Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 16

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

16.Bölüm

Elimdeki kağıdı birkaç kere daha okuduktan sonra kağıdı katlayarak tekrardan zarfın içine koydum. Madem kaşınıyordu, bende kaşırdım. Bana yaptıkları yetmezmiş gibi bir de pişkince şikayet etmişti Pamir'i. Madem öyleydi bende elimden geleni ardına koymazdım. Ne sevdiğim adamı ezdirirdim ne kendimi. Hele ki Pamir'in hiçbir suçu yokken başının yanmasına izin vermezdim.

"Kevser savcı odasında mı?" dedim merakla Tuna beye bakarak. Tuna bey beni onayladı. "Evet savcım odasında." dediğinde başımı salladım. "Madem bizi çağırmış, gidelim bakalım." dedikten sonra odama yöneldim. Kapımı açarak eşyalarımı bıraktıktan sonra cüzdanımdaki flash belleği alarak odadan çıktım.

Kevser savcının üst kattaki odasına doğru ilerlerken bir yandan da Pamir'in numarasını tuşlayarak kulağıma götürdüm. Ancak telefon uzun süre çalıp çalıp kapandığında fazla üstelemeden odaya doğru ilerledim. Odaya ulaştığımda kapıyı tıklattım ve beklemeden kapıyı araladım. İçeri girdiğimde gördüğüm yüzle birlikte şaşırırken Kevser savcı konuştu. "Buyurun savcım, geçin şöyle."

Kevser savcının söylediğini yaparak Pamir'in oturduğu sandalyenin karşısına geçerek oturdum. Pamir ile bakışlarımız buluştuğunda göz kırparak rahatlamamı sağlamaya çalıştı. Bu halde bile beni düşünmesi gerçekten bazen sinirlendiriyordu beni. Şuan rahatlatılması gereken kişi oydu.

"Siz devam edin Pamir bey." diyen Kevser savcıyla birlikte Pamir'in bakışları tekrardan ona doğru döndü. "Arabamı park edip ineceğim sırada Devrim hanımla Volkan beyi konuşurken gördüm, davalarla ilgili bir şeyler konuşacaklarını düşünerek bir süre arabada beklerken Volkan beyin Devrim'e karşı yaptığı hamle ve Devrim hanımın ona karşılık olarak tokat atmasıyla birlikte dayanamayarak yanlarına ilerledim ve vurdum." dedi Pamir o gece olanları anlatırken. Göz ucuyla bana baktığında başımı sallayarak onayladım.

Pamir ise sözlerine devam etti. "Birkaç yumruktan sonra arkadaşlar ayırdı ancak kışkırtacak cinsten sözler söylemeye devam ettiğinde bende sinirime hakim olamadım savcım. Olanlar bu kadar." dediğinde Kevser savcı dudaklarını bükerek başını salladı. "Anlıyorum, ne olursa olsun şiddet bir çözüm değildir hele ki karşınızdaki kişi bir savcı."

Kevser savcının cümlesiyle birlikte araya girdim. "Bir savcı da olsa makamında değildik, bir düğün salonunun önündeydik içinde sizin de bulunduğunuz." dedim hiç beklemeden. Kevser savcı bana baktığında devam ettim sözlerime. "Bu savcıya yapılmış bir saldırı değil, bir sivile yapılmış bir saldırı savcım öncelikle bunu aydınlatmamız gerekli."

"Madem geldiniz savcım, gelmişken sizin de ifadenizi alalım." diyen Kevser savcıyı başımı sallayarak onayladım. "Tabii savcım seve seve." dediğimde Kevser savcı kalem müdürüne işaret verdi yazması için. Ardından bana dönerek konuştu. "O gece neler olduğunu sizden dinleyelim bir de."

"Düğüne geldiğim dakikadan itibaren Volkan savcı sözleriyle beni rahatsız etmeye başlamıştı." dedim bakışlarımı Pamir'den kaçırarak. Onun bundan haberi yoktu elbette. Söyleseydim her şey daha da berbat olurdu çünkü. "Sizin de bildiğiniz gibi ilk önce Volkan savcı ile yan yana oturmuştum ancak sonradan sizinle yer değiştirdik rahatsızlığımdan dolayı." dedim o günü hatırlaması için tane tane konuşurken. Davayı Kevser savcının alması iyi olmuştu çünkü rahatsızlığımı orada fark etmişti.

Başını sallayarak beni onayladığında devam ettim sözlerime. "Erkek arkadaşım Pamir'in geleceğini öğrenerek dışarı çıktım ve onu beklemeye koyuldum. Volkan savcıda peşimden geldi, onu defalarca kez uyarmama rağmen samimi bir şekilde konuşmaya devam etti ve ayrıca sarhoştu. Sözlerini umursamayarak gitmeye çalıştığımda ise engelleyerek beni kendine çekti ve öpmeye çalıştı." dedim açık bir şekilde.

Pamir'in sinirden bacağını salladığını görebiliyordum ama şuan ifadedeyken hiçbir müdahale edemezdim. Volkan savcıya olan siniri daha da artmıştı görebiliyordum.

"Pamir geldikten sonra onu kışkırtacak birçok söz etti, takdir edersiniz ki Pamir Volkan savcının bu hareketlerinden ve cümlelerinden daha da sinirlendi." dediğimde Kevser savcı başını salladı. "Görgü tanıklarının ifadesine bakıldığında ortada hiçbir şey yok ve Pamir bey öylesine saldırmış Volkan savcıya." dedikten sonra Pamir ile ikimize baktı. "Volkan savcının ifadesi de bu şekilde, bir tek siz tersini söylüyorsunuz."

İnanamayarak gözlerimi kapattım sakin olmak adına. Resmen görgü tanıklarını satın almıştı. Bu kadarını yapacağı aklımın köşesinden bile geçmemişti, inanmıyordum ya. Bir savcı adaleti böyle yanıltıyorsa diğer insanların yapması kaçınılmazdı bile.

"Bir savcıya akıl vermek haddim değil ancak kamera kayıtlarına da bakacağınızı ümit ediyorum çünkü her şey orada açık ve net." dedim otoriter bir sesle gözlerine bakarak. Kevser savcı hafifçe kaşlarını çatarak bana baktığında bakışlarımı çekmedim. "Kamera kayıtları yok Devrim hanım, o sırada kameralar bozukmuş." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Nasıl olur böyle bir şey savcım. Emin misiniz?" dediğimde Kevser savcı başını salladı. "Eminim."

Alaylı bir şekilde gülerek başımı iki yana salladım. Kamera kayıtlarını da sildirmişti. Resmen kafayı Pamir'e takmıştı. Bu kadarı da fazlaydı artık. Bu kadarını da yapmış olması beni neredeyse çileden çıkartacak seviyeye getirmişti.

"Nasıl yani? Kamera kayıtları yok ve siz sadece 2 kişinin sözlerine dayanarak mı bana soruşturma açıyorsunuz? Böyle mi çalışıyor sistem yani?" dedi tok bir sesle Pamir. Yerden göğe kadar haklıydı, adalet sistemi böyle çalışıyorsa vay halimizeydi. "Pamir bey adalete güvenin." diyen Kevser savcı ile Pamir'in küfür edeceğini bildiğim için elimi dizine doğru götürerek engelledim. Bakışlarımız buluşurken kaşlarımı kaldırarak uyardım.

Neyse ki ben önlemimi almıştım. Muhtemelen benden sonra sildirmişti görüntüleri. İçim o kadar rahatlamıştı ki şuan anlatamazdım. "Madem kameralar bozuktu, bu görüntülere ben nasıl ulaştım savcım?" diyerek elimde getirdiğim flash belleği uzattım Kevser savcıya doğru. "Bu sabah gittiğimde kamera kayıtları gayet güzel vardı, nasıl şimdi olmuyor sorgulamamız gereken bu bence." dedim tek kaşımı kaldırıp ima ile.

Kevser savcı flash belleği alarak önünde duran laptopa takarak izlemeye koyuldu. O videoyu izlerken ben Pamir'e doğru baktım ve gözlerimi uzunca kapatıp açtım. Pamir, koyulaşmış göz bebekleriyle bana bakarken küçük bir tebessüm gönderdim. İyi ki gidip görüntüleri almıştım yoksa Pamir'i kurtarmak çok zor olacaktı.

"İşbirliğiniz için teşekkür ederiz." diyen Kevser savcı ile gözlerimiz birbirinden ayrılırken oturduğum yerden ayağa kalktım. Pamir'de benim ayaklanmamla birlikte ayağa kalkarken Kevser savcıya baktım. "Savcım neyin ne olduğunu siz benden daha iyi anlamışsınızdır diye tahmin ediyorum ve gereğini yapacağınıza inanıyorum." dedim alttan ima ile. Salak değilse ki değildi, kimin yaptığını anlardı ve bunu araştırırdı. O araştırmasa bile ben araştıracaktım.

"İyi günler." Pamir ile birlikte odadan çıktığımızda derin bir nefes verdim. Ne yalan söyleyeyim başta çok tedirgin olmuştum ancak şuan Kevser savcının fikrini değiştirdiğine emindim.

"Ne oldu şimdi içeride?" dedi Pamir kafası karışık bir biçimde bana bakarken. Gülümseyerek yüzüne bakarken cevap verdim. "Dava kapanacak muhtemelen, seni kışkırttığı videolarda belli. Beni nasıl taciz ettiği de öyle." dedim zaferle.

"Gerçekten insanların sana nasıl hayran olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum biliyor musun?" diyen Pamir ile birlikte bakışlarım ona doğru döndü. Pamir ise ekledi. "Buraya o kadar yakışıyorsun ki. Sözlerin, üslubun ve zekan.." dedikten sonra hafifçe kaşlarını çattı. "Sen görüntüleri almasan şimdi bana ne olacaktı kim bilir?" dediğinde gözlerinin içine baktım. "Sana bir şey olmasına asla izin vermezdim, seni aklamak için her şeyi yapardım."

Pamir tebessüm ederek başını yere doğru eğdikten sonra konuştu. "Teşekkür ederim sayın savcım." dediğinde başımı iki yana salladım. "Etme, teşekkür edilecek bir şey yapmadım. Olanlar zaten benim yüzümden oldu ve bunu yapmak benim boynumun borcu." dediğimde Pamir kaşlarını çattı. "Senin suçun değil, o şerefsizin suçu." dedikten sonra ekledi. "Görüntüleri sildirmiş, peki bunun bir cezası olacak mı?" dedi merakla.

"Bu işin peşini bırakmam ben, Kevser savcının da bırakacağını düşünmüyorum." dediğimde Pamir ilk önce kendisi sonra beni işaret etti. "Bu işte beraberiz, ne yapılacaksa birlikte yapacağız." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Bu işte değil, biz her şeyde beraberiz." dediğimde Pamir söylediğimi beğenmiş olacak ki başını salladı. "Evet, her şeyde beraberiz."

Birlikte Kevser savcının odasından uzaklaşarak benim odama doğru ilerlerken aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Senin arabanı görmedim hiç, o yüzden ifadede olacağın aklıma gelmedi." dediğimde Pamir başını salladı. "Hakan bıraktı beni, arabam taburda." dediğinde cevap verdim. "O zaman bugün şoförlüğünüzü biz yapacağız Pamir bey." dediğimde Pamir sırttı. "Hayır demem Devrim hanım."

Birlikte odama ilerlediğimizde içeri girerek bıraktığım çantamı ve kabanımı aldıktan sonra odamın kapısını kilitleyerek Pamir'e doğru döndüm. "Artık gidebiliriz." dediğimde çıkışa doğru ilerlemeye başladık. Adliyeden çıktıktan sonra arabama doğru ilerledik ve bindiğimizde emniyet kemerlerimizi taktık.

Arabayı çalıştırarak yola çıkacağımız sırada radyoyu açmak için düğmeye elimi uzattım. Aynı anda Pamir'in eli de radyoya uzanırken bakışlarım Pamir'e doğru döndü. Tebessüm ederken Pamir düğmeye basarak radyoyu açtı. "Bu şarkı bize gelsin." dediğinde başımı salladım.

Git... Git...Git... me dur ne olursun
Gitme kal yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var. Gitme dur daha şimdiden gitme deliler gibi özledim...

Sezen Aksu'nun şarkı sözleri kulağıma dolarken gülümsedim. Onun çoğu şarkısı bizi anlatır türdendi. Biz Pamir ile ne zaman şarkı dinlemeye kalksak onun bizi anlatan sözlerine denk geliyorduk. Yine öyle olmuştu. Resmen dün yaşadığımız sahne gözümün önüne gelmişti şarkının sözleri kulaklarıma dolduğunda.

"Sezen'in her şarkısı da bizi anlatamaz." Pamir'in mırıltısıyla birlikte bakışlarımı yoldan çektim ve ona çevirdim. "Duygularımıza tercüman oluyor işte, ne güzel." dediğimde Pamir güldü. "Orası öyle."

Şarkıyı dinleyerek yolculuğumuza devam ettikten sonra lojmana ulaşarak içeri girdim. Oturduğumuz binanın önüne arabayı park ettikten sonra Pamir ile birlikte arabadan indik. Apartmandan girdiğimizde Pamir'in sesini duydum. "Bora ne zaman geliyor?" sorduğu soruyla birlikte omuz silktim. "Bilmiyorum ama muhtemelen yarın, bir gün gelir." dedikten sonra ekledim. "Hayırdır, çok mu özledin?" dedim alaylı bir biçimde.

Pamir ifadesizce bana bakarak başını salladı. "Aynen çok özledim kayınçomu." dedi Pamir. Ardından ekledi. "Hele ki yumruğunu." dediğinde güldüm. "Pamir ya, o an kardeşini korumak için yaptığı bir şeydi." dediğimde Pamir başını salladı. "Biliyorum güzelim, ondan karşılık vermedim zaten. Haklıydı, ben olsam bende öyle tepki verirdim."

Elini omzuma yaslamış beni kendine doğru çekerken birlikte merdivenlerden çıktık. "19:30 gibi çıkarız olur mu?" dediğinde başımı salladım. "Olur." dedikten sonra ona doğru döndüm tam bir şekilde. Birbirimize bakarken gülümsedim. "O zaman görüşürüz." dediğimde Pamir dudaklarını büzdü. "Keşke hiç ayrılmak zorunda olmasak." söylediği şeyle birlikte büyükçe yutkundum. "Ayrılmıyoruz ki, karşı karşıyayız." dediğimde Pamir başını omzuna eğdi. "Yan yana olmaktan bahsettiğimi biliyorsun."

Tam cevap vereceğim sırada Pamirlerin oturduğu evin kapısı açıldı. Bakışlarım oraya doğru kayarken Halide Hanımın sert ve ateş saçan bakışlarını görerek kaşlarım çatıldı. Pamir'in bakışları da annesine doğru kaydığında Halide hanım hiç Pamir'e bakmadan direkt bana bakarak konuştu. "Senin yüzünden bir oğlumun başının yanmadığı kalmıştı o da oldu sonunda."

"Anne ne saçmalıyorsun sen?" Pamir duruma anında müdahale ederken Halide hanım evden çıkarak tam karşıma doğru geçerek gözlerime baktı. "Acı çektirdiğin yetmezmiş gibi bir de senin yüzünden soruşturma açılmış hakkında. Daha ne kadar zarar verebilirsin oğluma?" söylediği cümleler bir hançer gibi kalbime saplanırken Halide hanım devam etti. "Ama ben söylüyorum beni kimse dinlemiyor, bu kız başına bela açar, seni yer bitirir diyorum kimse dinlemiyor."

"Halide gir içeri saçma sapan konuşma!" Serhat amcanın sert sesiyle birlikte Halide hanım onu umursamadı. Serhat amca kolundan tutarak eve sokmaya çalışırken Halide teyze kolunu onun elinden kurtararak bana bakmaya devam etti. "Pamir'e söylüyorum anlamıyor, sana söyleyeyim madem." dedikten sonra devam etti sözlerine.

"Oğlumdan uzak dur, onu daha fazla kendi isteklerinle, yaptıklarınla, seninle uğraşan kişilerle muhatap etme. Kendi işini kendin hallet. Bunca zaman tek başınaydın, bundan sonra da öyle ol. Yetmedi mi artık? İstemiyordun Pamir'i, bana kafa tutuyordun." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ben ona ne zaman kafa tutmuştum ki, bana Pamir'i affet dediğinde zamana ihtiyacım olduğunu söylemiştim yalnızca.

"Halide teyze hadi içeri girelim." Hakan, Halide Hanım'a yönelik konuşurken Halide hanım sanki onu duymuyordu bile. Pamir'de hiç beklemeden Hakan'dan sonra konuşmaya çalıştı. "Anne, saçmalıyorsun hem Devrim'in bir su-" Pamir'in sözlerini kesen kişi yine Halide Hanım oldu. "Asıl sen saçmalıyorsun Pamir, mesleğin tehlikeye girmiş hala daha bu kızı savunuyorsun. Gözünü kör mü etti senin anlamıyorum ki, görünen koy kılavuz ister mi oğlum?"

Pamir'den bakışlarını çekerek tekrardan bana doğru çevirdiğinde devam etti sözlerine. "Tekrar söylüyorum, bunca zaman tek başınaydın. Bundan sonra da işlerini tek başına hallet, oğlumu kendi işlerine bulaştırma. Benim oğlum savcıya saldıracak biri değildi, kim bilir ne oldu da, ne yaptın da ona saldırdı."

Ne ima ettiğini kavrayamıyordum ama pişman olacağı sözleri söylüyordu. Bakışlarından, cümlelerinden bana olan nefretini görüyordum ama ben bu nefreti hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Tek başınasın diyordu, ben tek başıma değildim. Benim bir abim ve babam vardı, annesiz olmam tek başıma olduğum anlamına gelmiyordu. Benim bir ailem vardı ama yanımda değillerdi, hepimiz bir tarafa savrulmuştuk yalnızca. Onun için öyle söylemesi kolaydı ama bu acı benim içimi yakıyordu. "Gerçekten mi ya gerçekten mi? Bunları nasıl böyle kolay söylüyorsunuz Halide hanım? Bu zamana kadar sizi kırmamak için sustum ama yeter artık." dedim dayanamayarak.

Halide hanımın kaşları çatılırken "Konuş, dök içindekileri herkes görsün benim ne demek istediğimi, senin gerçek yüzünü". Sözleri ağrıma giderken bu sefer susmayan taraf ben oldum. "Ya benim sana nasıl bir zararım dokundu da sen bana bu kadar kinle doldun!" dedim dayanamayarak. Ardından devam ettim sözlerime. "Üç yıl ya üç yıl! Ben neler yaşadım, neler çektim hepsinde yanımdaydın şimdi oğlunu affetmedim diye suç benim mi oldu? Sen değil miydin beni Pamir'in yerine koyan, şimdi oğlun gelince her şey bitti öyle mi!?" dedim gözlerim dolarken. Ama ağlamayacaktım.

Pamir'in destek amaçlı elini koluma koyduğunu hissederken onu umursamadan devam ettim konuşmaya. "Ben seni annem yerine koydum ya! Bu ne demek benim için hiç düşündün mü!? Size destek olmaktan, işe gidip gelmekten başka ne zararım vardı da bana bunları söylüyorsun, nasıl bir anda beni silebiliyorsun ben anlamıyorum. Söylediklerini bir kenara bıraktım Pamir'i ne kadar sevdiğimi, onun beni ne kadar sevdiğini bildiğin halde hala daha başka birileriyle yapmaya çalışıyorsun ben bunların hiçbirini hak etmedim."

Yanağıma akan gözyaşını elimin tersiyle sildim. Güçlü olmak istiyordum ama olamıyordum ki. Ben zaten Volkan konusunda kendimi suçlarken Halide hanımın sözleri büsbütün kopmama neden olmuştu. Hak etmemiştim ki ben bunları, söylediklerini hazmedemiyordum. Sanki ben onun düşmanıydım. Bakışlarım Burçe ile buluştuğunda onunda benim gibi ağladığını gördüm.

Halide hanım belki de bu çıkışımı beklemediği için suspus olmuş bana bakarken mırıldandım. "Yeter, ben bir şeyleri toparlamaya çalıştıkça üstüme geliyorsunuz, bende insanım ya! Beni sevmiyorsunuz anlıyorum ama bari saygı duyun. Her fırsatta beni harcamaktan, yaftalamaktan çekinmiyorsunuz ama yeter. İyi olmadığımı görmüyor musunuz, dayanmakta ne kadar zorlandığımı görmüyor musunuz? Bir tek siz mi kayıp yaşadınız? Ben yıllarca acı çekmedim mi, neden ben acı çekmemişim gibi konuşuyorsunuz?! Gözünüzün önünde yaşadım ben her şeyi neden o günlere kör oluyorsunuz ben anlamıyorum."

"Ne oluyor burada? Devrim sesin ta aşağıdan geliyor." Abimin sesini duymuş olmanın verdiği rahatlamayla birlikte hem gülüp hem ağlamaya başlarken abim etraftaki herkese baktı ve ardından elindeki çantayı yere bırakarak yanıma doğru geldi hızlıca. Beni kollarının arasına alırken sıkıca abime sarılarak yüzümü göğsüne gömdüm. Abimin şefkatli ellerini saçlarımda hissederken daha sıkı sarıldım. İyi ki gelmişti, iyi ki beni yalnız bırakmamıştı.

"Siz bir olup benim kardeşimin üzerine mi gidiyordunuz lan!" Abimin sert sesi kulaklarıma dolarken müdahale etmek istedim çünkü Serhat amcanın, Burçe'nin ve Pamir'in bir suçu yoktu. Ama benden önce Pamir konuştu. "Olur mu öyle şey, annem-" derken abim sözünü keserek sertçe konuştu. "Kes sesini Pamir, sabahtan beri aşağıdayım her şeyi duydum. Birinizde çıkıp şu kadını susturmadınız." dedikten sonra kolumdaki çantaya uzanarak anahtarı almak istedi. Ancak anahtar Burçe'deydi.

"Bora abi, anahtar bende." dedi Burçe çekimser bir biçimde. Elindeki anahtarı muhtemelen abime doğru uzatmıştı. Anahtarın şıngırtısının yaklaşmasıyla birlikte abimin aldığını anlarken abim tekrar konuştu. "Yazıklar olsun size, bende kardeşim emin ellerde sanıyorum. Gelmesem kim bilir nasıl üstüne gideceksiniz." dedikten sonra elini belime yaslayarak bana hitaben konuştu. "Gel güzelim, geçelim içeriye."

Başımı usulca abimin göğsünden kaldırırken bakışlarım anında Pamir'in elalarıyla buluştu. Göz bebekleri titreyerek bana bakarken bakışlarındaki pişmanlığı, hüznü ve korkuyu görebiliyordum. Onun bir suçu yoktu ki, o çok fazla savunmuştu beni. Abime de anlatacaktım zaten bunu. 'Senin bir suçun yok' der gibi gözlerine bakarken konuşamadım, o gücü kendimde bulamadım. Ama Pamir bilirdi, benim onu suçlamadığımı bilirdi.

"Devrim..." Pamir yanıma adımlayarak bana temas edeceği sırada abim araya girerek Pamir'in önünde doğru geçti ve dik dik yüzüne baktı. Boyları birbirine yakın olduğu için net bir şekilde birbirlerine bakarlarken abim sertçe konuştu. "Geri dur Pamir, hırsımı senden çıkartmayayım." dediğinde abimin kolunu tuttum. "Abi." diyerek Pamir'e çatmasına engel olacağım sırada Serhat amcanın sesini duydum.

"Bora, evladım öyle söyleme. Konuşalım bir." dedi Serhat amca içten bir şekilde. Abim ise bakışlarını Pamir'den çekerek kapıya yöneldi br anahtarla kapıyı açarken onlara doğru dönmeden konuştu. "Şuan yeri değil Serhat amca, hiçbirinizi kırmak istemiyorum." dedikten sonra kapıyı açtı ve bana dönerek konuştu. "Hadi Devrim." dediğinde bakışlarımı Pamir'den çektim ve hiçbir şey söylemeden içeri girdim. Abimde peşimden girdiğinde ardımızdan kapıyı kapattı.

"Abi, iyi ki geldin." diye mırıldanarak tekrardan kollarına sarıldığımda abim sıkıca sardı beni. Dudaklarını saçlarımda hissederken tekrar konuştum. "Öyle ihtiyacım olduğu zamanda geldin ki." dediğimde abim cevap verdi. "Ah be Devrim, böyle bir durumda olduğunu bilsem daha önce gelirdim. Seni yalnız bırakmazdım." dedi abim. Bense konuştum. "Kendim hallediyordum ben ama ne olduğunu anlamadım, birden patladım."

Abim kollarını hafifçe gevşettiğinde yüzüme bakmak istediğini anlayarak kollarımı ondan çektim ve yüzüne baktım. Abim yüzümü avuçlarının içine alırken gözyaşlarımı temizledi. "İyi ki patladın, içine atmaktansa patlaman en iyisiydi. Ben senin hep arkandayım." dediğinde gülümsedim. "İyi ki." dediğimde abim merakla konuştu. "Şimdi anlat bakayım neler oluyor?"

"Yoldan geldin, karnın aç mı? Yemek hazırlayayım." dediğimde abim başını iki yana sallayarak reddetti. "Seni şu halde gördüm ya, yemek sence umurumda mı?" dedikten sonra ekledi. "Hadi şöyle içeri geçelim, anlat bana." dediğinde onayladım.

Birlikte salona geçeceğimiz sırada apartmanda yankılanan kapı çarpma sesiyle birlikte irkildim. Bunu umursamayarak salonda girdiğimizde yan yana kanepeye oturduk.

Birbirimize doğru bakarken genzimi temizledim ve konuya girdim. "Biz Pamir ile barıştık." diyerek bodoslama bir şekilde konuya girdiğimde abimin kaşları çatıldı. "Ne zaman?" diye meraklı bir şekilde bana bakarken cevap verdim. "Dün barıştık, her şey daha yeni. Sana da söyleyecektim ama." sözlerime devam edemeden abim araya girdi. "Ama Halide hanımlar geldi, araya bir sürü şey girdi." dedi abim söylemek istediklerimi devam ettirerek.

Başımı sallayarak onaylarken abim derin bir iç çekti. "Yani bütün bunlara da dayanırım, yine de Pamir'i affederim dedin." dediğinde başımı omzuma doğru eğerek hüzünle abime baktım. "Abi, Pamir'in bir suçu yoktu ki." dediğimde abim tepkisiz bir şekilde yüzüme baktı. Bense devam ettim. "O emredileni yaptı." dediğimde abim cevap verdi. "Bu yüzden en başından beri Pamir ile olmanıza sıcak bakmadım. Bir gün böyle bir şey olabileceği ihtimaline karşılık. Ama sen çok seviyordun, kabullendim. Şimdi tekrar aynı hatayı yapmak istiyorsun."

"Hata mı?" dedim inanamayarak. Ardından ekledim. "Abi hata değil, o benim kalbim. Pamir benim için vazgeçemeyeceğim kadar kıymetli biri. Ben yine öyle bir şey yaşasam yine onunla olmak isterim." dedim beni anlaması için. Abim gözlerini gözlerimden çekerek yere doğru çevirdi. "Sen affetmiş olabilirsin Devrim ama senin ne yaşadığını ben biliyorum, şimdi Pamir'i tekrardan bağrıma basamam. Ama bu demek değil ki onun annesinin yaptığı gibi yapacağım."

Ona her şeyi unutup Pamir ile eskisi gibi ol diyemezdim zaten. Buna hakkım yoktu. Her anımda yanımda olan, acılar içinde kıvrandığımı gören kişiye bunların sebebi olan adamı bağrına basta diyemezdim. Sadece bilmesi gerekiyordu, ben Pamir'i bırakamazdım. Zamanla bunu kavrayacaktı.

"Haklısın, senden böyle bir şey isteyemem ama asker olmasını sorun ettiğini söyleme bana." dedim karamsar bir biçimde. Ardından ekledim. "Sende askersin abi, onu en iyi sen anlarsın. Askersiniz diye kimseyi sevmeyecek misiniz? Kimseyle olmayacak mısınız?" dedim üzgünce. Abim ise başını salladı. "Aynen öyle olacak, gönül defteri benim için kapandı. Ne başkası acı çeksin, beni beklesin ne de ben çekeyim." dediğinde ağzım açık bir şekilde baktım abime. Böyle düşündüğünü hiç bana söylememişti.

Şaşkınca abime bakarken o konuyu değiştirmek adına konuştu. "Neyden bahsediyordu Halide hanım?" dediğinde iç çektim. Bizim aramızdaki epey uzun meseleydi. Yine de üstün körü anlatmaya başladım. "Pamir döndüğünde birkaç kere konuşmuştuk, barışmamız için baskı falan yapmıştı ama sonra tamamen değişti. Pamir'e kız falan bulmuş, onların tanışmasını falan istedi beni tamamen hiçe sayarak." dediğimde abimin kaşları çatıldı. "Tabii bunları yine bize anlatma gereksinimi duymadın." dedi abim bozuk bir şekilde.

"Abi kızma bana, şikayet etmek istemedim ki. Hem ben hallediyordum." dediğimde abim gözlerini devirdi. "Bu huyundan nefret ediyorum senin, her şeyle tek başına baş edemezsin şunu kafana sok artık Devrim. Ya sen tek başına değilsin, tamam annen gibi her şeyi benimle paylaşamazsın ama Pamir'in ailesi devreye girmişken seni onlara karşı savunmak benim görevim." dediğinde gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Annem olsaydı böyle davranamazdı bana, onun yokluğu yine yüzüme vurulmuştu.

"Sadece Halide hanım..." dediğimde abim başını iki yana salladı. "Sadece Halide hanım olsa bile diğerlerinin de sesi çıkmıyordu. Kadın karşısına almış seni yerden yere vuruyordu Devrim." dediğinde itiraz ettim. "Pamir annesini kaç defa uyardı, bu kız mevzusunda telefonda yanımda azarladı. Sonra Burçe de Serhat amca da uyarmaya çalıştılar." dediğimde abim pes ederek konuştu. "Pamir'in meselesi ne? Neden seni suçluyordu?"

"Adliyede Volkan adında bir savcı var, dün onunla kapıştı Pamir. Yani dövdü adamı." dediğimde abim anlamaz gözlerle bana baktı. Bense anlatmaya devam ettim. "Adam bugün şikayet etmiş Pamir'i, soruşturma açıldı hakkında. Ama ben hallettim, hiçbir sorun olmayacak. Birkaç güne kadar bu karardan vazgeçilecek." dediğimde abim dediklerimi umursamayarak başka bir soru sordu. "Pamir sinirlidir falan ama öyle savcı dövecek bir tip değil. Sana mı asılıyordu o yavşak?"

Kullandığı hitapla birlikte gülmemek için kendimi zor tutarken başımı salladım usulca. Abim ise başını salladı. "İyi yapmış o zaman, ellerine sağlık." deyip gururla konuştuktan sonra merakla bana baktı. "Anlamadığım bu konudan neden annesine bahsettiği, salak mı bu çocuk?" dediğinde uyarı dolu bir sesle konuştum. "Abi."

"Bir şey demedik, hemen uyar zaten." diye tiripli bir şekilde konuştuğunda biraz önceki sorusunu cevaplamak için konuştum. "Bende bilmiyorum ki, o söylememiştir bence." dediğinde abim genzini temizledi. "Neyse ne, ama o kadının söylediklerini asla unutmam ben. Bana bak Devrim, sende ağzının payını vereceksin. Pamir'in annesi olsun kim olursa olsun. Ya kadın annemizin arkadaşı dedik, kıza sahip çıkar dedik. Yaptığına bak. Cidden yazıklar olsun, ben onu öyle bilmezdim."

Bende hiçbir zaman onun böyle birine dönüşebileceğini düşünmemiştim. Belki tanımadığım biri olsaydı sözleri beni bu denli etkilemezdi ama sözleri resmen kalbime hançer gibi saplanmıştı. Ben her zaman onlara destek olmaya çalışmıştım, her zaman Pamir'in eksikliğini benimle doldurmalarına izin vermiştim. Ama Halide hanım o günleri hiçe saymıştı, gözü hiçbir şey görmüyordu.

Oğluna öyle bağlanmıştı ki sanki yanına kim yanaşsa onu ondan alacak gibi davranıyordu. Bana güvenmeyip elin kızına güveniyordu, onun Pamir'in yanında olmasını istiyordu. O kadar içerlemiştim ki bu duruma. Belki de bugün söyledikleri değil, o gün yaptığı o hareket benim bugün patlamama neden olmuştu. Ben, Pamir'i canımdan bile çok severken ona nasıl zarar vermek isterdim ki. Kimi kimden sakınıyordu?

Aklıma gelen şeyle birlikte oturduğum yerden ayağa kalktım. Pamir'e en azından mesaj gönderip iyi olduğumu söylemem gerekiyordu. Eminim içi içini yiyordu şuanda. Korkuyordu, aramızın bozulabileceği düşüncesi şuan beynini kemiriyordu biliyordum. Benim en büyük korkum Pamir'i bir gün tekrar kaybedecek olma düşüncesiyken onunda korkusu bir gün gerçekten beni kaybedeceği düşüncesiydi ve şuan o düşünce yüzünden kim bilir beyninde neler oluyordu.

Çantamdan telefonumu çıkartıp ekranı açtığımda tahmin ettiğim gibi Pamir'den mesaj geldiğini gördüm. Beklemeden mesaj kutusuna tıkladıktan sonra yazdığı mesajları tek tek okudum.

Devrim...

İyi misin? Ne düşünüyorsun, ne yapıyorsun bilmiyorum ama içim içimi yiyor.

Ben gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum, özür dilerim. Çok özür dilerim, bunları duymayı hiç hak etmedin. Annemi ne kadar uyarsam da susmuyor, yapacağını yapıyor yine..

Lütfen iyi ol..

Abinlesin diye rahatsız etmek istemiyorum, onunla baş başa olun istiyorum ama aklım sende... Ne olursun mesajlarımı görünce cevap ver, iyi olduğunu bileyim. Lütfen.

Anneme ben söylemedim, Hakan ile babam konuşurken duymuş.. Ben asla söylemezdim ona, böyle bir şey yapacağını tahmin ediyordum çünkü.

Beni habersiz bırakma...

Mesajları birkaç kere okuyarak derin bir iç çektim. Pamir'i suçlamıyordum ki. Annesinin düşüncelerinden, davranışlarından elbette ne Pamir ne de diğerleri sorumlu değildi. O yüzden hiç beklemeden cevap yazdım.

 

 

 

Pamir, ben iyiyim

 

 

 

Sadece annenin sözlerini sindirmeye ihtiyacım vardı...

 

 

 

Seni suçlamıyorum elbette, Halide hanımın beni sevmediğini anlamak zor değildi ama bugün öyle yüzüme vurulunca bende patladım

 

 

 

Sende iyi ol, kendini suçlama çünkü senin suçun değil

 

 

 

Bugün ki buluşmamızı erteleyelim olur mu? Biraz abimle vakit geçirmek istiyorum

Mesaj attıktan sonra daha telefonun ekranını kapatamadan bildirim geldiğinde Pamir'in telefonun başında beklediğini anladım. Onun bu hallerine dayanmak güçtü gerçekten.

Tamam birtanem, sen yeter ki iyi ol...

Devrim...

Pencereden dışarı baksana güzelim, iyi olduğunu kendi gözlerimle göreyim.

Yazdığı cümleyi şaşkınlıkla tekrardan okuduktan sonra salona girdim. Abim bana doğru bakarken onu umursamayarak pencereye doğru yaklaştım. Perdeyi çekip pencereden dışarı baktığımda, bizim pencereye bakan Pamir'i gördüm. Benim baktığımı gördüğünde yüzünde buruk bir tebessüm oluşurken elimi kaldırdım. Pamir baş selamı verirken benimde yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

Dudaklarını kıpırdattığında "Seni seviyorum." dediğini anladığımda dişlerimi göstererek gülümsedim. Ardından bende dudaklarımı kıpırdatarak sessizce mırıldandım. "Bende seni seviyorum." Her şeye rağmen ondan bu cümleyi duymak beni mutlu ediyordu. Biraz önce üzgünken şimdi bir cümlesiyle, bir bakışıyla karnımda kelebekler uçuşmasına neden oluyordu.

"Kime bakıyorsun sen öyle?" abimin yanıma doğru geldiğini hissedip ona doğru baktığımda abim tam yanımda durup benim baktığım yere baktı. Pamir'i gördüğünde yüzünde hiçbir mimik değişimi olmadan konuştu. "Anlaşıldı neden sırıttığın." dedikten sonra bana bakarak konuştu. "Benim karnım acıktı biliyor musun? Hadi abine yemek hazırla, demin soruyordun."

Söylediği cümle ile kaşlarım çatıldı, bizi engellemek için elinden geleni yapacaktı anlaşılan. "Kendin hazırla, elin kolun var çok şükür." dediğimde abim bakışlarını tekrardan cama çevirdi. Bende tekrardan dışarı baktığımda Pamir'in abime baş selamı verdiğini gördüm. Abim belli belirsiz başını sallayarak selamını aldıktan sonra tekrar bana dönerek konuştu. "Hadi abicim, yorgunum ben." dediğinde oflayarak mırıldandım. "Tamam."

Pencereden tekrar baktığımda içeri geçtiğimi haber vermek için elimle işaret ederken Pamir göz kırptı. İkinci katta oturduğumuz için birbirimizi net görebiliyorduk. "Bir de göz kırpıyor, bari benim yanımda yapma şunu." diye mırıldanırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak mutfağa doğru ilerlemeye başladım.

Pamir yüzümü güldürmeyi başarmıştı ama kendisi sıkıntılı duruyordu. Evet beni gördüğünde gülümsemişti ama gülümsemesinin ardında yatan duyguları görmüştüm. Annesini ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın engelleyememesi, benim ona da kırıldığımı düşünmesi, kaybetmekten korkması yüzünde kederli bir ifade oluşturmuştu. Biz bunları hak etmiyorduk ama elbet bir gün her şey yoluna girecekti...

 

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

"Yaptın yine yapacağını, anlamadan dinlemeden ortalığı karıştırdın." diyen Serhat bey derin bir nefes verdi sıkıntıyla. Karısını engelleyememiş olmak canını sıkıyordu. Her defasında karısını uyarmasına , özür dilemesi gerektiğini söylemesine rağmen resmen karısı tam tersine hareket ediyordu.

Hakan ile konuşurken onları duyacak olma ihtimaline hiç dikkat etmemişlerdi. Halide hanım odada uzandığı için mutfakta Hakan ile konuşmaya başlamışlardı ama Halide hanım mutfağa doğru geldiğinde eşi ve Hakan'ın konuşmalarını duyarak onları dinlemişti gizliden gizliye. Sonra da kıyameti koparmıştı ve hırsını Devrim'den çıkarmaya çalışmıştı.

"Her şeyi duydum ben Serhat, ne anlamadan dinlemeden." dedi Halide hanım kızgınca. Ardından ekledi. "Pamir az mı ter döktü asker olmak için, şimdi bir kadın için mesleğini mi yakacak? Nasıl sessiz kalıyorsun buna anlamıyorum ki. En çok senin sinirlenmen lazım." dedi üste çıkarak.

"Yetti artık tamam mı? Senin bu düşüncesizce konuşmaların, her defasında Devrim'i özellikle kırışın yetti. Buraya kadar geldi." dedi Serhat bey eliyle çenesini işaret ederek. Ardından ekledi. "Bizi Turanla karşı karşıya getireceksin, çeneni tutmuyorsun ki. Kızın ne suçu var bu olayda, bizim oğlan dövmüş adamı." diyerek sözlerine devam etti Serhat bey.

Serhat bey ve Halide hanım salonda konuşurlarken kapının sert bir biçimde kapanmasıyla birlikte ikisi de irkildi. "Abi dur, sakin ol önce. Lütfen." Burçe telaşlı bir biçimde abisinin yanında ilerlerken Pamir hırs dolu bir biçimde salona ilerledi kardeşini umursamadan. Hakan peşlerinden ilerlerken Pamir'in arkasından seslendi. "Kardeşim gel, biz ilk önce mutfağa geçelim sen bir sakinleş."

Pamir salona girdiğinde hayal kırıklığı ile annesine ve ardından da babasına baktı. Annesine diyecek sözü kalmamıştı artık neredeyse. Ne dese boştu, ne dese işe yaramıyordu. Ama babası onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Nasıl olurdu da annesine böyle bir şeyi duyururdu aklı almıyordu. Aynı şekilde Hakan'a da kızmıştı.

"Eline ne geçti?" dedi Pamir kendinden beklenmeyecek sakinlikte. Annesinden bir cevap beklerden Halide hanım yutkundu. Pamir ise bu sefer kulakları çınlatacak kadar yüksek bir sesle bağırdı. "Eline ne geçti!? Devrim'in kalbini parçalara ayırıp, o zihninde ürettiğin saçma sapan cümleleri söyledikten sonra eline ne geçti!?" dedikten sonra kendi cevap verdi sorusuna. "Bir şey geçmedi!"

Pamir boğazı yırtılırcasına bağırırken Halide hanım Pamir'in her bağırtısında yerine biraz daha sildi. Oğlunun hiçbir zaman kendine bu kadar bağırdığını hatırlamıyordu. Bağırmak bir yana sesini bile yükseltmezdi Pamir ama şu birkaç gündür süreli Pamir'in bu tonda sesini duyuyordu.

"Ya sen her şeyi bitirmek için ant mı içtin! Ben Devrimle barışabilmek için neler yaptım haberin var mı? O bana yeniden gülsün, yeniden güvensin, yeniden onun sevgisine layık olayım diye neler yaptım biliyor musun sen!? Geldin iki günde mutluluğumuzu bozdun! Muradına erdin mi anne!? O lafları sayınca muradına erdin mi!" dedi hırsla Pamir.

Annesini durduramamıştı, Devrim'in o lafları duymasına izin vermişti ya pişmanlıkla içi içini yiyordu. Devrim'in o yakarışları, acısı kalbine bir öküz gibi oturmuştu. Annesinin bu kadar acımasızlaşabileceği aklının köşesinden geçmemişti. Bu zamana kadar ona karşı yumuşak olmaya çalışmıştı ama bu onun için son nokta olmuştu.

"Oğlum." dedi Halide hanım kısık bir sesle. Karşılaşacağı tepkiden korktuğu için çekimser bir şekilde konuşuyordu. "Senin mesleğin tehli-" Pamir kaşlarını çatarak çemkirdi. "Sikmişim mesleğini! Adam Devrim'i taciz ediyordu, ne yapsaydım? Öyle izlese miydim uzaktan!? İster mesleğimi bitirsin ister başka bir şey yapsın, yine olsun yine yaparım asla gocunmam." dediğinde Halide hanım duyduğu cümlelerle birlikte sessiz kaldı. Bunun altından böyle bir şey çıkacağını düşünmemişti.

"Ya sen baba, sen annemin duymasına nasıl izin verirsin?" dedi Pamir babasına dönerek. Serhat bey mahcup bir şekilde oğluna baktı. "Oğlum biz mutfakta sessizce konuşuyorduk, annen içeride uzanıyordu. Geleceğini düşünemedik." dediğinde Pamir gözlerini devirerek başını iki yana salladı. "Teşekkür ederim, gerçekten teşekkür ederim. Benim zorluklarla kurduğum ilişkiyi başlamadan bitirdiniz." dedi içli bir şekilde.

İçi içini yiyordu, zaten Devrim'e kendini affettirmesi kolay olmamıştı şimdi kendinden uzaklaşmasından deli gibi korkuyordu. Daha yeni kazanmışken kaybetmek istemiyordu. Bir de Bora meselesi vardı tabii, Bora'nın gelip de Devrim'i o halde görmesi hiç iyi olmamıştı. Pamir'e karşı zaten önyargılıyken şimdi her şey daha zor olacaktı.

"Oğlum, öyle söyleme. Ben konuşurum Devrim ile özrümü dilerim." dedi Serhat bey üzgünce. Pamir alayla güldü. "Özür dileyip sürekli aynı şeyleri yaşamasına neden olduktan sonra özür dilemenin manası ne?" dedikten sonra tekrar annesine doğru baktı. "Bu sefer çok ileri gittin anne, her seferinde beni daha da hayal kırıklığına uğratmayı başarıyorsun. Bu kadarı olmaz diyorum, daha beteri oluyor. Ellerimle inşa ettiğim şeyi sözlerinle, yaptıklarınla yıkmayı başardın. Sen Devrim'i kırmak istedin ama beni bitirdin haberin yok." dedi Pamir içli bir şekilde.

Halide hanım oğlunun sözleriyle içinin acıdığını hissetti. Pamir ise devam etti sözlerine. "Sen görmüyorsun, benim kalbime kör oldun ama ben yaşayamam anladın mı? Ben onsuz yaşayamam, Devrim'in bana uzak olduğu her sabaha uyandığımda benim içimden geçen tek bir cümle vardı: Ben gerçekten şehit olsaydım da sevdiğimin bana nefretle, bilinmezlikle, güvensizlikle bakışını görmeseydim." dedi Pamir acı dolu bir sesle.

Burçe abisinin sözleriyle gözyaşlarını tutamazken mırıldandı. "Abicim.." Abisine sıkıca sarılıp hiç ayrılmamak istiyordu. Onun Devrim'e sevgisini biliyordu da onun bu kadar acı çektiğini hiç bilmiyordu. Kendisi de abisini suçlamıştı ama şuan pişmanlıkla kavruluyordu yüreği.

Halide hanımda kızından farklı değildi. Oğlunun acı dolu bakışı, sözleri kalbine bir öküz oturmasına neden olmuştu. İçi giderek oğluna bakarken Pamir acı dolu bir tebessüm etti. "Şimdi belki de isteğin oldu, zaten Bora'da gönüllü değildi birlikte olmamıza. Devrim'de belki sizi haklı bulur. Kim ister ki bir gün gerçekten şehit olma ihtimali olan biriyle birlikte olmayı, aynı acıları çekmeyi." dedi düşünceli bir sesle. Bu ihtimal bile yüreğinin sıkışmasına neden olmuştu. Yeniden kazandığı umudunu biraz önce kaybetmişti...

"Oğlum..." dedi Halide hanım ağlamaklı bir sesle. Pamir ise sertçe yutkunarak annesine baktı. "Senin o küçümsediğin Devrim kurtardı bugün beni o soruşturmadan. O olmasaydı şuanda mesleğimden olmuş olacaktım. Sende teşekkürünü çok güzel ettin, ağzına sağlık." dedikten sonra başka hiçbir şey söylemeden salondan çıktı Pamir.

Hakan hızlı adımlarla Pamir'in peşinden ilerlerken Pamir mırıldandı. "Yalnız kalmak istiyorum kardeşim." dedikten sonra hiç beklemeden evden çıktı sessizce.

Apartmandan çıkmadan önce cebindeki telefonu eline aldı. Devrim ve Bora evlerine girdiğinde annesi ve babası da eve geçmişti. Kendisi ise uzunca bir süre kapıya bakakalmıştı. Olumsuz düşünceler zihninde dolaşmaya başlamıştı ve Devrim'e mesaj atmıştı bakması umuduyla. Aramak istemiyordu, Devrim açmazsa umudunu daha da yitireceğini biliyordu çünkü. Mesaja cevap vermediğinde en azından bahanesi hazır olurdu, görmediğini düşünüp içini rahatlatmaya çalışırdı. Onun o bakışı, gözyaşları içine oturmuştu.

Her daim Devrim'in yanında olmaya çalışıyordu ama onun bir ailenin eksikliğini çektiğini biliyordu, anne özlemini duyduğunu biliyordu. Bu özlem için elinden gelen her şeyi yapsa da yerini dolduramayacağını biliyordu ama bugün o bakışları görmek bunu yüzüne bir kez daha vurmuştu. Abisini gördüğündeki yüz ifadesi, ses tonu ölse de unutmazdı artık Pamir bunu. Devrim'in yalnızlık çektiğini daha iyi anlamıştı artık.

Şimdi telefonu açtığında gördüğü mesajlarla içinin rahatladığını hissederek derin bir nefes verdi. İçindeki umut ışıkları yeniden yanmıştı, beklediği gibi olmamıştı. Yine de Devrim'i görmeden rahatlayamayacağını biliyordu...

 

 

 

⁎⁎⁎⁎

Pamir, Devrim'i gördükten sonra rahatlamıştı. Kızın yüzündeki gülümsemenin sebebi olmak Pamir'in içindeki o duygunun azalmasına neden olmuştu. Seslerini duymasa bile Bora'nın görüşmelerini engellemek için bir şeyler söylediğini tahmin etmiş ve gülmeden edememişti.

Devrim pencereden uzaklaştıktan sonra Pamir'de beklemeden ilerlemişti. Apartmanın yanında yer alan banka doğru giderek oturmuştu. Şuan ne eve gitmek istiyordu ne de başka bir şey yapmak istiyordu. Sadece burada öylece oturmak istiyordu. Annesiyle nasıl başa çıkacağını, ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Kaç dakika geçtiğini, ne kadar süre burada oturduğunu bilmeden oturmaya devam etti Pamir. Oturduğu süre boyunca yaklaşık 3 sigara yakmış hepsini de sonuna kadar içip bitirmişti. Düşünceli bir biçimde karşısındaki boşluğa bakarken apartmanın kapanıp açılma sesini duymuştu ancak bunu umursamayarak karşıya bakmaya devam etmişti.

Apartmandan çıkan kişi yanındaki boşluğa oturduğunda bakışlarını ona doğru çevirdi ve Bora'nın geldiğini görerek bakışlarını tekrardan boşluğa doğru çevirdi Pamir. Bora cebindeki sigara paketinden bir dal çıkartarak dudaklarına götürdükten sonra çakmakla ucunu yakarak derin bir nefes çekti ciğerlerine ve ardından Pamir gibi boşluğa bakarak mırıldandı.

"Öyle saatlerce boşluğa bakınca buldun mu çözüm yolu?" dediğinde Pamir başını iki yana salladı. "Bulamadım." dediğinde Bora bakışlarını Pamir'e çevirdiğinde Pamir'de Bora'ya bakarak mırıldandı. "Devrim iyi mi?" diye sorduğunda Bora birkaç saniye Pamir'in gözlerine baktıktan sonra bakışlarını çekti ve cevap verdi. "İyi, uyuyor." dedikten sonra ekledi. "Devrim'in düşüncelerinden uyuyarak kaçtığını biliyor muydun?"

Usulca başını salladı Pamir. Önceden böyle bir şey dikkatini çekmemişti ancak burada karşılaşmalarından sonra fark etmişti Pamir bunu. Bora ise tekrar konuştu. "Bu huyu da seni kaybettikten sonra edindi." dediğinde Pamir gözlerini kapattı acıyla. Bora sigarasından bir duman daha çekerek ekledi. "Uyuyamıyordu, uyku ilacı içip uyumaya çalışıyordu duygularından kaçıp. Yemek yesin diye saat başı gidip uyandırıyordum, her odaya girdiğimde acaba uyuyor mu yoksa başka bir şey mi oldu diye aklım gidiyordu."

Bora'nın kastettiği şeyi Pamir çok net anlamıştı. Duyduğu cümle kaşlarının çatılmasına neden olurken Bora uzaklara dalmış bir biçimde sigarasından bir nefes daha çekti. "Öyle boş boş uzaklara bakıyordu ya da senin fotoğrafına, ağzına zorla yemeği ben sokuyordum açlıktan ölmesin diye, kollarımda uyutuyordum kendine bir şey yapmasın diye." dedi acı dolu bir sesle. Pamir aldığı nefesin ciğerlerine dar geldiğini hissederek elini boğazına doğru götürdü ve giydiği kazağın yakasını gevşetmeye çalıştı. Bunları duymak o kadar acı veriyordu ki.

"Sonra kabullendi, uzun süre geçse de kabullendi ve ailenin yanına gitti. Halide hanım onu bağrına bastı, Serhat amcamda öyle. Burçeyle zaten kardeş gibilerdi, birbirlerine destek oldular. Birlikte üstesinden geldiler. Sonra... annemi kaybettik." dedi Bora yutkunarak. Sigarasını bitirip söndürdükten sonra bakışlarını Pamir'e çevirdi. "Biz o zaman gördük Halide hanımın desteğini, özellikle Devrim'in üzerinde. Bize yemek yapardı, sürekli arardı, hatırımızı sorardı, hakkını yiyemem çok güzel ilgilendi bizimle." dedikten sonra kaşları çatıldı Bora'nın. "Tüm bunlardan sonra Devrim'e düşman kesilmesini anlamıyorum ben. Her şeyi gördü, her şey yanında yaşandı. Evet çok zor şeyler yaşadı ama yaşadıklarının sorumlusu Devrim gibi davranıyor."

"Ben gerçekten onun adına özür dilemekten yoruldum." dedi Pamir yorgunlukla. Daha az önce duyduğu cümleleri sindiremezken şimdi annesinin üzerine bıraktığı yükle cebelleşiyordu. Bora ise başını iki yana salladı. "Özür dilemen bir şeyi değiştirmiyor Pamir, annen laf dinlemiyorsa ikisini karşı karşıya getirmeyeceksin." dedi tahammülsüz bir biçimde. "Uğraşmıyor gibi mi duruyorum ben oradan?" dedi Pamir karşı çıkarak.

Bora omuz silkerek elini iki yana açtı. "Uğraşıyorsan bile yeterli değil Pamir, ben kardeşimin daha fazla göz yaşı dökmesini istemiyorum hele ki sizin yüzünüzden dökmesini hiç istemiyorum. Devrim sahipsiz değil, ne annen ne de başka biri onu ezemez, laflarıyla üzemez. Buna hayatta olduğum sürece izin vermem ben." dedi kararlılıkla.

"Ben ister miyim onu üzmeyi, gözünden tek damla yaş akmasını. Ama olmuyor, elimde mi sanıyorsun olanlar. Değildi, hiçbir şey elimde değildi kahretsin ki." dediğinde Bora başını salladı olumlu manada. "Görev meselesinin elinde olmadığını biliyorum, seninle gurur duyuyorum elbet ama işin ucunda canımın olması gururumun da önüne geçiyor." dedikten sonra ekledi Bora. "Devrim her şeyi unutmuş olabilir ama yaşadığı her şey benim zihnimin köşesinde durmaya devam ediyor." dedi Bora işaret parmağıyla başını işaret ederek.

"Sen olsan ne yapardın? Aşkını kalbine gömebilir miydin Bora, bu kalp laf dinliyor mu? Devrim bana git dese beş dakika durmazdım ama onunda beni sevdiğini bilirken nasıl bırakırdım ki onu." dedi elini kalbine bastırırken. Ardından 4. sigarasını sigara paketinden çıkartarak dudaklarına götürdü ve çakmakla yakarak derin bir nefes çekti.

Sigarayı dudaklarından indirip işaret ve orta parmağı arasına alırken Bora'ya baktı. "Benim için kolay mıydı? Ardımda ailemi bıraktım, sevdiğimi bıraktım. Hem de geri döndüğümde onları bıraktığım gibi bulabilme garantisi olmadan yaptım bunu." dedikten sonra derin bir iç çekti. "Teröristlerin arasındaydım, arkadaşlarıma kurşun sıktım gözlerine girmek için. Onlar yüzünden kaç asker yaralandı, kaç asker şehit oldu. Arkadaşlarımın kanına giren o kansızların yanında olmak, yüzlerine tükürmeden bakmak, her yumruk vurmak istediğimde tırnaklarımı tenime batırıp kendimi tutmaya çalışmak ya da ağaç yumruklamak kolay mıydı sanıyorsun?"

"Askerler hakkında pişkin pişkin konuşup, ülke hayallerini dinlerken sanki onlardanmış gibi davranmak. Yaptıkları tüm pisliklere şahit olmak. Esir getirilen kişilere yaptıkları işkenceleri gördükçe, onların aç aç durduğunu gördükçe yediğin yemekten utanmak... ya da ilk yanlarına gittiğim günler yemeğe kattıkları zehir, o zehir günlerce yemek borumu yakıp geçerken, içtiğim su bile bana zehirmiş gibi gelirken, günlerce kusup ateşle dolaşırken yaşadığım şeyler kolay mıydı? Şerefli bir Türk askeriyken kanı bozuk bir şerefsiz gibi davranmak ne kadar zordu haberin var mı senin." dedi Pamir o günleri hatırlayarak. Gözlerinin önüne gelen görüntülerle bulanan midesini yatıştırmak için derin bir nefes aldı.

Ardından elindeki sigaradan bir nefes daha çekerek Bora'ya baktı. "Bu sigaraya keyfimden mi başladım mesela, o kaldıkları inde yanlarında yatmamak için kaç metre karda kalıyordum dışarıda. Isınmak için tek çarem gibiydi bu illet, sonra içimdeki özleme iyi geliyordu belki. Bizimkileri düşünürken kaç dal içtiğimi bile fark edemiyordum." dedi alayla gülerek. "Sonra ayda yılda bir kez aldığın fotoğraflarla hasret gidermeye çalışıyordum, sevdiklerimin benim yüzümden eriyip gidişlerini izliyordum. Kafama sıkıp kendimi öldürmediysem tek sebep vatana bir faydam olacağını bilmekti. Yoksa sevdiklerim orada yitip giderken ben yaşamayı istemiyordum."

Bora, duygularını belli etmeden Pamir'i dinlese de aslında içi acıyordu. Karşındaki gencecik adamdı, arkadaşıydı. Onun yaşadıklarını bilmek canını yakıyordu. O şerefsizler gibi davranmak zaten yeterince zorken bir de yaşadıklarını duymak içindeki şefkatin ve merhametin dışarı çıkmasına neden oluyordu. Nice asker vardı böyle hayatını, sevdiklerini, kendini feda eden. Bu vatan böyle korunuyordu, Mehmetçiğin fedakarlığı başta olmak üzere ardında onu bekleyen bir anne, baba, kardeş, eş, çocuk ve daha birçok kişinin fedakarlığıyla... İsimsiz kahramanların varlığıyla bu ülkede huzur içinde yaşanıyordu...

O gün orada yaptıkları dertleşmeyle Pamir derin bir nefes vermişti, yaşadıklarını birilerine anlatmaya ihtiyacı vardı çünkü. Kendini hafiflemiş hissetmişti, belki de bu konuşma ardından Bora biraz yumuşamıştı ancak neler olacağını kimse bilemezdi...

 

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol'un anlatımından,

"Allah'ım taşınmak ne kadar zor bir işmiş." diyerek alnındaki teri silen Sinem ile birlikte güldüm. Sinem ise bana bakarak hafifçe kaşlarını çattı ve elini beline koyarak konuştu. "Gülmesene, bittim diyorum burada."

Malum olayın üzerinden iki gün geçmişti ve Sinem bugün gelmişti. Bavulları hariç evden getirdiği kolileri abim, Hakan, Pamir, ben ve Sinem eve taşıyorduk. O kadar çok şey getirmişti ki, bunların içinde ne var tahmin bile edemiyordum. Bir yandan bize laf yetiştirip bir yandan da kolilerle uğraşırken ortaya komik bir görüntü çıkıyordu.

O günden sonra ne Halide hanımı ne de Serhat amcayı görmemiştim. O gün abimle birlikte uyumuştum ve ilerleyen saatlerde uyandığımda abimi yanımda bulamamıştım. Evin içinde de göremeyince balkona çıkmış ve dışarıda Pamir ile oturduklarını görmüştüm. Eve nihayet geldiğinde ne olduğunu sormuştum ancak beni tatmin eden bir cevap alamamıştım. Abimi kapıda karşılarken Pamir ile birkaç dakika konuşmuştuk ve eminim o gece ikimizde iyi bir uyku çekmiştik.

"Sanki çok bir şey taşıyormuş gibi bir de bittim demesi yok mu?" Hakan'ın ağzının içinden mırıldandığını duyduğumda bakışlarımı ona doğru çevirdim. Sinem'de benim gibi Hakan'ın sözlerini duyarak ona doğru döndü. " Oynuyor gibi mi duruyorum burada." dedikten sonra gözlerini devirdi ve ekledi. "Taşıma be, başıma böyle kakacaksan taşıma." diye çemkirdi.

"Tamam, sakin olun biraz. Az kaldı zaten." dedi abim araya girerek. Aldığı koliyi apartmana doğru götürürken Hakan sabır çekerek koliyi aldı.

Sinem hala daha Hakan'a bakarak elindeki koliyi işaret etti. "Bak o koli çok önemli, kırmadan götür tamam mı?" dediğinde Hakan derin bir nefes verdi. "Emriniz olur hanımefendi." diyerek apartmana doğru ilerledi. Apartmana girdikten dakikalar sonra bir şangırtı koptuğunda Hakan'ın elindeki koliyi düşürdüğüne emin olarak gözlerimi kapattım. "İyi ki kırma dedik ya, Allah'ım yarabbim."

Sinem koşar adımlarla apartmana girerken bende peşinden ilerledim. İkisinin seyir zevki o kadar iyiydi ki, tartışmalarını saymıyordum bile. Karşı komşu olacağımız için her gün bu manzarayı görmek güzel olacaktı. En azından biraz olsun yüzümüz gülerdi.

"Bu suyu buraya dökenin ben ta ye-" Hakan bizim geldiğimizi görerek küfür etmeyi keserken düştüğü yerden kalkarak elini birbirine vurarak çırptı. Abim ile Pamir'in hızlı adımlarla merdivenlerden inerek yanımıza gelmesiyle birlikte Pamir güldü. "İyi misin kardeşim?" dediğinde Hakan ters bir biçimde baktı Pamir'e. "Çok iyiyim, o kadar mutluyum ki anlatamam." dedi bıkkınlıkla.

Üçümüz bıyık altından gülerken Sinem yere düşen kutunun kapağını açmış içindekilere bakıyordu. Hayal kırıklığı ile kırılmış kar küresini kutudan çıkartırken söylendi. "İnanmıyorum ya, gitti kar kürem. Off" üzgün bir şekilde elindeki küreye bakarken yanına giderek kutunun içindeki diğer şeylere baktım. Onlarda bir sıkıntı yoktu ama kar küresi kırılmıştı. Doğum gününde benim aldığım kar küresiydi bu.

"Devo ya, gitti hediyen." diye mahcupça bana doğru dönen Sinem ile birlikte elimi koluna yaslayarak mırıldandım. "Olsun canım, yine alırım ben sana." dediğimde Hakan'ın mahcup sesini duydum. "Özür dilerim, nasıl oldu bilmiyorum. Ayağım kayınca dengemi sağlayamadım." dediğinde başımı iki yana salladım. "Önemi yok, cana gelmesinde." dediğimde Sinem derin bir iç çekti. "Neyse, yapacak bir şey yok artık. İş başa düştü."

Kutuyu yerden kaldırarak Hakan'ın yanından geçtikten sonra merdivenlerden çıkmaya başladı. "Sağ ol sorduğun için, çok naziksin." dedi Hakan Sinem'e hitap ederek. Sinem ise göz ucuyla Hakan'a bakıp hiçbir şey söylemeden merdivenlerden çıkmaya devam etti. Hakan ise göz devirerek mırıldandı. "Çattık ya."

Pamir, ben ve abim gülerken Hakan bakışlarını bize doğru çevirdi. "Sizde gülmeyin." Hakan'ın sitemine karşılık hızlıca apartmandan çıkarak kalan birkaç koliden birini aldıktan sonra merdivenlerden çıkarak Sinem'in odasına götürdüm. Sinemde o sırada evden çıkarken bende merdivenlerden inmeye koyuldum.

Ancak daha yolun yarısında, merdivenlerin kesildiği alanda Pamir'i görerek adımlarım duraksadı. "Hani sen almamışsın kutuyu." dediğimde Pamir birkaç merdiven çıkarak tam önümde durdu ve sırıttı. "Ben seni görmek için geldim." dedikten sonra gözleriyle kapıyı işaret ederken mırıldandı. "Malum abin sağ olsun, göz göze gelmemize bile laf ediyor. Bende çareyi böyle buldum, özlem gidermem gerekiyor."

"Hmm, öyle mi diyorsunuz Pamir bey?" dediğimde Pamir birkaç adım daha yaklaştı, onun yaklaşmasıyla birlikte birkaç adım geri giderken sırtım duvara yaslandı. Pamir iki elini başımın yanındaki duvara yaslarken bedenim yapılı gövdesi ve kolları arasında kalmıştı. İstekle gözlerine bakarken Pamir yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarıma doğru konuştu. "Öyle Devrim hanım."

Hiç beklemeden dudaklarımızı birleştirirken bir elimi göğsüne diğer elimi de yanağına yaslayarak iyice ona doğru yaklaştım. Dudaklarımız bir ahenkle birbiriyle dans ederken ikimizde istekli bir şekilde birbirimizi öpmeye devam ettik. Öpüşmemiz derinleşeceği anda duyduğumuz sesle birlikte istemsizce birbirimizden ayrılırken hızlıca Pamir'i kendimden uzaklaştırdım.

"E yuh ama artık, ben burada şunları taşıyayım sizin yaptığınız şeye bak. Ayıp oluyor." Sinem sitemli bir şekilde bize baktıktan sonra derin bir nefes vererek söylenmeye devam etti. "Bende diyorum bu kız nerede, ohoo o işi pişiriyormuş." Sinem'in sözleriyle yerin dibine girdiğimi hissederken Pamir uyardı. "Bağır, Bora da duysun." dedi sert bir biçimde.

O sırada apartmandan içeri giren Hakan mırıldandı. "Herkesin işine karışmasan mı acaba sen, hadi çıkar koliyi de bitsin artık." dediğinde Sinem hırsla Hakan'a dönerek çemkirdi. "Sen kendi işine mi baksan mesela, biraz önce olan şey yüzünden zaten sinirliyim sana." dediğinde Hakan başını yukarı kaldırarak derin bir nefes aldı. "Allah'ım sen bana sabır ihsan eyle yarabbim, sen beni neyle sınıyorsun?" dedikten sonra merdivenlerden çıkmaya koyuldu.

Sinem'de peşinden ilerlerken abimin apartmana girdiğini görerek Pamir'den birkaç adım daha uzaklaştım. "Son kutuyu da aldım, siz ne yapıyorsunuz burada?" diyerek çatık kaşlarla bize bakarken mırıldandım. "Öyle aşağı geliyorduk." dediğimde abim inanmayarak bana baktı. "Bana pek öyle gelmedi ama neyse." dedikten sonra ekledi. "Çıkabilirsiniz tekrar, bitti işimiz."

Önden ilerleyerek eve ulaştığımızda ayağımdaki terlikleri çıkartarak eve girdim. Abimin elindeki kutuyu alarak yere bırakırken Pamir'inde ayakkabılarını çıkarttığını gördüm. Abim ise Pamir'e doğru döndü. "İşimiz bitti, evli evine köylü köyüne artık." diye imalı bir biçimde konuşurken Pamir afallayarak abime doğru döndü.

Bense araya girerek konuştum. "Abi, olur mu hiç öyle şey? Burçe sabahtan beridir içeride bir şeyler hazırlıyor. Dinlenip öyle gitsinler." dediğimde abim bana doğru baktıktan sonra sıkkın bir nefes verdi. "Sanki Fizan'a gidecek, iki adımlık yerde oturuyor." dedikten sonra içeri girerken konuştu. "İyi gelsin, dinlensin madem."

"Sağ olsun paşam izin verdi." dedi Pamir fısıldayarak. Bense başımı omzuma doğru eğerek gözlerimi kırpıştırdım. "Pamir..." dediğimde Pamir içeri geçerken cevap verdi. "Demedik bir şey." İkisi de birbirlerine o kadar benziyorlardı ki. Burçe'nin bir sevgilisi olduğunda Pamir ne yapacaktı Allah bilir.

Ardından bana doğru dönerek konuştu. "Yardım edilecek bir şey var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Yok, Burçe çoğu şeyi halletmiş zaten. Bende bir bakayım, çağırırım sizi. Sen geç abimlerin yanına." dediğimde Pamir salına doğru ilerledi.

Bende mutfağa ilerleyerek içeri girdim. Burçe'nin bakışları bana doğru dönerken yardım ister bir ses tonuyla konuştu. "Yenge, ben bunu beceremedim galiba. Bir baksana." diyerek karıştırdığı çorbayı işaret ederken güldüm. "Geldim." diyerek yanına ilerledim ve çorbayı karıştırdığı kaşığı elime alarak çorbayı karıştırdım. Birazcık topaklanmıştı ancak düzelmeyecek gibi değildi. "Sen salondaki masayı hazırla hadi, ben bunu hallederim."

Burçe dediğimi onaylayarak masanın üzerinde yemek tabakları, bardakların, kaşık ve çatalların bulunduğu tepsiyi alıp salona ilerlediğinde bende çorbayı karıştırmaya devam ettim. O sırada mutfağa giren Sinem konuştu. "Eveet, ben ne yapayım?" dediğinde ona doğru baktım. "Sende masayı hazırlamaya yardım et, burada yapılacak bir şey kalmadı." dediğimde Sinem beni onaylayarak salona doğru ilerledi.

Çorbanın topaklarını açmaya dalmışken belime dolanan kollarla birlikte irkildim. "Ay Pamir ya, öyle sessiz gelinir mi?" dediğimde Pamir'in gülüşü kulaklarıma doldu. "Ne yapayım öyle dalmış gitmişsin." dedi Pamir çenesini omzuma yaslarken. Ardından devam etti sözlerine. "Hakanla abin sohbet ediyordu, Sinemle Burçe de masayı hazırlıyor. Bende dedim ki benim güzel sevgilim orada tek başına kalmış, hem yardım edeyim hem de güzel yüzünü göreyim."

"Çok romantiğiz Pamir bey.." diye mırıldandığımda Pamir belimdeki kollarını sıkılaştırarak daha sıkı sarıldı. Başımı omzuna doğru yaslarken kulağıma doğru fısıldadı. "Konu sen olduğunda içimdeki romantik adam ortaya çıkıyor..." Söylediği cümle yüzümde büyük bir gülümseme oluşmasına neden olurken konuştum. "Yalnız abim bizi böyle görse kıyameti kopartır."

Pamir derin bir iç çektikten sonra cevap verdi. "Kopartsın, doya doya sevgilimize bakamıyoruz, sarılamıyoruz. Böyle hayat mı olur?" dedi şikayet ederek. Bir süre böyle olacaktı, en azından abim kabullenene kadar. Zaten bir şey söylemiyordu ama arada sırada imalı bakışları, konuşmaları, Pamir'e karşı takındığı tavır komikti.

Düşüncelerim boynumda hissettiğim dudaklarla yok olup giderken Pamir'in sıcak dudakları karnımın kasılmasına, zihnimde başka düşüncelerin oluşmasına neden olmuştu. Gözlerimi kapatıp titrek bir nefes verirken Pamir'in fısıltısını duydum. "Bu lekenin üzerini öpmeyeli yıllar oldu ama hala ilk öptüğüm günkü gibi hissediyorum..."

Duyduğum cümle başımdan aşağı kaynar sular dökülmesine neden olurken ürperdim. Duyduğum cümle girdiğim masal aleminden çıkmama neden olmuştu. O lekenin varlığı bile aklımdan çıkmıştı, tam boynumda değil enseme yakın bir yerdeydi ancak orada bir leke vardı. Aklım baktığım davalara giderken sertçe yutkundum. Tüylerim diken diken olmuştu.

"Devrim..." Pamir'in meraklı sesi kulaklarıma dolduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. "Hmm?" diyerek cevap verdiğimde Pamir elini yanağıma getirerek başımı kendine doğru çevirdi ve gözlerine bakmamı sağladı. "Beni duymuyor musun?" gözleri tüm yüzümde dolaşırken ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bakıyordu. "Duyuyorum." dediğimde Pamir hafifçe kaşlarını çattı. Birkaç kere yutkunarak gözlerine bakmaya devam ederken mırıldandım. "Bende, bende öyle hissediyorum... Dudakların temas etmeyeli yıllar geçti, orada bir lekenin olduğunu bile unutmuşum." dedim açıklama yaparak.

Pamir'in kaşları eski halini alırken elini yanağıma getirerek yüzümü sevdi. "Bundan sonra unutmayacaksın o zaman." dediğinde gülümsedim. "Unutmam."

Birbirimize bakarken kapıdan gelen sesle birlikte birbirimizden ayrıldık. "Ayy, çok pardon." Burçe gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Pamir kollarını belimden çekerek ayrıldı. "Bir sen kalmıştın." diye mırıldanırken kolumla Pamir'i dürttüm. Pamir omuz silerken Burçe'ye yönelerek konuştum. "Gel canım, bir şey mi oldu?"

"Yok, sofra hazır diyecektim." dedi Burçe. Ardından elindeki tepsiyi masanın üzerine bıraktıktan sonra bana ve Pamir'e bakarak mırıldandı. "Bora abi her an gelebilir benden söylemesi, zaten gözleri seni arıyordu yenge." dediğinde Pamir sıkkın bir nefes verdi. "Şeytan diyor ki git nikahı bas, karışamasınlar."

Söylediği cümle ile birlikte Burçe sevinçle konuştu. "Ay ne güzel olur, beni çağırmazsanız küserim ama." Gelin güvey olan abi kardeşe şaşkınlıkla bakarken mırıldandım. "Herhalde kendi kendine nikah kıyıyorsun." dediğimde Pamir göz kırparak başını iki yana salladı. "Niye, evlenmez misin benimle?" dediğinde Burçe konuştu. "Abi Allah aşkına bu nasıl evlenme teklifi, bari adam gibi etseydin."

Burçe'nin ardından hemen ben konuştum. "Aynen öyle yani, arkamızdan atlı kovalamıyor ya.." dediğimde Pamir tek kaşını kaldırdı. "Yani adam gibi evlenme teklifi etsem cevabı evet olacak." dedikten sonra sırıttı. "Ben cevabımı aldım." diyerek mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan evvel ellerini Burçe'nin saçlarına götürerek karıştırdı. "Abi yapmasana şunu ya!"

Pamir gülerek mutfaktan çıkarken bende gülerek tezgahtaki salatanın sosunu dökmeye başladım. Sosu dökerek karıştırdıktan sonra elimdeki kaseyi salona götürmesi için Burçe'ye uzattım. Burçe salatayı götürürken çalan kapıyla birlikte adımlarımı kapıya doğru yönelterek açtım.

Kapıyı açtığımda Serhat amca bana doğru buruk bir tebessüm gönderdi. "Merhaba kızım." dediğinde kapıdan geri çekilerek konuştum. "Hoş geldin Serhat amca, tam yemek yiyecektik sende gelsene." dediğimde Serhat amca tereddütle baktı bana. "Ben aslında sizinle konuşmak istiyordum, ondan geldim." dediğinde başımı salladım. "konuşalım tabii, buyurun."

"Kim gelmiş Devrim?" diyen abimin sesini duyduğumda abim yanımıza doğru geldi. Serhat amca abime doğru baktı. Abim bize karşı gösterdiği sıcak tavrın tam tersi bir şekilde Serhat amcaya bakarken Serhat amca mahcup bir şekilde konuştu. "Bora, sizinle konuşmak istiyorum oğlum. Beş dakikanız var mı?" dediğinde abim başını salladı. "Konuşalım Serhat amca." dedi soğuk bir şekilde.

Serhat amca içeri girerken abimle ikimiz de peşinden salona doğru ilerledik. Serhat amcanın içeri girmesiyle birlikte Hakan, Pamir, Burçe ve Sinem oturdukları yerden kalkarken Pamir sorgulayıcı bir biçimde konuştu. "Baba?"

Serhat amca oğluna baktıktan sonra bakışlarını bana doğru çevirdi. "Buraya senden özür dilemeye geldim kızım. Halide bizde özür dileyecek bir yüz bile bırakmadı ama özür dilerim. Gerçekten onun adına çok utanıyorum ben. Yanına gelemedim şu iki günde özür dilemek için, bizi görmek istemezsin diye düşündüm, yüzüm yoktu bir de. Hakkını helal et kızım." Serhat amcanın karşımda böyle mahcupça durması pek içime sinmiyordu. Onun bir suçu yoktu ki.

"Helal olsun Serhat amca, Pamir'e de Burçe'ye de söyledim. Sizin bir suçunuz yok ki, kendini mahcup hissetme lütfen." dediğimde Serhat amca başını iki yana salladı. "Benim suçum onu buraya getirmekti, seninle ilgili olan düşüncelerini bilseydim getirir miydim hiç? Ama ben sorgulamadım, oğlunu özlemiştir dedim." dedikten sonra abime doğru döndü. "Oğlum, sana da çok mahcubum, geldiğinde böyle şeylerle karşılaşmanı hiç istemezdim."

Bakışlarım abime döndüğünde o direkt olarak Serhat amcaya bakarak konuştu. "Ben Devrim gibi alttan alamayacağım kusura bakma Serhat amca, elbette sizin bir suçunuz yok belki ama Halide hanımın dedikleri yenilir yutulur şeyler değildi. Devrim hiç acı çekmemiş gibi acısını yok saydı. Evlat acısıyla hiçbir şey kıyaslanmaz farkındaydım ama Devrim'in Pamir'den ziyade annesini kaybetmiş olmasını hiçe saydı."

"Biliyorum oğlum, çok haklısın." dedi Serhat amca. Abim ise devam etti sözlerine. "Devrim tek başına değil Serhat amca, biz yanında değiliz diye bu böyle anlaşılmasın. Ben Devrim ne yaparsa yapsın arkasındayım onun, onun göz yaşı için gerekirse herkesi karşıma alırım." dedi sert ve baskın bir sesle. Sesindeki imayı anlamamak imkansızdı, ister babamın arkadaşı ol ister başka biri sizi harcamaktan çekinmem demeye getirmişti lafı.

Fazla ileri gitmesini istemiyordum ama abim epey sinirliydi. Ben ne kadar engellemek istesem de mutlaka istediğini söyleyecekti. Serhat amca bir şey diyemeden abim bakışlarını Pamir'e çevirdi. "Pamir'e de söyledim, madem Halide hanım Devrim'i istemiyor yan yana getirmeyeceksiniz. Biz nasıl Devrim'in isteğine karşılık Pamir'i kabullendiysek, o da bunu kabullenecek. Böyle yapmaya devam ettiği takdirde inceldiği yerden kopsun derim, ne Pamir ne siz umurumda olmazsınız." dedi tehditkar bir biçimde.

"Abi." dedim kolundan tutarak. Abim bakışlarını bana çevirmeden hem Pamir'e hem de Serhat amcaya bakarken derin bir nefes verdim. Onlar böyle sözleri duymayı hak etmiyorlardı ki. Abimi de anlamaya çalışıyordum, beni koruyordu.

"Merak etme, yarın akşam için uçak bileti aldık. Dönüyoruz Ankara'ya. Gerekmedikçe de Halide ile Devrim yüz yüze gelmeyecek. Daha önce yaptığı gibi bir şey yapmaması için elimden geleni yapacağım, döndüğümüzde gitmesi için bir doktor randevusu da aldık zaten." dedi Serhat amca durgunca açıklama yaparak. Abimin söylediği şeyler içine oturmuş gibiydi.

Ardından bakışları bana doğru döndü. "Biz giderken yarın sen işte olursun kızım, şimdiden vedalaşalım." dediğinde onayladım. "Vedalaşalım ama sende bizimle yemek yeseydin, öyle giderdin." dediğimde Serhat amca başını iki yana salladı. "Siz genç genç takılın." dediğinde Sinem'in sesini duydum. "Aşk olsun Serhat amca, sende gençsin." dedi ortamı yumuşatmak için.

Serhat amcanın yüzünde gülümseme oluşurken konuştum. "Ben bir tabak daha getireyim, hadi Serhat amca." dedim gülümseyerek. Bakışlarımız Pamir ile buluşurken o da küçük bir tebessümle bana bakıyordu. Serhat amca başını olumlu anlamda salladı. "O kadar ısrar ettiniz madem, kalayım." dediğinde hızlıca mutfağa doğru ilerledim.

Mutfağa girdiğimiz peşimden gelen Sinem'in sesini duydum. "Bora abi neymiş be, ben bile gerildim." dedikten sonra ekledi. "Tabii işin ucunda kardeşi olunca, bam bam bam." dediğinde gülmeden edemedim. Gerçekten yüzümü güldüren nadir kişilerden biriydi Sinem.

"Sanki biraz ağır mı oldu?" dediğimde Sinem omuz silkti. "Yani belki Serhat amca için ağırdı ama Halide cadısına birinin lafını geçirmesi lazım. Keşke Bora abim direkt ona gidip konuşsaydı." dediğinde bakışlarımı Sinem'e çevirdim. "Abimin dediklerini umursar mıydı sence? İnceldiği yerden kopsun dediği an sevinçten havalara uçardı." dedikten sonra elime tabağı, çatalı ve kaşığı alarak konuştum. "Hadi geçelim içeriğe, sonra kritiğini yaparız bunun."

"Tabii ki yapacağız kızım, kaçar mı?" dedi Sinem çorba tenceresini alırken. Peş peşe mutfaktan çıkıp salona girdikten sonra yemek servisini yapmaya koyulduk.

Ne olursa olsun bugün çok mutlu olmuştum. Etrafımda en sevdiğim insanlar vardı, birlikte güzel saatler geçirmiş ve o sofra etrafında güzel sohbetler etmiştik. Bir yanımda Pamir, bir yanımda abim onların inatlaşmalarına, imalarına gülmüştük. Burçe'nin okul anılarını dinlemiştik, Sinem'in buraya gelmeden önce İzmir'e uğrayıp anne babasını ziyaret edişini, abimin yeni görev yerini ve bir çok şeyden bahsetmiştik. İyi ki yanımdalardı, bugün bana çok iyi gelmişti...

 

 

 

◔◔◔

"Savcım, Aylin hanımın evinin incelemesi yapıldığında bulduğumuz bilgisayar incelendi ancak elimize delil olacak türde bir şey geçmedi. Nermin hanımın verdiği telefon numarasından yerini tespit ettik. Telefonun içinde sadece telefon numaraları, fotoğraflar falan var. Arama kayıtlarında dikkat çeken bir şey yok." Cenk komiser buldukları şeyleri benimle paylaşırken dikkatle onu dinlemeye devam ettim. Elimizde yine hiçbir şey yok gibiydi.

"Fotoğraflar dikkatle incelensin, fotoğraflarda olan kişilerle iletişime geçilsin." dedikten sonra ekledim. "İş yeri sokağında bulunan kameralar?" dediğimde Cenk komiser cevap verdi. "İş yerinden gayet normal bir biçimde çıkıyor, iş yeri arkadaşlarının söylediğine göre iş yerinin hemen önünden dolmuşa binip evine yakın bir yerde iniyor. Ancak o gün işten çıktıktan sonra dolmuşa binmemiş savcım."

"İşten çıktıktan sonra gittiği tarafa doğru olan kameralar kontrol edilmiştir diye düşünüyorum. Sonuç?" Sorduğum soruyla birlikte Cenk komiser başını yere doğru eğerken kaşlarım çatıldı. "Kontrol edilmedi mi?" dediğimde Cenk savcı cevap verdi. "Volkan savcım kendi davası için kameraların incelenmesi emrini verdiği için amirimiz onunla ilgilenmelerini istedi. Arkadaşlar onunla ilgilendi, ben sadece belli bir yere kadar inceledim. Onda da bir sonuç yoktu."

"Bu nasıl saçma bir şey böyle. İllaki başınızda mı durulması gerekiyor işlerin yürümesi için?" dedim sinirle. İki gün geçmişti hala daha bir yol kat edilmemişti. Oturduğum yerden kalkarak konuştum. "Madem başınızda durulması gerekiyor, gidelim bakalım." dediğimde Cenk komiser konuştu. "Savcım bir de." dediğinde bakışlarım ona doğru döndü.

"Eski dosyalara bakın demiştiniz, 3 ay önce ormanlık alanda gömülü bir ceset daha bulunmuş ve şuan sizin baktığınız dava da olduğu gibi kadının doğum lekesinin üzerinde çarpı işareti varmış. Delil yetersizliğinden dava kapanmış."

Duyduğum cümleyle birlikte büyükçe yutkundum. Elim istemsizce boynumdaki lekeye doğru kayarken tüylerim ürperdi yeniden. Üç ceset bulunmuştu ve üçünün de doğum lekesi vardı. Karşımızdaki kişi bir seri katildi, hem de takıntılı bir seri katildi. Doğum lekesi olan kadınları öldürüyordu, peki sebebi neydi? Bütün öldürülen kadınların bir ortak noktası olmalıydı leke dışında.

"Dosyayı görmek istiyorum komiser. Bir ortak noktaları olmak zorunda." dediğimde Cenk komiser beni onaylayarak konuştu. "Savcım şimdilik tek ortak nokta leke gibi duruyor. Volkan savcımın dosyasıyla sizin dosyanızdaki tek benzer yan bu. Telefonlardan da bir şey çıkmıyor. Volkan savcının aldığı ifadeden de bir şey çıkmadı." dediğinde derin bir nefes verdim.

"Bunu bulmak bizim işimiz komiser ve bulacağız." dedikten sonra kamera kayıtlarının izlendiği odaya ilerlemeye başladım. Benim geldiğimi gören polis memurları bana doğru bakarken Cenk komisere başımla işaret verdim konuşması için. Cenk komiser incelediği kamera kayıtlarını polis memurlarına anlattıktan sonra sırayla Aylin hanımın geçtiği tüm kayıtlar incelenmeye başlandı.

Tüm kayıtlar didik didik incelendiği için saatler geçiyordu ancak elimizde hiç delil yoktu hala. Bir süre polis memurlarıyla birlikte videoları izledikten sonra Volkan savcının ifade alacağını öğrenerek ifadeyi izlemeye gitmiştim. İkimizin elinde de bir sonuç olduğu söylenemezdi.

Volkan savcı ifadeyi alıp odadan çıktığında bakışlarımız buluştu. İstediği olmamıştı, Pamir'in soruşturma işi yalan olmuştu. Kevser savcı her şeyi halletmişti. Bu haberi aldığındaki yüz ifadesini görmeyi istesem de yüzünü görmek istemediğim için vazgeçmiştim bu düşüncemden.

Ayrıca taciz davası için gerekli işlemleri yapmış ve değerlendirilmesi için Kevser savcıya vermiştim. Muhtemelen belgeler eline ulaşmıştı Volkan savcının. "Sarhoşken olan bir şey yüzünden ceza alacağımı düşünmüyorsun değil mi?" dediğini duyduğumda bakışlarım odanın içindeki polis memuruna kaydı. Polis memuru ona baktığımı görerek odadan çıkarken kaşlarımı çattım. "Sarhoş değildin, aklını kullanabilecek kadar zihnin yerindeydi." dedim sertçe.

Volkan savcı omuz silkti. "Buna kim inanır? O videodan aklımın yerinde olup olmadığı anlaşılmaz. Elinde patlayacak yani." dediğinde alayla güldüm. "Senin elinde patladığı gibi mi?" dedikten sonra ekledim. "Hiç emin olma, benimde adım Devrimse bu işin peşini bırakmam. Haberin olsun."

Sözlerimi bitirdikten sonra hiçbir şey söylemeden odadan çıktım. Cenk komiserin odasına ilerleyeceğim sırada koşar adımlarla yanıma gelen polis memurunu gördüm.

"Savcım bir delil bulduk galiba." dediğinde hızlı adımlarla onu takip ederek kayıtların incelendiği odaya girdim. Bilgisayarın başında oturan polis memurunun yanında Cenk komiser dikilmişti ve dikkatle bilgisayara bakıyordu ikisi de. "Ne buldunuz?" diyerek yanlarına ilerlediğimde polis memuru videoyu başa sardı.

Aylin hanım elinde poşetlerle ilerleyip kameranın görüş açısından çıkarken birkaç saniye sonra yüzü maskeli yalnızca gözleri görünen bir adam peşinden ilerlerken görünüyordu. "Savcım bu adam bir önceki kamera kaydında da Aylin hanımın arkasındaydı." diyen polis memurunu onayladım.

Bu adamın bir şey yapma ihtimali vardı evet ama baştan aşağı siyah giyinmiş, yüzünde maske olan biriydi. Kimlik tespiti yapılması zordu. "Kimlik tespiti için bakılsın, videolar izlenmeye devam etsin. Mutlaka bir yerde yüzünü daha net göstermiştir." dediğimde polis memuru beni onayladı.

"Savcım, istediğiniz dosyayı odama bıraktım." diyen Cenk komiseri onaylayarak odasına doğru ilerlemeye başladım. Odaya girdiğimde direkt olarak masaya oturarak masanın üzerindeki dosyayı incelemeye koyuldum.

Öldürülen kişi Esma adında bir kadındı. Olay yeri inceleme fotoğraflarında aynı elimdeki davada olduğu gibi doğum lekesinin üzerinde bir çarpı işareti vardı. Ancak bu kadın kurşunların hedefi olmuştu benimkinin aksine. Yine bir köpek cesedin kokusunu almıştı ve böyle ortaya çıkmıştı. Alınan ifadelerde bir isimden şüphelenilmişti, Esma hanımın konuştuğu birinden.

En yakın arkadaşına bahsetmişti Esma hanım bu durumdan ve arkadaşı ifadesinde bu adamdan bahsetmişti. Adam ifade için didik didik aranmıştı ancak bulunamamıştı. Elde başka bir delil olmadığı içinde yenilerde bu dosya kapanmıştı. Yani adama hala daha ulaşılamamıştı. Ya yurt dışına kaçmıştı ya da elini kolunu sallaya sallaya geziyordu. Belki de tüm bu öldürülen kadınların ardında bu isim vardı: Tankut Demir.

İsmi kağıdın üzerine yazmak için küçük bir kağıt alırken masanın üzerindeki kağıt dikkatimi çekti. Kağıdı elime alırken üzerini okudum. "Savcımı davaya kaptırdık, yüzünü gören cennetlik. İki dakika emniyetin yanındaki alana gelsene güzelim. Bir yüzünü göreyim. -Pamir."

Cümleyi okuduğumda yüzümde ister istemez bir gülümseme oluştu. Bu not bana eski günlerimizi hatırlatmıştı. Kütüphanede birkaç kitap almak için raflara bakınırken masama böyle notlar bırakmayı severdi. Ben masaya gelip notu gördüğümde istediği yere gidip onunla buluştuğuma çok mutlu olurdum. Muhtemelen yine böyle bir şey yapmak istemişti.

İstese buraya da gelirdi ancak muhtemelen Volkan savcının burada olduğunu bildiği için gelmek istememişti. Bu yüzden telefonumu çıkardım ve Pamir'in numarasını tuşladım. Telefon çalarken bende biraz önce bulduğum ismi kağıda yazarak masanın üzerine bıraktım. Döndüğümde bu ismi Cenk komisere verecektim.

Telefon açılmazken hiç beklemeden kabanımı alarak odadan çıktım. Telefonu cebime koyduktan sonra emniyetten çıkarak Pamir'in söylediği yere doğru ilerledikten sonra etrafıma bakındım. Şansımıza kimse yoktu. Gözlerim Pamir'i ararken arkamda duyduğum adım sesleri ile gülümsedim.

Tam arkamı döneceğim sırada ağzıma kapatılan elle birlikte ne olduğunu anlamaya çalışırken arkamdaki kişinin Pamir olmadığına emin olmuştum. Hem aldığım yoğun sigara kokusu vardı, hem de Pamir'in solumaya alışık olduğum o erkeksi kokusu değildi. Elim belimdeki silaha doğru giderken beni tutan adam hızlı bir hamleyle elindeki eterli bezi burnuma bastırdı.

Bezi solumamaya çalışıp bacaklarına hamle yaparak elinden kurtulmaya çalışsam da arkamda yıkılmadan duruyordu, yaptığım hiçbir hamle onu sarsmaya yetmiyordu. Tek eliyle burnuma bezi bastırırken diğer eliyle de aldığım silahı kavrayarak yere attı. Bilincimin yavaş yavaş gittiğini hissederken kulağıma fısıltı sesi geldi. "Duydum ki her yerde beni arıyormuşsun savcım. Madem savcım bizi çağırıyordu, bize de teşrif etmek düştü."

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Eveet, bu bölüm epey uzun ve birçok duygunun iç içe olduğu bir bölüm oldu. Nasıldı? Beğendiniz mi?

‣‣‣ Devrim, Pamir'i de kurtarmış oldu. Volkan'ın planı daha başlamadan suya düşmüş oldu:) Bekliyor muydunuz bunu?

‣‣‣ Halide hanım yine susmadı, yaptı yapacağını. Devrim'in tepkisi nasıldı? Bora'nın geleceğini tahmin etmiş miydiniz?

‣‣‣ Yazarın anlatımından olan kısım hakkında ne düşünüyorsunuz? Pamir ve Bora sahnesinde, Pamir hakkında merak ettikleriniz biraz daha cevaplandı diye umuyorum.

‣‣‣ Sinem'de geldi aramıza, bir geldi pir geldi...

‣‣‣ Bölüm sonu hakkında tahminlerinizi alayım.. Sizce gelen kişi kim? Devrim'e ne olacak?

Diğer bölümde görüşmek üzere... Yorumlarınızı bekliyor olacağım...

Loading...
0%