Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 22

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

Bu bölümde Pamir ve Devrim sahnesini yazarken dinlediğim şarkılar;

Son Arzum- Nilüfer

Her şey seninle güzel- Zerrin Özer

22.Bölüm

Yemeğimi bitirdikten sonra Pamir çöpleri alarak ayağa kalktı atmak için. Bende ikimize birer çay almak için içeri girdim. İfadeye çağırdığım adam gelene kadar vaktimiz vardı sonuçta. Çayları alarak dışarı çıktım, biraz önce oturduğumuz yere doğru ilerlerken emniyetin önündeki çöp konteynırının yanında bekleyen genç bir çocuk gördüm. Sarışın, muhtemelen daha 17 yaşında bir gençti. Bakışlarımız anında buluşurken beni izlediğini görerek kaşlarımı çatarken adımlarım duraksadı. Çocuk eliyle çöp konteynırını işaret ederken anlamaz gözlerle ona baktım. Çocuk ise eliyle tekrar çöp konteynırını işaret ettikten sonra uzaklaşmaya başladı.

Çocuğun aniden hareketlenmesi bende elektriklenmeye neden olup transtan çıkmama neden olurken elimdeki çay bardaklarının yere düşüp kırılmasını umursamadan bırakıp çocuğun peşinden koşmaya başladım. Emniyetin kapısından çıkmadan önce Pamir'e doğru bağırdım. "Çöp kutusuna bak!"

Pamir'den bir cevap beklemeden çocuğun peşinden giderken benim geldiğimi görerek daha hızlı bir şekilde koşmaya başladı. Ayağımdaki topuklu ayakkabılarla ne kadar hızlı koşmaya çalışsam da beni engelliyordu. "Dur! Sana zarar vermeyeceğiz!" Peşinden koşmaya devam ederken çocuk beni dinlemeyerek koşuşunu hızlandırdı. Kısa bir an duraksayarak ayağımdaki topukluları çıkardıktan sonra onları kenara atarak koşmaya devam ettim.

Ayağıma batan taşları umursamadan hızımı artırıp peşinden giderken tekrar bağırdım. "Dur!" Ama nafileydi koşmaya devam ediyordu. Çöpün içinde ne vardı bilmiyordum ama bu çocuğu yakaladığımızda elimize bir şeyler geçeceğini hissediyordum. Hava karanlık olduğu için etrafta da kimse yoktu. Sadece ben ve önümde koşan çocuk vardı sokakta..

Artık gücümün kalmadığını hissederken ister istemez koşuşum da yavaşlamıştı. Yine de gözlerimle gittiği yeri takip ediyordum. "Dur artık! Yakalanmayacağını mı sanıyorsun!" diye kendimi hızlandırmaya çalışırken çocuğun koştuğu yolun dönemecinden Pamir'in koştuğunu görerek derin bir nefes almaya çalıştım. Çocuk onu görmenin şaşkınlığı ile nereye gideceğini şaşırırken Pamir tek hamlede kolundan tutup onun diz çökmesine neden olmuştu bile. "Nereye kaçıyorsun lan sen!"

Hızımı yavaşlatıp onların yanına yaklaştığımda iki polis memurunun daha koşarak bize doğru geldiğini gördüm. Onları umursamadan Pamir'e baktım. "Çöp kutusuna baktın mı?" dedim nefes nefese. İçinde ne varsa belki önemli bir şeydi. "Cenk bakıyor. Ben senin peşinden geldim." dediğinde derin bir nefes verdim. Pamir'in çocuğa dikkatli bir şekilde baktığını gördüğümde merakla konuştum. "Bir şey mi oldu?" dediğimde Pamir gözlerini kısarak çocuğa bakmaya devam ederken mırıltısını duydum. "Ben sanki daha önce görmüştüm onu." Şaşkınlıkla Pamir'e bakarken Pamir bir süre düşündükten sonra devam etti. "Bir operasyonda görmüştüm."

Bir operasyonda gördüyse bu çocuk bir teröristti.

Bakışlarım çocuğa döndüğünde yere baktığını gördüm. "Bana bak!" sertçe konuştuğumda çocuk bakışlarını yerden kaldırmadı. "Bana bak dedim." diyerek elimi yüzüne götürüp çenesinden tuttum ve bana bakmasını sağladım. "Ne vardı çöpün içinde?" dediğimde çocuk cevap vermedi. Sinirlenmemek için ciğerlerime derin bir nefes çekip tekrar konutum. "Neden kaçıyorsun?" Çocuktan yine bir cevap gelmezken bakışlarımı polis memurlarına çevirdim. "Götürün şahsı emniyete."

Bu çocuk nereden çıkmıştı, kimdi, biri mi göndermişti? Hepsini öğrenmemiz gerekiyordu. En önemlisi neden çöpte bir şey olduğunu söyleyip kaçmıştı. Bizzat öğrenecektim.

Polis memurları çocuğu alıp götürürken elimi dizlerime koyarak eğildim ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım iyice. Başımı kaldırıp Pamir'e doğru baktığımda gözlerindeki ateşi gördüm. Ancak aşkın neden olduğu bir ateş değil, sinirin ve endişenin neden olduğu bir ateşti bunu anlayabiliyordum. "Bana neden öyle bakıyorsun?" dedim gözlerimi kısarak.

"Sen nasıl canını tehlikeye atıp peşinden gidiyorsun bu adamın?" sert bir şekilde söylediği şeyle birlikte doğruldum. "Gitmem gerekiyordu, elimizden kaçıramazdık." dediğimde Pamir kaşlarını daha çok çattı. "Daha yeni ölümden döndün Devrim, nasıl gözün kapalı atlarsın olayın içine. Polislere söylesene." dedi duymaya alışık olmadığım bir tonda. Benimde kaşlarım çatılırken elimi belime yasladım. "Kaybedecek vaktim yoktu, ayrıca bu benim mesleğim Pamir. Sen nasıl gözün kapalı görevlere gidiyorsan bende gözüm kapalı olayların içine girip çözmeye çalışıyorum." dedim gergince.

Pamir verdiğim cevapla birlikte elini yüzüne götürüp sıvazlarken derin bir nefes çekti ciğerlerine. Korkusunu anlıyordum ama yapacak bir şey yoktu. İkimizin de tehlikeli meslekleri vardı ve bizim buna alışmamız gerekiyordu.

Bakışları ayaklarıma takılırken kaşlarını tekrar çattı. "Eh be güzelim." deyip bir çırpıda beni kucağına aldıktan sonra yol kenarındaki kaldırıma oturttu. Şaşkınlıkla onu izlerken o karşımda çömelerek ayaklarımı tuttuktan sonra dizine koydu. Dikkatle çıplak olan ayaklarımın altına bakarken göz ucuyla bana baktı. "Ya ayağına bir şeyler batsaydı? Ya cam kesseydi?" evhamlı sesini duyduğumda cevap verdim. "Ne yapayım, topuklu ayakkabılarla koşulmuyor."

Pamir verdiğim cevapla birlikte sabır dilercesine yukarı baktı. Ardından da cebinden peçete çıkartarak altını silmeye başladı ayaklarımın. Bu hareketine karşılık hayranlıkla onu izlerken Pamir dikkatle işini yapmaya devam etti. İşini bitirdikten sonra dizlerinde duran ayaklarımı nazikçe yere indirdikten sonra elindeki peçeteyi çöpe attı. O sırada ben ayağa kalkarken bir hamlede tekrardan beni kucağına aldı ve sanki 5 kiloluk poşeti taşıyormuşçasına rahatça yürümeye başladı.

"Ben yürürdüm aslında." diye mırıldanırken bakışları bana doğru döndü. "Çıplak ayakla seni tekrar yürüteceğimi sanıyorsan beni hiç tanımıyorsun demektir." diye itiraz kabul etmediğini belirtircesine konuşurken hiç beklemeden dudaklarımı dudak kenarına bastırdım. Yaptığım hareketle Pamir'in dudakları kıvrılırken konuştu. "Böyle bir ödül alacaksam, seni her yere kucağımda taşırım." dediğinde güldüm. "Sonra da belim koptu diye sitem edersin."

Pamir söylediğim şeyle tek kaşını kaldırdı. "O kadar hafifsin ki belimin kopacağını sanmıyorum." dedikten sonra beni dambıl niyetiyle bir aşağı bir yukarı indirip kaldırdı. Ardından ekledi. "Bak gördün mü?" derken şaşkınca Pamir'e doğru baktım ve konuştum. "Sen şimdi beni dambıl yerine mı koydun?" diye sitemle konuşurken Pamir güldü. "Yoo, sana gücümü kanıtladım, tereddüdünü giderdim diye düşünüyorum." dediğinde başımı salladım. " Pardon heybetini hafife alan bendim."

Pamir gülerek beni taşımaya devam ederken başımı omzuna yasladım. Parfüm kokusu burnuma dolarken dayanamayarak burnumu boynuna yasladım ve derin bir nefes aldım. Gerçekten şuan kendimi daha rahatlamış hissediyordum. Pamir, benim boynuma gömülüp kokumu solurken başlarda garipsiyordum ama şimdi anlıyordum ki insan sevdiğinin kokusunda huzuru buluyor ve dinleniyordu.

"Arslan taşımacılık buraya kadar savcı hanım." Pamir'in sesi kulağıma dolduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Pamir bu sefer sokakta bulunan banka beni oturttuktan sonra çıkarıp attığım topuklu ayakkabılarımı alarak yanıma geldi. Ayakkabıları elime almak için uzanırken beni engelleyerek topuklularımı kendisi giydirdi. Ardından da ayağa kalkarak bana baktı. "Eğer ben kucağında rahatım, beni emniyete kadar götür dersen götürebilirim." dediğinde oturduğum yerden ayağa kalktım.

"Teşekkür ederim, almayayım. Ama başka bir yerde ve zamanda neden olmasın." diye sırıtırken Pamir tek kaşını kaldırdı. "İddialıyız Devrim hanım " dediğinde başımı eğip kaldırdım. "Öyleyiz Pamir bey."

Gülerek emniyete doğru ilerlemeye başladığımda Pamir'de yanımda yürümeye başladı. Şimdi sevgili Devrim modundan çıkıp savcı Devrim olma zamanıydı. O çocuğun kim olduğunu öğrenmemiz gerekiyordu.

Kısa sürede birlikte emniyete girdiğimizde kapının önünde bizi bekleyen Cenk komiserle buluştu gözlerim. "İyi misiniz savcım?" dediğinde başımı salladım olumlu manada. "İyiyim, çocuk nerede?" dediğimde Cenk komiser başıyla içeriyi gösterdi. "İçeride, kimliğini aldık siciline baktırıyorum." dediğinde başımı salladım. "Çöpten ne çıktı?" dediğimde Cenk komiserin bakışları Pamir'e doğru döndü. Pamir kendisinden de çok iyi bildiği şeyi anlayarak bizden uzaklaşırken Cenk komiser kısık bir sesle cevap verdi. "Bir silah."

Verdiği cevapla birlikte şaşırırken Cenk komiser devam etti. "Balistiğe verdim silahı. İlk önce Kamil'i vuran merminin çekirdeği ile uyumlu mu o kontrol edilecek. Ardından parmak izi için çalışılmaya başlanacak." dediğinde onayladım. Ben demeden işleri halletmesi güzeldi. "Süpersin, sen içeri geç bende geliyorum. Çocuğu sorgu odasına indirin." dediğimde Cenk komiser içeri girdi.

Bende adımlarımı Pamir'e doğru atarak yanına ulaştım. "Bugün nöbetçiyim biliyorsun, ayrıca yoğun bir gün olacak. Sende eve gidip dinlen sevgilim." diyerek Pamir'e bakarken Pamir derince gözlerime bakarak konuştu. "Keşke senide yanımda götürmenin bir formülü olsaydı." dediğinde gülümsemeden edemedim. "Ne yazık ki yok ama yarın birlikteyiz biliyorsun." dediğimde Pamir başını salladı. "Biliyorum, bu yüzden daha fazla zorlamadan gideceğim." dedikten sonra eğilerek yanağıma dudaklarını bastırdı.

Ardından ekleme yaptı sözlerine. "Sende vakit bulduğun anlarda dinlen ve dikkatli ol lütfen." dediğinde başımı salladım. "Merak etme, başımı belaya sokmamaya çalışacağım." dediğimde Pamir dudaklarını büzdü. "Buna hiç emin olamıyorum nedense." dediğinde gülümsedim. Ardından aklıma gelen şeyle konuştum. "Hem yemek için hem de o çocuğu yakaladığın için teşekkür ederim, gerçekten minnettarım sana." dediğimde Pamir güldü. "Ne demek, savcıma bir yardımımız dokunduysa ne mutlu."

Pamir vedalaştıktan sonra arabasına binerek emniyetten çıkış yaptı. Bende içeri girerek Cenk komiserin odasına doğru ilerlemeye başladım. İçeri girdikten sonra adımlarımı sorgu odasına doğru attım. Sorguyu izlemek için yapılmış, sorgu odasından ayrı olan odaya girdiğimde Cenk komiseri gördüm. "Çocuğun sicili temiz çıktı savcım." dediğinde başımı salladım. İlginçti. Sicili temizdi ama bir teröristti.

Odaya arkalı önlü bir şekilde girdiğimizde direkt olarak çocuğun karşısına oturdum. Dikkatle yüzüne bakarken onun bakışları masanın üzerinde birbirine bağlamış olduğu ellerindeydi. "Silahı nereden buldun?"

Bakışlarını kaldırıp ürkekçe bana bakarken mırıldandı. "O silah tır şoförünün cinayetinde kullanıldı." itirafı karşısında şaşırsam da bunu belli etmeyerek gözlerine baktım çocuğun. "Sen nereden biliyorsun bunu?" dediğimde çocuk sessiz kaldı. Bir şeylerden korkuyor olabilirdi ama o zaman neden silahı elimize kadar getirmişti. Bakışlarımı Cenk komisere çevirdim çocuğun ismini sormak için. O da isteğimi anlayarak kulağıma doğru eğildi ve fısıldadı. "Veysel."

"Birilerinden mı korkuyorsun?" dediğimde bakışları bana döndü anında. Bu tepkisi korktuğunun kanıtıydı. Zaten bakışları korkak ve ürkekti. Ama oyunda olabilirdi, bir teröristten her şey beklenirdi. "Bildiğin her şeyi anlatırsan seni koruyabiliriz." dediğimde Veysel kararsız bir biçimde bana baktı önce. Ardından Cenk'e baktığında Cenk beni onaylarcasına başını salladı. Veysel ikna olmuş olacak ki bakışlarını tekrardan bana çevirerek konuştu. "Ben onların yanındaydım, senin fotoğrafın vardı ellerinde. 'Bu savcı bakıyor dosyaya.' dediler."

Söylediği cümleler kaşlarımı çatmama neden oldu. "Onlar kim?" dedim merakla. "Teröristler." Veysel'in verdiği tek cevapla birlikte daha da ciddileştim. Pamir haklıydı, bu işin içinde terör vardı. "Baştan anlat her şeyi." dedim sert bir şekilde. Muhtemelen silahı onlardan alıp kaçmıştı ve bize getirmişti. Ama neden?

"Ben hiçbir zaman aralarına girmek istemedim, kaçırdılar beni. Dağda koyunlarımı otlatıyordum, zorla alıkoydular." sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi korkuyla konuşurken devam etti sözlerine. "Anneme babama gitmek istedim, bırakmadılar. Zorla elime silah tutuşturdular. Karşına çıkan her Türk, her asker senin düşmanın dediler." dediğinde masanın altında duran yumruğumu sıkmaya başladım.

Kaşlarım çatılırken merakla konuştum. "Tırın içinde ne olduğunu biliyor musun?" dedim yüzümde mimik oynamadan. Veysel başını iki yana salladı. "Hayır. Ben sadece konuşurlarken duydum. İlk defa gördüğüm bir adam vardı onunla konuşuyordu beni yanında tutan kişi. Gizlice dinledim onları. Şoförü hallettim dedi, tırın yandığı açığa çıktı, bu savcı dosyaya bakıyor diye senin resmini gösterdi." dediğinde ürperdim. Yine ve yine belaya bulaşmıştım.

Veysel duraksadığında Cenk komiser konuştu. "Devam et." Veysel bana bakarak devam etti cümlelerine. "Onların yanından kurtulmak istiyordum, belki size silahı getirirsem bana yardım edersiniz diye düşündüm. Adliyeye gittim ilk, seni bulamadım orada. Sonra burada olduğunu öğrendim buraya geldim. Bir süre uzaktan baktım, bir asker vardı yanında. Korktum. Silahı getirip eline veremedim. Çöpe attım. Sonra zaten sana işaret ettim." dediğinde dudaklarımı yarayarak aklımdaki soruyu dile getirdim. "Neden kaçtın peki?"

Benim yardım edeceğimi düşünüyorsa kaçmaması gerekiyordu.

"O askerden çekindim, görmüştüm onu daha önce uzaktan. Benimde bulunduğum bir yere baskın yapmışlardı. Orada da kaçmak için çok uğraşmıştım ama bırakmadılar beni. Korktum, beni terörist sanıp öldürür diye düşündüm." dediğinde sessiz kaldım. Pamir'de onu gördüğünü söylemişti. Bu söylediklerinin doğru olduğunu gösterirdi ama yine de tedbirli olmamız gerekiyordu.

İşin içinde terör vardı. Peki Emine hanımın bize verdiği hesap numarasındaki adam neyin nesiydi? O şirket terör örgütüyle işbirliği yapıyor olabilirdi. Ya da yalnızca ismini bulduğumuz Nuri Pehlivanoğlu bu işin içindeydi. O insanları teröristlerin zehirlediği aşikardı ancak ellerinde tutmak yerine neden zehirlemişlerdi? Bütün bunların cevabı hala daha yoktu.

Bakışlarımı Cenk komisere çevirerek konuştum. "Eşkali getir." dediğimde Cenk komiser hızlıca odadan çıkarak Emine hanımın çizdirdiği eşkali getirmeye gitti. Bakışlarım Veysel'in üzerinde gezinirken dikkatle onu incelemeye devam ettim. Bakışları yerdeydi. "Nasıl kaçtın peki?" dedim merakla. Veysel başını kaldırıp tekrar baktı bana. "Bir teslimat yapılacaktı, şehirdeki bir depoya." dediğinde kaşlarım çatıldı. Bu çocuk sandığımızdan daha çok şey biliyordu.

"Gönüllü oldum gitmek için. Ben hiçbir şeye karışmadığım için ilk defa kendi isteğimle bir şey için gönüllü olunca kabul ettiler beni gönderdiler. Üç kişiydik, ikisi benden büyüktü. Onlar teslimatı yaparken ben kaçtım." dedi kendinden emin bir şekilde. Ellerimi masada birleştirdikten sonra gözlerine baktım dik bir şekilde. "Ne teslimatı yapıyordunuz?" dediğimde hızlıca cevap verdi. "Silah."

O sırada kapı açıldığında içeri Cenk komiser girdi. Elindeki dosyayı bana uzatırken dosyayı alıp içindeki eşkali çocuğa uzattım. "Bir adamla konuşuyordu beni alıkoyan terörist dedin, bu muydu?" dediğimde Veysel resme uzun uzun baktı. Ardından başını salladı. "Buydu." dediğinde oturduğum yerden kalktım eşkali alarak.

Emine hanımın kapısının önüne gelen ve Kamil beye bu işi teklif eden kişiyle Kamil beyi öldüren kişi aynıydı. En azından katilin kim olduğunu öğrenmiştik. "Bu adamı nereden buluruz?" dedim sertçe. Veysel başını iki yana salladı. "Bilmiyorum."

Başka bir şey söylemeden odadan çıktıktan sonra benim peşimden gelen Cenk komisere döndü bakışlarım. "Bu çocuğu odana al, odaya da kimseyi sokma. Silahı alıp kaçtığı ortaya çıktıysa peşinde düşmüşlerdir. Ayrıca istihbarata haber verin gelip alsınlar, bildiği çok şey var. Yardımcı olabilir." dediğimde Cenk komiser beni onayladı.

 

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Sinem ve Hakan,

Sinem izlediği televizyon programından sıkılarak ekranı kapattı. Bugün Devrim evde olmadığı için sıkılmıştı ve televizyon izlemeye karar vermişti ancak kanallardaki hiçbir şey onu sarmamıştı. Uzandığı yerden kalktıktan sonra telefonunun ekranını açarak saate baktı. Daha çok geç olmamıştı. Dışarı çıkıp biraz hava almak güzel olabilirdi. Nisan ayına giriş yaptıkları için dışarıda eskisi kadar dondurucu bir soğuk yoktu.

Odasına giderek hızlı bir şekilde üzerini değiştirdikten sonra odasından çıktı. Antredeki aynada saçlarını düzelttikten sonra kapının üzerinde bulunan anahtarı alarak evden çıktı. Apartmandan çıkarak kulaklarına kulaklıklarını taktıktan sonra yürümeye başladı yavaş bir şekilde. Açık havada böyle müzik dinleyerek yürümek azda olsa iyi gelmişti.

Lojmanın etrafında birkaç tur attıktan sonra canı çikolata isteyince adımlarını lojmanın içindeki markete doğru attı. İçeri girip çikolataların bulunduğu reyona doğru ilerledi. Kendine çikolata seçerken duyduğu sesle birlikte irkildi. "İyi akşamlar Numan abi." Hakan'ın, dükkanın sahibine hitaben konuşmasını umursamadan her bir çikolatadan birer tane seçerek sepetine koydu.

O sırada ona doğru yaklaşan adım seslerini duyarak başını kaldırdığında Hakan'ı gördü. Hakan buraya girdiğinde Sinem'i görmeyi beklemediği için epey şaşırmıştı. "İyi akşamlar." dedi Sinem nazik bir şekilde. Hakan'ı gördüğünde aklına dün öyle hiçbir şey söylemeden çekip gittiği gelmişti ama bunu üstelemek istemiyordu. Üstelediğinde elde edeceği sonuçlardan korkuyordu çünkü.

"İyi akşamlar." dedi Hakan'da aynı şekilde. Bakışları kızın elindeki sepete takılırken yüzünde istemsizce bir gülümseme oluştu. "Hayırdır, çikolata partisi mi var?" dediğinde Sinem ilk önce elindeki sepete baktı. Ardından da kaşlarını çatarak Hakan'a çevirdi başını. "Komik mi?" dedi ciddi bir şekilde. Hakan'ın yüzündeki gülümseme kızın çıkışıyla yüzünde donarken Sinem tekrar konuştu. "Hayır yani canım çekmiş alıyorum, sana mı soracaktım?"

"Tamam, bir şey demedim. Sakin ol." dediğinde Sinem derin bir nefes verdi. Bakışlarını Hakan'dan kaçırıp reyonlara bakmaya devam ederken Hakan, kızın ona kızdığını anlayarak yanından uzaklaştı.

Sinem göz ucuyla onun gidişini izlerken Hakan'ın aniden sesini duydu. "Şimdi ne almam gerekiyordu anne, tekrar söylesene." Dinlemek istemese de ister istemez konuşmalarını duydu Sinem. "Tamam tavuk, şehriye, un, limon falan var." Hakan annesine yönelik konuşurken Sinem, Hakan'ın genizden gelen sesiyle kaşlarını çattı. Biraz önce de fark etmişti sesinin garip geldiğini ama sinirlendiği için takmamıştı. Malzemeleri de duyunca çorba için gerekli olduğunu anlamıştı. Muhtemelen çorbayı kendisi yapacaktı.

Hakan annesinin söylediği şeyleri alarak kasaya ilerlemeye başladı. Sinem'de işinin bitmesiyle birlikte kasaya ilerlediğinde ilk önce Hakan ücreti ödeyerek marketten çıktı ardından da Sinem. Hakan'ın onu beklediğini görünce şaşırsa da belli etmedi Sinem.

"Eşlik etmemde bir sakınca var mı?" Hakan'ın sorusuyla birlikte Sinem başını iki yana salladı. "Hayır." dediğinde Hakan, Sinem'in elindeki poşete bakarak konuştu. "Ver, ben taşıyayım." dediğinde Sinem bakışlarını Hakan'a çevirdi. "Çok şükür elim var, taşıyorum." dedikten sonra ekledi. "Hem sen hastasın galiba, hasta hasta sana taşıtacak değilim." dediğinde Hakan başını belli belirsiz salladı. "Ufak bir soğuk algınlığı." dedikten sonra aniden hapşurdu. "İyi yaşa." dedi Sinem küçük bir tebessümle. "Hep birlikte."

Hiç konuşmadan eve doğru ilerlerken Hakan'ın aklında dün, Sinem ve Bora'yı gördüğü an canlanmıştı. Sinem'in Bora'nın yanında nasıl güldüğünü hatırlarken sıkıntılı bir nefes çekti ciğerlerine. Yine de sesini çıkarmadan apartmana varıp oturdukları kata çıktıklarında bakışları birbirlerine doğru döndü. "O zaman iyi akşamlar." dedi Sinem hiç beklemeden. Hakan cevap verdi. "İyi akşamlar."

Sinem hiç beklemeden eve gireceği sırada içine sinmeyerek arkasını döndü ve kapısını açan Hakan'a baktı. "Sen çorba pişirmeyi biliyor musun ki?" diye aklındaki soruyu alelacele sorarken Hakan şaşırarak kıza baktı. "Yani, deneyeceğim." dediğinde Sinem içindeki merhamet duygusuna yenilerek kaçamak bir şekilde Hakan'a baktı. "İstersen ben pişirebilirim, yani yanlış anlaşılma olmasın sen bilmiyorsun diye." dediğinde Hakan gözlerini kırpıştırarak baktı Sinem'e. "Gerçekten yapar mısın?"

Sinem, Hakan'ın sorusu ile omuz silkti. "Yaparım tabii, insafsız değilim çok şükür." dedikten sonra Hakan'a doğru ilerleyerek elindeki poşeti almak için uzandı. Hakan tereddütsüz bir şekilde poşeti uzatırken mırıldandı. "Zahmet olacak sana da, gerçekten işin falan varsa ben yaparım." dediğinde Sinem başını omzuna doğru eğdi. "İşim yok, ayrıca zahmet olmaz." dedikten sonra evine doğru ilerlemeye başladı. Şimdi Pamir evdeyse falan hiç rahatsız etmek istemiyordu. Kendi evinde yapıp getirirdi. "Ben çorbayı yapıp getiririm sana, sende yatıp dinlen."

Hakan başını sallayarak onayladı Sinem'i. Bize gelip yap demek istiyordu ama kızı sinirlendirmemek için bir şey diyememişti. Çünkü ne zaman ağzını açsa ağzından istemsizce kızı sinir edecek cümleler çıkıyordu ve Hakan şuan laf yemek istemiyordu. Sinem eve girdiğinde Hakan'da hiç beklemeden evine girdi ve odasına doğru ilerledi.

Sinemse hızlı bir şekilde mutfağa girerek ilk önce tavuğu haşlanması için düdüklü tencereye koydu. Ardından çorba için gerekli malzemeleri hazırladı. Tavuklar piştiğinde suyuyla birlikte hızlı bir şekilde çorba hazırladı. Çorba tenceresini ve hazırladığı ıhlamur poşetini alarak evden çıktığında kapıyı çaldı. Kapı birkaç saniye içinde açıldığında Sinem karşısındaki Hakan'a baktı. Duştan yeni çıktığı belliydi, saçları ıslaktı ve ferah bir koku burnuna doluyordu. Ona kaçamak bir şekilde baktıktan sonra konuştu. "Tencereyi içeriye bırakayım, müsaitseniz."

"Müsaidiz, Pamir gelmedi daha." dediğinde Sinem başını salladı ve ayağındaki terliği çıkartarak içeri girdi. Bakışları evde dolaşırken şaşırmadan edemedi. Bu evde iki erkeğin yaşadığını düşündüğünde ev gerçekten toplu ve temizdi. Adımlarını mutfağa attığında tencereyi ocağın üzerine bıraktı. Hakan'ın ardından geldiğini duyduğu için mırıldandı. "Kaseler nerede?"

Hakan hızlı bir şekilde cevap verdi. "Üst dolapta." dediğinde Sinem uzanarak dolabın kapağını açtı ve kaseyi çıkardı. Hakan kalçasını masaya yaslamış Sinem'in hareketlerini izlerken istemsizce gülümsedi. Kıvırcık kısa saçlarının ona ne kadar yakıştığını düşündü. "Çorbanı burada mı içersin?" Sinem'in aniden arkasını dönüp ona bakmasıyla irkilerek kendini toparladı. Genzini temizleyerek başını salladı. "Burada içerim."

Sinem çorba kasesini bir limonla birlikte masaya koyduktan sonra beklentiyle Hakan'a baktı. Hakan, masaya oturarak çorbadan bir kaşık içerken aldığı tatla birlikte küçük bir tebessüm etti. "Gerçekten güzel olmuş, ellerine sağlık." dediğinde Sinem tatmin olarak gülümsedi. "Afiyet olsun."

Ardından evden getirdiği ıhlamurları ve suyu cezvenin içine koyduktan sonra ocağa yerleştirerek kaynaması için altını yaktı. Kalçasını tezgaha yaslayıp Hakan'a doğru döndüğünde çorbayı yarıladığını gördü. Yan profilini izlemeye devam ederken Hakan'ın ona bakmasıyla birlikte bakışlarını kaçırdı.

Ihlamur kaynadığında onu bir kupaya süzerek masaya bıraktı Sinem. Ardından Hakan'a bakarak emrivaki bir şekilde konuştu. "Bu ıhlamuru iç, biraz terletir ama iyi gelir." dediğinde Hakan başını salladı. "Sana da zahmet verdim böyle ama teşekkür ederim." dediğinde Sinem küçük bir tebessüm etti. "Zahmet değildi, umarım bir an önce iyileşirsin." dedikten sonra saate bakarak konuştu. "Ben gitsem iyi olacak, geçmiş olsun tekrardan."

Hakan oturduğu yerden kalktığında Sinem her ne kadar kalkmaması için ısrar etse de onu dinlememişti. Kapıdan onu uğurladıktan sonra Sinem eve girene kadar ardından bakmıştı. Son kez birbirlerini selamladıktan sonra Sinem kapısını kapattığında Hakan'da kapattı kapıyı. Sinem her ne kadar sert olsa da içinde bir yerlerde merhamet duygusu olduğunu biliyordu. Hakan'ın öyle kendi başına çorba yapıp içmesine gönlü razı gelmemişti...

 

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol'un anlatımından,

Önümdeki filtre kahveden bir yudum içerek elimdeki kağıda bakmaya devam ettim. İşin içinde teröristler vardı. Kamil beyi iş için ikna eden ve sonra öldüren kişi teröristti. Veysel'in söylediklerine bakılacak olursa onu kaçıran kişi, bu işin başındaydı. Veysel'den bir eşkal çizmesini istemiştik ve takma isminin Sancar olduğunu öğrenmiştik. Bu eşkali başta Pamir olmak üzere Hakkari'de bulunan tüm tugay ve taburlara gönderecektik. O adamı yakalama işi artık bizi aşıyordu.

Peki tırın içinde bulunan insanlar terörist miydi? Yoksa yalnızca kaçırılan insanlar mıydı? Bunun cevabını ancak Nuri denilen adamı sorguladığımızda ve Sancar denilen o pislik yakalandığında öğrenecektik. O insanları kaçırıp ne yapmışlardı, onlara itaat etmedikleri için mi öldürmüşlerdi yoksa başka planları mı vardı? Bana kalırsa işin maddiyat boyutunu Nuri denilen adam yürütüyordu ancak bundan nasıl bir çıkar sağlamışlardı bilmiyordum.

"Savcım, Nuri Pehlivanoğlu getirildi. Sorgu odasına indiriliyor." Cenk komiserin sesiyle birlikte bakışlarımı dosyadan çekerek cevap verdim. "Geliyorum." Oturduğum yerden kalkarak masadaki dosyayı aldım. Cenk komiserle birlikte sorgu odasına indiğimizde bakışlarım odanın içinde oturan Nuri beye ve yanındaki kadın avukata kaydı.

Daha fazla beklemeden odaya girdiğimde Nuri'nin yanındaki avukat kalkıp elini bana doğru uzattı. "Avukat Berfin Gündoğdu." dediğinde elini tutmadan direkt olarak karşılarına geçerek oturdum. Bu yaptığım harekete sinirlenmiş olacak ki elini kaşlarını çatarak indirmiş ve müvekkilinin yanına tekrardan oturmuştu. "Bu saatte apar topar evinden alınmış müvekkilim, kolluk kuvvetleri bir açıklama yapmamış. Burada olmamızın sebebi nedir savcım?" dedi bu saat kelimelerinin üstüne vurgu yaparak.

"Canım bu saatte sorgu yapmak istedi avukat, bir itirazınız mı var?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Berfin hanım başını iki yana sallarken ben bakışlarımı direkt olarak Nuri beye çevirdim. "40 ceset, bu zihninizde bir şeyler canlanmasına neden oldu mu Nuri bey?" dedim dikkatlice yüzüne bakarak. Nuri bey başını iki yana salladı. "Hayır, bir şey mi canlandırması gerekiyordu?" Soruma karşılık soruyla cevap verdiğinde büyükçe yutkundum. Zorlayacaktı belli. Soğukkanlıydı, 40 ceset lafını duyunca insan ister istemez tepki verirdi ama o buna çalışmış olmalı ki karşımda mimik oynatmadan duvar gibi duruyordu.

Önümde duran dosyadan Kamil Bey'in fotoğrafını çıkartıp adamın önüne uzattım. "Bu adamı tanıyor musunuz?" dedim sert bir biçimde. Nuri bey kafasını azıcık eğip resme göz ucuyla baktıktan sonra başını iki yana salladı. "Hayır, tanımıyorum." Demek ki her şeyi reddedecekti böyle. Fotoğraf adamın önünde dururken tahammülsüz bir biçimde konuştum. "Dikkatli bak."

"Savcım, müvekkilim neyle suçlanıyor acaba?" dediğinde ani bir şekilde Berfin hanıma döndüm. "Neden bir şey için suçlandığını düşünüyorsunuz, ifadeyi yalnızca suçlulardan mı alıyoruz?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Berfin hanım söylediğim cümle ile afallarken ona bakmaya devam ettim. Ardından ekledim. "Yoksa siz bir suçu olduğunu mu düşünüyorsunuz?" dediğimde hızlıca itiraz etti. "Hayır, sadece bu saatte olunca.." diye toparlamaya çalışırken Nuri beyin bakışları Berfin hanıma döndü.

Aralarında sessiz bir bakışma gerçekleşirken genzimi temizledim. "Tanıyor musunuz Nuri bey?!" dedim baskın bir şekilde. Bakışları bana dönerken yine başını iki yana salladı. "Tanımıyorum." dediğinde başımı iki yana salladım. "İsmi belki tanımanıza yardımcı olur, Kamil Göçer." dediğimde yine yüzünde mimik kımıldamadı.

"Siz öyle tanımadığınız kişilere milyonlar mı bağışlarsınız Nuri Bey?" dedim dalga geçer bir biçimde. Nuri Bey kaşlarını çatıp anlamaz gözlerle bana baktı. "Ne?" dediğinde cevap verdim. "Sizin hesabınızdan Kamil beyin hesabına 2 milyon aktarılmış, bildiğim kadarıyla böyle büyük miktar paralar imzasız aktarılmıyor." dedikten sonra dosyadan tekrar bir kağıt çıkardım ve Nuri beyin önüne koydum. "Ne tesadüf ki burada da sizin imzanız var, bundan da mı haberiniz yok?" dedim alayla.

Berfin hanım eline imza olan kağıdı alıp incelerken bakışlarımı Nuri beyin üzerinden çekmedim. Küçük bir panik ifadesi vardı yüzünde ama anlaşılması zordu. "Bu kadar büyük parayı aktardığınız kişiyi tanıyor olmalısınız." dediğimde Nuri bey cevap vermedi. O bana boş boş bakarken ben sinirleniyordum artık. Masada eğilerek direkt gözlerinin içine bakarak mırıldandım. "Kamil Göçer'i siz mi öldürdünüz?"

Sorduğum soruyla birlikte gözleri büyürken sözlerime devam ettim. "Parayı verdiniz, sonra öldüreyim paramı geri alayım dediniz belki." dediğimde başını iki yana salladı hızla. "Hayır! Hayır ben kimseyi öldürmedim." dediğinde yerimde doğruldum. "Size neden inanalım?" dediğimde gözlerindeki paniği gördüm. Evet şimdi köşeye sıkışmıştı, onun yapmadığını biliyorduk ama korkutmak her zaman işe yarardı.

"Siz öldürmediniz diyelim ama ben eminim sizin öldürdüğünüze." dedikten sonra ekledim. "O parayı neden verdiniz, öğrendiğim kadarıyla bir akrabanız da değil. Gerçi şu devirdi kim akrabasına milyonlar verir, değil mi?" dedim hem Nuri beye hem de Berfin hanıma bakarken. Nuri bey onu kurtarması için Berfin hanıma bakarken Berfin hanımın sesini duydum. "Elbette savcım, kimse kimseye vermez. Kamil bey ve Nuri bey ortak bir iş yaptılar, onun karşılığı o para."

Berfin hanımın cümlesiyle birlikte kaşlarımı çatarken konuştum. "Ne güzel avukat hanım, müvekkiliniz biraz önce tanımadığından bahsediyordu. Buradan yanlış ifade verdiğini ve adaleti yanılttığını söyleyebiliriz değil mi? Bunun sonuçlarını da biliyor olmalısınız." dedim sert ve kendimden emin bir biçimde. Berfin hanım sıkkın bir biçimde nefes verirken Nuri beyin sesini duydum. "Tanıyorum, avukatımın da dediği gibi bir teslimat işi yaptık. Fotoğrafta görünce tanıyamadım, ismini de öyle." diye kendince açıklama yaparken dik bir biçimde Nuri beye bakmaya devam ettim. Berfin hanım, Nuri beyin söylediği şeyle birlikte yüzünü buruştururken göz göze geldik.

Nuri bey söylememesi gereken bir şey söylemişti, teslimat işi yaptık demişti. İşte bu kadardı. İnsan cesedi taşımıyorlarmış gibi bir de teslimat diyordu. Kendi ağzıyla itiraf etmişti.

"Teslimat dediğiniz şeyde 40 tane insanın cesedi! Sanki mal taşıyormuş gibi bir de rahatlıkla teslimat diyorsunuz! Dalga mı geçiyorsun lan sen benle!?" dedim sesimi yükselterek. Nuri bey ani çıkışımla irkilirken bağırdım. "Ne yaptınız o insanlara!?" dediğimde hızlıca başını iki yana salladı. "Ben bir şey yapmadım yemin ederim, sadece teslimat için tırın ayarlanmasına yardımcı oldum." dediğinde Berfin hanımın dudaklarını birbirine bastırdığını ve gözlerini kapadığını gördüm sinirle.

"Cinayetin örtbas edilmesine yardımcı olduğunuzu itiraf ediyorsunuz yani. O İnsanlar neden öldürüldü, nereye götürülüyordu?" dedim tahammülsüz bir şekilde. Nuri bey sessiz kalırken Berfin hanım araya girdi panik içinde. "Müvekkilim sessiz kalma hakkını kullanacak savcım." dediğinde alayla burnumdan sert bir nefes verdim.

Nuri bey buraya getirilmeden önce dersine çalışmıştı. Kamille iş yaptık diyecekti, işle ilgili belki de sahte evraklar hazırlanacaktı ve delil olarak sunulacaktı. Ama Nuri bey kendi ağzıyla teslimat yaptıklarını söylemişti ve benim sorduğum soruyla da açık bir şekilde bu işin içinde olduğunun cevabını vermişti. Berfin hanımın bu çıkışı, Nuri beyin her şeyi açığa çıkarmasından kaynaklanıyordu. Bu adam daha fazla şey biliyordu ama avukatının zoruyla susuyordu.

Oturduğum yerden ayağa kalkarken mırıldandım. "Ben alacağımı aldım." dedikten sonra bakışlarımı Cenk'e çevirdim. "Nezarethaneye alın beyefendiyi, bir süre misafir edelim. Belki konuşmak ister." dedikten sonra odadan çıktım.

Cenk komiser peşimden gelirken ona doğru yönelerek konuştum. "Nuri beyin şirketine ve evine arama için ekipleri gönderin, bir şeyler biliyor bu adam. Arama iznini çıkarttıracağım şimdi." dedim Cenk komisere bakarak. "Emredersiniz savcım." diyerek beni onayladığında hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşmaya başladı.

Bu insanları kaçırmışlardı, bir şey için kullanmışlardı ve sonra yok etmek istemişlerdi. Hepsini bir tıra koyup tenha bir yerde yakmak istemişlerdi. Tırı ayarlayan kişi Nuri beydi. Kamil bey ise bu işe isteksiz girdiği için anayolda tırı yakmıştı hızlı bulunması için. Böyle yaptığı içinde öldürülmüştü.

Bu insanların üzerinde bir şeyler denendi diye düşünsek vücutlarında öyle bir şeye rastlanmamıştı. Yalnızca kollarında iğne yapıldığına dair bir emare vardı, onunla da zehirlenmişlerdi. Belki de bir zehir deniyorlardı, zehrin insanlar üzerindeki etkisini gözlemlemek için kaçırmışlardı o insanları. Öyle olması çok daha kötüydü. Bu adamın itiraf etmesini sağlayacak bir yol bulmalıydık.

 

 

 

⁎⁎⁎⁎⁎

Nöbet bitimi eve gelmiş ve bir güzel dinlendikten sonra hazırlanmaya başlamıştım. Yemek için şık bir yere mi gidiyorduk bilmiyordum yine de özenle hazırlanmıştım. Üzerime siyah kolları tüllü bir elbise giymiş, saçlarımı maşalayarak sırtımdan dökülmelerini sağlamıştım. Buğulu bir göz makyajının ardından dudaklarıma koyu kırmızıya yakın bir ruj sürmüştüm. Üzerimdeki elbise sinema için fazla olsa bile öncesinde yemeğe gideceğimiz için bunu giymekte karar kılmıştım.

 

Nisan ayına giriş yaptığımız için havalar biraz yumuşamıştı ama yine de soğuktu. Bu yüzden üzerime siyah bir kaban ve dizlerime kadar uzanan siyah topuklu bir bot giyerek kombini tamamladım.

"Vay vay vay annen, baban terörist mi bomba gibi kız yapmışlar." Sinem'in alayla söylediği şeyle birlikte güldüm. "Şunun dediği lafa bak ya." dediğimde Sinem elimden tutarak beni kendi etrafımda döndürdü. "Pamir beyefendi çok şanslı, şuna bak fıstık gibi kızsın maşallah." dediğinde cevap verdim. "Ay utandırıyorsun beni." dediğimde Sinem sırıttı. "Utanma utanma, hadi git bakalım sevdiceğine. Aşağıda bekliyor seni. Ayrıca çokça eğlen, her zaman denk gelmiyor bak."

"Sen ne yapacaksın? Sürekli seni evde bırakmak içime sinmiyor." dedim Sinem'e bakarak. Sinem ise elini kaldırarak salladı. "Ohoo ben bulurum bir şeyler, sen keyfine bak." dediğinde aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Hakan hala hastadır, sende onun yanına gidersin olmadı." diye ima ile bakarken Sinem kaşlarını çattı. "O bakış ne öyle imalı imalı, çocuk hastalanmış ne yapsaydım bana ne mi deseydim?" dediğinde güldüm. "İyi yapmışsın canım, tabii hasta insan bırakılmaz öyle."

"Ay hadi hadi git artık, bende ayaklarımı uzatayım bir güzel." diyerek beni omzumdan kapıya doğru ittirirken alınmış gibi yaparak konuştum. "Şuna bak ya kovulduk resmen. Gidiyorum." dedikten sonra kapıyı açtım. Sinem gülerek cevap verdi. "Hadi canım, hadi."

Verdiği cevaba gülerken merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. O sırada merdivenlerden çıkan abimi gördüğümde abim baştan aşağı bana bakarak mırıldandı. "Bu güzelliği inşallah aşağıdaki şahsa borçlu değilizdir." dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Abim ise iç çekerek konuştu. "Cevabını bildiğim bir soru sordum." dedikten sonra birkaç merdiven daha çıkarak yanıma ulaştı ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Mutlu olduğunu bildiğim için bir şey demiyorum, keyfine bak." dedikten sonra dudaklarını alnıma yaslayarak öptü.

"Abi sen iyi misin?" diye yüzüne merakla baktım. Normalde bir sürü laf söyleyip hem beni hem Pamir'i gıcık ederdi. Merakla yüzüne bakarken abim kaşlarını çattı. "Sana da iyilik yaramıyor be kızım, illa laf mı sokayım." dedikten sonra ekledi. "Yine mi o çocuğun yanına gidiyorsun sen, gitme mi dememi istersin?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Tamam demedim bir şey, hadi ben kaçtım." dedikten sonra merdivenlerden inmeye koyuldum. Abimin gülüşünü duyarken onlara hiç bakmadan apartmanın çıkışına ilerledim.

Apartmandan çıktığım an arabasını binanın önüne getirmiş ve kalçasını kaputa yaslayarak benim gelmemi bekleyen adamı gördüm. Kabanının altından görünen siyah gömleği kumral teninin bir kısmını kapatmıştı. Ancak açık olan yakasından tenini gayet net görüyordum. Çok yakışıklı görünüyordu.

Ayakkabımdan çıkan topuk sesiyle birlikte bakışları bana dönerken gözbebeklerinin büyüdüğünü gördüm. Ona doğru yaklaşırken o da yaslandığı yerden doğrularak birkaç adımla bana yaklaştı. Tam önünde durduğumda mırıldandım. "Selam." Pamir bakışlarını üzerimden çekemezken benim biraz önce söylediğim şeyi es geçerek konuştu. "Harika görünüyorsun.."

Yüzümde ufak bir tebessüm oluşurken gözlerimi gözlerinden çekmeden cevap verdim. "Sende çok yakışıklısın, haksızlık bu. Şimdi herkesin gözü üzerinde olacak." dediğimde Pamir gözlerime baktı. "Senin yaptığın haksızlık değil mi?" dediğinde ufaktan kaşlarım çatıldı. Pamir ise ellerini belime sararak bakışlarını dudaklarıma indirdi. Aramızdaki mesafe azalırken nefesini dudaklarıma vere vere konuştu. "Ben şimdi nasıl odaklanacağım?"

Yaptığı hareket üzerimde büyük bir etki bırakırken yutkunmadan edemedim. Pamir ise devam etti sözüne. "Mesela bu ruju bozmadan nasıl dayanacağım ben?" diyerek bakışlarını usulca gözlerime çıkartırken elimi omzuna yasladım ve fısıldadım. "Boz o zaman." diyerek istekle ona bakarken Pamir ona sunduğum bu teklif karşısında sırıttı. Dudaklarıma yaklaşırken gözlerimi kapatıp kendimi ona bırakacağım sırada dudağımla yanağım arasında hissettiğim dudaklar büyük bir hayal kırıklığı yarattı üstümde.

Pamir'in dudaklarının uzaklaştığını hissederken gözlerimi açıp ona anlamaz bir biçimde bakarken Pamir mırıldandı. "Abin camdan bakarken bunu yapmam doğru olmazdı." dediğinde şokla bakakaldım. Pamir elini belimden çekip kapıyı açmak için arabaya yönelirken bakışlarım istemsizce abimin bulunduğu daireye yöneldi.

Balkonda, elindeki sigarasıyla film izler gibi bizi izliyordu. Utanarak bakışlarımı kaçırırken hiç beklemeden Pamir'in benim için açtığı kapıdan arabaya bindim. Emniyet kemerimi takarken Pamir'de kendi tarafına geçerek oturdu ve kemerini takarak arabayı çalıştırdı ve lojmanın çıkışına ilerledi.

"Nereye gideceğimize karar verdin mi?" diye sorduğumda Pamir başını salladı olumlu manada. "Evet, her zamankinden farklı şık bir yere gidelim diye düşündüm." dediğinde omuz silktim. "Seninle olduktan sonra nerede yediğimizin bir önemi yok." verdiğim cevapla birlikte Pamir elimi tutarak dudaklarına götürdü ve uzunca öptü.

Çok uzun sayılmayacak bir yolculuğun ardından mekana geldiğimizde kapıda bir görevli karşıladı bizi, İlk önce üzerimizdeki kabanları aldıktan sonra Pamir'in rezervasyonuna göre oturacağımız yeri bize gösterdi ve yanımızdan uzaklaştı. Çok kalabalık değildi ancak yine de insan yoğunluğu vardı, belli ki sevilen bir yerdi ve epey şıktı. Kulağı rahatsız etmeyen hatta hoş gelen bir melodi geliyordu arkadan. Buraya daha önce gelmemiştim.

 

Pamir sandalyemi çekip oturmama yardımcı olurken nazikliği karşısında gülümsedim. Ben zaten onun yanında gülümsemeden duramıyordum ki. İnsan kalbini böyle delicesine attıran birinin yanında nasıl gülmezdi?

Yerime geçip oturduğumda Pamir'de karşıma geçti. Garson menüleri getirip bize uzattığında menüden damak tadıma uygun lezzette bir yemek seçtikten sonra sırayla istediğimiz şeyleri söyledik. Pamir ayrıca kırmızı şarap siparişi verdiğinde şaşkınca baktım ona. Ben arkadaşlarımla falan içerdim ama onun daha önce içtiğini hiç görmemiştim. Garson şarabı getirip bardaklarımıza koymak için uzandığında Pamir ondan önce davranarak şarabı aldı ve kadehlere koymaya başladı.

"Daha önce içki içtiğiniz görmedim." merakla gözlerine bakıp cevap verirken Pamir göz ucuyla bana baktı. "İçmiyorum zaten." dedikten sonra ekledi. "Yani günlük hayatımda pek fazla kullanmıyorum, arkadaşlarla takıldığımızda falan. Bir de özel günlerde." dediğinde kaşlarım çatıldı. Aklımda bugünün tarihini düşünürken kafam karışık bir biçimde Pamir'e baktım. "Bugün özel bir gün mü?"

Pamir elindeki şişeyi masaya bıraktıktan sonra kendi kadehini kaldırdı ve bana doğru uzattı. Ona uyum sağlayarak bende kaldırıp ona doğru uzattığımda hala merakım giderilmemişti. "Geçtiğimiz üç yılda yan yana olmadığımız çok fazla özel gün geçti. Senin mezuniyetin, doğum günlerimiz, tanışma yıldönümümüz, sevgililik yıldönümümüz.." diye özel günlerimizi sayarken gülümsedi. Gözbebekleri titreyerek bana bakarken devam etti sözlerine. "Bugün bir başlangıç olsun, o günleri hep bugün gibi hatırlayalım ve bundan sonra yan yana geçireceğimiz her yıldönümü de bugün olduğu gibi güzel geçsin."

Düşüncesi karşısında kalakalırken Pamir küçük bir tebessüm etti. "Nice yan yana ve mutlu olduğumuz günlere." diyerek kadehini kadehime tokuşturup bardağı dudaklarına götürdüğünde bende onun gibi şaraptan bir yudum içmeden önce mırıldandım. "Birlikte olacağımız tüm güzel günlere.." Bunca yıl birlikte geçiremediğimiz zamanları düşünmesi ve telafi etmeye çalışması o kadar güzeldi ki, bir kez daha iyi ki dedirtmişti bana.

"Sen nasıl bir adamsın böyle?" dediğimde Pamir dişlerini göstererek gülümsedi. Masadaki elimin üzerine elini kapatıp cevap verdi. "Çok aşık ve karşısındaki kadının gözlerinin içinin gülmesi için her şeyi göze almış bir adamım." verdiği cevap içimi daha da kıpır kıpı ederken ona karşılık verdim. "Bende sana çok aşığım."

Birbirimize bakarken yemeklerimizin gelmesiyle birlikte yemeğimizi yemeye koyulduk. Bakışlarım kaçamak bir şekilde Pamir'e düşerken onun ilk günlere göre daha iştahlı olduğunu fark etmem içimde çiçekler açmasına neden oluyordu. İyileşiyordu, onu ilk gördüğüm halinden farklıydı. Daha iyiydi ve bu beni çok mutlu ediyordu. Hiç iyileşemeyeceğimizi düşünürken birlikte bir şeylerin üzerinden gelmemiz çok güzeldi.

Dertten uzak, davalardan uzak, kötü düşüncelerden uzak sevdiğim adamla karşılıklı havadan sudan sohbet etmek en ihtiyacım olan şeydi ve bugün Pamir sayesinde bu da gerçekleşiyordu. "Burçe'ye sana verdiğim ders notundan bahsetmişsin, bir güzel trip yedim." Pamir sitemli bir şekilde konuşurken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ama ne yapayım notları sordu, söylemek zorunda kaldım."

"Abi sende ne yere bakan yürek yakanmışsın, yengeme notları vermişsin. Hatta onunla ders bile çalışmışsın, ben senin kardeşin değil miyim? Nerede adalet?" Sesini inceltip Burçe'yi taklit ederek konuşurken sesli bir şekilde güldüm. O kadar komikti ki. "Rezil oldum sayende kardeşime, 40 gün bunun tribini atıp dalgasını geçecek."

"Ben anlatmadım ders çalıştığımızı, Sinem anlattı. Biz yan yana ders çalışıp onu dışlayınca içine oturmuş." dedim gülerek. Pamir başını iki yana sallarken güldü. "Hayır, ders çalışmıyordum ki ben. Sadece seni izliyordum, şimdi ne çalıştın diye sorsan cevap veremem." dediğinde başımı salladım. Biliyordum beni izlediğini, kaç kere yakalamıştım beni izlerken. Her defasında uyarmama rağmen Pamir izlemeye devam etmişti.

Konuşarak yemeğimizi yedikten sonra birer tane de tatlı sipariş etmiştik. "Şimdi sen diyorsun ki abim bu Işık hanımdan hoşlanıyor, vay kayınçoma bak sen." Pamir muzip bir şekilde gülerken başımı omzuma doğru eğip konuştum. "Belki de öyle olmasını istiyorum, çaktırmıyor ama abimde kolay günlerden geçmedi." dediğimde Pamir merakla baktı bana. Haberi yoktu muhtemelen olaylardan. "Duru meselesini biliyor musun?" dediğimde Pamir başını iki yana salladı. Bilmemesi normaldi.

Derin bir nefes alarak cevap verdim. "Abimin eski sevgilisiydi, bayağı seviyordu onu. Ciddilerdi de, ama kızı bir görsen yani ukala falan abim ne buldu bende anlamadım." dedim araya kendi yorumumu katarak. Pamir gülmemek için kendini zorlarken mırıldandı. "Görümcelik damarın kabarmış anlaşılan." dediğinde kaşlarımı çattım. "Hiçte bile, görsen sende sevmezdin." dedim. Tabii bana neler söylediğini bilmiyordu. Bunu es geçerek devam ettim sözlerime. "Abim sürpriz yapmak için gelmişti bize, tabii Duru'ya da sürpriz yapacaktı ama olan kendisine oldu, sürpriz ona yapıldı."

Pamir anlamış gibi yüzünü buruştururken konuştu. "Şimdi üzüldüm gerçekten, ben bilmiyordum." dediğinde iç çektim. "Yani o yüzden mutlu olmasını ve o kızı tamamen unutmasını istiyorum. Gerçi unuttu gibi, gözlerinde eskisi gibi bir ifade görmüyorum aksine ışıl ışıl." dediğimde Pamir cevap verdi. "Hakkında hayırlısı olsun, mutlu olsun isterim." dedi Pamir üzgünce.

Ona doğru bakarken takılmadan duramadım. "Kayınçosuna da kıyamazmış hiç." diyerek gülerken Pamir'de güldü ister istemez. "Kıyamam tabii, arkadaşım o benim." dedikten sonra ekledi. "O zaman bu haberi Hakan'a vereyim."

Anlamaz bir biçimde baktım Pamir'e. "Ne haberi?" dediğimde Pamir sırıttı. "Bizimki Bora ve Sinem arasında bir şeyler olduğunu düşünüyor." dediğinde şaşkınlıkla ağzım açıldı. "Abim ve Sinem mi?" derken gözlerimin önüne gelen görüntüyle başımı iki yana salladım hızlıca. Düşüncesi bile iyi değildi. "Sinem, abi diyor. Ne bir şeyleri?" diye karşı çıkarken Pamir omuz silkti. "Erkeklerin kafası sizinki gibi çalışmıyor güzelim. Kendi kendine gelin güvey olmuş işte." dediğinde aklıma geçen gün yaptığı şey geldiğinde şimdi anlamıştım neden öyle tepki verdiğini.

"Söyleme." diye Pamir'e baktığımda kaşlarını çattı. "Neden?" dediğinde sırıttım. "Öyle sanmaya devam etsin, kıskansın bakalım. Onlarda da var bir şeyler, olacaklar inanıyorum ben." dediğimde Pamir başını iki yana salladı. "Olmaz, söylerim ben kardeşim o benim. Hem bize o kadar yardım etmişken şimdi olmaz." Pamir cümlelerini sıralarken tek kaşımı kaldırdım. "Hani hanıma hizmet vatana hizmetti? Sen benim sözümü dinlemeyecek misin yani?"

Gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken Pamir gözlerini kapatarak başını geriye doğru eğdi. "Ama sen beni çok kötü yerden vuruyorsun be güzelim." dediğinde masumca gülümsedim. "Ama sen söylemiştin bunu." dediğimde Pamir sıkıntılı bir nefes verdi. "Tamam söylemeyeceğim." Zaferle gülerken Pamir önündeki su bardağından su içti.

Tatlılarımızı yedikten sonra hesabı ödeyerek dışarı çıkmıştık. Pamir gideceğimiz sinema salonunun yakın olduğunu söylediğinde el ele, yürüyerek gitmek istemiştim ve o da kabul etmişti. Şimdi lambaların aydınlattığı sokakta, sessizlik içinde huzurla yürüyorduk.

Sessizliğin içinde aniden yankılanan bildirim sesiyle Pamir cebinden telefonunu çıkardı. Ekranı açarak gelen bildirime bakarken kaçamak bir biçimde yüzüne baktığımda yüzünde ufakta olsa bir rahatlama ifadesi görmemle birlikte mırıldandım. "Önemli birinden mi, sanki rahatladın gibi." dediğimde Pamir tek eliyle birkaç cümle mesaj yazarken birkaç saniye bana dönerek cevap verdi. "Yoo, önemli bir şey yok. Her zamanki şeyler."

Fazla üstelemeden onu onaylarken aklıma gelen şeyle konuştum. "Hangi filme gideceğiz?" dediğimde Pamir cevap verdi. "Romantik bir film, sen seversin." dediğinde gülümsedim. Evet severdim. "İsmi ne?" diye sorgularken Pamir bana doğru baktı. "İkinci şans." dediğinde filmi duyup duymadığımı kafamın içinde sorgulamaya başladım. Mesleğim gereği çok vakit bulamadığım için filmlere hakim değildim.

Kısa bir yürüyüşün ardından bir binanın önünde durduğumuzda binaya bakarak konuştum. "Geldik mi?" dediğimde Pamir beni onayladı. Bir alışveriş merkezinde sinemaya gideceğimizi düşündüğümden böyle bir yer beklememiştim. El ele içeri girdiğimizde salona girmeden önce Pamir'in biletleri bana uzattığını gördüm. "Al sen bunları yerimize geç, ben lavaboya gidip geliyorum. Oradan da mısır falan alırım." dediğinde ses tonundan epey bir gerginlik sezmiştim. Bunu önemsemeden biletleri alıp dediği gibi içeri girdim.

İçeri girdiğim an kalabalıkla karşılaşmayı beklerken kimsenin olmaması kaşlarımı çatmama neden olurken etrafa baktım. Bildiğimiz sinema salonuydu. Belli ki kimse gelmemişti. Hukuk fakültesinde okurken ben, Sinem ve bir arkadaşımız daha sinemaya gitmiştik ve salonda yalnızca üçümüz olup filmi o şekilde izlemiştik. Yine öyle bir şey olma ihtimali vardı. Hem böylesi daha iyiydi, baş başa olurduk Pamir ile.

(Şarkıyı özellikle burada açarsanız daha etkili olacaktır... İyi okumalar)

Bilet numarasına baktığımda yerimizin ortalarda olduğunu fark ederek oraya ilerledim. Yerime oturup bakışlarımı kapıya doğru çevirdim Pamir'e bakmak için. O sırada aniden etrafın aydınlanması ile birlikte bakışlarımı kocaman ekrana çevirdiğimde bembeyaz bir ekranda yazan yazıyı gördüm. 'İkinci Şans' Filmin başlamasıyla birlikte dikkatimi oraya verirken duyduğum ses şaşkınlıktan yutkunamama neden oldu. "Bu film, hayatımın aşkıyla bizim hikayemizi anlatmaktadır. Keyifli seyirler dilerim."

Pamir'in kurmuş olduğu cümlelerin ardından ekranda ilk tanıştığımız zamanlardan kalan bir fotoğraf belirdi. Oturduğum yerden ayağa kalkarken hala üzerimdeki şaşkınlığı atabilmiş değildim. "15 Ocak 2019, onunla tanıştığım ilk gündü. Adının Devrim olduğunu öğrendiğim kadının hayatımda devrim niteliğinde değişiklikler yapacağından, onu canımdan bile çok seveceğimden habersizdim.."

Söylediği cümlelerle gözlerim dolmaya başlarken sonra kafede buluştuğumuz fotoğraf geldi ekrana. "12 Şubat 2019, ilk buluşmamız.. Onunla buluşmak için can attığım anlardan biriydi, bu buluşmadan sonra sürekli yan yana olacağımızdan ve ondan kopamayacağımdan emindim.."

Sonra diğer tüm buluşmalarımızın fotoğrafları teker teker ekranda kaymaya başladı. "18 Şubat 2019, 28 Şubat 2019, 9 Mayıs 2019, 12 Mayıs 2019, 21 Mayıs 2019 ve benim için en önemli tarih; 29 Mayıs 2019. Yanlış anlaşılmasın, onunla olduğum her tarih benim için önemli, özel. Ama bu tarih ona çıkma teklifi ettiğim tarih, kalbimi delicesine attıran o kadının benim gibi hissedip hissetmediğine emin olmadığım, ondan olumsuz bir cevap alacağım korkusuyla bittiğim tarih. Neyse ki hiçbir şey korktuğum gibi olmamıştı, onunda beni sevdiğini verdiği cevaptan anlamıştım ve o gün dünyanın en mutlu adamı olmuştum."

Ben ona bir defter oluşturmuştum, defterde hissettiğim her şeyi yazmıştım. Pamir benim duygularımı en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti ve şimdi sıra bendeydi, onun duygularını bilsem de ağzından duymak bir başkaydı.

Ellerimi koltuğa yaslamış yaşlı gözlerle ekranı izlerken birçok fotoğraf karesi geçmeye başladı ekrandan. Birlikte ders çalışırken, lunaparka gittiğimizde, sinemaya gittiğimizde, yemeklere gittiğimizde, aile buluşmalarımızda çekilen, abimle, Burçeyle, Sinemle, Hakanla ayrı ayrı çekindiğimiz birçok fotoğraf karesi... "Onunla geçirdiğim günler, anılarımız benim hayatımın en mutlu dakikalarıydı. Bir insan bu kadar sevilir mi diye hep düşünürken onunlayken bunun cevabını çok iyi anlamıştım."

Geçmiş anılarımız zihnimde canlanırken bir yandan ağlayıp bir yandan da güldüm. Garip duygular içindeydim. Çok güzel günlerdi.. Ekranda tekrar bir fotoğraf karesi çıktığında uzun uzun baktım kareye. Pamir'in Hakkari'ye gittiği gün, hayatımızın değiştiği gün.. "Bu fotoğraf senden ayrıldığım, aramıza yıllar gireceğini bilmeden çekindiğimiz fotoğraf.. Belki de bundan sonra hayatımız değişti.. Aramızda uzaktan uzağa bir ilişki devam etti, ben onun beni uzakta olsam bile sevmesi cesaretine bir kez daha aşık oldum.."

Sözlerinin bitmesinin ardından Hakkari'ye, Pamir'in rütbe törenine gittiğimizde otel odasında onun göğsünde uyuyakaldığım fotoğraf belirdi ekranda. "O gecenin son gecemiz olduğunu ikimizde sonradan anladık.. Ben o gecenin son gecemiz olacağını düşünerek tüm gece gözümü kırpmadan onu izledim, yüzünü zihnime kazıdım, kokusunu ciğerlerime hapsettim, o benim kollarımda mışıl mışıl uyudu.. 18 Ocak 2020, o gece ona veda ettiğim geceydi.."

O anları düşündüğümde gözyaşlarım ardı arkası kesilmeden akmaya devam ederken nefes alamadığımı hissettim. O benimle vedalaşırken ben vedalaşamamıştım. Son kez o günlerde sarılmıştım ona, son kez kokusunu içime çekmiştim aramıza yıllarca ayrılık gireceğini bilmeden. Ve 1 Mart 2020... Onun şehit haberini aldığım tarih, ayrılık o gün başlamıştı bizim için.

Ekran bir süre için karardığında gözyaşlarımı temizlemeye çalıştım. Karanlık kısa sürerken ekranda saldırıya uğradığım gece, onunla karşılaştığımız ilk gün uzaktan çekilmiş bir fotoğraf belirdi. "Kıyametimin başladığı gün: 4 Ocak 2024... Onun gözlerinden yabancı olduğumu anlamam, sözlerinden beni sildiğini hatta nefret ettiğini düşünmem, bana bakarken aşkla parıldayan gözlerinin öfkeyle parıldadığı o gün, içimdeki tüm umutların tükendiği gündü.. Ama haklıydı, ben ondan gülümsemesini çalmıştım."

Başımı iki yana sallayarak reddederken ekranda sadece benim olduğum resimler ardı ardına ilerledi. "Zor, acılı, kalp kıran, umutlarımın tükendiği günler geçti.. Bana tekrar güvensin, beni sevsin, gözlerinde yine aşk dolu parıltılar göreyim diye çabaladığım günler.." dedikten sonra bir fotoğraf belirdi. Onun sözlerine dayanamayıp onu öptükten sonra yine uzaktan çekilmiş fotoğrafım. Gerçekten yüzümdeki gülümseme o kadar samimiydi ki, gözlerimim içindeki parıltıları buradan bile görüyordum. " 29 Şubat 2024, beni affettiği, tekrar gözlerimin içine aşkla baktığı, dudaklarında samimi tebessümü olduğu gün, çok özlediğim o kadını tekrar kazandığım gün, iyileşmeye başladığım o gün. Bana verdiği ikinci şansın ilk günü."

Dudaklarımda istemsizce bir tebessüm oluşurken birçok fotoğraf geçti yan yana olduğumuz. Hepsinde de ikimizin yüzünde tebessümler eksik değildi. Hastanede yattığım o günler, ayrı geçirdiğimiz zamanlar yoktu bu filmde. Acı çektiğimiz tarihlere yer yoktu.

O fotoğrafların ardından bugün yemek çıkışında, görevliye çektirdiğimiz fotoğraf belirdi. Bu fotoğrafı görünce bu videoyu ne zaman hazırladığı sorusu zihnime düşmüştü. Dün bana buluşalım mı derken tüm bunları mı hazırlamıştı?

 

 

 

"Ve 10 Nisan 2024... Bizim için önemli olan o günlerden bir tanesi.. Sevdiğim kadının gözlerinin içine bakarken onu ne kadar çok sevdiğimi haykırdığım, ona belki de hayatımızı değiştirecek o soruyu sorduğum gün..." Söylediği cümleler soru işaretleriyle kaşlarımı çatmama neden olurken ortalıkta bir sessizlik oluştu. Ekranda hala fotoğrafımız varken salonun kapısının açıldığını duydum. Bakışlarım kapıya doğru döndüğünde elinde çiçek buketiyle yanıma gelen Pamir'i gördüm.

Gözleri yüzümde itinayla dolaşırken aşkla baktım ona. Kalbim mutluluktan ve heyecandan öyle hızlı atıyordu ki anlatamazdım. Elindeki çiçek buketini koltuklardan birine bırakırken gözlerini gözlerimden çekmeden dizlerinin üzerine çöktü. Yaptığı hareketle büyükçe yutkunurken elinde tuttuğu kutuyu görebileceğim bir hizaya getirerek kapağını açtı. Kutunun kapağı açıldığı an ışığın aydınlattığı baget yüzüğü gördüm.

Heyecandan ellerimin titrediğini hissederken Pamir genzini temizledi. "Yıllarımız ayrı geçse de beni hep sevip, kalbinde aşkımı büyüten, anılarımızda beni yaşatan, her şeye rağmen benimle olmayı kabul eden güzeller güzeli sevgilim..." dedi sesi titreyerek. Sesinden de, yüzük kutusunu tutan elinin titremesinden de benim kadar heyecanlı olduğunu anlamamak imkansızdı. "Benimle evlenir misin, benimle evlenip ailem olur musun?"

Sorduğu soru gözlerimden yaşlar akmasına neden olurken yüzümdeki gülüşe engel olamadım. Pamir gözbebekleri titreyerek cevabımı beklerken elimle eline doğru uzandım. Bizim beklememize gerek yoktu ki, ben onu tanıyordum, o beni tanıyordu. Sevgisinden emindim, güvenim tamdı. Ayrıca hayat bu kadar kısayken, anıları yaşamak varken neden reddedecektim ki. "Evlenirim.. Senin her şeyin olurum.." dedim sesimi kendim bile duymazken. Ama Pamir duyarak gülümserken oturduğu yerden kalktıktan sonra kutudan yüzüğü çıkardı ve parmağıma taktı.

Ağlayarak yüzüğe bakmaya devam ederken yüzümde Pamir'in elini hissettim. Bu sefer üzüntüden değil, mutluktandı gözyaşlarım. Sevildiğimi iliklerime kadar hissetmiştim. Pamir'in şehit olduğunu öğrendiğimde onunla birlikte tüm hayallerimde toprağa girmişti ve şimdi o karşımdaydı ve hayal ettiğim anlardan birini yaşıyordum. Bunu kelimelere dökemezdim. "Mutluluktan bile olsa, gözyaşlarının akmasına kıyamıyorum." Gözyaşımı parmağıyla temizlerken kolumu boynuna sararak sıkıca sarıldım.

Pamir belimi sıkıca sarıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirirken kulağıma doğru mırıldandı. "10 Nisan 2024, sevdiğim kadın bana evet dedi. Bu, dünyanın en mutlu adamı olduğum 2. andı. İyi ki birtanem, iyi ki bana evet dedin.." Dayanamayarak sesli gülerken kollarımı ona sıkıca sardım ve onun gibi olayı hikayeye dökerek konuştum. "10 Nisan 2024, sevdiğim adama evet dedim. Ona evet dediğim an içimdeki hayaller tekrar yeşermeye başladı."

'Hayal etmeyi bırakalı çok uzun zaman oldu, geleceği düşünmek için bir sebebim yoktu uzun zamandır.' Pamir ile barışmadan önce ağzımdan dökülen cümlelerdi bunlar. Pamir'de bana 'Birlikte hayal kuracağız ve bunları gerçekleştireceğiz.' demişti. İşte bunun ilk adımını atmıştı, ben artık hayal kurmaya başlamıştım. İkimiz için olan hayaller.. Sözünü tutmuştu.

Kollarımı usulca boynundan çekip gözlerine baktığımda gözyaşlarının vermiş olduğu pırıltılıyı gördüm. Ona söylediğim o cümleleri eminim ki o da hatırlamıştı ve verdiği sözü tutmanın sevinciyle oluşmuş pırıltılardı bunlar.

Pamir tek elini belimden çekmeden biraz önce koltuğa koyduğu çiçeği alıp bana uzatırken elime alarak burnuma götürdüm ve derin bir nefes aldım. "Çok güzeller.." dediğimde Pamir bakışlarını benden çekmeden cevap verdi. "Senin kadar değiller.." Gözlerimin içi gülerek yüzüne bakarken burnumu çekerek konuştum. "Bütün bunları ne zaman ayarladın?"

"Tek başıma değildim elbette yardım aldım, beğendin mi?" dediğinde kaşlarımı çattım hafifçe. "Beğenmek mi? Bayıldım, o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Hem o video bizim hayatımız nasıl beğenmem." dediğimde Pamir gülümsedi. "Sevindim."

Elimi havaya kaldırıp parmağımdaki yüzüğe bakarken heyecanla konuştum. "Şimdi evleneceğiz yani biz öyle mi?" dediğimde Pamir başını salladı. "Evet.. Sevgilimdin, nişanlım olacaksın sonra da karım." içten bir şekilde söylediği cümle ile çiçeği kenara koyarak iki elimle Pamir'in yanaklarını tuttum ve gözlerinin içine baktım. "Seni öyle çok seviyorum ki." dediğimde Pamir içi gidermişçesine gözlerime bakıp cevap verdi. "Bende seni çok seviyorum."

Hiç beklemeden dudaklarımızı birleştirip alt dudağını dudaklarımın arasına alarak emmeye başladım. Tek elimi yanağından çekerek ensesine götürüp ensesindeki traşlı saçlarını okşarken Pamir'de üst dudağımı emmekle meşguldü. Belimdeki elinin baskısını artırıp beni kendine iyice yaslarken dilini araya katarak öpüşmemizi derinleştirdi. Hissettiğim yoğunlukla kendimi iyice ona kaptırırken elimle saçlarını okşamaya devam ettim...

 

 

 

⁎⁎⁎⁎⁎

"Benimle uyusana bu gece.." Pamir'in söylediği bu cümle ile kendimi onların evinde bulmuştum. Hakan'ın olmasından tereddüt ettiğimde Pamir, onun nöbette olduğunu söylemişti ve bende bir güzel ikna olmuştum. Aşk çok başka bir şeydi, savcıyken insanlar beni ikna ederken zorlanırken Pamir ile olduğumda benim ikna edilmeme bile gerek yoktu. Onunla her şeye tamamdım.

Pamir'in yatağında birbirimize dönük bir şekilde uzanırken elim Pamir'in yanağındaydı.. Tıraş olduğu için pürüzsüz olan teninde elimi gezdirirken yüzünü izliyordum küçük bir gülümsemeyle. Pamir'in ise gözleri kapalıydı ama uyumuyordu biliyordum.

"Sence ailelerimiz ne diyecek?" dedim aramızdaki sessizliği bozarak. Pamir gözlerini usulca aralarken gözleri direkt gözlerimi buldu. Bu soruyu sormak istememiştim ama zihnimi kurcalıyordu. Mesela babam hala tavırlıydı, sonra Halide hanım her ne kadar benden özür dilese de beni kabullenecek mi bilmiyordum. "Hiçbir şey demeyecek, onlarda bizim bir gün evleneceğimizi biliyorlardı. Bu ilişkinin sonu öyle ayrılıkla sonlanmayacaktı, evlilikle sonlanacaktı."

"Yine de tedirginim.." dedim açıkça. Pamir elini yanağıma getirip okşarken cevap verdi. "Belki tedirgin olmakta haklısın ama biz bununda üstesinden geleceğiz, ne demiştik? Birlikte olduğumuz sürece her şeyin üstesinden geliriz." dediğinde başımı salladım. İçimdeki inanç tekrar yeşermişti.

Pamir elini belime atarak beni kendine çektikten sonra başını boyun girintime sokarak koluyla sıkı sıkı sardı. Kokumu içine çekerek konuştu. "Ne zamandır kokunla uyumayı bekliyorum ben, şimdi tadımızı kaçıracak şeyler konuşmayalım." dediğinde aklımda hastanede parkasını yıkayacağımı söylediğimde dediği cümleler yankılandı. 'Kokunla uyumaya ihtiyacım var.'

Ona daha çok sokularak isteğini gerçekleştirirken gözlerimi kapattım huzurla. O gece uyuduğum en huzurlu uykuydu. Onunla yan yana olduktan sonra ben hep çok huzurluydum zaten..

 

 

 

⁎⁎⁎⁎⁎

"Pamir kalk, geç kaldık!" Sinem'in yaptığı aramayla birlikte uykumdan uyanırken saatin farkına yeni varmıştım. Gece deliksiz bir şekilde uyumuştum ve alarmı bile duymamıştım. Pamir bağırmamla birlikte aniden uyanırken yüzünü buruşturdu. "Ne oluyor sabah sabah." diye boğuk bir sesle mırıldanırken üzerimdeki kolunu çekerek gözlerine götürdü. Hızlı bir şekilde yataktan kalkarken konuştum. "Geç kaldık ya, saat kaç olmuş."

Pamir oturduğu yerden doğrulurken panik içinde konuştum. "Ben gidiyorum şimdi eve, üzerimi değiştirip adliyeye gitmem gerek. Uyuma sende." dediğimde Pamir hala uykulu bir şekilde bana bakıyordu. Uykusunun açılması için hızlıca yanına yaklaşarak dudaklarımı dudaklarına bastırarak ıslak ve sesli bir öpücük bıraktım. Bu hareketimle Pamir'in ayıldığını hissederken hızlıca kapıya ilerledim.

Evden aniden çıkarken merdivenlerin başındaki abimle göz göze gelmemiz bir oldu. 'Abim, Pamir'in evinden çıkarken beni gördü.' zihnimde bu cümle yankılanırken panik olmuş bir şekilde konuştum. "Günaydın abi."

"Sen gece Pamir'de mi kaldın!?" Abim biraz önce söylediğimi yok sayarak sert ve sorgular bir biçimde bana bakarken başımı iki yana salladım. "Hayır, canım ne alaka kalmak? Ben kahvaltıya gittim ona." dedim açıklama yapmak için. Aynı zamanda dudaklarımı dişlerken abim kaşlarını daha da çattı. "Saçın başın dağınık, üzerinde eşofman.. ve mesaine başlamana yarım saat kaldı. Kimi kandırıyorsun kızım sen?" dediğinde saçlarımı düzeltmek için elimi saçlarıma götürdüm.

Abimin bakışları parmağımdaki yüzüğe kayarken büyükçe yutkundum. Böyle öğrenmesini hiç istememiştim. Ben daha sakin bir anda söylemeyi düşünmüştüm babamla ikisine.

Aniden evimizin kapısı açıldığında Sinem'in sesini duydum. "Aaa Bora abi günaydın, hadi Devo kahvaltını yaptıysan gel artık. Geç kalacağız." diyerek gözlerini belerterek konuşurken başını 'aferin sana' der gibi sallıyordu.

Korkarak abime baktığımda yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Tebessümü kaşlarımı çatmama neden olurken sesini duydum. "Etti ha, bakayım parmağına." dediğinde kaşlarım daha da çatıldı. Yanıma birkaç adımda yaklaşıp elimi tuttuğunda yüzüğe daha dikkatli baktı. "Çok yakışmış." diye burukça bana bakarken fısıldadım. "Haberin var mıydı?" merakla gözlerine bakarken abim sırıttı. "Var tabii, ne sandın?"

"Çok kötüsün abi, korktum ya." diye sitemle konuşurken abim kaşlarını tekrar çattı. "Bu gece onda kaldığın gerçeğini değiştirmiyor Devrim hanım, git hazırlan. Bunu sonra konuşacağız." dedikten sonra merdivenlerden inmeye başladı söylene söylene. "Hayır evlenecek olabilirsiniz ama bu ne canım, üst katta oturuyorum hiç mi utanmanız yok. Tövbe tövbe konuşturuyorsun beni, Allah'ım yarabbim sen sabır ver." derken utançtan yerin dibine girdiğimi hissettim.

Abimin arkasından bakmaya devam ederken Sinem'in sesini duydum. "Hadi Devo, gir kızım artık içeriye. Bak ben çıkıyorum, sende hazırlan çık hemen. Ayrıntıları da sonra dinleyeceğim." diyerek evden çıkarken onayladım. Onun ardından eve girerek hazırlanmaya başladım.

15 dakika içinde üzerimi değiştirip çıktığımda makyajımı ne yazık ki arabada yapmak zorunda kalmıştım. Gece çok geçte uyumamamıza rağmen yan yana olduğumuzdan mıdır ne deliksiz uyumuştuk ve alarmı bile duyamamıştık. Belki de bu uykuya ikimizin de ihtiyacı olduğu içindi bu.

Adliyeye geldiğimizde arabamdan inerek içeri girmek istediğimde elinde kameralarla ve mikrofonlarla bana doğru yaklaşıp soru soran muhabirleri gördüm. "Hakkari'de bir tırın içinde 41 tane ceset bulunduğu doğru mu savcım?" Sorduğu soru ile birlikte kaşlarım çatılırken başka bir soru duydum. "Bu 41 kişinin kimlikleri belli olmuş, neden bir açıklama yapmıyorsunuz? Olayın arkasında bir iş adamının olduğu söyleniyor. Doğru mu?"

Bütün bu bilgileri nereden biliyorlardı, bunların hepsi gizli bilgiydi. Savcılık ve kolluk kuvvetleri dışında bilen yoktu. Tırın yandığı bölgeye hiçbir basın mensubu gelmemişti, haberlerinin olması imkansız gibi bir şeydi.

"İş adamının aslında bir suçu olmadığını ama sizin ısrarla gözaltında tuttuğunuz söyleniyor.. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?" Sorduğu soruyla birlikte adımlarım yavaşlarken Mesut'un sesini duydum. "Savcı hanımı rahat bırakın." diye muhabirleri engellerken başka bir muhabirin sesini duydum. "Davadan korktuğunuz için mi korumalarla geziyorsunuz?" Sorduğu soru sinirime giderken cevap vermek için döndüğüm sırada Engin kolumdan tutarak beni engelledi. "Devam edin savcım."

Davadan korkmak mı? Ortada korkulacak bir şey bile yokken böyle bir soru sormaları çok saçmaydı..

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz, beğendiniz mi?

‣‣‣ Bolca aşk istediniz, buyurunuz efendim. Pamir ve Devrim sahnesi nasıldı? Evlilik teklifini pek beklemiyordunuz gibi. Beğendiniz mi Pamir'in sürprizini? (Pamir ile Devrim'in gittiği yer, Hakkari Hilton Hotelmiş. Belki gidersiniz bir gün..)

‣‣‣ Hakan ve Sinem sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Dava sahneleri hakkında ne düşünüyorsunuz, birçok gerçek açığa çıktı sayılır. Tahminlerinizi alayım..

‣‣‣ Son sahne nasıldı? Sizce bu davanın seyrini nasıl etkiler, neler olacak var mı tahmininiz?

Loading...
0%