Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 11

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

11.Bölüm

 

Devrim Akyol'un anlatımından,

Bazen aklımdan keşke annem olsaydı diye geçiriyordum. Keşke annem yanımda olsaydı da bana akıl verseydi, benim de arkamda biri olsaydı diyordum. En ihtiyacım olan zamanda annemin eksikliğini o kadar çok hissediyordum ki. Babam yanımdaydı, abim yanımdaydı evet ama annemin beni anladığı gibi beni anlayamazlardı. Bazı şeyleri kendi içimde halletmek o kadar zordu ki.

Pamir'in yokluğunda ve annemin kaybında anne yerine koyduğum kadının sözleri bende öyle bir şok etkisi yaratmıştı ki gecelerce bu cümleleri düşünmüştüm. 'Biraz abartıyorsun sanki ya da oğlumu çabuk unuttun.' Ben Pamir'i unutabilir miydim? Günlerce onun odasında ağlamışken, yıllardır acı çekerken onu unuttuğumu nasıl düşünürdü. Bu konuşmada bir şeyi çok iyi anlamıştım. O da herkesin kendi çocuklarına anne olduğuydu. Yoksa bu kadar kolay bu cümleleri söylemesi imkansızdı.

Aklım bir yandan Pamir'de, bir yandan Halide teyzenin cümlelerinde, bir yandan da davadaydı. Üç koldan köşeye sıkışmış durumdaydım. Hastanedeki adamdan bir şey çıkmamıştı. Tek yapılması gereken Ufuk Karaman'a eşkali çizdirmekti ve onu da halletmiştik. Bu eşkali de Pamir'e gösterip tanıyıp tanımadığını sorgulayacaktım.

"Devrim savcım, aramıza hoş geldiniz." diyerek bana gülümseyerek bakan, Kevser savcıya doğru baktım. "Hoş buldum savcım." diye cevap verdiğimde başsavcım konuştu. "Devrim savcı bir geldi pir geldi. Oradan oraya koşturuyor."

"Olanları duyduk savcım, çok geçmiş olsun." diyen Muzaffer savcı ile minnettar bir biçimde gülümsedim. "Sağ olun."

Benim konuşmamın ardından Volkan savcı ekledi. "Bana bile gerek kalmadan davayı halletmiş, savcımız çok cevval." dediğinde utanarak başımı eğdim. "Estağfurullah."

Bugün sabah başsavcım beni odasına çağırmış ve gelmemin şerefine bir yemek organize ettiklerini söylemişlerdi. Aklım Pamir'de olduğu için gitmeyi hiç istemesem de benim için organize edilmiş bir daveti reddedememiştim ve gelmek durumunda kalmıştım. Bir yandan zihnimin dağılması için iyi olmuştu. Bir yandan da görev yaptığım adliyedeki diğer tüm savcılarla tanışmıştım. Hepsi benden yaşça büyük sayılırdı. Bir tek Volkan savcının yaşı bana yakındı veya benden 1-2 yaş büyüktü.

Ortada hoş bir sohbet dönerken telefonumun çalmaya başlamasıyla birlikte bakışlarımı telefonuma doğru çevirdim. Pamir'in ismini ekranda gördüğümde kalbim korkudan kasıldı. Telefonu açtığımda duyacağım sesten korkuyordum. Pamir'in sesini mi duyacaktım yoksa tanımadığım bir doktorun mu ya da yine komutanının o üzgün ses tonuyla verdiği haberi mi? Kalbim bunu kaldıramazdı.

Telefon çalmaya devam ederken bakışlarım telefona doğru bakan Volkan savcıya takıldı. Kaşlarımı çatarak telefonu elime aldım ve restorandan dışarı çıktım. Cesaretle telefonu açtım ve kulağıma götürdükten sonra korkarak mırıldandım. "Efendim?"

"Devrim.. rahatsız etmedim değil mi?" diyen Pamir'in sesini duyduğumda kalbimdeki yük kalktı ve ben hissettiğim rahatlamayla cevap verdim. "Etmedin, etmedin tabii ki. İyisin değil mi?" dedim merakla. Sesi iyi geliyordu ama bu hala onu merak etmediğim anlamına gelmiyordu. Gözlerimle gelene kadar da merak etmeye ve onun için endişelenmeye devam edecektim. Pamir endişelenmemden keyif alıyormuş gibi neşeli bir sesle cevap verdi. "İyiyim, sesini duydum daha iyi oldum."

Yer ve mekan tanımaksızın her şartta benimle flört etmeyi bırakmıyordu. Onun böyle davranması kendimi daha da suçlu hissetmeme neden oluyordu. Yine de böyle konuşabildiğine göre iyiydi. Bu rahat bir nefes vermeme neden olurken Pamir tekrar konuştu. "Sen, sen iyi misin peki? Kaşın nasıl, pansumanını yaptırdın değil mi?" dedi arka arkaya sorularını sıralayarak.

"Ben iyiyim, pansumanımı da yaptırdım. Hiçbir sorun yok. Sen benim için endişelenme, görevine odaklan." dedim durgunca. Benim için endişelenip kafasını takmasını istemiyordum. Bir de beni kafasına takıp kafası dağıldığında yaralanırsa kim bilir Halide teyze bu sefer neler söylerdi. Ayrıca buna bende dayanamazdım. "Dava ile ilgili bir şey mi oldu? Sesin sanki canın sıkkınmış gibi geliyor."

Ben ona hiçbir şey belli etmek istemezken karşımdaki adamın benim bir bakışımdan, sesimin tınısından ne hissettiğimi anlayabildiğini unutuyordum. Yine beni şaşırtmamıştı ve anlamıştı ancak canımı sıkan şeyi tahmin etmesi pek mümkün değildi. Çünkü bende annesinden böyle bir şeyi hiç beklememiştim.

"Her şey yolunda, davanın sonunu getirdik sayılır." dedim neşeli bir sesle konuşmaya çalışırken. O sırada benim gibi restorandan çıkan Volkan savcıya bakışlarım takıldı. O da elindeki telefonla konuşurken bakışlarımı çekerek tekrardan Pamir'e yönelerek ekledim. "Sen bunları düşünme lütfen, kendine dikkat et. Herkes iyi değil mi?" dedim merakla. Pamir fazla üstelemeden cevap verdi. "Herkes iyi."

Sesini biraz daha duymak için aklımdaki soruyu dile getirdim. "Ne zaman döneceğiniz belli mi peki?" Biliyordum belli olmazdı. Hiçbir zaman belli değildi. Yarında dönebilirlerdi 3 ay sonra da. "Hayır, ama az kaldı." dedi Pamir iç çekerek. Bir süre sessiz kaldıktan sonra içi gidermiş gibi devam etti. "Seni.. özledim."

Duyduğum cümle karnımda kelebekler uçuşmasına neden olurken yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. İlk zamanlarımızdaki gibi telefonda böyle konuşmak bana iyi gelmişti. Pamir'den bu sözleri duymaksa kalbimdeki yaranın üzerinin azıcık da olsa kabuk tutmasını sağlıyordu sanki.

Tam cevap vereceğim sırada telefon konuşmasını bitirmiş içeri doğru giren Volkan savcının sesini duydum. "Devrim ben içeri geçiyorum, sende gelirsin. Seni bekliyorum içeride." söylediği cümle kaşlarımı çatmama neden olurken telefonun diğer tarafından Pamir'in sesini duydum. "Ben galiba yanlış bir zamanda aradım, kusura bakma. Sonra görüşürüz." Söylediği cümlelerin ardından da telefonun kapanma sesini..

Şaşkınca telefonu kulağımdan indirip ekrana bakarken telefonun gerçekten kapandığını gördüm. Bu asla Pamir'in yapacağı bir hareket değildi. Tekrardan Pamir'in numarasını tuşlayarak açmasını beklerken telefonun meşgule düşmesiyle kaşlarım çatıldı. Tekrardan aramaya başladığımda ise telefonun kapanmış olduğunu anlayarak telefonu kulağımdan indirdim.

Pamir hiçbir zaman benim yüzüme telefon kapatmazdı ama Volkan savcının söylediği cümle de yanlış anlamaya çok müsaitti. Nasıl bu kadar samimi bir biçimde konuşurdu? Hele ki ben ona böyle samimi konuşması için hiçbir fırsat yaratmamışken. Sinirle peşinden içeri girerken seslendim.

"Volkan savcım." sertçe ismini söylerken restorandaki birkaç kişinin bakışları bana doğru döndü. Volkan savcı da bana dönerken yanına birkaç adım daha yaklaşarak ekledim. "Ne zamandan beridir birbirimize ismimizle seslenir olduk?" diye hesap sorarken Volkan savcının kaşları havalandı şaşkınlıkla. Ardından pişkin bir biçimde cevap verdi. "Onca zaman birlikte davaya baktık, aramızdaki bu resmiyeti bitirmenin güzel olacağını düşündüm."

Ukala bir biçimde konuşmasına karşılık alayla güldüm. Pamir ile ikimizin arasında bir şeyler olduğunu düşünürken bana böyle yaklaşması midemi bulandırmıştı. Başta gerçekten iyi bir insan sanmıştım ama yanıldığımı şimdi anlıyordum. Çok sinsi bir insandı, Pamir ile konuştuğumu bilerek böyle bir şey yapmıştı.

"Güzel olacağını düşündünüz." diye başımı sallarken Volkan savcı da beni onayladı. "Yanlış düşünmüşsünüz, ben aramızdaki resmiyetin devam etmesinin güzel olacağını düşünüyorum. Hatta mümkünse resmiyetten de öte bir mesafe olmasını istiyorum. Anlatabilmişimdir umarım." dediğimde Volkan savcı kaşlarını çattı. "Bu kadar kesin konuşmayın Devrim hanım pişman olursunuz, yarın bir gün ne olacağını bilemeyiz." dediğinde yüzümü buruşturdum. "Müsterih olun, pişman olacağım hiçbir şey yapmam ben. Ayrıca ne yaptığınızı anlamayacak kadar da salak değilim."

Başka hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaşırken bizimkilerin bulunduğu masaya ilerledim. Yerime geçip oturduğumda derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Hadi bu gerizekâlı adam benim kim olduğumu bilmiyordu, beni tanımıyordu. Pamir beni en yakından tanıyan birisi olarak telefonu nasıl yüzüme kapatırdı? Hem de hiç sorgulamadan. Birazcık beklese ona gerekli açıklamayı yapacaktım ama o yüzüme kapatmayı tercih etmişti ve yapacağım açıklamayı duyma hakkını kaybetmişti.

"Madem hepimiz burada toplandık, o zaman davetiyelerinizi de vereyim." diyen Ekrem savcı ile bakışlarımı ona doğru çevirdim. Sırayla elindeki davetiyeleri bizlere doğru uzatırken özellikle bana doğru dönerek konuştu. "Savcım sizi de bekliyorum mutlaka." dediğinde tebessümle cevap verdim. "İnşallah gelmeye çalışırım."

Davetiyeyi elime aldıktan sonra zarftan çıkartarak karta baktım. Yaklaşık 2 hafta sonraydı düğün. Eğer işim olmazsa mutlaka giderdim. Sonuçta onlar büyük bir nezaketle beni davet etmişlerdi ve gitmemek ayıp olurdu.

Saatler sohbet eşliğinde ilerlemişti. Yarın iş olduğu için saat çok geç olmadan vedalaşmış ve evlerimize gitmek üzere mekandan ayrılmıştık. Beni kapıda bekleyen Mesut ve Engin'in yanına giderek arabama bindiğimde kısa süre sonra lojmana vararak beni binanın önünde indirmişlerdi. Hiç beklemeden binadan ardından da evime girerek üzerimi değiştirdikten sonra yatağa uzanarak gözlerimi kapattım..

◔◔◔

 

2 Gün Sonra...

Adliyeden yorgun bir şekilde çıkarak kapının önünde bekleyen aracıma bindim. Lojmana doğru yola çıktığımızda başımı koltuğa doğru yaslayıp gözlerimi kapattım. Şu birkaç gün cidden çok yoğun geçmişti. İlk önce hastanedeki adamın ifadesini almıştım, ondan bir şey çıkmamıştı. Daha doğrusu Kobra ile aynı şeyleri söylemişti. Kobranın eksik kalan ifadesi içinde cezaevinden çağırmış ve ilk önce bana saldıran adamı sormuştum. Ardından da eşkali çizdirmiştim. Manevi annesiyle ilgili sorduğumuz sorularda da kadının telefonunu aldığını ancak ölümünü bilmediğini söylemişti.

Kobranın ifadesini Milli Savunma Bakanlığına bildirmiştim ve bu durumdan Hakkari ve diğer sınır bölgelerinin askeri birliklerinin bilgilendirileceği karşılığını almıştım. Aynı zamanda eşkali Pamir'e gösterip tanıyıp tanımadığını öğrenmem gerekiyordu ki sorguda geçen kişileri, Kobranın anlattığı yerleri bilip bilmediğini sorgulayacaktım. Elbette tüm bunlar için Pamir'in görevden dönmesi gerekiyordu ve telefonu yüzüme kapatmasının cevabını bana açıklaması gerekiyordu. Tamam duyduğu cümle her yöne çekilebilirdi. Ancak benim yapacağım açıklamayı dinlemesi gerekiyordu kapatmadan önce.

Araç yolda ilerlerken çalan telefonumla birlikte ekrana doğru baktım. Babam arıyordu. Gülümseyerek telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim babacım?" dediğimde babamın sesini duydum. "Nasılsın kızım?"

"İyiyim babacım, şimdi adliyeden çıktım eve geçiyorum. Sen nasılsın, ne yapıyorsun?" dediğimde babam cevap verdi. "Her zamanki şeyler işte. Annenin mezarını ziyaret ettim az önce. O yüzden telefonu açamadım." dediğinde içimde bir burukluk oluştu. Ankara'da olsaydım bende ziyaret etmek isterdim. Babam ise sessizliğimden burukluğumu anlayarak tekrar konuştu. "Bugün sabah haberlerinde senin davadan bahsettiler, daha doğrusu Ankara'daki davadan. Arkasında örgüt varmış.

Duyduğum sözlerle şaşırmadan edemedim. Hiç haberim olmamıştı haberlere çıktığından. "Öyle mi? Haberim olmadı hiç haberlerden." dediğimde babam merakla konuştu. "İşin arkasından örgütün çıkması şaşırtmadı, senin dava ile işin bitti değil mi?" dediğinde onayladım. "Çok az kaldı babacım, merak etme." dediğimde babamın sıkıntılı sesini duydum. "Dikkat et kızım, onların sağı solu belli olmaz. Ben biliyorum sen kendini korumasını bilirsin ama Pamir'in yanında olmasına izin ver."

Yaşadığım hiçbir şeyden haberi yoktu, haberi olmamasına rağmen böyle demesi tüylerimin ürpermesine neden oluyordu. Neyse ki davanın sonuna gelmiş sayılırdık.

"Merak etme, korumalarım var biliyorsun." dediğimde babam onayladı. "Biliyorum ama yine de sen dediğimi dinle." dedikten sonra ekledi. "Abin aradı sabahtan, iyiymiş. Yalnızca beni arayabilmek için vakit bulmuş ama ilk bulduğu vakitte seni de arayacakmış." dediğinde derin bir iç çektim.

Abim iki gün önce operasyona çıkmıştı. Gitmeden önce bizi arayıp haber vermişti. O andan itibaren içimde iki sevdiğim adamın endişesini, tedirginliğini taşıyordum. Pamir'in dönüşünü endişeyle beklerken bir de abimin gitmesi beni zorlamıştı. Hangisini düşüneceğimi şaşırmıştım ancak bu da benim seçimimdi.

"Sorun değil, yeter ki iyi olsun da. Aramasa da olur." dediğimde babam konuştu. "Sesi iyiydi, karakola geçeceklermiş akşam. Orada mutlaka arar seni." dediğinde onayladım. "İnşallah."

"Hadi kapatıyorum ben şimdi, yemeklerini ihmal etme tamam mı?" dediğinde başımı salladım. Hala çocuk gibi tembihlemeye devam ediyordu beni. "Tamam babacım. Sende dikkat et kendine. Görüşürüz." diyerek telefonu kapattım.

Babamla her gün konuşsak bile yüz yüze olan konuşmalarımız gibi etki etmiyordu. Epey özlemiştim babamı. Bir vakit bulduğumda Ankara'ya gitmek istiyordum. Hem onu hem annemi ziyaret etmek için. Belki yakında giderdim ya da babam gelirdi belki. Onlara şuan her zamankinden daha da ihtiyacım vardı..

Dakikalar sonra arabam lojmana girip de binanın önüne doğru ilerlerken binanın yanında bulunan park yerine araçlarını park eden ikiliye kaydı bakışlarım. Gelmişlerdi, araba sürebildiklerine göre ikisi de iyiydi çok şükür. Teşekkür ederek araçtan indiğimde bakışlarım direkt olarak Pamir'e doğru kaydı. Onun da bakışları benim üzerimdeyken dikkatle tüm vücudunu süzerek iyi olduğuna emin olmaya çalıştım. Pamir ise bakışlarını gözlerimden çekerek kaşımdaki yaraya çevirdi. İyi olduğuma emin olduğunda bakışlarını benden çekerek arabanın bagajına doğru ilerlemeye başladı.

"Naber Devrim?" Hakan'ın yanıma doğru gelerek konuşmasıyla birlikte tebessüm ettim. "İyiyim, asıl sizden naber? Her şey yolunda değil mi? Yaralı falan yok." dediğimde Hakan başını sallayarak onayladı. "Herkes iyi merak etme." dedikten sonra göz ucuyla Pamir'e baktıktan sonra bana doğru eğildi ve kısık bir sesle konuştu. "Pamir'i soruyorsan bir sorun yok ama senle konuştuğundan beridir sinir küpü."

Hakan'ın cümlesi ile birlikte gözlerimi devirdim. Bana sormak yerine kendine eziyet çektirmişti. Hadi telefonumu açamamıştı ancak kapatmayıp dinleseydi her şey daha kolay olacaktı bizim için. Ayrıca onu sevdiğimi bilerek bir erkekle birlikte olduğumu düşünmesi ayrı saçmaydı. Bunun aynısını ona ben yaptığımda benim öyle bir şey yapmayacağımı bileceğini söylemişti, şimdi söylediği şeyin tersini yapıyordu resmen.

Pamir sırt çantasını takmış bize doğru gelirken çalan telefonumla birlikte Sinem'in aradığını gördüm. Telefonu meşgule atıp cebime koyarken Pamir'in sesini duydum. "Açsaydın, belki Volkan bey arıyordur. Seni yine bir yerlerde bekliyordur." Cümleleri kaşlarımı çatmama neden olurken sert bakışlarımı aniden Pamir'e doğru çevirdim. "Ne saçmalıyorsun?"

Pamir söylediğim şey ile birlikte alayla güldü. "Saçmalıyorum, öyle mi? Maşallah ortalığı iki gün boş bırakmaya gelmiyor. Bir samimiyetler bir şeyler." dediğinde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Pamir ise sözlerine devam etti. "Daha hastanede yeni tanışmamış mıydınız siz? İki günde nasıl samimiyet kurabildiniz ki?" Hesap sorarcasına söylediği sözlerle sertçe cevap verdim. "Telefonu yüzüme kapatmasaydın neler olduğunu öğrenirdin Pamir. Ama sen kapatmayı seçtin, dahası tekrar aradığımda açmaya tenezzül bile etmedin. Şimdi gelmiş bana hesap soramazsın."

"Evet soramam çünkü senin hiçbir şeyinim değil mi? Ne abin, ne baban, ne sevgilin. Söyle Devrim, tekrar söyle. Hadi." Sözlerinin gideceği yeri bilmeden öyle atıp tutuyordu. Benim sözlerimle beni vurmaya çalışıyordu. Neden böyle olmuştu ki? Ben onu affetmeye çalışırken işler neden böyle çıkmaza giriyordu. "Evet, hiçbir şeyim değilsin." dedim söylememi istediği şeyi söyleyerek. Gözlerinden büyük bir hayal kırıklığı geçerken dişlerini sıkarak başını salladı. "Bunu bilmek canımı daha çok yakıyor ya zaten, sende hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun yüzüme vurmak için."

Tam Pamir'e cevap vereceğim sırada Hakan'ın sıkıntılı sesini duydum. "Sizin tartışmak için seçtiğiniz yere sıçayım." diyen Hakan ile kaşlarım çatılırken bize doğru gelen Baran Albay'ı ve eşini gördüm. Biraz sakinleşmek için derin nefes alıp verirken Baran Albay konuştu. "Oo kimleri görüyorum. Siz gidip dinlenmeyecek miydiniz? Sesinizi ta şuradan duydum." dedi kaşları çatık bir şekilde.

"Dinlenecektik komutanım, Devrim hanıma rastlayınca biraz hasbihal edelim dedik." dedi Hakan. Pamir de onu onaylarcasına başını salladı. "Evet komutanım, konuşuyorduk öyle." dediğinde Baran Albay onayladı. Ardından bakışlarını bana doğru çevirip konuştu. "Seni eşimle tanıştırayım, Arzu." dedikten sonra eşine doğru bakarak beni tanıttı. "Devrim, Turan'ın kızı."

Arzu hanım şaşırarak bana bakarken elini uzattı. "Çok memnun oldum Devrimcim, babanla Baran tanışıyorlardı bizde anneciğinle birkaç kez görüşmüştük." dediğinde nezaketle elini tutarak sıktım. "Memnun oldum."

Baran Albay bizim tanışmamızın ardından tekrar konuştu. "Pamir'e davayla ilgili gelişmeleri söyledin mi?" diye bana hitaben konuştuğunda Pamir'in bakışları bana doğru döndü. Söylememiştim çünkü tüm söyleyeceklerim boğazıma dizilmişti resmen. Bizim önceliğimiz daha farklıydı davdan.

"Ne gelişmesi komutanım?" Pamir'in meraklı sesiyle birlikte Hakan'da merakla bana doğru baktı. Bense cevap verdim. "Bahsedemedim henüz, Pamir bey yorgundur şimdi. Sonra bahsederiz albayım." dediğimde Pamir itiraz etti. "Yorgun değilim, konuşabiliriz." dediğimde Baran albay ikimize doğru bakarak konuştu. "Madem yorgun değilsin, sizin eve geçelim. Devrim de durumdan bahsetsin."

"Emredersiniz komutanım." Pamir'de Hakan'da komutanlarını onaylarken Baran Albay eliyle binayı işaret etti. "Hadi o zaman." dediğinde hep birlikte binadan içeri girdik. İkinci kata çıktığımızda Baran albay eşine dönerek konuştu. "Hayatım benim biraz işim var, sen eve çık. Bende geliyorum." dediğinde Arzu hanım onayladı. Ardından da bana dönerek konuştu. "Çok memnun oldum tekrardan, bir gün akşam yemeğine bekliyorum mutlaka. En üst katta oturuyoruz."

"Bende memnun oldum, görüşmek üzere." dediğimde Arzu hanım merdivenlerden çıkmaya başladı. Baran Albayın bu apartmanda oturduğunu hiç bilmiyordum. Bunca zamandır burada oturuyordum hiç denk gelmemiştik. Arzu hanım gözden uzaklaşınca bakışlarımı merdivenlerden çektim ve açılan kapıya çevirdim.

Önden Baran Albay içeri girerken bende peşinden içeri girdim. "Buyurun komutanım." Pamir eliyle salonu gösterirken Hakan konuştu. "Ne ikram edelim komutanım? Açsanız yemek söyleyelim." dediğinde Baran albay başını iki yana salladı. "Aç değilim çocuklar, hiçbir şey de zahmet etmeyin. Hemen dava ile alakalı konuşalım, sizde dinlenin güzelce." dedikten sonra salona ilerledi.

Bende peşinden ilerledikten sonra bakışlarımı Hakan'a çevirdim. "Bilgisayar var mı, flash bellekten size izletmem gereken birkaç görüntü var." dediğimde Hakan hızlıca salondan çıktı ve saniyeler içinde geri geldi. Bilgisayarı bana uzatırken bende cüzdanımda bulunan flash belleği çıkartarak bilgisayara taktım. Belleğin içindeki dosyalardan geçen gün aldığım ifadenin videosuna tıklayarak açtım.

Videoyu oynatmadan evvel konuştum. "Kobra her şeyi itiraf etti. Birçok kamp ve kişilerden bahsetti. Ayrıca eşkal de çizdirdi. Bu kişileri tanıyıp tanımadığını, kampları bilip bilmediğini bize söylemen gerekiyor. En azından adres veya kişi ismi alırsak her şey daha kolay olur." dedim Pamir'e bakarak. Pamir başını sallayarak beni onayladı. "Elimden gelen her şeyi yaparım."

Video oynatılmaya başladığında içeri ben ve Cenk komiser girdi ilk önce. Ardından sorgu başlarken bir yandan sorguyu izleyip bir yandan da odadaki kişilerin tepkilerini inceliyordum. Özellikle de Pamir'in tepkilerini merak ediyordum. Savcı olmayı düşünürken beni en çok destekleyen kişilerden biri olarak nasıl bir savcı olduğumu onun ağzından duymayı çok istiyordum.

Video oynatıldıkça düşüncelerini sözlere dökemese de bakışlarındaki hayranlığı görüyordum ve bunu görmek bile bana yetiyordu. Her konuşmamda, her tepkimde kaşlarının aldığı kavis, içinden sanki helal olsun sana diyormuş gibi bakışı yetiyordu bana.

"Helal olsun be Devrim, senin karşına geçip de konuşmayan birinin olacağını sanmıyorum." diyen Hakan ile birlikte gülümsedim. Baran albay, Hakan'a destek çıkarcasına konuştu. "Hakan haklı, ağzına sağlık güzel konuşturmuşsun adamı." dediğinde utansam bile belli etmeden cevap verdim. "Görevim."

"Suphi, örgütün başındaki kişilerden biri. Ben sadece bir kere iletişim kurdum onunla. O da silah sevkiyatı yapılacağı zamandı. Onda da yüz yüze görüşmedik, telsizle haberleştik. Sesini duysam tanırım ama benimle birlikte olan kişilerden hiç kimse onun yüzünü görmemiştir." dediğinde içimdeki hayal kırıklığına engel olamadım.

Hem Suphi'den bir şey çıkmadığı için çok büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. Hem de Hakan ve Baran Albay beni överken Pamir'in hiçbir şey söylememesi beni hayal kırıklığına uğratmış ve moralimin bozulmasına neden olmuştu. Bunu umursamayarak aklımdaki soruyu dile getirdim.

"Suphi'yi tanımıyorsun, peki Tetik?" dedim merakla. Bilgisayara taktığım belleğin içinden eşkal görüntüsünü açtıktan sonra Pamir ekrana doğru baktı. "Bunu tanıyorum, Suphi'nin adamlarından." dedikten sonra ekledi Pamir. "Ama bunu yakalamanız çok zor, şehir merkezine hiç inmez. Nerede olduğu da belli değildir. Kamplar ve bu adamların yakalanması bizim işimiz. Biz yakaladıktan sonra size teslim ederiz."

"Pamir'in getirdiği dosyaların içinde gerekli bilgiler mevcut Devrim, söylediği gibi bu iş bizde. Siz elinizden geleni yaptınız." dediğinde başımı salladım. Biliyordum, bu iş artık onlardaydı. Ben istesem de yakalayamazdım bahsedilen adamları. Bundan sonra yapmam gereken şey onlara güvenmekti.

"O zaman işbirliğiniz için teşekkür ederiz." dediğimde Baran albay cevap verdi. "Ne demek savcım, görevimiz." dedikten sonra Pamir ve Hakan'a dönerek konuştu. "Yarın bu konu hakkında detaylıca konuşacağız, bugün güzelce dinlenin aslanlarım."

"Emredersiniz komutanım." Pamir komutanını onaylarken Baran Albay salondan çıkarak dış kapıya ilerledi. Hakan ile Pamir hızlı davranarak komutanlarına kapıyı açarken Baran Albay evden çıkarak tekrar konuştu. "Yarın görüşürüz, size de hayırlı mesailer Devrim savcım."

"Sağ olun, size de kolay gelsin." dediğimde Baran Albay küçük bir baş selamıyla merdivenlerden çıkmaya başladı. Onun uğurlanmasının ardından bende peşinden çıkmak için yöneleceğim sırada Hakan kolumdan tutarak gidişimi engelledi. Sorgulayıcı bakışlarımı ona doğru çevirirken Hakan merakımı gidermek için konuştu. "Gitme Devrim, adam gibi oturup konuşun. Bir şeylerden kaçtıkça birikiyor. Bunu ne kendine ne de Pamir'e yapma."

Haklıydı, konuşmak en iyisiydi ancak biz konuşamıyorduk ki. Bir gün iyiyken, bir gün düşman gibiydik. Neden böyleydi anlayamıyordum. Ilımlı davranmaya çalıştıkça ya annesi ya kendisi benim kafamı karıştırıyordu.

"Devrim, konuşalım." diyerek Hakan'ı destekleyen Pamir'e döndü bakışlarım. Kaçarak bir şeyler elde edemeyeceğimi anlamıştım artık. O yüzden usulca başımı sallarken çalan telefonumla birlikte cebimdeki telefonu çıkarttım. Sinem'in tekrardan aradığını görüp açacağım sırada ekrana bakan Hakan'ın sesini duydum. "Allah aşkına açma, şimdi iki saat konuşur o."

Söylediği cümle ile kaşlarım çatılırken konuştum. "İki dakikalık araba yolculuğundan bunu çıkarmış olamazsın değil mi Hakan?" dediğimde Hakan göz devirdi. "Tam olarak oradan çıkardım." dedikten sonra telefonuma uzanıp aramayı reddetti. Ardından telefonu elimden çekip cebine koyduktan sonra beni omzumdan tutarak salona doğru yönlendirdi ve konuştu. "Şimdilik bende kalsın bu, zil sesi bozmasın konuşmanızı." dedikten sonra elini bizi izleyen Pamir'e uzattı. "Sende ver kardeşim."

"Hakan, sen ne yapıyorsun Allah aşkına?" Pamir meraklı ve bıkkın bir sesle Hakan'a bakarken Hakan göz devirdi. "Ne yapayım? Telefonlarınızı aldım ticaret yapacağım." Söylediği cümle ile dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalışırken Hakan devam etti sözlerine. "Aranızı yapmaya çalışıyorum, daha ne yapayım?"

Ben salona girdiğimde Pamir de telefonunu Hakan'a verip ardımdan salona girdi. Hakan salonun kapısını kapatmadan evvel konuştu. "Şuradan sorunlarınızı halletmeden çıkmayın, benimki de beyin ya hani arada ağrıyor." diyerek kapıyı kapatacağı sırada Pamir, Hakan'a döndü. "Eyvallah, derdimizi kardeşimize de anlatamayacaksak." dediğinde Hakan karşı çıktı. "Dert bir değil ki kardeşim, tüm operasyon boyunca beynimin etini yedin. Şimdi konunun sahibinin beynini şişir." dedikten sonra kapıyı kapattı.

İkisinin konuşmalarına gülmek istesem de dudaklarımı birbirine bastırıp buna engel oldum. Pamir, Hakan'ın sözleriyle başını iki yana sallayıp sabır çekerken bakışları bana doğru döndü. Ardından da eliyle kanepeyi işaret etti. Bu odada ister istemez Pamir'e hesap sorduğum anlar, her şeyi öğrendiğim anlar geliyordu gözümün önüne. En büyük şaşkınlıklarımı, hayal kırıklıklarımı, sinir bozukluklarımı burada yaşamıştım. Kendimi en çok burada kaybetmiştim.

Kanepeye otururken Pamir'de tam karşıma geçerek oturdu. Bakışları direkt olarak bana dönerken genzini temizledi. "Devrim, ben o gece telefonda adamın seni içeride bekliyorum zırvalıklarını duyunca" diyen Pamir'in sözünü keserek konuştum. "Ne düşündün?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Pamir sorduğum soruyla birlikte sessiz kalırken dudaklarımı yalayarak ben cevap verdim. "Onunla baş başa bir yerde olduğumu mu?"

Söylediğim cümle ile Pamir'in gözbebekleri büyürken kaşları çatıldı. Ben nasıl Nadya ile onun fotoğrafını gördüğümde çıldırdıysam Pamir'de çıldırmıştı. Bana karşı kullandığı cümleler bunu çok net açıklıyordu zaten. "O an bekleseydin cevabını alacaktın Pamir, iki saniye bekleseydin o gün orada adliyedeki diğer savcılarla birlikte yemekte olduğumu öğrenecektin." verdiğim cevapla birlikte Pamir sertçe yutkundu. Bakışlarını gözlerimden çekip başka tarafa çevirirken konuştu. "Ben, o an ne düşüneceğimi bilemedim."

Aklımda taburdaki konuşmamız canlandı. Ben ona Nadya ile ilgili gerçekleri sorarken gelen nota inanıp inanmadığımı sormuştu. Ben inandığımı söyleyince de hayal kırıklığına uğramıştı. Ben değiştiğimizi söylerken o bana güveninin tam olduğunu, böyle bir olay yaşansa bana sonsuz güveneceğini söylemişti. Dudaklarımda alaylı bir gülüş oluşurken cevap verdim. "Nadya ile ilgili gelen nottan sonra bana ne söylediğini hatırlıyor musun?"

"Ne olursa olsun sana inanırım, sana güvenirim. Sana sadakatim, güvenim hiç değişmedi." diyerek hiç duraksamadan bana söylediği cümleleri sıraladı. Başımı sallayarak onu onaylarken tam olarak gözlerinin içine baktım. Elaları bana merakla bakarken konuştum. "Bana güveniyor olsaydın, seni severken bir erkekle baş başa olacağımı düşünmezdin Pamir."

Cümlem aramızda bir sessizlik yaratırken Pamir'in elalarından geçen ufacık mutluluk kırıntısını gördüm. İtirafım onu mutlu etmişti. Ben hiçbir zaman onu sevmediğimi söylememiştim, onu sevdiğimi dinlendirememiştim. Belki de hazmedememiştim bunu. Yine benim için kolay değildi ama Pamir'in bana güvenmeyişi, sözlerinin yarattığı etki bunu söylemeye itmişti beni.

"Haklıydın Devrim, bende değiştim. Telefonu kapattım çünkü vereceğim tepkiyi kestiremedim. Azıcıkta olsa sesini duymak için açtığım telefonda başka bir adamın sesini duymak geçen şu iki günde zulüm gibiydi benim için. Canında sıkkındı, belki de benim aramam yüzünden sıkıldı diye düşündüm. Belki yemeğinizi bozdum, belki de başka bir şey bilmiyorum." dedi sıkıntılı bir biçimde.

Duvara bakarak konuşurken cümlelerini sakinlikle dinlemeye çalıştım. Benim tanıdığım Pamir böyle birisi olmamıştı hiçbir zaman. "Hiç huyum olmamasına rağmen kafamda kurdum, bunu sana yakıştırmamalıydım biliyorum. Ama bana o kadar uzaksın ki içinde bana karşı sevgi kalıp kalmadığından emin olamıyorum. Bazen nefret eder gibi bakıyorsun bana, sözlerinle öyle hissettiriyorsun. Bazen de gülümsüyorsun, sarılıyorsun, hiç beklemediğim sözler söylüyorsun. İçindeki duygulardan emin olamıyorum."

Sözleriyle gözlerim dolarken başımı hafifçe havaya doğru kaldırıp gözyaşlarımın akmasını engellemeye çalıştım. Ardından ona doğru döndüm. "Çabalıyorum Pamir, içimdeki yarayı kapatmaya çalışıyorum. Kabuk tutan yaramı iyileştirmeye çalışıyorum. İnan bana bunun için çok uğraşıyorum. Sana çatıyorum, kızıyorum, bağırıyorum. Ama sanıyor musun ki bunları yaptığım için memnunum." dedim açık sözlülükle. Yanağıma akan yaşı elimle temizleyerek başımı iki yana salladım. "Memnun değilim, hiç olmadım. Evet başlarda canın yansın istedim ama şimdi senin de canının ne kadar yandığını anlayabildiğim için kendimi dizginlemeye çalışıyorum."

Pamir sözlerimle birlikte çekinerek de olsa elini yanağıma yaslayarak akan gözyaşımı başparmağı ile sildi. Birbirimize bakmaya devam ederken bir elini yanağımda tutmaya devam ederken diğer eliyle dizimde duran elimi avuçlayarak tuttu. "Devrim.. Devrim'im, yanında olayım. Sen bana kız, kır, bağır, istediğini yap. Ama beni uzaklaştırma. Yanı başında olayım, ellerini tutayım. Yaralarımızı birlikte saralım...ben içinde bana kalan sevgi kırıntısına dahi razıyım. Yeter ki eskisi gibi bana gülümsediğini, koşulsuz şartsız güvendiğini göreyim."

Elimi Pamir'in elinin üzerine koyarken dudaklarımı ıslattım. Çok güzel söylüyordu.. Bu cümlelere eskiden olsa kendimi çok çabuk kaptırırdım ancak şuan içimdeki sesler buna engel oluyordu. Çünkü ben hala korkumu aşabilmiş değildim ama bunun için çabalayacaktım.

"Korkuyorum Pamir, tekrar aynı şeyleri yaşayacak olma düşüncesi kalbimi kor ateşlerde yakıyormuş gibi hissettiriyor. Ben tekrar aynı acıyla sınanmaktan korkuyorum, biliyorum bu ne senin elinde olan bir şey ne benim ki ailemin her bir üyesi bu tehlikenin içine bodoslama dalıyor. Ama öyle bir his ki düşünmek bile beni boğuyor.." dedim elimi kalbime yaslayarak. Ardından devam ettim sözlerime. "Sadece bir hafta oldu sen göreve çıkalı, seni düşünmediğim tek bir gün bile olmadı. İyi mi, ne yapıyor, yemek yedi mi, üşüyor mu?" dedim titreyen sesle. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya devam ederken Pamir ise suçluluk duygusuyla bana bakmaya ve her akan gözyaşımın yere düşmesini engellemeye devam ediyordu.

"O telefon çaldı ya, sen aradın hani." dedim duraksayarak. Pamir başını sallarken burnumu çektim. "Aramayı açtığımda senin sesini değil de Baran Albay'ın veya timinden herhangi birinin sesini duyarsam ne yapacağım diye düşündüm saniyeler boyu." dediğimde Pamir kaşlarını çattı. Bu hareketiyle birlikte dolan gözlerini daha net görürken başını yere doğru eğdi. Bu söylediklerim kendisi suçlasın diye değildi, içimdeki korkuyu anlasın diyeydi.

Pamir bir süre yere doğru baktı. Ardından sertçe yutkunarak bana doğru çevirdi bakışlarını. "Yani diyorsun ki, ben bu korkuyla yaşayamam. Seninle tekrardan bir yola çıkamam, günlerce korkuyla yolunu gözleyemem?" acı çektiği belli bir şekilde konuşurken gözünden akan damlaya şahit oldum. Elim hızla yanağına giderken akan gözyaşını temizledim. Pamir beklentiyle bana bakarken başımı iki yana salladım.

Söylediğim cümle ile dudaklarını birbirine bastırırken gözlerini gözlerimden çekti. Elini usulca elimin üzerinden çekerken yanağımdaki sıcacık elinin yerini kocaman bir soğukluk aldı. "Anlıyorum.. Bunun için sana kızamam. Yaşattığım şeyler kolay şeyler değildi. Kim olsa öyle düşünürdü." dedi konuşmaya zorlanır bir biçimde.

Kendi kendine mırıldanırken yanağında duran elimle bakışlarını bana çevirmesini sağladım. Pamir gözlerime tekrardan bakarken gözlerindeki yıkılmışlığı gördüm. "Hiç mi? Hiç mi olmaz?" dedi bir umut. Titreyen gözbebekleri tüm yüzümde dolaşırken gerginliğini buradan bile hissediyordum.

Hiç? Bu benim için imkansızdı. Sırf Pamir için, yaşadığım bu durumu sindireyim diye terapiye başlamışken hiç diye bir şey yoktu benim için. Yalnızca zamana ihtiyacım vardı, korkularımı aşmak için zamana ihtiyacım vardı.

"Sadece biraz zamana ihtiyacım var, atlatmak için. Eskisi gibi olabilmek için." dediğimde Pamir'in nemli kirpiklerinin çevrelediği ela gözbebeklerinde pırıltılar oluştu. "Yani bir umut var." dediğinde başımı salladım. Bu sefer dudaklarında küçük bir kıvrılma meydana geldi. Bu haline ister istemez benim de dudaklarım kıvrılırken Pamir tekrar konuştu. "Bu zaman seni bana getirecekse ben razıyım Devrim. Ama benden senden uzaklaşmamı bekleme, beni öldür benden bunu isteme."

Birbirimize bu kadar temas ederken ondan uzak durmayı bende beceremezdim ki zaten. Onun dokunuşları, dokunuşlarının bende hissettirdiklerini tekrardan yüreğimde hissetmeye başlamışken nasıl uzaklaşabilirdim? Başlarda her şey kolaydı, ikimizde birbirimize uzaktık. Ama şimdi sarılıyorduk, birbirimize temas ediyorduk. Bundan sonrası zordu benim için.

"Bana temas etmeni o kadar özlemişim ki, şöyle yanağımı avuç içine yaslayıp uyumayı çok isterdim." diyerek yanağında duran elimin üzerine elini koyarak avuç içine dudaklarını bastırdı. Yaptığı hareketle birlikte kalp atışlarım hızlanırken Pamir yanağını tekrardan avucuma yaslayarak gözlerini kapattı. Gözlerimi üzerinden çekmeden tüm detaylarını dikkatle izlerken iç çektim. Onu böyle doya doya izlemeyi özlemiştim.

Pamir'i izlemeye dalmışken kapalı olan salon kapısının tıklanması ve açılmasıyla birlikte elimi Pamir'in yanağından çekerken Pamir kirpiklerini aralayarak Hakan'a doğru baktı. "Aferin Hakan, zamanlaman o kadar güzel ki yani bu kadar olur." diyerek söylenirken ben oturduğum yerden kalktım. Hakan ise konuştu. "Bölmeyi bende istemezdim ama Devrim'in telefonu sürekli çalıyor. Senin bu arkadaşın biraz deli olabilir mi Devrim? İki saattir ya arıyor ya mesaj atıyor."

"Ayıp ediyorsun ama Hakan. Ne deliliğini gördün. Beni merak etmiştir, ondan. " dedim sitemli bir şekilde. Hakan omuz silkerek elindeki telefonu bana uzattı. "Ben gördüğümü söylüyorum." dediğinde kaşlarımı çatarak tek kaşımı kaldırdım. "Sen hayırdır? Sürekli adını anıyorsun Sinem'in?" dediğimde Hakan'ın kaşları havalandı. "Ne anacağım, öyle arayınca yeri geldi işte. Yoksa ayriyeten onu düşündüğüm falan yok." diye kendini açıklarken alayla güldüm. Eminim öyleydi.

"Neyse ben eve geçeyim artık." diyerek ayağa kalktıktan sonra ekledim. "Sizde dinlenin, çok yorgunsunuzdur." dedim düşünceli bir şekilde. İkisinin gözlerinin altı da ben kaç gündür uyumuyorum der gibiydi. Çökmüşlerdi. Benim kalkmamla birlikte Pamir'de ayağa kalktı. "Biraz daha kalsaydın." dediğinde cevap verdim. "Başka zamana inşallah." dediğimde Pamir yüzündeki manalı gülümsemeyle konuştu. "Sözün vardı, bir gün çay içecektik."

Söylediği şeyi hatırlamak için gözlerimi kısıp ona doğru bakarken Pamir yüzünü buruşturdu. "Gerçi bunun sözünü ben vermiştim ama sen ben fark etmez yani, maksat çay içmek." diyerek sırıttı. Söylediği şeyle birlikte gülerek başımı iki yana salladım. İflah olmazdı, nasıl fırsatçı olduğunu unutmuştum. "Çayı sonra içeriz, şimdi sizin dinlenmeniz gerekiyor." dediğimde Pamir söylediğim sözden hiç hoşlanmadığını belirtircesine dudak büzerek mırıldandı. "Öyle olsun o zaman savcı hanım, sözünü aldım haberin olsun."

Başımı usulca sallayarak onayladım. "Anlaşıldı üsteğmenim."

Salonun kapısından çıkarken orada dikilen Hakan'a baktım. Bize destek olması, aramızı düzeltmemiz için elinden geleni yağması o kadar değerliydi ki. "Sağ ol Hakan." dediğimde ufak bir tebessüm ederek cevap verdi. "Ne yaptım ki? Siz iyi olun da."

Evden çıkarak kendi evime doğru ilerlerken çantamdan anahtarımı çıkardım. Ardından kapıyı açarak içeri doğru adım attıktan sonra son kez arkamı döndüm. Pamir'in hala kapıda dikildiğini gördüğümde elimi havaya kaldırarak selam verdim. Pamir selamımı başını aşağı yukarı eğip kaldırarak aldığında evden içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Benim ardımdan karşı kapının da kapandığını duyduğumda derin bir nefes verdim.

Biraz önce yaşadığım anlar, gördüklerim hayatımda unutamayacağım anlardan biri olmuştu. Pamir ile yüz yüze çok vakit geçirememiştik birlikte. Pamir 8 ay Ankara'da kalsa bile onun eğitimleri, benim sınavlarım falan derken görüşmemiz biraz zor olmuştu. Sonra o Hakkari'ye gitmişti. Uzaktan 6 ay kadar devam etmişti ilişkimiz. Bu 6 ayda 2 veya 3 kere yüz yüze görüşmüştük. Onun dışında hep telefonda konuşmuştuk, mesajlaşmıştık veya bazen görüntülü konuşmaya çalışmıştık. Ama hiçbir zaman ben Pamir'in ağladığına şahit olmamıştım.

Bugün ilk defa beni kaybedeceğini düşünerek, ona bir şans vermeyeceğimi düşünerek gözyaşlarını engelleyememişti. Şaşkınlıkla karışık bir hüzünle, can havliyle gözyaşını silmiştim. Ancak benim için ağlaması bana olan sevgisinin büyüklüğünü kalbimde daha iyi hissetmeme neden olmuştu. O an ikimizde gerçek bizdik. Ne ben savcı kimliğimdeydim, ne de o görevden yeni dönmüş hala sevdiğim eski sevgilimdi. Eskisi gibiydik, birbirimizi dinlemiş ikimizde duygularımızı paylaşmıştık. Artık içim daha rahattı. En azından korkularımı anlamıştı, biraz zamana ihtiyacım olduğunu anlamıştı. Bende onu anlamıştım, bana olan aşkının büyüklüğünü görmüştüm. Birlikte olmamız için ne kadar hevesli olduğunu, bu durumu hızlandırmak için elinden gelen her şeyi yapacağını anlamıştım...

◔◔◔

 

"Gerçekten eski Devrim ile konuşuyormuşum gibi hissediyorum kızım. Bu Pamir sana ne yedirdi, ne içirdi?" diyen Sinem ile birlikte yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Bugün her zamankinden daha keyifliydim. "Ne yedirecek canım? Öyle konuştuk yalnızca." dediğimde Sinem'in imalı sesini duydum. "Ha konuşmuş haliniz buysa ben diğer şeylerden sonra ne olacağını düşünemiyorum."

Söylediği cümle ile utanırken hızlıca ikaz ettim. "Sinem ya, bak kapatacağım." dediğimde Sinem hızla itiraz etti. "Aman aman kapatma, zaten kırkta yılda bir sesini duydum." dedikten sonra ekledi. "Demek Hakan efendideydi telefonun, ondan açamadın." dediğinde onayladım. "Evet, Pamir ile konuşurken rahatsız olmayalım diye aldı."

"Hayret beyefendi iyi şeyler yapabiliyormuş." dediğinde kaşlarım çatıldı hafiften. "İlk görüşte birbirinizden bu kadar nefret etmeniz halis mi?" sosyal medya ağzıyla konuşurken Sinem'in karşı taraftan göz devirdiğine emindim. "Halis canım.." dedikten sonra ekledi. "Neyse Hakan'ı bırak şimdi. Halide teyzenin söylediklerini Pamir'e söyledin mi?"

Sinem merakla benden cevap beklerken konuştum. "Hayır, aralarında bu konuyla ilgili bir sorun yaşasınlar istemiyorum. Bu Halide teyzeyle benim aramda, bunu Pamir'e yansıtacak değilim." dediğimde Sinem onayladı. "Sende haklısın, Pamir durmaz annesine bir şeyler söyler. Bu sefer kadın daha da bilenir sana." dediğinde başımı salladım. "Öyle, o yüzden sende söyleme. Ben ne abime ne babama söyledim. Bir tek sen biliyorsun."

"Sen söyleme diyorsan söylemem zaten." Sinem'i onaylarken kapının çalınmasıyla birlikte konuştum. "Bir dakika canım." diyerek telefonu kulağımdan indirdim ve komut verdim. "Girin."

Kapı açıldığında içeri Tuna Bey'in girmesiyle birlikte merakla ona doğru baktım. Tuna Bey ise konuştu. "Savcım, sizi görmek isteyen bir beyefendi var. Pamir Arslan adı." dediğinde kaşlarım çatıldı. Pamir'in burada ne işi vardı ki? Çok bekletmemek adına hızlıca cevap verdiğimde Tuna bey odadan çıktı.

Telefonu tekrardan kulağıma götürdüğümde Sinem'in eğlendiğini belli eden ses tonunu duydum. "Vay vay vay eniştem gelmiş, hadi ben kapatıyorum. Sonra detayları alırım." diyerek telefonu kapatan Sinem ile birlikte kapıdan giren Pamir'i gördüm.

Oturduğum yerden ayağa kalkarken bakışlarım elindeki manolya çiçeği saksısı ile içeri giren Pamir'e doğru kaydı. Şaşkın bir şekilde ona doğru bakarken Pamir küçük bir tebessüm etti. Bakışlarımı kapıda dikilen Tuna Bey'e çevirerek konuştum. "Sen çıkabilirsin."

Tuna Bey odadan çıkıp kapıyı arkasından kapatırken Pamir'e doğru ilerledim. "Hiç beklemiyordum, hoş geldin?" diyerek meraklı gözlerle ona doğru bakarken Pamir cevap verdi. "Sürprizleri sevmesem de sürpriz yapmayı severim bilirsin." dediğinde başımı salladım. "Bilirim."

"Bunlar senin için." diyerek elindeki çiçek saksını bana uzatırken tebessüm ettim. "Teşekkür ederim, çok güzeller." dediğimde Pamir başını omzuna doğru eğerek başını iki yana salladı. "Senin kadar değiller." dediğinde yüzümdeki gülümseme büyüdü. Pamir'in gözleri gülümsememe doğru kaydığında genzimi temizleyerek konuştum. "Geçsene, ne ikram edeyim sana?" diyerek masamın karşısındaki sandalyeyi işaret ettim.

Pamir işaret ettiğim yere geçip otururken ben elimdeki çiçeği pencerenin kenarına doğru götürerek koydum. O sırada Pamir konuştu. "Bir kahve içerim." dediğinde onayladım. Masama geçerek ikimiz için birer kahve söyledikten sonra karşısına geçerek oturdum. Pamir'e doğru baktığımda merakla konuştum. "Umarım kötü bir şey yoktur?"

Neden geldiğini kendi içimde sorgularken Pamir sırtını sandalyeye yaslayarak burukça bana doğru baktı. "Ne ilk savcı olduğunda, ne burada ilk göreve başladığında makamında seni tebrik edememiştim. Bugün vaktim varken makamında seni görmek istedim." dediğinde büyükçe yutkundum. Evet beni tebrik edememişti, kurduğum hayallere ulaştığımda yanımda olamamıştı. Ancak o günleri telafi etmeye çalışması o kadar güzeldi ki.

"Nasıl, yakış mıyım makama?" diyerek aramızdaki duygusal ortamı bozmak için konuştuğumda Pamir başını salladı. "Bir de soruyor musun? Hayal ettiğimden bile çok yakışmışsın Devrim. Buraya geldiğim ilk andan beri sana olan hayranlığımı görmemiş olamazsın." Görmüştüm, ben emir verdikçe, davalara baktıkça, çoğu şeyi tek başıma hallederken bana olan bakışlarındaki hayranlığa şahit olmuştum elbette.

Tam cevap vereceğim sırada kapının çalmasıyla birlikte gerekli komutu verdim. Biraz önce söylediğim kahveler geldiğinde getiren kişiye teşekkür ederek bakışlarımı tekrardan Pamir'e çevirdim. "Dün hiçbir şey demedin ama?" dediğimde Pamir güldü. "Kinci olduğunu unutmuşum." dedikten sonra ekledi. "Sinirliydim çünkü."

Verdiği cevapla birlikte gözlerimi devirirken Pamir bana doğru eğilerek gözlerime baktı. "O kadar güzeldin ki sorguda, seni izlemekten sorguyu zor dinledim. Söylediğin sözler, ifade alışına değinemiyorum bile sen düşün. Mükemmelsin Devrim, her halinde mükemmelken, bir savcı olarak seni anlatacak kelimeleri bulamıyorum ben." dediğinde utanarak başımı yere doğru eğdim.

Onun ağzından böyle cümleler duymayalı epey uzun zaman olmuştu. Yine de ilk günlerdekiyle aynı etkiyi yaratmış ve kalbimin depar atmasına neden olmuştu bu sözler. Toparlanarak bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde konuştum. "Bunu senden duymak o kadar iyi geldi ki. Beni en çok destekleyenlerden biri olarak desteğinizi boşa çıkarmadığımı hissetmek bana çok iyi geliyor."

Birbirimize bakarak kahvelerimizi yudumlarken Pamir genzini temizleyerek bana doğru baktı. "Devrim, geçen gün annemle konuşmuşsunuz." dediğinde kaşlarım çatıldı. Halide Teyze söylemeyeceğine göre Burçe söylemişti abisine. Tahminimi doğrulatmak için konuştum. "Burçe mi anlattı?" sorduğum soruyla birlikte Pamir başını sallayarak beni onayladı. Verdiği cevapla yüzümde memnun olmadığımı belirten bir ifade oluşurken Pamir benim gibi kaşlarını çatarak konuştu. "Burçe bir şey söylemese sen bana anlatmayacaktın yani? Yüz ifadenden bunu mu çıkarmalıyım?"

"Pamir, elbette söylemeyecektim. O senin annen." daha cümlemi tamamlayamadan Pamir araya girdi. "O benim annem evet ama sana böyle şeyler söyleyemez Devrim. Özellikle de aramızdaki bu duruma karışamaz." dedi Pamir sert bir biçimde. Ardından devam etti sözlerine. "Ayrıca söylediği şeyler normal şeyler değil, Burçe her şeyi anlattı. O gün benimle konuşurken neden canının sıkkın olduğunu daha iyi anlıyorum artık."

Söylediği cümlelerle sıkıntılı bir nefes verdim. "Lütfen annene kızmadığını söyle." derken Pamir başını salladı. "Ona gerekli uyarıyı yaptım merak etme, seni bir daha aramaz." dediğinde içim hiç rahatlamamıştı. Aksine üstüme daha büyük bir yük binmişti sanki. Aralarını asla bozmak istememiştim ve şimdi belki de benim yüzümden araları bozulmuştu. "Ah Pamir, keşke ilk önce benimle konuşsaydın." diye yakındıktan sonra ekledim. "Şimdi bana iyice sinirlenmiştir."

"Sinirlenecek bir şey yok Devrim. Ben sadece aramızdaki meseleye karışmaması için uyardım onu." dediğinde sırtımı sandalyeye yaslayarak iç geçirdim. Umarım Pamir'in dediği gibi olurdu. Ama öyle olacağını pek düşünmüyordum. Onlardan uzaktaydık ancak buraya gelirlerdi mutlaka yani biz yüz yüze illaki gelecektik ve bana karşı olan davranışlarının değişmesi hiç iyi olmayacaktı.

Sessizleştiğimde Pamir bana doğru eğilerek yüzüme baktı. "Bunu kafana takmanı istemiyorum tamam mı? Ne yaşayacaksak biz yaşayacağız. Ben senden gelen her şeye razıyım dedim mi dedim. Benim sözümden sonra onların bir şey demeye hakkı yok." dediğinde bakışlarımı Pamir'e çevirdim. Kabullenerek başımı sallarken Pamir sırtını tekrardan yasladı sandalyeye.

Kahvelerimizi içmeye devam ederken koridorda yankılanan seslerle birlikte kaşlarım çatılırken hızlıca oturduğum yerden kalktım. Pamir'de benimle birlikte kalkarken hızlıca kapıya ilerlediğimde Pamir'in elini bileğimde hissettim. Bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde sesini duydum. "Çıkma sen, ilk ben bakayım." ciddi bir şekilde söylediği cümleye daha bir cevap veremeden Pamir kapıyı açıp dışarıya çıktı.

Söylediğini dinlemeden peşinden ilerlediğimde ters bir biçimde bana doğru baktı. Bense ona kısaca baktıktan sonra bakışlarımı seslerin olduğu noktaya çevirdim. Tahminimce benden neredeyse 10 yaş kadar küçük bir kız köşeye sinmiş ağlarken bir kadın karşısındaki adama doğru bağırıyordu. Ne dediklerini anlayamıyordum, muhtemelen Kürtçe konuşuyorlardı.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken adam kadının üzerine doğru yürüdüğünde hiç beklemeden adama doğru ilerledim. "Ne oluyor burada!?" diye bağırdığımda adamın bakışları bana dönerken tekrar bağırdım. "Güvenlik nerede!? Adliye burası, ne bu gürültü!?"

"Geliyorlar savcım." diyen Tuna beyle birlikte çatık kaşlarımla konuştum. "Ne oluyor?" dediğimde Tuna bey eliyle yerde oturmuş ağlayan çocuğu ve sinirle etrafına bakan kadını işaret etti. "Ne söylediklerini anlayamadım savcım ancak muhtemelen bir şikayette bulunacaklardı. Ancak bu adam izin vermedi, zorla götürmeye çalıştı onları."

Bakışlarım yerde ağlayan kıza kayarken yanına doğru ilerledim. "Kalk güzelim yerden, hadi." diyerek kolundan tutarken adamın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Kız benim desteğimle yerden kalkarken adamın sesini duydum. "Sen karışmayasın kadın başınla, bu bizim aramızda." diyerek üzerime doğru gelen adamın önüne doğru geçti Pamir. "Orada dur bakalım. Bas geri!" diyerek adamı göğsünden geriye doğru itti. Ardından ekledi. "Karşında cumhuriyet savcısı var, böyle konuşamazsın."

"Sen karışma bu işe." diyerek Pamir'e kafa tutan adama doğru bakarak tahammülsüz bir şekilde konuştu Pamir. "Karışırsam ne olur?" dediğinde adam tek kaşını kaldırarak Pamir'e doğru baktı. "Ne olacağını o zaman görürsün." dedikten sonra bakışlarını yanımızda dikilen kadına çevirerek konuştu. "Em diçin, em ê li malê bi we herduyan re hesaban bikin." (Gidiyoruz, ikinizle de evde hesaplaşacağız.)

Ben ne söylediklerini anlamasam da Pamir anlamış olacak ki yanımda dikilen kadına yandan bir bakış atarak konuştu. "Neçin derekê, dê dozger li we guhdarî bike." (Hiçbir yere gitmeyin, savcı hanım sizi dinleyecektir.)

Kadın başını sallayarak onaylarken adam tekrardan üzerimize doğru yürüdü. Ancak Pamir karşısında geniş omuzları ve uzun boyuyla sert bir duvar gibi dikildiği için bize ulaşması zordu. Pamir ile birbirlerine ölümcül bakışlar atarlarken içeri giren güvenlikleri gördüğümde hızla konuştum. "Adamı dışarı çıkartın hemen!"

"Emredersiniz savcım." İki güvenlik görevlisi adamı kollarından tutup dışarı doğru çıkarmaya uğraşırlarken Pamir ile göz göze geldik. Başıyla adamı işaret ettiğinde onun peşinden çıkacağını anlayarak başımı salladım. Pamir adamın peşinden ilerlerken bende elimi hala daha ağlayan kızın sırtına doğru koyarak yanımızda dikilen kadına doğru döndüm. "Buyurun odama geçelim."

Anladıklarından pek emin değildim ancak birlikte yürümeye başladığımızda bakışlarımızı Tuna beye çevirdim. "Odama iki tane su getirir misin?" dedikten sonra onlarla birlikte odama doğru geçtim. Masamın karşısındaki yere geçip otururken Tuna bey elinde su şişeleriyle içeri girdi. Şişeleri alarak birini kıza, diğerini de karşısında oturan kadına uzattıktan sonra Tuna beye döndüm. "Kürtçe biliyor musun?" dediğimde Tuna bey başını iki yana salladı. Sıkıntılı bir şekilde nefes verirken tekrar konuştum. "Peki burada bilen biri var mı?"

"Tuğçe hanım var ancak bugün izinli o." dediğinde gözlerimi kapatarak derin bir iç çektim. Ardından başımı sallayarak konuştum. "Tamam yerine geç sen. İfadeye başlayalım, şikayetleri neymiş dinlemeye çalışalım." Tuna bey yerine geçmek için kapıyı kapatacağı sırada kapının önünde beliren Pamir'i görmemle birlikte bakışlarımız buluştu. "Geleyim mi?" dediğinde başımı salladım. "Gel."

Pamir içeri girdiğinde kızın ürkek bakışları Pamir'e doğru döndü. Onun çekimser bakışlarını görmemle birlikte Pamir'e doğru dönerek konuştum. "Sen gel böyle yanıma." dedikten sonra oturduğum yerden kalkarak kapıya ilerleyerek açtım ve konuştum. "Buraya sandalye getirin bir tane." verdiğim emirle birlikte sandalye gelirken Pamir benden önce davranarak sandalyeyi aldı ve benim oturduğum sandalyenin yanına koyarak yerine geçti.

Bende yerime oturduğumda Pamir sadece benim duyabileceğim şekilde konuştu. "Adamı hallettim, kapının önünde birkaç tane daha güvenlik eklendi. Mesut ve Enginde kapının önünde." dediğinde bakışlarımı Pamir'e doğru çevirerek hem teşekkür edercesine hem de hayranca yüzüne doğru baktım. Gerçekten bu aralar işimi öyle kolaylaştırıyordu ki. "Teşekkür ederim."

Bakışlarımı Pamir'den çekip karşımda oturan kişilere çevirdiğimde genzimi temizledim. Kızın hala kaçamak bakışlarla Pamir'e baktığını gördüğümde konuştum. "Pamir bey, sizinle daha kolay iletişim kurmam için bize yardımcı olacak. Tedirgin olmanıza hiç gerek yok." dediğimde Pamir benim söylediklerimi çevirdi. Söyledikleri ile kızın bakışları aniden Pamir'e döndüğünde gözlerindeki tedirginliğin uçup gittiğini ve hatta hayranlık oluştuğunu gördüm.

Merakla Pamir'e doğru eğilerek konuştum. "Ne söyledin ona?" dediğimde Pamir cevap verdi. "Türk askeri olduğumu." dediğinde içim büyük bir gururla doldu. Kızın neden rahatladığı belli olmuştu. Türk askeri düşmana korku salardı, masumların ise yanında olurdu. Merhametini esirgemezdi.

Yüzümdeki tebessümle bakışlarımı Pamir'den çektikten sonra tekrardan konuştum. "O zaman önce isimlerinizi sorarak başlamak istiyorum size daha kolay hitap edebilmek için." dediğimde Pamir söylediklerimi çevirdi. Kız Pamir'i dinledikten sonra çekimser bir biçimde konuştu. "Dilan." Karşısındaki kadında aynı şekilde cevap verdi. "Gülümser."

"Memnun oldum, biraz önce size saldıran adamı tanıyor musunuz?" dediğimde Pamir cümleyi çevirdi ve sorumun cevabını alarak konuştu. "Abisiymiş, Gülümser ise Dilan'ın annesi." dediğinde başımı salladım ve aklımdaki diğer soruyu sordum. "Buraya neden gelme nedeninizi öğrenebilir miyim? Nasıl yardımcı olabiliriz size?"

Pamir cümleyi çevirdikten sonra karşı tarafı dinledi. Bense o sırada dikkatle karşımda oturan anne kızı incelemeye devam ediyordum. Dilan durmadan ağlıyordu ve bu durum artık endişelenmeme neden oluyordu. "Azad Zemheroğlu adlı kişiden şikayetçilermiş. Onun için gelmişler buraya. Ancak Behram buna engel olmaya çalışmış." Behram kızın abisiydi anladığım kadarıyla. Azad Zemheroğlu'nun ismini önümdeki kağıda yazdıktan sonra tekrar konuştum.

"Peki neden şikayetçi olmak istiyorsunuz bu kişiden?" dediğimde Pamir söylediklerimi çevirdi. Ortamda bir sessizlik oluşurken anne kız birbirlerine doğru baktılar. Gülümser hanımın gözlerinin dolduğunu gördüm. Bakışları bana doğru döndüğünde kaşlarım çatıldı. Merakla bir şey söylemesini beklerken Gülümser hanım bakışlarını bizden çekerek yere doğru eğdi.

Konuşmamasından ne anlamam gerektiğini bilmiyordum ama utandığını varsayarsak aklıma hiç iyi şeyler gelmiyordu. Tam konuşacağım sırada Dilan'ın sesini duydum. Bakışlarımı ona doğru çevirip yüzüne baktığımda gözlerinin hala yaşlı olduğunu görebiliyordum. Ne dediğini anlamadığım için Pamir'e dönerken yüzünde gördüğüm ifade afallamama neden oldu. Gözlerini kapatmıştı ve içe doğru çöken yanağıyla birlikte dişlerini sıktığını anlamamak imkansızdı. "Tecavüz."

Duyduğum cümle sarsılmama neden olurken içimin cız ettiğini hissettim. Karşımdaki kız çocuğu 16-17 yaşında ancak vardı. Düşüncesi bile o kadar korkunçtu ki. Bakışlarımı Dilan'a çevirdiğimde büyükçe yutkundum. Ne bana ne de başkasına bakmıyordu, eline doğru bakıyordu. Onun utanacağı bir şey yoktu ama böyle durumlarda utanan taraf hep kadın oluyordu.

"Nasıl olduğunu bize anlatman gerekiyor." dedim zor bir şekilde. Daha önce böyle bir davam olmamıştı, hep cinayet davalarıyla ilgilenmiştim ve şuan duyduğum ve duyacağım şeyler beni çok fazla etkileyecekti eminim. Bakışlarımı Pamir'e doğru çevirdim. Onun yanında anlatmaktan çekinebilirdi. Yanımızda bir kadının olması daha uygundu o yüzden bakışlarımı Tuna beye çevirerek ekledim. "Tuğçe hanımı arayalım gelsin, ifadeye onunla devam edeceğiz." dediğimde Tuna bey odadan çıktı.

"Soyunu sopunu siktiğim." Pamir'in sesini duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Dizlerini hırsla sallayıp elini yumruk yaptığını gördüğümde elimi yumruğunun üzerine yasladım. "Biz seninle dışarı çıkalım iki dakika." dediğimde Pamir başını salladı. Ardından benim iki dakika içinde döneceğimi çevirdiğinde birlikte dışarı çıktık.

Pamir elini ensesine atıp gözlerini kapatırken elimi koluna yaslayarak konuştum. "Sakin ol." dediğimde Pamir bana doğru baktı. "Devrim nasıl sakin olayım, kardeşimden 4-5 yaş ancak küçük kız. Düşündükçe sinirim tepeme çıkıyor, o adi şerefsizin ağzını burnunu kırmak istiyorum." dediğinde başımı salladım. "Haklısın, çok haklısın. Merak etme. Elimden gelen her şeyi yapacağım o adamı yakalatmak için."

Pamir derin derin nefes alırken hırsla tekrar konuştu. "O abisine ne demeli? Bir de engellemeye çalışıyor. Böyle abi mi olur anasını satayım, kız ağlamaktan perişan olmuş, erkeklere ufacık bakmaktan bile çekiniyor. Bu hala görüşeceğiz diyor. Yüzüne neden çakmadıysam bir tane." dediğinde derin bir iç çektim. "Pamir, beni de gaza getiriyorsun bir sakin ol. Gerekli raporları almalarını sağlayacağım. Adamı da ifadeye alacağım, muhtemelen inkar eder ama deliller olduktan sonra sorun yok. Ne zaman oldu bu olay bilmiyoruz ama dua edelim hamilelik falan olmasın."

"Sus Allah aşkına, erkekliğimden utanıyorum böyle adamları gördükçe." diyerek elini alnına koydu ve gözlerini kapatarak başına masaj yapmaya başladı. Ardından da ekledi. "Devrim, olayların gidişatından beni de haberdar et olur mu? Bende elimden geleni yaparım." dediğinde başımı salladım. "Biliyorum."

Tuna beyin yanımıza yaklaştığını gördüğümde merakla ona doğru baktım. "Tuğçe hanım yarım saate kadar burada olacak savcım." dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Misafirlerimize çay, çorba bir şeyler ikram edelim. Sen yanlarında bekle." dediğimde Tuna bey beni onaylayarak odama girdi.

Bakışlarım tekrardan Pamir'e döneceği sırada ismimi seslenen Volkan savcının sesini duyduğumda bakışlarım ona doğru döndü. "Devrim." dedikten sonra düzelterek ekledi. "Devrim savcım." O günden sonra bir daha karşılaşmamıştık hiç. İyi ki de karşılaşmamıştık ancak Pamir yanımızdayken karşılaşmakta hiç iyi olmamıştı. "Olay çıkmış galiba, davayı siz mi aldınız?"

"Evet ben aldım, bir sorun yok." dediğimde Volkan savcı tekrardan konuştu. "Yardıma ihtiyacınız varsa eğer, ben seve seve yardımcı olurum." dediğinde yanı başımda dikilen Pamir'in gerildiğini net bir şekilde anladım. "Yardıma ihtiyacım olacağını sanmıyorum, yine de sağ olun." dedim hiçbir mimik kıpırdatmadan.

Volkan savcı bozulduğunu saniyelik olarak da belli etse de tekrar eski haline dönerek başını salladı. "Peki, yine de ihtiyacınız olursa odam yukarıda biliyorsunuz." dediğinde başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum." dedim üstüne bastırarak. Ardından ekledim. "Siz kendi davalarınızla ilgilenin, bende kendi davamla ilgilenebilirim."

Volkan savcı tip tip yüzüme bakarken sert bakışlarımı yüzünden çekmedim. O gün ona gereken cevabı vermiştim ve hala daha dediklerimi anlamış gibi durmuyordu.

"Geçen gün ki buluşmamızı tekrarlayalım bence, çok eğlenmiştik." diyerek ilk önce bana bakan ardından da Pamir'e bakan Volkan savcı ile içimden sabır çektim. Pamir'in öne doğru atılacağını hissettiğim anda elimi bileğine doğru sararak onu engelledim ve konuştum. "Diğer tüm savcılarımızın geldiği buluşmadan bahsediyorsunuz değil mi? Evet eğlenceliydi ta ki sonuna kadar." dediğimde Volkan savcı kaşlarını çattı. Ardından ekledim. "İyi günler size savcım." dedikten sonra Pamir'in bileğindeki elimi çekmeden elimi avuçlarının arasına indirdim.

Pamir avuçlarının arasına koyduğum elimi sıkıca kavrayarak tutarken adımlarımızı adliyenin dışına doğru atmaya başladık. Adliyeden dışarı çıktığımızda Pamir'in tahammülsüz sesini duydum. "Bugün sırayla mı gönderiyorlar herkesi anlamadım ki." dedikten sonra adımlarını yavaşlatarak bana doğru döndü. "Bu adam sürekli senin dibinde mi bitecek böyle?"

"Pamir.. aynı yerde çalışıyoruz. Yan yana gelmemiz normal ama merak etme, ben ona ağzının payını veriyorum." dediğimde Pamir başını iki yana salladı. "Anlamış gibi durmuyor ama bir gün benim yumruğumun tadına bakarsa anlar." dediğinde hızla konuştum. "Sakın, sakın böyle bir şey yapma."

"Söz veremeyeceğim, o günden sonra zaten sinirime batmaya başlamıştı. Şimdi daha da fazla batıyor." dedikten sonra Volkan savcının taklidini yaptı. "Geçen ki buluşmamızı tekrarlayalım. Ben bir tekrarlarım görürsün." dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Pamir bana doğru bakıp kaşlarını çatarken konuştu. "Gülme Devrim, sinirliyim." dediğinde başımı iki yana salladım. "Gülmüyorum."

Bakışlarımı yere doğru eğerken hala el ele durduğumuzu gördüm. Onunla el ele olmak benim için o kadar normal bir şeydi ki hiç rahatsızlık hissetmemiştim bile. Elim ait olduğu yerdeydi, Pamir'in sıcacık elinin arsındaydı. Pamir'in bakışları da ellerimize doğru kaydığında mırıltısını duydum. "Keşke bu eller hiç ayrılmasa ellerimden.."

Söylediği cümleyle birlikte bakışlarımı ellerimizden çekerek ela gözlerine doğru çevirdim. "Pamir.. lütfen." deyip devam edeceğim sırada Pamir başını salladı. "Biliyorum, zaman.." dedikten sonra buruk bir tebessüm etti. "Şuan bile bana gülüyorsun, eskisi gibi uzaklaştırmıyorsun ya bu bana yeter." dediğinde burukça yüzüne doğru baktım. Pamir elimi bırakmadan diğer kolunu kaldırarak bileğindeki saate baktı.

Ardından bakışlarını bana doğru çevirerek konuştu. "Gitmem gerekiyor." dediğinde başımı salladım. "Tamam, benimde almam gereken bir ifade var zaten." dediğimde Pamir başını salladı. Ardından bakışlarını etrafta gezdirdikten sonra tekrar bana çevirdi. "Dikkatli ol, ben tembihledim herkesi ama yine de dikkatli ol. Aklım sende kalmasın."

"Merak etme, ifade alıp çıkacağım zaten." dediğimde Pamir onayladı. Ardından hiç beklemediğim bir anda bana doğru yaklaşıp dudaklarını sol yanağıma bastırarak küçük bir öpücük bıraktı. Şaşkınlıkla gözlerim aralanırken Pamir geri çekilerek gözlerime baktı. "Kolay gelsin sayın savcım."

Elimi avuçlarının arasından nazikçe bırakırken adımlarını arabasına doğru atmaya başladı. Şaşkınlıkla arkasından bakmaya devam ederken Pamir arabasına bindi. Bunu yapması hiç iyi olmamıştı. İçim özlemle kavrulurken sıcak dudaklarını yanağımda hissetmek bana hiç iyi gelmemişti hatta daha fazlasını istememe neden olmuştu. Kendimi toparlamak için genzimi temizleyip tekrardan adliyeden içeri girdim.

Kafamı nasıl toparlayacaktım bilmiyordum ama toparlamam gerekiyordu. İçeride oturan kız benim yardımımı bekliyordu ve ben elimden gelen yardımı yapacaktım onun için. Ona bunu yapan adamı bulacak ve en ağır şekilde cezalandırılması şeklinde hazırlayacaktım iddianameyi. Umuyordum ki bu davadan da anlımın akıyla, gerçek suçluyu cezalandırarak çıkacaktım.

Bölüm Sonu

 

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?

‣‣‣ Geçen bölümde Pamir'in anlatımından olan kısmı bu sefer Devrim'den okudunuz ve neler olduğunu öğrendiniz. Nasıldı sahne?

‣‣‣ Pamir ile Devrim'in sahneleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bazılarınız için bu yavaş geliyor ancak her şey sindire sindire olsun istiyorum. Bir anda her şey düzelemez ki..

‣‣‣ Yeni bir dava var elimizde. Ne düşünüyorsunuz bu davayla ilgili? Sizce neler olacak? Tahminlerinizi alayım.. Maalesef ki Türkiye'de tecavüz konusu çok fazla konuşuluyor ancak yapılan hiçbir şey yok. Tutuklananlar iyi hal indirimi alıyor, serbest bırakılıyor. Bu konuya da yer vermek istedim. En azından kurgularda istediğimiz gibi olsun bazı şeyler..

Yorumlarınızı bekliyorum, görüşmek üzere...

Loading...
0%