğunu anlamaya çalışarak acile girdim. Aklıma direkt olarak Alparslan gelmişti. O iyi miydi?

Gözlerim etrafı tararken hiçbir tanıdık yüz görmemiştim. Buna karşılık derin bir nefes vererek sedyelerde yatan birden çok hastaya baktım. Hemşirelerin müdahale etmeye çalıştığı hastalardan birinin yanına koştum. Ellerime eldivenlerimi giyerken hastaya baktım. Karnında büyük bir şarapnel parçası vardı.

"Askeri araca saldırmışlar, çok fazla yaralı var." diye hızlı bir şekilde konuşan hemşirenin sözlerini duyduğumda içimden 'Allah belalarını versin.' diye geçirdim.

Askerin üniformasını keserek yaraya daha net bakmaya çalıştım. Ancak kandan hiçbir şey görünmüyordu bile.

"Kan basıncı 119, kalp atışı 130." diye hayatı bilgileri bana aktaran hemşireye karşılık konuştum. "Serum takılsın, hızlıca ultrason istiyorum travma etkilerini görmek için. İç kanama olabilir!"

Hemşire dediklerimi yaparken bende hastanın yanına yaklaşarak gözlerine ışık tuttum ve göz bebeği refleksine baktım. Reflekslerinde sorun yoktu. Ultrasonun gelmesiyle birlikte parçaların olduğu bölgeyi incelemeye başladık. Büyük parça karnın üst kadranından girmişti. Ultrasondan göründüğü kadarıyla dalağı parçalamıştı. Küçük parçalardan biri muhtemelen mide ve karaciğere isabet etmişti. Karnını açmadan tam bir şey söylemek zordu.

"Ameliyathaneye hemen!" dediğimde hasta sedyeyle birlikte acilden çıkartılmış ve ameliyathaneye doğru götürülmeye başlanmıştı. Peşlerinden ilerlediğim sırada acilin önünde bekleyen Semih yüzbaşını gördüm. "Durumu ne Hazan hanım?"

"Ameliyata almamız gerekiyor hemen. Siz gerekli evrakları imzalarsınız." dediğimde Semih yüzbaşı başını salladı. Daha fazla bir şey söylemeden ameliyathaneye ilerledim. Başıma bonemi taktıktan sonra ellerimi yıkarak ameliyathaneye girdim. Eldivenlerim, önlüğüm giydirildikten sonra ameliyata başladık.

Saatler sonra ameliyat son bulmuştu. Elimizden gelen tüm her şeyi yapmamıza rağmen askerimizi kurtaramamıştık. Şehit olmuştu. İçim yanıyordu. Ben bir doktordum ne ölümler görmüştüm ancak bu canımı çok yakmıştı. Elimdeki eldivenleri çıkardıktan sonra ameliyathaneden çıktım. Çıktığım anda kapıda Semih yüzbaşı, Alparslan üsteğmen ve tanımadığım bir asker daha karşıladı beni.

Gözlerim başkalarını aradı. Annesini, babasını, kardeşlerini belki de sevdiğini ama karşımda yalnızca üç tane rütbeli asker vardı. "Durumu nasıl doktor hanım?" dedi daha önce hiç karşılaşmadığım, biraz daha yaşlı bir asker.

"Biz elimizden gelen her şeyi yaptık.." dedim ağırca yutkunarak. Sesimin titremesine engel olamıyordum. "Ama kurtaramadık maalesef. Başımız sağ olsun." dedim bakışlarımı biraz önce konuşan askere çevirerek. Dudaklarımı birbirine bastırarak Alparslan üsteğmene çevirdim bakışlarımı. Ardından da Semih yüzbaşına. Hepsinin yüzünde aynı kederli ifade vardı.

"Vatan sağ olsun." dedi hiç tanımadığım asker. Daha fazla yanlarında durmak istemediğim için uzaklaşmaya başladım. Elimi boneme atarak onu çıkardım. Nefret ediyordum böyle haberleri vermekten. Hele de bir askerin şehit haberini vermek iyice canımı yakıyordu.

İçimden ağlamak geliyordu ancak bunu şimdi yapamazdım. Diğer yaralılarında bana ihtiyacı olabilirdi. O yüzden acile doğru ilerledim. Ameliyata girmeden önceye göre çok daha sakindi acil. Yalnızca birkaç asker vardı. Uzaktan bakarken Buse hemşire yanıma doğru geldi.

"Birkaç askerimizin kollarında ve bacaklarında kırılar vardı. Onları alçıya aldık. Yaraları hafif olanları taburcu ettik. Kafa travması olanları bu gece her ihtimale karşılık burada tutacağız." dediğinde başımı salladım.

"Tamam, ben dışarı çıkıyorum biraz. Bir şey olduğunda beni oradan çağırabilirsin." diyerek acilden çıktım ve hastane kapısına doğru ilerledim. Kapıdan çıkarak hemen kapının önünde bulunan banka giderek oturdum.

Oturduğum bankta eğilerek dirseklerimi dizlerime yasladım. Yüzümü avuçlarımın arasına saklayarak gözlerimi kapattım. Şimdi haberlerde yazacaklardı. Diyarbakır'da askeri araca saldırı. Bir şehit. Onlarca yaralı. Haber bültenlerinde 30 bilemedin 40 saniye şehit cenazesi gösterilecekti. Annesinin babasının ağlamaları, feryatları ve şehidimizin al bayrağa sarılı tabutu...

Anlayamıyordum bunu neden yapıyorlardı. Ne istiyorlardı bizden?

Omuzlarımda aniden hissettiğim sıcaklıkla irkildim. Ellerimi yüzümden çekerek arkama doğru döndüm. Alparslan üsteğmeni görmemle birlikte ellerimi gözlerime götürerek akan gözyaşlarımı hızlıca sildim. Beni böyle görmesini hiç istemiyordum.

Bir şey söylemeden yanıma oturduğunda burnumu çekerek yutkundum. Biraz önce benim yaptığım gibi dirseklerini dizlerine yaslamış bir elini yumruk yapıp diğer eliyle de yumruğunu sarmıştı.

"Ailesine haber verildi mi?" dedim bir fısıltı şeklinde. Yere doğru eğmiş olduğu başını bana doğru çevirdi pozisyonundan ödün vermeden. "Ailesini küçük yaşta kaybetmiş." Dediğinde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Demek ki o da benim gibi kimsesizdi.

"O zaman ailesine kavuştu." dedim gözlerimi Alparslan üsteğmenden kaçırarak. Yere eğdiğim bakışlarımı ona çevirmeden tekrar konuştum. "Cenazesine bende katılmak istiyorum. Bir sorun olur mu?"

"Olmaz, katılabilirsiniz." dediğinde başımı salladım. Bakışları hala üzerimdeydi. Kafamı yan tarafa çevirerek akan gözyaşımı sildim. "Saatini bana haber verirseniz çok sevinirim." dediğimde o da başını salladı. Derin bir nefes alarak bakışlarımı onun yüzüne çevirdim.

Hiç tanımadığım halde benim canım çok yanıyordu. Kim bilir o nasıl hissediyordu? Belki alışmıştı, belki de içi yanıyordu ama yüzünden hiçbir şey anlamak mümkün değildi. Duygularını hiçbir zaman dışarı yansıtmıyordu. Arada sırada hafifçe gülümsemesi, sürekli olarak çatık olan kaşları dışında hiçbir şey görmemiştim onda.

Yine de ona alışmıştım. Bugün bile askerleri gördüğümde aklıma ilk olarak onun gelmesi ona alıştığımın bir göstergesiydi. Birlikte birçok şey yaşamıştık. Saldıra uğramıştık, birlikte hastaya yardıma gitmiştik. Alışmam normaldi.

Birbirimize bakarken ikimizde bakışlarımızı kaçırmıyorduk. Ama birimizin buna bir son vermesi gerekiyordu. "Ben, benim gitmem lazım." dedim aniden ayağa kalkarak. Bu hareketimle kaşları hafifçe havalanmıştı. Haksızda değildi biraz fevri hareket etmiştim.

O da benim gibi ayağa kalktığında üzerime bıraktığı parkayı sırtımdan çekerek konuştum. "Yine bana parkayı vermek zorunda kaldınız." dedim yutkunarak. Alparslan üsteğmen hafifçe başını salladı. "Yine üzerinize bir şey almamıştınız." dedi beklemediğim bir yumuşaklıkla.

Elimdeki parkayı ona uzatmadan mahcup bir şekilde küçük bir tebessüm ettim. "Bu sefer yıkayım en iyisi. Sizden çok ben kullandım." dediğimde o da küçük bir tebessüm etti. "Önemi yok."

Kararsızca ona bakarak dudaklarımı büzdüm. Gerçekten üzerime bir şeyler almadan çıkmamak gerekiyordu ancak Alparslan üsteğmen olmasa benim hatırlayacağım yoktu. Düşüncelerime Alparslan üsteğmenin elimde tuttuğum parkaya uzanmasıyla son verdim. Elimdeki parkayı aldıktan sonra konuştu. "Yarın için haber veririm." dediğinde başımı salladım. "Teşekkür ederim." Başını aşağı eğip kaldırdı rica ederim manasında. "O zaman görüşürüz." dedim.

"Görüşürüz."

Yanından uzaklaşırken derin bir nefes verdim. Neden böyle olmuştu birden bende anlayamamıştım. Sanki hareketlerim yanlışmış gibi birden panik olmuştum. Bunlar hayra alamet değildi ancak üzerine düşünmekte istemiyordum.

Koridorda düşünerek ilerlerken Semih yüzbaşının ve biraz önce ameliyathane kapısında gördüğüm askerin karşı koridordan buraya doğru geldiğini gördüm. Ona biraz daha yaklaştığımda başımla nazikçe selam verip yanlarından uzaklaşacaktım ancak Semih yüzbaşının konuşması bu düşünceme mâni oldu.

"Hazan Hanım, biraz daha iyi misiniz?" dediğinde hafifçe kaşlarım çatıldı. Semih yüzbaşı ise tekrar konuştu. "Biraz önce haberi verdiğinizde yüzünüz pek iyi görünmüyordu."

"Evet, daha iyiyim. Düşündüğünüz için sağ olun." dedim nazikçe tebessüm ederek. Hemen yanındaki asker konuştu. "Biz tanışmamıştık ama ismen sizi duydum doktor hanım. Ben Albay Harun Albayrak. Murat ve Alparslan sizin yapmak istediğiniz birkaç şeyden bahsetmişti."

Elini bana doğru uzattığında bende elimi ona uzatarak tokalaştım. Ne hikmettir ki buralar da namım benden önce yayılıyordu. "Memnun oldum." dedim nazik bir ses tonuyla. Ardından ekledim. "Evet henüz uygulamaya geçiremedim ama okullarımızla ilgili bir planım var."

"Böyle düşünceli insanlar bugünlerde zor bulunur, size elimizden geldiğince yardım etmek isteriz. Ne gerekiyorsa Semih'e ya da Alparslan'a söylerseniz size seve seve yardım ederiz."

"Teşekkür ederim." dediğimde Harun Albay ufak bir tebessüm etti. Ardından da konuştu. "Sizi daha fazla meşgul etmeyelim. Kendinize dikkat edin." dediğinde başımı salladım. "Siz de."

Semih yüzbaşının verdiği baş selamını da aldığımda yanımdan uzaklaşmaya başladılar. Arkalarından bir süre bakarken derin bir nefes aldım. Düşündüğüm şeyleri yürürlüğü koymanın zamanı gelmişti anlaşılan. Bir an önce okullardaki durumları öğrenip sağlık bakanlığından gerekli izinleri almam şarttı.

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Alparslan ve Hazan sahnelerini beğeniyor musunuz?

‣‣‣Sizce hızlı mı gidiyoruz?

‣‣‣Hazan hafiften hafiften Alparslan'ın yanında heyecanlanmaya başladı sanki. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣ Hazan'ın kaybettiği asker hakkındaki duygularına katılıyor musunuz? Siz Hazan'ın yerinde olsanız nasıl hissederdiniz?

‣‣‣Bölümde beğenmediğiniz yerler var mı?

Bölümle ilgili düşüncelerinizi merakla bekliyorum. Diğer bölümlerde görüşmek üzere...<3

Loading...
0%