Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 20

@mutlusonsuz222

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

20.Bölüm

Yazarın anlatımından Sinem ve Hakan,

Sinem elindeki dosyayı odasındaki çalışma masasının üzerine bıraktı. Mesaisi başlamıştı ve şimdiden eline gelen 3-4 davası vardı. Ev, iş ve hastane arasında mekik dokuyordu. Aklı hala daha kardeşinde olduğu için adliyede kafasını işlere çok fazla verememişti. Devrim'e bunu yapan şerefsizin davasını alıp en ağır cezayı kendisi vermek istemişti ama ne yazık ki davayı alamamıştı. Yine de Devrim yerine o duruşmaya gidecek ve adam en ağır cezayı aldığında onun yüz ifadesini görecekti.

Neyse ki korkulu günler geride kalmıştı ve hepsi bir şekilde hayatlarına devam etmeye başlamışlardı. Katılacağı duruşmalardaki dosyaları titizlikle incelemişti, savcıların iddianamelerini de okumuştu geriye sadece karar aşaması kalmıştı. Onu da duruşmada karar verecekti. O yüzden masanın üzerindeki kahve bardağını alarak mutfağa doğru ilerledi. Bugün hastanede değildi, Turan amcası hastanede olduğu için Sinem evde kalmıştı.

Mutfağı girip bardağı makineye koyduğunda zilin çalması ile irkildi. Mutfak duvarında asılı duran saate baktığında saatin 10 olduğunu görerek kapıya ilerledi. Bu saatte gelebilecek iki kişi vardı ya Turan amcasıydı ya da Bora abisiydi. O yüzden delikten hiç bakmadan kapıyı açtı Sinem.

Kahverengi gözleri, karşısındaki adamın mavi gözleriyle buluşurken şaşırmadan edemedi Sinem. Görmeyi beklediği en son kişi bile değildi çünkü. Hakan ise şaşkınlıkla ona bakan kadının kahvelerinden gözlerini çekemedi bir süre. Günlerce o kahverengi gözlerin kıpkırmızı olduğunu ve gözlerinin altının mor olduğunu görmüştü. Şimdi kadının o günlere göre daha iyi görünmesi, en azından gözlerindeki kırmızılıktan eser kalmaması Hakan'ın anlamadığı şekilde içindeki sıkıntısını gidermişti.

Sinem ve Devrim'in arkadaşlığında kendisinin ve Pamir'in dostluğunu gördüğü için, Sinem'in neler hissettiğini çok net anlamıştı ve bu yüzden kıza elinden geldiğince destek olmak istemişti. Olmaya da çalışmıştı, en azından yaslanacağı bir omuz olmak istemişti ve olmuştu da.

"İyi akşamlar." diye söze giren Hakan ile birlikte Sinem kendini toparlayarak başını salladı. "İyi akşamlar.." dedi meraklı bir şekilde. Bu adamı kapısına getiren şeyin ne olduğunu merak ediyordu çünkü Hakan ile hiç iyi şekilde tanışmamışlardı. Tanıştıktan sonra da yıldızları hiç barışmamıştı. Mecbur olmadıkları sürece görüşmekten kaçınmışlardı, şimdi Hakan'ın kendi isteği ile mi burada olduğunu ya da birinin zoruyla mı geldiğini merak ediyordu Sinem.

"Rahatsız etmedim değil mi?" dedi Hakan meraklı bir şekilde. Sinem'in yorgun olduğunu biliyordu ama yapması gereken şeyi daha fazla ertelememesi gerektiğinin bilincinde olduğu için birden buraya gelmeye karar vermişti saate bile bakmadan. Saatin farkına kapıyı çaldıktan sonra varmıştı. "Hayır, etmedin." dedi Sinem durgun bir şekilde. Ardından ekledi. "Önemli bir şey yok değil mi?

"Hayır, önemli bir şey yok merak etme." dediğinde Sinem nezaketen eliyle içeriyi gösterdi. "İçeri gelmek ister misin?" dediğinde ikisi de birbirine baktı. İlk defa bu kadar sakin konuşuyorlardı birbirleriyle ve bu durum ikisini de şaşırtıyordu. Hakan başını iki yana salladı. "Yok, ben şey için gelmiştim." dedikten sonra elindeki karton poşeti kaldırarak tekrar ekledi. "Bunu sana vermek için gelmiştim."

Sinem merakla Hakan'ın elindeki poşete bakarken Hakan poşeti Sinem'e doğru uzattı. Sinem poşeti alırken elleri poşetin ipini tutan Hakan eline değdiğinde Hakan poşeti hızlıca bırakarak elini ensesine doğru götürdü ve büyükçe yutkundu. Sinem ise poşetin içine doğru bakıp gördüğü hediye kutusu ile kaşlarını çattı. "Bu nedir?" diye Hakan'a bakarken Hakan cevap verdi. "Açsana."

Hakan'ın verdiği cevapla Sinem göz devirip laf söylemek istese de kendini tutarak poşetin içindeki kutuyu çıkardı. "Ben poşeti tutayım istersen." diyerek büyük bir nezaketle Sinem'in elindeki poşeti aldı Hakan. Sinemse aynı anda kutunun kapağını kaldırarak açtı.

Kutunun içinde gördüğü kar küresi ile birlikte yüzünde küçük bir gülümseme oluştu. Kürenin içinde bir sokak lambasının altındaki bankta birbirine sarılarak oturmuş bir çift vardı. İkisinin yüzlerinde de bir huzur ifadesi..

"Ben özür dilerim, istemeden kırdım o gün küreyi. Belki Devrim'inkinin yeri tutmaz ama hatamı telafi etmek istedim." dedi Hakan hızlı hızlı cümlelerini sıralarken. Küreyi alırken çok düşünmüştü, hatasını telafi etmek için almak istemişti ama Sinem'in ters bir tepki vereceğinden de korkmuştu. Çünkü Sinem farklıydı, daha önce gördüğü hiçbir kıza benzemiyordu. Lafını çekmiyordu bir kere, direkt yüzüne söylüyordu.

Ardından cebinden kürenin fişini çıkartarak uzattı. "Eğer beğenmediysen değiştirebilirsin yani ben öyle aynısından bulamadım ama.." diye konuşmaya devam ederken Sinem gülümseyen gözlerini Hakan'a doğru çevirdi. Ondan böyle bir şeyi beklememişti. Karşısında sarf ettiği hiçbir söz Sinem için önemli değildi, Hakan onu düşünmüştü ve içinden gelerek bu kar küresini aldıysa Sinem için bu önemliydi. Şekliymiş, rengiymiş, içindeki karakterlermiş hiçbiri önemli değildi, düşüncesi önemliydi.

Ve Hakan onu düşünüp hatasını telafi etmek için bu kar küresini almıştı..

"Çok beğendim.." dedi içten bir şekilde Hakan'a bakarken. Yüzünde daha büyük bir gülümseme oluşurken Hakan afalladı. İlk defa bu kadar içten bir şekilde Sinem'in güldüğünü gördüğünde bakışları gülüşünde takılı kaldı. Sinem ise devam etti sözlerine. "Teşekkür ederim, ben ne diyeceğimi bilmiyorum gerçekten. Böyle ince düşünmen, gidip bunu almış olman bile benim için o kadar önemliydi ki. Gerçekten teşekkür ederim Hakan."

Sinem minnettar bir biçimde gülümsemeye devam ederken Hakan, ismini duyması ile irkildi ve kendine geldi. Onunda yüzünde küçük bir tebessüm oluşurken cevap verdi. "Rica ederim, güle güle kullan." dedikten sonra birbirlerine bakmaya devam ettiler. İkisinin de içinde birbirlerine karşı sürekli düşündükleri önyargılı kelimeler ve düşünceler dışında başka kıvılcımlar oluşmaya başladı. Mesela Sinem, Hakan'a karşı ne kadar önyargılı olduğunu fark etti. Hakan'ın yeri geldiğinde ne kadar ince düşünen biri olduğunu hastanede ve burada net bir şekilde anlamıştı artık.

"O gün sana kızdım kırdığın için, sinirden nasıl olduğunu bile sormadım. Ayıp ettim." dedi Sinem düşünceli bir şekilde. Ardından aklına gelen şeyle kaşlarını çatarak ekledi. "Ama sende sürekli bana laf atıyordun yani hak ettin şimdi düşününce." derken Hakan kızın sözleri güldü. "Tamam hak ettim, kabul ediyorum." dediğinde Sinem'de kaşlarını eski haline getirip güldü.

Birbirlerine bakmaya devam ederlerken Hakan mırıldandı. "Ben gitsem iyi olacak." dediğinde Sinem başını salladı anlayışla. "O zaman sonra görüşürüz." dediğinde Hakan başını belli belirsiz salladı. "Görüşürüz Hakime hanım." dedikten sonra isteksizce arkasını dönerek kendi evine doğru ilerledi. Sinem kapıyı kapatmayıp Hakan'ın gidişini izlerken Hakan anahtarla kapıyı açtıktan sonra son kez Sinem'e doğru baktı. Sinem elini usulca kaldırırken Hakan baş selamı verdi. Bu hareketin ardından Sinem içeri girip kapıyı kapattı.

Sırtını kapıya yaslayarak elindeki küreye bakarken yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştu. Bunu diğer kar kürelerinin yanına, hatta en ortalarına koyacaktı ve her baktığında bu geceyi hatırlayacaktı. Hakan'ın ilk hediyesiydi bu kar küresi ve belki de son olmayacaktı...

 

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Dağlık bir alanda, bembeyaz karların toprağın üstünü kapattığı bir yerde bata çıka yürümeye çalışıyordu Pamir. Gökyüzünde griyle karışık beyaz bir renk hakimdi. Bakışları gökyüzünde dolaşırken bir çıtırtı duydu etrafında. Arkasını dönüp çıtırtının kimden geldiğini anlamaya çalışırken görevdeyken onunla yan yana olan teröristlerden birini gördü. Terörist anında Pamir'e doğru ateş açarken Pamir bir kayanın arkasına geçip siper aldı ve ona karşılık vermeye başladı.

Ardından görevde ona komutanlık eden teröristi gördü, sonra diğer bir teröristi ve sonra başka birçok teröristi.. Hepsini sima olarak biliyordu, tanıyordu. Nasıl unuturdu ki ona ve tüm mehmetçiğe hayatı zindan eden adamları.. Tek başınaydı, elinde yalnızca bir beylik tabancası vardı. Bu kadar teröriste bu mermileri yetirebilmesi zordu.

Teröristlerin yüzlerini gördüğü an midesi bulanmaya başlarken onların yanında gördüğü tüm şeyler zihninde canlanmaya devam ediyordu ve kendini kusacak gibi hissediyordu. Buna rağmen onların kökünü kurutmak için var gücüyle ateş etmeye çalıştı. Mermisi bitse bile ölene kadar çarpışmaya hazırdı.

Odaklanmış bir biçimde kurşun sıkarken duyduğu sesle kaşları çatıldı Pamir'in. "Pamir! Pamir! Kurtar beni!" sevdiği kadının sesini duyduğu anda nevri dönüp tüm dikkati sesin geldiği yöne doğru çevrilirken Devrim'i göremeyince kalbinin atışlarını ağzında hissetti. "DEVRİM! NEREDESİN!?" Avazı çıktığı kadar bağırıp Devrim'den bir ses almayı bekledi. Bekledi ki sesinden onun ne tarafta olduğunu bulabilsin ve kurtarabilsin.

"PAMİİR! KURTAR BENİ!" Devrim'in korku dolu çığlığını duyduğunda Pamir daha fazla bekleyemeyeceğini anlayarak sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Gözleri etrafta Devrim'i ararken çatıştığı teröristler hala daha ateş etmeye devam ediyordu ancak bu Pamir'in umurunda değildi, tek istediği Devrim'i bulmaktı. Bunun için canını verecek olsa dahi onu bulacaktı.

"Bırak beni, bırak!" Devrim'in çırpınma sesleri daha da yaklaştığında Pamir koşmayı durdurup sesin geldiği yöne baktı. Gördüğü şeyle birlikte elindeki silahı tekrar kaldırdı ve Devrim'in kafasına silah dayamış olan Nadya'nın tam alnının ortasına doğru hedef aldı. Hiç beklemeden ona doğru ateş ettiğinde silahının mermisinin bittiğini fark etti. Kükreyerek silahı yere atarken Nadya'nın alaylı gülüşünü duydu. "Ne oldu Kaya? Mermin mi bitmiş?" (Hatırlamayanlar için Kaya, Pamir'in lakabıydı..)

Bakışlarını hiçbir şekilde Nadya'ya çevirmeden Devrim'e odaklandığında kaşından kan aktığını, sağ güzünde bir morluk olduğunu, dudağının patladığını görmüştü. Saçları pislik içindeydi sanki uzun zamandır burada esir gibi. Devrim'in hali, Pamir'e kendisini hatırlatmıştı. İlk aralarına girdiği zaman yediği okkalı dayakta yüzünün her yeri, vücudunun her yeri morarmıştı. Bunun düşüncesi bile kanını kaynatıp karşısındaki kadını döverek öldürme isteği uyandırıyordu onda. Devrim'i kurtarıp tüm yaralarını öperek iyileştirmek ve mümkünse kollarının arasından bir daha çıkartmamak istiyordu.

"Devrim'i bırak, senin derdin benimle!" dedi Pamir bağırarak. Nadya ise başını iki yana salladı. "Bunu sen istedin Kaya! beni ihbar ettin. Örgütün önemli mağaralarını açık ettin. Bizim can evimizi vurdun, şimdi acı çekme sırası sende. Gördün mü karının halini?"

Pamir kaşlarını çattı duyduğu cümle ile. Ne karısından bahsediyordu bu kadın? Nadya ise Pamir'in duraksamasından istifade ederek konuştu. "Ne o yüzbaşı, neye şaşırdın bu kadar?" dediğinde Pamir dişlerinin arasından konuştu. "Onu bırak Allah'ın cezası, beni al. Gücün masum bir kadına mı yetiyor ha! Yiyorsa gelsene karşıma orospu çocuğu!" diyerek Nadya'nın üzerine doğru gideceği sırada duyduğu silah sesiyle birlikte adım atamadı Pamir.

Devrim'in inleme sesi kulaklarına dolduğunda bakışlarını korkarak ona doğru çevirdi. Omzundan vurulduğunu gördüğünde konuşamadı. Nadya ise onun yerine konuştu. "Bak bir yanlış hatan nelere mal oldu, ben tek kurşunda acısını dindirecektim onun. Sen daha fazla acı çekmesine neden oldun. Bir adım daha atarsan bu sefer bacağına gelir o kurşun." dediğinde Pamir bağırdı. "Ne istiyorsun lan ne!?"

"Tek isteğim senin acı çekmen, bir dakika konuşun hadi. İzin veriyorum size." dedi Nadya elindeki silahı Devrim'in kafasından indirmeden. Pamir içinden Allah'a bir yardım gelmesi için yalvarırken Devrim acı dolu gözlerle Pamir'e baktı. "Kurtaramayacaksın beni Pamir, biliyorum. Sadece kendini suçlama olur mu? Hiçbir şey senin yüzünden değil." dedi Devrim ağlayarak. Pamir kahrolmuş bir biçimde yanına doğru giderken duyduğu silah sesiyle birlikte gözlerini kapattı.

Kendisinin yaralanmış olmasını diledi, Devrim'den acı dolu bir inleme bekledi ama duyamadı. Korkarak sıkıca kapattığı gözlerini açarken bakışları anında sevdiği kadını buldu. Sağ şakağından girip sol şakağından çıkan kurşunun etkisiyle yan bir şekilde yere düşmüştü. Gözleri kapalı, yerde kan gölü oluşmaya başlamıştı. Pamir'in dili lal olurken can havliyle Devrim'e doğru koştu. Gözleri gözyaşlarının etkisiyle görmez olurken "Hayır, hayır, hayır." diyebildi yalnızca.

"O zaman sana bir güzel haber daha vereyim yüzbaşı, karın hamileydi." Nadya'nın sesi kulaklarında çınlamaya başladı. Daha karşında gördüğü manzarayı zihni algılamazken şimdi birde bebekten bahsediyordu karşısındaki kadın. Devrimle ikisinin bebeğinden. Pamir çıldırmış bir biçimde Devrim'e bakarken gözyaşları yanaklarından bir sürü halinde akmaya başladı. İçi cayır cayır yanıyordu, karşısındaki görüntüyü algılayamıyordu. "DEVRİM!" Harfleri yutarak bağırıp hem de hıçkırarak ağlarken aklını kaybetmiş gibi hissediyordu.

"DEVRİM!" Pamir bağırarak uyandığında derin derin nefesler aldı. Eli ayağı titriyordu. Yattığı yerden anında doğrularak bakışlarını hasta yatağında yatan kadına çevirdiğinde titrek bir nefes verdi. Onun gözleri açık bir şekilde kendine bakıyor olduğunu gördüğünde içinde büyük bir rahatlama hissetti. Öyle korkmuştu ki, kalbi öylesine hızlı atıyordu ki gördüğü kabusu gerçekle ayırt edemeyecek durumdaydı.

"Buradayım sevgilim, iyiyim." Devrim endişeli gözlerle Pamir'e doğru bakıp yerinde doğrulmaya çalışırken Pamir eliyle yüzünü sıvazladı. Kalbi hala daha delicesine atarken oturduğu yerden ayağa kalkarak Devrim'in yanına doğru adımladı. Titrek gözlerle Devrim'e bakarken Devrim hızlıca Pamir'in elini tutarak konuştu. "İyiyim ben Pamir. Sakin ol sevgilim."

"İyisin, çok şükür iyisin." diyerek direkt olarak yüzüne götürüp yanağını, elmacık kemiğini yavaşça okşayarak yanında olduğuna inandırmaya çalıştı. Bu sözleri kendine söylüyordu zaten, kendini inandırmaya çalışıyordu. "Kabus mu gördün?" Devrim merakla mırıldanırken Pamir nefesini düzenlemeye çalışarak cevap verdim. "Çok kötü bir kabustu, gerçek gibiydi." dedi hala kabusun etkisinde olarak.

Devrim dikkat ederek yatakta sola doğru kaydıktan sonra kolunu hafifçe açarak göğsüyle omzu arasındaki noktaya elini vurarak konuştu. "Gel buraya." Pamir'in kendi ismini bağırarak uyandığını gördüğünde kabusun kendisiyle ilgili olduğunu anlamıştı. Kaybetme korkusunu iliklerine kadar hissetmiş biri olarak Pamir'in desteğe ne kadar ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Bu yüzden ona sarılarak, yanında olduğunu hissettirerek yardımcı olmak istiyordu.

Pamir, Devrim'in işaretine tereddütle baktığında Devrim tekrar konuştu. "Ben iyiyim, gel hadi. Birbirimize ihtiyacımız var." dedi ısrar ederek. Bir hafta olmuştu ameliyat olalı ve dikişleri neredeyse iyileşmeye başlamıştı, eskisi gibi çok acı vermiyordu. Bunun bilincinde olarak hareket ediyordu Devrim.

Buna ne kadar ihtiyacı olduğunu bildiği için kabullenerek başını kızın işaret ettiği yere doğru yasladı Pamir. Ayaklarını usulca yatakta uzatarak elinin birini Devrim'in karnından beline doğru götürdü. Devrim elini direkt olarak Pamir'in saçlarına götürerek kısacık saçların arasından ellerini geçirerek okşamaya başladı.

 

"İyisin, yanımdasın, hepsi bir kabustu." Pamir gözlerini kapatıp aklından geçen kelimeleri sesli bir şekilde dile dökerken Devrim onayladı. "İyiyim, yanındayım, kollarımın arasındasın, hepsi bir kabustu." dedi Pamir'in daha da iyi olması için. Başını hafifçe eğerek Pamir'in saçlarının üzerine dudaklarını bastırırken tekrar mırıldandı. "Ben senin hep yanında olacağım.."

Ne gördüğünü merak ediyordu ama üzerine gitmemesi gerektiğinin bilincindeydi. Koskoca yedi gün geçmişti Devrim uyanalı, o yedi günün yedi sabahında da kabuslarla uyanmıştı Pamir. Her seferinde Devrim'i farklı şekillerde kaybetmişti, hiçbirine engel olamamıştı. Kendini çok yıpranmış hissediyordu ve bununla tek başına başa çıkamayacağını net bir şekilde anlamıştı.

 

 

⁎⁎⁎⁎⁎

Gerekli araştırmalar yapılmış, Albay'ın da izniyle Pamir'in seansları başlamıştı. Devrim'in gittiği psikiyatri Nuran hanımda karar kılınmıştı. Hakkari'deki en bilinen ve işinde iyi olan doktorlardan biri olduğu için böyle olması uygun görülmüştü. Pamir'in kişisel travmaları dışında Devrimle olan ilişkileri açısından da çok yardımcı olacağı belliydi. Çünkü Devrim'de Pamir'de belki kendi içlerinde halledemeyip dışa vurmadıkları şeyleri ona anlatıyorlardı.

"Çığlığa benzer bir duydum, bir kadın çığlığıydı. Öyle etrafımızda çok fazla kadın yoktu bizim. Belli kişiler vardı." dedi Pamir isim vermeden. Yaşadığı o anlar gözlerinin önünden geçer gibi hissederken devam etti sözlerine. "Sesin geldiği yöne gittim, mağaranın arkasına. Oraya gittiğim an yerde yatan bir kadın, üzerinde pantolonunu indirmiş bir kanı bozuk. Sırada bekleyen dört kişi daha vardı, iki kişide oturmuş keyifle kızın inlemelerini dinleyip kendini tatmin ediyordu. Diğer ikisi de işini bitirmiş onları izliyordu." dedi Pamir iğrenircesine. Ardından ekledi. "Bana da söylediler, sıraya geçecekmişim." alayla gülerken bakışlarını Nuran hanıma çevirmeden duvara bakmaya devam etti.

Nuran hanım önündeki kağıda notlar alırken hayretle dinliyordu Pamir'i. Teröristlerin nasıl bir zihniyette olduğunu, ne yaptıklarını gayet net biliyordu ama yine de Pamir anlatırken duygularına hakim olamıyordu. Orada tecavüze uğrayan kişiler kadar o anı gören kişinin de psikolojisi bunu kaldırmazdı.

"O an aklıma kardeşim geldi, Devrim geldi, annem geldi. Yerdeki kişi 15-16 yaşında ancak vardı. Nevrim döndü, vurdum geberttim hepsini. Yanımızda da etrafımızda da kimse yoktu. Kurtardım kızı. Teşekkür etmekten, dua etmekten bir hal oldu. Köyden kaçırmışlar kızı, ana babasının yanından alıp kaçırmışlar. Dağda ır-" dedi sinirle. Sözünü devam ettiremedi, içi almıyordu.

Duvara bakmaya devam ederken alayla güldü. "Bu kızı kurtardım ama kurtaramadığım onlarca kişi vardı. Tek bir hareketimde açığa çıkma riskim vardı, yapamadım. Onların o çığlıkları hala daha kulağımda çınlıyor, kalbimde sızı, vicdanıma yük. Tek kadında değildi, erkek çocuklar ve hayvanlar dahil..." dedi Pamir gözlerini kapatarak. Midesinin bulandığını hissederken masanın üzerindeki su bardağını alarak birkaç yudum içti.

"Bunlar kolay kolay hazmedilecek şeyler değil Pamir bey. Anlıyorum ki tüm bu gördükleriniz yüzünden vicdan azabı çekiyorsunuz. Yemek yerken o anlar aklınıza geliyor, uyurken o anlar aklınıza geliyor." dedi Nuran hanım çıkarımlarını sayarken. Pamir onu onayladığında devam etti sözlerine. "Siz elinizden geleni eminim yapardınız ama işin ucunda vatan varken ve siz sevdiklerinizi bile vatan için feda etmişken açığa çıkmayı göze alamazdınız. Bunda sizin hiçbir suçunuz yok, eminim ki çok çabalamışsınızdır ama sizde insansınız. Özel güçleri olan bir süper kahraman değilsiniz. Evet o özel kahramanlardan daha özel, daha kutsal bir mesleğiniz var, onlardan çok daha güçlüsünüz ama sizin de yetemeyeceğiniz şeyler var. Orada tek kişi olarak bunlara müdahale etmeniz çok zor."

"Zor ama imkansız değildi belki, biraz daha zorlasam kurtarırdım. Belki de onları kurtarmak için kendimi feda etmeliydim." dedi Pamir itiraz ederek. Evet Nuran hanımın söyledikleri kafasına yatmıştı ama yine de kendini suçlu hissediyordu. Hayatında 3 kadın vardı, onları canı pahasına korurdu. Aynı zamanda masumları korumak için yetiştirilmiş bir askerdi, onlar içinde canını seve seve verirdi.

Nuran hanım, Pamir'in bu düşüncesini not alarak konuştu. "Siz orada kendinizi açığa çıkartıp şehit olsaydınız, tüm emeğiniz boşa gidecekti Pamir bey. Sizin ardınızdan gönderilecek olan askerin oraya adapte olması, aralarına girmesi çok zor olacaktı, zaman kaybı olacaktı. Siz ülkenizi düşünerek en doğrusunu yaptınız emin olun." dediğinde Pamir kabullenerek başını salladı. Nuran hanım doğru söylüyordu, en azından Pamir'in kafasına biraz olsun yatmıştı bu düşünce. Zaten iyi yaptığı düşüncesi ve kötü yaptığı düşüncesi zihninde başa baş giderken Nuran hanımın iyi yaptığını söylemesi, iyi yaptığı düşüncesinin biraz öne geçmesine neden olmuştu.

"O kızları görünce aklıma ailem geldi dediniz. Ailenizden bahsedin biraz Pamir bey. Siz göreve gitmeden aranız nasıldı? Siz döndükten sonra nasıl?" dedi Nuran hanım merakla. Çünkü bu olayın Devrim'e olan etkisini net bir biçimde biliyordu ve bunun Pamir üzerinde de, Pamir'in ailesi üzerinde de yıkıcı bir etkisi olduğunu tahmin ediyordu. Görevde yaşadıkları çok can sıkıcıydı, elbette sırayla onları da dinleyecekti ancak şuan önünde vaktinin büyük çoğunluğunu geçireceği ailesi vardı. Onların tutumunu bilmesi gerekiyordu.

"Babamda askerdi benim, yıllarca şehir şehir gezdi. Bizde onunla gezmişiz, yani annem öyle anlatırdı. Annem ise ev hanımıydı. Evlendikleri andan beri babamı beklemekle geçirmiş günlerini. Her gittiği lojmandan kafasına göre arkadaş bulup onlarla babamın yolunu gözlemiş. Sonra ben doğmuşum, babam doğumuma bile yetişememiş. Doğum günlerime de nadiren gelirdi zaten. Babası veya annesi asker olan her çocukta olduğu gibi benimde babam tarafından eksik olan yanlarım vardı. Ama babam görevden her döndüğünde bize vakit ayırırdı. Sanki kaybettiğimiz vakitleri yerine koymak ister gibi yorgun olsa dahi saatlerce bizimle oynar, bizi uyutur sonra dinlenmeye geçerdi." dedi Pamir gülümseyerek. Hep babasını örnek almıştı, hep onun gibi olmak istemişti ve onun izinde ilerlemeye devam ediyordu.

"Annemse hep bize çok düşkündü. Babamın yokluğunda bize hem anne hem baba olmaya çalıştı, tüm yük onun omuzlarına bindi. Tüm şımarıklıklarımız, ağlamalarımız, mutluluklarımız onun yanında oldu. Belki de babamın eksikliğini bizle kapatıyordu. Bu büyüyünce de devam etti, kardeşim ve ben hep onun gözünde küçüktük. Bize çok bağlıydı, her daim mutluluğumuz için çabaladı." dedi Pamir burukça. Ardından içinden ekledi. 'Ta ki bugüne kadar.'

Sonra yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. "Hep bir kardeşim olmasını istemiştim. Babam Diyarbakır'da görevliyken lojmanda komşularımız vardı." deyip duraksadıktan sonra devam etti sözlerine. "Çok iyi arkadaşım vardı orada, Bora." dedi Pamir gülerek. Ardından ekledi. "Onlar taşındıktan bir yıl sonra falan kardeşi doğdu, Devrim." dediğinde Nuran hanımında yüzünde bir gülümseme oluştu. Pamir ise devam etti sözlerine. "Devrim'in bebekliğini görünce bende kardeşim olsun diye tutturmuşum ama annem benim doğumumda zorlandığı için pek istememiş. Babamla ben ikna etmişim ve ben yedi yaşındayken doğdu Burçemiz. Bir kardeşim olmasını istediğim için gözüm gibi baktım ona. Her anında yanında olmaya çalıştım ta ki göreve gidene kadar." dedi Pamir burukça.

Harp okulunda okurken bile Burçe ile ilgilenmeyi ihmal etmemişti. Hakkari'ye gittiğinde sürekli telefonda konuşmuş ve ona destek olmaya çalışmıştı ama hayat şartları onları ayırmıştı.

"Benim göreve gittiğim yıl onun sınav senesiydi, hukuk fakültesini kazandığını ilk bana söyleyecekti." dedi Pamir titrek bir nefes vererek. Ardından acıyla mırıldandı. "Söyleyemedi çünkü benim şehit olduğumu sanıyordu." Bu konu Pamir'in içindeki en büyük yaralardan biriydi. Çok istemişti bunu ama ne yazık ki mümkün olmamıştı. Nuran hanım dudaklarını birbirine bastırırken Pamir devam etti. "Geri döndüğümde bana çok kızdı, her şey boşuna mıydı dedi." dedikten sonra omuz silkti Pamir. "Boşuna değildi, vatan içindi. Ama Burçe ben yokum diye tüm mutluluklarını eksik yaşadığı için onu anladım." dedi dudaklarını yalayarak.

Ardından birkaç yudum daha su içerek devam etti sözlerine. "Babam büyük bir gururla karşıladı beni, hiç sorgulamadı. Neden yaptın bile demedi. Tek bir kelime yeterdi çünkü anlaması için: Vatan." dedi gururla. Sonra devam etti sözlerine. "Annem bağrına bastı beni, sarıp sarmaladı, bir kere bile ah etmedi onlara bunu yaşattığım için. Gururla baktı, hasret giderdi. Ama ben gördüm, evlat acısının onların üzerindeki etkisi bambaşkaydı. Gülüyorlardı ama yorgun bir gülümsemeydi mesela, bitmişlik içeren bir gülümsemeydi. Onların o hali, Burçe'nin sözleri kendimi daha da suçlamama neden oldu." dedi Pamir düşünceli bir biçimde. Sonra ekledi. "Ben zaten her Allah'ın günü onların beni nasıl karşılayacağını düşünüyordum ama düşündüklerimi yaşamak ağır geldi."

Bu cümleleri dile getirmek, düşüncelerini dışa vurmak biraz olsun iyi gelmişti. Karşısında düşüncelerini anlayan, ona destek olacak olan biri olduğunu bilmek ise açık bir şekilde daha rahat konuşmasına neden oluyordu. Pamir normalde bu kadar konuşkan olmasa da geçen yıllar nasıl herkesi değiştirdiyse onu da değiştirmişti. Pamir içine ata ata artık patlayacak kıvama gelmişti.

Nuran hanım, Pamir'in cümlesini not aldıktan sonra ellerini masanın üzerinde birleştirerek direkt olarak Pamir'e baktı. "Ailenizin vermediği tepkiyi Devrim hanımdan gördünüz. Vurdu, kırdı, bağırdı, çağırdı, sizi suçladı, canınızı çok yaktı." dediğinde Pamir bakışlarını yere doğru eğdi. Öyleydi. "Devrim hanım sizin canınızı yaktıkça siz içinizdeki suçluluk duygusundan kurtulacağınızı sandınız, kendinizi onunla cezalandırdınız. Devrim hanım sizin canınızı sürekli yakarken sessiz kalıp buna izin verdiniz çünkü o sizin canınızı yaktığında içinizdeki suçluluk duygusunun azalacağına inandırdınız kendinizi." dedi kendinden emin bir şekilde.

Doğruydu tüm söyledikleri. Pamir, Devrim'i kazanmak için her şeyi kabul etmişti. Tüm suçlamaları, tüm sözleri, tüm can yakıcı hareketleri... Ve içindeki suçluluk duygusunun nokta ucu kadar olsa dahi azalacağına inanmıştı ama azalmamıştı. Onu ve ailesini bu hale getirdiğini bilmek omuzlarındaki yükü büyütmüştü. Ailesi onu suçlamamıştı, sadece susmuş ve gurur duymuştu. Devrim onu yıkıp geçmişti ama bunlardan hiçbirisi Pamir'in içindeki duyguları geçirememişti. İçindeki suçluluk duygusu bir çığ gibi büyümeye devam etmişti.

Şimdi Turan bey, her şeyin suçunu Pamir'in üzerine yıkarken veya Pamir, annesi ile sevdiği kadının arasının bozulmasında yine kendini suçlu görürken baskıladığı tüm bu suçluluk duygusu, kendini aciz görme, karamsarlık, umutsuzluk gibi duygular üst üste yüklemişti. Üstüne üstlük bir de buna kaybetme korkusu eklenmişti.

"Ama bunlar ne yazık ki içinizdeki bütün o duyguları daha da büyüttü. Siz kendinizi affettirmeye o kadar yöneldiniz ve kendi duygularınızı hiçe saydınız ki şuan o üstünü bastırdığınız şeyler üstlerine yeni şeylerin eklenmesiyle patlak verdi. Bunların en büyüğü de kaybetme korkusu. Sanki siz bir hareket yaptığınızda yanınızda olan herkesi kaybedeceksiniz, o kişilerden en baskın olanı da Devrim hanım değil mi?" Pamir, Nuran hanımın tane tane anlattığı şeyle şaşırsa da bunu belli etmeyerek başını salladı. Nuran hanım ise devam etti sözlerine. "O yüzden sürekli onu kaybettiğiniz rüyalar görüyorsunuz Pamir bey, elbette yaşadığı o korkunç olayda bunu tetikledi ama en önemlisi içinizde bastırdığınız duygulardı."

Pamir, Nuran hanımın ne demek istediğini anlayarak başını ona doğru çevirdiğinde Nuran hanım gözlerindeki gözlüğü çıkartarak konuştu. "Merak etmeyin, yavaş yavaş her şeyin üzerinden geleceğiz. Benim yardımımla birlikte sevdiklerinizin de yardımı sizin için önemli olacak ve ben ailenizin de Devrim hanımında size yardımcı olacağına eminim."

Nuran Hanım haklıydı, Pamir'in ailesi uzakta da olsa Devrim bu süreçte daima onun yanında olacaktı. Çünkü Pamir, Devrim'in ihtiyaç duyduğu her anda onun yanında olmuştu. Devrim hem buna istinaden, hem de sevdiği adamın iyi olmasını, eskisi gibi olmasını istediği için desteğini, yardımını hiçbir zaman eksik etmeyecekti. Onlar birlikte bunca şeyin üstesinden gelip mutlulukla hayatlarına devam edeceklerdi...

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol'un anlatımından 10 gün sonra,

"Bana bak Devo, sakın kalkıp ev işlerini yapayım deme. Ben gelince her şeyi halledeceğim. Tamam mı?" Sinem'in belki 10. kez olan tembihini dinlerken başımı salladım olumlu manada. "Tamam, yapmayacağım bir şey." dediğimde Sinem içi rahatlamış bir biçimde onayladı beni. Ardından da duruşması olduğu için telefonu kapattı.

Hastaneden iki gün önce taburcu olmuştum. Gayet iyiydim, Işık hanımda iyi olduğumu söylemişti ve beni taburcu etmişti ama etrafımdaki kimseye iyi olduğumu inandıramıyordum. Artık ayağa bile kalkabiliyor, rahatça işlerimi halledebiliyordum. Sadece kıyafetlerimi değiştirirken veya ani bir hareket yaptığımda küçük sızılar hissediyordum. Tabii pansuman yapılırken de biraz acıyordu ama onun dışında çok iyiydim.

Bu 10 gün içinde Halide Hanım, Serhat amca ve Burçe Ankara'ya geri dönmüştü. Burçe yanımızda kalmayı çok istiyordu ancak tatili bitmiş sayılırdı bu yüzden dönmek zorunda kalmıştı. Sinem mesaisine başlamıştı, babam bizimle kalıyordu. Ben tamamen iyileşmeden gitmek istemiyordu, abim ise dün küçük bir operasyona çıkmıştı. Hiçbiri de hastanede beni yalnız bırakmamışlardı, Halide hanım bile sık sık gelip bana yemek getirmişti.

Beni bu hale getiren adam ise hapse girmişti. Hakkında cinayete teşebbüs, 20 farklı cinayet suçlamalarından müebbet hapis cezası istenmişti. Akıl sağlının yerinde olmadığına karar verildikten sonra İstanbul'a sevk edilerek bir akıl hastanesine yatırılmıştı. Durumun böyle olması benim için daha iyi olmuştu. Onun benden uzak olduğunu bilmek, istese de oradan çıkamayacağını bilmek birazda olsa içimi ferahlatmıştı.

Kapının çalınmasıyla birlikte yattığım kanepeden yavaşça doğruldum. Evde tek başınaydım. Babam, Baran Albay ile konuşmak için gitmişti ve giderken birkaç saat içinde döneceğini söylemişti. Muhtemelen gelen oydu. Kapıya ulaştıktan sonra hiç beklemeden kapıyı açtığımda karşımda Pamir'i gördüm. Onu gördüğüm anda yüzümdeki gülümseme büyürken konuştum. "Hoş geldin."

Benim aksime o gülümsemedi, kaşlarını çatmış bir biçimde bana bakarken mırıldandı. "Turan amcam yok mu, sen neden ayağa kalktın?" dediğinde sıkıntılı bir nefes aldım. Beni ayakta gören herkes sanki suç işlemişim gibi bakıyordu. "Babam, Baran Albay'ın yanına gitti. Evde tek başınaydım." dedikten sonra kapıdan geri çekilerek konuştum. "Gelsene içeri." dediğimde Pamir hiç beklemeden ayakkabısını çıkartarak içeri girdi.

Kapıyı kapatacağım sırada Pamir benden önce davranarak kapıyı kapattı ve bana doğru döndü. Bakışlarım ilgiyle tüm yüzünde dolaştı, yıpranmış duruyordu. Bugün seansa gideceğini biliyordum, nasıl geçtiğini sormak istiyordum ama o anları tekrar yaşamasını istemediğim için onun anlatmasını bekleyecektim. Bazı şeyleri kendi başına halledemeyeceğinin o da farkına varmıştı. Ben hastanede yatarken gördüğü kabus her neyse o kabustan sonra psikiyatriye gitmeye başlamıştı. Ona ta en başında ben seanslara başladığımda söylemiştim ancak araya başka şeyler girince kaynamıştı. Neyse ki artık başlamışlardı ve ben bunun ona çok iyi geleceğinden emindim.

Birbirimize doğru bakarken kollarımı ona doğru açtım. Pamir isteğimi anlayarak bir adımda bana yaklaştığında kollarımı beline sararak sıkıca sarıldım ve gözlerimi kapattım. Ancak Pamir'in ellerini hala hissedemezken mızmız bir şekilde konuştum. "Sarılmayacak mısın bana?" dediğimde Pamir yanağını başımın üzerine yaslayarak güler bir biçimde mırıldandı. "Sarılmayı her şeyden çok istesem de yapamam." dediğinde cevap verdim. "Ama böyle sana sarılmış gibi olmuyorum ki, ben senin kollarının arasında iyi oluyorum."

"Sen var ya sen, beni nasıl ikna edeceğini çok iyi biliyorsun." Pamir muzip bir şekilde konuşurken elinin birini ensemde, diğerini ise belimin kalçama yakın olan kısmında hissettim. Yaraların bulunduğu yere hiç temas etmeden sıkıca sardı beni. İsteğimi almanın huzuruyla derin bir nefes verip gözlerimi kapatırken Pamir'inde derin bir nefes aldığını hissettim.

Bir süre birbirimizin kollarında huzuru bulduktan sonra kollarımı usulca ayırdım. Birbirimize bakarken elimle salonu işaret ederek konuştum. "Hadi gel içeri geçelim, çay yapayım mı sana? Ya da kahve, yorgunsan iyi gelir." dedim ondan bir cevap beklercesine. Pamir ellerinden birini sağ omzuma, diğerini sol omzuma koyarak beni salona doğru yavaşça itekleyerek götürmeye başladı. "Sen oturuyorsun, dinleniyorsun kahveyi ben yapıyorum."

Kabullenerek salondaki koltuğa oturduktan sonra Pamir şakağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra salondan çıktı. Yavaşça sırtımı kanepenin arkasına yasladıktan sonra elime telefonumu alarak sosyal medyada gezinmeye başladım. Çok kısa bir süre sonra Pamir elinde kahve kupalarıyla salona gelirken kupayı bana doğru uzattı. Hızlıca elinden alıp bir yudum içtiğimde gerçekten iyi gelmişti.

"Nasıl geçti?" diyerek sırtımı yasladığım yerden çektikten sonra bir dizimi kırarak altıma aldım ve direkt Pamir'e doğru döndüm. Başta sormak istememiştim ama onu merak ediyordum. Pamir ise bana doğru dönüp pozisyonuma baktığında hafifçe kaşlarını çatıp merakla konuştu. "Sen rahat mısın öyle, sırtını yasla istersen." dediğinde başımı iki yana salladım. "Rahatım.." Her zaman kendinden önce önceliği bana vermesi gerçekten kalbimin pırpır etmesine neden oluyordu.

Pamir kabullenip kahvesinden bir yudum içerken sorumu cevaplandırmak adına konuştu. "İyi geçti, daha yeni başladık ama iyi hissediyorum. Karşımdaki kişinin tarafsız olduğunu bilmek beni rahatlatıyor sanırım.. Bir de her şeyi konuşabiliyorsun, seni yargılamıyor ve dinliyor." dedikten sonra duraksadı Pamir. İlgiyle onu dinleyip her hareketini izlerken bakışları bana doğru döndü. "Senin de duygularına hakim olduğu için birbirimizi anlamamız konusunda daha yardımcı olacak gibi hissediyorum." Haklıydı, dediği gibi bu ikimiz içinde daha iyi olacaktı.

"Biz yan yana olduktan sonra bence aşamayacağımız bir şey yok. Sen ilk günler bana yanında olayım, birlikte olalım her şeyin üstesinden geliriz demiştin ve ben kabul etmemiştim. Şimdi pişmanlık duyuyorum bu konuda." dedim burukça. Ardından Pamir'in gözlerine bakarak konuştum. " O gün bana söylediğin şeyi şimdi ben sana söylüyorum, ben hep senin yanındayım." dedikten sonra uzanarak elini tuttum. Pamir dikkatle gözlerime bakarken devam ettim sözlerime. "İnsan bazı şeyleri tek başına aşamıyor, desteğe ihtiyacı oluyor. Ben senin yaslanacağın omuz olmaya hazırım Pamir.."

Kendimde bu gücü çok net hissediyordum. Pamir görevde ne yaşamıştı hala daha bilmiyordum, bana anlatmıyordu. Ama çok zor günler geçirmişti. Gördüğü kabusları biliyordum, yemek yiyemediğini biliyordum, hala daha bazı şeylere adapte olmakta zorlandığını görüyordum. Bunları bana yansıtmıyordu, zorlandığını dile getirmiyordu. Ama ben görebiliyordum.

Ben çok bencilce davranmıştım. Onun duygularını, yaşadıklarını hiçe saymıştım. Pamir'de ne yaşadıysa bunların üzerine bir set çekip direkt olarak benim duygularıma yönelmişti. Ben ne istersem yapmıştı, ona bağırmıştım, kırıp dökmüştüm gıkını çıkarmamıştı. Beni anlamıştı ve bana destek olmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Şimdi o düştüyse kaldırma sırası bendeydi.

Tüm o yaşadıklarının üzerine kaybetme korkusu da eklenmişti, babamla araları da iyi değil gibiydi. Annesiyle arası hala düzelmiş değildi ve tüm bunlar travmalarını daha da tetikliyordu bunu görmemek imkansızdı. O bana sürekli destek olurken ben sanki ona yetemiyormuş gibi hissediyordum. Günlük yaşantımız dahil hastanede yatarken de önceliği ben olmuştum. Halini görüp de hiçbir şey yapamamak bana koymuştu. Hele de birkaç kere kabuslarla uyandığını görmek onun için o kadar çok endişelenmeme neden olmuştu ki.

Şimdi onun her daim yanında olduğumu bilmeye hakkı vardı, ben nasıl onunla bazı şeyleri kabullendiysem o da benimle belki travmalarını atlatabilirdi. Bunun için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım.

Pamir hem minnettar bir biçimde hem de duygulandığını gösterir biçimde gözlerime bakarken oturduğum yerden kayarak biraz daha ona yaklaştım. İki elimle yüzünü avuçlayarak yanağını sevdim. "Ben her zaman yanında olacağım, biz yaşadığımız şeylerin üzerinden birlikte geleceğiz, aynı senin bana yaptığın gibi düşersen seni kaldırırım, yaslanacağın omuz olurum, bazı şeylerle baş edemiyor musun onlarla ben baş ederim. Yeter ki sen iyi ol, benimle ol." dedim gözlerinin içine bakarak.

Pamir ilk önce yanağında duran elimi tutup avuç içimi öptükten sonra yarama dikkat ederek beni kendine doğru çekti. Bu hamlesiyle birlikte dizlerimi onun dizlerinin üzerine atarak sıkıca boynuna sarılırken o başını boynuma doğru gömerek kollarını canımı yakmaktan korkarak belime doladı. "Seni öyle çok seviyorum." fısıltı şeklinde söylediği şeyle birlikte kolumu daha sıkı doladım. "Bende seni çok seviyorum."

Ne kadar süre öyle kalmıştık bilmiyordum ama ben halimden gayet memnun bir şekilde dururken Pamir'in başını omzumdan kaldırdığını hissettikten sonra sesini duydum. "Sana sormadım hiç, yaran nasıl. Canın acıyor mu?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Öyle çok acımıyor, böyle ani hareketler yaptığımda acı hissediyorum." dediğimde Pamir hafifçe kaşlarını çattı. "Hala acı hissediyorsan daha iyileşmemişsin demektir. Tamam, bu kadar oturmak yeterli. Şimdi uzanıp dinleneceksin." dedikten sonra hiç zorlanmadan bir elini dizlerimin altından geçirip diğer eliyle de belimden kavrayarak beni kucağına aldı. "Pamir, ne yapıyorsun?" diye gülerken Pamir sırıttı. "Sevgilimi odasına götürüyorum."

Hiç beklemeden beni salondan çıkartıp odama doğru götürürken gülmeden edemedim. Pamir büyük bir rahatlıkla odama girdikten sonra bakışları anlık olarak yatağıma takıldı, gözlerinden bir acı ifadesi anlık olarak geçip giderken büyükçe yutkunup beni yatağa oturttu. Ne olduğunu anlamıyordum ama belki de benim kaçırılmamla ilgili bir durumdu.

Kendisi önümde dikilirken mırıldandı. "Sırtına pansuman yapmış mıydı baban?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır, gelince yapacaktı." dediğimde Pamir başını salladı. "O zaman ben yapayım, rahatça uyursun hem." dediğinde duraksadım. Eve geldiğimden beri pansumanımı yalnızca Sinem ve babam yapmıştı. Şimdi Pamir'in yapacak olması ister istemez beni utandırıyordu. Belli belirsiz başımı sallarken Pamir komodinin üzerindeki pansuman malzemelerine baktı.

Ardından bana doğru dönerek konuştu. "Üzerindekini çıkartalım." dedikten sonra tam önüme gelerek giydiğim tişörtün ucuna doğru uzandı. İşin kötü tarafı tişörtün altında hiçbir şeyin olmamasıydı. Sırtıma baskı yapmasın diye sutyen takmıyordum, aynı zamanda atlette giymemiştim. "Pamir, dur ben çıkartırım." diyerek panikle elinin üzerine elimi koyduğumda Pamir afalladı. Genzimi temizleyerek durumu açıklamak adına konuştum. "Yani içimde hiçbir şey yok." dediğimde Pamir'in gözlerinin şaşkınlıktan büyüdüğünü gördüm.

Oturduğum yerden kalkarak hızlıca dolaba doğru ilerledikten sonra uzun bir tişört alarak tekrar Pamir'in yanına doğru ilerledim. Tişörtü göğüslerimi kapatacak şekilde yerleştirdikten sonra konuştum. "Şimdi çıkartabiliriz." dedikten sonra Pamir emin olamayarak baktı bana. Onayımla birlikte arkama doğru geçerek tişörtün ucunu tuttu ve yavaşça yukarı kaldırdı. Kollarımdan usulca çıkardıktan sonra yatağa bıraktı.

Yanında çıplak kalmanın verdiği huzursuzlukla birlikte bakışlarımı odada gezdirirken içime ateşin bastığını hissediyordum. Biz daha önce bu şekilde birbirimizi görmediğimiz için kendimi pek rahat hissedemiyordum. Doğrusu Pamir'den kaynaklı değildi bu durum, ilk defa böyle bir şey yaşamamdan kaynaklıydı.

Pamir eline eldivenlerini giyerek yaranın üzerindeki bandajı açtıktan sonra nazikçe yaranın üzerini temizlemeye koyuldu. "Canını acıtırsam bana söyle olur mu?" ilgiyle söylediği şeyle birlikte başımı omzuma doğru çevirerek ona bakmaya çalıştım. "Sen benim canımı yakmazsın ki, aksine iyileştirirsin." dediğimde Pamir'in burnundan sesli bir nefes vererek güldüğünü işittim. Bende gülümserken Pamir temizleme işleminin ardından merhemi sürüp tekrardan bandajla üzerini kapattı.

Ben oturduğu yerden kalkar diye beklerken Pamir hiç beklemediğim bir hareket yaparak dudaklarını bandaja yakın bir bölgeye bastırdı. Bu temasıyla birlikte tüylerim diken diken olup irkilirken sırtımı dikleştirdim. Teması kalbimden kasıklarıma doğru bir elektrik akımı gönderirken birkaç kere yutkunmaya çalıştım. Dudaklarını sırtıma doğru sürterek enseme, oradan da boynuma ve doğum lekemin üzerine dudaklarını bastırırken her temasında bir kere daha ürperdim. Kalbimin hızla çarpmasını umursamadan derin bir nefes verirken gözlerimi kapattım. Gerçekten iyi hissettiriyordu.

Dudakları boynumda gezinmeye devam ederken bir elimi ensesine doğru koyarak ensesindeki saçlarımı sevmeye koyuldum. Diğer elimle göğüslerimin üzerinde duran tişörtü tutarken başımı omzuna yasladım ve aramızdaki mesafeyi sıfırladım. Bu hareketimle birlikte Pamir'in kasıldığını ve gerildiğini hissederken dudaklarının tenimle temasının kesildiğini hissettim. Hiç beklemeden başımı ona daha çok çevirerek dudaklarımızı birleştirdim. Büyük bir açlıkla üst dudağını kavrayıp emerken Pamir elini çıplak karnımın üzerine sararak sertçe karşılık vermeye başladı.

Bu temasıyla karnım kasılırken öpüşümüzü derinleştireceğim sırada Pamir'in aniden dudaklarımızın temasını kestiğini hissettim. "Devrim.. Dur yavrum" inlemeye benzer bir şekilde ve zorla konuştuğunu belli eden ses tonuyla konuşan Pamir ile büyükçe yutkundum. Nefesimi düzene sokmak için derin derin nefesler alırken kaşlarım çatıldı. Pamir arka arkaya yutkunarak bana bakarken mırıltısını duydum. "Ben bir elimi yıkayayım." diye oturduğu yerden anında kalkıp üzerinde bulunan kazağın yakasını çekiştire çekiştire odadan çıkarken arkasından bakakaldım.

O benim üzerimde nasıl bir etki bıraktıysa aynı etkiyi kendisi de hissetmişti. Kasılan vücudundan bile belliydi bu. Duygularımız karşılıklıydı, birbirini seven iki insanın birbirinin üzerinde etki kurması, birbirini arzulaması kaçınılmazdı ve biz ilk defa bu kadar yakın temaslarda bulunuyorduk. Ben yaralı olmasam, belki şartlar başka olsa ilerisi bile gelirdi bilmiyordum ama bunun hoşuma gitmediğini inkar edemezdim. İlk başta utansam da kendimi Pamir'in etkisine bırakınca ona karşı ne utanç kalmıştı ne başka bir şey.

Odada bir süre oturup Pamir'i beklerken evin kapısının anahtarla açıldığını duyarak oturduğum yerden kalktım. Kapıya doğru ilerlerken babamın içeri girdiğini gördüm. "Hoş geldin babacım." dediğimde babam elindeki poşetleri yere bırakarak bana doğru baktı. "Hoş buldum, abin mi geldi?" diyerek merakla bana bakarken başımı iki yana salladım. "Hayır, Pamir burada." dediğimde babam sessizce başını salladı.

Yere bıraktığı poşetleri alıp mutfağa doğru giderken Pamir'in arkamdan gelen sesini duydum. "Turan amcam mı geldi?" dediğinde başımı salladım. "Evet." Pamir'e cevap verdiğim sırada babam mutfaktan çıkarak yan yana dikilen bize doğru baktı. "Hoş geldin." diye Pamir'e hitaben konuşurken Pamir cevap verdi. "Hoş buldum, sende hoş geldin Turan amca." Babamın elini öpmek için babama doğru atıldığında babam elini omzuna koyarak birkaç kere vurdu. "Sağ ol, sağ ol."

Bakışları tekrardan bana doğru dönerken konuştu. "Hadi kızım yemek hazır olana kadar uzan sen, gel pansumanını yapalım." dediğinde dudaklarımı dişleyerek göz ucuyla Pamir'e baktıktan sonra cevap verdim. "Biz hallettik pansuman işini." diye bir çırpıda söylediğimde babam kaşlarını çatarak Pamir'e baktı. Babamın böyle şeyleri pek normal karşılamayacağını biliyordum o yüzden araya girdim. "Ben biraz uzanacaktım, pansuman geç kalmasın diye şey ettik." diye açıklama yaptığımda babam başını salladı sinirli bir biçimde. "Aferin kızım, iyi şey etmişsiniz. Madem uzanmak istiyordun, uzan hadi."

Bakışlarımız Pamir ile buluşurken gözlerimi kaçırmadan edemedim. Biz biraz daha ileri gitseydik babama yakalanacaktık neredeyse. Bunun düşüncesi bile kızarmama neden olurken Pamir'in de benden farksız olmadığına emindim. Bu düşünceyi kafamdan atarak genzimi temizledim ve konuştum.

"Pamir sende yemeğe kalsana, hem Sinem'de gelecek. Hakan'ı da çağırırız." dediğimde Pamir bakışlarını bana doğru çevirdi. "Sağ ol güzelim, ben senin iyi olduğunu gördüm. İçim rahatladı, gideyim artık." dediğinde mahzun bir şekilde ona doğru baktım. İtiraz edeceğim sırada babam araya girdi. "Ben seni geçireyim." Şaşkınca babama doğru dönerken Pamir'in kapıya doğru ilerlediğini gördüm. Peşinden bende ilerlerken Pamir'in sesini duydum. "İyi akşamlar."

"Ama olmadı ki böyle" diye ona cevap verirken Pamir ayakkabılarını giyip bana döndü. "Oldu oldu, sonra yine görüşürüz." diye göz kırparken derin bir iç çektim. Pamir kendi evine doğru giderken kapıyı kapattım.

Babamın mutfakta olduğunu bildiğimden direkt olarak onun yanına ilerledim ve aklımdaki soruyu dile getirdim. "Baba sen ne yapıyorsun Allah aşkına?" dediğimde babam ayıklamaya başladığı ıspanaktan başını kaldırarak göz ucuyla bana baktı. "Ne yapıyormuşum?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Pamir'e neden soğuk davranıyorsun, ne yapmış olabilir ki o senin bu tavrını hak edecek?" dedim merakla.

Bu bir süredir böyle devam ediyordu. Pamir'de bir değişiklik yoktu, o eskiden nasıl davranıyorsa öyle davranıyordu ama babam soğuktu, umursamazdı, kızgındı, bizi yan yana getirmemek için her şeyi yapıyordu. Başlarda tipik bir kız babası gibi kıskandığı için bizi yan yana getirmek istemediğini düşünüyordum ama artık böyle olmadığını net bir biçimde anlayabiliyordum. Resmen kovmuştu onu.

"Seni üzmesi yeterli bir durum gibi duruyor." babamın umursamaz bir biçimde verdiği cevapla birlikte mırıldandım. "Ne üzmesi baba, eğer geçmişten bahsediyorsan biz çoktan sünger çe-" cümlem babam tarafından kesilirken sesini duydum. "Annesinden bahsediyorum." dediğinde duraksadım kısa bir an için. Ardından da hızlıca cevap verdim. "Annesinin yaptıklarından Pamir sorumlu değil." diye Pamir'i savunurken babam kaşlarını çattı. "İlkinde belki suçlu değildi, gerekli tepkiyi vermiş ve tavrını ortaya koymuş olsa ikinci olmazdı. Hadi ikinci de oldu, üçüncü olmamalıydı Devrim. Ki kadının ayarladığı kızdan bahsetmiyorum bile. İşte Pamir'in suçu bu."

Babamın cümleleri içime otururken kız mevzusunun tekrar aklıma gelmesiyle birlikte gözlerimi kapattım. O zaman yalnızca hayal kırıklığı hissederken şimdi içim kıskançlık doluyordu. Pamir'in asla o kıza bakmayacağını biliyordum ama kendimi engelleyemiyordum.

"Senin aşktan gözün kararmış olabilir, gerçekleri görmüyor olabilirsin ama durum bu." dedi babam sertçe gerçekleri yüzüme vururken. Kendi düşüncelerime dalmışken babamın sesini tekrar duydum. "Pamir'i severim, hala da benim oğlum gibidir ama bende başçavuşun eşeği değilim Devrim. O kadın seni öyle ezerken sesini çıkarmayanlara bir zahmet bende tepkimi ortaya koyayım değil mi?" dediğinde mırıldandım. "Halide hanım dışında hiçbirinin suçu yok."

Babam alayla gülerek bakışlarını tekrardan ıspanağa doğru çevirdi ve iç çekti. "Serhat benim dostum, Burçe'yi de Pamir'i de kendi evlatlarım gibi severim ve benimserim. Ama fazla muhabbet belli ki işleri çıkmaza sokuyor, birbirinizi severken sana bırak Pamir'i demeye de hakkım yok ama ağırlığımı koymazsam sen daha çok üzüleceksin kızım. Sen sahipsiz değilsin ilk önce bunu anlamaları gerekiyor. Ne Bora ne ben yanında değilim diye Halide hanım bunları söyleyebildi, biz yanında olsaydık ağzını açabiliyor muydu bakalım. Ben açtırıyor muydum?" Babam hem bana hem de kendine bir şeyleri anlatmaya çalışırcasına konuşurken sıkkınca nefes verdim.

Tamam haklıydı, belki de ben işin içine onları katmadığım için beni yalnız bulup saldırmıştı Halide hanım. Ne Pamir'i dinlemişti ne Serhat amcamı ne de Burçe'yi. Babam nasıl düşünürse düşünsün ben Pamir'i suçlamıyordum. Çünkü biliyordum onun ne kadar engellemeye çalıştığını.

"Pamir'in üzerine gitme baba..." diye üzgünce konuşurken babam bana doğru baktı. "Bir şey yaptığım yok Devrim, çocuğu kalkıp dövecek değilim. Yalnızca biraz mesafe gerekiyor." dediğinde durgun bir biçimde baktım babama. Tamam mesafe koysundu ama onu kırmasındı. Zaten Pamir kendini toparlamakta zorlanırken bir de benim ailem yüzünden hırpalansın istemiyordum.

Babama başka bir şey söylemeden odama geçerek biraz uzanmıştım. Saat ilerlediğinde Sinem gelmişti. Onun gelmesiyle birlikte yemeğimizi yemiştik. Sinem'de babamda benim bulaşıkları toplamamı engelleyerek odama göndermişti. Bulaşığın ardından Sinemle ben odama çekilmiştik.

"Turan amcaya hak veriyorum ben ya." diyen Sinem ile birlikte dudaklarımı büzdüm. "Yapma Sinem, Pamir'in ne suçu var?" dediğimde Sinem elindeki çay bardağını oturduğu koltuğun koluna koyarken direkt bana doğru baktı. "Tamam öyle çok suçlu diyemeyiz, ben Pamir'i de anlıyorum o da çok bocaladı farkındayım ama ne bileyim kadının dedikleri benim zoruma gitti be kızım." dedi düşünceli bir biçimde. Ardından kaşlarını çattı. "Ben söylemesem senin söyleyeceğin yoktu, birazda sana kızdı Turan amca. Ama sen canınla cebelleşirken sana olan kızgınlığı uçtu gitti."

Sinem'in dediği ile sıkıntılı bir şekilde iç çektim. "Araya abim girdiğinde zaten Pamir'e yeteri kadar kızdı, babamda girdiğinde her şey daha beter olacak diye düşündüm. Haksızda değilmişim bak." dedim kendimi savunarak. Sinem omuz silkerek cevap verdi. "Karışsın, kusura bakma ama sen daha ne kadar kendinden taviz verecektin ki?"

Sinem'in haklılığı karşısında sessiz kalırken Sinem kaşlarını usulca çatarak konuştu. "Hemen asma suratını öyle, Turan amcanın siniri geçer yakında eminim ki. Halide cadısı da kabuğuna çekildi çok şükür. Şuan senin düşünmen gereken yalnızca sizsiniz. Başka bir şeyleri kafana takma." dediğinde istemsizce gülümsedim. Gerçekten Sinem olmasa kim bana akıl verecekti bilmiyordum. "Birtanesin sen." dediğimde Sinem güldü. "Biliyorum, biliyorum."

Verdiği tepki ile birlikte kaşlarım çatıldı ama bir yandan da güldüm. "Şu egoya bak ya." dediğimde Sinem yanındaki yastığı tutup bana atmak için havaya kaldırdı ancak sonra aklına gelen şey ile yastığı indirip mırıldandı. "Yastık bile atamıyoruz ayol, çabuk iyileş sonra atacağım yastığı." dediğinde kahkaha attım. Sinem'de benimle birlikte gülerken odanın duvarındaki saat gözüme takıldı. Henüz gece yarısı olmamıştı.

"Bana bak sen ne saate bakıp duruyorsun?" dediğinde cevap verdim. "Aklım Pamir'de kaldı, bir gidip görmek istiyorum." dediğimde Sinem kaşlarını çattı. "Demek benden sıkıldın ha, aşk olsun." dediğinde oturduğum yerden kalkarak yanına doğru ilerledim. "Ben öyle mi dedim canım?" dediğimde Sinem trip atarcasına başını diğer tarafa çevirdi. "Ne dedin hm?"

Ellerimi Sinem'in belinin iki tarafına koyup gıdıklarken Sinem anında gülmeye başladı ve gülücüklerinin arasından konuşmaya çalıştı. "Yapma! Ya bak vuramıyorum sana, nerede adalet!?" hem gülüp hem konuşmaya çalışırken bende onunla birlikte güldüm. Ardından yavaşça hareketlerimi keserken Sinem gülüşlerini düzene sokup uzandığı yerden kalktı. "Hadi git sevdiceğine, izin veriyorum." dedikten sonra ayağa kalktı ve ekledi. "Turan amcam uyuyor mu bakalım bir, yoksa giderken biraz laflanabilir."

Sinem'i onayladığımda arkalı önlü bir biçimde odadan çıktık. Salona yavaş adımlarla ilerledikten sonra ikimizde başımızı içeri uzatarak sessizce içeri baktık. Babamın televizyonun başında uyuduğunu görerek yavaş adımlarla salondan uzaklaşırken Sinem mırıldandı. "Hadi git, Serhat amca uyanırsa ben onu oyalarım, sana da haber veririm." dediğinde yaklaşıp Sinem'in yanağını uzunca öptüm. "Teşekkür ederim canım arkadaşım."

Arkamı dönüp evden çıkacağım zaman aklıma gelen şeyle birlikte tekrar Sinem'e döndüm. "Sende gelmek ister misin? Belki Hakan'ı görürsün?" ima ile yüzüne bakarken Sinem'in kaşları an be an çatıldı. "Ne münasebet canım? Ne alaka ben ve Hakan'ı görmek, Allah Allah dediğin şeye bak." diye arka arkaya cümlelerini sıralarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Hakan'ın, Sinem'e yapmış olduğu küçük jest sonrasında Sinem'in ona karşı birazcık yumuşadığını görebiliyordum. Başta Hakan'a karşı çok önyargılıydı, onu her gördüğünde bir laf sokmadan duramıyordu ki keza Hakan'da öyleydi ancak Burçe'nin anlattığına göre ben hastanede yatarken bir sarılma, ufak bir kıvılcım meydana gelmişti aralarında. Bu duruma sevinmediğimi söyleyemezdim, çünkü arkadaşımın çok mutlu olmasını istiyordum. Hakan'ı da az çok tanıdığım için ne yalan söyleyeyim yakışırlardı. Ama bunu şuan Sinem'in bilmesine gerek yoktu.

"Bir şey söylemedim, neden böyle bir tepki verdin?" dedim fısıltıyla. Sinem kaşlarını daha da çatarak bana baktı. "Turan amcayı uyandırmamı ister misin?" dediğinde bu sefer kaşlarını çatan taraf ben oldum. "Pislik." dediğimde Sinem alayla gülerek elini kış kış yaparak salladı. "Hadi git artık, adam uyanacak."

Başka bir şey söylemeden evden çıktıktan sonra kapıyı sessizce arkamdan kapattım. Ardından da elimdeki telefonun ekranını açarak Pamir'e mesaj atmak için uygulamaya girdim.

 

 

Sevgilim? (22.15)

Pamir'den cevap gelmesini beklerken bir dakika içinde çevrimiçi olarak yazmaya başladı.

Güzelim? (22.16)

 

 

Neredesin, evde misin?

Evdeyim birtanem, bir şey mi oldu?

 

 

O zaman iki dakika kapıya çıksana...

Mesajım mavi tik olduğunda bakışlarımı karşı kapıya doğru çevirdim. Birkaç saniye içinde kapı açıldığında Pamir'in meraklı yüzünü gördüm. Bakışları vücudumda dolaşıp iyi olup olmadığımı sorgularken birkaç adımda yanına ulaştım. Pamir ise merakla konuştu. "Bir şey mi oldu?" sorgularcasına gözlerime bakarken başımı omzuma doğru eğerek konuştum. "Sevgilimi görmek için bir şey mi olması gerekiyor?" dediğimde Pamir güldü. "Yoo ama şaşırdım ne yalan söyleyeyim. Sizden böyle ataklar beklemiyordum Devrim hanım."

Kollarımı Pamir'in omzuna doğru atarak ellerimi ensesinde birleştirdim ve dudaklarına doğru mırıldandım. "Bundan sonra bekleyin o zaman Pamir bey." dediğimde Pamir'in gözleri dudaklarıma doğru kaydı. Hiç beklemeden dudaklarımızı birleştirip uzunca öptükten sonra ayrıldım. Ardından gözlerine bakarak konuştum. "Seni merak ettim, iyi misin?"

Pamir iki elini kalçamın biraz üzerine yaslayarak beni kendine doğru çekerken belli belirsiz başını salladı. Bunları yaparken gözlerini bir saniye gözlerimden çekmezken cevap verdi. "Şuan daha iyiyim."

"Apartmanda basılmaktan da korkmuyorsunuz siz, şuradan Bora çıkıp gelse vay halinize." Hakan'ın alaylı sesini duyduğumda bakışlarım Pamir'in omzunun üzerinden ona doğru döndü. Pamir ise başını ona çevirmeden ima ile konuştu. "Kıskanma kardeşim" dediğinde Hakan kaşlarını çattı. "Ne kıskanacağım lan? Ben iyiliğiniz için söyledim ama size iyilikte yaramıyor. Bir imalar bir şeyler." diye söylenerek odasına doğru ilerlemeye başladığında güldüm.

Pamir, Hakan'ın gidişinin ardından konuştu. "Hakan haklı, Bora gelirse direkt görür bizi. İstersen içeri geç" Abim sağ olsun, Baran Albay'ın da yardımıyla bu apartmanda oturan timinden bir askerin evinde kalmaya başlamıştı ve ensemize çökmüştü. Pamirlerin oturduğu dairenin tam üstünde oturuyorlardı. "Eve kapanmayalım, dışarı çıkalım hem biraz hava alırız olmaz mı?" diye Pamir'e baktım.

Pamir, düşünceli bir biçimde bir süre yüzüme baktığında gözlerimi kırpıştırdım. O da kabullenerek başını salladı. "Tamam, bir dakika bekler misin beni burada." dedikten sonra hızlı adımlarla içeri girdi. Nereye gittiğini anlamaya çalışırken arkasından bakarken odasına doğru gittiğini gördüm. Çok kısa bir süre sonra ise elinde iki kapüşonlu hırka ile geldiğini gördüm.

Pamir elindeki kapüşonluyu bana doğru tutarken mırıldandım. "Aslına ben böyle iyiydim." dedim mırıldanarak. Üzerimde bir hırka vardı ancak Pamir'in içine sinmemiş olmalıydı. "Olmaz, üşümeyeceğinden emin olmam gerekiyor." dediğinde kollarımı yavaşça kapüşonludan geçirdim. Pamir'e doğru döndüğümde Pamir hiç beklemeden kapüşonlunun fermuarını çekti ve yüzünde yamuk bir gülümseme peyda oldu. "Yakıştı."

Kendimi göremiyordum ama eminim ki çuval gibi olmuştu. Onun dev gibi cüssesinin yanında benim bedenim küçücük kalıyordu. "Emin misin? Çuval gibi olduğuna eminim." dediğimde Pamir hayranlıkla baktı bana. "Benim sevgilime çuval bile yakışır." Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşurken Pamir kendi için getirdiği kapüşonluyu da giyerek elini bana doğru uzattı.

Bense elini tutmadan evvel onun bana yaptığı gibi kapüşonlusunun fermuarını çekerek önünü kapatmasını sağladım. "Senin de üşümediğinden emin olmamız gerekiyor." dedikten sonra elini sıkıca tuttum. Pamir evin kapısını kapattıktan sonra merdivenlerden inmeye başladık. Ardından da apartmandan çıkarak kaldırımda el ele yürümeye başladık.

Lafa nasıl başlamam gerekiyor bilmiyordum ama bir şeyler söylemem gerekiyormuş gibi hissediyordum. O yüzden içimden geldiği gibi lafa giriş yaptım. "Pamir.. bugün babamın yaptığı şey için üzgünüm." dedim içtenlikle. Resmen çocuğu kovmuştu. Pamir bana bakarak başını iki yana salladı. "Üzülecek bir şey yok güzelim, baban haklı." dediğinde ona doğru baktım. "Nasıl haklı Pamir? Senin olanlarda suçun yok ki." dediğimde Pamir şöyle böyle manasında kafasını iki yana oynattı. "Yani, belki benim daha net olmam gerekiyordu bazı konularda. O zaman annemi engelleyebilirdim bilmiyorum."

Söylediği cümleyle birlikte duraksadım. Pamir'in elini bırakmadan direkt olarak ona doğru döndüm. Yine kendini suçlayacak bir şey buluyordu. "Lütfen.." dedim üstüne basarak. "Lütfen annenin suçunu kendi suçunmuş gibi üstlenme, babam ne düşünürse düşünsün benim ne düşündüğüm önemli değil mi? Ben seni suçlu bulmuyorum." dediğimde Pamir buruk bir tebessüm etti. "Babana hak veriyorum Devrim, bende kızımı bu denli üzen bir adama böyle davranırdım. O yine başlarda beni anladı, şimdi benim annemin yaptığı şeye karşılık misilleme yapıyor. Yoksa biliyorum, içinde bana karşı hala daha bir güven, bir gurur, bir sevgi var."

Öyleydi, bir süre sonra eski haline döneceğini umut ediyordum. Haklıydı Pamir, misilleme yapıyordu babam. Biraz süre geçince sular durulacaktı, durulmak zorundaydı. Biz bir aile olacaktık, ayrı gayrı olmazdı. Ben, Halide hanımla nasıl görüşmek zorundaysam Pamir de babamla görüşecekti ister istemez. O yüzden bir an önce bu durumların bitmesini istiyordum. Eğer bitmezse hepimizde bir huzursuzluk oluşacaktı.

"Bizim bu ailelerden çektiğimiz ne acaba?" diye yürümeye devam ettiğimde Pamir'in güldüğünü duydum. İstemsizce bende gülerken mırıldandım. "Neden gülüyorsun?" dediğimde Pamir cevap verdi. "Biz daha toparlanamadan onlar birbirine girdi ona gülüyorum, sinirim bozuldu." dediğinde bende gülmeye devam ettim. Haklıydı.

Bir süre el ele gezerken Pamir'in sesini duydum. "Bu arada Devrim hanım, öyle kapıya çık demeler falan hoşuma gitti bilesiniz." dediğinde bakışlarımı Pamir'e döndürdüm. "Öyle mi? O zaman sürekli yaparız Pamir bey siz isteyin yeter." dedikten sonra derin bir nefes alarak gökyüzüne baktım. "Öyle iyi geldi ki seninle böyle gezmek, özlemişim."

"Ayrı olduğumuz günlerde, dışarıda yatarken hep gökyüzüne bakardım. Aynı gökyüzünün altındaydık ama birbirimizden ayrıydık. Hep bizi düşünürdüm, bir gün yan yana olup tekrardan bu gökyüzünün altında buluşur muyuz diye geçirirdim içimden." dediğinde duraksadım. O tekrar olabilme ihtimalimizi düşünürken ben acaba Pamir yaşasa ne olurdu diye düşünüyordum, birlikte geçirdiğimiz anları düşünüyordum. Gerçekten garipti.

"Şimdi el eleyiz ve aynı gökyüzünün altında birbirimize bakıyoruz." dedim düşüncelerimden sıyrılarak. Geçmişi hatırlamak istemiyordum, geçmişe gidersem tekrar çıkamamaktan korkuyordum. O yüzden geleceğe odaklanmalıydık.

Lojmanın içinde dakikalar boyu el ele yürümüştük. Sohbet ederken saatin nasıl geçtiğini bile fark edememiştik. Ama bu bizim hakkımızdı, konuşacak o kadar çok şeyimiz vardı ki. Onunla böyle sohbet etmek, el ele yürümek çok iyi gelmişti. Hem bana, hem Pamir'e. Çünkü yaşadığımız şeyleri unutup güzel anılardan, geçirdiğimiz güzel dakikalardan bahsetmeye ihtiyacımız vardı. Biz sanki geçmişe takılıp kalmış gibiydik. İlk önce ben kendimi çekip kurtarmıştım, şimdi sıra Pamir'deydi.

 

 

◔◔◔

20 Gün Sonra...

Geçen hafta işe geri dönmüştüm. Uzun bir dinlenme sürecinden sonra tekrardan adliye koridorlarında yürümek, davalara bakmak o kadar iyi gelmişti ki bana. Ancak başsavcım sağ olsun sahadan uzak davalar verdiği için öyle kaos oluşturacak bir davaya bakamamıştım, küçük davalara bakmıştım yalnızca. Bu durum her ne kadar canımı sıksa da kabullenmekten başka elimden bir şey gelmemişti.

Geçtiğimiz haftalarda abim görevden dönmüştü ve yakın bir zamanda Pamir'i göreve uğurlamıştım. Ara sıra mesaj attığı için iyi olduğunu bilsem de kalbim ağzımda atmaya devam ediyordu. Gözlerim sürekli telefonda aramasını bekliyordum, sesini duymayı çok özlemiştim.

Kontrollerimde sorunsuz geçiyordu. Geçen hafta abimle birlikte gitmiştik kontrole. Işık hanım tüm kontrollerimi yaparak her şeyin güzel ilerlediğini söylemişti. Tabii abim içini rahatlatmak için yine birçok soru sormuştu ve Işık hanımda hiç sıkılmadan cevaplarını vermişti. Babam dün Ankara'ya dönmüştü, hepimiz yavaş yavaş rutinlerimize tekrardan dönmüş sayılırdık.

Kapının tıklanması ile düşüncelerimden sıyrılırken gerekli komutu verdim. "Girin." dediğimde kapı açıldı ve içeri Tuna bey girdi. "Savcım, Hakkari'de sınıra yakın bir bölgede yanmakta olan bir tır bulunmuş. Muhammed başsavcım sizin gitmenizi uygun gördü." dediğinde anında oturduğum yerden kalktım. Aradığım dava ayağıma gelmişti resmen. "Arabamı hazırlasınlar, sende konumu gönder." deyip kabanımı ve çantamı aldıktan sonra odamdan çıktım.

Benim çıkışımdan sonra Tuna bey odamın kapısını kilitlerken bende hızlı adımlarla adliyenin dışına doğru ilerlemeye başladım. Topuklu ayakkabılarımın çıkardığı sesle herkesin bakışları bana doğru dönerken onları umursamadan ilerlemeye devam ettim. Kaçırılma olayından sonra herkesin gözlerini bana çevrilmişti. Adliyede popüler olmuştum. İnsanların odağı olmak hoşuma gitmese de işimi yapmak istiyordum.

Merdivenlerden inerken arabamın merdivenlerin önünde hazır olduğunu ve Enginle Mesudun kapının önünde dikildiğini gördüm. Benim geldiğimi görerek kapıyı açtıklarında hiç beklemeden arabaya bindim. Tuna beyin attığı konuma doğru ilerlerken içim kıpır kıpırdı. Sahada olmayı ve zor davaları çözmeyi çok özlemiştim.

Yaklaşık yarım saatlik bir süre sonunda olay yerine yaklaştığımızda gözlerim direkt olarak tıra takıldı. İtfaiye erleri yangını söndürmüştü ancak tır epey hasar almıştı belliydi bu. Arabadan indiğim anda sarı olay yeri yazısının içinde yer alan Cenk komiserin sesini duydum. "Aç yolu, savcı hanım geliyor!" onun sesiyle birlikte sarı şeridin etrafını çevrelemiş olan kişilerin bakışları bana doğru dönerken her zaman yaptığım uyarıyı yaptım. "İnsanları dağıtın! Ne bu böyle!?"

Uyarımla birlikte insanlar dağıtılırken sarı şeridin altından geçtim. "Sizi tekrardan aramızda görmek büyük zevk savcım." diyen Cenk komiser ile küçük bir tebessüm ettim. "Sağ ol, bende özlemişim." dedikten sonra bakışlarımı tıra çevirerek konuştum. "Tırın yandığını kim görmüş? Kim ihbar etmiş?" dediğimde Cenk komiser eliyle arkamda bir yeri işaret ederek cevap verdi. "Sizin de yakından tanıdığınız biri." Kaşlarımı çatarak bakışlarımı komiserin işaret ettiği yere doğru çevirdiğimde bakışlarım anında aşık olduğum elalarla buluştu.

Yüzümde nasıl bir şaşkınlık ifadesi oluşmuştu bilmiyorum ama Pamir'in yüzünde büyük bir tebessüm oluşmuştu bana baktığında. Aynı zamanda gözlerindeki hayranlıkta görülmeye değerdi. "Pamir?" diye mırıldanırken Cenk komiser cevap verdi. "Buraya yakın dağlık bir alanda keşiftelermiş, dumanları görünce gelmişler. İhbarı da onlar yapmış." dediğinde bakışlarım tekrardan Pamir'e ve timine döndü. Hepsi ayrı yerlerde dikilmiş etrafı gözetliyorlardı. "Güvenli bir bölge değilmiş, etrafı kontrol ediyorlar."

Cenk komiseri onaylarken hepsinin üzerinde gözlerimi gezdirdim ve herhangi bir sorun olmadığını görüp rahatladım. Yanlarına gidecektim ama önce görevimi yapmam gerekiyordu. O yüzden hepsine baş selamı verdiğimde selamımı aldılar. Bakışlarımı tekrardan komisere çevirerek konuştum. "Onlarında ifadesine başvuracağız." dedikten sonra başımla tırı işaret ettim. "Kapısını açın, bakalım ne varmış içinde?" dediğimde Cenk komiser işaret verdi polis memurlarından birine.

Tır çok fazla yanmamıştı. Sadece kasa kısmında biraz siyahlık vardı. Yakan kimse tırın kasasının dayanaklı olduğunu ya bilmiyordu ya da bilerek orayı yakmıştı. Tırın kapısı açıldığında gördüğüm şeylerle birlikte şaşkınlıktan ve aynı zamanda zihnime dolan düşüncelerle konuşamadım. "Bu ne lan!?" Cenk komiserin tepkisi, benim vereceğim tepkiyle aynıyken tıra doğru yürüdüm. Karşımdaki görüntü o kadar kötüydü ki. Tıra çıkmak için merdiven kullanırken Cenk komiser yanımda ilerleyerek benim merdivenlerden çıkmama yardımcı oldu. Tırın içine doğru yaklaştığımızda içeriden yayılan koku burnumun direğini sızlatıp midemin bulanmasına neden olurken yutkunamadım.

İçeride bir insan ordusu vardı ve benim durduğum yerden bakıldığında içeride 40'a yakın ceset var gibi duruyordu. Kimisinin gözü açıktı, kimisinin kapalıydı. Ağır duman kokusuna karışmış ceset kokusuyla birlikte elimle ağzıma kapattım. Bu görüntü, koku midemi öyle bir allak bullak etmişti ki. Ben ceset görmeye alışıktım ama bu kadarını aynı anda hiç görmemiştim. Soluduğum koku Tankut'un beni götürdüğü o yeri hatırlatırken apar topar tırdan indim. O sırada Cenk komiserin sesini duydum. "Kapatmayın kapıyı, açık dursun. Havalansın burası!"

Elim ağzımda saniyeler içinde şeridin ardına geçip ağaçlık alana ilerledikten sonra midemden yükselen sıvıyla birlikte kendimi tutamadım. "Batu su getir hemen!" Pamir'in sesini uzaktan uzağa duyarken içimdekileri çıkarmaya devam ettim. Pamir'in ne zaman yanıma geldiğini kavrayamasam da elini belimde hissederken kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım bile.

Mide bulantım hafiflerken Pamir'in elini kollarımda hissettim. "Gel güzelim şöyle." kolumdan tutup beni başka tarafa doğru ilerlettikten sonra elindeki su şişesini açıp eline su döktü ve yüzüme, boynuma sürmeye başladı. "İyi misin?" endişeli gözlerle beni izlerken başımı salladım belli belirsiz. "İyiyim." Pamir elindeki su şişesini bana uzattığında hiç beklemeden suyu içerek derin nefesler almaya çalıştım.

Elimi alnıma götürüp tıra doğru bakarken zihnimden bin bir çeşit düşünce geçiyordu. Bunu kim yapmıştı? Tır kime aitti? Tırdaki cesetlerin kimlikleri? Ailelerine böyle bir şeyin haberi nasıl verilirdi? Düşündükçe içim kötü oluyordu, kalbimde büyük bir acı hissediyordum.

"Allah belasını versin kim yaptıysa bunu." Kürşat'ın sinirli sesiyle birlikte bakışlarımı ondan tarafa çevirmeden elimdeki suyu Pamir'e doğru uzattım. Pamir suyu elimden aldığında hiç beklemeden tekrar ilerlemeye başladım. Bende Devrim'sem bunu kimin yaptığını bulurdum. Bir değil, iki değil, onlarca insan vardı burada. Aklım almıyordu.

"Maske verin bana bir tane!" Emrimle birlikte hızlı bir şekilde maske getirilirken maskeyi burnuma takarak tekrardan tırın içine doğru ilerledim. Bu sefer koku daha azdı. "Olay yeri inceleme gelsin, başlasın çalışmalarına." diyerek talimat verdiğimde bakışlarımı tekrardan tırın içindeki insanlara çevirdim. Pamirler öyle bir zamanda haber vermişlerdi ki tırın tamamen yanmasını engellemişlerdi. İçeri çok fazla etki etmemişti belli ki alevler.

Tek tek hepsine baktıktan sonra tırdan inerek Cenk komiseri yanıma çağırdım. "Tırın içinde bulunan herkesin kimlik tespitinin derhal yapılmasını istiyorum. Aracın plakası alınsın, modeli dahil her şeyi araştırın ve kime aitmiş öğrenin. Bu tırın sahibi karşıma gelecek. Anlaşıldı mı!?" dedim sert bir biçimde. Acımadan nasıl kıymışlardı bunca insana, dertleri neydi öğrenmek bizim boynumuzun borcuydu.

Cenk komiser beni onaylarken aniden duyduğumuz üç el silah sesiyle birlikte elimi kulaklarıma koyarak eğilirken benden birkaç adım ileride durup beni izleyen Pamir'in koşarak yanıma geldiğini duydum. Bedenini bedenim üzerine siper edip yere eğilmemi sağlarken etraftaki insanların bir kaos ortamına sürüklendiğini gördüm...

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiniz mi? Epey bir zaman atlaması yaşadık:)

‣‣‣ Devrim ve Pamir sahneleri nasıldı, alev ateşlerdi bence:)

‣‣‣ Pamir'in rüyası hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce öylece bir rüya mı yoksa başka bir şeyler var mı?

‣‣‣ Sinem ve Hakan sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Devrim ve babasının konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣ Size bir sorum olacak. Pamir'in psikiyatri sahnesini beğendiniz mi? Onun travmalarını ara ara okumak ister misiniz? Yoksa gerek yok mu? Bunu cevaplandırırsanız sevinirim bende sevmeyeceğiniz şeyler yazmak istemem açıkçası:)

‣‣‣ Yeni bir davamız var. Sizce bunun altından neler çıkacak? Tahminlerinizi bekliyorum... Duyulan silah sesleri hakkında bir düşünceniz var mı?

Loading...
0%