Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 14

@mutlusonsuz222

🖇️Bölümde ufak bir konuğumuz var, seveceğinizi düşünüyorum;) Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

14.Bölüm

Pamir Arslan'ın anlatımından,

"İnsanın mutsuzken, mutlu bir zamanı hatırlaması kadar büyük bir acı yoktur." demiş Dante. Bu söz içimdeki duyguları en iyi anlatan sözlerdi benim için. Devrim tarafından engellendikçe, kırıldıkça bu sözü çok iyi anlamıştım. Hep içimden keşke demiştim. Keşke sonumuz böyle olmasaydı, keşke yanında olsaydım, keşke gerçekten şehit olsaydım..

Bu düşünceler birkaç hafta kadar öncesinde kalmıştı. Çünkü biz iyileşiyorduk.. Devrim bana eskisi gibi bakıyordu, benimle eskisi gibi konuşuyordu, benimle olmaktan keyif alıyordu. Bu bizim için o kadar büyük bir ilerlemeydi ki. Hiç gelmeyecek sandığım anları yaşamaya başlamıştım onunla. Mesela o gün fırının sesi yüzünden dikkatimiz dağılmasa kendi isteğiyle beni öpecekti ya da beni göreve uğurlarken kendi isteğiyle sıkıca sarılmıştı. Bunlar o kadar güzeldi ki.

Bir şey olacakta aramızdaki bu ilerleme bozulacak diye çok korkmuştum ki insanoğlunun korktuğu başına mutlaka gelirdi. Annemin yaptığı o hareket Devrim'i benden uzaklaştırmıştı. Buraya geldiğimden beri hep karşılaştığım sessiz, sert haline dönmüştü dakikalar içinde. Bu devam edecek diye o kadar korkmuştum ki. Bana karşı yine aynı olacağı düşüncesi içimde uçuşan kelebekleri kaçırmıştı. Neyse ki korktuğum gibi olmamıştı, Devrim belki de her zamankinden daha dürüst olmuştu bana karşı. Bu yüzden mutluydum.

"Sonra Seray'ı düğünümüzde gördüm. Ama biliyordum, ikimizde birbirimize karşı boş değildik. O baş başa buluşmalarımızdan hep mutlu ayrıldık. Birbirimizi tanıdıkça daha çok sevdik." dedi Ahmet abi iç geçirerek. Ardından ekledi. "İki tane kızımız var şimdi, o gün sorsan anneme çok kızmıştım ama şimdi ona ne kadar teşekkür etsem az bizi birleştirdiği için." Ahmet abi, Seray yenge ile nasıl tanıştığını anlatırken hepimiz dikkatle onu dinliyorduk.

Yorucu geçen iki günün ardından biraz dinleniyorduk. Dinlenirken de sohbet etmeyi ihmal etmiyorduk. Bunca yorucu gün, sayısını bilmediğimiz kadar çatışma, gördüğümüz leşler sonrası kendi hayatlarımızdan bahsetmek, bu yıpratıcı anlarla daha kolay başa çıkmamızı sağlıyordu. Ve onların arasına yeni katılmış biri olarak onları daha yakından tanımama neden oluyordu.

"Vay be komutanım, buradan görücü usulü evliliklerden de aşk doğuyor cümlesini çıkartabiliriz." dedi Batuhan. Ardından ekledi. "Anama söyleyeyim de benim için birini bulsun bari." dediğinde güldüm. Acaba annemin bulduğu kızı Batuhan'a mı yönlendirseydim?

"Annem ne zamandır bir kızın resmini gönderiyor bana, ben yok diyordum. Kabul mu etsem acaba?" dedi Soner düşünceli bir sesle. Kabul etme sebebini tahmin edebiliyordum. Ya hayatının aşkını bulmayı bekliyordu ya da asker olduğu için arkasında birini bırakma düşüncesine hazır değildi.

"Sizin düğün ne zaman Kürşat?" dedi Hakan meraklı bir sesle. Aramızda tek nişanlı oydu. Kürşat matarasından su içtikten sonra cevap verdi. "Daha tarih almadık komutanım ama yaza olacak inşallah. Daha ev falan bulamadık zaten, lojmandan bir yer ayarlayabilirsek." dediğinde Taner, Kürşat'ın omzuna doğru vurdu. "Kayınbaban albay, bir sözüne bakar be Kürşat."

Ahsen, Baran albayımın kızıydı. Bende daha yeni öğrenmiştim bunu. Aynı zamanda revirde hemşirelikte yapıyordu. İkisi taburda tanışmışlardı ve aralarındaki ilişkiyi ilerletmişlerdi.

"Sizde biri yok mu Hakan komutanım?" dedi merakla Yiğit. Hakan ona doğru bakarken omuz silkti. "Yok be oğlum, ne arasın?" dedi Hakan. Yiğit ise kaşlarını çattı. "Yakışıklı adamsınız vesselam, olur bir gün." dediğinde Hakan eyvallah dercesine başını eğip kaldırdı. Ardından da merakla konuştu. "Bana soruyorsun, sende yok mu bir şey?" dediğinde Yiğit derin bir iç çekti. "Yok komutanım ya, vardı biri. Hastanede hemşireydi, tayini çıkmış."

Yiğit'in söylediği şeye üzülmüştüm. İnsanın reddedilmesi veya sevdiği birini kazanamadan kaybetmesi kötü bir şeydi. Umarım ki karşısına tekrardan sevebileceği biri çıkardı ya da kaderinde varsa o kızla tekrar karşılaşırlardı.

"Canını sıkma aslanım, daha karşına çok kişi çıkar." dedim kendimden emin bir şekilde. Yiğit buruk bir şekilde "umarım.." derken Batuhan'ın sesini duydum. "Siz komutanım? Devrim savcımla aranızda bir şeyler olduğunu biliyoruz. Nasıl tanıştınız anlatmayacak mısınız?" dediğinde tam konuşacağım sırada Hakan araya girdi. "Öyle bir tanışma ki onlarınki aynı masallardaki gibi."

Bakışlarımı Hakan'a çevirdim hızlıca. "Hakan, bu aralar benimle uğraşmadan duramıyorsun. Bana bak yoksa sen?" deyip duraksadığımda Hakan ne demek istediğimi anlayarak kaşlarını çattı. "Siktir git Pamir, dediği lafa bak." verdiği tepki ile gülerken Batuhan'ın sesini duydum. "Hadi komutanım, merak ettik." dediğinde bakışlarımı Hakan'dan çekerek time doğru çevirdim.

"4 yıl önce tanıştık biz hatta 5'e yaklaştık diyebilirim." dedim dudaklarımı yalayarak. O gün her zaman zihnimin köşesinde canlanmaya devam etmişti. Görevdeyken gözlerimi kapattığım anlarda o anı düşünmüştüm hep. Ardından ekledim. "Elinde kahveyle çıkıyordu bir kafeden. Bende içeri girecektim ama elimdeki telefona bakıyordum, o zamanlar özel kuvvetler eğitimi alıyordum telefonda da onunla ilgili bir şeye bakıyordum. Görmemişim hiç, çarpıştık. Elindeki kahve tüm notlarına döküldü." deyip duraksadım. O gün gözlerimin önüne geldiğinde gülümsemeden edemedim yine.

"Aha tam romantik filmlerde sevgililerin tanışma anı." dedi Batuhan gülerek. Dirseğini bacağına yasladıktan sonra elini çenesine koydu. Yiğit ise Batuhan'a cevap verdi. "Bir susta konuşsun adam, ne reklam gibi araya giriyorsun." dediğinde Batuhan ters bir biçimde baktı Yiğit'e doğru.

Bense onları gülerek izledikten sonra sözlerime devam ettim. "Ağlamaklı sesini duydum, meğer sınavı varmış o gün. O ağlayınca ne yapacağımı bilemedim. Kafe Ankara Hukuk'a yakındı, bende notlardan dersin adını ve Devrim'in ismini görmüştüm. Kuzenim de orada okumuştu ve o zamanlar öğretim görevlisiydi ondan notları alıp okula götürdüm." dediğimde Soner'in sesini duydum. "Vay be komutanım, baya romantiksiniz he." dediğinde güldüm. "Tabii Devrim hanımda bu romantikliğe dayanamadı değil mi?" dedi Taner merakla.

Hakan ise benden önce davrandı. "Yok be oğlum, komutanınız dökülen kahveyi telafi etmek için kahve ısmarlamak istemiş ama kız reddetmiş." dediğinde şaşkınlıkla bana doğru baktı tüm tim üyeleri. Bense Hakan'a doğru döndüm. "Sınavı vardı, ondan kabul etmedi." dediğimde Hakan 'yav he he' bakışı atarak time baktı ve başıyla beni işaret etti. "Kendini böyle teselli ediyor."

Elimi Hakan'ın omzuna koyup sert bir şekilde birkaç kere vururken mırıldandım. "Senin işin bana düşecek Hakan efendi, o zaman görüşeceğiz." dediğimde Hakan umursamaz bir biçimde baktı bana. O sırada Kürşat'ın sesini duydum. "Hadi komutanım devam edin, merak ediyoruz."

Bakışlarımı Hakan'dan çekip time çevirdim. "Bir süre hiç karşılaşmadık, bende yoğundum o sırada. Okula falan gitmeyi düşündüm ama gidemedim. Ne diyecektim ki? Sonra bir gün babam bir düğüne gitmek için zorladı beni. Bende zorla gittim. Masaya geçip oturduk işte ben telefona bakıyorum. Babamın sesini duydum, Turanlar geldi dedi." dedikten sonra derin bir iç çektim. Devrim'i tekrar gördüğüm o an hayatımın şokunu yaşadığım andı çünkü.

"Başımı bir kaldırdım, Devrim." dedikten sonra ekledim. "Meğer ailelerimiz tanışıyormuş zaten, babalarımız arkadaşmış. Babası Turan amca benim komutanımdı o zamanlar, abisi devre arkadaşımdı. Annelerimiz arkadaştı." diye sayarken Ahmet abi küçük bir tebessümle konuştu. "Desene sizin tanışmanız zaten kaderde varmış." dediğinde Soner onayladı. "Aynen öyle komutanım, peki bunca zaman hiç karşılaşmamanız?"

"Kader işte, belki kaç defa birbirlerinin yanından geçip gittiler. Belki kaç defa birbirlerinin sesini duydular ama olmayınca olmuyor." dedi Ahmet abi.

Başımı sallayarak onayladım Ahmet abiyi. Öyleydi, abisi benim arkadaşımdı ama ben bir gün bile Devrim'i sormamıştım ona. Çünkü hatırlamıyordum bile ya da Bora hiç bahsetmemişti. Turan komutanımı konuşurken duymuştum ama umuruma bile gelmemişti. Belli ki bizim için doğru zaman o zamanlar değildi. Yine de belki de biz o kafenin önünde tanışmasaydık muhtemelen ailelerimiz sayesinde bir gün tanışacaktık. Böylesi bizim için daha iyi olmuştu ama. Ailelerimiz sayesinde tanışsaydık, daha doğrusu birbirimizi hatırlasaydık -Devrim henüz bir bebek olduğu için beni hiçbir zaman tanımazdı muhtemelen- bizden abi kardeş gibi olmamız beklenebilirdi, ben asla böyle bir şeyi kabul edemezdim.

"O gün düğünde epey samimiyet kurduk, sonra birçok kez görüştük. Artık ikimizin de duygularından emin olduktan sonra açıldım." dediğimde Batuhan konuştu. "Eminim romantikliğinizi konuşturmuşsunuzdur." dediğinde güldüm. "Yaptık bir şeyler aslanım." dedikten sonra ekledim. "Her şey çok güzel ilerledi, ailelerimize söyledik. Annem zaten çok istekliydi, onun annesi de. Babalarımız sorun çıkarmadı, benim kardeşim onun hayranıydı zaten. Bir tek abisi Bora pek hoş karşılamadı. Ama kabullenmek durumunda kaldı." dedim iç geçirerek. Bizim için sıkıntılı olan dönem şimdi başlıyordu.

Yiğit beni anlayarak söyleyeceklerimi benden önce dile getirdi. "Sonra sizin tayininiz Hakkari'ye çıktı." dedi Yiğit benden onay beklercesine. Başımı sallarken devam ettim sözlerime. "Evet, beni bekleyeceğini söyledi. Bekledi de. Uzaktık birbirimizden ama aşkımız yetiyordu." dedikten sonra duraksadım ve düşünceli bir şekilde mırıldandım. "Sonra da görev emri geldi, o beni şehit oldu bildi. Bense onu uzaktan sevmeye devam ettim." dedim sıkıntılı bir şekilde. O günleri hatırlamayı hiç istemiyordum. Üç yıl nasıl geçmişti hiç bilmiyordum.

"Yapmayın be komutanım." dedi Kürşat üzüldüğünü belli eder bir sesle. Ona durgunca bakarken Batuhan'ın sesini duydum. "Ah be, hiç bunu düşünmemiştim ben. Sadece ayrıldınız sandım." dedi hayal kırıklığı ile. Ardından da ekledi. "Ondan tabura geldiğinde size çok kızgındı, yıllarca sizin acınızı çekmişti ama aslında ölmemiştiniz."

Batuhan'ın ardından Taner'in sesini duydum. "Çok zor olmuştur, Devrim savcıma hak verdim şuan." dediğinde Soner katıldığını belirtircesine ekleme yaptı. "Neden bu kadar sert olduğuna şaşmamalı." dedi mırıldanarak.

"Siz öyle sert durduğuna bakmayın, aslında çok iyidir Devrim. Siz biraz kötü bir anda tanıdınız onu. Yaşadıklarının en yakın şahidi benim, hayatı ve mesleği onu bu hale getirdi." dedi Hakan, Devrim'i savunurcasına. Haklıydı. Yine iyi dayanmıştı.

"Ben onun yerinde olsam aklımı oynatırdım galiba. Babası asker, abisi asker, siz askersiniz ve sizi öldü biliyordu. Sonra ölmediğinizi öğrendi. Çok iyi başa çıkıyor." dedi Yiğit hayranlık dolu bir sesle. Ardından Ahmet abinin sesini duydum. "Sizin de imtihanınız buymuş demek ki..."

Hepsi o kadar haklıydı ki. Böyle anlatıldığında ilk günlerimiz masal gibi geliyordu, gerçekten de öyleydi. Birbirinizi seven iki kişi için mükemmel günlerdi. Ama sonrası tam kabus gibiydi. Devrim için her şey üst üste gelmişti, benim içinde dayanmak kolay değildi. Yine ikimizde iyi başa çıkmaya çalışıyorduk, ya da çalışamıyorduk.. Bilmiyordum bunun cevabını.

Ortamda sessizlik oluşurken duyduğumuz kıpırtılarla oturduğumuz yerden hızla kalkarken silahlarımızı sesin geldiği yöne doğru çevirdik. Operasyon üniformasıyla bize yaklaşan askerleri görmemizle birlikte tanıdık olan o tok sesi duydum. "Bozkurt Timi, Diyarbakır!" Emrimle birlikte onlara doğrultulan silahlar inerken komutanımda kendi askerlerine emir vererek bize doğrultulan silahların inmesini sağladı.

Adımları bize doğru yaklaşırken büyük bir hevesle konuştum. "Sizi görmek büyük bir şeref yüzbaşım." dediğimde askerlerim hazır ol pozisyonuna geçerken Alparslan komutanım tok sesiyle emir verdi. "Rahat asker!" dedikten sonra bana doğru baktı. "Seni görmekte öyle üsteğmen." Elini bana doğru uzattığında kavrayarak sıkıca tuttum.

Alparslan Türkoğlu, harp okulumda benim üst devrelerimdendi. Görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki. Mezun olduktan sonra arada sırada görüşmüştük ancak benim göreve gitmemle birlikte aramızdaki diyalog kopmuştu. Alparslan yüzbaşı başıyla Hakan'a selam verdiğinde Hakan selamını aldı. "Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk aslanım, nasılsın?" dediğinde Hakan cevap verdi. "İyiyiz çok şükür, seni gördük daha iyi olduk komutanım." Alparslan komutan elini Hakan'ın omzuna atarak sıktı. "Bilmukabele."

Hakan bizimkilerin yanında giderken Alparslan komutanım kendi askerlerine dönerek konuştu. "Paydos arkadaşlar, dinlenebilirsiniz." dediğinde askerleri bizimkilerin yanına doğru ilerledi. Onlar kendi aralarında kaynaşırlarken ben komutanıma doğru döndüm.

"Seni görmeyi beklemiyordum hiç." dediğimde Alparslan gülümsedi. "Sınırda hareketlilik var dediler geldik, Harun komutanım bahsetmişti Hakkari'den bir timde olacak diye ama sizin olduğunuzu tahmin edemedim." dedikten sonra ekledi. "Haberlerini Hakan'dan aldım, başına neler gelmiş."

"Görev karşısında boynumuz kıldan ince..." dediğimde başını sallayarak onayladı beni. "Öyle, sayende elimize iyi bilgiler geçti." dediğinde başımı salladım. "Elimizden geldiğinde komutanım." dedikten sonra ekledim. "Fırat'ın haberini aldım.." dediğimde sert yüz hatlarından büyük bir hüzün bulutu geçtiğine şahit oldum. Benimle Hakan neyse Fırat ile o öyleydi. Şimdi Fırat bir şehitti. "Başımız sağ olsun." dediğimde Alparslan komutanım sertçe yutkundu. "Vatan sağ olsun, siz sağ olun."

Cebinden telefonunu çıkartırken açma tuşuna basarak konuyu değiştirmek adına konuştu. "Telefon çekiyor mu burada? Evdekileri aramam lazım, ne zamandır konuşamadık." dediğinde başımı salladım. "Çekmesi lazım, bizimkiler konuşuyorlardı." dedikten sonra ekledim. "Düğününüze gelemedim ama yengeye tebriklerimi iletirsin." dediğimde güldü. "İletirim. Bir gün yolun düşerse seni bekliyoruz, tanıştırmak isterim." dediğinde başımı salladım. "İnşallah, bende tanışmak isterim." dediğimde konuştu. "İzninle ben bir arayayım, bizim kız uyumadan sesini duymak istiyorum." dediğinde gülerek onayladım.

Aramızda çok fazla yaş farkı yoktu ancak ikimizin içinde bulunduğu hayatlar farklıydı. Evlenmişti, bir aile, yuva kurmuştu. Bense hala olduğum yerde sayıyordum. Ancak Devrim'e de dediğim gibi biz çok mutlu olacaktık, bizimde bir ailemiz ve çocuklarımız olacaktı. Bu kalbimin en derinliklerinde hissettiğim bir düşünceydi ya da olmasını çok istediğim bir şeydi bilmiyordum.

Bende cebimden telefonumu çıkartarak açma tuşuna basıp birkaç saniye açılmasını bekledim. Sohbeti dinlerken açmamıştım telefonu, şimdi tam zamanıydı. Telefon açıldığında ekrana düşen bildirimleri gördüm. İlk ikisi Burçe'dendi.

"Abilerin birtanesi, Devrim ablama nasıl yardım ettin bana da taktik versen ya."

"Küstüm gerçekten sana, resmen pabucumu dama attın. Ararsan trip atacağım."

"Ağız tadıyla da küsemiyoruz, kendine dikkat et. Görev dönüşü ara beni mutlaka."

Mesajları gülerek okudum. Devrim'e yardım edip ona etmedim diye bana trip atıyordu. Elimden bir şey gelmiyordu, o zamanlar Devrim'den alışıktım bazı derslere ve yanında olduğum için kolayca destek atabiliyordum. Ama şimdi hem dersleri unutmuştum hem de Burçe'nin yanında değildim. Hızlıca cevap yazdım.

 

 

 

"Devrim'e sorsana, o sana yardım eder. Ankara da Sinem'de var, ona da gidebilirsin."

Burçe'ye cevap verdikten sonra mesaj kutusundaki diğer mesaja baktım. Devrim'den gelmişti. Şaşkınlıkla mesaja tıkladıktan sonra hızlıca mesajları okudum.

"Mesaj atıp atmamak konusunda kararsız kaldım.."

"Bana mesajlarımı sevdiğini söylemiştin, ona istinaden atmak istedim. Giderken aramızın kötü olduğunu düşünüyordun. Merak etme iyiyiz, annen ne düşünürse düşünsün benim için senin düşüncen önemli.."

"Sadece bunu söylemek istedim, kendine dikkat et."

Çekimser bir şekilde yazdığı mesajı defalarca okudum. Hala daha yanımda çekinmesi, sanki bir tepki vereceğimi düşünerek yaptığı açıklama derinden yaralamıştı beni. Ben ve onun mesajından, aramasından rahatsız olmak. Bu üç kelimenin yan yana gelmesi bile imkansızdı benim için. Yıllarca onun mesajlarını okumayı beklemiştim ben. Şimdi nihayet gardını indirip bana mesaj attığına ancak sevinirdim ki çokta sevinmiştim.

Hiç beklemeden numarasının üzerine tıkladım ve telefonu kulağıma götürdüm heyecanla. Sesini duymayı özlemiştim. Telefon hemen açılırken Devrim'in güzel sesi kulaklarımın pasını sildi. "Efendim?" Hem korkar bir biçimde hem de merakla sorgularcasına söylediği sözden sonra iç çektim. "Nasılsın?" dediğimde Devrim rahatlamış bir nefes verdi. "İyiyim, sen nasılsın asıl?" dediğinde gülümsedim. "Sesini duydum, mesajlarını aldım daha iyi oldum."

"Ben, için rahat etsin diye yani." diyerek yeniden kendini açıklama zahmetine girerken engelledim. "Bana açıklama yapma güzelim. Sen bana mesaj olarak küçücük nokta bile atsan ben sorgulamam, Devrim bana mesaj atmış diye sevinirim. Eskiden nasılsa şimdi de aynı, senin mesajların yüzümü güldürmeye yetiyor." dediğimde Devrim genzini temizleyerek cevap verdi. "Sevindim buna." dedikten sonra ekledi. "Herkes iyi mi?"

"Hepimiz iyiyiz, sende iyi ol." dedikten sonra ekledim. "Gitmeden önce halinden pek memnun değildim, geldiğimde seni öyle bulmak istemiyorum." dedim endişeli bir sesle. Devrim ise mırıldandı. "Toparlanıyorum.." dedikten sonra ekledi. "Siz ne zaman döneceksiniz?" dediğinde iç geçirdim. "Bilmiyorum güzelim, elimizden geleni yapıyoruz ama net bir şey söylemek zor sende biliyorsun."

Neden sorduğunu biliyordum. Daha göreve gitmeden evvel konuşmuştuk birlikte düğüne gideceğiz diye. Ama şimdi yanında olamıyordum. Bizim mesleğin zorluklarından biri de buydu işte. Bir plan yaparsın ancak görevler planlardan daha önce gelirdi.

"Biliyorum... Yeter ki iyi olun da gerisi önemli değil." dedi Devrim samimi bir sesle. Ardından da ekledi. "Pamir, aklın bende kalmasın. Mesajda da söylediğim gibi, senin ne düşündüğün benim için daha önemli. Sen bana istediğini söyledin, bizim için çabalıyorsun. Bende bunu görmezden gelemem, annenin düşünceleri her ne kadar beni üzse de ikiniz birbirinizden bağımsızsınız. Sen gitmeden önce sana bunları söyleyemedim çünkü benimde kafam karışıktı ama şimdi.. Yani biraz kafamı topladıktan sonra bunu sana söyleme ihtiyacı hissettim. Çünkü ben senin için nasıl endişeleniyorsam sende benim için endişeleniyorsun bunu anlıyorum.."

Düşüncelerini küçük bir tebessümle dinledim. Kendini bana açıklamasını geçtim, ilk defa böyle uzun uzun konuşup düşüncelerini dile getiriyordu. Onda en özlediğim şeylerden biriydi bu; böyle uzun uzun konuşup bir şeyler anlatması.. Saatlerce konuşsa, bıkmadan usanmadan saatlerce dinlerdim onu.

"Pamir... Orada mısın?" dedi Devrim merakla. Daha ben cevap veremeden tekrar konuştu. "Biraz fazla konuştum farkındayım. Kendimi açıklamak için." dedikten sonra oflayarak ekledi. "Anladın beni değil mi? Konuştukça batıyor gibi hissediyorum." dediğinde sesli bir şekilde güldüm. Devrim ise konuştu. "Ya Pamir, gülmesene." Şuan kaşlarını çatıp benden bir cevap beklediğine emindim.

"Çok tatlısın..." dayanamayarak düşüncelerimi dile getirdiğimde Devrim'den ses gelmedi. Bense devam ettim sözlerime. "Böyle uzun uzun konuşmalarını özlemişim onu düşünüyordum. Yani bir yere gittiğim yok." dediğimde Devrim cevap verdi. "Ne bileyim ses vermediğin için." dedikten sonra ekledi. "Neyse ben çok tutmayım seni, ailenle de konuş. Söylediklerimi unutma."

"Senin ağzından çıkan cümleleri ben tekrar tekrar zihnimde oynatıyorum her saniye, unutmak mümkün mü?" dedikten sonra ekledim. "Görüşürüz güzelim." dedikten sonra aklıma gelen şeyle birlikte Devrim'in cevap vermesini engelleyerek konuştum. "Eğer düğüne gelemezsem, şimdiden özür dilerim... Sen mutlaka gidip eğlen."

"Özür dileme, çünkü senin suçun değil..." dedikten sonra bir süre sessiz kaldı. İkimizde kapatmak istemiyorduk bunu anlıyordum ama kapatmak zorundaydık. Devrim'de bunu biliyordu, o yüzden sessizliği fazla uzatmadan konuştu. "Kendine dikkat et, görüşürüz."

Telefonun kapanma sesini duyduktan sonra kulağımdan indirdim ve ekrana gülümseyerek baktım. İyileşiyorduk, onun bana karşı böyle açıldığını duymak, görmek o kadar iyi geliyordu ki. Biliyordum, bir gün mutlaka bu resmiyette bitecekti ve biz eskisi gibi olacaktık...

 

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol'un anlatımından,

Birileri için endişelenmek, birileri için gece uykusunu doğru düzgün uyuyamamak, birileri için gözünün sürekli telefonda olması, özel günlerde kapıda beklemek, bir haber alacak mıyım diye beklemek, gelen her haberde yüreği ağzında olmak.. Bunlar bu yaşıma kadar neredeyse her Allah'ın günü yaşadığım duygulardı.

Küçükken babamı beklerdim, gelsin birlikte vakit geçirelim diye, annemin endişesini anlayamazdım ilk başta. Sonra büyüdükçe her şey yerli yerine oturmuştu ve onunla birlikte babamı beklemeye başlamıştım ve onunla birlikte korkmuştum. Sonra abim, Harp okulunu yazıp okuyana kadar sıkıntı olmazken okul bittikten sonra ve Şırnak'a gittiğinde onu beklemiştim. Bu sefer yanımda annemde yoktu, babam içten içe korksa da alışkın olduğundan bana çaktırmazdı. Bu yolda bir başıma kalmıştım.

Abimden önce Pamir gitmişti, ondan haber almak, mesajlarıma cevap vermesini beklemek zulüm gibiydi. Sonra şehit olduğu haberini almak.. Tüm korkularım bundan sonra başlamıştı. Abimi daha bir korkuyla beklemeye başlamıştım, her kapı çaldığında karşımda Pamir'de olduğu gibi bir rütbeliyi görmekten korkmuştum.

Hala daha da bekliyordum. Pamir'i bekliyordum, abimi bekliyordum. Ömrüm bekleyerek geçiyordu... Ama ucunda kavuşmak varsa, mutlu günler varsa beklemeye değerdi.

Telefonum çaldığında ekrana doğru baktım. Abimin aradığını görerek hızlıca telefonu elime alırken derin bir nefes verip sakinleşerek telefonu açtım ve kulağıma götürdüm. "Efendim abicim?" dediğimde abimin sesini duydum. "Devrim, nasılsın güzelim?"

"İyiyim, işteyim. Sen nasılsın? Ne zaman döneceksiniz?" dedim merakla sorularımı sıralayarak. Abimin kıkırtısını duydum ilk önce. Ardından da sesini. "Onun için aradım bende, bugün sabaha karşı döndük, yaralı yok çok şükür." Dediğinde derin bir nefs verdim. "Allah'ım şükürler olsun." Diyerek elimi kalbime yasladım.

"Aslında sana söyleyeceğim bir şey daha var." Dediğinde merakla konuştum. "Neymiş o?" dediğimde abim cevap verdi. "Hakkari'ye geliyorum." Dediğinde şaşkınla konuştum. "Ne zaman geliyorsun? Yatağını falan hazırlayayım." Dediğimde abim mırıldandı. "Temelli geliyorum güzelim. Orada öyle tek başına kalmana gönlüm razı olmadı. Komutanımla konuştum, görev yeri değişikliği istedim. Onlar da kabul ettiler." Dediğinde gözlerimin dolmasını engelleyemedim. "Dünyanın en iyi abisi olabilir misin sen?"

Titrek bir sesle konuşurken abimin kaşlarını çattığına emindim. "Sakın ağlayayım deme, ben ağla diye yapmadım bunu." Dedikten sonra ekledi. "Ayrıca biliyorum, dünyanın en iyi abisiyim." Dediğinde güldüm. "Öylesin." Dedikten sonra ekledim. "Yalnız abicim, Sinem'in de tayini çıktı buraya. Yanıma gelecekti." Dediğimde abim ne söylemek istediğimi anlayarak araya girdi. "Merak etme, ben kalacak bir yer ayarlayacağım. Lojmanda tanıdık birkaç kişi var." Dedikten sonra ekledi. "Benim şimdi kapatmam gerekiyor, iki bilemedin üç güne kadar gelirim oraya. O zamana kadar kendine dikkat et."

"Sende dikkat et, görüşürüz." Dedikten sonra telefonu kapatarak kulağımdan indirdim.

O kadar mutluydum ki kelimelere dökemezdim bile. Burada kendimi yalnız hissederken birden sevdiğim iki insanı yanı başıma geliyordu. Sinem'in yaptığı fedakarlıktan sonra abimin yaptığı fedakarlık beni o kadar duygulandırmıştı ki. İyi ki onlara sahiptim.

Bu aralar şanslıydım ki hep güzel haberler alıyordum. Dün akşam da Pamir'le konuşmuştum ve iyi olduğunu öğrenmiştim. İçim o kadar rahatlamıştı ki. Bir de sağ salim dönse dünyalar benim olurdu. Benimle düğüne gelecekti, öyle konuşmuştuk ancak gelemeyecek gibi duruyordu. Bu duruma ne kadar üzülsem de mecburen tek gidecektim.

Çalan kapıyla birlikte dikkatim dağılırken gerekli komutu verdim. "Girin." Kapı açıldığında merakla içeri giren Tuna beye baktım. "Savcım, bir ceset bulunmuş. Konumu atıyorum size hemen." Diyen Tuna beyle birlikte ayağa kalktım. "Tamamdır."

Hızlı bir şekilde kabanımı giyerek odamdan çıktığımda Tuna bey arkamdan kapımı kilitledi. Hızlı adımlarla arabama doğru ilerlemeye başladım. Artık Mesut ve Engin benimle değillerdi, dava kapandığı için başsavcımla istişare ederek korumaya gerek olmadığına karar vermiştik. Ancak ben bir araba alana kadar bu arabayla idare edecektim. Araca binerek çalıştırdığımda hızlıca bana atılan konumu açtım. Buraya çok uzak değildi.

Hızlıca adliye otoparkından çıkarak adrese doğru ilerlemeye başladım. Olay yerinin biraz uzağına arabamı park ettikten sonra hızlı ve kendimden emin bir şekilde olay yeri giremez bandına doğru ilerlerken evin bahçe kapısında dikilen Cenk komiseri gördüm. Bakışlarımız buluştuğunda Cenk komiser dikildiği yerden hareket ederek bana doğru gelmeye başladı.

"Aç yolu, savcı hanım girecek." Diyerek benim geçeceğim yerde dikilen polislere seslenirken polislerden biri geçmem için sarı bandı kaldırdı. Bense bandın arkasına geçtik sonra emir verdim. "Dağıtın kalabalığı! Seyirciye gerek yok." Dediğimde Cenk komiser seslendi. "Duydunuz savcımı, dağıtın seyircileri."

Bandın etrafına dizilmiş olan insanlar uzaklaştırılırken Cenk komiser ile ortada buluştuk. "Yine aynı davadayız ha komiser?" dediğimde Cenk komiser başını eğip kaldırdı. "Sizinle tekrar aynı davada yer almak bir onurdur savcım." Dediğinde gururum okşansa da bunu belli etmeden konuya girdim. "Olay yeri inceleme geldi mi?"

"Geldi savcım, inceliyorlar." Dedikten sonra eliyle bahçeden içeriyi işaret etti. "Buyurun, bu taraftan." Dediğinde önden ilerleyerek bahçeden içeri girdim. Cenk komiser arkamdan gelirken merakla konuştum. "Cesedi kim bulmuş? Dediğimde Cenk komiser cevap verdi. "Şurada dikilen kadın savcım." Diyerek eliyle işaret ettiği kadına baktım.

Orta yaşlı bir kadındı. Eliyle köpeğinin tasmasının ipini tutuyordu. Muhtemelen köpek cesedin kokusunu alarak bulmuştu. Bakışlarımı kadından çekerek konuştum. "Emniyete alalım ifade için." Dediğimde Cenk komiser beni onaylayarak ekip arkadaşlarına işaret verdi. Bense eve doğru baktım. Tek katlı, müstakil bir evdi. Uzun süredir de kimse yaşıyormuş gibi durmuyordu bahçeden.

"Ev kime ait bakıldı mı?" dediğimde Cenk komiser başını salladı. "Ev aylardır boş savcım ancak bir kadın kirada oturuyormuş. Kirada oturan kişiye ulaşmaya çalışıyoruz." Dediğinde etrafa bakınmaya devam ettim. "Komşulara sorulsun, en yakın kameralar toplansın."

Söylediğim şeyler onaylandığında cesede doğru yaklaştım. Yaklaştığım anda burnuma o kötü koku dolarken yüzümü buruşturdum. Böyle koktuğuna göre uzun süre olmuştu öldürüleli. Ceset muhtemelen 30'larının başında bir kadına aitti. Saçları gömüldüğü topraktan izler taşıyordu, yüzü gözü pek tanınacak gibi değildi. Karnında kurumuş kan lekeleri vardı, göründüğü kadarıyla bir kesici aletle yaralanmıştı.

"İlk çıkarımlarınız neler Derya Hanım?" dedim yanımda dikilen ve olay yeri inceleme ekibinden olan arkadaşa. "Muhtemelen yeni öldürülmemiş savcım, detaylı bir şekilde inceledikten sonra net bir şey söylemek daha iyi olur ancak görmeniz gereken bir şey var." Dediğinde kaşlarımı çatarak sorgulayıcı bir biçimde baktım Derya hanıma.

Derya hanım cesede doğru eğilerek eldivenli olan elleriyle cesedi tutup sağa doğru çevirdi. Ardından da kadının saçını geriye doğru atarak boynunu net bir şekilde görmemi sağladı. Açık olan boynunda kahverengi bir doğum lekesi vardı ve onun üzerinde de çarpı işareti vardı. Bu çarpı işareti muhtemelen onu öldüren kişi tarafından yapılmıştı. Bir bıçakla ya da kesici herhangi bir şeyle yapıldığı belliydi.

"Ne bu şimdi? Katil kendi izini mi bırakıyor yoksa tesadüf mü?" Cenk komiserin söylediği şey ile birlikte eğildiğim yerden doğruldum. Bakışlarımı ona doğru çevirirken cevap verdim. "Bunu ortaya çıkartmak bizim görevimiz komiser." Dedikten sonra Derya hanıma döndüm. "Bir an önce incelemeye başlayın ve bulduğunuz her şeyi benimle paylaşın." Dediğimde Derya hanım beni onayladı.

Bakışlarımı tekrardan Cenk komisere çevirdim. "Etraf didik didik aransın, cinayet aleti de buradadır kim bilir?" dediğimde Cenk komiser beni onayladığında ekledim. "Emniyete gidelim, ifadeyi alalım." Dediğimde birlikte evin bahçesinden çıktık.

Ben kendi arabama doğru ilerlerken Cenk komiser de kendi arabasına bindi. Arkalı önlü bir şekilde emniyete ilerledikten sonra arabamı park ederek indim. Hızlı adımlarla emniyete girip cinayet büroya ilerlediğimde buraya gelmeyi uzun bir süre olduğunu fark etmiştim.

Benim peşimden ilerleyen Cenk komiser ise konuştu. "Sorgu odasına mı indirelim hanımefendiyi?" dediğinde reddettim. "Senin odana alalım komiser." Dediğimde Cenk komiser işaret verdi. "Hanımefendiyi alalım odaya."

Cenk komiserin seslendiği polis memuru kadını odaya alırken ben bakışlarımı tekrardan Cenk komisere çevirdim. "Kameralar incelensin, bahçeye giren çıkan kişiler mutlaka tespit edilsin. Maktulün kimliği belli olduğunda kayıp ilanı var mı bakılsın." Dediğimde Cenk komiser onayladı. "Emredersiniz savcım."

Daha fazla beklemeden adımlarımı Cenk komiserin odasına doğru atmaya başladım. Arkamdan Cenk komiser ile ifadeyi yazmak için polis memuru ilerlemeye başladılar. Birlikte odaya girdiğimizde bakışlarım anında cesedi bulan hanımefendiyle buluştu. Elinde tuttuğu plastik su bardağı korktuğu için titriyordu. Hem meraklı hem de çekimser bir şekilde bakıyordu gözlerime.

"Ben cumhuriyet savcısı Devrim Akyol, cesedi siz bulmuşsunuz." Dedikten sonra ekledim. "İsminiz neydi?" diyerek tam karşısındaki yere geçip oturdum. Cenk komiser yanımda dikilerken ifadeyi alacak olan polis memuru masaya geçerek oturdu ve bizim konuştuklarımızı yazmaya başladı. "Selma Güngör."

"Selma Hanım, orada ne yapıyordunuz?" diye sorduğumda dikkatle kadına bakmaya devam ettim. Selma hanımsa beklemeden cevap verdi. "Ben köpeğim finoyu gezdirmeye çıkmıştım. Evim hemen bir sokak arkada, tozlu caddesinde." Dediğinde başımı salladım. "Köpeğiniz mi buldu cesedi?" dedim sorumu değiştirerek. Selma hanım başını salladı. "Evet, bahçe kapısı açıktı. Fino da birden oraya doğru gitmeye başladı, ben çıkartmaya çalıştım ama beni dinlemedi. Öyle hızlı koştu ki tasmasının ipini bile tutamadım." Dedikten sonra bir süre duraksayıp bardaktaki sudan içti.

Ardından sözlerine devam etti. "Sonra etrafı koklaya koklaya dolaşmaya başladı. Bir şeyler arıyordu sanki. Bende etrafa bakındım evde biri var mı diye. O sırada bir yeri eşelemeye başladı. Hızlıca yanına gittim, yanına gittiğimde eşelediği topraktan bir el çıktığını gördüm. Sonra hemen polisi aradım zaten, çok korkunçtu." Dediğinde ağlamaklı bir nefes verdi.

İfadesi gayet olağandı, kamera kayıtlarından anlattığı şeyleri doğrulamamız mümkündü. Bunu es geçerek aklımdaki soruyu dile getirdim. "Peki etrafta biri var mıydı? Ya da şüpheli bir şey? Eve baktım dediniz, dikkatinizi çeken bir şey oldu mu?" dediğimde başını iki yana salladı Selma hanım. "Hayır, sokak boştu ben köpeğimi gezdirirken. Ev boş görünüyordu, yani birini falan görmedim." Dediğinde başımı salladım. "İşbirliğiniz için teşekkür ederiz." Dedikten sonra oturduğum yerden kalktım.

Odadan dışarı çıktığımda Cenk komiser de benimle birlikte dışarı çıktı. Ona doğru dönerek hızlıca konuştum. "Kamera görüntülerinden ifadesini doğrulayın, evi dediği gibi diğer sokakta mı tespit edin. Sorun yoksa evine bırakılsın, ancak tekrar ihtiyacımız olabilir. Bunun bilgisini verin." Dediğimde Cenk komiser onayladı. "Emredersiniz savcım."

Emniyetten çıkmadan evvel tekrardan Cenk komisere döndüm. "Cesedin kimliği tespit edildiğinde veya herhangi bir delil bulunduğunda derhal bana haber verin. Geçen seferki gibi olursa külahları değişiriz, haberin olsun." Dedim ciddi bir tonda. Cenk komiser başını eğip kaldırdı. "Hiç merak etmeyin savcım, bir daha aynı hatayı tekrarlamayız." Dediğinde mırıldandım. "Umarım." Dedikten sonra ekledim. "İyi mesailer."

Sözümü bitirip emniyetten çıktım ve arabama doğru ilerlemeye başladım. Adliyede birkaç işim kalmıştı. Onları hallettikten sonra eve geçip hazırlanmaya başlayacaktım..

 

 

 

◔◔◔

Üzerimdeki siyah elbiseye bakarken iç geçirdim. Hevesle hazırlanmıştım ancak Pamir gelemiyordu, aramıştım ancak telefonu hala kapalıydı. Bu da demek oluyordu ki hala daha görevdeydi ve gelmesi zordu. Aslında buna alışmam gerekiyordu, çünkü benim sevdiğim adamın mesleği buydu. Her zaman yanımda olmayacaktı, özel günlerimizi ayrı geçirmek zorunda kalacaktık. Dudaklarıma bordoya yakın renk bir ruj sürdükten sonra botlarımı ve siyah renkteki kabanımı giyip evden çıktım.

Gözlerim bir umut Pamir'in arabasını aramıştı ama ne yazık ki burada değildi.. Hiç beklemeden kendi aracıma binerek düğünün yapılacağı adrese gitmeye başladım. Bildiğim bir yerde olmaması sevindiriciydi. Düğün salonuna yakın bir yere aracımı park ederek yürüyerek salona ilerledim. Girişte damadın ve gelinin ailesini tebrik ederken gözüm hep birlikte oturan başsavcıma, Volkan savcıya ve diğer savcılara takıldı.

Volkan savcı beni görerek oturduğu yerden kalkarken derin bir nefes alarak onlara doğru ilerlemeye başladım. "Hoş geldin Devrim." Diyen başsavcıma gülümsedim. "Hoş buldum savcım." Dedikten sonra yanında oturan eşiyle tanışarak selamlaştım. Diğer savcı arkadaşlar ile de selamlaştıktan sonra masada tek boş yer olan yere yani Volkan savcının yanına oturdum mecburen.

"Çok güzel görünüyorsun." Diye hayranlıkla konuşan Volkan savcı ile birlikte bakışlarımı ona doğru döndürerek cevap verdim. "Sağ olun savcım." Savcım kelimesinin üzerine bastırdım özellikle. Hala daha samimi olmamamız gerektiğini anlayamıyordu.

Gelin ve damadın giriş müziği çalarken bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Ekrem savcı ve eşini gördüğümde gülümsemeden edemedim. Cidden çok yakışmışlardı. Hep birlikte alkışlarken direkt olarak nikah masasına oturdular. Nikah memuru gerekli soruları sorduktan ve gerekli cevaplar verildikten sonra nikah merasimi bitmişti. Gelin ve damadın ilk dans şarkısı çalarken piste geçerek dans etmeye başladılar. Bakışlarımı onların üzerinden çekip telefonuma çevirdiğimde Volkan savcının sesini duydum.

"Bir yere mi yetişeceksiniz Devrim hanım? Gergin gibisiniz." Dediğinde kaşlarımı çatarak baktım Volkan savcıya. "Hayır, yalnızca saate bakıyorum. Siz neden gelin ve damadı izlemek yerine dikkatinizi başka yerlere yöneltiyorsunuz?" İmalı bir şekilde konuşurken Volkan savcının yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu. "Dikkatimi çeken başka şeyler var demek ki."

Söylediği cümle ile birlikte kaşlarım iyice çatıldı. "Dikkat edin de o dikkatinizi çeken şey sizin dikkatinizi büsbütün dağıtmasın." Dedikten sonra sabır çekerek bakışlarımı gelin ve damada çevirdim. Ne yapışkan bir adamdı bu böyle. Pamir takmakta haklıydı adama. Bende çok sıkılmıştım artık ondan.

Gelin ve damadın dans müziği biterken eşlik etmek isteyen diğer çiftler için müzik çalmaya başladı. Elimi çeneme yaslamış onları izlerken Volkan savcının sesini duydum. "Benimle dans etmek ister misiniz?" diyerek elini koluma yasladığında şaşkınlıkla ona bakarak kolumu çektim elinin arasından. "Ne münasebet?" dedikten sonra ekledim. "Volkan bey, lütfen. Masada eminim sizinle dans etmek isteyen birileri vardır." Dediğimde Volkan bey başını iki yana salladı. "Ben seninle etmek istiyorum ama."

Oturduğum yerden ayağa kalkmadan önce konuştum. "Aramıza mesafe koymaya çalıştıkça sınırı aşıyorsunuz, yeter artık." Dedikten sonra masadan kalkarak salondan çıktım. Lavaboya doğru ilerlerken derin bir nefes aldım sakin olmak için. Artık sınırlarımı sorgulamaya başladı. Biraz daha devam ederse benden beklemediği bir tepki alacaktı.

Zaten keyfim yoktu, bir de onunla uğraşıyordum. Bir an önce takımı takıp buradan gitmek istiyordum. Lavaboda işlerimi hallederek salona tekrar döndükten sonra benim diğer yanımda oturan Kevser savcıya yer değiştirip değiştiremeyeceğimizi sorarak yerimi değiştirmiştim. Volkan savcı bana doğru çatık kaşlarla bakarken onu umursamayarak oyun havası oynayan insanlara doğru bakmaya devam ettim.

Saatler ilerlerken nihayet takı töreninin başlamasıyla birlikte sıraya girerek altınımı taktım. Hem Ekrem savcımı hem de eşini tebrik ettikten sonra çantamı almak için masaya ilerlediğimde elimdeki telefonumun titremeye başladığını hissettim. Hızlı bir şekilde ekrana baktığımda aramasını beklediğim kişinin ismini görerek hızlıca telefonu açtım. "Efendim?"

Korkarak açtığım telefonda Pamir'in sesini duyarak derin bir nefes verdim. "Devrim.. Beni aramışsın, önemli bir şey yok değil mi?" meraklı sesini duyduğumda cevap verdim. "Önemli bir şey yok, sadece merak ettim seni.." dedikten sonra ekledim. "Bir dakika bekler misin?" dediğimde Pamir onayladı.

Bense masadan çantamı alarak herkesle vedalaşarak düğün salonunun çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Pamir ise konuştu. "Düğündesin değil mi?" diye sorduğunda onayladım. "Evet, çıkıyorum ama şimdi." Dediğimde Pamir hızlıca konuştu. "Sürprizimi bozdun desene." Dediğinde kaşlarımı çattım. "Ne sürprizi?" Adımlarım duraksarken Pamir güldü. "Yanına geliyordum, düğünde olup olmadığını sorgulamak için aramıştım."

"Siz döndünüz mü?" Heyecanla söylediğim şeyle birlikte Pamir onayladı. "Evet, sana sözüm vardı savcı hanım. Dönmesem ayıp olurdu." Dedikten sonra ekledi. "Madem düğünden çıktın, beni bekler misin? 5 dakikaya kadar yanında olurum." Dediğinde onayladım. "Beklerim.."

Telefonu kapattığımızda kapının önüne doğru çıkarak derin bir nefes verdim. Dönmüştü, iyiydi. İçim o kadar rahatlamıştı ki anlatamazdım. Pamir'i beklerken telefonu açarak sosyal medyada gezinmeye başladığımda arkamdan gelen adım seslerini duydum. Ardından da Volkan savcının sesini.

"Arabanız yoksa ben bırakayım." Kelimeleri yutması, bana yaklaştıkça aldığım alkol kokusuyla birlikte kaşlarım çatıldı. "Gerek yok, arabam var." Dedim kestirip atarak. Yanından uzaklaşacağım zaman kolumdan tutmasıyla birlikte adımlarım duraksadı. "O adam mı alacak seni?" diye hesap sorduğunda hızlıca kolumu çektim. "Bir daha bana izinsizce dokunmaya kalkarsan çok fena olur!" diyerek işaret parmağımı kaldırarak salladım.

"Biliyor musun böyle dik başlı halin beni kendine daha aşık ediyor." Dediğinde tükürüğüm boğazıma kaçtı. Zaten dibimden ayrılmıyordu ancak aldığı alkolden cesaret bulmuştu belli ki. "Saçma sapan konuşmayın Volkan Bey, bizim aramızdaki şey sadece iş arkadaşlığı. Bunu duymadım varsayıyorum." Dedim sarhoşluğuna vererek.

Volkan savcı ise kaşlarını çattı. "Sayma, duydun işte." Dediğinde hızlıca cevap verdim. "Siz ne söylediğinizin farkında değilsiniz, benim bir ilişki içinde olduğumu biliyorsunuz." Dediğimde Volkan savcı alayla güldü. "İlişki ha? O adamla aranızda bir şey olmadığınızı biliyorum. Sadece eski tanıdıksınız birbiriniz için." Dediğinde daha fazla dinlemek istemeyerek yanından uzaklaşmak için birkaç adım attım.

Ancak kolumdan tutulup birden geriye doğru çekilmemle birlikte Volkan savcının yüzünü kendi yüzümün yakınında olduğunu gördüm. Saniyelik bir şekilde yapacağı hamleyi anlayarak yüzüne tokat indirirken geri çekildim. "Ne halt yediğini sanıyorsun lan sen!"

Daha benim cümlem yeni bitmişken ne zaman geldiğini görmediğim Pamir'in, Volkan savcının yüzüne yumruğunu çakması bir oldu. Volkan savcı hem sarhoşluğun hem de aldığı darbenin etkisiyle yere kapaklanırken Pamir yakasından tutup kaldırdı ve tekrar vurdu. "Orospu çocuğu! Kaç kere uyaracağız seni şerefsiz herif!"

Art arda yumruklarını çakarken kollarından tutarak ayırmaya çalıştım. "Pamir yapma, ne olursun." Diyerek onu engellemeye çalışırken Pamir sanki beni duymuyordu. Bir yandan vuruyor bir yandan da küfretmeye devam ediyordu. "Senin ona dokunan elini sikerim!"

Düğün salonundan çıkan iki kişi koşarak yanımıza gelirken hızlıca Pamir ile Volkan savcıyı ayırdılar. Volkan savcı kaşı gözü dağılmış bir biçimde yerde yatarken Pamir'i kenara doğru çekmeye çalıştılar. Ancak o ellerinden kurtulup hala daha adamın üzerine yürümeye çalışıyordu. Hızlıca yanına doğru giderek ellerimi giydiği siyah gömleğin üzerinden göğsüne yasladım.

"Pamir, sakin ol Allah aşkına." Dediğimde hala daha beni umursamayıp yerde yatan adama bakarken Volkan savcı öksürerek konuşmaya çalıştı. "Bırak Devrim, gelsin." Dediğinde Pamir onu tutan adamların elinden kurtulmaya çalıştı. "Bak hala ne diyor!" dediğinde bakışlarımı Volkan savcıya çevirdim. "Kes sesini, hala daha konuşmaya çalışıyorsun."

Pamir'i tutan kişiler Volkan savcının yanına giderken Volkan savcı öksürerek yerinde doğrulduktan sonra burnundan akan kanı sildi. Ardından da bize doğru baktı. "Bu sinir hastasıyla olmak istediğine emin misin Devrim? Bence yol yakınken kararını gözden geçir. Ben seni ondan daha mutlu edebilirim." Dediğinde Pamir ellerimden kurtularak tekrardan atıldı Volkan savcının üzerine. "Pamir!"

Birkaç kişi daha dışarı çıkarken sinirden gözlerimi kapattım. Rezil olmuştum resmen. Pamir ile Volkan savcıyı tekrar ayırdıklarında hızlıca Pamir'in yanına ulaşarak yüzüne doğru ulaştım ve yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Volkan savcı arkadan bir şeyler söylemeye devam ederken konuştum. "Dinleme onu.. Seni kışkırtmak için yapıyor."

Pamir'in ela gözleri Volkan savcıdan sonra bana kayarken sakinleşmesi için tam gözlerinin içine baktım. "Sakinleş, lütfen." Pamir derin derin nefesler vererek yüzüme doğru bakarken Volkan savcıyı buradan uzaklaştırdıklarını net bir şekilde duyuyordum. Onu umursamadan Pamir'in yüzüne doğru bakarken azıcıkta olsa sakinleştiğini hissetmiştim.

Elimi yanaklarından indirirken sıkıntılı bir nefes verdim. Pamir haklıydı bu konuda biliyordum ama yaptığı hiç iyi olmamıştı. Bir savcıya saldırmıştı. Darp raporu alırsa çok sıkıntıydı. "Ne yaptın sen Pamir ya." Diyerek yakınırken Pamir sertçe konuştu. "Ne yaptım ya!? Ne yaptım?" sesini yükselterek bana bakarken kaşlarımı çattım. "Sesini alçalt ilk önce."

"Ya Devrim dalga mı geçiyorsun sen benimle?" dediğinde sakin olmak adına derin bir nefes alıp verdim. Pamir ise konuştu. "Adam gelmiş öpmeye çalışıyor seni, ne yapsaydım ben? İzlese miydim orada öyle! Kavat mıyım ben! Elin adamı gelmiş sevdiğimizi taciz ediyor, ne yapayım?" Arka arkaya sert cümlelerini sıralarken haklı olduğunu biliyordum. "Ben hallediyordum."

Mırıldanarak söylediğim şeyle birlikte Pamir gözlerimi kapatarak sabır çekti içine. Ardından da gözlerini açarak hayal kırıklığı içinde baktı bana. "Buna da mı iznim yok? Bu da mı yanlış anasını satayım?" dediğinde kaşlarımı çattım. "Yanlış anlıyorsun..." dediğimde Pamir başını iki yana salladı. "Yanlış falan anlamıyorum." Dedi kararlı bir sesle. Ardından da ekledi. "Ulan yoruldum ben artık, yoruldum. Ne yapsam yanlış ne yapsam hatalı. Bir iki adım katettik sanıyorum, bir bakmışım bir arpa boyu yol yok."

Daha ben bir şey söyleyemeden Pamir devam etti. "Ya tükeniyorum ben sen görmüyor musun? Zamana ihtiyacı var, sabret Pamir diyorum. Bir gün sarılıyorsun, bir gün uzaklaşıyorsun. Ne yapacağımı şaşırdım ben." Dediğinde sessiz kaldım. Sinirlenmişti, sinirini çıkartacak birini arıyordu. İçten içe bana da kızgındı bu yüzden içindekileri söylemesi gerekiyordu.

Dengesiz olduğumun bende farkındaydım ama elimden bir şey gelmiyordu ki. Biraz önce söylediğim şey tamamen onun iyiliği içindi ama o bunu onu istememe yormuştu. Bazı hareketlerim ona bunu düşündürtüyordu biliyordum ama bende elimden geleni yapıyordum onun için.

"Bir şey söyle Devrim, bana bir şey söyle." Dedi üstüne basa basa. Ardından ekledi. "Git de, seni istemiyorum Pamir de. Seni seviyorum ama seninle yapamam de. Siktir olup gitmezsem en adi şerefsizim." Dediğinde büyükçe yutkundum. Pamir ise devam etti. "Kal de, seni istiyorum de ömrüm ne kadar varsa seni mutlu edeyim. Etmeye çalışayım."

Benden bir cevap bekleyen gözlerine bakarken ne diyeceğimi düşündüm. Kalbim onu istiyordu, hem de çok istiyordu. İçimdeki tek korku korkularımı aşabilecek miydim korkusuydu. O kadar beklemiyordum ki böyle bir soru, ne cevap vereceğimi, nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum. Onu kaybetmeyi göze alabilir miydim? Beni bırakıp gitmesine, aramıza hiç kapanmayacak mesafeler koymak istiyor muydum?

"Sessizlikte bir cevaptır biliyorsun değil mi?" dedi Pamir büyük bir hayal kırıklığıyla. Yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu. O gülümsemenin can acısından olduğunu en içimde hissedebiliyordum.

"Seni bana cevap veremez hale getirdim ya, hiç yaşamamayı dilerdim. Keşke o gün gerçekten şehit olsaydım da ikimize de bu acıyı çektirmeseydim. Allah da benim bela-" sözlerini devam ettirmesini engellemek için ani bir hamleyle ellerimle yanaklarından tutup kendime doğru çektim ve dayanamayarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Kabul edemezdim, ben onun benden tekrar gitmesini kabul edemezdim. Kendine bela okumasına, şehit olmayı dilemesini kabullenemezdim. Bunu yaşamayı geçtim, duymayı bile kaldıramazdım. Gidemezdi, ben tekrar ona alışmışken, gözlerim telefonda onun haberini beklerken beni tekrar bırakamazdı. Göz göre göre gitmesine izin veremezdim, ne yaşayacaksak birlikte yaşayacaktık. Ne olacaksa biz beraberken olacaktı. Yeter ki yanımda olsundu. Ben artık kaçmaktan da, bir şeyleri düşünmekten de çok yorulmuştum. İpleri bırakıyordum artık, her şey nasıl olması gerekiyorsa öyle olacaktı...

Hamlemle birlikte Pamir şoka uğrarken dudakları hareketsiz kaldı bir süre. Bense o özlediğim tadı almanın sevinciyle yanıp kavruluyordum. Özlemiştim, dudaklarının verdiği his benim için paha biçilmezdi. Gözyaşlarım yanaklarımdan kayıp dudaklarımızın arasına girerken geri çekilmek için niyetlendim. Ancak Pamir belimden tutarak beni kendine iyice çekti ve aramızdaki mesafeyi sıfırladı. Diğer eli yanağımdan saçlarımın arasına karışırken sertçe dudaklarımı kavrayarak karşılık vermeye başladı.

Kaç dakika geçmişti bilmiyordum... Zaman kavramı önemini kaybetmişti benim için. Ne birinin göreceği önemliydi ne de zaman. Tek önemli olan yanımdaki adamdı, ona olan özlemimdi. Ben ne kadar öpersem öpeyim ne kadar sarılırsam sarılayım özlemim dinmezdi. Üç yılın birikimi vardı içimde, ona karşı doyumsuzdum. Pamir içinde öyleydi. Dudakları ateş, beni içine alıp yakan bir ateş. Öpüşü hem hasret giderir gibi yumuşak ve can yakmadan hem de kaçacağımdan korkar gibi sertçe kavrayarak...

Nefeslenmek için dudaklarımız birbirinden ayrılırken Pamir alnını alnıma yasladı. Hızlı nefes alışverişlerimizle göğüslerimiz birbirine değerken zorla yutkundum. "Sakın bir daha öyle bir şey söyleme." Diye mırıldanırken. Pamir cevap verdi. "Söylememem gerektiğini çok net anladım..." keyifli bir tınıyla söylediği cümleyle gözlerimi araladım.

Pamir başını alnımdan kaldırırken yanağımda yaslı duran eliyle tenimi sevdi. "Bu anı o kadar bekledim ki ben." Yüzündeki küçük tebessümle konuşurken biraz önceki sert ve umutsuz halinden eser yoktu. Aksine gözleri daha bir parıldıyor ve umutlu bakıyordu. Yanağımdaki elini indirip bileğimden tuttu ve elimi kaldırarak kalbine yasladı. Hızlı hızlı atan kalbini hissederken sesini duydum tekrardan. "Kalbimde, dudaklarımda, tenimde sahibine kavuştu... Yemin ederim Devrim, yemin ederim her şeyin güzel olması için çabalayacağım. Her zaman yanında olacağım diye söz veremiyorum ama yanında olduğum her an yıllarımızı telafi edeceğim, senin korkularını yenmen için elimden geleni yapacağım."

"Biliyorum... Güveniyorum sana." Dedikten sonra ekledim. "Bende yemin ederim, seninle birlikte her şeyin üstesinden gelmek için çabalayacağım." Kollarımı boynuna dolarken başımı omzuna doğru yasladım. Ona sarılmaya o kadar ihtiyacım vardı ki. İyi olduğunu öğrendiğimden beridir tek hayalim buyken benden beklenmeyen bir hareket yapmıştım. Ama pişman değildim.

Pamir sıkıca bana sarılırken saçlarımı sırtıma doğru iterek dudaklarını tenime yasladı ve derin birkaç nefes aldı. Ardından birkaç kere öperek çenesini omzuma yasladı. "O kadar özlemişim ki sana temas etmeyi." Gözlerimi kapatarak mırıldandım. "Bende, bende çok özledim." Dedim açık sözlülükle.

Birbirimize sıkıca sarılıp ayrıldıktan sonra Pamir elimi bırakmadan beni arabaya doğru götürmeye başladı. İtiraz etmeden peşinden ilerlerken ilk önce benim kapımı açtı, ardından da kendi tarafına geçerek oturdu. Bense aklıma gelen şeyle konuştum. "Arabam burada kaldı." Dediğimde Pamir bana doğru döndü. "Enginler getirirler." Dediğinde olumsuz manada başımı iki yana salladım. "Onlar artık yanımda değiller, dava kapandığı için görevleri bitti." Dediğimde Pamir kaşlarını çattı. "Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin?"

"Başsavcımla birlikte karar verdik." Dediğimde Pamir'in pek gönlü olmamıştı. "Anahtarları bana ver, ben hallederim." Dediğinde çantamdaki anahtarı çıkartarak Pamir'e doğru uzattım. Pamir anahtarı alarak cebine koyarken emniyet kemerini takarak arabayı çalıştırdı.

Yolda ilerlemeye başlarken mırıldandım. "Bugün geleceğini bilmiyordum. Bana hiçbir şey söylemedin." Dediğimde Pamir yandan bir gülüş attı. "Sürpriz yapmak istedim birtanem." Dedikten sonra bana iyice dönerek gülümsedi. "Artık rahat rahat şöyle hitap edebileceğim ya benden mutlusu yok." Dediğinde istemsizce güldüm. "Sen zaten biz sevgili değilken de öyle hitap ediyordun." Dediğimde Pamir hafifçe kaşlarını çattı. "Ne yapayım, ağzım o kadar alışıktı ki." Dedikten sonra ekledi. "Ayrıca sadece güzelim diyordum hatırlatırım."

"Yani?" dedim kaşlarımı kaldırarak. "O bir hitap şekli değil miydi?" dediğimde Pamir dudaklarını büzdü. "Öyleydi, sen her zaman benim güzelimsin zaten. Şimdi bazı eklemeler yaparız." Dedikten sonra yola baktı birkaç saniye ve ardından tekrar bana döndü. "Nasıl hitap edeyim, sen söyle. Yavrum, bebeğim, sevgilim, aşkım?"

Sorduğu soruyla birlikte gülmeden edemedim. "İstediğini söyle, ama öyle mıç mıç sevgililer gibi olmayalım Allah rızası için." Dediğimde Pamir başını salladı. "Emriniz olur savcı hanım, bu ilişkinin komutanı sensin, emir eri benim biliyorsun." Dediğinde tek kaşımı kaldırdım. "Hanımcı olmayı bu kadar isteyeni de ilk defa gördüm ben." Dediğimde Pamir omuz silkti. "Hanıma hizmet vatana hizmettir."

"Sen gerçekten delisin biliyorsun değil mi?" dediğimde Pamir gülerek dizimde duran elimi tuttu ve dudaklarına götürerek üzerini öptü. "Biliyorum, ama sana deli olduğumu söylemiştim daha önce de." Dediğinde gülerek başımı iki yana salladım. Gerçekten iflah olmaz bir adamdı. Ama bu hallerini özlemediğimi söyleyemezdim. Çok özlemiştim.

Sessizce yolda ilerlemeye devam ederken bakışlarımı dizimde duran ellerimize çevirdim. Parmaklarımız iç içe geçerek birbiriyle kenetlenmişti. Pamir'in eklemlerinin üzeri biraz önce Volkan savcıya ardı ardına yumruk çaktığı için kıpkırmızıydı.

"Elin acıyor mu?" diye mırıldandığımda Pamir bakışlarını bana çevirdi. "Acımıyor..." dediğinde inanmayarak konuştum. "Eve gittiğimizde merhem sürelim, yara olmasın." Dediğimde dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu. "Merhemim yanımda aslında benim." Dedikten sonra ekledi. "Ama için rahat edecekse süreriz."

Bakışlarımı tekrardan ellerimize doğru çevirdim. Bu anın geleceğine olan inancım o kadar azdı ki. Toparlanıp da Pamir ile tekrar olabilme düşüncesi bana uzak geliyordu. Ama şimdi Pamir'in cümlelerinden sonra kendimi onun kolları arasında bulmuştum. Çabasını görüyordum, bana olan aşkını görüyordum. Nasıl karşı çıkabilirdim ki? Çıkamamıştım.

"Pamir..." diye ismini zikrettiğimde bakışları bana doğru döndü. "Söyle sevgilim." Dedi içten bir sesle. Yüzümde büyük bir gülümseme oluşsa da söyleyeceğim şeyler tat kaçıran cinsten olacaktı. "Bu yaptığın şey, başına bela olacak biliyorsun değil mi?" dediğimde Pamir derin bir iç çekti. "Neden keyfimizi o şerefsizi düşünerek bozuyoruz?" dediğinde iç geçirdim. "Bende bozmak istemiyorum ama düşünmeden edemiyorum."

"Elinden geleni ardına koymasın o zaman." Dediğinde kaşlarımı çattım. "Adam savcı, görev başında değildi ama usulün ne olduğunu çok iyi biliyor. Darp raporu aldığı anda bir savcıyı geçtim, birine saldırmaktan hakkında suç duyurusunda bulunabilir." Dedim tedirgin bir biçimde. Pamir bana doğru bakmazken ben tekrar konuştum. "Biraz önceki çıkışım bu yüzdendi. Sana bir şey olmasından endişeleniyorum."

Pamir bakışlarını bana çevirirken güven veren bir sesle konuştu. "Bir şey yapacağını düşünmüyorum, beni kışkırttığını gören kişilerde var sonuçta." Dedikten sonra ekledi. "Ama şikayet edecekse de adalet karşısında boynum kıldan ince." Dediğinde itiraz ettim. "Öyle söyleme, eğer şikayet ederse devreye girmekten çekinmem. Bende ona taciz davası açarım." Dediğimde Pamir bana baktı. "Buna karşı çıkmam ama için rahat olsun, bir şey olmayacak."

"Ben senin kadar rahat olamıyorum ne yazık ki." Dediğimde Pamir iç geçirdi. "Adam resmen iyi bir şeye vesile oldu bak." Diyerek elimizi kaldırırken gözlerimi devirdim. Gerçekten çok rahattı. Nasıl başarıyordu bunu anlamıyordum.

Benim sessiz kalışımla birlikte Pamir tekrar konuştu. "Sende kafanı yorma güzelim, olan oldu artık. Ne yapsak boşuna." Dediğin iç çektim. "Öyle."

Bir süre daha araba yolculuğu yaptıktan sonra lojmana giriş yaptık. Kaldığımız apartmanın önüne geldiğimizde Pamir arabayı park etti. Ardından ikimizde indiğimizde Pamir yanıma doğru geldi, bakışları üzerimde dolaşırken sıkıntılı bir nefes verdi. "Gereksiz herif akıl bırakmadı bende." Dedikten sonra ekledi. "Fıstık gibi olmuşsun. O kadar güzelsin ki... Arabadan inmeden evvel seni gördüğümde kalbime sahip çıkamadım." Dediğinde gülümsedim.

"O sizin güzel bakışınız Pamir bey." Dediğimde Pamir kaşlarını kaldırarak itiraz etti. "Bu kadar mütevazı olmayın Devrim hanım. Güzelliğiniz göz kamaştırıcı cinsten." Dediğinde utangaç bir biçimde gülümseyerek başımı yere doğru eğdim. Pamir ise mırıldandı. "Hadi sen geç içeriye birtanem, üşüme."

Söylediği cümle ile kaşlarım çatılırken aklımdaki soruyu sordum. "Sen neden gelmiyorsun?" dediğimde Pamir dudaklarını birbirine bastırdı. Ne yapacağını anlayarak derin bir iç çeketim omuz silktim. "Sen gelmezsen bende gelmiyorum." Dediğimde Pamir başını omzuna doğru eğdi. "Güzelim..." dediğinde başımı iki yana salladım. "Pamir, ne kadar zararlı olduğunu biliyorsun."

"Biliyorum, biliyorum ama bağımlısı oldum bir kere. Bırakmaya çalışıyorum ama gerçekten zor." Dediğinde hüzünle baktım gözlerine. Ne abime ne Pamir'e bu konuda laf geçiremiyordum. Ama bıraktıracaktım, bağımlısı olduysa da elimden geleni yapacaktım. "İçme, bak ben buradayım. Ailen yanında, canın sigara çektiyse bizi düşün." Dediğimde Pamir'in yüzünde yamuk bir gülüş meydana geldi. "Her canım sigara çektiğinde sizi düşüneyim, tamam. Her canım sigara çektiğinde seni öpebilirim o zaman."

Söylediği cümleyle birlikte kaşlarım hayretle havalandı. "Bu nasıl bir fırsatçılık?" dediğimde Pamir birkaç adımda bana yaklaştı ve belimden tutarak beni kendine çekti. "Sen söyledin güzelim, bizi düşün dedin." Dediğinde gözlerine bakarak mırıldandım. "Ben öyle mi söyledim." Dediğimde Pamir dudaklarıma doğru bakarak fısıldadı. "Ne söyledin?"

Böyle dibime girmesi, beni kendine çekmesi, dudaklarıma bakması... Hiç iyi şeyler yapmıyordu. Ben zaten daha yeni yeni bu duruma alışırken böyle yapması hiç adil değildi çünkü ben onun özleminden ne yapacağımı şaşırmıştım artık.

"Bir gören olacak, ne yapıyorsun?" diye fısıldadığımda Pamir bakışlarını gözlerime çıkardı yavaş bir şekilde. "Ne yapıyorum?" dediğinde kollarının arasından çıkmaya çalıştım. Aynı zamanda da Pamir'e cevap verdim. "Duyduğuma göre buradakiler her şeyden çok kolay bir şekilde haberdar oluyormuş, eğer bizi böyle görürlerse dedikodumuz çıkar. Bu ne demek biliyor musun?"

Pamir ciğerlerine derin bir nefes çekti. Ondan uzaklaşmama izin verirken elimi tutarak arabanın kapılarını kilitledikten sonra apartmana doğru yönlendirdi. Aynı zamanda da söylenerek konuştu. "Bizi nereden tanıyacaklar be güzelim?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Daha geldiğim ilk gün Ahsen söyledi, geldiğini camdan görmüşler diye. Şimdi böyle gördüklerinde olacakları düşünemiyorum. Hem abimin kulağına giderse."

Söylerim Pamir tarafından kesildi. "Ne olurmuş abinin kulağına giderse?" diye tek kaşını kaldırarak bana baktı. Bense dudaklarımı dişleyerek baktım Pamir'e doğru. "Kızabilir..." dedikten sonra ekledim. "Abim buraya geliyor Pamir, görev yeri değişikliği yapıyor." dediğimde Pamir duraksayarak bana doğru baktı. "Seninle kalacak yani, şansıma tüküreyim ben cidden. Nasıl bir şans arkadaş?"

Söylenmesine gülerken içini rahatlatmak için konuştum. "Hayır, Sinem'in tayini çıktı buraya. Yanıma o yerleşecek, abim başka bir yer ayarlayacak." dediğimde Pamir derin bir nefes verdi. "Şunu baştan söylesene be güzelim, bir an abin yüzünden kaçak göçek görüşeceğiz diye ödüm koptu." dediğinde güldüm. "Yine öyle olacak, abim yanımızda kalmasa bile mutlaka her gün bize gelecek. Beni onu öyle tek başına bırakamam."

"O zaman abinle konuşmak farz oldu." dedikten sonra ekledi. "Bence direkt geleyim isteyim seni, hem daha kolay olur bizim için her şey." dediğinde hayretle konuştum. "Yok artık, uçtun sen. Ne istemesi?" dediğimde Pamir başını iki yana salladı. "Tamam, şaka yapıyorum ama cidden konuşmam gerekiyor." dediğinde iç geçirdim. "Biraz zor olabilir ikna olması." dedikten sonra ekledim. "Bana kızacak..." dedim düşünceli bir sesle.

Pamir beni kendine doğru çekerek sıkıca sarıldı. "Kıyamaz o sana, merak etme." diyerek saçlarımı öptükten sonra ekledi. "Her şeyin üstesinden geleceğiz biliyorsun değil mi?" dediğinde mırıldandım. "Umarım..."

Birbirimize olan temasımız kesilmeden merdivenlerden yukarı çıkarken bu apartmanda yaşadığımız her şey bir bir gözümün önüne geliyordu. Pamir'e hesap sormalarım, laf sokmalarım, sinir krizleri geçirmem, her şey burada olmuştu ve biz şimdi bu merdivenleri sarmaş dolaş çıkıyorduk. Gerçekten hayat sürprizlere gebeydi...

"Bu gece hiç bitmesin istiyorum." diyen Pamir ile birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Bakışlarımı ona doğru çevirirken Pamir devam etti sözlerine. "Sanki gözümü kapattığımda rüyadan uyanacağım ve biz eskisi gibi olacağız." dediğinde burukça gülümsedim. Çekinmeden elimi Pamir'in yanağına doğru yaslarken Pamir yanağını iyice avuç içime yerleştirerek gözlerini kapattı. Bense cevap verdim. "Rüya değil, bundan sonra her şey bizim için gerçek."

Bir süre böyle dikilirken elimi Pamir'in yanağından çektim ve elini kavrayarak kendi evime doğru çekiştirdim. "Hadi eline merhem sürelim." dediğimde Pamir itiraz etmeden peşimden geldi. Çantamdan anahtarımı çıkartıp kapıyı açarken karşı kapının açıldığını duydum. Ardından da Hakan'ın sesi kulaklarıma doldu. "Pamir, buraya gelmen gerekiyor abi."

Bakışlarımı Hakan'a doğru çevirdiğimde bakışlarının birleşik olan ellerimizde olduğunu gördüm. İkimize küçük bir tebessüm yollarken bende gülümsedim, Pamir ise cevap verdi. "Hemen geleceğim, bir dakika." dediğinde bir süredir zihnimde kelimeleri yankılanan o kişinin sesini duydum. "Hakan, Pamir mi geldi oğlum?"

Yüzümdeki gülümseme solarken Hakan'ın arkasından gelen Halide Hanım'ı gördüm. Bakışları oğlunu bulduğunda gülümserken, beni ve sıkı sıkı kenetlenmiş ellerimizi gördüğünde gülümsemesi soldu. Benimde biraz önce Hakan'a bakarken oluşan tebessümüm yüzümde donup kalırken bir süre sonra aynı Halide Hanım'da olduğu gibi solup kaldı. Daha biz yaşadıklarımızı sindiremezken şimdi bir de onunla uğraşacak olma düşüncesiyle büyükçe yutkundum. Pamir'in söylediği gibi biz her şeyin üstesinden gelebilecek miydik gerçekten?

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğenmişsinizdir umarım...

‣‣‣Devrim ve Pamir sahneleri nasıldı? Bunca zamandır beklediğiniz bir bölümdü..

‣‣‣ Sizce Volkan savcı ve Pamir arasında neler olacak? Sahneyi nasıl buldunuz?

‣‣‣ Timle, Pamir'in sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok sevdiğiniz birini de konuk ettik bu bölümde:)

‣‣‣ Yeni bir davamız var, bu sayede Cenk komiser de geri döndü. Özlediniz mi onu? Bence tat katıyor kitaba:)

‣‣‣ Boramız da geliyor Hakkari'ye, sizce nasıl olacak? Devrim ve Pamir'e nasıl bir tepki verecek?

‣‣‣ Eveet, gelelim bölüm sonuna, sizce neler olacak? Tahminlerinizi bekliyorum...

Loading...
0%