Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 15

@mutlusonsuz222

🖇️Herkese selamlar, nasılsınız?

🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

15.Bölüm

Halide Hanım'ın bakışları birbirine kenetlenmiş olan ellerimizdeyken hafifçe kaşlarının çatıldığını gördüm. Ne söyleyecekti, nasıl bir tepki verecekti kestiremiyordum. Ama hislerim beni yanıltmıyorsa bu durumdan memnun olacağını düşünmüyordum. Bir anda ne olmuştu, neden bana olan tutumu değişmişti bilmiyordum. Bu yüzden bizim birlikte olmamızdan hoşlanacağını düşünmüyordum. Normalde insanların ne düşündüğü pek fazla umurumda olmazdı. Ama o Pamir'in annesiydi, düşünceleri beni çok fazla etkiliyordu. Sözleri yıkılmama neden oluyordu.

Elimi Pamir'in avuçlarından çekmeye çalıştığımda Pamir buna engel olarak elimi daha sıkı tuttu. Bana doğru dönerek gözlerimin en içine bakarken gözlerini kapatıp açtı güven verircesine.

"Sana da merhaba oğlum, hoş bulduk." Halide hanım onaylamaz bir biçimde bize doğru bakarak konuşurken Pamir bakışlarını annesine doğru çevirdi. "Pek hoş geldiğini söyleyemeyeceğim." Pamir'in cümlesiyle birlikte parmaklarımı sıkarak onu uyardım.

Annesi her ne kadar onaylamadığı bir şey yapsa bile ona böyle davranmamalıydı. Onlar anne-oğuldu. Birbirlerine düşman olamazlardı. Pamir'in annesine bu şekilde davranmasına izin veremezdim. Hele ki ben annemin yokluğunda çok acı çekerken, Pamir annesi var olduğu halde acı çeksin istemezdim.

"İyi geceler." diyerek Hakan'a doğru baktıktan sonra elimi Pamir'in avuçlarından çektim ve kapıma doğru yöneldim. Anahtarla kapımı açıp içeri yöneleceğim sırada Burçe'nin o tanıdık sesini duydum. "Devrim abla?" Bakışlarım istemsizce ona doğru çevrildiğinde çekimser bir biçimde bana doğru adım attı.

Onun hiçbir kabahati yoktu ki, her zaman aramız çok iyi olmuştu onunla. Annesi adına da defalarca özür dilemişti, belli ki benim tepkimden çekiniyordu. Ona doğru bakarak ufacık bir tebessüm ettiğimde yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Adımlarını bana doğru atarken sıkıca kollarımın arasına girerek sarıldı. "Devrim abla, çok özlemişim seni."

Beklemeden bende kollarımı ona doğru sararak mırıldandım. "Bende seni özlemişim canım benim, hoş geldin." dediğimde Burçe kollarını benden çekti. Yüzüme doğru bakarken tebessüm etti. "Hoş buldum." birbirimize bakmaya devam ederken Pamir'in sesini duydum. "Yengeni gördün tabii, pabucumuzu dama attın değil mi?"

Kullandığı hitap şekliyle birlikte Burçe'nin gözleri mutluluktan parlarken heyecanla bana baktı onaylamam için. Bense Pamir'e doğru dönüp 'ne yapıyorsun?' bakışı attığımda Pamir omuz silkti 'Yalan mı?' manasında. "Yenge mi?" Burçe şaşkınca bize baktıktan sonra ekledi. "İnanmıyorum ya sonunda. O kadar mutluyum ki. Aldığım en güzel haberlerden biri bu." dedikten sonra bir kolunu abisine bir kolunu bana sararak sevinçle konuştu. "Çok sevindim sizin adınıza."

"Bende ne kadar sevindim anlatamam." Halide hanımın kinayeli sesiyle birlikte Burçe kollarını bizden çekerken bakışlarım Halide hanımla buluştu. "Yapma anne." Burçe annesini uyarırken Halide hanımın arkasından Serhat amcamın sesini duydum. "Yahu ne bu ses?" diyerek kapıya yaklaştığında ilk önce oğluna, sonra da bana doğru baktı.

Elini öpmek istiyordum ama onunda eşi gibi düşünüp düşünmediğini bilemiyordum. Normalde böyle bir şey yapmazlardı ama Halide hanımın değiştiğini gördükten sonra bildiklerimi sorgular olmuştum artık.

"Devrim, nasılsın kızım?" diye samimi bir sesle konuştuğunda düşüncelerimde yanıldığımı anlayarak ona doğru birkaç adım attım. "İyiyim Serhat amca, sen nasılsın?" diyerek elini öpmeye yeltendiğimde Serhat amca beni engelleyerek sarıldı. "İyiyim şükür, sizi gördük daha iyi olduk." dedikten sonra benden ayrılarak oğluna doğru baktı. "Ulan ne dikiliyorsun orada? Gelsene."

Pamir gülerek babasına doğru gelirken mırıldandı. "Ne yapayım? Devrim'i gören beni unutuyor." diye tatlı bir sitem ederken Serhat amca güldü. "Kıskandı bizimki." diyerek bana kaş göz yaparken gülümsemekle yetindim. Zira kendimi hala tedirgin hissediyordum çünkü Halide hanımın bakışları hiç hoş değildi.

"Ne kıskanacağım, böyle olmanız mutlu eder beni." diyerek babasına sarıldı. Ardından da meraklı bir şekilde konuştu. "Hayırdır, hangi rüzgar attı sizi buraya?" dediğinde Serhat amcam cevap verdi. "Annen durdurmadı, oğluma gidelim dedi. Burçe'nin sınavları bitince gelelim dedik." dedi göz ucuyla Halide Hanıma bakarak. Halide hanım Pamir'e yönelerek sıkıca oğluna sarıldığında Pamir ilk önce annesine karşılık vermedi. Bakışlarımız birbirine değdiğinde kafamı hafifçe yana eğerek hiç kimsenin fark etmeyeceği biçimde sarılmasını ima ederken Pamir iç çekerek annesine sarıldı.

Serhat amcanın olan şeylerden haberi var mıydı bilmiyordum ama Burçe'nin vardı. Halide Hanım ve benim aramda gidip gelen tedirgin gözleri de bu durumdan hoşlanmadığını açık bir biçimde ifade ediyordu. Pamir annesine tepkiliydi ama benim yüzümden aralarında bir şey olsun istemiyordum. Bu Halide Hanım ile benim aramdaydı.

"Çok özlemişim seni annecim, iyisin değil mi?" diyerek kollarını oğlundan çekti Halide hanım. Pamir başını olumlu manada sallayarak onayladı. "İyiyim şükür." Verdiği soğuk cevapla birlikte Serhat amca bir Pamir'e bir de Halide hanıma bakarken bakışları beni buldu. İçten içe Halide hanımla benim neden selamlaşmadığımı sorguluyordu muhtemelen. "Böyle ayak üstü konuşmayalım, hadi içeri girelim." dedi Halide Hanım.

İçeri doğru girerken Serhat amca bana doğru baktı. "Hadi güzel kızım, gel sende." diyerek içeri beni davet ettiğinde küçük bir tebessüm ettim. Serhat amcanın bu babacan hallerini seviyordum. Ama reddedecektim. "Sağ ol Serhat amca, ben biraz yorgunum. Sonra görüşürüz inşallah." dediğimde Burçe konuştu. "Devrim abla." dedikten sonra duraksayarak güldü. "Ay, yenge diyecektim."

"Bir dakika, bir dakika." dedi Serhat amca kaşlarını çatarak. "Nasıl yani, siz tekrardan?" dediğinde Pamir bana bakarak gülümsedi. Ardından babasına doğru döndü. "Evet baba, tekrardan birlikteyiz." dediğinde Serhat amca büyük bir kahkaha attı. "Ben biliyordum, duydun mu Halide?" dediğinde Halide teyze mırıldandı. "Hmm, duydum."

Serhat amca bir şeyler olduğunu sezse de şuan bunu umursamayarak bana doğru baktı. " Çok mutlu oldum sizin adınıza, babanın haberi var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, her şey daha çok yeni. Söyleyeceğim ama." dediğimde Serhat amca güldü. "Söyle söyle, yeniden dünür oluyoruz ya biz." dediğinde Halide hanım araya girdi. "Evlenecek değiller ya Serhat, ne dünürü?"

Söylediği şeyle birlikte büyükçe yutkundum. Bakışlarım Halide hanımla buluştuğunda yüzümde hiç mimik oynamadı. Ona karşı daha ne kadar hayal kırıklığı yaşayabilirim bilmiyordum.

"Sana ne oluyor Halide? Ne bu tavırlar?" dedi Serhat amca sert bir biçimde Halide teyzeye dönerken. Halide teyze kaşlarını çatarken konuştu. "Tüm apartman bizi dinliyor, içeri geçelim artık." dediğinde Serhat amca sert bir nefes vererek içeri geçti. Halide teyze kapının önünde dikilen oğluna ve kızına bakarak mırıldandı. "Hadi sizde girin." Burçe araya girerek konuştu. "Yenge, sende gel." dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "Siz ailecek vakit geçirin canım, biz sonra yine görüşürüz."

Burçe üzgün gözlerle bana bakıp başını omzuna doğru eğerken Pamir'in sesini duydum. "Sende ailedensin." dediğinde Pamir'e doğru baktım. İkisininde beni aralarına alma çabası o kadar güzeldi ki duygulanmamak elde değildi. Halide teyze bizi bırakıp içeri doğru geçerken mırıldandım. "İşleri daha fazla zorlaştırmayalım, siz konuşun. Hasret giderin." dediğimde Pamir sıkıntılı bir nefes verdi. Burçe ise konuştu. "O zaman ben bugün sende kalabilir miyim yenge? Ne zamandır görüşmüyoruz özledim seni." dediğinde başımı salladım. "Kalabilirsin tabii ki, ne zaman istersen gel."

Burçe beni onayladıktan sonra eve girerken Pamir ile bakışlarımız tekrardan buluştu. Pamir uzanıp elimi tutarken mırıldandı. "Annemi kafana takma, halledeceğim ben tamam mı?" dediğinde gülümsemeye çalıştım. Kafaya takmamak elde değildi ki. "Tamam." dedim yine de içini rahatlatmak için. Pamir beni kendine doğru çekip dudaklarını şakaklarıma bastırırken derin bir iç çekti. "Böyle içime sinmiyor ama benim." dediğinde elimi göğsüne doğru yaslayarak gözlerine baktım. "Siz bir konuşun, zaten bende konuşacağım. Şimdilik bana izin ver lütfen."

"Nasıl istiyorsan öyle olsun." dedikten sonra aramızdaki teması keserek kollarından ayrıldım. "Görüşürüz sonra." dediğimde Pamir başını salladı. "Görüşürüz." dediğinde kendi evime giderek anahtarla kapıyı açtım. Ardından hiç beklemeden içeri girdikten sonra kapıyı kapatmadan evvel son kez Pamir'e baktım. Elimi görüşürüz manasında kaldırırken Pamir başını eğip kaldırarak selamımı aldı. Kapıyı kapattığımda apartmanda kapı kapanma sesi yankılandı.

Bugün her şey üst üste gelmişti. İlk önce Pamir ile Volkan savcının kavgası, Pamir'e bir şey olması düşüncesi, benim yüzümden mesleğine bir şey olma düşüncesi, sonra bana karşı söylediği haklılık payı yüksek olan sözleri, bu hayattan o kadar kolay vazgeçiyor oluşu, onu öpmem ve Halide hanımların gelmesi, imalı sözleri, bakışları... Gerçekten hiç beklemediğim şeyleri yaşadığım bir gün olmuştu. Ama yine de üstümden büyük bir ağırlık kalkmıştı. Aramızdaki belirsizlik son bulmuştu. Kendimi artık daha güçlü ve her şeyin üstesinden gelebilecek gibi hissediyordum. Bütün bunların nedeni sevdiğim ve hep seveceğim adamdı...

 

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Halide hanım karşısındaki manzaraya karşılık derin bir iç çekti. Kızının da oğlunun da Devrim'in çevresinde pervane oluşu içine sinmezken daha fazla onlara bakmaya dayanamayarak kapıdan uzaklaştı. Ne derse desin ne Pamir'in ne de Burçe'nin, Devrim'i bırakıp yanına gelmeyeceğini biliyordu. O yüzden salona doğru ilerleyerek içeri girdi, kocasının sorgulayan bir biçimde ona baktığını gördüğünde sessiz kaldı.

Bakışlarını etrafta dolaştırıp Hakan'ın nerede olduğuna bakarken Serhat Bey konuştu. "Boşuna bakınma etrafına, odasına geçti Hakan." Dedi sıkıntılı bir şekilde. Bunca yıllık karısını tanıyordu, hesap vermemek için Hakan'ı bahane edeceğini biliyordu. Hakan ise Devrim ve Pamir'i el ele gördükten sonra içi rahatlamış bir biçimde odasına geçmişti.

"Anne senin derdin ne?" Burçe dayanamayarak aklındaki soruyu sorarken Serhat bey kızına destek çıkarcasına konuştu. "Neydi o kapıdaki halin? Devrimle ne alıp veremediğin var senin?" dediğinde Halide hanım şaşırdı. Hem kocasının hem kızının ve içeri birazdan gelecek olan oğlunun üstüne geleceklerini biliyordu ama bu kadar çabuk olacağını düşünmemişti. "Ne gibi bir derdim olabilir benim onunla?"

"O zaman neydi o hallerin?" dedi Serhat bey merakla. O sırada ev kapısının sert bir biçimde örtülmesiyle birlikte ortaya çıkan ses salonda yankılandı. Halide hanım duyduğu sesle irkilirken sert adımlarla içeri giren Pamir'in sesi duyuldu. "Anne ne yapıyorsun sen?" dedi yüksek sesle. Zira sesini ayarlayama bile çalışmamıştı çünkü annesinin sözleri, Devrim'in bakışları yeteri kadar sinirlendirmişti onu.

"Oğlum, biz seni ziyarete gelelim senin yaptığın şeye bak." Dedi Halide hanım, Pamir'in biraz önce söylediklerini dikkate almayarak. Pamir duyduğu cevapla birlikte alayla gülerken Serhat bey araya girdi. "Oğlan sorması gereken soruyu sordu Halide, lafı çarpıtma şimdi." Diyen Serhat bey ile birlikte Halide hanım hayal kırıklığı ile kocasına doğru baktı. Ondan beklediği tepkiyi alamayınca tekrar oğluna doğru dönerek konuştu. "Ne yaptım? Söylenmesi gerekeni söyledim."

Serhat bey ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Pamir'e bir de Halide hanıma bakarken Pamir sinirle gözlerini kapatarak derin bir iç çekti. "Devrim seninle birlikte olmuyor diyen, Devrim'i barışmamız için sık boğaz eden sendin. Şimdi her şey yoluna girdi işte, daha ne istiyorsun sen?" dedi sert bir sesle.

Bu zamana kadar aralarına kimsenin girmesine izin vermemişti Pamir. Ne Bora'nın ne annesinin ne de başka birinin... Çünkü bu hayatı yaşayanlar Devrim ve kendisiydi, ikisi birlikte olmak istiyorlarsa olurlardı, olmak istemiyorlarsa olmazlardı. Buna kimsenin karışma hakkı yoktu, nitekim de öyle olmuştu ta ki annesinin araya girerek neredeyse aralarını bozmalarına neden olmasına kadar. Bu Pamir için son noktaydı artık.

"Ya sen değil miydin bizi Devrim ile yapmak isteyen ne değişti şimdi?" dedi Pamir sorusunu yenileyerek. Halide hanım aklında dönüp duran düşünceleri söylemenin vaktinin geldiğini anlayarak cevap verdi. "Bendim." Dedi kabullenerek. Ardından ekledi. "Evet çok istedim ama şimdi işler değişti oğlum."

"Ya ne değişti, değişen ne!?" diye bağırdı Pamir dayanamayarak. Burçe abisinin kolundan tutarak onu sakinleştirmeye çalışırken Halide Hanım'da aynı Pamir gibi bağırdı. "Oğlum siz birbirinize denk değilsiniz! O zamanlar Devrim öğrenciydi, şimdi koskocaman bir savcı. Denk değilsiniz, bu aranızda sorun olur. Sonra yıllar girdi aranıza, eskisi gibi değilsiniz. Çok çektirir bu kız sana. Böyle olmaz annecim, aranızda sıkıntı olur. Gel yol yakınken vazgeç."

Halide hanım sözlerini bitirir bitirmez Burçe hayal kırıklığı ile annesine doğru baktı. "Bunu söyledin mi anne gerçekten?" dediğinde Halide hanım kızına doğru baktı. Tam itiraz edecekken Burçe ekledi. "Kimmiş abimin dengi, fotoğrafını gönderdiğin kız mı?" dediğinde Serhat bey merakla araya girdi. "Ne fotoğrafı?" dediğinde Pamir alayla gülerek babasına doğru baktı. Babasının dünyadan haberi yoktu. "Beni tanıştırmak istediği kızın fotoğrafı." Dediğinde Serhat Bey sertçe yutkunarak karısına baktı ve hayal kırıklığı ile mırıldandı. "Bu kadarını yapmış olamazsın."

Halide hanım üstüne gelinmesine dayanamayarak gözyaşlarını akıtmaya başlarken konuştu. "Ben her şeyi oğlumun iyiliği için yaptım. Tanıdığımız, bildiğimiz kız. Boyu boyuna, huyu huyuna, öğretmen hem de." Dediğinde Pamir ellerini yumruk yaparak gözlerini kapattı. Annesini uyarmasına rağmen hala daha devam ediyordu. Sakinleşmeye çalışıyordu, ayağına kadar gelen annesini kırmak istemiyordu ancak Halide Hanım o kadar zorluyordu ki onu. "Devrim kim? Ahu ile Turan'ın kızı. Yakından tanıdığın iki kişinin, arkadaşının kızı, oğlunu kaybettiğini sandığında barına bastığın kız."

Serhat bey gözlerinin önüne gelen sahnelerle durgunlaşırken karısının düşüncelerine hala daha akıl sır erdirebilmiş değildi. Onun tanıdığı, bildiği Halide böyle bir şey yapmazdı. Hatta Devrim ile Pamir'in birlikte olduğunu duyduğu an düğün dernek yapmaya kalkacak olan bir kadındı. Pamir geldiğinden beridir psikolojisinin iyi olmadığının farkındaydı ama bu kadar ileri gidebileceğini hiç düşünmemişti.

"Evet, Pamir yokken acımı onunla dindirmeye çalışıyordum. Ama şimdi Pamir var ve ben oğlumun mutluluğunu istiyorum." Dedi Halide Hanım kendinden emin bir sesle. İnsanoğlu bencildi, herkes kendi çocuğunu düşünüyordu. "Konuştukça batıyorsun." Dedi Serhat bey sert bir tonlamayla.

Pamir dudaklarını yalayarak konuştu. "Şunu aklına sok anne, telefonda da söyledim. Söyleye söyleye dilimde tüy bitti ama sen anlamıyorsun madem, tekrar söylüyorum. Şu kalp var ya." Diyerek elini kalbinin üzerine bastırdı. "Sabah akşam Devrim'in adını sayıklıyor, görevdeyken de öyleydi. Şimdi de öyle. Başka birini hayatıma almak bir kenara başka bir kadının varlığı bile beni ilgilendirmiyor. Devrim beni affettiyse el üstünde tutarım, tek gözyaşı için karşıma seni bile alırım. Beni istemiyor mu? O da başım gözüm üstüne, uzaklaşırım ondan ama kıyıdan köşeden sevmeye devam ederim. Ömrümün sonunda bile bu kalp ondan başkasının ismini sayıklamaz. Bunu böyle bil, hareketlerini ona göre devam ettir."

Burçe hayranlıkla abisinin sözlerini dinlerken Serhat Bey gururla oğluna baktı. Sevdiğine böyle sahip çıkması o kadar hoşuna gitmişti ki. Pamir ise kalbindeki cümleleri sözlerine dökmüştü. Çok seviyordu, hep de sevecekti. Devrim'in onu affettiği gün onunla vakit geçirmek yerine annesinin saçma düşüncelerine maruz kalmak çok canını sıkıyordu bir de. Annesinin düşüncelerini değiştirmek için ilk defa ona karşı bu kadar açık konuşmuştu, ilk defa aşkını haykırmıştı. Ama Halide hanımın umurunda değildi.

Pamir, annesinin düşüncelerine daha fazla maruz kalmamak adına hızlı adımlarla salondan çıkmak için yöneldi. "Pamir, nereye gidiyorsun?" diye seslenen Halide hanımla birlikte Pamir alayla güldü ve hiçbir cevap vermeden salondan çıkarken Serhat bey mırıldandı. "Oğlana evinde bile rahat vermedik." Dedikten sonra ekledi. "Senin neden gelmek istediğin şimdi anlaşıldı. Bu yaptığın şeyden dolayı Pamir telefonlarını açmıyordu değil mi?"

Halide hanım sessiz kalırken Burçe annesinin yerine konuştu. "Devrim yengem görmüş fotoğrafları." Dediğinde Serhat bey gözlerini kapattı utanç duygusuyla. "Hemen özür dileyeceksin o kızdan. Yaptığın hiçbir şeyi hak etmiyor, özür dileyeceksin." İtiraz kabul etmeyen bir dille kendine emir veren adamla birlikte Halide bey başını iki yana salladı. "Dilemeyeceğim, ben özür dilenecek bir şey yapmadım." Dedikten sonra ekledi. "Hepiniz o kızı savunuyorsunuz ama bir gün benim sözüme geleceksiniz."

"Burada yalnız diye, annesi yok diye o kızı sana ezdirecek değilim Halide. Eminim ne Bora'nın ne de Turan'ın yaptıklarından haberi yoktur. Sahi olsa Turan yüzüme bakmazdı herhalde. İstemiyorsan da Pamir'in sevgisine saygı göstereceksin. O Devrim'i istiyorsa Devrim ile olacak, en büyük destekçileri de ben olacağım." Dedi Serhat bey sertçe. Bu zamana kadar hiçbir şekilde yapılan haksızlıklara göz yummamıştı, şimdi de yummazdı. Elinden geldiğince ikisinin de arkasında olacaktı.

"Bende onların yanındayım, ya sen gördün Devrim yengemin halini. Nasıl böyle kötü düşünebilirsin onun hakkında? Kız nerdeyse okulunu bırakacak duruma geldi, annesinin acısıyla sarsıldı. Yanında olmamız gerekirken yaptığın şeyler oluyor mu?" dedi Burçe derin bir nefes verirken. Ardından ekledi. "Kaldı ki abimin görevde olduğunu ve bizi kandırdığını öğrendiğimde bende bir süre affedemedim onu, öz abim olmasına rağmen. Sizin oğlunuz olduğu için kolayca kabullendiniz ama Devrim yengemin kanından canından biri değildi, yalnızca sevdiği adamdı. Affedemese de kimse ona bir şey diyemezdi ama o abimi canından bile çok sevdiği için affetmeyi seçti, zor olsa da yaptı bunu."

Burçe, Devrim'e en fazla hak verenlerden biriydi. Onu ilk tanıdığı andan itibaren rol model olarak seçmişti. Abisini kaybettiğinde ikisi de perişan olmuştu. Günlerce birlikte sarılıp ağlamışlardı, anılarını birlikte yad etmişlerdi. Devrim, Burçe için bir yengeden öte ablaydı. Üniversiteye hazırlanırken, hukuk fakültesine başladığında en büyük desteği ondan görmüştü. Şimdi annesi yüzünden aralarının bozulmasına göz yumamazdı. Her zaman onun yanında olmaya devam ederdi.

"Benim oğlum bir suç işlemedi, görev olduğunu kaç defa söyleyecek bu çocuk size. Ki kendisi de perişan olmuş o dönemde. Şimdi kalkıp da Devrim'in yaşadığı acılara üzülemeyeceğim." Halide hanımın sözleriyle birlikte Burçe iyice hırslandı. "Bu kadar bencil olabileceğini hiç düşünmemiştim." Dedi hayal kırıklığı ile. Ardından hiç beklemeden salondan çıktı. Annesinin sözlerini hazmedemiyordu. Koridorda gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalıştı.

Biraz önce abisinin söylediği cümlelerden sonra bile annesinin düşüncesi değişmemişti ya içinden pes demeden edemedi. Abisinin Devrim'i sevdiğini biliyordu ama bu kadar güzel sevdiğini bilememişti. Bu durum içten içe hoşuna giderken bir gün kendisi de abisi gibi güzel seven biriyle olmak için içten bir şekilde dua etti.

Ardından getirdiği sırt çantasını alarak evden çıktı ve karşı daireye doğru ilerleyerek kapıyı çaldı. O sırada Pamir ise Hakan'ın odasında volta atmakla meşguldü. Annesinin sözlerini düşünmekten aklını kaçıracaktı. Nasıl bu kadar bencil olabiliyordu, Devrim'e karşı olan aşkına nasıl bu kadar kördü anlamıyordu.

"Pamir bir dur Allah aşkına, başım döndü." Dedi Hakan. Yatakta oturmuş, dizlerini hafifçe aralayarak kollarını dizlerine koymuş ve parmaklarını birbirine kenetlemiş bir biçimde kara kara düşünerek odayı tavaf eden arkadaşını seyrediyordu. "Nasıl durayım oğlum, sende görüyorsun annemin yaptıklarını. Ben bir tarafı düzeltiyorum derken diğer taraf bozuluyor. Devrim beni affetti derken annem çıktı şimdi."

"Sizi el ele göreceğimi hiç düşünmezdim yani biraz daha süründürür demiştim ama." Dedi Hakan gülerek. Pamir'in zihnini ancak bu şekilde dağıtacağını biliyordu. Pamir ise Hakan'ın sözleriyle birlikte duraksayarak ona doğru döndü. "Daha ne yapmasını istiyorsun anasını satayım. Benden uzak durması bile iflahımı kesti. Başkasıyla olabileceği düşüncesi, beni istemediği düşüncesi, yanında olup ellerin ona dokunmanın hasretini çekerken dokunamamak, doya doya sevememek zaten benim için zulümdü. Öyle uzaktan konuşmak kolay Hakan Bey."

Hakan Pamir'in son cümlesiyle birlikte omuz silkti. "Ben sana hep diyorum oğlum, bekarlık sultanlık. Bak bana mis gibi yaşıyorum." Dediğinde Pamir ima ile arkadaşına baktı ve alaylı bir biçimde konuştu. "Bir gün senin karşına da iflahını kesecek biri çıkarsa o zaman konuşuruz kardeşim. Hayat bu kimin ne zaman geleceği belli olmaz." Dediğinde Hakan umursamaz bir biçimde cevap verdi. "O gün gelsin de konuşuruz." Dedikten sonra konuyu saptırmamak için ekledi.

"Halide teyzenin psikolojisi yerinde değil bence, yoksa Devrim'e karşı bu kadar sert olmasının açıklaması yok." Dediğinde Pamir ayakta durmaktan yorularak Hakan'ın yanına geçip oturdu ve yüzünü sıvazlayarak derin bir iç çekti. "Herkesin psikolojisini bozdum." Dediğinde Hakan kaşlarını çatarak Pamir'in omzuna vurdu sertçe. "Başlayacağım senin kendini suçlamana artık. Yeter be oğlum, isteyerek mi yaptın sanki. Tamam gerçekten çok zor günlerdi ama yeter, kendini suçlaman hiçbir şeyi düzeltmiyor."

Pamir her ne kadar Hakan'a hak verse de ne yapacağını bilemiyordu. O yüzden Hakan'a doğru döndürdü başını. "Ne yapayım Hakan sen söyle, bir şeyler yapmam lazım." Dediğinde Hakan iç çekti. "İlk önce kendin sonra da annen, destek almanız şart. Devrim'i hatırla, ilk günler senden nasıl uzaktı, seni nasıl suçluyordu. Ama şimdi her şeyi yoluna koymaya başladı, düşünceleri daha net. İkiniz için yapacağın en doğru şey bu olur."

Aynı şeyi Devrim'den de duymuştu Pamir. O zaman da hak vermişti, şimdi de Hakan'a hak veriyordu. Zaten bunu kafasına koymuştu ancak araya giren görevlerle bunu ertelemek zorunda kalmıştı. Şimdi vakti varken mutlaka bunu gerçekleştirecekti ama annesinden hiç emin değildi, zira annesinin bunu kabulleneceği meçhuldü. Yine de elinden geleni yapacaktı Pamir. Çünkü bunu hem ailesine hem de sevdiği kadına borçluydu...

 

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol'un anlatımından,

Dün gece Burçe'nin gelmesiyle birlikte birazcık sohbet etmiştik ancak o yol yorgunu olduğundan ve ben de hem psikolojik açıdan hem de fiziksel açıdan yorgun olduğum için konuşmamızı kısa kesip uyumuştuk. Erken uyuduğum için sabah epey erken uyanmıştım ve kendimi dinç hissediyordum bu yüzden mutfağa geçerek Burçe ile kendim için kahvaltı hazırlamaya başlamıştım.

Dün Pamir ile konuşmamıştık, daha doğrusu o mesaj atmıştı ancak ben o kadar derin bir şekilde uyumuştum ki mesaj sesini duyamamıştım bile. Uyandığımda direkt olarak telefonuma bakmıştım ve mesajını görmüştüm. Hızlıca cevap vermiştim ama bu sefer de ondan bir cevap gelmemişti ki muhtemelen uyuyordu. İşe gitmesine daha vardı.

Uyudun mu güzelim? (22:15)

Cevap gelmediğine göre uyumuşsun. (22:25)

Güzel rüyalar gör değerlim, iyi uykular:)

 

 

 

Günaydıınn (06:15)

 

 

 

Erken uyumuştum, mesajını göremedim:(

 

 

 

Şimdide sen uyuyorsun muhtemelen. Umarım güzel rüyalar görüyorsundur...

"Günaydın yengelerin birtanesi." Diyerek mutfaktan içeri uykulu gözlerle giren Burçe'ye çevirdim bakışlarımı. "Günaydın güzelim." Dedim neşeli bir biçimde. Burçe hazırladığım masaya bakarken gülümsedi. "Of of of şu masaya bak, döktürmüşsün. Karnımda acıkmıştı, hemen geliyorum." Diyerek mutfaktan çıkarken arkasından güldüm. Onun bu enerjik hallerini özlemiştim.

Kızarttığım patatesleri kaseye koyduktan sonra masanın ortasına bırakarak çaylarımızı doldurmaya başladım. O sırada Burçe tekrardan mutfağa girdi. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Otur canım sen, başla." Dedikten sonra çaylarımızı da masaya koyarak Burçe'nin karşısına oturdum.

Tabağıma kahvaltılıklardan alırken Burçe keyifli bir sesle konuştu. "Abim şanslı adam vallahi, sevgilisinin elinden her iş geliyor." Dediğinde utanarak çayımdan bir yudum içtim. Burçe ise devam etti sözlerine. "Gerçekten barıştığınız için o kadar mutluyum ki anlatamam, bir an için korkmuştum." Dediğinde küçük bir tebessüm ettim. "Bize biraz zaman gerekiyordu." Dediğimde Burçe onayladı. "Haklısın, kolay şeyler yaşamadınız."

Kahvaltımızı yapmaya devam ederken gelen bildirim sesiyle birlikte hızlıca telefonuma uzandıktan sonra telefonu elime aldım ve ekrana baktım. Pamir'den mesaj geldiğini görerek telefonu elime aldığımda gülümsemeden edemedim.

Günüm pek aymadı aslında, seni görsem daha iyi ayar gibi. (7:45)

Yazdığı mesajla birlikte daha da gülümsemek istesem de karşımda oturan Burçe ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Göz ucuyla ona doğru baktığımda sırıtarak bana baktığını gördüm. "Böyle sırıtmaya devam edecek misin?" dediğimde Burçe başını salladı. "Evet, abimden değil mi mesaj?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Yoo." Dediğimde Burçe tek kaşını kaldırdı. "Yemedim ama neyse."

 

 

 

Kim bilir kapıda karşılaşırız belki...

 

 

 

O zaman günün ayar;)

Anlaşıldı kapıda nöbet tutmam gerekecek

O göz kırpmadan bir şeyler anlamalı mıyım? Mesela dün yaşanan şeyler gibi...

 

 

 

Bilmem anlamalı mısın?

Mesaj yazmaya devam edeceğim sırada ekrana düşen aramayla birlikte daldığım rüya aleminden çıkarak gerçeklere dönüş yaptım. Cenk komiser bu saatte aradığına göre bir şeyler ortaya çıkmıştı. Hiç beklemeden telefonu açarak kulağıma götürdüm.

"Efendim komiser?" dediğimde Burçe merakla bana doğru baktı. Bir sorun yok manasında gözlerimi kısıp başımla işaret verirken Cenk komiserin sesini duydum. "Günaydın savcım, rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Kimlik belli olunca bana haber ver demiştin, maktulün kimliği belli oldu. Ayrıca otopsi tamamlandı." Dediğinde başımı salladım, yavaş yavaş sözüme geliyordu. "Tamam komiser, emniyete geleceğim ben. Siz raporları alıp dosyaya koyun. Kamera görüntülerini incelediniz mi?"

"İnceliyoruz savcım, bir şeyler bulduk gibi. Siz gelince detayları konuşuruz." Dediğinde onayladım. "İyi çalışmalar."

Telefonu kapattığımda Burçe'nin meraklı sesini duydum. "Önemli bir şey mi var?" sorduğu soruyla birlikte başımı iki yana salladım. "Aldığım bir davayla ilgili adli tıp sonuçları çıkmış, emniyete gitmem gerekiyor." Dediğimde Burçe başını omzuna doğru eğerek hayranca konuştu. "Bende bir an önce bu evreye geçmek istiyorum artık." Dediğinde çayımdan bir yudum içerek cevap verdim. "Seneye bu zamanlar neredeyse okulu bitireceksin ve stajdan sonra avukat olarak başlayacaksın. Çok az kaldı." Dediğimde Burçe tebessüm etti. "Umarım bir gün senin gibi iyi bir savcı olabilirim."

"Benden daha iyi olursun eminim." Dediğimde Burçe utanarak kahvaltısına devam etti. Birlikte kahvaltımızı ettikten sonra Burçe kahvaltıyı benim hazırladığımı ve ortalığı toplama işini kendi yapacağını söyleyerek beni odama gönderdi.

Odama girdiğimde üzerime siyah saten bir gömlek ve siyah kumaş pantolon giyerek beline siyah, gold renkli kopçası olan bir kemer taktıktan sonra boynuma uyumlu olması gold renkli kolye taktım. Uyumlu olan küpelerimi de taktıktan sonra dalgalandırdığım saçlarımı omzumdan geriye atarak odamdan çıktım.

 

Mutfağa doğru ilerleyip içeri baktığımda Burçe'nin mutfağı toparladığını görerek konuştum. "Ellerine sağlık canım benim." Burçe elindeki bezi astıktan sonra bana bakarken cevap verdi. "Ne demek yengecim." Dedikten sonra baştan aşağı bana bakarak elini havaya kaldırdı ve parmaklarını birleştirerek aşağı yukarı salladı. "Fıstık gibi olmuşsun, Allah nazarlardan saklasın. Kem gözlerden korusun."

"Âmin." Diyerek gülerken kapının çalınmasıyla birlikte hiç beklemeden kapıya ilerledim. Hiç beklemeden kapıyı açtığımda Serhat amcayı gördüm. Küçük bir tebessümle bana doğru bakarken konuştu. "Günaydın kızım, sizi kahvaltıya çağırmak için gelmiştim." Dediğinde arkamdan gelen Burçe'nin sesini duydum. "Yengemle kahvaltımızı yaptık biz baba, sağ olsun mükellef bir sofra hazırlamış." Burçe'nin beni övmesi her ne kadar hoşuma gitse de utanmadan edemiyordum.

Serhat amca tebessümle bize bakarken ben araya girerek konuştum. "Benim çıkmam gerekiyor, Burçecim sen geç istersen." Dediğimde Serhat amca kaşlarını çattı. "Sende gel kızım, en azından bir bardak olsun çay içersin." Dedi samimi bir tonda.

Eminim bundan Halide Hanımın haberi yoktu. Olsa bile beni isteyeceğini düşünmüyordum. Zaten emniyete geçmem gerektiği için reddedecektim, tam isabet olmuştu bu. "Sağ ol Serhat amca, emniyete geçmem gerekiyor benim." Dedim nazik bir sesle. Serhat amca iç çekerek bana baktıktan sonra başını salladı anlayışla. "Peki kızım, hayırlı işler o halde." Dediğinde cevap verdim. "Teşekkür ederim."

Serhat amca kapıdan uzaklaşırken bakışlarımı Burçe'ye doğru çevirdim. "Anahtar sende kalsın, istediğin gibi girip çıkarsın." Dediğimde Burçe başını salladı. "Tamam, sen eve kaç gibi geliyorsun? Ona göre ayarlarım işlerimi bende." Dediğinde iç çektim. "Genelde 17:30'da mesai bitiyor ancak davanın durumuna göre." Dedikten sonra ekledim. "Ben gelemezsem sana haber veririm." Dediğimde Burçe beni onayladı.

Aldığım onayla birlikte askılıkta asılı duran kabanımı ve çantamı aldım. "Görüşürüz." Dediğimde Burçe tebessüm etti. "Görüşürüz yenge, iyi işler."

Evden çıkarak merdivenlere yöneleceğim sırada karşı dairenin açık olan kapısından gelen sesi duydum. "İki lokma bir şey yedin oğlum, böyle aç aç olmaz." Halide hanım, Pamir'e serzenişte bulunurken Pamir'in soğuk sesi kulaklarıma doldu. "Yetti bana, size afiyet olsun." Botlarını giyerek bağcıklarını bağlarken onu izlemeye koyuldum, Halide teyzenin arkasında belirmesiyle birlikte göz göze gelirken sessiz kaldım.

Bendeki saygısını yitireli çok olmuştu. Bana söylediği sözleri geçmiştim, belki onları bir nebze olsun sindirirdim ancak Pamir'e birinin fotoğraflarını atması bendeki tüm iyi düşüncelerin bitmesine neden olmuştu.

Halide Hanım bakışlarını benden çekerek tekrardan oğluna çevirdiğinde konuştu. "Hayırlı işler yavrum, eve kaçta gelirsin? Sevdiğin şeyleri yapayım." Dediğinde Pamir ayakkabı bağcıklarını bağlamayı bitirip başını kaldırdığı anda göz göze geldik. Ela gözleri kahvelerimle buluştuğu anda tebessüm ederken Pamir büyükçe yutkundu. "Bilmiyorum."

Annesine cevap verirken gözleri bir saniye olsun benden ayrılmazken Burçe'nin sesini duydum. "Günaydın abicim." Dedikten sonra evin kapısını çekerek bize doğru yaklaştı. "Günaydın fıstığım." Pamir kardeşine sevgi dolu bir gülümseme gönderdikten sonra elini yanağına götürerek makas aldı. Burçe hafifçe kaşlarını çatarak mırıldandı. "Ya yapmasana şunu, ben çocuk muyum?" dediğinde Pamir başını salladı. "Benim gözümde hala çocuksun."

İkisinin bu hali bana abimi hatırlatıyordu. Bir an önce gelsin ve yan yana olalım istiyordum. Çok özlemiştim.

"Hadi anne, biz geçelim artık." Dedi Burçe soğuk bir sesle. Ardından abisine doğru dönüp ekledi. "Görüşürüz abi." Halide hanım kızını dinleyip içeri geçerken kapının kapanma sesini duydum. Dün neler yaşanmıştı bilmiyordum ama Burçe geldiğinde ne kadar üzgün olduğunu, moralinin bozuk olduğunu anlamıştım. Üstüne gitmemiştim ama sorunun ben olduğumu biliyordum.

"Günaydın..." diye mırıldanırken Pamir yüzündeki yamuk tebessümle bana baktı. "Söylemiştim gün henüz benim için aymadı." Dedikten sonra birkaç adımda yanıma yaklaşarak tam dibimde durdu. Yüzlerimiz arasında santimetreler varken alttan gözlerine bakarak fısıldadım. "Gününüzü nasıl aydınlatabiliriz Pamir bey?" Nefesim dudaklarına çarparken Pamir bakışlarını usulca dudaklarıma indirerek mırıldandı. "Bence sen biliyorsun bunun cevabını."

Söylediği cümleyle birlikte gülümserken parmak uçlarımda kalkarak dudaklarımı dudaklarına doğru yaklaştırdım. Pamir gözlerini kapatarak kendini bana teslim etmeye hazırlanırken dudaklarımın hedefini değiştirip yanağına yöneldim ve dudaklarımı yanağına bastırdım. Yaptığım hareketle birlikte Pamir gözlerini aralarken eski pozisyonumu alarak masumca gülümsedim.

"Annen belki delikten bakıyordur, kadının yüreğine inmesin sabah sabah." Diyerek fısıldarken Pamir sertçe yutkundu. Gözlerime bakakalırken onun üzerinde bıraktığım etkiyle birlikte gülümsemeye devam ettim. "Sen çok fena bir kadınsın, hayal kırıklığına uğradım resmen." İsyankâr sesiyle birlikte güldüm. "Yine de günün aydı değil mi?" diye göz kırparken Pamir gülerek başını iki yana salladı.

Ardından elini cebine doğru götürerek cebinden anahtar çıkardı ve bana doğru uzattı. "Arabanın anahtarı." Dediğinde hafifçe kaşlarımı çatarak anahtarı aldım ve merakla konuştum. "Ne ara aldırdın?" dediğimde Pamir cevap verdi. "Dün sana mesaj attığımda geldi araba, hem seni göreyim hem de anahtarı vereyim istedim ama uyumuştun." Dedikten sonra elini nazikçe yanağıma uzattı.

Baş parmağıyla elmacık kemiklerimi severken gözleri tüm yüzümde dolaştı ilgiyle. "İyisin değil mi? Hasta falan değilsin." Dediğinde başımı iki yana salladım. "İyiyim, yorulmuşum. Burçe de bende yorgunduk, dinlenelim istedik." Dedikten sonra ekledim. "Sen peki? Her şey yolunda mı?" dediğimde Pamir belli belirsiz başını salladı. "Yoluna girecek."

Böyle dediğine göre dün pek iyi geçmemişti. Zaten Burçe'nin de Pamir'in de annelerine olan tavırlarından bunu anlamamak imkansızdı. Biliyordum Pamir beni ezdirmemek için, yanımda olduğunu ve her daim yanımda olacağını belli etmek için bir şeyler söylemişti annesine. Durum böyle olunca muhtemelen Halide Hanım bana daha fazla sinirlenmişti. Benim yüzümden Pamir'in kavga ettiğini öğrense kim bilir neler olacaktı.

"Zihnindeki düşünceleri hemen sil." Diyen Pamir ile birlikte düşüncelerimden sıyrılırken Pamir diğer elini de yanağıma koyarak yüzümü avuçlarının arasına aldı ve gözlerimin içine baktı. "Bugün gözlerinde hüzün görmek istemiyorum, bana bakarken gözlerinin içi gülsün, eskisi gibi gözlerime aşkla bak istiyorum. Ben her Allah'ın günü bugünümüzü düşündüm ve bunun mahvolmasına izin vermem." Keskin bir şekilde söylediği cümlelerle birlikte burukça gülümsedim.

Pamir benim gülümsememle birlikte gülümserken gözlerime bakmaya devam etti. Ancak gözlerinin ardında bir merak, bir emin olamama, bir tereddüt vardı sanki. Bana dokunuyordu, seviyordu ama sanki bunları temkinli bir şekilde yapıyordu. Ani olmuştu farkındaydım, hiç beklememişti benden böyle bir şeyi. Yeniden ters tepki vereceğimden korkuyordu belki de.

"Dün ben üzerine gittim..." dedi Pamir düşünceli bir sesle. Ardından ekledi. "Eğer kafanda hala soru işaretleri varsa, benim söylediklerim yüzünden kendini mecbur hissettiysen ben anlarım Devrim." Tam tahmin ettiğim cümleleri kurarken Pamir yüzümde duran ellerini indirerek gözlerime bakmaya devam etti. "Hala bizden, benden emin değilsen ben gerçekten- " cümlesini devam ettiremeden araya girdim. "Pamir, ben senin bana olan sevgini görebiliyorum. Bunu görürken, bilirken, iliklerime kadar hissederken ve bende seni severken vaktimizden çalamazdım."

Bu sefer elimi yanağına koyan taraf ben oldum. Pamir dikkatle sözlerimi dinlerken devam ettim. "Sözlerinden etkilenmediğimi söyleyemem, etkilendim. Benim bazı şeyleri içimde halletmemi sağladı, belki de gerçekleri yüzüme vurdu. Seni kaybetmeyi göze alamam ben. Yaşarken, yanı başımdayken, gözlerim içine bakarken, sözlerin zihnimde dolaşırken, özleminle baş etmeye çalışırken senin gitmene izin veremezdim." Dedim düşüncelerimi tane tane sözcüklerime dökerek.

Pamir'in gözlerinin içine bakarken hafiften parıltılar oluştuğunu gördüm. İlk defa ona karşı bu kadar açıktım, karşılaştığımız günden sonra ilk defa ona sevgimi ve duygularımı açıyordum. Bu zamana kadar peşimden o koşmuştu, duygularını hep o dile getirmişti. Ben yalnızca acımasızca onu dinleyip kırmaktan öteye gitmemiştim. Duygularımı kabullenemeyip ona çatmıştım. Kendi içimde halledememiştim, onu suçlamıştım. Gitsin istemiştim ama şimdi giderse mahvolurdum.

Artık kabullenmiştim, elbet bir gün ikimizden biri bu dünyadan göçüp gidecekti. Tekrar Pamir'in şehit haberini alabilirdim ya da o benim ölüm haberimi alırdı. Bu dünya hiç kimseye kalmayacaktı. Hala deli gibi korkuyor muydum? Evet çok korkuyordum. Ama korkumun bizim mutluluğumuzun önüne geçmesine izin veremezdim. Bizim aşkımız savaşmaya değerdi. Hayat bu kadar kısayken savaşacaktım...

Yanağını iyice avuç içime bastırırken yutkundu. "Beni affettin yani, değil mi?" beklentiyle bakan gözlerine odaklanarak başımı iki yana salladım. "Affetmedim. Çünkü sen affedilecek bir şey yapmadın, sen ne isteniyorsa onu yaptın. Ben sadece kabullendim." Dedim içinin rahatlaması için.

Pamir rahatladığını belirtircesine derin bir nefes verirken mırıldandı. "Senden bunları duymak..." deyip duraksadıktan sonra gülümsedi. "Sana doyasıya bakmak, dokunmak... hala hayal gibi benim için. O cümleleri sana söylerken bana git diyeceğine o kadar emindim ki. Şimdi yanındayım, gözlerine bakıyorum. İyi ki Devrim, iyi ki bana git demedin. İyi ki kabullendin."

Hiç beklemeden kollarımı boynuna doğru dolayarak sıkıca sarıldım. Pamir'in kolları belime sıkıca dolanırken gözlerimi kapatarak derin bir nefes çektim ciğerlerime. Artık daha mutluydum, huzurluydum. Ne olacağını düşünmeme, her şeyi hesaplamama gerek yoktu. Ne olacağını yaşayıp görecektik. Artık ne kendimden kaçacaktım ne de Pamir'den. Çünkü biz bunu hak ediyorduk...

 

 

 

◔◔◔

"Helal olsun kızım sana, seven sevdiğine böyle sahip çıkacak işte." diyen Sinemle birlikte gülerek sitem ettim. "Ya dalga geçmesene, sözlerine dayanamadım." dedikten sonra ekledim. "Hem böyle olmak ikimize acı vermekten başka bir şey yapmıyordu ki." dediğimde Sinem'in onaylayan sesini duydum. "Aynen öyle, biriniz bir yanda biriniz diğer yanda acı çekiyordunuz. Bakma bende başta çok kızdım Pamir'e. Ama görev bu, babamdan biliyorum yapması gerekiyordu."

Arabamı emniyetin otoparkına çekerken mırıldandım. "Zaten elimi kolumu bağlayan sebepte bu, her şeyin vatan için olması. Altında başka bir sebep olsa asla affetmezdim onu." dediğimde Sinem'in telefonundan hışırtılar duydum. O da toparlanıyordu, eşyaları yarın gelecekti. Kendisi de birkaç güne yanımda olacaktı. Olanları hemen anlatmak istemiştim çünkü buraya gelip de öğrenirse bana çok kızardı.

"Tabii ki de affetmezdin, şimdi affetmen bile biraz meşakkatli oldu. Ama sesin daha iyi geliyor, mutlusun hissediyorum." dedikten sonra ekledi. "Ama sendeki de ne şans be kızım, kaynanan gelmiş bir de." dediğinde derin bir iç çektim. "Sorma, bir geldi pir geldi. Bakalım yüz yüze geldiğimizde neler söyleyecek bana?" dediğimde Sinem hızlıca cevap verdi. "Bana bak lafını esirgeme sakın, çat çat söyle. Ayrıca seni sahipsiz falan mı sanıyor bu kadın? Üstüne bu kadar baskı kuramaz. Ben geldiğimde orada olursa ağzının payını veririm."

Sinem sinirli bir şekilde konuşurken gülümsedim. Beni böyle savunması, arkasına alması çok güzeldi. Her zaman bu böyle olmuştu, o benim iyi kilerimden biriydi. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıydım.

"Dur bakalım şimdilik sesi çıkmıyor." dedim sıkıntıyla. Ardından ekledim. "Asıl Volkan konusu kulağına giderse yaygara kopar." dediğimde Sinem cevap verdi. "Pamir'de salak değil ya, izin vermez kulağına gitmesine." dedikten sonra tam konuşacağım sırada Sinem tekrardan konuştu. "Devo benim kapatmam lazım, adliyeden arıyorlar. Mutlaka devam edeceğiz bu konuşmaya."

Söylediği şeyi onayladığımda vedalaşarak telefonu kapattım. Hiç beklemeden arabadan indikten sonra emniyete ilerledim ve cinayet büroya girdim. İçeri girdiğim anda polis memurlarından birisi yanıma doğru geldi. "Hoş geldiniz savcım, Cenk komiserim odasında." dediğinde başımı salladım ve Cenk komiserin odasına ilerledim.

Kapıyı tıklatarak gelecek olan komutu beklemeden kapıyı açtığımda Cenk komiser ile göz göze geldim. Anında ayağa kalkarken sesini duydum. "Hoş geldiniz savcım, buyurun geçin böyle." diyerek yerini işaret ederken itiraz etmeden ilerleyerek yerine oturdum ve ellerimi masanın üzerinde birleştirerek konuştum. "Anlat bakalım komiser, neler buldunuz? Maktulün kimliğinin belli olduğunu söyledin."

Cenk komiser masanın üzerindeki dosyayı bana uzattığında elime alarak açtım ve sayfayı okumaya başladım. O sırada Cenk komiser ise anlatmaya başladı. "Kimlik Aylin Destan adında bir kadına ait. Evde kirada oturuyormuş." dediğinde yüzümü buruşturdum. "Kendi evinin bahçesine gömülmüş yani." dedikten sonra ekledim. "Devam et."

"Yaklaşık 2 hafta önce öldürülmüş, öldürüldükten sonra hemen gömülmüş muhtemelen. Dışarıda kalmasına bağlı olarak vücudunda çürüme izlerine rastlanmamış." dedikten sonra dosyada bulunan resmi işaret ederek devam etti. "Resimde görüldüğü gibi sağ batın bölgesinden 2 bıçak darbesiyle yaralanmış ve bu yaralar nedeniyle ölmüş."

Dikkatle fotoğraflara bakarken tekrar konuştu Cenk komiser. "Boynundaki doğum lekesine yapılan işarette bir bıçakla yapılmış. Tırnaklarının arasına, vücuduna bakılmış ancak katile ait hiçbir iz yok." dediğinde derin bir iç çektim. Yine ve yine bilinmeyen, zorlu bir cinayetle karşı karşıyaydık. "Kameralar? Maktul iki hafta önce öldürülmüşse ve gömülmüşse bir şeyler vardır." dediğimde Cenk komiser onayladı. "Var savcım, maktul bir gece evin bahçesine koşarak giriyor. Kamera görüntülerinde bahçeye girmeden önce bir adam tarafından takip edildiği gözlendi."

"Adamı bulun derhal, ifadeye getirin." dedikten sonra ekledim. "Bu kadının kimi kimsesi yok mu? 2 haftadır hiç soran olmamış mı?" dediğimde Cenk komiser cevap verdi. "Bir ailesi yok, yetimhanede büyümüş. Bir kayıp başvurusu yapılmış ancak hiçbir sonuç çıkmamış." elimdeki dosyayı kapatarak konuştum. "Başvuruyu yapan kişinin de ifadesini alalım, ayrıca Aylin hanımın evi aransın. İşimize yarayacak not, bilgisayar, defter ne buluyorsanız alın ve inceleyin. Ben izni çıkarttırıyorum şimdi." dedikten sonra ekledim. "Peki nasıl gömüldüğüne dair kamera görüntüleri?" Asıl önemli olan kısım oydu.

"Maalesef savcım, görüntüler yok." dediğinde derin bir iç çektim. Yine samanlıkta iğne arayacaktık anlaşılan.

Cenk komiser verdiğim emirleri yerine getirmek için odadan çıkacağı sırada kapının tıklanıp açılmasıyla birlikte Volkan savcıyı gördüm. Bakışlarımız buluştuğunda yüzündeki yaralara baktım. Dudağı patlamıştı ve sol elmacık kemiği morarmıştı. Bakışlarını benden çekerek Cenk komisere bakıp konuştu. "Dün bulunan cinayet dosyasını isteyecektim."

"O dosyaya Serdar komiser bakıyordu savcım, ama siz oturun isterseniz ben getireyim hemen." dediğinde Volkan savcı onaylayarak içeri girdi. Cenk komiser ise çıkmadan evvel bize doğru dönerek tekrar konuştu. "Savcılarım ne söyleyeyim size?" sorduğu soruya olumsuz bir yanıt verecekken Volkan savcı araya girdi. "İki tane çay alalım biz." Cenk komiser onaylayıp odadan çıkacakken bende oturduğum yerden kalktım.

Burada onunla oturup çay içecek değildim, hele ki yaptığı hadsizlikten sonra. "İki dakika konuşalım." dediğinde bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Dün yeteri kadar konuştuk." deyip kapıyı açtığım sırada Volkan savcı benden hızlı davranarak kapıyı kapattı ve önüme doğru geçti. Kaşlarımı çatarak yaptığı şeyi izlerken sertçe konuştum. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Dün olan şeyler hakkında konuşmak istiyorum. Yüzümün halini görüyorsun, kimin yaptığını da biliyorsun. Tek sözüme bakar soruşturma açmak. Darp raporu aldığımda bu iş biter." dediğinde dişlerimi sıkarak yüzüne doğru bakmaya devam ettim. Hala daha pişkin pişkin konuşuyordu. "Olan her şeyi hak ettin sen, şimdi karşıma geçip masum pozları kesme." dedim tahammülsüz bir biçimde. Ardından ekledim. "Senin Pamir ile bir derdin yok, olan şeyler bizim aramızdaydı o sadece müdahale etti."

Volkan savcı alayla güldü. "Nasılda koruyorsun. O sinir hastasıyla olmak istediğine gerçekten emin misin? Mutlu olabileceğine inanıyor musun?" Dün söylediği sözlerin aynılarını söylerken kaşlarım iyice çatıldı. "Seni ilgilendirmez, çekil şimdi." diyerek kapıdan çıkmak için yöneldim. Volkan savcı çekildiğinde kapıdan çıkarak derin bir nefes verdim. Belli olmuştu bu adam bizi uğraştıracaktı.

Bende boş duracak değildim tabii ki. İlk işim düğün salonuna giderek kamera görüntülerini almak olacaktı. Volkan savcı ile Pamir'i ayıran, Volkan savcının sözlerini duyan kişileri tanık olarak kullanacaktım.

"Devrim savcım." diye bana seslenen Cenk komiser ile birlikte düşüncelerimden sıyrılırken ona doğru döndüm. Cenk komiserin bakışlarındaki sıkıntıyı gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Hayırdır komiser?" dediğimde Cenk komiser konuştu. "Savcım, dosyaya bakmanız gerekiyor." diyerek elindeki dosyayı bana uzattığında merakla aldım ve dosyayı okudum. Gördüğüm fotoğraflar ürpermeme neden olurken yutkundum.

Elimdeki dosyada öldürülen kadının da sol boynunda bir doğum lekesi vardı ve üzerinde çarpı işareti vardı. Bu bir tesadüf değildi, katil özellikle boynunda doğum lekesi olan kadınları mı seçiyordu?

"İşler karışıyor ha komiser?" dediğimde Cenk komiser başını salladı. "Hem de ne karışmak savcım." dediğinde iç çektim. Bu dosya Volkan savcının dosyasıydı, muhtemelen katil ortaktı. Bu yüzden ortak çalışmamız gerekiyordu ancak ben bunu istemiyordum kesinlikle. Odaya tekrar girerken yüzümde hiç mimik oynatmadan Volkan savcıya baktım. "Bu dosyayı ben takip etmek istiyorum savcım."

Volkan savcı kaşlarını çatıp bana doğru baktı. "Bildiğim kadarıyla elinizde dava var zaten." dediğinde cevap verdim. "Benim dosyamda öldürülen kadın ve sizin dosyanızda öldürülen kadının katili veya katilleri aynı kişi. İkisinin de boynunda doğum lekesi var ve ikisinin de doğum lekeleri üzerinde çarpı işareti var." diye açıklama yaptığımda Volkan savcı elini uzatarak dosyasını istedi.

Beklemeden dosyayı ona uzattığımda içini açarak baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Böyle bir davayı size bırakmam savcı hanım, kusura bakmayın." dediğinde dayanamayarak konuştum. "Savcı bey." diye itiraz edeceğim sırada Volkan savcı tek kaşını kaldırarak sözümü kesti. "Çok istiyorsanız başsavcıyla konuşun ama eminim ortak çalışmamız daha hoşuna gidecektir, tabii siz davayı bana bırakmayı düşünmüyorsanız."

Hırsla karşımdaki adama baktım. Davayı bırakamazdım, büyük bir şey olduğu belliydi. Başsavcımla konuşacaktım, en azından şansımı deneyecektim. Başka hiçbir şey söylemeden odadan çıkarken Cenk komiserin peşimden geldiğini hissedebiliyordum. Bakışlarımı ona doğru çevirdiğimde Cenk komiser mırıldandı. "Ne yapacaksınız savcım?" merakla bana doğru bakarken derin bir nefes alarak konuştum. "Dosyayla ilgili yaptığı her şeyden haberim olacak komiser, madem ortağız ifadelerini falan görmek istiyorum." dediğimde Cenk komiser beni onayladı. "Nasıl isterseniz savcım."

"İfadeye istediğim kişiler ne zaman gelecek?" dediğimde Cenk komiser saatine baktı. "Kayıp ihbarında bulunan şahıs buraya yakın oturuyor, yaklaşık yarım saate getirilmiş olur. Kamera görüntülerinden bulduğumuz şahsın getirilmesi ise 1 saati bulur savcım." dediğinde onayladım. "Getirildiğinde sorgu odasına alın ikisini de. Bana da haber verin." dediğimde Cenk komiser onayladı. "Emredersiniz savcım."

Hiç beklemeden emniyetten çıkarak ilk iş olarak adliyeye geçerek başsavcımın odasına doğru ilerledim. Şansımı denemek için davadan bahsettiğimde olumsuz bir yanıt aldım. İtiraz edip Volkan savcının yaptığı şeyden bahsedeceğim sırada 'kişisel meselelerimizi işe karıştırmamamız gerektiği' cevabını alarak elim boş bir şekilde adliyeden çıktım. Mecburen onunla ortak çalışacaktım, davayı ona bırakamazdım. Dava haricinde konuşmazsak ve bana olan saygısını kaybetmezse bunu kolay bir şekilde atlatacağımızı umuyordum.

İkinci iş olarak dün düğünün yapıldığı düğün salonuna gelerek arabayı biraz uzağa park ederek salona doğru ilerledim. Yolda ilerlerken etrafıma dikkatlice bakıp her açıdan salonun önünü çeken kameraları bulmaya çalışırken bana hitaben konuşan bir adamın sesini duydum. "Birine mi baktınız hanımefendi?"

Bakışlarım adama doğru dönerken konuştum. "Buranın kamera görüntülerini görmek istiyorum." dediğimde adam kaşlarını çatarak konuştu. "Öyle elini kolunu sallayarak gelen herkese göstermiyoruz yalnız." dediğinde cebimdeki kartı çıkartarak görebileceği şekilde önüne uzattım. "Cumhuriyet savcısıyım, şimdi görebilir miyim görüntüleri." Adam hızlıca beni onaylarken içeriye doğru işaret etti. "Tabii savcım buyurun."

Beklemeden içeri doğru ilerlediğimde adamın yönlendirmesiyle birlikte görüntü odasına girdik. Dün olayların olduğu saatin görüntülerinin açıldığında dikkatle izlemeye koyuldum. Şansımıza görüntüler sesliydi. Bu bizim işimize gelirdi. Sevincimi belli etmeden görüntüleri flash belleğime aktararak salondan çıktım. Şimdi Volkan savcının yapacağı en ufak şikayetten sonra bunları delil olarak sunacaktım. Ayrıca olayın içindeki kişilerden biri de bendim ve benim ifadem de epey işe yarayacaktı.

İçim biraz daha rahatlamış bir biçimde arabama binerken saate baktım. Neredeyse öğlen olmak üzereydi. Muhtemelen ifade için gelmişlerdi ve benimde bir an önce gidip ifadeyi almam gerekiyordu. Emniyete doğru yola koyulduğumda telefonumun zil sesi arabada yankılanmaya başladı. Telefonu alıp ekrana baktığımda Cenk komiserin aradığını görüp telefonu açtım.

"Efendim?" dediğimde Cenk komiserin sesini duydum. "Savcım ifade için getirdiler istediğiniz kişileri. Volkan savcı ifadeye girmek istiyor." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Geliyorum ben hemen." dedikten sonra telefonu kapattım. Bu adam çok oluyordu artık. Ortak çalışacağız demiştik ama bu benim yerime ifadeye gireceği anlamına gelmiyordu. Kendi dosyasının şüphelilerinin sorgusunu istediği gibi yapabilirdi ama benimkine karışamazdı.

Hırsla arabayı sürüp kısa sürede emniyete geldiğimde hızlıca arabamı park ederek içeri girdim ve cinayet büroya doğru ilerlemeye başladım. Cenk komiser beni kapıda karşılarken konuştu. "Hoş geldiniz savcım, kayıp ihbarında bulunan Nermin hanımı aldık sorgu odasına." dediğinde onayladım. "Tamam." dedikten sonra üzerimdeki kabanı çıkartıp kabanı ve çantayı Cenk komisere doğru uzattım.

Cenk komiser odaya koyması için kabanı ve çantayı başka bir polis memuruna uzatırken benimle birlikte sorgu odasına doğru ilerlemeye başladı. Sorgu odasının arkasında bulunan, dışarıdan sorgunun izlenebildiği alana girdiğimde Volkan savcıyı gördüm. Bakışlarımız buluştuğu anda sesini duydum. "Sorguyu izlemek istiyorum, madem davalar ortak belki bir şeyler çıkar." dediğinde onayladım. Elbette böyle bir hakkı vardı.

Başka bir şey söylemeden odadan içeri girdiğimde sorgu masasında tedirgin bir biçimde oturan kadını gördüm. Aylin hanımla aynı yaşlarda sayılırdı, muhtemelen arkadaşıydı. Benim içeri girmemle birlikte bakışları bana dönerken oturduğu yerden kalktı ve endişeli bir biçimde konuştu. "Allah aşkına bir şey söyleyin, Aylin ile ilgili savcı konuşacak dediler getirdiler buraya." dediğinde nazik bir biçimde konuştum. "Sakin olun, geçin oturun şöyle."

Cenk komiser elindeki dosyayı bana uzattığında kadının ismini okuyarak genzimi temizledim. "Aylin hanım için kayıp ilanını siz vermişsiniz Nermin hanım. Nereden tanışıyorsunuz?" dediğimde Nermin hanım başını salladı onaylamak maksadıyla. "Biz yetimhaneden arkadaşız, birlikte büyüdük. Aynı odada kalıyorduk hiç ayrılmadık yurttan ayrıldığımızda bile. Ama 2 hafta oldu ulaşamıyorum ona."

Bakışlarımı Cenk komisere çevirdim yetimhane durumunu teyit ettirmesi için. Beni anlayarak odadan çıkarken bakışlarımı tekrardan Nermin hanıma döndü. "En son ne zaman konuşmuştunuz Aylin hanımla?"

"En son telefonla konuştuk, bir sorun yoktu." Dediğinde uyarı amaçlı konuştum. "Saat ve tarih belirterek anlatabilirseniz daha iyi olur bizim için. Sabah mı konuştunuz telefonla?" dediğimde Nermin hanım başını sallayarak onayladı. "Akşama doğruydu, eve geçeceğim dedi. Sesinde falan bir değişiklik yoktu, aynıydı." Dedikten sonra ekledi. "Sonra akşam aradım ben, biraz dışarı çıkalım diye. Açmadı. Birkaç kez daha aradım, sonra da evine gittim. Ama açan olmadı." Dediğinde merakla konuştum. "Evde ilginizi çeken bir şey oldu mu?"

Nermin hanım kaşlarını çatarak bir süre sessiz kalırken sabırla bekledim konuşmasını. Bir süre sustuktan sonra bana bakarak konuştu. "Hayır, ilgimi çeken bir şey olmadı." dedikten sonra ekledi. "Sonra ben evime döndüm, birkaç kere daha aradım ama açan olmadı. Birkaç gün sürekli evine gittim baktım, aradım ulaşamadım. Sonra kayıp ihbarında bulundum ancak bir sonuç bulunmadı." dediğinde tepkisiz bir biçimde kaldım.

Kadın evinin bahçesine gömülmüştü ancak hiç kimse bir şey bulamamıştı. Gerçekten ilginçti. Ya polisler eve bakmamıştı ya da başka bir şey vardı. Cenk komiser kapıyı çalıp tekrar odaya girdiğinde bakışlarımı ona çevirmeden Nermin hanıma yönelik konuştum. "Aylin hanımın telefon numarasını, iş yeri adresini arkadaşlara söyleyin lütfen." dedikten sonra aklıma takılan soruyu dile getirdim. "Aylin hanımın bir erkek arkadaşı veya yakın olduğu başka biri var mıydı?"

"Hayır yoktu." diyerek başını iki yana salladı Nermin hanım. Ardından Cenk komiserin getirdiği kağıda istediklerimizi yazdıktan sonra tekrardan bana doğru döndü. "Bulacaksınız değil mi arkadaşımı?" sorduğu soruyla birlikte Cenk komiserle göz göze gelirken derin bir iç çektim. "Nermin hanım, çok üzgünüm..." diye söze girdiğimde Nermin hanım afallayarak bana baktı. Bense devam ettim sözlerime. "Başınız sağ olsun."

"Ne?" Nermin hanım şokla harmanlanmış bir şekilde bana bakarken hüzünle baktım yüzüne. Bu haberi vermek benim içinde kolay değildi. Ne yaşadığını, ne düşündüğünü en iyi ben anlıyordum. "Nasıl olur bu? Nasıl?" Ne olduğunu kavrayamayarak mırıldanırken masanın üzerinde duran su şişesinin kapağını açıp uzattım içmesi için. "Kim yapmış, neden yapmış?" hem ağlayıp hem konuşan kadına bakarak cevap verdim. "Araştırıyoruz, merak etmeyin. En kısa sürede size bunun cevabını vereceğiz inşallah."

Nermin hanım ağlamaya devam ederken oturduğum yerden kalkarak Cenk komisere yöneldim. Sadece onun duyabileceği şekilde konuştum. "Biraz kendine geldiğinde Aylin hanımı teşhis ettirin." dediğimde Cenk komiser beni onayladı. Aldığım onayla birlikte odadan dışarı çıkarken Volkan savcıyı bıraktığım yerde bulamadım. Umursamayarak yukarı, Cenk komiserin odasına ilerleyerek içeri girdim.

Polis memurunun bıraktığı çantamı alarak içinden telefonumu çıkarttım ve ekrana baktım. Pamir'in 2 kere aradığını görerek beklemeden geri aradım. Telefon birkaç kere çaldıktan sonra açılırken Pamir'in hem endişeli hem meraklı sesini duydum. "Güzelim, nerelerdesin sen? Açmayınca merak ettim." dediğinde cevap verdim. "Sorgudaydım, şimdi çıktım. Aradığını görür görmez aradım. Sen nasılsın, neler yapıyorsun?"

"Savcım iş başında desene." dediğinde güldüm. Pamir ise biraz önce sorduğum soruya cevap verdi. "İyiyim bende, antrenman yaptık biraz. Bitince arayayım da güzelimin sesini duyayım dedim." dediğinde içimin eridiğini hissettim. "İyi yapmışsın, sesini duymak bana da iyi geldi." dediğimde Pamir'in gülüşünü duydum.

"Bugün akşam sen, ben ve Burçe dışarı mı çıksak, evde tıkılıp kalmayalım. Kız zaten evde hep ders çalıştı." dedim fikrimi söyleyerek. Pamir onaylayan mırıltılar eşliğinde cevap verdi. "Olur çıkalım, yemeğe mi gidelim yoksa?" Pamir sözlerine devam edeceği sırada söze girdim. "Annen senin için yemek hazırlayacaktı, yemekten sonra çıkarız. Biraz dolaşırız. Şu meydanda bir kafe var ya oraya gideriz. Olur mu?"

Şimdi ben Pamir ile Burçe'yi alıp yemeğe çıkarsam Halide hanım muhtemelen bunu yanlış anlardı. Bende yanlışlıklara mahal vermek istemiyordum. O yüzden böyle olması daha iyiydi.

"Sen nasıl istersen..." diye cevap veren Pamir ile birlikte konuşacağım sırada kapının tıklanması ve açılması bir oldu. Gelen kişinin Volkan savcı olduğunu gördüğümde odadan çıkmak için hareketleneceğim sırada sesini duydum. "İstediğin diğer şahıs ifade için bekliyor, gelecek misin yoksa ben gireyim mi?"

Ben daha Pamir'e ortak iş yaptığımızı söyleyemeden Pamir'in onun sesini duyması hiç iyi olmamıştı. Sert bir biçimde Volkan savcıya bakıp konuştu. "Ne münasebet? Geliyorum ben." dedikten sonra yanından hızlıca çıktım. Bir de pişkin pişkin ben gireyim mi diyordu, gerçekten bu adam beni zorlayacaktı.

"Volkan denen herif mi o?" Pamir'in sert sesiyle irkilirken onayladım. "Evet, dün elime gelen dava ile onun davası ortak çıktı. Mecburen ortak bakıyoruz." dediğimde Pamir'in küfür ettiğini duydum. "Sikeyim böyle işi." dediğinde sessiz kaldım. Bende halimden memnun değildim elbette. Bir süre sessiz kaldıktan sonra kendimi açıklamak adına konuştum. "Ben davayı bana devretmesini istedim ama devretmedi, başsavcıda ortak çalışın deyince ben mecbur kaldım. Bırakamazdım davayı."

Pamir derin bir iç çektiğinde canını sıktığım için kendimi kötü hissetmekten alıkoyamadım. Biliyordum yan yana olmamızı istemiyordu ki bunda yerden göğe kadar haklıydı.

"Anladım, anladım ama yan yana olmanız falan içime sinmiyor ki. Adam tacizci, gözlerimle gördüm yapmaya çalıştığını." dedi Pamir düşünceli bir sesle. Ardından ekledim. "Eğer tekrar böyle bir şey yapmaya kalkarsa bu sefer elimden kimse alamaz onu." dediğinde hızlıca konuştum. "Emniyetteyiz, yanımızda Cenk komiser dahil bir sürü kişi var. Öyle bir şeye cesaret edemez." dedikten sonra ekledim. "Bu sefer bende bir tokatla bırakmam onu."

"Cenkte ayrı bir mevzu ama ne yapalım." diye mırıldandığında kaşlarım çatıldı. Pamir ise devam etti sözlerine. "Ben geleyim mi yanına? Şu herifle yalnız bırakmak içime sinmiyor hiç. Hatta niye soruyorsam, geliyorum ben." dediğinde reddettim. "Sakin ol, ben ifadeye gireceğim şimdi zaten. Sonra dava ile ilgili konuşuruz zaten onunda ifade işleri var. Sonra ben eve geçeceğim zaten. Gelsen bile yanımızda duramazsın."

Yanımda olmasını bende çok isterdim ancak gizlilik açısından uygun olmazdı. Pamir düşündüklerimi haklı bulmuş olacak ki cevap verdi. "Tamam, ben biraz fazla abartmış olabilirim ama o adamı hiç sevmiyorum hele ki sana olan duygularını bildikten sonra." dediğinde iç çektim. "Bende sevmiyorum ama başa gelen çekilir."

"Komutanım, size bir evrak gelmiş. Bakar mısınız?" Tanımadığım birinin sesi Pamir'in tarafından kulaklarıma dolarken Pamir'in sesini duydum. "Geliyorum." dedikten sonra bana hitap ederek devam etti sözlerine. "Güzelim, benim kapatmam gerekiyor şimdi. Eve geçince haber ver bana." dediğinde onayladım. "Veririm, sende dikkatli ol. Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra hızlı adımlarla sorgu odasına ilerledim. Volkan savcının ve Cenk komiserin beni beklediğini görerek yanlarına ilerlerken Volkan savcının ağzının içinden mırıldandığı ama benim net bir şekilde duyduğum cümle zihnimde yankılandı. "Hele şükür gelebildiniz." ters bir biçimde ona dönerken sertçe konuştum. "Size mi soracaktım ne zaman geleceğimi." dedikten sonra sabır çekerek Cenk komisere döndüm. "Girelim."

İçeri girdiğimizde adamın karşısına geçerek oturdum. Cenk komiser yanıma otururken Cenk komiserin bana verdiği dosyayı açarak kamera görüntülerine baktım. Aylin hanımın sokakta yürürken ki fotoğraflarıydı. İlk önce yalnız olduğu, sonradan karşımda oturan adamın arkadan yaklaşarak nasıl taciz ettiğini gösteren fotoğraflardı.

"Aylin Destan, bu kişiyi tanıyor musunuz?" dediğimde karşımda oturan adam başını iki yana salladı. "Hayır tanımıyorum." dediğinde derin bir iç çekti. Tanımıyordu çünkü muhtemelen o an sokaktan geçen kim olursa olsun taciz hatta tecavüz etmeye çalışacaktı, bundan adım kadar emindim.

Dosyadaki fotoğrafı adamın önüne koyarak konuştum. "Bu siz misiniz?" dediğimde adam fotoğrafa eğilerek dikkatlice baktı. Dudaklarını birbirine bastırıp sert bir nefes verirken bu tepkileri fotoğraftaki kişinin gerçekten o olduğunu açıklıyordu. "Anlaşıldı sizsiniz ve bu kadını tanımıyorsunuz." dedikten sonra kaşlarımı çatarak konuştum. "Tanımadığınız kişiye temasta bulundunuz yani!?"

Sesimin aniden yükselmesiyle birlikte karşımdaki adam irkilirken diğer fotoğrafları çıkartarak masaya koydum. "İzinsiz bir şekilde arkadan yaklaştığınız, hanımefendinin korktuğu ve sizden kaçtığı gayet açık ve net!" dediğimde adam cevap verdi. "Bir şey yapmadım, sadece o an" cümlelerine devam edemeden konuştum. "O an ne!?"

Duyacağım cümleler basitti aslında. Her tecavüzcü ve tacizcinin söylediği cümleleri söyleyecekti bana. Ya da erkek olduğunu, kadının herhangi bir hareketinden etkilendiğini. "Kuyruk mu sallıyordu sana ya da mini eteği mi vardı? Gecenin bu saatinde dışarıdaydı ya da değil mi!?" dedim sert ve kendimden emin bir şekilde. "Bu mu sebep cevap ver!" dedim karşımdaki adam susmaya devam ederken.

Söylediklerime hiç cevap vermeyip sus pus başını yere eğmişken derin bir nefes vererek sakinleşmeye çalıştım. Tacizde konuşulması gereken çok önemli bir konuydu ve bunun için zaten sulh cezaya sevk edecektim. Görüntüler çok netti. Aylin hanım ölmemiş olsaydı belki şikayet edecekti belki de diğer susmuş tüm kadınlar gibi bir çarenin olmadığını düşünüp susacaktı ama ben susamazdım. Ama şimdi konumuz cinayetti.

"O gece ne olduğunu anlat." dedim tahammülsüz bir biçimde. Adam başını eğdiği yerden kaldırıp bana doğru baktı ve konuştu. "Öyle sokakta oturuyordum, iki şişe falan bira içmiştim. Sonra o hanımefendiyi gördüm, hakim olamadım kendime. Peşine takıldım, tenha olduğunu düşündüğüm yerde arkasından yaklaştım ama elimden kurtularak kaçtı. Bende eve girene kadar gittim peşinden. Sonra bahçeye girmeden önce kamera olduğunu fark ederek içeri girmedim." dediğinde gözlerimi kapattım sinirle. Adam ise tekrar konuştu. "Bir daha görmedim zaten, eve gidip sızmışım."

Bu adamdan da bir şeylerin çıkmayacağı belliydi, sinirle nefes vererek Cenk komisere döndüm. "Nezarethaneye alalım arkadaşı sonra da sulh cezaya sevk edelim." dedikten sonra odadan çıkarken arkamdan adamın yalvarışlarını duyabiliyordum. Ama korkmasına gerek yoktu. Bu ülkede takım elbise giydi diye iyi halden ceza indirimi, delil yetersizliği gibi nedenlerden çok tacizci ve tecavüzcü salınmıştı. Belki o da onlardan biri olabilirdi.

Odadan çıktığımda Volkan savcı ile göz göze geldim. "Elde var sıfır." dediğinde hiçbir şey söylemeden Cenk komiserin odasına doğru ilerlemeye başladım. Evet şuan elde var sıfır gibi görünüyordu ancak Aylin hanımın telefon sinyalleri bulunabilirse ve arama kayıtları incelenirse belki bir şeyler bulunurdu.

Odaya girdiğimde Volkan savcı da peşimden girdiğinde ona dönerek konuştum. "Sizde ne gibi gelişmeler var savcı bey? İfade veya başka bir şey göremiyorum." dediğimde Volkan savcı kaşlarını çattı. "İfade için gelecek olan şahıs şehir dışında, yarın gelmiş olur." dediğinde onayladım. "Peki madem."

Kabanımı ve çantamı alarak odadan çıktıktan sonra Cenk komiser ile karşılaştım. "Komiser, geçmiş yıllarda buna benzer vakalar var mı araştırılsın. Varsa eğer hepsini masamda görmek istiyorum anlaşıldı mı?" dediğimde Cenk komiser onayladı. "Emredersiniz savcım."

"İyi mesailer." Emniyetten çıkarak adliyeye gitmek için arabama bindim. Düzenlemem gereken birkaç şey vardı. Hiç beklemeden yola çıktıktan kısa süre sonra adliyeye ulaşarak arabadan indim. Zaten mesainin bitmesine az bir süre kalmıştı, bende işlerimi hallederek çıkabilirdim.

Odama doğru ilerledikten sonra kilitli olan kapımı açacağım sırada Tuna beyin sesini duydum. "Devrim savcım?" Merakla ona doğru dönerken Tuna bey elindeki zarfı bana doğru uzattı. "Kevser savcı bunun size verilmesini istedi." dediğinde kaşlarımı çatarak zarfı elime aldım.

Hızlıca zarfı açıp içine baktığımda kaşlarım daha da çatıldı. Elimde tuttuğum kağıt Volkan savcının yaptığı suç duyurusuna istinaden hazırlanmış soruşturma yazısıydı. Sanık olarak Pamir'in adı, tanık olarak ben ve birkaç kişi daha varken büyükçe yutkundum. Volkan bey dediğini yapmıştı anlaşılan. Benim ifadem ve görüntülerle birlikte Pamir'in suçsuz olduğu ispatlanırdı elbet ama benim tek korkum mesleğine bir zarar gelmesiydi...

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?

‣‣‣ Pamir ve Devrim sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Yazarın anlatımından olan kısmı nasıl buldunuz? Sizce Halide'nin bu hali ne olacak? Serhat'ın ve Burçe'nin düşünceleri nasıldı?

‣‣‣ Dava hakkında ne düşünüyorsunuz? Neler olacak sizce?

‣‣‣ Volkan yaptı yine yapacağını, sizce bu durum Devrim ile Pamir'in arasındaki ilişkiyi etkiler mi? Halide hanımın tepkisi nasıl olur?

Loading...
0%