Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 26

@mutlusonsuz222

🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın...

Bölüm şarkımız; Mabel Matiz- Kömür (Bu şarkıyı her dinlediğimde aklımda Devrim ve Pamir canlanıyor, onların şarkısı olabilir bu:)

26.Bölüm

Silah seslerinin yavaş yavaş azalması ile operasyonun bittiğine dair güzel bir haber almak isterken duyduğum panik dolu sesle kalbimin yerinden çıktığını hissettim. “Pamir komutanım vuruldu!” Batuhan’ın telaşlı bir şekilde verdiği haberle birlikte nefesim kesilirken sandalyeden sıkıca tutundum. Kendimi bayılacak gibi hissediyorum. Aldığım nefes ciğerlerime zor girmeye başlamıştı sanki. Duyduğum cümle benim kıyametimdi. Olmasından en çok korktuğum şeydi, yaşadıklarımı tekrar yaşama düşüncesi kalbime bir öküz gibi oturmuştu…

1 Mart 2020 Pamir’in şehit haberini aldığım gün… ve 19 Nisan 2024 yine aynı korkuyla sınandığım tarih. Kalbim acıyla kasılıyor, rüyada olup olmadığımı sorguluyordum. Korkuyu iliklerime kadar hissedip titriyordum.

“Hayır…” diye titrek bir şekilde mırıldanırken Kubilay savcı da Baran Albay’da oturduğu yerden ayaklanmıştı bile. “Durum bilgisi ver Batuhan!” dedi Baran Albay telaşla. Ardından ekledi. “Ambulansı gönderiyorum hemen, yarası ne durumda bilgi verin!”

Batuhan cevap verene kadar geçen saniyeler ölüm gibiydi benim için. Ölümden bile beterdi. Yaşadığım olayları tekrar yaşama düşüncesi ciğerlerimi yakıyordu. “İyiyim, kurşun yeleğe isabet etti komutanım. Sorun yok.” Saniyeler sonra Pamir’in sesini duyduğum anda elimin ayağımın boşaldığını hissettim. Kolumdan tutan Baran Albay beni yerime oturturken ellerimde ayaklarımda titriyordu. O yelek olmasaydı, kurşun Pamir’in bedenini delip geçseydi ne olacağını düşünmek dahi istemiyordum.

Elimi kalbime yaslarken gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Korkunç bir histi, bir saniye bile olsa onu kaybettiğimi düşünmek çok korkunçtu. Ölüyor gibi hissetmiştim. “Allah’ım çok şükür.” Derken önüme doğru uzatılan su şişesini elime aldım. Minnettar bir biçimde Kubilay savcıya bakarken o bakışlarını benden çekerek telsize çevirdi.

“Sağ taraf temiz!” Soner’in sesinin ardından Taner’in sesini duydum. “Etraf temiz komutanım, geliyorum yanınıza.” Dediğinde Pamir cevap verdi. “Gel aslanım.” Dedikten sonra ekledi Pamir. “İçeri giriyoruz komutanım.” Dediğinde Baran albay cevap verdi. “Dikkatli olun.”

Birkaç dakikalık sessizlikten sonra Pamir’in sesini tekrar duydum. “At silahları! Diz çök!” dedikten sonra emir verdi. “Batuhan, Yiğit takın kelepçeyi şunlara!”

Batuhan ve Yiğit kelepçeleri takarlarken Pamir’in sesini duydum. “Etrafta birçok şey var komutanım, savcılarım inceleme yapmak isteyebilir. Etraf temizlendi, güvenlik sağlandı.” Dediğinde hızlıca cevap verdi Baran albay. “Tamam Pamir, geliyorlar.”

Kubilay savcı ile bakışlarımız buluşurken oturduğum yerden zorlukla kalktım. Hala daha elim ayağım titriyordu, kendimi iyi hissetmiyordum. Yaşadığım korkuyu ömrü billah unutamayacaktım. O silah sesleri, Batuhan’ın cümlesi aklımdan çıkmayacaktı. Odadan birlikte çıktığımızda Kubilay savcı konuştu. “Savcım siz iyi görünmüyorsunuz, isterseniz ben tek gideyim.”

“Bende geleceğim.” Dedim kararlı bir biçimde. Pamir’in iyi olduğunu gözlerimle görmem gerekiyordu. Ayrıca davaya bakan savcılardan biri olarak mutlaka orayı incelemem gerekiyordu. Kendimi toparlayacaktım, korkmuştum ama Pamir’i gördüğümde daha iyi hissedecektim bundan emindim. “Siz nasıl isterseniz.”

Birlikte binadan çıkıp Kubilay savcının arabasına ilerledim. Buradan Pamir ile döneceğimi düşünerek kendi aracımı göndermiştim. Kubilay savcı şoför koltuğuna geçerken bende yanındaki yolcu koltuğuna oturdum ve emniyet kemerimi taktım. Arabadayken emniyeti arayarak olay yeri inceleme ekiplerinin verdiğim adrese gelmeleri emrini verdim. Aynı Pamirler gibi 40 dakika süren bir yolculuğun ardından adrese ulaştığımızda deponun biraz uzağına çektik arabayı.

Araba olay yerine yaklaştığı anda görüş açıma girmişti Pamir. Elinde sigarasıyla karşısındaki Hakan ile konuşuyordu. İyiydi, ayaktaydı, bir sorun yoktu. Arabadan inerken derin bir nefes çektim ciğerlerime. Allah’a bir kez daha şükrettim onu bize bağışladığı için. Ardından hızlı adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. Bakışları bana doğru dönen ilk kişi Hakan oldu, onun ardından da Pamir baktı bana.

Elindeki sigarayı söndürmesine müsaade etmeden aramızdaki mesafeyi kapatıp sıkıca sarıldım beline. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalışırken titrek bir sesle mırıldandım. “Aklım çıktı, seni kaybedeceğim sandım.” Pamir tek kolunu belime doğru sararken dudaklarını saçlarıma yasladı ve boğuk bir sesle cevap verdi. “İyiyim güzelim, bak sapasağlamım.” Başımı salladım usulca. Çok şükür ki iyiydi. O iyiydi ama ben bugün bir kez daha kaybetme korkusuyla sınanmıştım.

Aklıma gelen şeyle birlikte başımı yasladığım yerden kaldırdım ve Pamir’in gözlerine baktım ağlamaklı bir şekilde. Ardından bakışlarım yeleğine düştü, sol tarafında tam kalbinin üzerinde iki delik vardı. Elimi oraya doğru götürürken titremesine engel olamadım. O iki kurşun Pamir’i benden alabilirdi. Ben daha o deliklerin üzerine dokunamadan Pamir elimi kavradı. Diğer elini de yüzüme yaslarken elindeki sigaranın nerede olduğunu sorguladım anlık. Ancak bunu sorgulamaktan vazgeçerek gözlerine baktım istediği gibi.

“Bakma oraya, canını daha da sıkma. Ben buradayım birtanem, yanındayım. Önemi yok, geçti gitti.” Dediğinde başımı iki yana salladım. “Önemi yok mu? Öldüm ben Pamir, Batuhan’ın cümlesi benim kıyametim oldu.” Beni sakinleştirmek için söylüyordu o cümleleri ama sakinleşemiyordum, onun öyle önemsizmiş gibi konuşması beni daha da geriyordu.

“Gel buraya…” diyerek kollarının arasına çekti beni tekrardan. Sıkıca sarıp sarmalarken saçlarımdan öptü arka arkaya. “Her şey yolunda, daha da iyi olacak. Hem ben seninle evlenmeden nereye gidebilirim?” diye olayı şakaya vururken gözlerimi devirdim. Elimle koluna doğru vurdum. “Saçma sapan konuşma, ne gitmesi.” Dedikten sonra kollarından ayrıldım. Pamir gülerek yüzüme bakarken onaylamaz bir biçimde baktım ona.

O sırada uzaktan bizi izleyen Kubilay savcı yanımıza doğru geldi. Elini Pamir’e doğru uzatırken konuştu. “Geçmiş olsun Pamir üsteğmenim, korkuttunuz bizi. Hele ki Devrim savcımı.” Dediğinde Pamir elini tutarak sıktı. “Sağ olun, korkutmak istemezdim ama malum isteğimiz dışında gerçekleşiyor bazı şeyler.” Dediğinde başını salladı Kubilay savcı.

Bakışlarım depoya biraz daha yakın olan tim üyelerine takıldı. Taner ve Ahmet abinin önünde iki kişi vardı. İkisi de önündeki kişilerin kafasına tüfeklerini doğrultmuşlardı. “Depodan mı çıktı bunlar?” dediğimde Hakan cevap verdi. “Evet, deponun içi epey dolu. İşinize yarar bir şeyler çıkacak gibi.” Dediğinde şaşırarak baktım. Volkan’ın doğru bilgiler vereceği şüpheliydi, demek ki gerçekten itirafçı olmak istemişti.

Adımlarımı tim üyelerine doğru atarken ortaya doğru konuştum. “İyisiniz değil mi sizde?” dediğimde Taner cevap verdi. “İyiyiz çok şükür, alnımızın akıyla bu görevi de bitirdik.” Dediğinde başımı salladım. “Ellerinize sağlık.”

Bakışlarım etraftaki leşlere takıldı. Buraya gelir gelmez sadece Pamir’in iyi olup olmamasına takılmıştım. Etrafımdaki leşleri ancak şimdi görebilmiştim. Çok fazlalardı ama hepsi imha olmuştu.

“Sen iyi misin yenge?” Bana hitaben konuşan Yiğit ile birlikte başımı belli belirsiz salladım. “Yaşadığım şeyden sonra ne kadar iyi olunuyorsa o kadar iyiyim.” Dediğimde Batuhan kolumdan tutarak beni destekledi. “Bembeyaz olmuşsun, kolay değil tabii. Ama bak iyi komutanım çok şükür, aslan gibi zaten. Kolay kolay yıkılmaz.”

Batuhan’ın sözlerinin bitiminin ardından Ahmet abinin sesini duydum. “Maşallah de, maşallah. Nazar değdireceksin adama.” Dediğinde Soner onu onaylarcasına konuştu. “Aynen öyle, maşallah komutanıma.”

Tim üyeleriyle konuşurken çağırdığım olay yeri ekiplerinin gelmesi ile birlikte derin bir nefes alarak savcı kimliğime geri dönerek adımlarımı onlara doğru attım. İçeride neler olduğunu görmek istiyordum. Ayrıca o yakalanan adamların ifadesini almak içinde sabırsızlanıyordum. “Gelin böyle.” Diyerek içeri işaret ettim.

Birkaç kişi deponun etrafına sarı olay yeri bandını asarken arabalardan birinden Cenk komiserin indiğini gördüm. Şaşkınca ona bakarken konuştum. “Senin ne işin var burada?” dediğimde komiser cevap verdi. “Savcım olay yerini çağırdı dediler, geldim.” Verdiği cevapla iflah olmazsın bakışı atıp başımı iki yana salladım.

Pamir’in bize doğru yaklaştığını gördüğümde dikkatle ona baktım. Üzerimdeki korku az da olsa azalmıştı ama belli bir süre sürekli onu izleyeceğimi biliyordum. En azından iyi olduğuna kendimi inandırana kadar. Yanımıza geldiğinde direkt olarak benim yanıma geçip elini Cenk’e doğru uzattı. “Geçmiş olsun tekrardan.” Cenk elini tutarak sıkarken cevap verdi. “Sağ olun Pamir bey, yardımlarınız için teşekkür ederim.” Dediğinde Pamir samimi bir biçimde cevap verdi. “Ne demek.”

“Bu arkadaşları istihbaratın alması daha doğru gibi duruyor ama ifadesi savcılık için önemli.” Dedim hem Pamir’e hem de Cenk’e hitaben. Pamir bakışlarını onlara doğru çevirip ciddi bir şekilde baktıktan sonra cevap verdi. “İstihbarat alır, sorgusunu sen ya da Kubilay yaparsınız.” Dediğinde onayladım. O sırada Kubilay savcı bize doğru yaklaştı. “İçeri girelim mi savcım?” diye bana hitaben konuştuğunda başımı salladım. “Girelim.”

Pamir’e doğru baktığımda gözlerini kapatıp açtı. Onlar dışarıda kalırken ben Kubilay savcı ile deponun içine girdim. İçeri girdiğimiz an büyük bir alan karşıladı bizi. Etrafta kan lekesi gibi lekeler yoktu. Sadece bir köşe tavandan sarkıtılan naylon bir poşetle kapatılmıştı. Kubilay savcının bana uzattığı galoşu giydikten sonra elime eldiveni taktım ve naylon ile kapatılmış bölgeye doğru ilerledim. Elimle naylonu iterek kapatılmış bölgede ne olduğuna bakarken köşede bulunan kapı dikkatimi çekti.

Dikkatli bir şekilde kapıya yaklaşarak kapının kulpunu tuttum ve indirdim ancak kilitliydi. “Bakın buraya!” diyerek olay yerinden memurlara seslenirken yanıma geldi birisi. Kapıyı açmasını işaret ettiğimde birkaç hamleyle kapıyı açarak içeri baktı. Güvenli olduğuna emin olduğunda eliyle bana işaret verdi.

Odadan içeri girdiğimde orta büyüklükte bir dolap karşıladı beni, dolabın kapağını açtığımda gördüklerimle pek şaşkınlığa uğradığımı söyleyemezdim. Terör örgütünün parasının çoğunun uyuşturucudan geldiğini biliyorduk zaten. Burada da kilitli poşetlerin içinde toz halinde uyuşturucular vardı. Bir tanesini elime aldıktan sonra dikkatle baktım ve kapının önünde beni bekleyen polise yönelerek konuştum. “Bunları alın, belli bir miktarı incelensin kalanı imha edilsin.”

“Emredersiniz savcım.” Diyerek beni onaylarken bakışlarım odada gezindi tekrardan. Küçük bir odaydı. Kapının arkasına yerleştiren buzdolabı dikkatimi çektiğinde oraya doğru yaklaşıp kapağını açtım. Kapağını açtığım anda raflarda bulunan poşetlerin içinde onlarca şırınga olduğunu gördüm.

Öldürülen 40 kişinin damardan enjekte edilen bir şeyle öldüğünü biliyorduk ve içimden bir ses insanların bu şırınganın içinde olan madde nedeniyle öldüğünü söylüyordu. Açık olan poşetin içinde şırıngalardan birini alarak kapıdan dışarı doğru seslendim. “Dolabın içindekileri alın, yalnız soğuk olarak kalması gerekiyor. Bir ekip onu incelemeye götürsün hemen!” Odadan çıkarken polis memurları verdiğim emri uygulamak için odaya girdiler.

Bende deponun diğer köşesindeki Kubilay savcıya doğru ilerledim. Ona doğru yaklaşırken konuştum. “Tonlarca uyuşturucu bulundu, ayrıca dolabın içinde bunu buldum. Öldürülen kişilerin bunun yüzünden öldüğünü düşünüyorum.” Diyerek aldığım şırıngayı Kubilay savcıya doğru uzattım. Kubilay savcı şırıngayı alıp dikkatle bakarken başını salladı. “Bir ilaç olabilir, uyuşturucu olabilir.” Dediğinde cevap verdim. “İnceleme sonucu bu ortaya çıkacak.”

Kubilay savcı elindeki şırıngayı tekrar bana uzatırken eliyle bulduğu şeyleri gösterdi. “Birçok kişi üstünde denemişler ne denedilerse.” Yaptığı açıklama ile bakışlarım gösterdiği deftere kaydı. 22 Mart 2019, Şırnak. 12 Mayıs 2021, Hakkâri, 18 Aralık 2023, Iğdır. Bu tarihlerin yanında tik işareti vardı. Ve son tarih olan 26 Mart 2024, Hakkâri. O son tarih bizim tırı bulduğumuz tarihti. Ve yanında çarpı işareti vardı. Diğer tüm tarihlerde istediklerini yapmışlardı ama 26 Mart günü biz işlerine taş koymuştuk.

Olayların detayları yazmıyordu, dışarıdaki adamlar detayları biliyor muydu bilmiyordum ama öğrenmemiz gerekiyordu.

Sayfayı çevirdiğimde kendi fotoğrafımla karşılaşmak tüylerimi ürpertirken aklıma Veysel’in cümleleri geldi. Senin fotoğrafın var ellerinde, davaya bu savcı bakıyor dediler. Uzaktan çekilmiş bir fotoğraftı. Ama benim olduğum çok net belliydi. Fotoğrafın arkasını çevirdiğimde arkasında yazanları okudum. “Davaya bakan savcı Devrim Akyol, gerekilirse imha edilecek.” Ne kadar kolaydı onlar için bir insanı öldürmek. Tankut yüzünden yaşadığım şeyler aklıma gelirken gözlerimi kapatarak derin bir nefes almaya çalıştım. Bitmiyorlardı.

Yazı el yazısı ile yazıldığı için, parmak izi ile birlikte öğrenilebilirdi. Belki de dışarıdaki birileri yazmıştı. Belki Gölge yazmıştı. Hala ondan bir iz yoktu, elini kolunu sallaya sallaya dışarıda gezmeye devam ediyordu.

“Ben çıkıyorum, burada bir şey kalmadı.” Dediğimde Kubilay savcı beni onayladı. “Tamam savcım, birkaç şeye daha bakıp geliyorum bende.” Dediğinde başımı sallayarak dışarı doğru adımladım. Ayağımdaki galoşu ve eldivenlerimi çıkartıp dışarı çıktığımda bakışlarımı direkt olarak yakalanan iki kişiye çevirdim. Dizlerinin üzerinde öylece oturmaya devam ediyorlardı.

“Bir şeyler çıktı mı savcım?” Cenk’in sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirdim. “Bir defter, bolca uyuşturucu.” Dediğimde Pamir’in sesini duydum. “Şaşırmamak lazım, paranın kaynağı uyuşturucu zaten. Satılan bir uyuşturucu paketi Mehmetçiğe atılan bir mermi.” Dediğinde içimin yandığını hissettim. Hem gençler zehirleniyordu hem Mehmetçik şehit düşüyordu. Nereden bakarsan bak ülke için zararı vardı.

Polis memurları deponun kapısından poşet poşet uyuşturucu çıkartırken Batuhan’ın sesini duydum. “Kim bilir kaç kişiyi zehirlediler bunlarla.” Bakışlarımla poşetleri takip ederken Kubilay savcının da çıktığını gördüm. “İncelemeler devam ediyor, iş olay yeri ekibinde. Biz gidebiliriz.” Dediğinde konuştum. “Başlarında durmakta fayda var, ben kalayım.”

Kubilay savcı kararsızca bana bakarken Cenk komiser araya girdi. “Siz gidin savcım, ben kalırım burada. En ufak şeyde de sizi haberdar ederim. Zaten bir saate arkadaşlarında işi biter.” Dediğinde içime sinmeyerek konuştum. “Eve gitmen senin için daha iyi olur.” Acımasız bir insan değildim, yaralı birini çalıştıracak halim yoktu. Ciddi bir şekilde dile getirdiğim sözlerle Cenk cevap verdi. “Gerçekten iyiyim savcım, kalabilirim. Sorun yok.”

“Peki madem, en ufak şeyde haber ver.” Dediğimde komiser beni onayladı. Kubilay savcı ise Pamirlere hitaben konuştu. “Sizde bu ikisini taburdaki nezarethaneye götürün, sorguları yarın hallederiz.” Son cümlesini söylerken bana baktığında onayladım. Bugün hepimiz için zor bir gün olmuştu, sorgunun yarına kalması hepimiz için daha iyiydi.

“Emredersiniz savcım.” Dedi Pamir tok bir sesle. Bakışları time doğru dönerken sertçe emir verdi. “Şunları alın arabaya, sizde geçin. Geliyorum.” Dediğinde tim üyeleri onu onayladı. Hepsi sırayla araca geçerken Kubilay savcının sesini duydum. “Sizi ben götüreyim savcım isterseniz.”

Pamirlerin araba dolu olduğu için böylesi daha mantıklı olacaktı. “Tabura bırakabilirseniz iyi olur.” Dediğimde Kubilay savcı beni onayladı. Taburdan Pamir ile eve geçebilirdik böylece. Bakışlarımı Pamir’e doğru çevirdiğimde konuştum. “Taburda görüşürüz üsteğmenim.” Dediğimde Pamir küçük bir tebessüm etti. “Görüşelim sayın savcım.” Yüzümde küçük bir tebessümle ona baktıktan sonra Kubilay savcı ile araca ilerledim.

İlk önce Pamirlerin aracı yola çıkarken onların ardından biz ilerlemeye başladık. Bu operasyonu da sağ salim atlatmıştık çok şükür. Çok korksam da ürksem de, telaştan ölsem de alnımızın akıyla çıkmıştık işin içinden. Şimdi sıra o insanların neyle öldürüldüğünü, hangi amaçla öldürüldüğünü öğrenmek ve Gölgeyi yakalamaktı.

Dakikalar içerisinde taburdan içeri giriş yaptığımızda Kubilay savcı beni kapıda bırakarak evine gitmek üzere yanımdan ayrılmıştı. Yarın burada buluşmak için sözleşmiştik. İfadelerden birini ben, diğerini o alacaktı. Yürüyerek Pamirlerin odasının bulunduğu binaya ilerlerken araçlarının binanın önünde olduğunu gördüm.

Tutukluları Soner ve Ahmet abi içeri doğru götürürken tüm tim üyeleri yan yana sıraya dizilmişti. Pamir elini alnına koymuş asker selamı verirken karşısındaki Baran Albay’a hitaben konuşuyordu. “Kıdemli Üsteğmen Pamir Arslan! Sancak timi hiçbir zaiyat vermeden emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!” yeri göğü inletircesine gür bir sesle konuşurken hayranlıkla izledim onu. “Aferin asker! Bir sonraki göreve kadar dinlenebilirsiniz.”

“İyi misin aslanım?” Baran Albay, Pamir’e doğru yaklaşıp elini omzuna koyarken Pamir başını eğip kaldırdı. “Sağ olun komutanım!” hala duruşunu bozmadan cevap verirken Baran Albay tekrar konuştu. “Korkuttun bizi ama iyi iş başardınız, köklerini kurutmaya devam.”

Durduğum yerden onların yanına doğru ilerlerken topuklu ayakkabılarımın sesiyle Baran Albay’ın bakışları beni buldu. Pamir ise arkası bana dönük bir şekilde duruyordu ama muhtemelen benim geldiğimi anlamıştı. Baran Albay’ın yanına geçtikten sonra tüm tim üyelerine bakarak tekrardan teşekkürlerimi dile getirdim. “Ellerinize sağlık, sayenizde güzel şeylere ulaştık. Dava için çok yardımcı oldunuz.” Dediğimde Pamir tim komutanı olarak cevap verdi. “Görevimiz sayın savcım, ülkemize yardımımız dokunduysa ne mutlu bize.”

Gururla hepsine baktım teker teker. Bir kez daha minnettar oldum tüm askerlerimize. Onlar sayesinde rahat uyuyorduk, onlar sayesinde güvende hissediyorduk. İyi ki varlardı.

“Dağılabilirsiniz beyler!” Pamir’in emriyle tim üyeleri durdukları hazır ol pozisyonundan çıkarak rahat bir pozisyona geçtiler. Baran Albay uzaklaşırken Soner ve Ahmet abinin merdivenlerden inerek yanımıza geldiğini gördüm. Soner bana bakarak konuştu. “Nezarethaneye götürdük.” Dediğinde başımı salladım. “Sağ olun. Yarın işimiz bittiğinde artık sizinler.” Dediğimde Soner onayladı.

Hepimiz birbirimize bakarken Pamir konuştu. “Gidin güzelce dinlenin beyler, hepimiz yorulduk. Yarın sizi dinç bir şekilde görmek istiyorum.” Dediğinde Hakan yüzünü buruşturarak konuştu. “Bu konuşmadan çıkardığım yarın sizi bir antrenman bekliyor.”

“Yok komutanım öyle bir şey söylemedi.” Dedi Yiğit can havliyle. Taner onu desteklercesine konuştu. “Bende duymadım öyle bir şey Hakan komutanım.” Dedi gözlerini belerterek Hakan’a bakarken. Hakan bıyık altından gülerken Pamir ciddi bir şekilde baktı hepsine. “Oğlum siz nasıl askersiniz lan, sanki sırtınızda taş taşıtıyorum. Konuşturmayın beni şimdi.” Diye kaşlarını çatarken Soner cevap verdi. “Kızmayın komutanım, biz şaka yapıyoruz.”

“Bu arada Yiğit, sabah söylediğin şeyi hesabına yazdım.” Dedi Pamir sırıtarak. Yiğit gözlerini belerterek komutanına bakarken kendini ifade etmeye çalıştı. “Komutanım ben yani öylesine söyledim aslında kötü bir amacım yoktu yani.”

Ne söylediğini bilmeden kendini ifade etmeye çalışırken yanımda dikilen Batuhan’a doğru baktım ne olduğu anlamak istercesine. Batuhan bana doğru eğilerek fısıldadı. “Baban gelmişti yenge, komutanımda tabii doğal olarak saygı için ayağa kalkınca Yiğitte saçma bir laf etti.” Diye açıklarken Pamir’in bakışları bize döndü. Daha doğrusu direkt Batuhan’a döndü. “Batu, sen olan her şeyi yengene aktarıyor musun böyle?” diye dik dik bakarken Batuhan yutkundu.

Çaresizce bana doğru bakarken Pamir’in koluna girerek ona doğru baktım. “Herkes çok yoruldu, sinirler de gergin. Bence biz dağılalım. Yarın nasıl olsa beraberiz yine.” Dedim hepsine bakarak. Ardından tekrar Pamir’e dönerek ekledim. “Ayrıca kızma çocuğa ben sordum, babam gelmiş neden bana söylemedin?” dedim tedirgin bir biçimde.

Babam kabullense de ona bir şeyler söylemesinden çekiniyordum. Halide hanım bana bir şeyler söylediğinde ne kadar canım sıkılıyordu biliyordum ve bu durumu Pamir’in yaşamasını hiç istemezdim.

“Anlatacaktım zaten, araya başka şeyler girdi.” Dedi Pamir nazik bir sesle tüm ilgisini bana yönelterek. Ardından aklına timinin üyeleri gelmiş olacak ki ciddiliğini takınarak time döndü. “Bu meseleyi sonra konuşuruz.” Dedi Yiğit’e bakarak. Sonra da ekledi. “Hadi yarın görüşürüz.” Dediğinde üyeler iyi akşamlar dileklerini ileterek yanımızdan ayrılmaya başladı.

Bakışlarım tamamen Pamir’e dönerken mırıldandım. “Kurşun iz bırakmıştır belki, revirdeki doktora göstersen mi bir?” diye ilgili bir şekilde konuşurken Pamir başını iki yana salladı. “Gerek yok güzelim, canım yanmıyor.” Dediğinde durgun bir biçimde baktım yüzüne. “Buna neden inanmıyorum acaba?” İnanmıyordum çünkü Pamir ben kendimi kötü hissetmeyeyim diye iyi olduğunu söylerdi bana.

Benim düşüncelerimi anlayarak iki elimi de tutarken gözlerime baktı. “İçin rahat edecekse eve geçtiğimizde sende bakarsın, bir şey olmadığına emin olursun.” Dediğinde hızlıca başımı salladım. Çok iyi olurdu, benim de içim rahatlardı gözlerimle gördüğümde. “Ben anahtarı alıp geliyorum hemen.” Diyerek beni taburun bahçesinde yalnız bırakırken kendisi merdivenleri 2’şerli çıkarak binaya girdi.

Çantamdaki telefonu çıkartıp sosyal medyaya bakarken dakikalar içerisinde Pamir’in geldiğini gördüm. Eliyle elimi kavrayarak beni arabasına götürmesine izin vererek peşinden ilerledim. Arabaya ulaştığımızda kapımı açıp binmemi sağladıktan sonra kendi yerine geçerek oturdu. Arabayı çalıştırıp taburdan çıkış yaptı.

“Babam neden gelmiş?” Aklımdaki soruyu dile getirirken ona baktım tedirgince. Bakışlarını saniyelik olarak yoldan bana doğru çevirdikten sonra cevap verdi. “Gözündeki o tedirginliği sil, Turan babam benimle konuşma için gelmiş.” Babama ettiği hitapla birlikte şaşırırken Pamir tepkime baktı dikkatlice.

“Babam mı?” şaşkınlıkla dile getirdiğim şeyle birlikte Pamir başını salladı. “Evet, senin mutluluğun söz konusu olduğu için baban bize karşı değil Devrim. Bizi destekliyor ve sana söylediğim gibi nişanı ben gitmeden yapalım dedi.”

Duyduğum sözler bende daha da şaşkınlık yaratırken Pamir devam etti sözlerine. “Sana sormadım ama nişan mevzusunu bu hafta sonu yapabiliriz diye düşündüm. Annemleri de aradım, Burçe’nin sınavları çarşamba günü bitiyormuş yani hafta sonuna uygun.” Dediğinde ağzım açık dinledim onu. Babam isteğini söylemişti, Pamir ailesini ayarlamıştı. Bana fikrimi soran yoktu. Yine de buna kızacak değildim ama Pamir’e ufak bir şaka yapmak iyi olacak gibiydi.

“Her şeyi ayarlamışsın zaten, herhalde kendinle nişanlanıyorsun.” Diye ciddi bir şekilde yüzüne bakarken Pamir afallayarak bana döndü. Gözlerinde ufak bir telaş sezerken kaşlarımı çattım iyice. “Bana sormadın bile, bakalım ben müsait miyim? Bu kadar çabuk nişan istiyor muyum? Hem işlerim var benim, dava daha bitmedi. Hafta sonu çalışmayı planlıyordum.”

Sözlerimi ciddi olmaya çalışarak dile getirirken Pamir’in yüz ifadesi ile gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Pamir sağ elinin avuç içiyle direksiyonu kırıp arabayı kenara doğru çektikten sonra el frenini çekti sertçe. Yönünü bana doğru çevirirken çekinerek konuştu. “Güzelim, ciddi misin sen?” diye tereddütle yüzüme bakarken dikkatle yüzüne baktım. Gerginliği oturduğum yerden bile belli olurken ekleme yaptı sözlerine. “Ben sana soracaktım, eğer istemiyorsan sorun değil. Babamlarla konuşurum.” Diye açıklarken dayanamayarak güldüm dişlerimi göstererek.

Pamir gülüşümle birlikte kaşlarını çatarken sitemle konuştu. “Ne bu şimdi? Yüreğime indirdin. Ecel teri döktüm iki dakikada.” Derken gülüşümü bastırdım. “Kıyamam sana ben, o kadar tatlıydın ki devam ettiremedim.” Dediğimde Pamir tek kaşını kaldırdı. “Ha bir de devam edecektin yani, alacağın olsun.” Dedikten sonra el frenini indirdi ve tekrardan arabayı yola doğru sokarak ilerlemeye başladı.

Tripli tripli yola bakarken vitesin üzerinde duran elinin üzerine elimi yasladım. “Ya Pamir, küstün mü?” diye neşeli bir şekilde konuşurken Pamir göz ucuyla bana doğru bakarak omuz silkti. “Neden küseyim, alt tarafı beni istemediğini düşündüm.” Dediğinde dudaklarımı büzerek baktım yüzüne. Pamir bana doğru bakmazken ona doğru uzanarak yanağını öptüm uzunca. Dudaklarımı yanağından çekerken konuştum. “Şaka yapmak istedim sadece.”

Pamir tepki vermezken emniyet kemerimi çözmeden tekrar ona yaklaştım ve yanağına üst üste öpücükler kondurdum. Pamir gülümsememeye çalışarak başını başka tarafa çevirirken bu sefer dudaklarımın yönü boynu oldu. Başını çevirdiği için açılan boynuna dudaklarımı bastırdığımda aniden kasları gerildi. Yüzümde bir sırıtış oluşurken dudaklarımı tekrar tekrar boynunun başka yerlerine bastırdım.

“Dur, dur güzelim kaza yapacağız şimdi.” Diye eliyle beni uzaklaştırmaya çalışırken başımı iki yana salladım. “Hayır, bana küs olmadığını söylemediğin sürece, bana gülmediğin sürece durmayacağım.” Diyerek tekrar öpeceğim sırada Pamir konuştu alelacele. “Tamam küs değilim, tamam.” Dedikten sonra bana doğru bakarak gülümsedi. “Gülüyorum da bak, dikkatimi dağıtmaktan vazgeç.”

Kabullenerek geri çekilirken yandan bakış attım. “Pek istekli söylemedin gibi ama neyse.” Dedikten sonra ekledim. “Seninle nişanlanmayı bende istiyorum tabii ki. Tamam, Burçe’nin sınavları da bitiyorsa yaparız bu hafta sonu.” Dedikten sonra aklıma gelen şeyle elimi alnıma vurdum. “Benim alışverişe çıkmam gerekiyor.” Dedim panik bir şekilde.

Pamir elimi tutarak dudaklarına götürdü ve öptü uzunca. “Hallederiz, daha bir hafta var neredeyse. Hem Sinem yardım eder sana.” Dediğinde başımı salladım. Ederdi elbette. Hatta bu habere çok sevineceğini de biliyordum. “Şu an heyecanlanmam normal mi?” dedim hevesle. Pamir tepkime gülerken başını salladı. “Bir de bana sor.”

Lojmana ulaştığımızda Pamir arabayı park etti. Aynı anda arabadan inerek binaya girdikten sonra Pamirlerin oturduğu dairenin önünde durduk. Pamir anahtarla kapıyı açtıktan sonra elini içeri doğru uzattı. “Buyrunuz Devrim hanım.” Dediğinde ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Hakan daha gelmemişti, arabası yoktu.

Pamir’de peşimden içeri girdiğinde kapıyı kapattı. “Açsan yemek hazırlayayım.” Dediğinde tebessüm ettim. “Tokum ama yemek yapabildiğinizi bilmiyordum Pamir bey.” Dediğimde Pamir güldü. “Yapamıyorum zaten.” Söylediği şeyle yüzümdeki gülüş büyürken uzanıp elini tuttum. “Hadi gel bir sorun var mı göğsünde, ona bakalım. Sonra da ben gideyim.”

“Gitme demek isterdim ama baban evdeyken bu mümkün değil.” Dediğinde başımı salladım. “Babam öldürür seni.” Dediğimde Pamir elini kaldırdı havaya. “Aman, aramız yeni düzelmişken bunu göze alamam.” Verdiği tepki ile gülerken Pamir beni çekiştirerek odasına doğru götürmeye başladı.

Odasına girdiğimizde hiç beklemeden üzerindeki kamuflajı çıkardı. Bu hamlesiyle birlikte boynunda takılı olan künyesi göğsüne çarparak ses çıkartırken bakışlarım direkt olarak göğsündeki izlere kaydı. Yanık izleri kahverengi bir biçimde orada durmaya devam ediyordu ve onların hemen yanında ufak bir kızarıklık oluşmuştu. Bugün yeleğe isabet eden kurşun yüzündendi muhtemelen.

Elimi kızarıklığa götürürken Pamir mırıldandı. “Bak gördün mü bir şey yok.” Derken baş parmağımla kızarıklığın üzerini okşadım. Aklıma o anlar gelirken büyükçe yutkundum. O kurşun kalbini delip geçse şu an burada olamazdık. Gözlerim istemsizce dolmaya başladı. Ben normalde bu kadar çabuk ağlamazdım, bu aşk denen illet beni çok değiştirmişti.

Dolu gözlerle kızarıklığa bakarken Pamir tek elini yanağıma yaslayarak gözlerine bakmama sağladı. “Ağlama, kurşun yediğim an canım yanmadı ama seni şöyle görünce canım yanıyor.” Dedi içe gide gide. Sözleri içimde kelebeklerin uçmasına neden olurken burnumu çektim. “Krem sürelim, kızarıklığı geçsin.” Dediğimde Pamir direkt olarak gözlerime bakarak fısıldadı. “Öp de geçsin, benim ilacım sensin.”

Çok fırsatçıydı ama şu an bunu önemsemeyecektim. Benim için önemli olan onun iyi olmasıydı ve çok şükür ki iyiydi. Yutkunarak başımı ona yaklaştırdım. Dudaklarımı hiç beklemeden tenine değdirdiğimde vücudunun alev alev yandığını hissettim. Temasımla birlikte olduğu yerde dikleşip gerilirken uzun bir süre dudaklarımı çekmedim.

Sesli bir öpücük sonrası dudaklarımı çekerken alttan Pamir’e doğru baktım. Ela irislerinin çevrelediği gözbebeklerinin büyüdüğüne şahit olurken bakışlarındaki yoğunluğu, arzuyu görmemek imkansızdı. Künyesinden tutarak onu kendime doğru çektiğimde elimi ensesine yasladım. Dudaklarımızı birleştirirken Pamir belimden kavrayarak kendine çekti beni. İstekle, aşkla, tutkuyla kendimizden geçe geçe birbirimizi öperken Pamir usulca dudaklarımızı ayırdı.

Saniyeler içinde baldırlarımdan tutarak beni kucağına alırken bacaklarımı beline sardım ve ensesini tuttum. Pamir dudaklarımızı tekrar birleştirirken kucağında benimle yatağa oturdu. Bende dizlerine oturarak saçlarını çekiştire çekiştire dudaklarını emmeye devam ettim. Bu hareketim Pamir’in dudaklarından inlemeye benzer bir ses çıkmasına neden olurken bunu umursamadım.

Aşıktım, aşkımdan alev alev yanıyordum. Ben daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Dudaklarımdan kasıklarıma doğru inen bir elektrik, bir kıvılcım vardı sanki. Pamir ‘in kalçamdan başlayarak vücudumun her yerinde dolaşan elleri de bana hiç yardımcı olmuyordu ve beni hiç yapmamam gereken şeyleri yapmaya zorluyordu. Bu işte yalnız değildim bunu da biliyordum. Pamir’in zor durumda kaldığını da bedeninin verdiği tepkilerden anlıyordum. Benim için ilk olan bu duygular dayanmamı güçleştiriyordu.

Aniden dudaklarımdan çekilen dudaklarla nefesimi düzene sokmaya çalışırken alnım Pamir’in alnına yaslıydı. Gözlerimi aralayıp Pamir’e bakarken gözlerinin kapalı olduğunu gördüm ama onun göğsü de benimki gibi hızlı hızlı inip kalkıyordu. Dudakları öpüşmenin etkisiyle kızarmıştı.

Hiç beklemeden dudaklarımı boynuna bastıracağım sırada Pamir bunu anlayarak eliyle çenemi tutup beni engelledi. “İflahımı kuruttun, irade namına bir şey bırakmadın bende.” Arzu ile harmanlanmış sesi kulaklarıma dolarken ona doğru baktım. Başını geriye atıp nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. “Ama dur, şimdi olmaz.” Dediğinde şaşırdım. Bir erkekten bunu duymak çok garipti, beklenmedikti.

“İstemiyor musun?” dedim cesaretle, bir yandan da nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Alacağım cevaptan korkarcasına yüzüne bakarken Pamir gözlerini araladı. Yaşadığımız şeylerin yoğunluğu ile gözleri dahada kararmışken cevap verdi. “Çok istiyorum ama vakti geldiğinde.” Dedi arzu ile. Yani evlendiğimizde demek istiyordu. Bunu hangi adam derdi günümüzde, kim düşünürdü? Ben bile ona dayanamazken o kendini dizginlemeye çalışıp her şeyin olması gerektiği gibi olmasını söylüyordu. Pamir nasıl bir adamdı?

“Sen nasıl bir adamsın böyle?” diye mırıldandım içimdeki hayranlık dolup taşarken. Elimi yanağına yaslarken Pamir bileğimden tutarak avcumu dudaklarına doğru kaydırdı ve öptü. “Çok aşık bir adamım.” Dediğinde başımı iki yana salladım. “Bu aşktan da öte.”

Birbirimize bakmaya devam ederken evin kapısının açılması ile panik olarak hızlıca Pamir’in kucağından kalktım. Biraz önce var olan cesaretim yerini utangaçlığa bırakırken genzimi temizledim hızlıca. “Ben gideyim, sende krem sür. Kızarıklık kalmasın.” Dedikten sonra hızlı adımlarla odadan çıktım. Daha doğrusu kaçtım.

Odadan çıktığım an Hakan ile karşı karşıya gelirken Hakan bana baktı gözlerini kırpıştırarak. “İyi akşamlar.” Diyerek küçük bir tebessüm ettikten sonra hiç beklemeden uzaklaştım. O sırada Hakan arkamdan seslendi. “İyi akşamlar.”

Evden çıktıktan sonra elimi kalbime yaslayarak sakinleşmesini beklerken derin derin nefesler alıp verdim. Ardından da kendi evime giderek kapıyı anahtarla açtım. Ortalığın sessiz olması dikkatimi çekerken salona doğru baktım ama kimse yoktu. Kapının önünde abimin ayakkabıları vardı, babamın ayakkabıları vardı ama ortalık boştu. Muhtemelen Sinem odasına çekilmişti. Salon boş olduğuna göre babam ve abimde balkondalardı.

Yavaş adımlarla balkona doğru ilerlerken abim ile babamın konuşmalarını duydum. “Sen benim külahıma anlat, külahıma. Sen, herkesin içinde bir kızı dansa kaldırıyorsun. Sonra da arkadaşım diyorsun.” Dedi babam hayretle. Ardından ekledi. “Sen kimi kandırıyorsun oğlum? Senin öyle herhangi bir kızı dansa kaldırmayacağını bilmiyor muyum ben? Bunca zaman çok kız arkadaşın oldu. Hangisini kaldırdın dansa?”

“Aman baba, utandır sende.” Dedi abim sitemle. Babam ise güldü. “Utanma aslanım, utanacak ne var. Sende insansın, elbette aşık olacaksın. Yuvanı kuracaksın.” Dediğinde abim karşı çıktı. “Ne aşkı? Ufak bir hoşlantı sadece. Ayrıca kızın bana karşı hissettiği bir şey yok.” Son sözlerini hüzünle söylediğini duyarken benim de içimde hüzün oluştu istemsizce. Abimin mutlu olmasını her şeyden çok istiyordum.

“Nereden biliyorsun?” dedi babam ciddi bir şekilde. “Kız açık açık yüzüne mi söyledi?” dediğinde abim cevap verdi. “Söylemedi ama ben öyle hissediyorum.” Abimin sözleri babamı sinirlendirmiş olacak ki kızdı. “Bora insanı delirtirsin sen oğlum, hisle kızın hoşlanıp hoşlanmadığını anlar mı insan? Diyelim hoşlanmıyor senden, neden seninle vakit geçirmeyi kabul etsin. Bal gibi gönlü var.”

“Ne bileyim baba, sanki bana bakarken gözlerinin arkasında bir acı var gibi. Bir sıkıntısı var hissediyorum. Askerlere hassasiyeti var.” Dediğinde kaşlarım çatıldı. Abim haklıydı, o gün askeri törende de ağladığını net bir biçimde görmüştüm. Hızlıca gözyaşlarını temizlemişti ama ben görmüştüm. Onu orada gördüğümde de çok şaşırmıştım. Gelmesini hiç beklememiştim. “Abisi falan askerdir.” Dedi babam. Abimse karşı çıktı. “Kardeşi yokmuş, tek çocuk.”

“Soyadı ne demiştin?” dedi babam merakla. Abim ise cevap verdi. “Işık Altınel.” Dediğinde babam bir süre sessiz kaldı. Ardından konuştu. “Sanki bir tanıdık geldi ama tam çıkartamadım.”

İkisi sessiz kalırken bende daha fazla onları dinlememek adına balkona, yanlarına doğru çıktım. “Çok dalmışsınız bakıyorum, geldiğimi bile duymadınız.” Dediğimde ikisinin bakışları da bana döndü. “Hoş geldin kızım.” Dedi babam kollarını bana doğru açarken. Onun kollarının arasına girerken abim konuştu. “Hoş geldin güzelim, epey geç kaldın.” Dediğinde babama sarılarak cevap verdim. “Ne yapayım dava uzadı biraz.”

Babam saçlarımı öperken konuştu. “Bir savcının hain çıktığı doğru mu?” dediğinde başımı salladım sıkkınca. Abim yüzünü buruşturdu. “Anasını satayım bu ülkede savcıda hain çıkıyorsa biz ne yapacağız?” dediği şeyde çok haklıydı. Bu durum insanların savcılara olan güvenini de zedeliyordu, mesleğimizi zora sokuyordu.

Kollarımı babamdan çektikten sonra abime doğru ilerledim. Arkasına geçerek omzunun üzerinden sarılırken yanağını öptüm hızlıca. Abim elini koluma yaslarken mırıldandı. “Pamir beyefendiyle mi geldiniz?” sorduğu soru sıcak basmasına neden olurken büyükçe yutkundum. “Evet, onlarla ortak bir operasyon yaptık. İşimiz bitince de beraber geldik.” Dediğimde abim başını salladı.

Bende kollarımı ondan çekerek babama baktım. “Pamir ile konuşmuşsunuz bugün, nişan için.” Dediğimde babam onayladı beni. “Evet, nasılsa birbirinizi tanıyorsunuz. Adını koymuş oluruz.” Dediğinde cevap verdim. “Bu hafta sonu yapalım diyoruz.” Dediğimde abim şaşkın bir şekilde konuştu. “Bu kadar erken?” dediğinde başımı salladım. “Herkese uygun olur diye düşündük.”

“Siz nasıl isterseniz kızım, biz ona uyarız.” Dediğinde gülümsedim. “Pamir’in arkadaşları, ailesi, biz.” Dedikten sonra babam ekleme yaptı. “Baran’ı da çağıralım ayıp olmasın.” Dediğinde onayladım. “Olur, Işık’ı da çağırayım diyorum. Bir samimiyetimiz var neticede. Arkadaşım sayılır. Değil mi abi?” dedim ima ile. Abim umursamaz bir şekilde bana baksa da umursadığını çok net biliyordum. “Sen bilirsin güzelim, senin nişanın neticede.”

Babamlarla bir süre daha konuştuktan sonra odama giderken Sinem’in odasına uğramıştım ancak onun uyuduğunu görerek tekrar odadan çıkmıştım. Bu aralar onu ihmal ediyordum ama bunu telafi edecektim. Ardından kendi odama geçerek üzerimi değiştirdikten sonra kendimi direkt olarak yatağıma atmıştım ve saatlerin yorgunluğu ile gözlerimi kapatmıştım.

 

◔◔◔

“Savcım toz halinde bulunan uyuşturucuların esrar olduğu doğrulandı. Maktullere enjekte edilen ve ölmelerine neden olan zehrin türü ölümleri üzerinden 3 gün geçtiği için tespit edilememişti. Bulduğumuz şırınga içindeki ilaçla uyumlu olup olmadığı tespit edilemedi. Ancak şırınga içindeki maddelerden birinin maktullerin kanında da rastlanması bize cevabı veriyor.” Cenk komiserin telefonda anlattığı şeyleri dinlerken bir yandan da elimdeki kalemi masaya vuruyordum.

Cevap şuydu; Eğer şırınga içindeki madde ile maktulün kanındaki madde uyuşuyorsa ölümlerine neden olan şey bu ilaç olabilirdi ve bizde bu ihtimal üzerinde durup sorgumuza devam edecektik.

Bütün bunlar dışında, defterde bulduğumuz tarihleri araştırdığımızda o tarihlerde ve belirtilen illerde birçok tırın yandığını, içindeki maktullerin yanarak delillerin örtüldüğü ve delil yetersizliği ile davaların düştüğünü öğrenmiştik. Tırların kime ait olduğu, hangi firmaya ait olduğu araştırılmış ancak hepsi farklı kişilerle ilgili olduğu ve yakınlarının ifadesinden de bir şey çıkmadığı için faili meçhul kalmıştı.

“Anlaşıldı komiser, gelişmelerden haberdar et beni.” Dediğimde Cenk cevap verdi. “Emredersiniz savcım.”

Bu sabah Pamir ile birlikte direkt olarak tabura gelmiştik. Son bilgileri almak için Pamir’in isteğiyle odasına gelmiştim ve masasına oturarak rahat rahat konuşmalarımı yapmıştım. Şimdi sıra sorgudaydı.

Elime dün bulduğumuz defterin içindeki bilgilerin fotoğraflarının bulunduğu, dava ile ilgili bilgilerin bulunduğu dosyayı alarak odadan çıktım. Adımlarımı direkt olarak sorgu odasının girişinde izlemek isteyenler için özel olan odaya doğru atarak içeri girdim. Buradaki sorgu odası emniyettekinden biraz farklıydı, tepede bir lamba vardı masaya doğru uzanan ve ortam epey loştu. Bu odada kimleri sorguladıklarını hesaba kattığımızda normaldi.

Odaya girmemle birlikte Soner’in, Pamir’in ve Kubilay savcının bakışları bana doğru dönerken bakışlarımı Kubilay savcıya çevirerek öğrendiğim son bilgileri aktardım. “Poşette bulunanlar esrarmış, maktullerin kanında bulunan madde ile bulduğumuz şırınga içindeki madde uyumlu çıkmış.” Dedikten sonra ekledim. “O madde üzerinde çalışıyorlardı ve belli başlı kişiler üzerinde deney yaptılar. Çeşitli hastalıkları olan belli yaşta kişileri aldılar ve üzerlerinde denediler. Verdikleri şey onları öldürdü.”

“Aynen öyle savcım.” Dedi Kubilay savcı beni onaylayarak. Bakışlarımı odada oturan adama çevirdiğimde konuştum. “Detayları öğrenelim bakalım.” Diyerek Pamir’e doğru baktım. Göz kırparak beni onaylarken hiç beklemeden odanın kapısını açıp içeri girdim.

Masada oturan adamın bakışları bana doğru dönerken gözlerine baktım dikkatle. Sakin, korkusuz bir biçimde bakıyordu. Elimdeki dosyayı masaya bırakarak karşısına oturdum. İsmi falan belli değildi, parmak izinden kimliğine bile ulaşamamıştık. Muhtemelen Türk değildi. Ama Türkçe biliyordu Pamirlerden aldığımız bilgiye göre.

“Depoda bulunan şırıngalarla mı öldürdünüz insanları?” dedim sertçe direkt olarak konuya girerek. Karşımdaki adam elindeki kelepçelere bakarken cevap vermedi. Bunun cevabını almıştık zaten ama yine de sormuştum. “Peki, diğer soruya geçelim. Amacınız neydi?” dedim sorumu değiştirerek. Adamın bakışları bana doğru dönerken iyi olmayan Türkçesi ile cevap verdi. “Amacımızın ne olduğunu eminim anlamışsındır savcı, başarılarını duymayan yok.”

Aldığım cevapla birlikte kaşlarım çatıldı. “Savcı değil, sayın savcım.” Dedim uyarı dolu bir sesle. Ardından ekledim. “Şırınganın içinde bulunan maddeyi kim üretti?” dedim ciddi bir şekilde. Adam bana doğru bakarak cevap verdi. “Örgütün çalıştığı birisi.” Verdiği kaçamak cevapla birlikte gözlerimi saniyelik kapatıp sabır çektim içimden. Sabrımı sınıyordu. Ona doğru eğilerek dişlerimin arasından konuştum. “İsim ver!”

“İsmini bilmiyoruz.” Verdiği cevapla birlikte dişlerimi birbirine bastırarak sıktım. “Nerede buluruz, o ismini bilmediğiniz şahsı?” dedim sinirle. Adam başını iki yana salladı. “Bilmiyorum, ben sadece orada bulunan biriyim. Vasıfsız elemanım.” Rahat ve umursamaz bir şekilde bana bakarken sinirlerime hâkim olmaya çalıştım. “Çok zevk alıyorsun değil mi?” dediğimde adam sırıtarak baktı bana doğru. “Evet.”

Oturduğum yerden ayağa kalkarak elimle masaya vurdum. “Sen yargılanırken de ben çok zevk alacağım!” dedim sert ve tahammülsüz bir biçimde. Adam bana doğru bakmaya devam ederken tekrar konuştum. “Gölge nerede!?” dediğim anda bakışları bana doğru döndü tekrardan. Biraz şaşırdığı bakışlarından belli oluyordu. “Ne o, takma isimlerinizi öğrenemeyiz mi sandınız?” diye alayla ona bakarken cevap verdi. “Gölgeyi bulmanız imkânsız, kim bilir hangi inin içindedir.”

Aldığım her cevap belirsizlik içeriyordu ve bu benim sinirime dokunuyordu iyice. Bir şeyler bilmeliydi, bir şeyler açığa çıkmalıydı artık.

“İlacı ürettiniz belli yıllarda, insanlara enjekte edip verdiği tepkileri gözlemlediniz. Öldüklerinde tıra yükleyip yakmak istediniz, iş istediğiniz gibi olmadı. Üzerimde baskı kurup davanın hain olan o savcıya verilmesi için uğraştınız, başaramadınız. İçinde tonlarca uyuşturucu ve yaptığınız ilaçların bulunduğu depoyu koruyamadınız. Bunca başarısızlığa rağmen hala daha susuyorsun.” Dedim üstüne basa basa. “Gerçi şaşırmamak lazım onca yıldır bir ülke hayaliyle gücünüzü masumlara yetirerek bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Ama elde var sıfır. Yine öyle olacak.” Dedim yüzümde gülümsemeyle.

Sözlerim onu etkilemiş olacak ki yüzünde öfke belirdi. Dişlerini sıkarak bana bakarken gülmeye devam ettim. “Onca başarısızlığa rağmen hala daha arkadaşlarına ihanet etmeme derdindesin ama emin ol sen içeri girdiğin anda fişin çekilecek. Ülkesine ihanet eden adamlar sana mı ihanet edemeyecek, çok yazık onlara inanabiliyorsun yani.”

“Kes sesini.” Dişlerini sıka sıka sarf ettiği cümle ile kaşlarım çatıldı. “Ne o, doğrular canını mı yaktı? Onca insan, aileleri, masumlar, şehit olan askerler sizin gibi orospu çocukları yüzünden ölürken duyduğun sözler mi canını sıktı senin? Sen kendinin ne mal olduğunu, arkadaşlarının ne mal olduğunu, davanın ne mal olduğunu bilmiyor musun ki canın sıkılıyor piç kurusu.” Dedim hırsla. İçim o kadar kin doluydu ki, küfretmek istemesem bile kendime engel olamıyordum. Pişkin pişkin konuşması beni çıldırtıyordu.

Yüzüme ters ters bakarken burnundan solumaya devam etti. “İlaçlar bugün sabah yola çıktı bile, ülkenin her yerine sevkiyat yapılıyor.” Dediğinde dikkatle baktım yüzüne. “Çok yakında sokaklarda da satılmaya başlanacak.” Verdiği bilgi sözlerimi boğazıma dizmeye yetmişti. Bir biyolojik silah gibi ülkenin insanlarını öldüreceklerdi resmen. “İstanbul, Ankara, İzmir… ilk önce büyükşehirlerden başlanacak. Sonra her yere dağıtılacak.” Dedikten sonra devam etti sözlerine. “Berfinle ilacı üreten kişi yapacaktı sevkiyatı, şimdi sadece üreten kişi yapacak. İsmini bilmiyoruz. Sevkiyatla ilgili başka bir şey bilmiyoruz biz.”

Her işin içinden Berfin çıkıyordu. Gerçekten inanamıyordum ya. Bir insan ülkesine bu kötülüğü nasıl yapardı anlamıyordum.

“Eşkalini çizdirebilirsin o zaman.” Dedim sertçe. Başını salladı olumlu anlamda. “Bak isteyince nasıl bülbül gibi ötüyorsun.” Dedim sinirle.

Odadan çıkmak için ilerlerken arkamdan seslendiğini duydum. “Ben onlardan değilim, kimseyi öldürmedim. Sadece depodaki malları korumakla görevliydim.” Dediğinde alayla güldüm. “Onlara yardım ettiğinde onlardan olmuyor musun? Aynı dava için uğraşırken, insanların ölmesi için yapılan maddeleri korurken insanları öldürmüyor musun? Kendini böyle mi teselli ediyorsun? Hepiniz aynı boksunuz.”

Başka hiçbir şey söylemeden odadan çıktım. Bir de ben onlardan değilim diyordu. Gerçekten geri zekâlılardı hepsi. Bakışlarım odanın içindekileri bulduğumda ilk dikkatimi çeken Pamir oldu. Gözlerinden ateş çıka çıka sorgu odasındaki adama bakmaya devam ediyordu.

“Berfin’i tekrar sorguya almamız gerekiyor, sevkiyatlar çok önemli. Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’in giriş kapılarının tutulması için içişleri bakanlığına bir yazı gönderelim.” Dediğimde Kubilay savcı beni onayladı. “Yazıyı siz hallederseniz savcım, sorguları ben yaparım.”

Aramızda anlaşırken Pamir’in sesini duydum. “Keşke şunun ağzını yüzünü patlatsaydım.” Dediğinde Soner cevap verdi. “Daha sorulacak soru var komutanım, merak etmeyin.” İkili arasında bir bakışma gerçekleşirken Pamir güldü. “Kendimi hazırlayayım o zaman.”

“Diğer adamı getireyim ben savcım.” Diyerek odadan çıktı Soner. Çok geçmeden diğer adamı getirdikten sonra benim sorgusunu aldığım adamı götürdü. Kubilay savcı diğer adamın ifadesini almak için odaya girerken dikkatli bir şekilde izlemeye koyuldum ancak. Al birini vur ötekineydi. Konuşmuyorlardı.

Kubilay savcı ifadeyi alırken ben odadan çıkmış bakanlığa yazılması gereken yazıdan başsavcıma bahsetmiştim. Başsavcım ilgili mercilere durumu bildireceğini söyleyerek telefonu kapattığında koridorun biraz ilerisinden gelen konuşma seslerine dikkat kesilmiştim. Sesler tanıdık geldiği için oraya ilerlediğimde seslerin tuvaletten geldiğini anlamıştım.

Oraya doğru yaklaşırken Batuhan’ın sesi kulaklarıma doldu. “Adam akıllı dök şu suyu!” sinirli sinirli konuşurken şırıl şırıl dökülen suyun sesini duyarken Batuhan bağırdı. “Ben senin yapacağın işin amına koyayım Yiğit!” Batuhan küfrederken Yiğit’in kahkahaları yankılanmaya devam etti.

Görüş açıma tuvalet girdiğinde birinin elinde fırça, birinin elinde kova bulunan ikiliye baktım. İkisinin de paçaları sıvanmıştı ve anladığım kadarıyla tuvaleti temizliyorlardı. Yiğit bu işi eğlenceye çevirirken Batuhan ona göre daha gergindi. “İyice köpürt Batu, iyice!” verdiği emre gülerken Batu elindeki fırçayı Yiğit’e doğru kaldırdı. “Kes sesini, bak şikâyet ederim seni komutanıma. Bu sefer tüm taburun tuvaletini temizlettirir.”

Söylediği cümleyle şaşırmıştım. Pamir’in istediğini hiç düşünmemiştim bunu. Onlara yakalanmadan uzaklaştım tekrardan. Beni görürlerse utanabilirlerdi çünkü. Tekrardan sorgu odasına ilerlerken daha yarı yolda Pamir ile karşılaştım.

“Bende sana bakıyordum, nerelerdesin?” Pamir’in cümlesi ile güldüm. “Seninkilerin sesini duydum, ceza mı verdin?” dediğimde Pamir göğsünü kabarta kabarta cevap verdi. “Dün bunu sonra konuşacağımızı söylemiştim.” Dediğinde kaşlarım çatıldı. “Batu’nun ne suçu vardı?” dediğimde Pamir tek kaşını kaldırdı. “Olan biten her şeyi sana rapor etmesi mesela.”

Söylediği şeyle kaşlarım çatılırken mırıldandım. “Ne o Pamir bey, gizli işleriniz mi vardı yoksa?” dediğimde Pamir afalladı bir an için. Sonra da kendini toplayarak cevap verdi. “Ne alaka gizli iş, benim senden gizli ne işim olabilir?” dediğinde inanmasam bile inanmış gibi yaparak konuştum. “Olmamalı zaten.” Dedikten sonra ekledim. “Duruşmam var benim bir saate kadar, çıkışta da Sinem’le alışverişe gideceğiz.”

“Bu kadar çabuk mu?” Pamir şaşkınca bana bakarken başımı salladım. “Gelin olmak kolay mı? Elbisesinden tut, nişan malzemelerine kadar alınacak birçok şey var.” Dediğimde Pamir başını salladı. “Doğru söylüyorsun, geleyim bende istersen.” Ettiği teklifi reddettim. “Yok, biz hallederiz.”

Pamir beni onaylarken tekrardan konuştum. “Gidiyorum ben o zaman, Mesut ile Engin’i aramıştım zaten. Onlar gelip alacaklar beni.” Dedikten sonra Pamir’e doğru yaklaşarak uzunca yanağını öptüm. “İyi mesailer üsteğmenim.” Dediğimde Pamir tatlı bir tebessüm etti. “Size de iyi mesailer sayın savcım.”

Başka hiçbir şey söylemeden binadan dışarı çıktım. Mesut ve Engin’in geldiğini görerek arabama bindikten sonra soluğu adliyede aldım. Volkan ve Berfin’in duruşması için iddianameyi yazmaya başladım. Onların duruşması da yakındı. Bir an önce iddianameyi bitirerek duruşmada tutuklu yargılanırlarken ki suratlarını zevkle seyretmek istiyordum.

 

◔◔◔

3 gün sonra...

(Kıyafetleri sahneleri bölmemek adına en aşağıya bıraktım)

Nihayet o gün gelip çatmıştı. Bugün Pamirle nişanımız yapılacaktı ve kalbimin yerinden çıkacağını hissediyordum. Ne zaman gelmişti, ne zaman evlenme teklifi etmişti, ne zaman nişanlanmaya karar vermiştik hiç anlamamıştım. Tek bildiğim çok aşıktım ve aşkımızı kırmızı kurdele bağlanmış iki çift alyansla taçlandıracaktık.

Üzerimde bordo saten, kalın askılı, dizlerimin üzerinde biten, bedenimi saran ve yırtmaçlı bir elbise vardı. Elbisenin kalın askıları omuzlarıma düşmüştü. Saçlarımı maşalamış ve sırtıma dökülmesini sağlamıştım. Buğulu bir göz makyajının ardından dudaklarıma bordo bir ruj sürerek kombinimi tamamlamıştım. Çok abartılı olmayı sevmiyordum, her zaman sadelikten yana biri olarak böyle bir elbise tercih etmiştim.

“Ay heyecandan bayılacağım galiba ben.” Diyerek elimle kendime yelpaze yaptım. Sinem dalga dalga olan saçlarımı omuzlarımdan aşağı, sırtıma doğru iterken panikle konuştu. “Aman deyim sakın bayılma, bir de onunla uğraşmayalım.” Dediğinde sitemle baktım ona doğru. “Aşk olsun.” Dediğimde sırttı. “Olacak olacak, hem de nasıl olacak. Alev alacak.” Dediğinde aklıma gelen anlarla genzimi temizledim ve bakışlarımı kaçırdım.

Sinem benim aksime açık yeşil bir elbise giymişti. İnce ipli, belini saran ve eteği dizlerinin bitiminde biten bir elbiseydi. Bu sefer sadelikten yana olmuştu. Kıvırcık saçlarını yandan ayırıp kabarıklığını azaltmış ve elbisesine uygun bir makyaj yapmıştı. Son olarak takılarıyla kombinini tamamlamıştı.

“Devrim, şuna baksana güzelim olmuş mu?” Abim elindeki kravatı düzelterek yanıma geldiğinde ona doğru döndüm. Abim ise dikkatlice bana doğru baktı. Gözlerinde hayranlık, dudaklarında buruk bir tebessüm oluşmuştu. “Çok güzel olmuşsun.”

“Sende çok şıksın abicim.” Dedim gülümsemeye çalışarak. O duygulanınca bende duygulanmıştım istemsizce. Adımlarımı ona doğru attıktan sonra boynuna doğru uzanarak kravatını düzgünce takıp yakalarını düzelttim. “Şimdi oldu.” Dediğimde abim aynaya doğru döndü. “Sağ ol.” Aynadan başını sağa sola döndürüp kendine bakarken dikkatle onu izledim.

Babam, Baran amcalarla içeride oturuyordu. Işık, nöbeti olduğu için gelememişti ama mutlaka düğüne geleceğini söylemişti. Bende çoktan hazırlanmış ortalıkta heyecanla dolaşıyordum. Heyecandan karnıma ağrılar giriyordu. Biliyordum, bugün o nişan yapılacaktı ama ben birazda gergindim neden olduğunu bilmediğim bir şekilde.

Salondaki yemek masasını çıkartarak geniş bir alan oluşturmuştuk. Masanın bulunduğu yere nişan dekoru koyarak Pamir ve ikimizin oturacağı şekilde dekore etmiştik. Karşımızdaki koltuk ve kanepelerde de gelen misafirler oturacaktı. Bir kısmı da muhtemelen sandalyede oturmak durumda kalacaktı. Yine de salonun geniş olması kurtarmıştı bizi.

Aniden çalan kapı ile içimdeki telaşa engel olamadım. Aynada kendime bakarken abim konuştu. “Kız evi naz evidir, bence bir saat falan açmayalım kapıyı.” Dediğinde babam olaya müdahale etti. “Olur mu öyle şey oğlum.” Abim göz devirirken ben son kez derin bir nefes alarak kapıya ilerledim ve kulpunu indirerek açtım.

Bakışlarım direkt olarak kapının önünde güler yüzle dikilen Serhat amcama ve Halide hanıma çarptı. Onların ardından da elinde çiçekle bekleyen Pamir’e doğru kaydı. Üzerinde siyah bir takım elbise ve siyah bir gömlek vardı. Benim siyah gömleği yakıştırdığımı bildiği için giymişti. Bakışlarında aynı benim gibi heyecan pırıltıları varken beğeniyle bana bakıyordu. “Hoş geldiniz. Buyurun.” Diyerek kapıdan çekilirken Halide hanım cevap vererek içeri girdi. “Hoş bulduk kızım.”

Onlar babamla, abimle selamlaşırken abisinden önce Burçe girdi içeriye. “Maşallah yenge sana, çok güzelsin.” Dediğinde gülümsedim. “Sende çok güzel olmuşsun canım benim.” Üzerine krem renkli, kumaşın üzerinde yer yer çiçek desenleri olan, kollarını benimki gibi omuzlarına düşmüş, göğüs kısmı straplez olan bir elbise giymişti. Gerçekten çok güzel duruyordu.

Burçe’nin ardından Pamir içeri girerken bakışlarını bir saniye bile benden ayırmayıp elindeki çiçek buketini bana doğru uzattı. “Teşekkür ederim, çok güzeller.”

“Senin kadar değiller.” Diyerek hayranca bana bakarken yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Pamir elindeki diğer küçük çiçek buketini Sinem’e doğru uzatırken Sinem hevesle konuştu. “Bana da mı aldın?” Pamir başını salladı. “Gelinin kız kardeşine almadan olur mu?” dediğinde bir kez daha hayran oldum ona. Ben bu adama daha ne kadar hayran olabilirdim ki? “Sağ ol enişte.” Dedi Sinem gülerek.

Pamir abimlerle selamlaşırken Hakan içeri girdi. Elindeki çikolata tabağını Sinem’e uzatırken aralarında sessiz bir bakışma meydana geldi. O da ilerlerken Ahmet abi girdi içeri, ardından da Seray abla. “Hoş geldiniz, kızlar yok mu?” dediğimde Seray abla başını iki yana salladı. “Bugünlük getirmedik onları, hayırlı olsun canım.” Diyerek içeri geçerken Ahsen konuştu. “Seni de nişanlıyoruz ha, darısı düğüne olsun.” Ahsen’in ardından Kürşat geçerken Taner ve Soner girdi arka arkaya. Onların ardından da Yiğit ve Batuhan. Erkek tarafı olarak kalabalıklardı.

Herkesin gelmesiyle birlikte kapıyı kapattım. Salona doğru ilerlediğimde herkesin bir şekilde yerleştiğini gördüm. Bende Pamir’in yanındaki yerimi alırken heyecanla etrafıma baktım. Babamlar kendi aralarında konuşurken Serhat amcamın bana yönelerek konuştuğunu duydum. “Sen nasılsın güzel kızım?” dediğinde tebessüm ettim. “İyiyim Serhat amca, sen nasılsın?”

“İyiyim bende, bugünleri gördük ya daha iyiyim.” Dediğinde Pamir’e doğru baktım. Onun da bana baktığını görürken daha da gülümsedim. Bugünleri göreceğimizi bende hiç tahmin etmemiştim. Bundan aylar önce Pamir yokken şimdi Pamir yanımdaydı ve bizim nişanımız yapılacaktı. İçimdeki heyecan o kadar büyüktü ki, tarif edemiyordum.

Herkes kendi sohbetine dalmışken Pamir’in yavaşça kulağıma doğru eğildiğini hissettim. Ardından da fısıltısını duydum. “Çok güzel olmuşsun, bugün gözlerimi senden çekip nasıl odaklanacağım bilmiyorum.” İçi gidermiş gibi bana bakmaya devam ederken bende ona doğru eğilerek cevap verdim. “Sende çok yakışıklısın, üniforma dışında takım elbisenin de sana çok yakıştığını söylemiş miydim?” dedim cüretkâr bir biçimde.

Siyah gömlek ve siyah takım elbisesine ek olarak siyah bir kravat takmış, cebine de elbisemle uyumlu olması için bordo bir mendil koymuştu. Sözlerimle birlikte yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu ve kaşlarını kaldırdı. “Daha sonra, ortam müsaitken dinlemeyi çok isterim.”

Aşık aşık birbirimize doğru bakarken abimin genzini temizleyerek konuştuğunu duydum. “Sen nasılsın Pamir, görüşmeyeli?” onlar her gün birliktelerdi. Hatta abimle benden daha çok görüştüğü kesindi. “İyiyim Bora, bildiğin gibi. Sen nasılsın?” dediğinde abim cevap verdi. “İyi bende.”

İkisi birbirlerine bakarlarken bende onları izliyordum. Gerçekten komiklerdi. Bakışlarımı onlardan çekip Burçe’ye çevirdiğimde kaçamak bakışlarla Batuhan’a baktığını gördüm. Batuhan saniyelik olarak Burçe’ye baksa bile genel manada uzun süre bakmaktan kaçınıyordu. Ve bilerek bakışlarını ona hiç değdirmemeye çalışıyordu muhtemelen. Ama kısa süreli baksa da bakışlarından Burçe’ye düştüğünü anlamıştım.

Burçe ve Batuhan’dan sonra bakışlarımı Sinemlere çevirdim. Sinem ve Hakan karşılıklı düşmüşlerdi ve arada sırada göz göze gelseler de bakışlarını birbirlerinden kaçırılıp başka şeylerle ilgileniyorlardı. Halide ve Arzu hanım ise sohbet ediyordu. Babam, Baran amca ve Serhat amca gündemden konuşuyordu. Kürşat ve Ahsen kendi aralarında konuşup gülüşüyorlardı.

“Ne güzel oldu, Ahsen ve Kürşat ayağını sürüdü bak.” Dedi Seray abla. Bakışlarımız ona dönerken Seray abla devam etti sözlerine. “Darısı bekarlara olsun inşallah.” Dediğinde Yiğit araya girerek konuştu. “Nişan kurdelesi yendiğinde kısmet açılıyormuş, doğru mu Seray yenge?” diye ciddi bir şekilde ona bakarken istemsizce güldüm. Seray abla ise omuz silkti. “Hiçbir fikrim yok o konuda.”

“İstiyorsan ben vereyim sana.” Dediğimde Yiğit bana doğru baktı. “Harbiden verir misin yenge, komutanım vermeyeceği için teklif edememiştim.” Dediğinde Pamir kaşlarını çattı. “Temizlik pek işe yaramamış anlaşılan.” Diye ima ile bakarken Yiğit yutkundu büyükçe. Kolumla Pamir’i dürterken mırıldandım. “Bir şey demedi çocuk, şimdi yapma bari.” Dedikten sonra Yiğit’e baktım. “O vermesin, ben veririm sana.”

Yiğit kazanmışlıkla gülümserken Halide hanım konuştu. “Oğlum evlenmek mi istiyorsun sen?” dediğinde Yiğit ona doğru baktı. “Yani evlilik demeyelim de bizde birini bulsak iyi olur teyzem.” Dediğinde Halide hanım kaşlarını çatsa da konuştu. “Bulalım sana da birini.” Dediğinde Serhat amca araya girdi. “Sen evlenmek istiyorsan Halide’ye söyle evladım, çok sever kız bulmayı.” İma ile söylediği şeyle birlikte Halide Hanım Serhat amcaya baktı tersçe.

Ardından gözlerini benden itina ile kaçırarak Yiğit’e çevirdi. “Ben bulurum oğlum, Pamir’den numaranı da alırım. Sana gönderirim.” Dediğinde Yiğit oturduğu yerden kalkıp Halide hanıma yaklaştı ve elini öptü. “Allah razı olsun senden teyzem.”

Halide hanımlar geldiğinde gayet nazik karşılamıştım hepsini. Zaten Burçe ve Serhat amcamla hiçbir sorunum yoktu. Halide hanımla ise aramızdaki soğukluk devam ediyordu. O bana sıcaktı ama ben eskisi gibi olamıyordum. Oysa çok isterdim. Şu an burada olmasını en istediğim kişi yokken onun yerine Halide hanıma sarılmayı çok isterdim. Ama olmamıştı, olmayacaktı da.

“Hadi kahveleri yapalım biz.” Sinem kulağıma doğru eğilirken onu onaylayarak oturduğum yerden kalktım. Mutfağa doğru ilerlerken Burçe, Ahsen ve Seray ablanın da peşimizden geldiğini hissederken hepimiz mutfağa girdik. Kahveleri yapmak için dolaptan cezve çıkartırken Sinem’de bir kısmını makinede yapmaya başladı. Kalabalık olduğumuz için böyle bir çözüm bulmuştuk.

“Tuz atıyoruz değil mi?” diyen Ahsen ile birlikte merakla konuştum. “Sen Kürşat’ınkine atmış mıydın?” dediğimde başını salladı olumlu manada. “Tabii ki attım.”

“Tuz eskiden gelin damadı istemediği zaman atılırmış, şimdi yanlış anlaşılmasın.” Dedi Burçe bize doğru bakarken. Sinem Burçe’nin kolunu dürterken güldü. “Abime kıyamam demiyor da ne diyor.” Dediğinde Burçe kaşlarını çattı. “Hiçte bile.” Dedikten sonra ekledi. “Bol bol doldur yenge, abimde içsin.” Sanki Sinem’e inat yapıyor gibiydi.

“Bu tuzlu kahvenin bir anlamı var daha biliyorsunuz değil mi?” diyen Seray ablaya doğru baktım merakla. O ise anlatmaya başladı. “Gelin adayı damat adayının gerçekten sevip sevmediğini anlamak için, kahveyi tuzlu yapar ve ikram edermiş. Eğer damat adayı, kahvenin tuzlu olduğunu anladıktan sonra hiç içmezse, bu gelinin isteklerini karşılayamayacağı anlamına gelirmiş ve ayıp sayılırmış. Damat adayı, tuzlu kahveyi birden fazla yudumla alır ve tükürmezse, eşi için her şeyi yapacağı anlamına gelirmiş.” Dediğinde şaşkınlıkla baktım ona doğru. Bu anlamı hiç duymamıştım.

“Vay be o zaman kesin atıyoruz.” Dedi Ahsen. Sinem ise ekledi. “Pamir kesin içer, net söylüyorum.” Dediğinde Seray abla katıldığını belirtircesine konuştu. “Net içer, gözlerinden bile Devrim’i ne kadar sevdiği.” Dediğinde istemsizce utanırken kahveyi yapmaya devam ettim. Bende içeceğine inanıyordum. Sorgusuz sualsiz içerdi biliyordum.

Kahveleri yapmaya devam ederken abimin sesi ile irkildim. “Devrim, lokumu unutmayın güzelim. Bak en üstteki küçük kutudakiler Pamir’in sevdiği gibi. Ona ondan koyarsın.” Dediğinde Sinem mırıldandı. “Bora abi, Pamir’i mi düşünmüş. Şoklardayım.” Dediğinde istemsizce güldüm. “Bende.

“Allah muhabbetlerini artırsın.” Dedi Burçe’de bize katıldığını belirtircesine. Ardından abimin söylediği gibi lokumları hazırlamaya koyuldu.

Hepimizin işi tamamlanınca Sinem tüm itirazlarıma rağmen kahvenin içine biraz fazla tuz karıştırdıktan sonra önden Ahsen ile birlikte çıktı, onlar misafirlere kahveleri ikram edeceklerdi. Onların ardından Burçe ve Seray abla lokumları ikram etmek için çıkarken benim elimde Pamir’e özel aldığımız damat tepsisi vardı. Hepsinden sonra içeri girip direkt olarak Pamir’e ilerledim. Tepsiyi önündeki sehpaya koyarken göz göze geldik. Tek gözünü kapatıp kırparken başımı eğdim. Herkesin içinde böyle yapınca utanmadan duramıyordum..

Kahve tepsisini sehpaya koyduğumda Pamir kahve fincanına uzandı. Odadaki herkesin bakışları onun üzerindeydi. Ne tepki vereceğini merak ediyorduk hepimiz. Pamir kahveyi dudaklarına götürdükten sonra bir yudum çekti. Bir an için duraksasa da yüzünü dahi buruşturmadan kahveden bir yudum daha içti. Sinem ile bakışırken mırıltısını duydum. “Yanlış fincanı verdik galiba.”

“Tuz koymadınız mı?” Ahmet abinin sorusu ile Seray abla cevap verdi. “Koyduk canım, koymaz olur muyuz?” İçeceğini bekliyorduk da bu kadar rahat içeceğini düşünmemiştik hiçbirimiz.

“Yarasın aslanım, dik kafana.” Serhat amca bıyık altından gülerek Pamir’e bakarken Pamir tekte dikti bardağı. Ardından hiçbir şey olmamış gibi tepsiye koydu tekrardan. “Helal olsun komutanım size, hiç gıkınız bile çıkmadı.”

Batuhan’ın sözleri ile Pamir’in bakışları bana doğru döndü. Gözlerime gülümseyerek bakarken cevap verdi. “Onun elinden zehir olsa içerim.” Söylediği cümle ile büyükçe gülümserken eline doğru uzanarak tuttum, muhtemelen bakışlarımdan kalpler falan çıkıyordu.

“Siz çıtayı çok yükseltiyorsunuz komutanım. Olmuyor böyle.” Dedi Kürşat sitemle. Ahsen koluyla onu dürterken Arzu teyze konuştu. “Allah herkese böyle sevda nasip etsin.” Dediğinde Burçe’nin mırıltısını duydum. “Amin.”

Mırıldanmıştı mırıldanmasına ama o kadar içten söylemişti ki duymuştuk hepimiz. Pamir’in bakışları ona doğru dönerken aynı anda Batuhan’da ona bakmıştı. Burçe’de Batuhan’a bakarken Pamir bu sefer bakışlarını Batuhan’a çevirmişti. Burçe’de Batuhan’da bakışlarını aynı anda birbirlerinden çekerlerken Pamir’in durumu çakmaması adına konuşacağım sırada abimin sesini duydum.

“Lokum ye de ağzının tadı yerine gelsin.” Söylediği cümle ile birlikte Soner’in mırıltısını duydum. “Ben yanlış duydum galiba, onların bu kadar birbirini düşündüğünü bilmiyordum.” Dediğinde Taner cevap verdi Soner’e. “Kardeşinin en mutlu günü diye herhalde.”

Pamir, abimi dinleyerek tabaktaki lokumdan aldıktan sonra ağzına götürdü. Çiğnemeye başladığı an yüzünde gördüğüm buruşmayla birlikte ne olduğunu anlamayarak ona baktım. Yüzü an be an kızarırken gözlerini kıstı, elini ağzına götürerek öksürmeye çalıştı. Durumu hiç iyi görünmüyordu. “Pamir, ne oldu?” Diyerek panikle ona bakarken abim güldü. “Su iç Pamir, su iç.”

Böyle güldüğüne göre abim yapmıştı yapacağını. “Abi naptın sen?” oturduğum yerden ayağa kalkarken hızlıca tepsideki su bardağını uzattım. Pamir suyundan içerken hala daha kıpkırmızıydı. Muhtemelen lokum acıydı. Hızlıca mutfağa giderek sürahiyi getirdim. Pamir’e bir bardak daha su koyarken Halide Hanım önündeki lokumdan uzattı oğluna doğru. “Şunu ye yavrum, gitsin tadı ağzından.” Dedi endişeli bir biçimde.

“Helal aslanım, helal.” Baran Albay’da bıyık altından gülerken Pamir öksürerek konuşmaya çalıştı. “Tamam, tamam iyiyim ben.” Diyerek gömleğinin yakasını gevşetti. Abim bıyık altından gülerek ona bakarken babam konuştu. “Kaç yaşında adamsın oğlum, ne yapıyorsun?” kaşlarını çatarak söylediği şeyle birlikte Serhat amca güldü. “Ne kızıyorsun Turan, abi o yapacak o kadar.” Serhat amca, abimi savunurcasına konuşurken bakışlarımı abime çevirdim. Sitemle ona bakarken abim omuz silkti. “Bizden kız almak o kadar kolay mı?”

“Hiç yani, adam özel kuvvetçi bir de bu ne ki?” diye destekledi Baran Albay. O da yangına körükle gidiyordu resmen. Ardından susmadan devam etti. “Ama en iyi askerlerimden biri bu acı yüzünden operasyona çıkamayacak hale gelirse vay halimize.” Dediğinde ima ettiği şeyi hepimiz anlamıştık. Pamir başını utançla yere eğerken odadakiler olarak gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırdık.

“Abi iyi misin?” Burçe endişe ile abisine bakarken Pamir başını salladı. “İyiyim fıstığım, iyiyim. Biraz boğazım yandı ama iyiyim.” Dedi genzini temizleyerek. “Biraz gibi durmuyor ama neyse.” Abim hala daha üstüne giderken ona doğru döndüm. “Abi!” diye uyarırken Pamir elimi tuttu. “İyiyim güzelim, sorun yok.” Bakışları iyi olduğunu anlatmak istercesine ilgiliyken beni oturmam için sandalyeye doğru çekti. Ona uyum sağlayarak yanındaki yerime geçtim.

Bakışlarım hala daha abimin üzerindeyken Ahmet abi konuştu. “İşte abi olunca, kardeşlerini paylaşmak istemiyorlar. Normal böyle şeyler.” Diye ortamı yatıştırmaya çalışırken Seray abla onayladı. “Aynen, benim abimde böyleydi.”

“Bora abi çok fenasın ya.” Sinem gülerek ona bakarken ekledi. “Hiç aklıma gelmemişti böyle bir şey yapacağın.” Dediğinde abim sırıttı. “Bende düşünmemiştim ama yaptım işte.” Dediğinde Hakan ima ile baktı abime. “Dikkat et sana da yapan çıkmasın.” Dediğinde abim dahada güldü. “Yapsın, birini seviyorsan onun için her şeye katlanırsın.”

“Oo Bora komutanım iddialı.” Dedi Taner gülerek. Abim karizmatik bir şekilde gülümsedi. “İddialıyız aslanımda işte kıymetini bilen yok.” Dediğinde Yiğit araya girdi. “Ohoo komutanım kısmet bu işler.” Doğruydu, kısmetti bu işler.

Abim haklıydı ama bu kadarı da olmazdı. Gerçekten sinirlenmiştim. Acı eşiği yüksekti Pamir’in ama ona rağmen kıpkırmızı olmuştu. Kim bilir ne koymuştu içine. Bunun için uğraştığına inanamıyordum. O kadar acıya dayanamayıp bir şey olsaydı ne yapardım düşünmek bile istemiyordum.

“Madem kahvelerimizi de içtik, lokumlarımızı da yedik.” Deyip bıyık altından gülerek Pamir’e baktı Serhat amca. Ardından da devam etti sözlerine. “Gelelim sebebi ziyaretimize.” Dediğinde yerimde kıpırdandım. Biraz önceki endişem yerini heyecana bırakmıştı şimdi. Burçe telefonunu çıkarmış videoya alırken Serhat amca babama doğru döndü. “Seninle uzun yıllardır tanışıyoruz Turan. Yeri geldi sırt sırta çarpıştık, yeri geldi omuz omuza verip derdimizi tasamızı paylaştık, birbirimize destek olduk, kardeş olduk.”

Babam, Serhat amcayı onaylarken Serhat amcam devam etti. “Allah biliyor ya hep düşünürdüm ailemize kimler katılacak diye. Allah gönlümdekini nasip etti, biz kardeştik dünürde olalım istedim.” Dediğinde odadaki herkes dikkatle onu dinlemeye devam ediyordu. “Allah’ın emri, peygamberin kavliyle, sizin de izninizle Devrim’i kızımız, gelinimiz, ailemizin bir ferdi olarak görmek istiyoruz.”

Heyecandan titreyen bakışlarım babama doğru döndü. Babam bakışlarını bana çevirdiğinde durgunlaştığını gördüm. Gözlerinde bir hüzün oluşmuştu. “Devrim bizim gözbebeğimiz. Ahu vefat ettiğinde bizi çekip çeviren, bizi bir arada tutan oydu. Kendi acılarına rağmen bize destek oldu.” Annemden bahsedildiği an gözlerim dolmaya başladı. Babama ağlamaklı bir biçimde bakarken babam devam etti sözlerine. “ Hep başarılarıyla gururlandırdı bizi, göğsümüzü kabarttı. Hep çok iyi bir evlat oldu. Her şeyde olduğu gibi eş seçiminde de gururlandırdı.”

Babamın son cümlesi ile Pamir yerinde dikleşirken babam devam etti sözlerine. “Bende bir damadım olacaksa Pamir gibi olsun isterdim, Allah nasip etti ve oldu. Ahu’da Pamir’i oğlu gibi severdi, şu anı görse çok gururlanırdı.” Gözyaşım yanağımdan kayıp giderken hızlıca temizledim elimin tersiyle. Pamir elimi tutarak desteğini hissettirirken babam devam etti sözlerine. “Ancak tek benim isteğimle olmaz, Bora’nın da Devrim’inde onayının olması gerek.”

Babamla birlikte bakışlarımız abime doğru kaydığında abim hafif dolu gözleri ile bana baktı. Yüzünde küçük bir gülümseme varken konuşmaya başladı. “Pamir’i her ne kadar sevmesem de.” Deyip duraksadığında Pamir’e doğru kaydı bakışları.

Pamir gergince ona bakarken abim devam etti sözlerine. “Şaka yapıyorum. Her ne kadar ona takılsam da adam gibi adam olduğunu, kardeşimi mutlu edeceğini, kardeşimin onunla mutlu olacağını biliyorum. Çocukluk arkadaşım olarak, harp okulundan arkadaşım olarak, sırt sırta verip çatıştığım arkadaşım olarak gözbebeğimi bir tek ona emanet edebilirim ben zaten.” Gülümseyerek bakıyordu ama gözlerindeki hüznü görebiliyordum.

Odadaki herkesin bakışları bana dönerken bakışlarımı Pamir’e çevirdim. Abimle babamın onayı alınmıştı, sıra bana gelmişti.

Gençliğim, ilk kalp sancım, çektiğim büyük acılardan birinin mimarı ama acıyı dindireni, hayatımın aşkı, hayatımı birleştirmek istediğim adam… O benim hayatımın en büyük anlamlarından biriydi. Pamir tedirginlikle gözlerime bakarken bakışlarımı babama çevirdim. “İstiyorum baba, ben Pamir’i seviyorum.”

Babam duyduğu cümle ile tebessüm etti. Aynı şekilde yanımda oturan Pamir’in de ne zaman nefesini tuttuğunu anlamasam da derin bir nefes verdiğini duydum. Babam bakışlarını tekrardan Serhat amcaya çevirirken cevap verdi. “O zaman bize de mutlu olmalarını dilemekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Hayırlı olsun. Yüzükleri takalım.”

Herkes oturduğu yerden kalkarken Sinem masanın üzerinde hazırlanmış olan nişan tepsisini aldı. Pamir ile ikimiz ortada yan yana dururken, Sinem tepsi ile yanımızda dikiliyordu. “Sen tak Turan.” Dedi Serhat amca babama doğru bakarken. Babam ise itiraz etti. “Olmaz, sen taksaydın.” Dediğinde Serhat amcam ısrar etti. “Sen tak.”

Babam kabul ederek yüzüklere uzandıktan sonra ilk önce benim alyansımı parmağıma geçirdi. Sonra da Pamir’in alyansını. Tepsideki makası alıp ikimize baktı. “Bu kurdele gibi, hep birbirinize bağlı olun. Ufacık şeylerin sizi yıkıp geçmesine izin vermeyin. Tüm evliliğinizde yüzlerinizde şimdiki gibi bir gülümseme olsun. Hep mutlu olun.” Diyerek makasla kurdeleyi keseceği sırada Sinem’in heyecanlı sesini duydum. “Makas kesmiyor!”

Sinem’in bir telaşla söylediği şeyle abim onu onayladı. “Hadi bakalım damat bey, pamuk eller cebe.” Dediğinde Pamir güldü ikisine bakarak. Ardından elini ceketinin cebine sokarak iki yüzlüklerden oluşan bir miktar para çıkartıp tepsiye koydu. Sinem ikna olarak başını sallarken babam kurdeleyi kesti.

Kurdelenin kesilmesiyle birlikte etrafta alkış sesleri yankılanırken Pamir ile birbirimize doğru döndük. İkimizin yüzünde de gülümseme vardı, bakışlarımız derin derindi. Özlem doluydu, aşk doluydu. Pamir iki eliyle yüzümü kavrarken dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi kapatarak kendimi ana bırakırken mırıltısını duydum. “Hep mutlu olacağız, her günümüzün bugün ki gibi mutlu geçmesi için her şeyi yapacağım.” Dediğinde gözlerimi açıp ona baktım ilgiyle. “Biliyorum, bende bunun için çabalayacağım.”

Alkışlar daha da çoğalırken önümüzde duran babamın eline uzanarak öptüm. Babam iki yanağımdan da öptükten sonra konuştu. “Hayırlı uğurlu olsun güzel kızım, hep mutlu ol inşallah.” Benim ardımdan Pamir babamın elini öptüğünde babam elini omzuna yaslayarak baktı Pamir’e. “Hayırlı olsun oğlum, gözüm arkada değil artık.” Dediğinde Pamir cevap verdi. “Sağ ol, Turan baba.”

Babamın ardından Serhat amcamın elini öptüm. Serhat amcam güzel bir gülümseme ile baktı bana. “Ailemize hoş geldin kızım.” Dediğinde gülümsedim. “Hoş buldum, Serhat amca.” Dediğimde Serhat amca hafifçe kaşlarını çattı. “Amca oluyor mu, babanın yerini tutmam elbette ama bende senin baban sayılırım. Eğer baba demek istersen çok sevinirim.” Nazik ama bir o kadar istekli sesiyle konuşurken onu kırmak olmazdı.

“Peki Serhat baba.” Dediğimde Serhat babamın yüzündeki gülümseme daha da büyüdü. “Ha şöyle.” Pamir babası ile tebrikleşirken bende Serhat babamın yanındaki Halide hanıma doğru baktım. Saygısızlık olmaması adına elini tutup öperken Halide hanım beni kendine çekip sarıldı. “Sana karşı hatalarım oldu kızım, biliyorum. Ama tüm samimiyetimle söylüyorum bunu, ailemize katıldığın için çok mutluyum. İyi ki diyorum, iyi ki seninle evleniyor Pamir’im.”

Sözlerinde ne derece samimiydi bilmiyordum ama sesinden bunu hissettiriyordu. Şu an bunları söylese de benim zihnimde onun cümleleri yankılanıyordu. Pamir’e fotoğrafını gönderdiği kız gözümün önüne geliyordu. Halide hanım mahcuptu, gözlerinden de sözlerinden de anlayabiliyordum. Psikolojisinin de yerinde olmadığını ve bu yüzden öyle davrandığını kendime anlatmaya çalışıyordum ama olmuyordu, kendi içimde ona olan kırgınlığım azalmıyordu.

“Sağ olun Halide hanım.” Dedim kısaca. Serhat babama, Burçe’ye gösterdiğim sıcak ve samimi ses tonundan uzaktım bunu söylerken. Halide hanımın gözlerine ufakta olsa hüzün çöktü. Ona anne diyeceğimi düşünüyorsa böyle yanılmaya devam edecekti, ben daha ona teyze diyemiyordum. İçimden gelmiyordu.

Dün, elinde nişan bohçasıyla kapımı çalmıştı Halide hanım. Gelenek olduğu için bir bohça hazırladığını söylemişti. Bende reddetmeyip onu kabul etmiştim. Havludan tut çoraba kadar, parfümden makyaj malzemelerine, tarak gibi kişisel bakım eşyaları ve bir takım pijama vardı. Gecelik almak istemediğini, onu kendimin seçmesi gerektiğini de özellikle vurgulamıştı. İçeri davet etsem de girmemişti.

“Dün getirdiğiniz bohça için ayrıca teşekkür ederim, her şeyi düşünmüşsünüz. Zahmet etmişsiniz.” Dediğimde Halide hanım uzanarak elimi tuttu ve gözlerime baktı. “Senin için az bile güzel gelinim, güle güle kullan hepsini.”

Halide hanıma tebessüm ettikten sonra hemen yanında dikilen Baran amcam ve Arzu teyzemle tokalaştım ve tebriklerini kabul ettim. Onların ardından abime doğru baktığımda abim kollarını açtı benim için. Hızlıca kollarının arasına girip sarılırken sesini duydum. “Hep mutlu ol güzelim benim, hayırlı olsun.” Dedikten sonra saçlarımı öptü uzunca. Biraz önce hepimiz duygulanmıştık, onun bana düşkünlüğünü çok iyi bildiğim için normaldi. “Canım abim, teşekkür ederim. Darısı senin başına olsun.”

Abim küçük bir tebessümle bana bakarken aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı istemsizce. “Pamir’e yaptığın şeyi sonra konuşacağız.” Söylediğim şeyle abim omuz silkti. “Konuşalım.” O sırada yanımıza yaklaşan Pamir aramıza girerek konuştu. “Kayınçom eniştesine şaka yapmak istemiş, benlik sorun yok güzelim.” Hem bana hem abime doğru bakarken abim memnun olmadığını belli edercesine Pamir’e baktı. “Ne eniştesi, aynı yaştayız oğlum biz. Enişte falan demem ben sana. Damat derim haberin olsun.”

“Artık damat olduğumu kabullendiysen istediğini söyle.” Dedi Pamir gülerek. Abim derin bir iç çektikten sonra elini uzattı Pamir’e. “Hayırlı uğurlu olsun.” Pamir abimin elini tutup sıkarken abim devam etti. “Anlaşmamız belli, kardeşimin gözünden tek damla yaş aksın iki elim yakanda ona göre.” Tehditkâr bir biçimde konuşan abimle birlikte Pamir başını salladı. “Başım gözüm üstüne.” Abim, Pamir’i tuttuğu elini kendine doğru çekerken Pamir’e sarıldı ve sırtına vurdu yavaşça. Pamir’de ona sarılırken gülümseyerek baktım bu manzaraya. Her zaman görmek mümkün değildi çünkü.

Abimin yanında yüzünde büyük bir gülümseme ile dikilen Burçe sıkıca bana sarılırken bende ona sarıldım. “Sen benim hep ablamdın, hep ailem olarak gördüm seni. Tekrardan yengem oldun, iyi ki oldun. İyi ki abim seninle evleniyor, çok mutluyum sizin adınıza.” Dediğinde güldüm. “Sende benim kardeşim gibiydin hep, hep de öyle kalacaksın. Abin olmasaydı bile bu böyleydi.”

“Aşk olsun, Pamir olmasaydı falan oluyor mu hiç?” Pamir’in sitemli sesi ile birlikte güldüm. Burçe ise abisine sıkıca sarıldı. “Sen olmazsan olmaz zaten abicim, hep mutlu olun.” Dediğinde Pamir kardeşinin iki yanağını öptü. “Sende hep mutlu ol fıstığım.”

Burçe’den bir iki adım geride dolu gözleriyle bana bakan Sinem’i gördüğümde istemsizce benim de gözlerim doldu. Benim en bitik halimi gören kişilerden biri olarak en mutlu olduğum ana da şahitlik ediyordu. Ona doğru ilerlerken Sinem kollarını açtı bana doğru. Kollarının arasına girip sıkıca sarılırken mırıldandı. “Şu günleri de gördüm ya çok şükür, yüzündeki bu gülümseme tekrar geldi ya ben başka hiçbir şey istemiyorum. Hep böyle gül arkadaşım, mutlu olmayı en çok hak edenlerden birisin sen.”

“Sende gül, etrafına neşe saçarken kendini ihmal etme. İyi ki varsın.” Diyerek daha sıkı sarılırken Sinem’de bana sıkıca sarıldı. Birbirimize sarılmaya devam ederken Pamir’in sesini duydum. “Daha evlenmedik, hala aynı evde yaşıyorsunuz. Vedalaşmıyorsunuz.” Gülerek dile getirdiği sözlerle birlikte Sinem belimdeki kollarını gevşetti ve hafif sinirle Pamir’e yöneldi. “İyisin hoşsun da enişte, bir tek bizim sevgi gösterimiz batıyor ona laf ediyorsun. Bu huyun değişmemiş.” Dedikten sonra ekledi. “İstersem vedalaşırım, istersem vedalaşmam yani Allah Allah.”

Sinem söylenirken Pamir bıyık altından güldü. “Tamam tamam müdahale etmiyorum.” Dediğinde Sinem elini uzattı Pamir’e doğru. “Hayırlı olsun, arkadaşımı üzersen Bora abiden önce ben dikilirim karşına ona göre.” Dediğinde Pamir korkuyormuş gibi yaptı. “Bu saatten sonra üzeceğim varsa da üzmem, korktum.” Dediğinde koluna vurdum elimle. “Pislik yapmasana.”

Pamir, Sinem’in tepkisine ve bana gülerken Hakan yanımıza doğru geldi. İlk önce elini bana doğru uzatırken elini tutup sıktım. “Allah mesut bahtiyar etsin, sayın savcımdan yengeliğe yükseldin ama ağzıma yakışmıyor benim.” Dedi Hakan sırıtarak. Söylediği şeyle başımı salladım. “Sen ne söylemek istiyorsan onu söyle, hepsi kabulüm.”

Hakan ile ellerimiz ayrılırken Pamir ile ikisi sarıldılar. “Helal olsun aslan kardeşim, muradına erdin şükür.” Hakan’ın gülerek konuştuktan sonra ekledi. “Günlerce başımın etini yedin, dert babası oldum sayende ama şükürler olsun artık rahat nefes alacağım.” Dediğinde Pamir kaşlarını çattı. Hakan’a sarılmayı bırakıp yüzüne doğru baktı. “Sende bugünü bekliyormuşsun be oğlum, meğer ne dertliymişsin.”

“Hakan haklı ama, siz birbirinize çatıyordunuz arada kalan biz oluyorduk. Hadi ben çok kalmadım ama Hakan sürekli sizinleydi o çalkantılı dönemde.” Sinem, Hakan’a katıldığını belirtircesine konuşurken ima ile baktım Sinem’e. Onun Hakan’ı koruyuşunu dinlemek gerçekten garipti.

Hakan, Sinem’e doğru bakarken Pamir sırıttı. “İşte devran dönüyor Sinemcim. Dün kavga ederken bugün etraf süt liman oluveriyor. Birbirinden nefret eden iki kişi birbirini savunuyor mesela.” Sözleri direkt olarak Hakan’ı ve Sinem’i hedef alırken dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemeye çalıştım. Zira ikisinin de suratı çok komikti.

Onları orada bırakıp Ahmet abi ve Seray ablaya doğru yaklaştık. Ahmet abi ile tokalaşırken onun yanında duran Seray abla ile sarıldım. “Hayırlı olsun canım benim, darısı düğününüze olsun inşallah.” Dediğinde tebessüm ettim. “Sağ ol abla.” Seray ablanın ardından yanında dikilen Ahsen ile sarıldım. “Aramıza hoş geldin Devrim, artık sende asker eşi sayılırsın.” Dediğinde güldüm. “Hoş buldum.” Ben zaten bu duruma alışıktım ki, hayatımda hiç olmadığı kadar çok asker vardı.

Ahsen’in yanındaki Kürşat ile el sıkıştıktan sonra Taner’in sesini duydum. “Hayırlı uğurlu olsun yenge, hep mutlu olun.” Dediğinde elimle koluna dokundum. “Sağ ol, darısı sizin başınıza olsun inşallah.” Dediğimde yanında dikilen Soner cevap verdi. “Biraz zor gibi şu devirde, mesleğimiz sıkıntılı biliyorsun.” Dediğinde başımı omzuma doğru eğip durgunca yüzüne baktım. “Eminim sizin kıymetinizi bilecek kişiler çıkacak karşınıza, her meslek sıkıntılı. Bunu kafanıza takmayın. Bu da benden yenge tavsiye olsun size.”

“Halide teyzem bulacak bana, size de bulsun.” Diyerek araya katıldı Yiğit. Tabii Halide hanımın bu konularda çok becerikli olduğunu bilmiyordu. “Kurdeleden keselim, garantiye al işini ne dersin?” dedim gülerek. Yiğit başını salladı. “Olur yengem, ben makası alıp geliyorum.” Verdiği cevapla birlikte daha da güldüm. Harbiden komikti.

Makası alıp geldiğinde parmağımdaki alyansta takılı olan kırmızı kurdelenin ucundan bir parça kestik. Yiğit yanında getirdiği su ile birlikte kurdeleyi yutarken Pamir’in sesini duydum. “Bana bak sonra midem kötü, kurdele bağırsağıma yapıştı gibi bahaneler duymak istemiyorum ona göre.” Dediğinde Yiğit onayladı. “Demem komutanım siz hiç merak etmeyin.”

Sırayla üçü ile de tokalaşıp sarılırken sıra Batuhan’a gelmişti. Biraz önce Burçe’nin karşısındayken şimdi ondan en uzak noktaya geçmişti. Elini tutup tokalaştıktan sonra Pamir’e göz ucuyla baktım. Anlaması an meselesiydi neredeyse. Onun arkadaşlarıyla konuştuğuna ikna olduktan sonra Batu’ya doğru mırıldandım. “Biraz daha ondan kaçarsan yakalanacaksın.”

“Ne yapayım elimde değil ki yenge, söz verdim. Kabul etmiyorsa ondan uzak duracağım dedim.” Batu’da benim gibi fısıldarken sıkıntılı bir şekilde iç çektim. “Tamam uzak dur ama kaçma, birbirinize bakışlar atıp duruyorsunuz. Pamir yakaladı birkaç kere.” Dediğimde Batu’nun gözleri fal taşı gibi açıldı. “Ağzıma sıçacak benim zaten çok mahcubum ona.”

“Daha fazla çaktırmayın, anlamadığı sürece sorun yok.” Dedim fısıldayarak. Ardından bakışlarım Burçe’ye doğru döndüğünde bize doğru baktığını gördüm. Göz göze gelirken utanarak bakışlarını kaçırdı. “Çok güzel olmamış mı ama zalımın kızı?” Batu’nun içi gidermiş gibi konuşmasıyla ona çevirdim bakışlarımı. “Zalımın kızı mı?” dediğimde Batu belli belirsiz başını salladı. “Öyle, ne vardı evet deseydi.”

Onunla konuşacaktım ama henüz vakit bulamamıştım. Bir hafta daha buradalardı, konuşacaktım o zamana kadar. Burçe’nin de Batu’da gönlü vardı ama buna ek olarak korkuları da olduğu için açılamıyordu. Halledecektim.

“Hayırlı olsun canım yengem, mutlu olmayı en çok sen hak ediyordun. Hep mutlu olun.” Batuhan’ın sesi ile düşüncelerimden sıyrılırken Pamir’in yanımıza yaklaştığını gördüm. Batuhan’ın durumu kurtarmak için söylediği cümle ile tebessüm ettim. “Sağ ol canım benim, darısı senin başına inşallah.” Dedikten sonra Pamir’de Batuhan ile sarıldı. “Hayırlı olsun komutanım.”

Aramızdaki eksiğe rağmen onun her daim kalbimizde olduğunu, bizi izlediğini ve şu halimizi görüp mutlu olduğunu aklımızda tutarak hayatımın en güzel günlerinden birini geçirmiştim. Her şeye rağmen insan umudunu yitirmeyip güzel şeylerin hayalini kurarsa onların gerçekleştiğini öğrenmiştim. Ben umutlarımı ve hayallerimi yitirip sadece öleceğim güne kadar kendimi işine vermiş olan Devrim, şimdi sevdiğim adamla birlikteydim ve evliliğimizin ilk adımını atmıştık…

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz, bu bölümde biraz uzundu. Umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur…

‣‣‣ Devrim ve Pamir sahneleri nasıldı? Bir ara alev aldılar ama gerisi gelmedi😊

‣‣‣ Nişanladık bizimkileri çok şükür, darısı düğüne olsun. Umarım sahneleri beğenmişsinizdir.

‣‣‣ Araya birazcık kaos kattık. Korkuttu bizi Pamir değil mi…

‣‣‣ Tim sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Dava sahneleri hakkında ne düşünüyorsunuz? İfade sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Olmasını istediğiniz sahneler neler ya da beğenmediğiniz yerler var mı? Bunları benimle paylaşırsanız çok sevinirim..

‣‣‣ Bir de arkadaşlar, bölümde tüm çiftler olsun istemiştiniz ama ben bu bölümleri önceden yazdığım için tüm çiftler yok, 32. Bölüme kadar bölümler hazır yani tek tük yan çift olabilir haberiniz olsun:)

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…

 

Devrim'in kıyafeti

Sinem'in kıyafeti

Burçe’nin kıyafeti

Loading...
0%