Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 1

@mutlusonsuz222

 

🖇️Herkese selamlar, nasılsınız?

🖇️Bismillah diyerekten başlıyoruz bakalım. Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim.

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

Bu bölümü 1najeulli ithaf ediyorum..:)

🌟Okumaya başladığınız tarihi buraya bırakabilirsiniz..

1.Bölüm

Ocak 2019...

Genç kız final haftasının vermiş olduğu yorgunlukla önündeki kağıtlara bakıyordu. Artık son ve en önemli derslerin sınavları kalmıştı. Ankara'nın soğuğunda fakülteye gitmeden önce evinin yakınındaki kafeye uğramıştı. Sabah erkenden geldiği için kafede tek tük insan vardı ve bu Devrim'in işine gelmişti. Sınavdan önce son kez notlarını tekrar etmek için iyi bir fırsattı bu.

Sınavı öğleden sonraydı ama o tüm gece çalışmış şimdide başını masanın üzerindeki koluna yaslayarak uykulu gözlerle notlarını okuyordu. Daha fazla böyle okuyamayacağını anlayarak eşyalarını toplamaya başladı. En azından okula gidip orada arkadaşlarıyla soru cevap şeklinde çalışmasının daha iyi olduğunu karar verdi.

Kafeden çıkmadan evvel kendine filtre kahve aldı. Kafeden çıktıktan sonra kahvesini içerek elindeki notlara bakmaya devam etti. Köşeden döneceği sırada çarpıştığı adamla birlikte elindeki kitaplar ve notları yere düştü, elindeki kahve de onların üzerine dökülürken Devrim içinden küfür etti.

"İnanamıyorum ya, gitti tüm emeklerim." ağlamaklı bir sesle yere doğru eğilirken kahveyle ıslanmış kağıdı eline aldı, tüm mürekkep dağılmıştı. Kağıtta kahvenin vermiş olduğu kahverengilik vardı.

Hırsla diğer kağıtları almak isterken aynı anda çarpıştığı kişide elini kağıtlara doğru uzattı. Elleri birbirine çarparken Devrim başını kaldırarak çarpıştığı kişiye doğru baktı. Göz göze geldiklerinde Devrim gördüğü ela gözlerle şaşırdı, daha önce bu gözleri görmüş gibi hissediyordu. Yine de hızla bakışlarını kaçırarak eşyalarını toplamaya devam etti.

"Özür dilerim." Genç adam mahcup bir şekilde kıza doğru baktı. Kızın neredeyse ağlamak üzere olduğunu görünce ne yapacağını bilemedi. "Gitti tüm notlarım, ben ne yapacağım şimdi." Devrim sinirden akan gözyaşını hızla temizledi. Hem uykusuzdu, hem de bu notları çıkarmak için günlerini vermişti. Şimdi kitaptan çalışmaya kalksa saatlerce başından kalkamazdı. Arkadaşlarının notlarına da güvenmiyordu.

Pamir kızın ağladığını gördüğünde kendini daha da kötü hissetti. Köşeyi dönmeden önce eline telefonunu almış arkadaşının yazdığı mesaja cevap vermekle meşguldü. O yüzden kızın geldiğini görememiş çarpmıştı.

"Özür mahiyetinde tekrar kahve almama izin verin lütfen." Pamir kafeye yöneleceği sırada Devrim burnunu çekerek konuştu. "Önemli değil, kahve notlarımı geri getirmeyecek. Bende dikkatsiz davrandım." kız hem kendi kendine konuşup hem de açıklama yaparken çöktüğü yerden kalktı. Ardından ekledi. "İyi günler size."

Başka hiçbir şey söylemeden yürümeye başladığında Pamir kızın arkasından bakakaldı. Mürekkep dağılmadan gördüğü isimi mırıldandı. "Devrim." İlk defa duyduğu isim karşısında etkilenmişti, bunu inkar edemezdi. Kızın kahverengi harelerinin kendi ela gözleriyle buluştuğu anı düşündü. Sanki bu gözleri daha önce görmüş gibiydi. Kumral saçları dağınık bir topuz halinde olsa da kıza ne kadar yakıştığını zihninden geçirdi. Ardından başını iki yana sallayarak düşüncelerinden sıyrılarak kafeye doğru ilerledi.

Devrimse notlarının yanında gördüğü ela renk gözleri düşünüyordu. Bu gözleri daha önce görmüş gibi hissetmesini anlayamıyordu. Zihnini bu konuda zorlamaya çalışsa da hatırlayamamıştı. Daha sonra oğlanın yapılı vücudu, 3 numara olan kumral saçları zihnine dolarken asker olabilme ihtimalini düşündü. Babası ve abisinden dolayı biliyordu bunu. Başını iki yana sallayarak düşüncelerinden sıyrıldı ve notlarını düşünerek fakülteye doğru ilerlemeye başladı.

Saatler ilerledikçe Devrim'in stresi de artıyordu. Sınava daha 1 saatten daha fazla bir süre vardı ama heyecanı şimdiden artmıştı. Gireceği sınav en zorlandığı derslerden biriydi, notlarını da çalışamamanın verdiği stres onu iyice panik yapıyordu. Kitabı çalışmak yerine mecburen arkadaşlarının notlarına bakmıştı. Elinden başka türlüsü gelmiyordu.

Kütüphaneden arkadaşı Sinem ile birlikte çıkmış sınavın olacağı sınıfa ilerlemek isterken ikisi de duyduğu sesle irkildi. "Devrim Hanım?" Hem Devrim hem de Sinem duydukları sesle birlikte arkalarını dönerken Devrim'in gördüğü yüzle birlikte gözleri büyüdü. "Siz?"

Pamir derin bir nefes alarak kıza doğru yaklaşırken Devrim, arkadaşının meraklı gözlerle ona bakmasını es geçerek onu ardında bıraktı ve Pamir'e doğru ilerlemeye başladı. Şaşkınlıkla adama doğru bakarken konuştu. "İsmimi nereden biliyorsunuz?"

Merakla ondan bir cevap verirken tanışıp tanışmadıklarını sorguluyordu kendi içinde Devrim. Evet adamın yüz hatları ona tanıdık geliyordu ama hala çıkarabilmiş değildi. Pamirse kızın sorgulayıcı bakışları karşısında küçük bir tebessüm etti. "Kağıtta görmüştüm."

Pamir elindeki dosyayı Devrim'e doğru uzatarak tekrardan konuştu. "Bugün için özür dilerim." dediğinde Devrim adamın elindeki dosyayı alarak mırıldandı. "Bu nedir?" Bakışlarını Pamir'den çekerek dosyanın içindeki kağıtlara bakarken Pamir'in sesini duydu. "Sizin notlarınızın yerini tutmaz ama bu da güvenilir birinin notları, çok üzülmüştünüz. Yardımcı olur belki."

Devrim, adamın sözleriyle daha da şaşırmıştı. Hayatında böyle düşünceli biriyle daha önce karşılaşmamış olmasının verdiği heyecanla bakışlarını Pamir'e doğru çevirdi. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum, teşekkür ederim." diye mahcupça mırıldandı. Pamir karşısındaki kızın minnettar bakışlarının vermiş olduğu rahatlamayla birlikte cevap verdi. "Umarım işinize yarar."

Ufak bir tebessümle adama bakmaya devam etti Devrim. Ardından aklına gelen soruyla birlikte konuştu." Ben daha önce görmemiştim sizi, burada mı okuyorsunuz?" dedi merakla. Adamın buraya nasıl girdiğini ve hatta bu notlara nasıl ulaştığını merak ediyordu. Çünkü kimse kimseyle kolay kolay notlarını paylaşmazdı. Ufacık bir göz gezdirmeyle de notların iyi olduğunu anlamıştı.

"Hayır, kuzenim burada araştırma görevlisi olarak çalışıyor. İki yıl önce mezun oldu. Notlar da ona ait. Burada okuduğunu tahmin etmiştim ama içeri girer girmez seninle karşılaşacağımı bilmiyorum. Bu tesadüf oldu." diyerek kızın tepkisine doğru baktı Pamir.

Kafeden kahve alıp çıktığında kız aklına takılmıştı, ne kadar uykusuz olduğunu gözlerinden anlamıştı Devrim'in. Notları toplarken kızın isminin yanında dersin de ismini gördüğü için notları bulması zor olmamıştı. Ayrıca karşılaştıkları yere en yakın hukuk fakültesi de Devrim'in okuduğu Ankara Üniversitesi'nin hukuk fakültesiydi.

Devrim, hayranlıkla baktı Pamir'e. Bu kadar düşünceli oluşu hoşuna gitmişti. "Çok teşekkür ederim." diyerek küçük bir tebessüm etti. Pamir elini ensesine doğru atarak sıvazladı. Utangaç bir biçimde mırıldandı. "Dökülen kahveni de telafi etmek isterim aslında, vaktiniz varsa yani." dediğinde Devrim telefonunu çıkartarak saate baktı.

Ne yazık ki pek fazla vakti yoktu, sınava kadar ancak yeni gelen notları okuyabilirdi. O yüzden nazikçe reddetmek zorundaydı. "Ne yazık ki vaktim yok ama siz bana bunları getirerek zaten telafi ettiniz." dedi notları göstererek. Ardından ekledi. "Gerçi telafi edilecek bir şey de yapmadınız, ikimizde dikkatsizdik." dedi tebessümle.

Pamir'in gözleri Devrim'in gülüşüne takılırken genzini temizleyerek bakışlarını kaçırdı. "O halde ben sizi notlarınızla baş başa bırakayım. Şimdiden başarılar." dediğinde Devrim başını salladı. "Teşekkür ederim tekrardan, iyi günler."

Devrim yavaş adımlarla Pamir'den uzaklaşırken aklına takılan şeyle birlikte tekrardan arkasını döndü. Gözlerinin ela gözlerle buluşmasıyla birlikte utandı. Yanaklarının kızardığını hissederken mırıldandı. "Sen, yani siz benim ismimi biliyorsunuz." derken Pamir kızın sözünü kesti. "Pamir ben, Pamir Arslan. Ve sen diyebilirsin."

"Memnun oldum Pamir." dedi Devrim tebessümle. Pamir'de başını salladı. "Bende memnun oldum Devrim."

Devrim arkasını dönüp uzaklaşırken yüzündeki gülümsemeyi silemedi. Onları meraklı gözlerle izleyen arkadaşı Sinem'e sınavdan sonra olanları anlatacağını söyleyerek düşünmeye devam etti. Bu kadar güzel düşünen biriyle karşılaşmamıştı daha önce. Kendisi bile notlarını unutmuşken Pamir'in unutmaması, kıza not getirmesi inanılmaz etkilemişti Devrim'i.

Pamir kızın tersi yönünde ilerlerken derin bir nefes verdi. Kızı çabukça bulması, sınava girmeden notları verebilmesi içini rahatlatmıştı. Belki bir tek kendisi suçlu değildi ancak yine de telafi etmek istemişti. Belki kızın ağlaması üzmüştü onu, belki de daha ilk gördüğü anda etkisi altına girdiği içindi bu. İkisi bir daha karşılaşmayacaklarını düşünürken hayatın onlar için büyük sürprizleri vardı.

⁎ ⁎ ⁎ ⁎ ⁎

Günümüz - Devrim Akyol'un anlatımından,

Ölenlerin ardından kırk tane mum yanarmış insanın içinde. Her gün birisi sönermiş. Ta ki bir tanesi kalıncaya kadar.. O tek mum hep yanarmış. Doğruydu. Sevdiğim adamı, Pamir'i kaybettiğimde hissettiğim acıyı tarif edebilecek kelimelerim yoktu. Onu tek parça halinde göreve uğurlarken bir gün şehit haberiyle parça parça olacağımı bilmiyordum.

İlk günler benim için tam bir azaptı, sanki bir anda karşıma çıkacak da ben ona sarılacak gibiydim. Ben geldim sevgilim diyecek, beni kollarının arasına alacak, saçlarımı sevecekti. Bense onun kollarında, ferah kokusunu içime çeke çeke özlem giderecektim. Ama böyle olmamıştı. Ben yalnızca onun tişörtüne sarılıp ağlamakla yetinmiştim. Kalbimin sanki yerinden sökülüyormuş gibi ağrımasını geçirememiştim.

Zaman geçtikçe o içimdeki acı daha katlanılabilir bir hal almıştı. Fotoğraflarını gördüğümde, birlikte yaptığımız şeyleri düşündükçe burnumun diğeri sızlamıştı ama içimde eskisi kadar bir acı oluşmamaya başlamıştı. Çünkü biliyordum, gittiği yerde rahattı. Bu benim içimdeki acının biraz daha katlanılabilir olmasını sağlıyordu.

Daha sevdiğim adamın gidişini yeni yeni kabullenirken annemi kaybetmenin acısıyla sarsılmıştım. Sevdiğim birini daha kaybetmenin acısıyla tekrardan yüzleşmiştim. Kalbimdeki yara daha iyileşemeden yenisi açılmıştı. Kansere yenik düşmüştü canımın içi, ne kadar dirense de olmamıştı..

Annemin kaybıyla ben, babam ve abim baş başa kalmıştık. Üçümüz birbirimize sığınmış bu acı günleri atlatmaya çalışmıştık. Ta ki abim görevi için Şırnak'a gidene kadar..

O günden sonra hepimiz kendi işlerimize dalmıştık. Abim Şırnak'ta bir timin komutanı olmuştu, babam emekli bir albay olarak saatlerinin çoğunu evde geçirse de ara ara tabura gidiyordu.

Bense acılarımdan sıyrılmak için adliyede o davadan bu davaya koşuşturmaya devam ediyordum. Çünkü elimden daha fazlası gelmiyordu, gelemiyordu. Yaptığım tek şey hayatıma devam etmekti ve bende elimden gelen kadarıyla devam ediyordum. Belki de bizim için böylesi daha kolay olmuştu. İşlerimize yoğunlaşarak acımızı içimize gömmeye çalışmıştık. Ama o acı geçer mi diye sorarsanız asla geçmiyordu, ikisinin eksikliğini de iliklerime kadar hissederken geçmiyordu..

Adliyeden içeriye girdiğim anda topuklu ayakkabılarımın sesi koridorda yankılanmaya başlamıştı. Birçok bakışı üzerimde hissederken koridorun sonundaki odama doğru ilerlemeye devam ettim. Yakinen tanıdığım veya göz aşınası olarak bildiğim kişilerle selamlaşarak yürümeye devam ettim.

"Günaydın sayın savcım." duyduğum sesle duraksayarak arkama doğru döndüm ve bana seslenen en yakın arkadaşıma doğru baktım. "Günaydın hakime hanım." dediğimde Sinem bana doğru yaklaştı. Ufak bir sarılmayla birlikte selamlaştığımızda Sinem tekrar konuştu. "Bugün ki mutluluğunu neye borçluyuz?"

Koridorda ilerlemeye devam ederken cevap verdim. "İddianameyi hazırladım, bugün başsavcıya teslim edeceğim." dedim içimdeki rahatlamayla birlikte. Çünkü bu iddianame üzerine o kadar kafa patlatmıştım ki bir ara sıkıntıdan bayılacak raddeye kadar gelmiştim.

(İddianame= Savcılıkça düzenlenerek mahkemeye sunulan ve savcılığın soruşturma sonunda elde ettiği kanıtları ve bu kanıtlara dayalı savları içinde toplayan, mahkemede okunan yazı.)

Sinem derin bir nefes verdi. "Şükür be kızım, günlerdir bununla uğraşıyorsun." dedikten sonra ekledi. "Sen telefonuna baktın mı hiç? Bizimkiler buluşalım diyor." dedi meraklı gözlerle bana bakarak.

Sorduğu soruyla derin bir iç çektim. Fakülteden arkadaşlarımızın olduğu grupta epey konuşmuşlardı ama ben mesajları üstten okuyarak cevap vermemiştim. Daha doğrusu hem yoğundum hem de onlarla buluşmak pek tercih ettiğim bir şey değildi.

Benim sessizliğimle birlikte Sinem hafifçe kaşlarını çatarak konuştu. "Yıllardır kaçıyorsun Devrim, mezun olduğumuzdan beridir çok nadir katıldın bütün organizasyonlara." dediğinde ters bir biçimde baktım Sinem'e. "Nedenini bilmiyormuş gibi konuşma, bana acıyan gözlerle bakmalarını istemiyorum."

Söylediğim şeyle birlikte Sinem dudaklarını birbirine bastırıp buruk bir şekilde bana baktı. "3 yıl oldu, herkes unuttu neredeyse. Ayrıca senin acınacak bir tarafın yok, bir şey demeye kalkarlarsa ben onların ağzının payını veririm." Sinem'in sözleriyle gülümsedim. "Biliyorum."

Sinem benim en büyük destekçilerimden biriydi. Hem Pamir'in kaybında hem annemin kaybında hep yanımdaydı. Her anıma şahit olmuştu, iyi ki de olmuştu. Biraz da onun sayesinde toparlanmıştım.

Pamir'i kaybettiğimde üniversitenin son senesindeydim. Bir süre bu durumu kabullenemediğimden okulu aksatmıştım, ortalamam düşmüştü. Herkes bana acıyan gözlerle bakmaya başlamıştı döndüğümde. Dilleri söylememişti belki ama gözlerinden net bir şekilde anlaşılmıştı. Sinem her defasında onların ağızlarının payını vermişti.

Sinem sessizliğimden kararsız kaldığımı anlamış olacak ki mırıldandı. "Sen yine de bunu düşün, gelmek istersen ben her zaman yanındayım." dediğinde başımı salladım. "Düşüneceğim."

Sinem ile vedalaşarak ayrıldıktan sonra odama girerek kapıyı ardımdan kapattım. Makamıma oturarak bilgisayarımı açtım ve dün üzerinde saatlerce uğraşıp flash belleğe attığım iddianameyi yazıcıdan çıkarttırdım.

Tüm delillerin bulunduğu dosyanın en üstüne iddianameyi koyduğum poşet dosyayı da taktıktan sonra odadan çıktım. Odadan çıkıp başsavcımın odasına ilerlerken bana hızlı adımlarla gelen kalem müdürüm Hatice Hanım'ı gördüm.

"Günaydın sayın savcım bende yanınıza geliyordum, baktığınız davanın duruşma saati belli olmuş. Öğleden sonra yapılacakmış duruşma." saygılı bir biçimde konuşan Hatice hanımla birlikte başımı salladım. "Teşekkür ederim."

Hatice Hanım'ın yanından ayrılarak başsavcımın odasına doğru ilerledim. Müsait olup olmadığını kalem müdüründen öğrendikten sonra kapısını çalarak içeriden gelecek olan komutu bekledim. Komutu duyduğumda odanın kapısını açarak içeri girdim.

"İddianameyi getirmiştim başsavcım." dediğimde Halit Başsavcı eliyle makamının karşısındaki sandalyeyi işaret etti. "Buyurun Devrim savcım." İşaret ettiği yere geçip oturduktan sonra yanımda getirdiğim iddianameyi Halit başsavcıma uzattım.

Halit başsavcı uzattığım dosyayı alarak yazdığım iddianameyi kısaca inceledikten sonra bana doğru baktı. "İyi iş çıkartmışsın, bunu sunabiliriz." dediğinde gururla gülümsedim. "Şimdi sisteme yüklüyorum." dediğimde Halit başsavcım beni onayladı.

Söyleyecek başka bir şeyim olmadığından iznini isteyerek odasından çıktım ve kendi odama doğru ilerledim. İddianameyi başsavcıma teslim etmiştim, sisteme de yükledikten sonra dava tarihini beklemekten başka yapacağımız bir şey yoktu.

Odama girip masama geçtiğimde öğleden sonra yapılacak olan duruşma için son kez dosyalara bakmaya başladım. Bir cinayet davasıydı bu, elimizdeki deliller katilin şuan gözaltında olan kişiyi doğruluyordu. Bu yüzden tutuklu yargılanmasını talep edecektim. Gerisi hakimin kararına bağlıydı.

Kendimi kaptırmış giderken çalmaya başlayan telefonumla birlikte ekrana baktım. Gördüğüm isimle birlikte yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. Telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim abicim?" dediğimde abimin özlediğim kalın sesini duydum. "Nasılsın güzelim?"

Sırtımı sandalyeye yaslayarak derin bir iç çektim. "Nasıl olayım, odamdayım. Duruşmam var." dediğimde abimin sesini duydum. "Çalışın bakalım sayın savcım." abimin sözlerine gülerken merakla konuştum. "Sen nasılsın?"

Bizden uzaktaydı, telefonda yalnızca kısa süreli konuşabiliyorduk. Yüz yüze görüşemediğimiz için onu merak ediyordum ama bu bile bize yetiyordu. Her göreve gitmeden önce ve sonra mutlaka bize haber veriyordu. Onun sağ salim dönmesi bile benim için yeterdi, yeter ki iyi olsundu.

Abim derin bir iç çekerken kaşlarım çatıldı. O böyle sıkıntılı iç çektiyse bir problem var demekti. "Duru'yla tartıştık biraz." dediğinde gözlerimi devirdim. Onların tartışmalarına alışmıştım artık. Neredeyse her gün tartışıp barışıyorlardı. "Sorun yine nişan mevzusu mu?"

Merakla sorduğum soruyla birlikte abim sıkıntılı bir şekilde konuştu. "Evet, izin alamıyorum biliyorsun. Bu aralar sınır dışı hareketlilik fazla. Bunu ona da anlatmaya çalışıyorum ama anlamıyor." dediğinde büyükçe yutkundum.

Duru ve abim bir yıl önce sosyal medyadan tanışmışlardı. Günlerce konuşmuşlardı sosyal medyadan. Duru, epey zengin bir ailenin tek kızıydı ve biraz şımarık biriydi. Abim Ankara'ya kısa süreli geldiğinde yüz yüze görüşmüşlerdi ve sonra da ben tanışmıştım Duruyla. Ne yalan söyleyeyim pek sevememiştim kızı.

Hareketleri, mimikleri, sözleri beni ifrit etmişti ama mecburen susmuştum çünkü abimin onu ne kadar sevdiği belliydi. O mutlu olsun diye ben her şeyi yapardım ve yapıyordum da. Duruyla iyi geçinmeye çalışıyordum.

Duru, hala abimin asker olmasını kabullenememişti. O istediği anda her şey olsun, o istediği anda abim görev yerinden gelsin istiyordu ama böyle işler kolay değildi maalesef. Hele ki sınırda görev yapan abim için hiç kolay değildi. Biz, bizi aramasına şükrederken Duru bununla yetinemiyordu. Aslında onların ki en başından beri uzak mesafe ilişkisiydi ama bunu Duru unutmuşa benziyordu.

"Yine onunla konuş diyeceksen konuşmam." dedim kendimden emin bir sesle. Abim yalvarırcasına mırıldandı. "Lütfen Devrim, haftaya izin almak için konuşacağım komutanımla. Bir an önce yapalım nişanı bitsin bu anlaşmazlık." abimin üzgün ses tonu kalbimin acımasına neden oldu.

Abim böyle onun için her şeyi yapmaya hazırken Duru abimin kıymetini bilmiyordu ki, abim nasıl hala onun peşinde koşuyordu anlamış değildim. "Abi, bu kızla sürekli aynı konu yüzünden tartışıyorsunuz. Sürekli araya ben girip yumuşatıyorum bu böyle olmaz. Hem o seni sürekli darlamaktan başka ne yapıyor Allah aşkına?" dedim sinirle. Bir ihtimal abimin de bunu fark etmesini umuyordum.

Kalbimden geçen tüm cümleleri dökerken abimin sesini duydum. "Biliyorum ama seviyorum ne yapayım, onu öyle kabul etmem gerekiyor." Abim iç çekerken kaşlarım iyice çatıldı. "Abi kabul etmek zorunda falan değilsin, sen gerçekten sevdiğine emin misin bu kızı?" dedim sertçe.

"Devrim, biliyorum sen beni düşünüyorsun abicim ama seviyorum. Sende kabul et." dediğinde gözlerimi kapattım hayal kırıklığı ile. Mecburen onayladım onu. Seviyorum diyorsa yapacağım bir şey yoktu. "Peki abi, nasıl istiyorsan öyle olsun. Ama bu son konuşmam olacak." dedim iç çekerek.

Aslında ona karşı çıkmaya hakkım vardı, Pamir ve beni ilk öğrendiğinde karşı çıkanlardan biri o olmuştu. Biraz uğraştırmıştı bizi. Şimdi bende ona aynısını yapabilirdim ama yapmayacaktım. Çünkü mutlu olmasını istiyordum, hayatı çok zordu. Biraz kolaylaştırmak istiyordum.

Abimin sözleriyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Bir tanesin sen. Çok öpüyorum seni. Kolay gelsin sayın savcım." dediğinde burukça gülümsedim. "Allah'a emanet ol abicim." Telefonu kapattığımızda derin bir iç çektim.

Duruyla kaçıncı kavgalarıydı ben saymaktan yorulmuştum. Kızın abimin mesleğine saygısı yoktu ki, bunlar evlense ne olacaktı. İki güne muhtemelen boşanacaklardı ama abim hala bunu anlamıyordu. Bende anlatmaktan sıkılmıştım. Her şeyin kendi kendine olmasını beklemekten başka çarem yoktu.

Asker sevgilisi olmak kolay değildi, yüreğin ağzında yaşıyordun bir kere. Hele ki sevdiğin adam sınırdaysa gördüğün her şehit haberi kalbini ağzına getiriyordu. Çalan her telefonu - hele ki bilinmeyen bir numaraysa- korkarak açıyordun. Bunu çok iyi biliyordum, bizzat yaşamıştım. Buna rağmen Duru ve abim sürekli kavga etmekten geri duymuyordu, hele ki hayat bu kadar kısayken.

Bakışlarım masamın üzerindeki çerçeveye doğru kaydı. Pamir ile ikimizin sarıldığı onlarca fotoğraftan biriydi. Törende çekilmişti. Üzerinde haricisi, başında şapkası.. Üsteğmen olduğunda yapılan törendendi bu fotoğraf. Benim yürek sızımın fotoğrafıydı. Bu fotoğraftan aylar sonra gelmişti şahadet haberi.

Haberi vermeye gelen albay ve Pamir'in en yakın arkadaşı Hakan bir patlama olduğunu söylemişti. Bir patlama oldu ve Pamir'i şehit verdik demişti. Bu 7 kelimeyi duyduğum an hayatımın bittiğini sandığım andı. Annesinin feryatları, babasının yıkılışı ve kardeşinin kabullenemeyişi hala aklımın bir köşesindeydi, hiçte çıkmayacaktı. Ziyaret edebileceğim bir mezarı bile yoktu.. Yetindiğim tek şey anılarımız ve çekindiğimiz fotoğraflardı.

Canım dediğim iki kişinin sadece fotoğraflarına bakmakla yetiniyordum, elimden başka hiçbir şey gelmiyordu..

Bakışlarımı yan yana duran iki fotoğraftan çekerek genzimi temizledim ve telefonumdan Duru'nun numarasını bulup arayarak kulağıma götürdüm. Telefon bir süre çaldıktan sonra açılmazken ekranı kapatarak masama bıraktım. Ben aramıştım, geri dönerse konuşurdum onunla. Dönmezse de benden günah gitmişti artık.

 

◔◔◔

"...Sadece deliller değil, şüphelinin sessiz kalması da suçu işlemiş olması veya suça karışma ihtimalini düşündürmektedir. Bulunan deliller ışığında toplumun ve kadınlarımızın güvenliği açısından sanığın tutuklu yargılanmasını talep ediyorum." diyerek sözlerimi bitirirken sanığın avukatıyla göz göze geldim.

Avukat oturduğu yerden ayağa kalkarak itirazını dile getirmeye başladı. "Müvekkilimin sabit bir ikametgâhı bulunmaktadır, kaçması mümkün değildir. Müvekkilimin tutuklanması için yeterli deliller bulunmamaktadır. Yani sanığın tutuklu yargılanması için bir sebep olduğunu düşünmüyorum." avukatın sözleriyle birlikte kaşlarım çatıldı.

Yerimde sinirle kıpırdanırken konuştum. "Varsayımlara güvenecek değiliz, deliller dosyada mevcut, UYAP'a da yüklendi. Her ne olursa olsun bir insan öldürüldü ve buna göz yumamayız. Bu yüzden baş şüpheli olarak bulunan sanığın tutuklu yargılanmasını talep ediyorum sayın hakim." dedim ciddi bir şekilde.

(UYAP Bilişim Sistemi aracılığıyla davanızın son durumunu öğrenebilir, evrak gönderebilir ve gerekiyorsa harç/masraf/tahsilat işlemlerinizi yapabilirsiniz. Davanızın son durumu ile ilgili bilgiye, dosyanızın safahat bilgilerindeki yapılan son işlemi takip ederek ulaşabilirsiniz.)

Hakimden gelecek cevabı beklerken bakışlarım sanığa takıldı. Geçenlerde bir kadın cesedi bulunmuştu ve yaptığımız incelemeler neticesinde şuan sanık olarak bulunan adamı baş şüpheli olarak bulmuştuk. Kadının üzerindeki parmak izleri karşımızda bulunan adama aitti, kadının vücudunda tespit edilen sıvılar adama aitti. Yani aralarında bir şey olduğu belliydi ve bu sanığı daha da şüpheli hale getiriyordu.

Sorgusunda ben yapmadım demişti ve başka da bir şey dememişti. Sorduğumuz sorulara cevap alamadığımız için bir süredir göz altında tutuyorduk.

"Karar." hakimin söylediği kelime ile salondaki herkes ayağa kalkarken hakim devam etti. "Deliller ışığında sanık Hasan Süvari'nin 24.04.2024 tarihinde yapılacak olan davaya kadar tutuklu yargılanıp cezaevine gönderilmesine karar verilmiştir."

Hakimin sözleriyle karşı tarafın itirazları salonda yankılanmaya başladı. Ne ben ne de hakim bey bunu umursamadan yerlerimizden kalktığımızda mahkeme salonundan çıkış yaptık. Odama doğru ilerlemeye başladığımda pantolonumun cebinde titreyen telefonumu çıkartarak ekrana baktım. Duru'nun aradığını görünce göz devirerek telefonu açtım.

"Devrim, nasılın? Beni aramışsın hiç duymamışım canım." Yapmacık ses tonuna karşılık konuştum. "İyiyim aslında seni konuşmak için aramıştım, birkaç saate kadar mesaim bitiyor. Konuşabilir miyiz?" dediğimde Duru'nun sesini duydum. "Olur canım, her zaman gittiğimiz kafede buluşalım."

"Tamam." telefonu kapatarak cebime koydum. Şu işi son kez halletmek istiyordum. Bunu sırf abim için yapıyordum yoksa yapmazdım. Birinin ilişkisine karışmak hiç sevmediğim şeylerden biriydi.

Odama girip cübbemi askıya astıktan sonra masama geçerek oturdum. Birkaç dosya işi vardı ve onları halletmem gerekiyordu mesai bitmeden önce. Dikkatle dosyalarımı incelerken kapının çalındığını duydum. "Girin."

Kapı açıldığında bir polis memurunun içeri girdiğini gördüm. Merakla ona bakarken sesini duydum. "Sayın savcım Keçiören'de bir çöp konteynırının yanında erkek cesedi bulunmuş." dediğinde oturduğum yerden kalktım. "Gidelim."

Üzerime kabanımı alarak odamdan çıktım. Adliyenin otoparkına giderek arabama bindikten sonra verilen adrese doğru ilerlemeye başladım. Adres adliyeye yakındı neyse ki. Kısa sürede olay yerine geldiğimde polisin etrafı sarı şeritlerle kapadığını ve şeritlerin etrafında insanların cesede doğru baktığını gördüm.

İnsanları anlamak zordu, ölmüş bir adama bakmaktan zevk mi alıyorlardı bunu kendi içimde sorguluyordum. Arabadan inerek şeride doğru ilerlerken bana doğru gelen polis memuruna seslendim. "İnsanları uzaklaştıralım buradan." Polis memuru dediğimi yaparak insanları uyarırken cesede doğru ilerlemeye başladım.

Cesedin yakınında bulunan komisere yaklaştığımda konuştum. "Kolay gelsin arkadaşlar, nedir olay?" dediğimde komiser konuşmaya başladı. "Şurada gördüğünüz iki sevgili bulmuşlar cesedi. Çöpün kenarında duruyormuş. Biz geldiğimizde de çöpten uzakta oturuyorlardı." diyerek çifti işaret etti.

Bakışlarımı çifte doğru çevirmeden ilk önce cesede doğru baktım. Ceset konteynırın biraz ilerisinde otların içindeydi. Birkaç adım daha atarak yanına iyice yaklaştığımda yüzümü buruşturmadan edemedim. Bu soğukta bile kokmaya başladığına göre öldürüleli uzun bir zaman olmuştu belli ki.

Gözleri kapalı, yüz üstü uzanır bir haldeydi. Dudakları morarmış, yüzü bembeyazdı. Üzerinde yalnızca mavi bir gömlek, gri bir kumaş pantolon vardı ve epey tozluydu. Kıyafetlerinde yer yer kan lekesi vardı. Gömleğin yakasından görünen boynunda morarmış bir biçimde duran parmak izleri vardı. Bu da boğularak öldürüldüğünü bize gösterirdi.

Bakışlarım otlara doğru akmış kana kayarken adamın kolunun bileğinden kopmuş olduğunu görerek gözlerimi kapattım. Nasıl bir caniydi bunu yapan kişi merak ediyordum. Adamın elini kopardıklarına göre ya parmak iziyle bir işleri vardı ya da ona eziyet çektirmek için yapmışlardı. En kısa sürede de bulunması için elimden geleni yapacaktım.

Bakışlarımı cesetten çekerek komiserin işaret ettiği kişilere çevirdim. Kız panik olmuş bir şekilde ağlarken oğlan elini kızın omzuna koymuş onu sakinleştiriyordu. "Arkadaşların ifadesini almak için emniyette misafir edelim." diyerek emir verdiğimde komiser beni onayladı. "Emredersiniz sayın savcım."

Cesede doğru tekrardan dikkatle baktım. Adamın yüz hatları bana bir yerden tanıdık geliyordu. Onu daha önce görmüş gibi hissediyordum. Zihnimi onu tanımak için zorlarken komiserin sesini duydum tekrardan. "Üzerinden cep telefonu hariç bir şey çıkmadı."

Telefonu bırakmaları saçmaydı ancak işimize yarama ihtimali çok yüksekti. O yüzden hızlıca talimat verdim. "Üzerinden çıkan telefonu derhal incelemeye gönderelim. Mutlaka bir şey çıkacaktır." dedikten sonra ekledim. "Kesilen eli peki, konteynırın içini araştırdınız mı?" merakla komisere bakarken başını sallayarak beni onayladı. "Araştırılıyor sayın savcım. Ancak kopan elinden bir iz yok." dediğinde iç çekerek onayladım. Cesedin yüzüne bakmaya devam ederken mırıldandım. "Parmak izi kayıtlı mı bakılsın, hakkında kayıp ilanı var mı öğrenilsin. Yaş aralığı belli, tüm ilanları değerlendirelim. Ona göre teşhis için çağıralım aileleri." dedim kendimden emin bir şekilde.

Komiser beni onaylarken bakışlarımı etraftaki evlerde gezdirmeye başladım. Görünürde hiçbir kamera yoktu. "Görüntü yok gibi, evleri soruşturmaya başlayalım. Belki bir gören olmuştur." dedim etrafa bakarak.

"Emredersiniz." Komiser beni onaylarken olay yeri inceleme de görevli olan arkadaşların gelmesiyle birlikte ceset incelenmeye başlandı. Bir süre cesedin incelenmesini beklerken ben etrafa bakınmaya devam ediyordum. Herhangi bir kamera bizim işimize çok yarardı.

Kısa süre sonra incelemeyi yapan görevlinin yanıma geldiğini görerek ona doğru baktım. "Boğazındaki parmak izlerinden boğularak öldürüldüğünü tahmin ediyoruz, eli hırpalanarak kopartılmış bilen birinin yaptığını düşünmüyorum. Üzerindeki kanlar muhtemelen kendi kanı ama araştıracağız."

Görevlinin açıklamalarını dikkatlice dinledikten sonra onayladım. "Tamam, siz adli tıpa geçebilirsiniz." Ceset siyah torbaya konularak adli tıpa götürülmek üzere yola çıkarken bakışlarımı komisere çevirdim. "Tutanak hazır mı?" dediğimde komiser beni onayladı. "hazır savcım, getireyim hemen."

Komiser koşar adımlarla arabaya ilerlerken etrafa bakınmaya devam ettim. Hala adamı daha önce görüp görmediğimi sorguluyordum. Siması tanıdık geliyordu. Elinin kopartılması ayrı bir soru işaretiydi benim için. Elini bulamadığımıza göre öldüren kişi elini almıştı, peki ne yapacaktı onunla?

Gelen tutanağı imzaladıktan sonra olay yerinden çıkarak arabama bindim. Adamın kimliği belli olduğunda öldüren kişi hakkında daha net sonuçlara ulaşabilirdik. Şimdi sırada cesedi bulan kişilerin ifadelerinin alınması vardı.

Emniyete doğru ilerlerken saate baktım. Mesaimin bitmesine çok az kalmıştı. Duru ile buluşmak için sözleşmiştik ancak birazcık geç kalabilirdim. Onun bunu anlayışla karşılayacağını umuyordum.

Emniyete vardıktan sonra içeri girdim. Topuklu ayakkabılarımdan çıkan ses etrafta yankılanırken birçok kişinin selamını başımı sallayarak aldım. Bana doğru yaklaşan polise bakarak konuştum. "İki tane görgü tanığı getirilmişti buraya." sorgularcasına cevap beklerken polis memuru konuştu. "Kemal baş komiserin odasında sayın savcım, sorgu odasına alayım mı?"

"Gerek yok, yalnızca ifade alacağım. Kemal baş komiserin odasına bir tane memur alabilir miyiz?" polis memuru beni onaylarken adımlarımı Kemal beyin odasına doğru attım. Kemal bey uzun yıllardır burada görev yapan bir komiserdi. Birkaç davada daha birlikte görev almıştık o yüzden tanışıyorduk.

Kapıyı çalarak açtığımda Kemal baş komiser oturduğu yerden ayağa kalktı. "Buyurun sayın savcım." içeri girerek mırıldandım. "Rahatsız olmayın." benim sözümle birlikte Kemal baş komiser yerine tekrardan otururken masasının karşısındaki sandalyede oturan gençlere doğru yaklaştım.

Bana korkulu gözlerle bakan iki gence bakarak konuştum. "Ben cumhuriyet savcısı Devrim Akyol, yalnızca birkaç soru soracağım size." dediğimde gençler başını salladı. Benden 5-6 yaş kadar küçüklerdi muhtemelen.

Karşılarındaki sandalyeye otururken çağırdığım polis memuru içeri girdi. Kemal baş komiserin masasına bilgisayarını koyduktan sonra yazmak için hazır olduğunu anlayarak karşımdaki iki kişiye baktım.

"İlk önce isimlerinizi öğrenebilir miyim?" diyerek ikisine de baktığımda kız cevap verdi. "Ben Merve." dedikten sonra sevgilisini işaret ederek konuştu. "O da Burak." dediğinde başımı salladım.

"Cesedi nasıl buldunuz?" dedim ikisine de dikkatle bakarak. Merve konuşmaya başlarken bakışlarımı ona çevirdim. "Biz oraya yani cesedin bulunduğu yere yakın bir yerde oturuyoruz. Birkaç mahalle ötede yani, evlerimiz birbirinden azıcık uzak buluşmak için orayı seçtik."

Yüzüne, mimiklerine dikkatle bakarken onayladım. "Devam et." dediğimde Burak, Merve'den önce davranarak sözlerine başladı. "Ben önce geldim, tam çöpün kenarına gitmedim. Kaldırımın kenarına oturarak beklemeye başladım Merve'yi zaten çok geçmeden de Merve geldi. Elinde çikolata kağıdı vardı, çöpe atayım dedi."

Burak'ın sözlerini dinlerken onu da aynı dikkatle inceliyordum. Şuana kadar ne mimiklerinden ne de hareketlerinden yalan söylediklerine dair bir şey sezmemiştim. "Yani cesedi ilk gören Merve miydi?" dediğimde Burak reddetti. "Hayır, Merve konteynıra çöpü atarken kağıt uçtu. Bende yerden onu alayım derken gördüm. Zaten kötü bir koku vardı etrafta."

Hava rüzgarlıydı, çöpün uçması kabullenilebilirdi. Ceset konteynırın biraz arkasında otların arasına gizlendiği için başta görmemeleri de normal sayılırdı. İfadeleri birbiriyle uyumluydu. Bir sorun görünmüyordu.

"Görür görmez polisi aradık zaten, hiç dokunmadık." dedi Merve korkarak. Ardından ekledi. "Bize ne olacak şimdi?" Panikle yüzüme bakarken ikisiyle de göz teması kurarak cevap verdim. "İfadeleriniz için teşekkür ederiz." dedikten sonra bakışlarımı onlardan çekerek Kemal baş komisere çevirdim. "Arkadaşlar ifadelerini imzaladıktan sonra çıkabilirler. Cesedin kimliği belli olduğunda bana haber verin lütfen."

"Emredersiniz sayın savcım." Kemal baş komiserin beni onaylamasıyla birlikte oturduğum yerden kalktım. Odadan çıkmadan evvel son kez Merve ve Burak'a baktığımda rahatlamış olduklarını gördüm.

Şimdilik rahatlamaları normaldi. İfadelerini doğrulayacak bir kamera kaydı bulunursa her şey daha iyi olacaktı onlar için. İncelemeler tamamlandığında, deliller toplanmaya başlandığında onların ifadesini de gözden geçirecektim.

Odadan ardından da emniyetten çıkarak arabama doğru ilerledim. Mesaim bitmişti. Şimdi sırada abimin işini halletmek vardı..

◔◔◔

Duru ve benim sık sık buluştuğumuz kafeye geldiğimde arabamı park ederek kafeye doğru ilerlemeye başladım. Sık sık buluşmak derken abim için buluşuyorduk. Abim görevdeyken babam sayesinde ondan haber alıp Duru'ya söylüyordum. Abimin yokluğunda ona destek oluyordum ama şu sıralar gerçekten bunlarla uğraşmak beni çok sıkıyordu.

Kim bilir belki ben sevdiğimin acısıyla kavrulurken, 3 yıl geçmesine rağmen onu unutamazken insanların şımarıklığına dayanamıyordum. Şuan Pamir'in burada olmasını geçtim burada olmasa bile yaşadığını bilmek benim için yeterdi.

Duru asla böyle bir şey yaşasın istemezdim ama aklı başına gelsin istiyordum, abimin kıymetini anlasın istiyordum. Bu yüzden son kez konuşacak sonra da karışmayacaktım. Bundan sonrası onlara kalmıştı.

Kafeden içeri girdikten sonra masalardan birinde oturan Duru'yu gördüm. Sarı, maşayla şekillendirdiği saçları omuzlarına dökülmüş, kırmızı oje sürdüğü tırnaklarını masaya vurarak beni bekliyordu. Topuk seslerimden geldiğimi anlayarak bana döndüğünde gülümseyerek ayağa kalktı.

"Hoş geldin Devrim." diyerek sarılmak için yeltendiğinde onu geri çevirmeyerek sarıldım. "Hoş buldum, çok bekletmedim umarım." diyerek kollarından çıktım ve karşısına geçerek oturdum. Duru cevap verdi. "Yok beklemedim, birer kahve içer miyiz?"

Başımı sallayarak onayladım. "Olur içelim." dediğimde Duru eliyle garsonu çağırdı. Kendimize birer Türk kahvesi söyledikten sonra genzimi temizleyerek Duru'ya doğru baktım.

"Abimle tartışmışsınız sanırım." diyerek sözlerime başlarken yüzüne kaçamak bir bakış attım. Duru alayla güldü. "Bora mı gönderdi seni buraya?" dediğinde başımı iki yana sallayarak reddettim. "Hayır, ben konuşmak istedim."

Duru inanmaz bir biçimde bana bakarken derin bir iç çektim. "Duru, abime kızıyorsun biliyorum. Her anında yanında olsun istiyorsun, ha dediğinde izin alsın istiyorsun ama askeriyede bu mümkün değil." dedim hüzünlü bir sesle.

"Biliyorum Devrim ama yıllardır bu böyle. Nişanı zaten erteliyoruz uzun zamandır. Sürekli görevde, telefonda azıcık konuşuyoruz." Duru cümlelerini sıralarken kaşlarımı çattım. Gerçekten yakındığı şeyin ne olduğunu biliyor muydu acaba. "Duru, bir dakika." diyerek sözünü kestim. Masada ona doğru eğilerek yüzüne baktım. "Senin yakındığın şey abimin mesleği biliyorsun değil mi?"

Duru söylediğim şeyle afalladı. Bakışlarını masaya doğru eğerek derin bir iç çekti. "Evet, ama dayanamıyorum Devrim. Ankara'dayken her şey kolaydı bizim için, şimdi kaç kilometre ötede. Bu kolay mı sanıyorsun?"

Düşünmeden söylediği şeyle birlikte burnumdan sertçe bir nefes verdim. "Kolay değil, kolay olduğunu söylemedim zaten. Sorun ne biliyor musun, senin abimin mesleğini anlayamaman." dedim dayanamayarak.

Onlar çok fazla yüz yüze görüşmemişlerdi, en başından beri uzak mesafe ilişki yaşıyorlardı. Bu başta sorun değilken şimdi neden sorun olmuştu anlamış değildim. O yüzden tekrar konuştum. "Siz en başından beri birbirinizden kilometrelerce uzaktınız, neden şimdi sorun oldu bu?"

Merakla Duru'ya bakarken Duru gerilerek bana doğru baktı. Mimiklerinden gerildiğini çok net anlayabiliyordum. "Özlüyorum Devrim, artık telefonda konuşmak yetmiyor. Yanımda olsun istiyorum."

"Ama en başından beri bunun böyle olacağını biliyordun, abim evlilik teklifi ederken de biliyordun. Dayanmıyorsan bunu abime söylemeliydin." Sorgularcasına ona doğru baktığımda Duru'nun söylediklerimden memnun olmadığını anlamıştım.

Gözlerimi kapatarak derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Ilımlı olmam gerekiyordu. Buraya kavga etmeye gelmemiştim. "Burada her şeyden bir haber büyümüşsün, bunun için seni suçlayacak değilim. Ama hayat senin sandığın gibi değil Duru." dedim duraksayarak.

Beni dikkatle dinlediğini gördüğümde devam ettim sözlerime. "Babam askerdi benim, abim askerdi, sevdiğim adam askerdi. Ben onlarla telefonda 1 dakika bile görüşmenin ne kadar büyük bir şey olduğunu biliyorum ama sen hala bunu anlayamamışsın. Bak yanıma gelmelerini geçtim, 1 dakika telefonla konuşmaktan bahsediyorum." dedim içimden geçenleri dökerek.

"Anlayışsızım ben yani onu mu diyorsun?" dedi Duru kaşlarını çatarak. Söylediğim şeylerden çıkarttığı sonuç sinirlerimi gererken yüzüne doğru baktım. Bakışlarından sinirlendiğini anlıyordum ama abimin yapamadığını ben yapmıştım. Birinin ona gerçekleri söylemesi lazımdı ve bunu da ben üstlenmiştim. Sevdiklerim benim kırmızı çizgimdi.

"Hayır, elbette senin de haklı olduğun yerler var. İnsan sonuçta bir kere evleniyor. Her şeyin tam olmasını istiyorsun bu senin hakkın ama abimi bunaltmanın da bir manası yok. Adam kaçmıyor ya, yalnızca görevini yaptığı için izin alamıyor. Biraz anlayış göstermen gerekmez mi?" dedim biraz daha ılımlı konuşarak. O da abimi anlasın istiyordum.

Duru söylediğim şeyle birlikte alayla güldü. "Senin beni anlaman gerekmez mi? Sende bir askerle sevgiliydin, gerçi o duyguyu unutalı çok olmuştur. Unutmuşum. Sen 1 dakika konuşmaya şükredebilirsin ama edemiyorum, kusura bakma."

Söylediği şeyle birlikte irkildim. Ne kadar kolay söylüyordu bunu. Nasıl alay edermiş gibi söylüyordu, nasıl gülüyordu. Birden nasıl böyle çirkefleşebilirdi? Hem de yaşadıklarımı bildiği halde. Oturduğum yerden aniden kalktım.

Hayal kırıklığı ile yüzüne bakarken büyükçe yutkundum. "Toz pembe dünyandan çıksan iyi edersin Duru, zira bir gün benim yaşadığımı yaşarsan pişmanlıkların arkanı bırakmayacak." dedim gözlerinin içine bakarak. Hiç kimseyi kırmak istemezdim, hele ki yengem olacak kişiyi ama canımı yakanın canını yakardım.

Başka hiçbir şey söylemeden kafenin çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Derin nefesler alıp vererek ağlamamaya çalıştım. İnsanlar çok acımasızdı, başka insanların acısını nasıl böyle umursamazca ağızlarına nasıl alabiliyorlardı anlayamıyordum..

◔◔◔

Kafamı toparlayarak eve döndüğümde arabamı evin önüne park ederek indim. Anahtarımla evin kapısını açtığımda kocaman bir sessizlik beni karşıladı. Babam evde değil diye düşünerek eve girdiğimde salondaki kanepede elindeki albüme bakan babamı görmeyi hiç beklemiyordum.

Yavaş adımlarla salondan içeri girdim. Arkası bana dönüktü ama muhtemelen geldiğimi duymuştu, ya da resimlere o kadar dalmıştı ki geldiğimi fark edememişti bile. Arkasından hangi albüme baktığını görmek için parmaklarımın üzerine kalktım. Annemle evlilik albümüne baktığını gördüğümde üzüntülü bir nefes verdim.

Kollarımı arkasından sararak sıkıca sarılırken konuştum. "Hiç hoş geldin demekte yok, bu nasıl dalmak Turan Bey?" dediğimde babam albümü dizlerinin üzerine bırakarak ellerini kollarıma sardı. "Hoş geldin güzelliğim."

Babamın yanağını kocaman öperek mırıldandım. "Hoş buldum." Kollarımı boynundan çekerek önüne doğru geçtim ve yanındaki boşluğa oturdum. "Ne yapıyorsun?" babama doğru bakarken babam derin bir iç çekti. "Ne yapayım, biraz hasret gidereyim dedim." dedi burukça.

2 yıl geçmişti, babamın saçlarının bazı telleri ağarmıştı, yüzü buruşmuştu ama anneme olan sevgisi hiç değişmemişti. Yıllar önce onlara bakarak böyle bir aşkı hayal ederdim. Ama benim hayallerim Pamir ile birlikte uçup gitmişti.

Babam albümü kapatarak bana doğru baktı. "Senin günün nasıl geçti? Anlat bakalım böyle ilginç dava falan gördün mü?" Babam hevesle yüzüme bakarken gülmeden edemedim. "Görev gizliliği, bunu söyleyemem."

"Bak sen, büyümüşte görev gizliliği diyor." diyerek güldü babam. Bende gülerek yüzüne bakarken babam tekrardan konuştu. "Ama var bir şey belli, canın sıkkın gibi." diyerek yüzümü incelerken iç çektim. Yaşlı kurdun gözünden hiçbir şey kaçmıyordu.

"Aslında önemli bir şey yok, Duru ile konuştuk." dediğimde babam kaşlarını çattı. "Canını sıkmış belli." dediğinde sessiz kaldım. Şimdi ne desem boştu. Onun hakkında daha fazla konuşup canımı iyice sıkmak istemiyordum.

Babam hala yüzüme doğru bakarken mırıldandı. "Bora istedi değil mi yine?" sorduğu sorunun cevabını kendi kendine vererek başını iki yana salladı ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Devrim'i bu işe karıştırma diyorum ama beni dinlemiyor kerata." dediğinde burukça tebessüm ettim. "Abimi de anlamak lazım. Hem sorun değil." dedikten sonra oturduğum yerden kalktım.

Babamı da bu konularla üzmek istemiyordum. O yüzden neşeyle konuştum. "Bugün akşam ne yiyelim, acıktım ben."

Konuyu kapatmak için söylediğim şeyle birlikte babam bana doğru baktı. "Dünden yemek artmıştı, onu yiyelim. Yarın da yenisini pişiririz." dediğinde başımı salladım. "Tamam, siz nasıl uygun görürseniz albayım. O halde ben bir üzerimi değiştireyim. Sonra mutfağa gelirim."

Babamdan aldığım onayla salondan çıkarak kendi odama doğru ilerledim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartarak günlük giydiğim eşofman ve tişörtü üzerime geçirdikten sonra mutfağa doğru ilerledim. İçeri girdiğimde babamın çoktan mutfağa girdiğini ve tencereyi ocağa koyup altını açtığını gördüm.

Bende buzdolabını açarak salata için malzemeleri çıkardıktan sonra yıkayarak salata yapmaya başladım. Bakışlarımı doğrama tahtasından çekmeden mırıldandım. "Abim haftaya izin alacakmış galiba." dediğimde babam masaya tabakaları yerleştirmeye devam etti. "Kendisi bilir, o zaman istemeyi de yaparız o gelince."

"Bilmiyorum, aralarındaki sorunu halledebilirlerse." dedim sıkıntılı bir şekilde. Pek halledebileceklerini düşünmüyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu bu saatten sonra. "Hallederler, kaç kere tartıştılar bilmiyorsun sanki."

Babamın söylediği şeyle birlikte ona doğru çevirdim bakışlarımı. "Baba sence Duru evlendikten sonra abimin yanına gider mi? Bunu abime soramadım ama Duru, Şırnak'ta yapamaz." Bugün ki sözlerinden sonra bunu daha iyi anlıyordum.

Şuan uzak mesafe olduğu için yakınıyordu ama sanıyordu ki evlendikten sonra aynı evde kalırken abim sürekli evde olacaktı. Çok büyük yanılıyordu. Günlerce, haftalarca eve gelmeyecekti ve eminim ki bir süre sonra Duru bundan da yakınacaktı.

Babam söylediğim şeyle birlikte masanın yanındaki sandalyeye oturdu ve iç çekti. "Evlilik fedakarlık gerektirir Devrim, Duru da abini seviyorsa bu fedakarlığı seve seve yapacaktır."

Buna hiç inanmıyordum. Başımı iki yana sallayarak reddettim. "Umarım sonunda üzülen yine abim olmaz." dedim üzüntüyle. Salata yapmaya devam ederken düşünmeden duramıyordum. Tek isteğim abimin mutlu olmasıydı, benim gibi acı çekmemesiydi.

Her şey hazır olduğunda babamla birlikte yemeklerimizi yedik. Ufak sohbetler eşliğinde yediğimiz yemekleri seviyordum. Tabii 4 kişilik masada iki kişi oturmak içimi acıtıyordu ama hayat şartları bunu gerektiriyordu, kabullenmekten başka hiçbir şey gelmiyordu elimizden.

Bulaşıkları hallettikten sonra abimle konuşmak için odama doğru ilerledim. Odama girdikten sonra yatağa uzanarak abimin numarasını tuşladım. Ne yaptıklarını merak ediyordum, belki de beni şikayet etmişti abime. Bunu öğrenmek istiyordum. Telefon bir süre çaldıktan sonra açılırken konuştum. "Nasılsın abicim?"

"İyiyim güzelim, oturuyorduk bizimkilerle." dediğinde burukça tebessüm ettim. Şuan yanımda olmasına ve ona sıkı sıkı sarılmaya ihtiyacım vardı. Bunu ona belli etmeden tekrar konuştum. "İyi oturmalar, Duru ile konuştun mu?"

Merakla vereceği cevabı beklerken dudaklarımı dişlemeden edemedim. Benim yüzümden iyice tartışmalarını istemiyordum. Sorduğum soruyla birlikte telefondan birkaç hışırtının geldiğini duydum. Muhtemelen arkadaşlarının yanından kalkmıştı. Ardından da çakmak yakma sesiyle birlikte abimin sigarayı içine çektiğini duydum.

"Konuştum, istemeden bir şeyler söylemiş galiba sana." dediğinde gözlerimi devirdim. İstemeden değildi, bilerek canımı yakmak için söylemişti ama bunu abime söyleyecek değildim. "Oldu bir şeyler." dedim kısaca. Benim söylediklerim aralarında bir sorun olmamıştı anlaşılan.

Abim iç çekerken cevap verdi. "Onun adına özür dilerim Devrim, canının ne kadar yandığını tahmin edebiliyorum." abimin üzgün ses tonuyla birlikte konuştum. Bana üzülüyordu çünkü yaşadıklarımın en yakın şahidi oydu. "Sorun yok abi, canını sıkma." dedim buruk bir tebessümle. Ardından ekledim. "Alabildin mi izin?"

"Aldım, yalnızca 3 gün ama yeter bence. Haftaya salı günü gideceğiz istemeye, nişanı da o gün yaparız." dediğinde o görmese de başımı salladım. Aralarındaki sorunu çözmüşlerdi anladığım kadarıyla. En azından ikimizden birinin mutlu olmasına seviniyordum. "Çok sevindim." dedim samimi olmaya çalışan bir ses tonuyla.

"Sesin bunun tam tersi ama neyse." dedi abim. Sesimden bile beni tanıması kötüydü. Yine de cevap verdim. "Nedenini biliyorsun." Abim gülerek cevap verdi. "Bilmez miyim, görümcelik damarın kabarmış." dediğinde kaşlarımı çatarak yattığım yerden doğruldum. "Diyene bak, seni de biliyoruz."

Abim söylediğim şeye gülerken ben söylediğim şeyle duraksadım. Onu hatırlamak yine canımın acımasına neden olmuştu. Bir süre sessiz kalırken mırıldandım. "Neyse ben kapatayım artık, sende dışarıda fazla durma. Üşütürsün sonra."

"Tamamdır güzelim, sen merak etme beni. Görüşürüz sonra." dediğinde vedalaşarak telefonu kapattım.

Yatağa tekrardan uzanarak yan döndüm ve dizlerimi kendime doğru çektim. Acaba şuan yaşıyor olsaydı, yanımda olsaydı biz nasıl olurduk? Belki bizde nişanlı olurduk ya da evli bile olabilirdik. O nereye giderse gitsin bende onunla birlikte giderdim muhtemelen. Gittiğimiz yerde lojmanda yaşardık, iki oda bize yeterdi. Yeter ki yanımda olsundu. Ama şuan bunların hiçbiri mümkün değildi.

Düşünceli bir şekilde uzanırken telefonumun çalmaya başlamasıyla birlikte ekrana bakarak yattığım yerden doğruldum. Kemal baş komiserin aradığını gördüğümde kaşlarımı çattım. Bu saatte araması pek hayra alamet değildi.

Telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim?" benim konuşmamın ardından Kemal baş komiserin sesini duydum. "İyi akşamlar sayın savcım kusura bakmayın rahatsız ettim." dediğinde mırıldandım. "İyi akşamlar, buyurun."

"Bugün ki cesedin kimliği belli oldu savcım, öldürülen kişi bilim insanı Mahmut Süer." dediğinde duyduğum isimle kaşlarım çatıldı. Mahmut Süer. İsmi zihnimde döndürürken hatırladığım şeyle konuştum. "Şu füzelerle ilgili çalışmalar yapan bilim insanı değil mi?" dedim merakla. Çünkü birkaç kez başarılarını haberlerde görmüştüm.

"Aynen öyle sayın savcım." dediğinde tekrardan konuştum. "Teşekkür ederim haber verdiğiniz için. Yarın sabahtan Mahmut beyin ailesini teşhis için çağıralım, birkaç gün sonra da ifadelerine başvuralım." dediğimde Kemal komiserin sesini duydum. "Emredersiniz." Telefonu kapatarak kulağımdan indirdikten sonra hızla yataktan kalktım.

Masanın üzerinde bulunan laptopu alarak tekrardan yatağa oturdum. Hızlı bir şekilde öğrendiğim ismi google'a yazdıktan sonra çıkan sonuçlara baktım. Birçok füze yapımında aktif rol alan bir bilim insanıydı. Aynı zamanda küçük bir şirket sahibiydi. Kimin nasıl bir derdi olabilirdi ki? Yaptığı füzeler sebebiyle mi öldürülmüştü, yoksa başka bir şey miydi bunu öğrenecektim.

Gece uzun saatler boyunca yaptığı işleri, yaptığı röportajları izleyerek herhangi bir sonuç bulmaya çalışmıştım ancak işime yarayan bir şey bulamamıştım. Sabah erkenden uyanmış, aperatif bir şeyler yedikten sonra üzerimi değiştirmek üzere odama ilerlemiştim.

Geceden hazırladığım beyaz bir gömlek ve açık kahverengi kumaş pantolon ve yelek takımı giydikten sonra mutfağa doğru ilerledim. Babamı gazetesini okurken gördüğümde yanına ilerleyerek konuştum. "Ben çıkıyorum babacım." yanağından öperken babamın sesini duydum. "Hayırlı işler kızım."

Evden çıkarak kapının önündeki arabama doğru ilerledim. Kilidini açtıktan sonra arabaya bindim ve tam çalıştıracağım sırada telefonumun zil sesini duyarak çantamdan telefonumu çıkarttım. Ekrana baktığımda gördüğüm bilinmeyen numara ile kaşlarım çatıldı. Genelde böyle telefonlar almazdım.

Telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Efendim?" karşı taraftan cevap gelmesini beklerken kalınlaştırılmış bir ses kulaklarıma doldu. "Mahmut Süer cinayetinin peşini bırak savcı, intihar deyip dosyayı kapat yoksa olacaklardan biz sorumlu değiliz."

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Eveet, ilk bölümümüzü nasıl buldunuz?

‣‣‣ İlk bölüm sakindi, biraz kızımızın ailesine ve yaşadıklarına değindik, nasıldı? Karakter hakkında düşünceleriniz neler?

‣‣‣ Giriş ve alıntı kısmıyla birlikte artık kafanızda bazı şeylerin biraz daha oturduğunu düşünüyorum, var mı bir sıkıntı?

‣‣‣ Devrim ve Pamir'in ilk karşılaşmasını okuduk, beğendiniz mi? Her bölümde bunun gibi geçmiş sahneleri okuyacağız..

‣‣‣ Şimdi gelelim asıl sorumuza, cinayetle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bir tahmininiz var mı ne olduğuyla ilgili?

Bölümle ilgili yorumlarınızı çok merak ediyorum.. Lütfen beğenip beğenmediğiniz yerleri yazmayı unutmayın..

Loading...
0%