Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 27

@mutlusonsuz222

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

27.Bölüm

Aramızdaki eksiğe rağmen onun her daim kalbimizde olduğunu, bizi izlediğini ve şu halimizi görüp mutlu olduğunu aklımızda tutarak hayatımın en güzel günlerinden birini geçirmiştim. Her şeye rağmen insan umudunu yitirmeyip güzel şeylerin hayalini kurarsa onların gerçekleştiğini öğrenmiştim. Ben umutlarımı ve hayallerimi yitirip sadece öleceğim güne kadar kendimi işine vermiş olan Devrim, şimdi sevdiğim adamla birlikteydim…

Güzel sohbetler edilmiş, hazırlanan ikramlar yenmişti, saatler sonra misafirler gittiğinde babam ve Serhat babamın her zaman yemeğe gittiğimiz Hakkari’nin meşhur olan mekanlarından birinden rezervasyon yaptırdığını öğrenmiştik. Nişanımızı kutlamak için hep birlikte soluğu orada almıştık. Yolda giderken Sinem’in anne ve babasıyla konuşmuştum. Olcay teyzem ve Gökhan amcam tebrik etmişlerdi ve gelemedikleri için özürlerini iletmişlerdi.

Şimdi elimdeki su bardağından su içerken bakışlarım yanımda oturan Pamir’in sağ elinde takılı olan gümüş renkteki alyanstaydı. Yıllarca hasretini çektiğim adamın parmağında şimdi ismimin yazılı olduğu alyans takılıydı. Benim parmağımdaki alyansta da onun ismi yazıyordu. Düşününce gerçekten garip bir durumdu. Nereden nereye gelmiştik.

“Devrim doğdu, o gün Pamir tutturdu kardeşte kardeş diye.” Halide hanımın cümlesi ile birlikte dikkatim dağılırken Pamir konuştu. “Ne yapayım, çok güzel bir bebekti. Onun gibi kardeşim olsun istedim.” Diyerek bana doğru baktı. Tebessümle ona bakarken Pamir abime dönerek devam ettirdi sözlerini. “Ayrıca Bora’da sürekli hava atıyordu bana.” Abim laf ona geldiğinde kaşlarını çattı. “Hava atacağım tabi, aylarca onun doğacağı günü bekledim ben.”

Abime tebessümle bakarken babam araya girdi. “Bora kıskanır diye beklerken o kardeşine gözü gibi baktı. Anne neden ağlıyor bu kız? Anne kardeşim acıktı, baba kucağıma ver, baba kimseye verme kardeşimi, anne yemeğini ben yedireyim, parka götüreyim.” Babam onun taklidini yaparak o günleri anlatırken karşımda oturan abimin elini tuttum. Onun gibi abim olduğu için şanslıydım.

“Demek ki korumacı tavrı o günlerden geliyormuş, aferin oğlum.” Serhat babam abimi tebrik edercesine konuşurken Pamir göz devirdi. “Baba sen kimin tarafındasın Allah aşkına, oğluna çektiriyor biliyorsun değil mi?” diye sitemle babasına bakarken Serhat babam güldü. Serhat babam gerçekten abimi çok seviyordu ve her cümlesinde bunu belli ediyordu. “Olacak o kadar oğlum, seni de göreceğiz.”

Pamir oturduğu yerde dikleşirken abimin yanında oturan Burçe başını yere doğru eğdi. Pamir göz ucuyla ona bakarken bir şey söylemedi ama abimle aynı derecede kıskançlığa sahip olduğu için onun da nasıl davranacağını biliyordum. Allah Batuhan’a sabır versindi.

“Ne zaman doğdular, büyüdüler, iş sahibi oldular hiç anlamadım. Şimdi de kendi yuvalarını kuruyorlar.” Dedi Halide hanım iç çekerek. Bakışları Pamir ile bana kayarken gülümsedi. “Çok zor şeyler atlattılar ama yılmadan onların üzerinden geldiler.” Dediğinde Pamir’in elini elimin üzerinde hissettim. Ona doğru bakıp gülümserken elini sıkıca tuttum. Öyleydi, zor zamanlar atlatmıştık ama şimdi mutluyduk.

“Zorlu yollardan geçtiler, yanındaki insanlarda bu zorluğa zorluk kattılar ne yazık ki.” Dedi Burçe ima ile. Annesine doğru baktığında Halide hanım lafın ona geldiğini anlayarak mahcup bir hal aldı. Halide hanımla birlikte babamın da abimin de zorluk çıkarttığını unutmamak gerekiyordu.

“Burçe haklı, ben bir kez daha o konuda özür dilemek istiyorum. O şeyleri yapan, o sözleri söyleyen ben olamazdım. Çok utanıyorum, Devrim’in söylediklerinden sonra daha da utandım. Ahu’nun emanetine karşı aldığım tavır içimi yaktı, vicdanım bu konuda hiç rahat değil. Ne kadar özür dilesem de unutturmaz ama unutturmak için elimden geleni yapacağım.” Halide hanım konuşurken bana bakmaya devam etti, zira onun muhatabı bendim. Gözlerinde bana karşı olan mahcupluğu devam ediyordu.

“Devrim vurulmasaydı, durumu kritik olmasaydı, siz öleceğini düşünmeseydiniz pişman olur muydunuz bilmiyorum.” Abimin sözleri bomba etkisiyle masaya düştü. Halide hanıma karşı hala daha tavrını koruyordu. Abimin sözlerinin ardından Pamir’in elimi daha sıkı tuttuğunu hissettim. Bu konu onun canını yakıyordu biliyordum. Hele ben uyandıktan sonra onu gördüğüm andaki hali gerçekten can sıkan cinstendi. Bitmişti, perişan olmuştu.

“Bora, şimdi bunların sırası mı oğlum?” Babam anlayışlı bir şekilde abime doğru bakarken abim dirseklerini masaya yasladı ve babama baktı. “Ben hazmedemiyorum baba, Halide hanımın bize desteğini inkâr edemem. Annem öldüğünde bizle çok ilgilendi Allah razı olsun.” Dedi Halide hanıma bakarak. Ardından ise devam etti. “Ama sonra Devrim’in keyfinden oğlunu kabullenemediğini düşündü. Aslında en çok onun anlaması gerekirdi bir asker eşi olarak. Kimsenin acısını kimseyle kıyaslamam ben ama psikolojisinin iyi olmadığını savunacaksa Devrim’inde psikolojisi bitik durumdaydı ama o kimseye saygısını bozmadı, muhatabı hariç.”

Abimin beni savunmak için kurduğu cümleler kalbime dokunurken abim rahatlamış bir biçimde sırtını sandalyesine tekrar yasladı. Onun da haklı olduğu yerler vardı. Halide hanım onun hiçbir şeyi olduğu için böyle rahat konuşabiliyordu ama benim için öyle değildi. Pamir’in annesiydi, kayınvalidemdi. Ayrıca benden yaşça büyüktü, saygısızlık yapamazdım.

“Haklısın evladım. Bende, Pamir’de, Burçe’de defalarca uyardık onu. Her seferinde daha da ileri gitti, pişman olması için vicdan azabı çekmesi gerekiyormuş demek ki. Çekti de. Bu bizim karışmamamız gereken bir meseleydi hepimiz karıştık.” Dedi Serhat babam anlayışla.

“Olan oldu, birçok söz söylendi, gözyaşları döküldü, pişmanlıklar yaşandı.” Dedim dakikalar sonra sessizliğimi bozarak. Masadakilerin bakışları bana dönerken devam ettim sözlerime. “Önemli olan Pamir ile benim ne hissettiğim ne olmasını istediğim. Biz aramızdaki yılları aştık ve yeni bir yola çıktık. Tek istediğim bize yardımcı olmanız, eğer olmak istemiyorsanız da sessizce ve bizden uzakta hayatlarınıza devam etmeniz.” Dedim açık sözlülükle.

O günler hatırlamak istemeyeceğim günlerdi. Davalar ayrı, Halide hanım ayrı, psikolojim ayrı üzerimde baskı kuruyordu. Ben o günlere tekrar dönmek istemiyordum. O güne tekrar dönmemi sağlayacak insanları da yanımda istemiyordum. O zamanki gibi sabrım şu an yoktu.

“Devrim haklı, eski günleri hatırlamanın kimseye faydası yok. Sadece canımız sıkılıyor düşündükçe. Biz önümüze bakıyoruz ve sizde öyle yapın. Bugün evlilik için ilk adımımızı atmışken lütfen kötü şeyler araya girmesin.” Dedi Pamir beni onaylayıp uyarı dolu bir sesle. Onun da annesiyle arası eskisi gibi değildi ama Halide Hanım ikimizle de arasını düzeltmek için çok hevesliydi.

“Tamam, bu konuyu kapatalım.” Dedi babam hızlıca. Pamir ve benim arama girdiklerinde neler olduğunu kendileri bizzat görerek anlamışlardı ve bundan sonra araya gireceklerini düşünmüyordum. “Düğünü ne zaman yapıyoruz?” Serhat babamın cümlesi ile Pamir ile bakışlarımız buluşurken birbirimize baktık bir süre.

Hiç konuşmadığımız bir konuydu bu. Evet onunla evlenmek istiyordum ama ne zaman olması konusunda hiç konuşmamıştık. Zaten evlenme teklifi alalı birkaç hafta ancak olmuştu. Evlilik için erkendi daha. Ayrıca düğün olup olmaması konusunda da emin değildim, çok büyük bir organizasyona gerek yoktu bence. Bir nikah ve ardından küçük bir kutlama yeterliydi. Tabii bu fikrimden Pamir’in haberi yoktu. Ama karşı çıkacağını da düşünmüyordum.

“Devrim ne zaman isterse o zaman olur. Sonuçta acelemiz yok.” Dedi Pamir tamamen bana bırakarak. Babamlarım bakışları üzerimdeyken cevap verdim. “Şu an için erken bence, daha yeni nişanlandık.” Dedim Pamir’e doğru bakarak. Pamir başını sallayıp beni onaylarken Halide Hanım ekledi. “Tabii siz ne zaman isterseniz ama torun sevmek için acele eden kişiler olduğunu da unutmayın.”

Halide hanımın cümlesi Pamir ile benim arama bomba gibi düşerken yutkundum. Çocuk konusu üstünde epey düşünülmesi gereken bir konuydu. Bir çocuğun sorumluluğunu almak için önce bizim mükemmel bir ilişkimizin olması gerekiyordu, sonra sağlıklı bir psikoloji gerekiyordu. Ayrıca çocuk demek benim mesleğime ara vermem demekti. Bunların hepsinin çok düşünülmesi gerekiyordu ve evlenir evlenmez de çocuk düşüneceğimi sanmıyordum.

“Ay minik minik elleri, ayakları olur. Hele anne babası siz olursanız daha bir tatlı olurlar.” Burçe hevesle konuşurken bakışlarımı ona doğru çevirdim. Burçe’nin yanında oturan abim bize doğru bakarken mırıldandı. “Hele Pamir’e benzerse, düşünemiyorum.” Abimin cümlesi üzerimde şaşkınlık yaratırken bakışlarımı ona çevirdim. Bizim evlenmemize bile zor ikna olmuşken neler diyordu.

“Allah nasip ederse olur inşallah.” Dedi Pamir konuşmaları bitirmek için. Ona katılırcasına başımı salladım.

Sohbetimiz bu şekilde keyifle devam ederken birer tatlı yiyerek kutlamamızı bitirmiştik. Ancak saat epey geç olmuştu eve döndüğümüzde. Yarın tatil olduğu için şanslıydık. Sinem, Hakan, Burçe, abim ve Pamirle birlikte bir şeyler yapsak diye konuştuğumuzda abim işi olduğunu söyleyerek reddetmişti bizi. İşinin Işıkla olduğunu tahmin etmek zor olmamıştı o yüzden zorlamamıştım söylesin diye. Baran amca, babam ve Serhat babamda üçü vakit geçireceklerdi. Halide hanımda muhtemelen Arzu teyze ile vakit geçirirdi.

Serhat babam, Halide hanım ve Burçe babamlarla birlikte eve çıktığında Pamir ile ben bahçede kalmıştık. Nişanlanmıştık ama hiç baş başa kalamamıştık, konuşamamıştık. Yan yana olsak da özlemiştim onu. Doya doya sarılmak istiyordum.

Babamların apartmandan içeri girmesiyle aramızdaki tek adımlık mesafeyi kapatarak kollarımı belime sardım ve başımı sol göğsüne yasladım. Pamir koluyla omzumu ve sırtımı kaplayacak şekilde sıkıca bana sarıldığında huzurla nefes alıp verdim. Saçlarımda ılık bir nefes hissederken Allah’a bir kez daha şükrettim bizi kavuşturduğu için.

“Yanımdaydın, ellerimiz birbirine kenetliydi, göz gözeydik ama seni öyle çok özlemişim ki.” Dedim iç çekerek. Pamir kollarını sıkılaştırıp bana daha da sıkı sarılırken mırıldandı. “Bende çok özledim. Abinle baban bakarken sana doya doya bakamamak, temas edememek ölüm gibiydi.” Saçlarımı öperken gülümsedim.

Başımı usulca göğsünden kaldırıp belinde duran ellerimi gömleğinin yakasına getirdim. İki elimle yakalarını tutarken dudaklarımızın arasındaki mesafeyi açmadan konuştum. “Şaka maka nişanlandık, bu günlerin geleceğine olan inancım sıfırken şu an o anları yaşıyorum.” Pamir eliyle belimden tutarken bedenlerimizi birbirine yasladı. Elini saçıma getirip saçımı kulağımın arkasına usulca yerleştirdikten sonra elinin tersiyle yanağımı sevdi. “Nişanlım oldun, yakında karım olacaksın.”

“Çok garip hissediyorum, sürekli kademe atlıyoruz…” dedim gözlerine bakarken. Ardından ekledim. “Arkadaşlık, sevgililik, nişanlılık, evlilik. Bunca değişimin arasında birbirimize olan sevgimizin azalacağından korkuyorum.” Dedim açık sözlülükle. Ciddi manada korkuyordum, bunca hengamenin arasında birbirimize zor vakit ayırıyorduk ve bir gün birbirimize vakit ayıramamaktan ve bunların sonuçlarından korkuyordum.

Pamir yüzümü avuçlarının içine aldığında parmağındaki yüzüğün soğukluğu yanağıma çarptı. Bu temas saatler önce birbirimize verdiğimiz sözleri aklıma getirirken Pamir gözlerimin en içine baktı. “3 yıl sadece fotoğraflara bakarak sevdim seni, aşkını kalbimde büyüttüm. Şimdi yanımdasın, bir adım uzağımdasın, istediğim an dokunabilirim, sevebilirim seni. Sence ben seni sevmekten vazgeçebilir miyim?”

Gözbebekleri itina ile yüzümde dolaşırken dudaklarını dudaklarıma bastırdı usulca. Küçük ama etkisi dünyalar kadar büyük bir öpücük kondurduktan sonra yoğun duygularla gözlerime baktı. “Sen söyle gözbebeğim, 3 yıl beni görmeden sevdin. Kendine itiraf edemesen de belki beni unutmak istesen de unutamadın. Sen beni bir daha göremeyeceğini bile bile aşkını içinde büyütürken şimdi azalacağına inanıyor musun?”

Dudaklarından dökülen hitap şekli içimin erimesine neden olmuştu. Bazen öyle cümleler söylüyor, öyle kelimeler sarf ediyordu ki dudakları ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Üzerimdeki etkisi çok büyüktü. İlk karşılaştığımız gündeki sert halimi gösteremiyordum ona mesela. Erimiştim, bitmiştim. Yumuşamam için bir dokunuşu, bir hitabı, bir bakışı yetiyordu.

“O kadar çok seviyorum ki seni.” Dedim titrek bir sesle. Elimi ensesine götürerek kendime çekerken dudaklarımızı bu sefer ben birleştirdim. Aşkla, sevgiyle harmanlayarak dudaklarını emdim.

Azalmazdı, azalamazdı. Ben cevabımı net bir biçimde almıştım. Yıllar geçse de bu kalp onu unutmamıştı. Yanı başımdayken asla unutmazdı. Kırgınlıklar olurdu, tartışmalar yaşanırdı, kavgalar edilirdi ama hiçbir şey bizim aşkımızı yıkıp geçemezdi.

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Işık ve Bora,

Bora kolundaki saate bakarak derin bir nefes aldı. Dün, Pamir ve Devrim’in nişanını kutlamak için gittikleri mekandayken Işık’tan bir mesaj almıştı Bora. İzin alamadığı için nişana gelemediğine dair birkaç cümle ve yarın müsait olduğunu, eğer Bora’da isterse anlaştıkları gibi buluşabileceklerini içeren bir mesajdı. Bora mesajı aldığında istemsizce içinde umut kıvılcımları oluşmaya başlamıştı. Işık’a olumlu bir geri dönüş yapmıştı ve Işık’ın tavsiyesi ile bir kafede buluşmak için sözleşmişlerdi.

Bora buluşacakları mekâna 20 dakika önceden gelmiş kapının önünde Işık’ı beklemeye başlamıştı.

Işık’ta ise durumlar karışıktı. Sözleştikleri için Bora’yı kırmak istememişti ve bu buluşmayı teklif etmişti. Bora’nın ilgisinin farkındaydı, onunla olmak hoşuna da gidiyordu ama aralarındaki ilişkinin arkadaşlıktan öteye gitmesi konusunda endişeliydi. İçten içe Bora’ya karşı bir şeyler hissettiğini kabullenmek istemiyordu, kabullenirse yaşayacağı şeylerden ve başına geleceklerden korkuyordu. Başta Bora’ya yeşil ışık yakan oydu ama şu an bu duruma pişman olmuştu.

Adımlarını kafeye doğru atarken kapının önünde onu bekleyen Bora’yı görmesi ile kalp atışlarının hızlanmasına engel olamadı Işık. Bora’ya doğru yaklaşmaya devam ederken Bora aniden bakışlarını Işık’a doğru çevirdi. Anında göz göze gelirlerken Işık küçük bir tebessüm ederek mırıldandı. “Çok mu beklettim?”

“Hayır, ben erken geldim.” Dedi Bora samimi bir biçimde. Tam olarak karşı karşıya geldiklerinde ikisi de ne yapacaklarını bilemediler. Birbirlerine bakmaya devam ederlerken Bora bir adım atmak adına elini uzattı Işık’a doğru. Işık sıkıntılı bir gülüşle Bora’nın elini tutup sıktı. “Davetimi kabul ettiğin için teşekkür ederim.”

“Benim için büyük bir zevkti.” Dedi Bora. Elini Işık’ın elinden çektikten sonra kafeye doğru uzattı. “Girelim mi?” Işık başını sallayarak Bora’yı onaylarken arkalı önlü bir biçimde kafeye girdikten sonra cam kenarında bir yere oturdular. Siparişleri almak için gelen garsona iki orta şekerli Türk kahvesi siparişi verdikten sonra birbirlerine kaçamak bakışlar atmaya başladılar.

İkisi de ne konuşacaklarını bilmiyordu. İki yabancı ne konuşurdu ki?

Aslında yabancı değillerdi, birbirleriyle tanışalı epey zaman olmuştu. Birbirleri hakkında bilgi sahibi de olmuşlardı. Yalnızca çekiniyorlardı. Bora, karşısındaki kadını sıkmak istemiyordu. Ama aralarında bir konuşma başlatması gerektiğini de biliyordu. Işık ise daha yeni tanıştığı bu adamla bir kafede karşılıklı oturacak kadar samimiyeti nereden kurduklarını sorgulamakla ve kendine kızmakla meşguldü.

Kahveleri geldiğinde garsona teşekkür ettiler. Işık kahvesinden içmeden önce Bora’ya bakarak sessizliğini bozdu. “Devrim sağ olsun dün beni davet etti ama izin alamadım ne yazık ki. Umarım kırılmamıştır bana.” Dedi Işık düşünceli bir şekilde. Devrim onu nazik bir şekilde davet etmişti, bunu aralarını pekiştirmek için yaptığını da biliyordu ama gidememişti. Gelmeden önce tekrardan Devrim’i arayıp tebriklerini iletmişti.

Bora, Işık’ın sözleri ile istemsizce güldü. Bora’nın gülümsemesi ile Işık hafifçe kaşlarını çatıp anlamaz gözlerle baktı Bora’ya. “Neden gülüyorsun, komik bir şey mi söyledim?” dedi üstüne alınarak. Bora ise kızın yanlış anladığını fark ederek kendini açıkladı hızla. “Hayır, elbette komik değil. Sadece biz ne zaman baş başa kalsak konu Devrim’e geliyor.”

Işık, Bora’nın haklılığı karşısında duraksadı. İstemsizce o da gülümserken konuştu. “Bizi tanıştıran o değil mi? Onun sayesinde tanıştık.” Dediğinde Bora düşünceli bir şekilde başını salladı. Devrim o haldeyken tanışmamayı yeğlerdi ama öyle olmuştu. “Pek güzel bir zamanlama değildi, unutmak istediğim anlardan biri.” Dedi Bora iç çekerek. Ardından ekledi. “Seninle tanışmak değil tabii unutmak istediğim, sadece biliyorsun.”

“Biliyorum, yanlış anlamadım zaten. Her şerde bir hayır vardır derler, onun yaralanması bizim tanışmamıza vesile oldu ama bende hastanede tanışmayı istemezdim.” Dedi Işık, ardından ekledi. “Ama bir doktor olarak insanlarla ancak hastanede tanışabiliyorum.”

Bora, Işık’ın sözleriyle gülerken Işık amacına ulaşmıştı. Bora’nın aklından o kötü düşünceleri silmek istemişti ve başarmıştı. Bora gülünce onun da yüzünde ister istemez gülümseme oluşurken kahvesinden içti.

Bora ise aklına gelen fikirle elini Işık’a doğru uzattı. “Merhaba ben Bora Akyol.” Madem ikisi de hastanede tanışmak istemiyordu, o zaman şartları değiştirip tekrardan tanışmakta bir sakınca olmadığını düşünüyordu.

Işık, Bora’nın eline şaşkınlıkla baksa da ne yapmaya çalıştığını anlayarak bunu bozmadı. Bora’nın elini tutup sıktı ve bunu yaparken yüzündeki gülümsemeye engel olamadı. “Merhaba Bora, bende Işık Altınel. Memnun oldum.” El sıkışıp birbirlerine gülümseyerek bakarlarken Işık ekledi. “O zaman hastane dışında başka bir yerde tanıştık diyebilir miyiz?”

“Diyebiliriz bence.” Dedi Bora onaylayarak. Elleri birbirinden ayrılırken ikisi de kahvelerinden birer yudum içtiler. Aralarında sessizlik oluşmaması için Işık konuştu.

“Alışabildin mi Hakkari’ye?” dedi Işık merakla. Ardından ekledi. “Ben uzun zamandır burada olmama rağmen daha yeni alıştım sayılır.” Diyerek lafı değiştirdi. Bora olumlu anlamda başını salladı. “Alıştım, insanın sevdikleri, arkadaşları olunca ister istemez alışılıyor.” Dediğinde Işık ona hak verircesine konuştu. “Haklısın, sen o konuda şanslısın. Kardeşin burada sonra enişten burada.” Dedi Bora’ya takılarak.

Bora duyduğu cümle ile gözlerini devirdi. “Sen yapma bari, birinizde bana acıyabilir misiniz?” dedi sitemli bir şekilde. Işık ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. “Tamam, ufacık bir şakaydı sadece.” Dedi. Bora kahvesinden içtikten sonra konuştu. “Arkadaşım o benim, eniştem falan olamaz. Kimse anlamıyor ama garip bir durumun içindeyim.” Dediğinde Işık başını salladı. “Anlıyorum ben seni, bir zamanlar arkadaşın olan kişinin enişten olmasını kaldıramıyorsun.” Dedi ima ile. Bora sitemle Işık’a baktığında Işık güldü.

Konuyu değiştirmek üzere tekrar konuştu. “Peki annen, baban?” dedi biraz çekimser bir biçimde. Bora, gözlerinin önünde annesinin belirmesi ile buruk bir tebessüm etti. “Annem vefat etti, babam Ankara’da.” Dediğinde Işık kırdığı potla birlikte üzgünce baktı Bora’ya. “Çok üzgünüm, hatırlatmak istemedim.” Dediğinde Bora başını iki yana salladı. “Üzülme, nereden bilecektin ki?” dedikten sonra merakla konuştu. “Sizinkiler peki?” Işık’ı merak ediyordu. Genelde hep Bora’dan bahsediyorlardı. Bu sefer tüm cesaretini toplayarak sormuştu Bora.

“Annem Tekirdağ’da yaşıyor.” Dedi yalnızca. Babasından itina ile bahsetmemişti. Bahsederse buradan ağlamadan kalkmayacağının bilincindeydi. Babasından bahsetmek ona hep acı verirdi. Böyle güzel bir günde keyfini kaçırmak istememişti. Bora’nın da bu konuyu deşmeyeceğini biliyordu. Artık onu tanımıştı Işık. Anlayışlı olduğunu biliyordu. O yüzden içi rahattı.

Bora, Işık’ın sözleri ile başını salladı. “Hakkari’ye çok uzak, özlüyorsunuzdur birbirinizi.” Dediğinde Işık burukça gülümsedi. Babasının yokluğunda annesi ona dahada düşkünleşmişti. Üniversiteyi İstanbul’da okuduğu için aralarına mesafe girmemişti, her şey onlar için daha kolay olmuştu ama Işık’ın tayini Hakkari’ye çıktığında annesi karşı çıkmıştı. Hem kocasını Şırnak’ta kaybettiği için hem de korktuğu için. Aralarında ufak bir tartışma çıksa da babasının arkadaşlarının devreye girmesiyle ikna olmuştu annesi.

“Özlüyoruz, biz ilk defa bu kadar uzun süreli ayrı kaldık. Ama zorunlu hizmetimin bitmesine az kaldı. Yanına gideceğim.” Dedi Işık gülümseyerek. O an Bora’nın içine bir sıkıntı düştü. Kaçamak bir şekilde Işık’a bakarken mırıldandı. “Belki gitmezsin.” Dedi bir umut.

Işık duyduğu cümle ile afalladı. Bakışlarını direkt olarak Bora’nın gözlerine çevirirken kararlılıkla konuştu. “Giderim, Bora.” Dedi üstüne basarak. Ardından ekledi. “Burada beni tutan bir şey yok ki.” Dediğinde Bora bakışlarını kızın gözlerinden çekmeden cesaretle konuştu. “Ya olursa.” Dediğinde Işık başını iki yana salladı. “Olmaz.” Dedi ciddi bir şekilde kestirip atarken.

Bora aldığı cevapla yutkundu. Bu cevap bir nevi Bora’nın duygularına verilmiş bir cevap gibiydi. Bora salak değildi, Işık’ın gözlerine bakarak dile getirdiği bu cümlenin anlamını çok iyi biliyordu. Olmaz diyordu kız, daha fazla üsteleme diyordu belki de. Boğazındaki yumruyu gidermek adına kahvesinin son yudumunu içti.

Işık bakışlarını Bora’dan kaçırarak masadaki suyu içti ve bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. Bu konuya nereden gelmişlerdi anlamamıştı ama sözlerinin bir cevap niteliğinde olduğunu biliyordu. Bunu söylerken canı acımıştı ama korkuları acısının üstündeydi ve bu ona her şeyi yaptırırdı.

İkisi de modlarının düşmesi ile sessizce otururken telefon zil sesi ortamdaki sessizliği bozdu. Bora’nın bakışları çalan telefonuna kaydığında ekranda kayıtlı olmayan bir numaranın çıktığını gördü. Merakla telefonu eline alırken aramayı açtı ve kulağına götürdü. “Efendim?”

Bora karşı taraftan bir ses beklerken duymayı beklediği kesinlikle Duru’nun sesi değildi. “Bora, ben…” Duru konuşmaya çalışırken Bora sinirle telefonu kulağından indirip aramayı kapattı. Onu arayan numarayı engellerken kaşları istemsizce çatılmıştı. Duru’nun numarasını engelleyip telefonundan silmişti çok önce. Onunla ne muhatap olmak istiyordu ne de başka bir şey istiyordu. Ama Duru pes etmiyordu.

Işık kimin aradığını merak ederek Bora’nın tepkilerini inceliyordu. Telefon çaldığında komutanı arıyor ve göreve gidecek diye düşünmüştü. Çünkü babası her telefonu çaldığında göreve giderdi. Ama beklediği gibi olmamıştı, Bora duyduğu şey neyse hiç beklemeden telefonu kapatmıştı ve bu da istemsiz bir biçimde Işık’ın merak etmesine neden olmuştu.

“Önemli bir şey mi?” dedi Işık ses tonundan merakını gizleyemeden. Bora telefonu masaya bırakırken başını iki yana salladı. “Önemsiz ve gereksiz bir şey.” Dedi kendinden emin bir şekilde.

İçinde Duru’ya karşı hiçbir şey yoktu. Nefret gibi güçlü bir duygu bile yoktu çünkü Duru hiçbir duyguyu hak etmiyordu. Bora, kendini bu kadar değersiz görmesine neden olan kişiyi, ona yapılan adiliği unutacak değildi. Duru öyle düşünüyor olabilirdi ama Bora için biten bitmişti. İlk gün üzülmüştü ama nasıl kandırıldığını düşünüp üzülmüştü. Duru’yu hiç tanıyamamasına ve o hallere nasıl düştüğünü görüp üzülmüştü, yedirememişti. Ama şu an her şey kafasında netti.

Işık’ın merakı giderilmemiş olsa da üstelemedi daha fazla. Ama Bora’nın yüz ifadesinden tiksindiği ve sevmediği biri olduğunu gayet net anlamıştı.

“Peki sen Hakkari’den gitmeyi hiç düşünmedin mi? Yani doğudan başka bir şehre gitmeyi?” dedi Işık konuyu değiştirmek adına. Bora, Işık’ın cümlesi ile başını iki yana salladı. “Ankara’da da görev yaptım ama doğuda çıktığım operasyonların tadı bir başka. Ben görev adamıyım, dağda bayırda gezmek ve imkansızlıkların üstesinden gelmek için özel olarak yetiştirildim. Tabii ki ülkemin her karış toprağında görev yaparım, beni nereye çağırırlarsa oraya giderim ama kendi isteğimle olmaz bu.”

Bora’nın ciddi bir şekilde söylediği cümleler göğsünün kabarmasına neden oldu Işık’ın. Böyle fedakârca ülkesini savunan askerleri görmek her zaman içini gururla doldururdu ama bu sefer buna azıcık hüzünde karışmıştı. Bora öyle tehlikeler içinde olmasa, daha güvenli bir yerde görev yapsa bir şansımız olur muydu diye düşündü kendi içinde. Belki olurdu ama sırf bunun için Bora’ya benimle gel diyemezdi. Söylese Bora bu fedakârlığı yapardı onun için ama bencil davranamazdı Işık.

“Anladım, mesleğine aşık birisin.” Dedi Işık gülümsemeye çalışarak. Bora güldü. “Bizim tabura gelip kime sorsan bu böyledir.” Dedi özel kuvvetler demekten kaçınarak. Ardından ekledi. “Ülkesine aşık, içinde vatan aşkı olmayan kimse bu mesleği yapamaz zaten. Katlanamaz onca şeye.” Dediğinde Işık başını salladı. Haklıydı Bora, çekilmezdi. “Haklısın…”

Aralarında tekrar bir sessizlik baş gösterirken Bora, Işık’ın biraz önce söylediği cümlede takılı kaldığı için merakını gidermek için konuştu. “Zorunlu görevim bitiyor dedin, ne zaman bitiyor?” Aslında alacağı cevaptan korkuyordu. Birbirlerinden uzakta olsalar kızı görmek ona yetiyordu. Ondan uzağa gittiğinde hiç göremeyecek olması koyardı.

Işık dışarı doğru bakarken duyduğu cümle ile ilgisini Bora’ya çevirdi. “5-6 ay gibi bir süre. Sonbaharda biter gibi duruyor.” Dediğinde Bora yutkundu. Yani 5-6 ay süresi vardı Işık’ı görmek için. Bu ayları doya doya geçirmeyi çok isterdi ama bir görev emri verilip aylarca onu buradan uzak tutabilirdi. Nereden bakarsan bak kısa bir süreydi. Bu kalbini acıtmıştı.

“Az kalmış.” Dedi Bora gülümsemeye çalışarak. Işık başını sallayarak onayladı. Bora’nın yüzündeki tebessümün hüzünlü olduğunu görebiliyordu. Karşısındaki adamı üzmekte istemiyordu ama elinden gelen bir şey yoktu.

Bora ve Işık’ın sohbetleri bu şekilde birkaç saat daha devam etmişti. Havadan, sudan, anılarından, çocukluklarından bahsederek devam etmişlerdi ve ikisi de zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Bu sohbet ikisine de iyi gelmişti. Birbirlerine çekildiklerinin farkında olsalar da biri bunun olmaması için elinden geleni yapardı, diğeri ise bir şeylerin olması için çabalamaya hazırdı. Hayat bu şekilde akıp giderken neler olacağından kimsenin haberi yoktu…

 

 

◔◔◔

Devrim Akyol’un anlatımından,

“Sanık Volkan Tanrısever, terör örgütü PKK ile iş birliği yaptığını ve onlara yardım ettiğini itiraf etmiştir. İfadeyi doğrulayan deliller önünüzdeki dosyada mevcuttur. Aynı sanık terörle mücadele kapsamında soruşturma için önemli bilgiler vererek kolluk kuvvetlerine ve savcılığa yardımda bulunmuş, itirafçı olmuştur. Verdiği bilgilerin doğruluğu teyit edilmiştir. “ ciddi bir sesle konuşup sanık yerinde duran Volkan’a baktım. Bakışları hâkimin üzerindeyken onun arkasında oturan Pamir’in, Sancak timinin ve Sinem’in bakışları bendeydi.

Bu dava onlarla da ilgili olduğu için gelmek istemişlerdi. Bu duruşmada Sinem yer almamıştı ama ilk başta yakaladığımız suçluların cezasını o verdiği için bu duruşmaya da katılmak istemişti. Pamir’in hayran bakışları üzerimdeyken otoritemi kaybetmeden sözlerime devam ettim.

“Sayesinde elimize 5 ton esrar ve 41 kişinin ölümüne neden olan ilaç ele geçirilmiştir. Ayrıca koordinatlarını verdiği adreste bulunan iki şüphelinin ifadesi doğrultusunda ülkemizin birçok yerine gönderilmekte olan uyuşturucu ve ilaçlar halkımıza ulaşmadan imha edilmiştir. TCK madde 220, 6. Fırka ve madde 221, 4. Fırka dikkate alınarak sanığın tutuklu yargılanmasını talep ediyorum.” Dedim tok bir sesle.

(TCK madde 220, 6. Fırka; Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca iki yıl altı aydan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.

TCK madde 221, 4. Fırka; Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır. )

Bakışlarım Volkan’ın üzerindeyken hâkim gerekli değerlendirmeleri yaparak konuştu. “Yaz kızım. Deliller incelendi, sanığın itirafçı olduğu göz önüne alındı, savcının mütalaası alındı. Karar; eski cumhuriyet savcısı, Volkan Tanrısever’in tutuklu yargılanmasına karar verildi.”

Hâkimin verdiği kararla birlikte yüzümde zafer gülümsemesi oluştu. Volkan durumu kabullenmiş bir şekilde polislerin gelip ellerini kelepçelemesine izin verirken odaya diğer sanık olan Avukat Berfin getirildi. Volkan’ın biraz önce dikildiği yere geçerken bakışları beni buldu.

İtirafçı olmak bir yana hala daha inkâr edecek gibi duruyordu, hiç yardımcı olmuyordu. O yardımcı olmuyorsa Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarının da ona yardımcı olmayacağını bilmesi gerekiyordu.

“Sanık Berfin Gündoğdu, önünüzdeki dosyada bulunan videoda da görüldüğü gibi tır şoförü Kâmil Göçer’in katili, Gölge kod adlı terörist ile iş birliği yapmıştır. Bunun yanı sıra gizlilik kararı getirilmiş bir dosyayı medyaya sunmuş, halkı galeyana getirmiştir. Savcılıkla iş birliği yapmayı reddetmiştir. TCK madde 220 terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan sanığın tutuklu yargılanmasını talep ediyorum.” Sözlerimi bitirip Berfin’e doğru bakarken onun bana hırsla baktığını gördüm.

“Söylemek istediğiniz bir şey var mı?” Hakim, Berfin’e hitaben konuşurken Berfin oturduğu yerden ayağa kalktı. “Sayın başkan, Gölge kod adlı teröristle görüştüğüm doğrudur. Ancak tüm bunları tehdit altında yaptım.”

Söylediği cümle duruşma salonuna bomba gibi düşerken Berfin devam etti sözlerine. “Ofisimde bulunan kasaya bu videonun çıktığı flash bellek nasıl konuldu bilmiyorum ama o videoda tehdit altındaydım. Eğer onlara yardım etmezsem ailemi öldüreceklerine dair tehditler savurdular.” Berfin yüzüne ağlamaklı bir ifade takınıp konuşurken kaşlarım çatıldı. Bunun böyle olmadığına adım kadar emindim. Durum gerçekten böyle olsaydı sorguda bana kafa tutacağına bunları söylerdi. Zaman kazanmaya çalışıyordu.

“Türkiye Cumhuriyeti avukatı olduğum, ikametgâhımın belli olması ve delil yetersizlikleri göz önüne alınarak tutuksuz yargılanmamı talep ediyorum.” Diyerek hâkime doğru baktı Berfin. Avukat olduğu için kendini savunuyordu.

Hâkim bir süre sessiz kaldıktan sonra konuştu. “Yaz kızım. Sanık dinlendi, deliller incelendi, savcının mütalaası alındı. Bütün bunlar doğrultusunda, delillerin tekrar incelenmesi ve yeni delillerin dosyaya eklenmesi, sanığın ifade ettiği sözlerin doğruluğunun araştırılması” diyerek bana doğru baktı hâkim. Bu bakışın ne olduğunu anlayabiliyordum, bu sözlerden sonra da ne geleceğini biliyordum.

“Duruşmanın 1 Eylül 2024’e ertelenmesini ve bu süre zarfında sanığın adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanmasına karar verilmiştir.”

Duyduğum cümle ile gözlerimi kapatırken dişlerimi sıktım. Temmuz’un sonunda adli tatile giriliyordu ve duruşmayı tatilden sonraya bırakmıştı hâkim. Yaptığı çok yanlıştı.

İzleyen kişilerin bulunduğu taraftan itiraz seslerinin geldiğini duyarken gözlerimi açarak direkt Berfin’e baktım. Yüzünde sinsi bir sırıtış varken hâkim oturduğu yerden ayaklandı ve odadan çıktı. Resmen dört ay dışarıda kalacaktı bir suçlu. Her hâkim adaletli değildi ne yazık ki. Bunun için itiraz dilekçesi verecektim. Elimizde tutuklama yapılacak kadar delil vardı, bunları nasıl görmezden gelirdi?

CMK madde 24’e göre itiraz edebilirdim ve elimden geleni ardıma koymayacaktım. Berfin’in teröristlerle iş birliği yaptığı belliydi. Dosyada Nuri beyin ve Volkan’ın ifadesi de vardı. Bunlara rağmen tutuksuz yargılama kararı çıkartmıştı.

( Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 24: Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir. (2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafi; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde bulunabilirler.)

Berfin elini kolunu sallaya sallaya duruşma salonundan dışarı çıkarken oturduğum yerden kalktım bende. Duruşma salonunun diğer kapısından dışarı çıktığımda bizimkileri gördüm. Pamir direkt yanıma doğru gelirken Sinem’in sesini duydum. “Verdiği kararın yanlışlığına mı üzülsem, bir meslektaşımın yaptığı şeye mi üzülsem, senin emeklerine mi üzülsem bilemiyorum.” Dedi sıkıntılı bir şekilde.

“Deliller varken hâkimin böyle bir karar vermesi mümkün olmamalı, değil mi?” dedi Hakan, Sinem’e doğru bakarak. Sinem başını salladı. “Aklı başındaki bir hâkim böyle bir karar vermez. Hadi videoda tehdit altında Volkan falan varken de mi tehdit altındaydı? Elde onun da ifadesi var.” dedi sinirle.

“İtiraz dilekçesini bugün yazıp göndereceğim, bu işin altında bir şey var.” Dedim sıkıntılı ve üzgün bir şekilde. Pamir eliyle belime kavrayıp tutarken mırıldandı. “Sıkma canını, itirazın kabul edilecek bak gör. Verilen karar yanlıştı, yarın tekrardan tutuklanacak Berfin denen o avukat. Sen elinden geleni yaptın ayrıca, günlerdir bu davayla uğraşıyorsun.”

Öyleydi, günlerdir bununla yatıp kalkıyordum ama elde edilen sonuç bir hiçti neredeyse. Ne Gölge vardı elimizde ne başka biri. Canımı sıkan buydu işte. Ben o kadar çabaladıkça elimden kayıp gidenlerdi. Hala daha Kâmil beyin karısına eşinin katilini verememiştim. 41 kişinin ailelerine o ilacı üreten kişiyi verememiştim. Çok büyük suçluluk duyuyordum, yetmiyordu yaptığım şeyler. Kendimi yetersiz hissetmeme neden oluyordu.

“Yapma bunu güzelim, kendine haksızlık etme. Emin ol hiç kimse senin kadar uğraşmıyordur adalet yerine ulaşsın diye. Kendini yıpratma.” Pamir düşüncelerimi anlayarak tekrar konuşurken eliyle yanağımı kavrayıp bakışlarımızı birleştirdi. İkna olmam için gözlerime bakarken hüzünle ona baktım. Bir cevap vermezken Pamir dudaklarını şakağıma bastırdı.

Bu hamle biraz daha iyi hissetmeme neden olurken Ahmet abinin sesini duydum. “Ayrıca hâkimin suçunu neden sen üzerine mal ediyorsun, sen suçluları karşısına çıkardın sonuçta.” Dediğinde Soner ekleme yaptı. “Senin elinden geleni yaptığını biliyoruz, canla başla müdahale ettin. Çatışmalara girdin. Şimdi o 41 kişinin vebali o hâkimin boynunda.”

Beni teselli etmek için söyledikleri cümleler o kadar güzeldi ki. Gerçekten çok iyi insanlardı. İyi ki tanışmıştım onlarla. Minnettar bir biçimde hepsine bakarken Batuhan küçük bir tebessümle konuştu. “Ayrıca ben sana bir kez daha hayran oldum. Silah kullandığını gördük, çatışmaya girdiğini gördük, sorguda nasıl olduğunu gördük. Bugün ilk defa üzerinde cübbeyle bir duruşmada gördük. Bu mesleğe ne kadar yakıştığını bir daha anladım.”

Batuhan’ın sözleri gururumu okşarken Pamir’in genzini temizlediğini duydum. Bakışlarım yandan profiline kayarken dik dik Batuhan’a baktığını gördüm. Kıskanmıştı ama saçmaydı, kıskanacağı bir şey yoktu ortada.

“Ağzının ayarını sikeyim ben senin Batu.” Dedi Yiğit, Batuhan’ın kulağına doğru. Batuhan ne yaptığını anlamayıp bir bana bir de Pamir’e bakarken anladığı şeyle birlikte gözleri irice aralandı. “Yuh komutanım, sizde beni hiç tanımamışsınız. Ayıp oluyor yani. Yengem o benim, ablam gibi. Aşk olsun yani, alındım gücendim şu an.” Dedi bozuk bir sesle.

“Komutanın nişanlanınca daha da bir kıskanç oldu, senlik bir şey yok.” Dedi Hakan bıyık altından gülerek. “Diyene bakar mısınız?” dedi Pamir aniden Hakan’a ima ile bakarak. Ne ima ettiğini net bir şekilde biliyordum. Sinem’i kıskandığından bahsediyordu. Hakan genzini temizleyip kaş göz işareti yaparken Sinem mırıldandı. “Olaya çok Fransız kaldım ben, neler oluyor?” dediğinde Hakan hızla Sinem’e döndü. “Yok bir şey, Pamir’in her zamanki hali.”

Sinem anlamaz gözlerle bana bakıp göz kırparken omuz silktim bilmiyorum manasında. Söyleyemezdim. Söylediğim anda Sinem şoka girerdi. Onun da abimi abisi gibi gördüğünü biliyordum, başka türlü bir şey olması imkansızdı. Hem şu aralar onun ilgisi Hakan’da idi.

“Keşke siz girseydiniz bu duruşmaya hâkime hanım, en azından doğru bir karar verilirdi.” Dedi Taner sıkıntılı bir biçimde. Sinem onun söylediği şeyle iç çekti. “Bende öyle olmasını istemiştim ama ne yazık ki istediğim gibi olmadı. İsteğim reddedildi.”

Açıkçası bu isteğin reddedilmesinin içinde bir şeyler olduğunu düşünüyordum. Kimsenin günahını almak istemezdim ama hakim Volkan itirafçı olmuşken tutuklama kararı verirken bir söz üzerine Berfin’in tutuksuzluğunu istemişti. Bu da işin içinde rüşvet gibi durumların olma ihtimalini ön plana çıkartıyordu.

Hepimiz sıkıntılı bir biçimde birbirimize bakarken Kürşat’ın sesini duydum. “Aylar önce bir plan yapmıştık, araya başka şeyler girdi, havada kötüydü ertelemek zorunda kalmıştık. Ne dersiniz havalar güzelken yapalım mı?” hevesli bir biçimde bize bakarken Yiğit onu onaylarcasına konuştu. “Harbiden iyi aklına geldi Kürşat, hem kafamız dağılır ne dersiniz?”

Ne olduğunu anlamıştım, ben hastanede yatarken Batu söylemişti bu fikri. Pamir’de ben iyileşmeden izin vermemişti. Şimdi hepimiz iyiydik, moralim bozukken iyi olurdu. Ben tamamdım, zaten çok severdim piknik yapmayı. Tüm timle birlikte benim de bakışlarım Pamir’e dönerken Pamir ilk önce time, ardından da bana baktı. “Tamam gidelim.”

“Allah be, yaşayın komutanım.” Dedi Batuhan sevinçli bir şekilde. Uzun süre sonra öyle mutlu duymuştum sesini. Pamir ekledi. “cumartesi günü öğleden sonra gidelim.” Dediğinde Taner konuştu. “Süper olur komutanım, havada güzel hem. Gidelim, güzel vakit geçirelim. Bora komutanımda gelir mi?” dedi bana bakarak.

Taner ile abim arasında farklı bir bağ kurulmuştu sanki, ne olduğunu anlamamıştım ama hasta yatağında yatarken abimin özellikle ona teşekkür ettiğine şahit olmuştum. Çok destek olmuştu abime anladığım kadarıyla. O gün bu gündür de araları daha iyi olmuştu.

“Gelir herhalde, bir sormak lazım.” Dedim düşünceli bir şekilde. Işık ile bir plan yapmadıysa gelirdi muhtemelen. O sırada Hakan’ın sesini duydum. “Şöyle topluca zaman geçirmeye ihtiyacımız vardı iyi düşündünüz.” Dediğinde Sinem mırıldandı çekimser bir biçimde. “Bende davetli miyim acaba?”

Sorduğu soru ile kaşlarımı çatıp başımı omzuma doğru eğdim. Sorduğu soruya kızmıştım. O sırada benim yerime Pamir cevap verdi. “Sorduğun soruya bak, biz bir ekip değil miyiz?” dediğinde Sinem büyükçe gülümsedi. “Ne bileyim ben aranıza sonradan katıldım ya.” Dediğinde Yiğit konuştu. “Olur mu öyle şey, anca beraber kanca beraber.”

Sinem minnettar bir biçimde Yiğit’e bakarken ekledim. “Burçe’de gelir, ona da değişiklik olur” dediğimde Pamir bana doğru baktı. “Burçe ne alaka güzelim?” sorduğu soru ile cevap verdim. “Kız bizim için geldi buraya, ayrıca sınavları yeni bitti kafa dağıtması lazım.”

Pamir kararsız bir biçimde bana doğru bakarken onu ikna etmek adına tekrar konuştum. “Pamir düşünecek ne var Allah aşkına, biz bize olacağız. Tanımadığın kimse yok neticede.” Dediğimde Pamir belli belirsiz başını salladı. “Orası öyle.” Deyip sessiz kaldıktan sonra onayladı. “İyi madem gelsin, canı sıkkındı biraz. Değişiklik olur.”

Planımızı yaptıktan sonra hep birlikte adliyenin çıkışına doğru ilerlemeye başladık. Mesaim bitmişti, eve gidip tatlı yapacaktım. Halide hanım bizi akşam yemeğine davet etmişti ve bizde kabul etmiştik. Sinem nöbetçi olduğu için bize katılamayacaktı ne yazık ki ama olayları sonra konuşurduk biz.

*****

Eve gelip üzerimi değiştirdikten sonra tatlı yapmak üzere mutfağa girmiştim. Pamir seviyor diye uzun zaman sonra ilk defa fırın sütlaç yapmaya karar vermiştim kendi isteğimle. Onu kaybettiğimi düşünürken hiçbir şekilde yapamamıştım ve yememiştim. Sadece Hakkari’ye gelmeden önce Halide Hanım kırılmasın diye bir iki kaşık yemiştim o kadar. Ama şimdi Pamir buradaydı ve ben yiyebilirdim.

Babam çoktan karşıya geçmişti. Abimde birazdan inerdi. Bende tatlıyı yaptıktan sonra gidecektim. Sütlacı karıştırıp pişmesini beklerken çalan kapı ile hızlıca kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda Burçe’nin geldiğini görerek gülümsedim. “Hoş geldin canım.”

“Hoş buldum yengoşum, sana yardıma geldim.” Diyerek içeri girdi Burçe. Birbirimize sıkıca sarılıp ayrılırken elimle mutfağı işaret ettim. “Çok az işim kaldı, sütlaç pişsin fırına atacağım.” Dediğimde Burçe onayladı. “Tamam, yardım ederim bende koymana.” Dedikten sonra mutfağa girdi.

Sandalyelerden birine oturarak bana doğru bakarken göz ucuyla inceledim onu. Ellerini üzerindeki pantolona silip tedirgince bana bakıyordu. Bu hareketlerinden bir şeylerin geleceğini anlamıştım ama sabırla onun konuşmasını bekleyecektim.

Burçe kendini hazır hissedene kadar sütlacı karıştırırken sesini duydum. “Yenge benim sana bir şey söylemem gerekiyor.” Dediğinde bakışlarımı ona döndürdüm ve samimi bir şekilde baktım. “Söyle güzelim.” Dediğimde Burçe derin bir nefes aldı. “Abimin timinde Batuhan var, biliyorsun.”

Direkt olarak konuya girdiğinde tüm dikkatimi ona yönelttim. Aslında söyleyeceği şeyleri biliyordum. Olaydan başından beri haberdardım ama Burçe’nin bana güvenip kendi isteğiyle anlatması ayrı güzeldi.

“Biliyorum.” Dedim muzip bir şekilde. Burçe ise heyecanla ekledi. “O bana mesaj attı.” Dediğinde şaşırmış gibi yaptım. “Bak sen.” Dediğimde Burçe başını salladı. “Beni tanımak istediğini, konuşmak istediğini söyledi.”

“Sen ne söyledin?” dedim merakla. Bu sorumdan sonra Burçe’nin yüzü asıldı. Sıkıntılı taraf buradan sonra başlıyordu. “Yenge ben reddettim onu.” Dediğinde sakin bir biçimde sordum. “O zaman ona karşı bir şeyler hissetmiyorsun?” Aslında cevabını bildiğim bir soruyu sormuştum. Hoşlandığını biliyordum.

Burçe başını yere doğru eğerken elimdeki kaşığı tezgâha koyarak tamamen ona doğru döndüm. Burçe ise kaçamak bir biçimde cevap verdi. “Aslında konuşmak istiyorum, burada tanıştığımızda da ufak, küçücük bir şeyler hissetmiş olabilirim.” Diyerek utangaç bir biçimde baktı bana. Bu hali bana çok tanıdık gelmişti, Pamir’e karşı bir şeyler hissederken bende böyleydim.

“O zaman Batuhan’a güvenmiyorsun, onun duygularından emin değilsin.” Dedim baskın bir şekilde. Burçe başını iki yana salladı hızlıca. “Ben kendime güvenmiyorum.” Üzgünce başını kaldırıp bana baktı. Kastettiği şeyi çok iyi anlıyordum ki onu zaten en iyi ben anlardım. “Özel kuvvetlerde yetiştirilmiş, abim gibi asker. Yarın bir gün onun da abim gibi göreve gidip gitmeyeceğini bilemiyorum. Gitse senin gibi güçlü durabilir miyim onu da bilmiyorum.” Yaptığı açıklama ile içimin cız ettiğini hissettim. “ O yüzden reddettim, eğer biz konuşursak ona bağlanırdım. O da bana bağlanırdı, sonra ben yapamayacağımı anlayıp onu bırakırsam diye düşündüm. Batuhan bunu hak etmiyor, kimse hak etmez.” Dedi düşünceli bir biçimde.

Hızlıca ocağın altını kapatarak onun önündeki sandalyeyi çekerek karşısına oturdum. Burçe gözlerime hüzünle bakarken mırıldandı. “Yanlış mı yaptım sence?” fikrimi almak üzere yüzüme bakarken derin bir iç çektim. O kadar haklı düşünüyordu ki, onun gibi düşünüp insanları üzmemek için çabalayan biri nadir bulunurdu.

“Bunları Batuhan’a söyledin mi?” dediğimde başını salladı usulca. “Tam olarak böyle olmasa da travmalarım olduğundan bahsettim. Kendime güvenmediğimi söyledim.” Dedikten sonra pırıldayan gözlerle bana baktı. “Birlikte aşarız dedi, ben yanında olurum dedi. İstemezsen seni zorlamam dedi.” Yüzünde küçük bir tebessümle konuşurken istemsizce bende gülümsedim. Batuhan düşünceli çocuktu, bunu daha ilk tanıştığımızda anlamıştım.

“Sana o kadar hak veriyorum ki.” Dedim sözlerime başlarken. Burçe bana doğru bakarken burukça gülümsedim. “Abin geldiğinde hep senin gibi düşündüm. O kapı tekrar çalarsa, telefon çalarsa ve yine o kara haberi verirse ben dayanabilir miyim? Sürekli bunu sorguladım, ilk başta güven sorunlarımda vardı ama en çok bunu sorguladım ben. Şanslıydım, abin hep destekti bana. Ne yaparsam yapayım sevgisini esirgemedi, bekledi beni. İç sorgulamamın bitmesini bekledi.” Dedim o günler gözümün önüne gelirken.

Eğer Pamir, bir süre sonra sıkılıp benden gitseydi ben kendimi hiç affetmezdim. O yanımda oldukça ben daha iyi hissetmiştim, o yanımda olduğu için atlatmıştım bunu. Sevgisini, güvenini, desteğini hiç esirgememişti. Yaptığım her şeye göz yummuştu.

“Ama sende yara açan kişi abimdi, yarayı açan kişi yaranın iyileşmesinde de yardımcı oldu. Olması gerekende bu zaten.” Dedi Burçe düşünceli bir şekilde. Ardından ekledi. “Ama Batuhan…” deyip duraksadıktan sonra ekledi. “ Abimin bende bıraktığı bu travmayı iyileştirmek ona düşmez ki. Kendine yazık eder.” Titrek bir nefes vererek dile getirdiği cümle ile kalbim sızladı.

Elimi elinin üzerine koyarak desteğimi hissettirdim ve konuştum. “Evet yarayı açan abin ama şu an onu kaybetmekten korktuğun ve kaçtığın kişi Batuhan. Yani olayın muhatabı bir yerden bakıldığında da o.” Dediğimde Burçe gözlerime baktı direkt olarak. Bense devam ettim. “Allah herkese bir ömür vermiş ne bir saniye öncesi ne bir saniye sonrası. Hepimiz öleceğiz. Kimse ne zaman öleceğini bilemez. Belki Batuhan’dan önce sen öleceksin.”

Bu cümleler benim kendime kurduğum cümlelerdi, ipleri tamamen bırakmadan önceki düşüncelerimdi. Ben bunları düşünerek Pamir ile tekrar bir yola girmiştim. Söylediğim cümleler Burçe’nin düşüncelere dalmasına neden olmuştu, benim de istediğim buydu zaten.

“Görev konusuna geldiğimizde, vatan denildiğinde akan sular durur. Bunu sende çok iyi biliyorsun.” Dedikten sonra ekledim. “Ama bir ihtimal yüzünden mutluluğunu geri plana atma. Öyle bir ihtimal oldu diyelim, o zamana kadar onunla anılar biriktir, hayatını yaşa. O an geldiğinde düşünürsün ne yapacağını. Böyle hayatını zindana çevirirsin, aklının bir köşesinde keşkeler dönüp durur. Bunu kendine yapma. Batuhan hak etmiyor böyle bir şeyi dedin ama sende hak etmiyorsun canım benim. Madem Batuhan kendine bu konuda güveniyor, deneyin. Olmazsa olmaz zaten ama en azından içinde keşke kalmaz.”

Burçe söylediklerime hak verircesine gözlerime baktı. Onun ikna edilmeye ihtiyacı vardı. Karşımda benim aylar önceki halim duruyordu, ben bu yollardan geçmişken de ona yardım etmek boynumun borcuydu.

“Peki abim?” dedi Burçe çekimser bir biçimde. Gülerek baktım Burçe’ye. “Abin ilk başta çok kızacak ama sen mutluysan o da mutlu olur emin ol.” Dedim kendimden emin bir şekilde. Çünkü bende de öyle olmuştu. Biraz çekeceklerdi ama birbirlerini severlerse bununla baş ederlerdi. “Yenge bunlar aramızda kalsın olur mu? En azından abim bir süre daha öğrenmesin, biz birbirimizden emin olalım.”

Burçe’nin söylediği şeyi başımı sallayarak onayladım. “Olur, güzelim.” Dedikten sonra muzip bir şekilde güldüm. “Bu Batuhan’a şans veriyorum mu demek oluyor?” dediğimde Burçe utangaç bir biçimde başını eğdi. “Galiba.”

“Bak ne diyeceğim, yarın birlikte tabura gidelim. Ben abini oyalarken sen Batuhan ile konuşursun. Hem cumartesi günü de pikniğe gideceğiz, aranızdaki sorun çözülmüş olur.” Dediğimde Burçe başını eğdiği yerden kaldırdı. “Sen birtanesin yengem.” Dediğinde gülüşüm büyüdü. Burçe bana sarılarak sevgisini gösterirken bende ona sarıldım sıkıca.

Bu konuyu da hallettik sayılırdık. Pamir’den bu konuyu saklayacağım için içim rahat değildi ancak söylediğim anda onların ilişkisi başlamadan biterdi. Burçe mutlu olmayı hak ediyordu, keza Batuhan’da öyle. Birbirlerini tanıyıp bir ilişkiye başladıklarında kendileri söylerdi. Bende arkalarında olurdum her zaman, Pamir’i ikna ederdim.

*****

Dün yemek çok güzel geçmişti, Halide Hanım gerçekten çabalayarak bir şeyleri düzeltmeye çalışıyordu. İşe yarıyor muydu net bir şey söyleyemezdim ama çabalaması güzel bir şeydi en azından hatasını anlamıştı.

Mesaim bitmeden Burçe adliyeye gelmişti ve biz dün anlaştığımız gibi şimdi tabura gelmiştik. Bugün Mesut ve Engin izinliydi, o yüzden arabayı ben kullanıyordum. Arabayı taburun otoparkına park ettikten sonra araçtan indik. Burçe’nin heyecanını uzaktan bile hissedebiliyordum ve onun adına çok seviniyordum.

Burada Pamir’in görmemesi için başka yerde buluşsunlar desem babam ve Serhat babam sürekli dışarıdalardı. Pamir’e yakalanmasalar onlara yakalanırlardı. En azından ben Pamir gördüğünde müdahale edebilirdim. Böyle bir şey yaptığım için Pamir bana çok kızacaktı biliyordum ama yine de yapacaktım.

Cebimden telefonu çıkartıp Batuhan’ın numarasını tuşladım. Telefon birkaç çalışta açılırken Batu’nun sesini duydum. “Efendim yengem?” dediğinde istemsizce gülümsedim. Bu hitaba alışmıştım artık. “Batuhan taburdasın değil mi?” dedim direkt olarak lafa girerek. Batuhan cevap verdi. “Taburdayım yenge, bir şey mi oldu?” dedi ciddi bir biçimde.

“Merak etme ciddi bir şey yok, dışarı gelsene. Otoparkın oraya.” Dediğimde Batuhan onayladı. “Bir dakikaya yanındayım.” Diyerek telefonu kapattı.

Telefonu kulağımdan indirirken Burçe’nin beklenti dolu bakışlarını gördüm. Hem heyecanlıydı hem tereddütlüydü hem ne söyleyeceğini bilmiyor gibiydi. Ama bunlar tatlı telaşlardı, her şey güzel olacaktı ben inanıyordum. “Geliyor.”

Gerçekten söylediği gibi bir dakika içinde Batuhan’ı gördüğümüzde Batuhan şaşkınlıkla baktı bize doğru. Aramızda birkaç adımlık mesafe varken ilk önce Burçe’ye ardından bana baktı. “Burçe hanım?” diyerek ne olduğunu çözmeye çalışırken tepkisine karşılık gülümsedim. “Pamir odasında mı?” sorduğum soru ile Batuhan cevap verdi. “Baran Albay’ın yanında.”

“Tamam, ben şimdi onun yanına gidiyorum. Sizde güzelce konuşuyorsunuz, işin bitince bana haber ver. Dikkat edin yakalanmayın.” Dedim ilk önce Burçe’ye ardından Batu’ya bakarak. Batuhan hala daha ne olduğunu anlamaz bir biçimde, şaşkınca bize bakarken ben yanlarından ayrıldım.

Binaya girdikten sonra adımlarımı ezbere bildiğim odaya doğru atarken Baran albayın kapısının açıldığını gördüm. Abim düşünceli bir biçimde odadan çıkarken dikkatle baktım yüzüne. Beni bile göremeyecek kadar düşünceli ve sıkıntılı görünüyordu. Yanına doğru adımlarken seslendim. “Abi?”

Abim ona seslenmemle bakışlarını bana doğru çevirirken şaşırarak konuştu. “Devrim, ne işin var burada?” ciddi bir şekilde sorduğu soruyla yanına adımladım. “Öyle size sürpriz yapmak istedim, sen iyi misin?” dediğimde abim elini boş ver dercesine salladı. “Her zamanki meseleler.” Dediğinde kaşlarımı çattım hafifçe. “Bu sefer daha can sıkıcı galiba, canın sıkılmış.”

“Bir operasyonla ilgili güzelim, boş ver.” Dedikten sonra kolunu bana doğru açtı. Hiç beklemeden kollarının arasına girdiğimde sıkıca birbirimize sarıldık. Canı ciddi manada sıkkındı belli ki. Bana her zaman sevgi gösterirdi ama bugün kendinin sevgiye ihtiyacı varmış gibi hissetmiştim. Bu yüzden ona sıkıca sarılarak sırtını sıvazladım. “Elimden gelen bir şey varsa yaparım biliyorsun.” Dediğimde abim başını salladı. “Biliyorum, canını tehlikeye atacak kadar hem de.”

Bu meseleden sıkılmıştım ama hak verdiğim için ses çıkarmıyordum.

Birbirimizden ayrılırken merakla baktım gözlerine. “Işıkla nasıl gitti?” dediğimde abim anlık bir şaşkınlıkla bana baktı. Bize Işık ile buluşacağını söylememişti ama bunu anlamamak için salak olmak gerekiyordu. “Hadi ama abi, sen ve Pamir’le beni yalnız bırakmak. Aynı cümlenin içinde yer almaz normalde. Ama senin umurunda olmadı, o işin Işıkla ilgili olduğunu anlamamak imkânsız.”

“Bazen kardeşimin savcı olduğunu unutuyorum biliyor musun?” dedi abim lafı değiştirerek. Başımı omzuma doğru eğerek gözlerine baktım. “Lafı değiştirme abi, söyle işte. Ben sana böyle mi yapıyorum. Pamir ile ne olacaksa en önce senin haberin oluyor, Pamir söylüyor sana.” Dedim evlilik teklifini kastederek.

“Hele bir söylemesin.” Dedi abim tehditvari bir şekilde. Ardından ekledi. “Buluştuk öyle, havadan sudan konuştuk.” Dedi kaçamak bir şekilde. Yüz ifadesinden bunun böyle olmadığı belliydi. Tek kaşımı kaldırıp yüzüne bakarken abim sıkıntılı bir nefes verdi. “Aklından ne geçiyorsa unut, böyle bir şey olması imkânsız.”

Verdiği tepkiye kaşlarımı çattım. “Neden imkânsız?” dediğimde abim yutkundu. “Olmaz çünkü, niyetini net bir şekilde belli etti. Daha fazla üzerine gidemem ben.” Dediğinde elimi koluna yasladım. “Abi bu kadar kolay mı? Sen bu kıza bir şeyler hissediyorsun, imkânsız diye bir şey yok senin kitabında.” Dedim cesaret verircesine. Ardından ekledim. “Daha aylar önce gönül defterini kapattım diyordun, şimdi o gönül defterini açtıran kişiden bu kadar çabuk mu vazgeçeceksin?”

Abim kolunda duran elimi tutarak indirdi ve ciddi bir şekilde yüzüme baktı. “Bu işlerde ne kadar başarısız olduğumu söylememe gerek yok bence. İstemeyen birini zorlamam Devrim, hakkımda yok buna. Işık bu konuda yaralı, ne olduğunu bilmiyorum ama askerler konusunda hassas. Yani başlamadan bitti ki o beni arkadaşı olarak gördü hep, kalbine laf geçiremeyen bendim.”

Sözleri canımı o kadar sıkmıştı ki onun canının daha fazla yandığını biliyordum. Onun için bir şeyler yapmak istiyordum ama kimsenin ilişkisine karışmamam gerektiğini biliyordum.

“Abi böyle düşünmeni anlıyorum ama sana karşı boş olmadığını bakan herkes anlayabilir. Kim daha yeni tanıştığı biriyle dans eder, onunla buluşur, sohbet eder?” dedim üzgünce abime bakarken. Abim buruk bir tebessümle omuz silkti. “İlk başta bende böyle düşündüm, tamam belki hoşlandı biraz. Ama o buradan gitmek için can atıyor Devrim. O gidene kadar, bende onu bir arkadaşım gibi görmek için çabalayacağım.”

Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Korkuyor olabilirdi, çekiniyor olabilirdi, yaşadıkları ağır geliyor olabilirdi. Ama ben abime kefildim, sevdi mi güzel severdi. Elinden gelen her şeyi de yapardı, fedakâr biriydi. Belki zamanla bir şeyler olurdu.

“Sen Pamir’i de görecektin değil mi? Şimdi çıkar albayın odasından. Sen odasına geç, orada bekle.” Dedi kaçarcasına. Biz abi kardeş duygularımızdan kaçmayı çok iyi bilirdik. Bu yüzden üstelemedim. “Her şey olacağına varır, sen ne dersen de olacağın önüne geçemezsin ve ben her şeyin iyi olacağına inanıyorum.”

Söylediğim cümle abim küçük bir tebessüm etti. “Büyümüşte abisine akıl verir olmuş.” Söylediği cümle ile sesli bir şekilde güldüm. “Ben büyüyeli çok oldu yalnız, baksana.” Dedim elimi kaldırıp yüzüklerimi işaret ederken. Abim yüzüklere bakarak iç geçirdi. “Pamir’e kızıyorum ama ne yalan söyleyeyim senin yüzündeki şu gülümsemeyi onun sayesinde gördük.”

“Ondan adamı acıdan yaktın.” Dedim sitemli bir şekilde. Abim sırıttı. “Bizden kız almak kolay değil güzelim, katlanması gerekiyordu.” Dediğinde göz devirdim.

Abim ise eliyle odayı işaret etti. “Hadi git bakalım, bak bir daha iyi günüme denk gelemezsin. Odaya sokmam seni.” Dediğinde güldüm. “Hemen gidiyorum, bu fırsat kaçmaz.” Dediğimde abim başını iki yana salladı bıkkınca.

Ardımda onu bırakıp odaya girdikten sonra Pamir’in masasının önünde duran sandalyeye oturdum. Telefonumu çıkartıp sosyal medyaya girerek birkaç dakika gezinirken aniden kapı açıldı ve kapının açılmasıyla birlikte Pamir’in küfrü kulaklarıma doldu. “Ben böyle işin amına koyayım.”

Sert ve sinirli bir şekilde konuşmasıyla şaşkın şaşkın ona bakarken o kapıyı sertçe kapattı ve bakışlarını masaya doğru çevirdiğinde beni görerek afalladı. Ağzı hafiften açık kalırken mırıltısını duydum. “Devrim?” şaşkınlıkla dile getirdiği ismimle oturduğum yerden ayaklandım. “Sürpriz.” Dedim yüzümdeki küçük ve tatlı bir gülümsemeyle.

Sinirden çatılan kaşları beni görmesi ile eski haline dönerken sakinleşmek adına derin bir iç çekti. Abim gibi onun da canı sıkkındı ve epey sinirlenmişti. Belli ki önemli bir şeyler vardı. Ama görev gizliliği olduğundan bana bir şey söylemeyecekti normal olarak.

Pamir iki büyük adımda yanıma gelip belimden kavrayarak beni kendine doğru çekti. Başını boynuma gömüp derin derin nefesler alıp verirken elimi ensesine yasladım. Yeni tıraş olduğu için ensesindeki saçlarla oynayamasam da elimi aşağı yukarı götürerek sakinleşmesini sağladım. Ben nasıl onun kollarının arasında, onun sözleriyle sakinleşiyorsam o da benimle sakinleşiyordu. Ellerinin biri saçlarımdayken diğeri belimdeydi ve sanki kaçacakmışım gibi sıkı sıkı sarılıyordu bana.

“Koridorda parfüm kokunu aldım ama burada olacağın aklımın ucundan geçmedi, zihnimin bana oynadığı oyun olduğunu düşündüm.” Boğuk bir şekilde dile getirdiği cümlenin ardından boynumu öptü birkaç kere. Ardından usulca başını boynumdan çekerek gözlerimizi birbirine kenetledi. “Sürpriz yapmak istedim sana…”

Söylediğim cümlenin ardından Pamir büyük elini yanağıma yaslayarak aheste aheste gözlerime baktı. “İyi ki geldin, sana ihtiyacım olduğunu şu an anlıyorum. Sen gelmeseydin sakinleşemezdim.” Dedi dingin bir ses tonuyla. Gözlerinde de sesinde de odaya geldiği ilk andaki gibi sinir yoktu. “O zaman arardın beni, koşa koşa gelirdim yine yanına.” Dedim gülümseyerek.

“Ya da ben gelirdim yanına, adliye ve emniyet benim 2.adresim biliyorsun.” Dedi güler gibi bir sesle. Bilmez miydim? Daha barışmadan soluğu her gün oralarda alıyordu. O günleri düşündükçe şu halimiz gerçekten garip geliyordu.

“Canın neden sıkkın, önemli bir şey mi var?” dedim abime sorduğum soruyu sorarak. Pamir derin bir iç çekti. “Var bir şeyler ama halledeceğiz.” Dediğinde inançla konuştum. “Elbette halledeceksiniz, sizin halledemeyeceğiniz bir şey mi var?” dedim gururlu bir şekilde. Pamir gülümserken eliyle yanağımı okşamaya devam etti. “Sende peki, önemli bir şey yok değil mi?”

Hızlıca başımı iki yana salladım. “Yok, dilekçemi verdim.” Dedikten sonra elimi göğsüne yasladım. “Buraya da seni özlediğim için geldim, gelmese miydim?” dediğimde Pamir gözlerimin en içine baktı. “İyi ki geldin, çok iyi geldi bu. Yoksa sakinleşmek için sigaraya başvuracaktım.”

Söylediği cümle ile kaşlarım çatıldı. Azalttığını biliyordum, benim yanımda da içmiyordu. Ben görmediğim zaman içmeye dikkat ediyordu ama ben içmesin istiyordum. İçip kendini zehirlemesin istiyordum.

“Bu konuyu konuşmuştuk, hatırlıyorsun değil mi?” dediğimde Pamir başını salladı yavaşça. “Hatırlıyorum güzel nişanlım, seninle konuştuğumuz her şeyi hatırlıyorum.” Dedikten sonra sıkıntılı bir şekilde devam etti sözlerine. “Ama bir şeyin bağımlısı olduğunda vazgeçmesi zor oluyor.”

Hüzünle gözlerine bakarken Pamir muzip bir şekilde güldü. “Anlaşmamız da aklımda.” Dediğinde anımsamak için gözlerimi kıstım. “Ne anlaşması?” dediğimde Pamir sırıttı. “Canım sigara çektiğinde bağımlısı olduğum diğer şeyi verecektin bana.” Kaşlarımı çatmış onu anlamaya çalışırken bakışlarını dudaklarıma doğru indirdi ve büyükçe yutkundu. Kendi lehine olan şeyleri unutmayacağını bilmem gerekiyordu, fırsatçılığını nasıl unuturdum?

“Madem nişanlım böyle istiyor, bizde gerekeni yaparız.” Dedim dudaklarına doğru mırıldanarak. Ardından dudaklarımızı birleştirdim. Kısa süre sonra dudaklarımızı ayırdığımda dudaklarımız arasında azıcık bir mesafe varken tekrar mırıldandım. “Oldu mu?” dediğimde Pamir cıkladı. “Olmadı gibi.” Fırsatçılığı karşısında burnumdan sesli bir nefes verdikten sonra konuştum. “Dozu artırıyorum o zaman.”

Bir şey demesine izin vermeden tekrar dudaklarımızı birleştirdiğimde bu sefer öncekine göre daha sert bir şekilde emdim dudaklarını. Pamir ise daha nazikti, aklı başındaydı. Ben aklımı yitirecek gibiydim oysa. Onunla ne kadar temas etsem de ne kadar yanında olsam da bu böyleydi. Bu hisse alışamıyordum, her seferinde farklı bir yönüyle karşılaşıyordum. Ama bu hissi çok sevdiğimi söylemeden geçemezdim.

Nefes nefese dudaklarından ayrıldığımda Pamir belimi okşayarak nefesini dizginlemeye çalıştı. Alınlarımız birbirine yaslıyken yutkunarak konuştum. “Oldu mu?” dediğimde Pamir mırıldandı. “Oldu, şimdilik yeter bu.” Alnımı alnından çekerken yoğunlukla gözlerine baktım. İyi olmuştu buraya gelmem, her ne kadar Burçe için gelsem de Pamir’i de özlemiştim. Hem onun sakinleşmesine yardım etmiş hem de kendi özlemimi dindirmiştim…

 

 

◔◔◔

Yazarın anlatımından Burçe ve Batuhan,

Devrim yanlarından uzaklaşırken Burçe’de Batuhan’da onun gidişini izlediler bir süre. Burçe zihninde ne söylemesi gerektiğini geçirdi hızlıca. Yüz yüze olmayınca bazı şeyler daha kolay oluyor diye düşündü. Batuhan ise şaşkındı, Burçe’yi burada görmek bir yana bir daha yüz yüze geleceklerini bile düşünmemişti çünkü ondan gereken cevabı almıştı.

Devrim binaya girdiğinde Batuhan bakışlarını Burçe’ye çevirdi. “Bir sorun mu var Burçe Hanım?” sesindeki merakı saklamayarak ona bakarken Burçe başını salladı olumlu manada. Batuhan ise tekrar konuştu. “Tamam, sorun neyse çözebiliriz. Nasıl yardımcı olabilirim size?” dedi ciddi bir şekilde. Burçe’ye bir söz vermişti, hiç konuşmamışlar gibi davranıyordu o yüzden. Oysa kalbi heyecandan hızlı hızlı kasılmaya başlamıştı bile.

Bir yandan da sorunun ne olduğunu düşünüyordu zihninde. Buraya gelmesi için önemli bir şeyin olması gerekiyordu ve bu Batuhan’ı endişelendiriyordu.

“Sorun biziz.” Dedi Burçe açık sözlülükle. Batuhan aldığı cevapla hafifçe kaşlarını çatarken Burçe devam etti. “Ben nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum aslında.” Dediğinde Batuhan genzini temizleyerek duyacağı şeylere kendini hazırladı.

Gergindi. Bu gerginliği karşı tarafa yansıtmamaya çalışıyordu ama Pamir’e yakalanmaktan çekiniyordu. Burada böyle yakalanırlarsa ne söyleyeceğini düşünüp duruyordu. Diğer yandan da karşısındaki kadının diyeceklerini merak ediyordu. Onu karşısına getiren şey ne merak ediyordu.

“Batuhan…” dedi Burçe direkt olarak onun gözlerine bakarak. Batuhan aralarındaki resmiyetin bozulmasıyla birlikte yutkunurken Burçe devam etti sözlerine. “Senin aksine ben biraz korkağım, sen cesaretle bana mesaj attın ama ben o cesareti gösteremedim.” Dediğinde Batuhan cevap vermeden dinledi Burçe’yi. “İnan bana amacım seni kırmak değildi, üzmek hiç değildi. Aslında ben ikimizi de düşünerek o sözleri söyledim sana.” Dedi kendini açıklamak için.

Batuhan başını salladı. “Anlıyorum.” Dedi yalnızca. Burçe ise baş parmağının tırnağını işaret parmağının etine doğru bastırırken kendine güç vermeye çalıştı. “Hata yaptım.” Dedi aniden. Ardından ekledi. “Hata yaptım ben, içimdeki korku ağır bastı. Sonra benim gibi bu acıyla baş etmeyi öğrenmiş ablamla konuştum. Hatamı anladım.”

Batuhan, Burçe’nin kimden bahsettiğini anlamıştı. Devrim’in onunla konuşacağını biliyordu. İkisinin de dert ortağı oydu. İkisinin olması için elinden geleni de yapıyordu. Bir ara bunun için teşekkür etmesi gerektiğini aklına yazdı.

Ayrıca bu sözlerden sonra ne geleceğini de anlamıştı. Günlerdir üzerinde olan sıkıntı bir anda üzerinden kalkarken dudakları kıvrıldı. Kendini daha rahat hissediyordu artık. Burçe’nin karşısında utangaç bir şekilde derdini anlatmaya çalışması, çekinerek gözlerini kaçırması Batuhan’ın içinin gitmesine neden oluyordu. Sanki kalbi daha hızlı atıyordu.

“Sen açıkça kendini ifade ettin, sözünün arkasında da durdun.” Deyip duraksadı Burçe. Ardından bakışlarını yerden kaldırıp Batuhan’a çevirdiğinde onun küçük bir tebessümle kendine baktığını gördü. Küçük bir tebessüm etse de yanağında ortaya çıkan gamzeye gözleri takıldı. Bir anlık afallasa da kendini toparlayarak genzini temizledi. “Yani şunu demek istiyorum, kabul ediyorum. Bende seni tanımak istiyorum, ilerisini düşünmeden seninle şimdiyi yaşamak istiyorum.”

Burçe duygularını ifade ettikten sonra derin bir nefes verdi. Tepkisini görmek için Batuhan’a dikkatle bakarken Batuhan bir adım atarak Burçe’ye yaklaştı. Aralarında oluşan boy farkına karşılık Burçe başını kaldırıp ona doğru bakarken Batuhan yutkundu. “Ne yalan söyleyeyim, bir şansım olacağını düşünmemiştim.” Dedi burukça.

Ardından elini Burçe’nin eline doğru uzatırken gözlerine izin alırcasına baktı. Burçe’den ters bir tepki almazken uzanıp elini kavradı. Bu hareketle Burçe’nin kalbi pır pır ederken beklenti ile Batuhan’a bakmaya devam etti. “Ben seni anlıyorum Burçe, sakın seni anlamadığımı düşünme. Yaşadıkların kolay değildi, kimse için kolay olmazdı. Korkman çok normal, bu işin içinde biri olarak söz vermememiz gerektiğini biliyorsun ama ben söz veriyorum. Bir gün olur da hayat bizi ayrılığa sürüklese de o güne kadar güzel anılar biriktirmek ve şimdiyi güzel yaşamak için elimden geleni yaparım.”

Batuhan’ın düşünceli bir şekilde konuşması, anlayışla karşılaması Burçe’nin içini rahatlattı. Abisi ve yengesine bakıp hep iç geçirirdi. Bir gün abimin yengemi sevdiği gibi, anlayış gösterdiği gibi beni de böyle seven olur mu diye düşünürdü, dua ederdi. Şimdi karşısında öyle bir adam vardı.

Burçe rahatlasa da utangaç bir şekilde tebessüm etti. “Teşekkür ederim, beni anladığın ve desteğini esirgemediğin için.” Dediğinde Batuhan kızın tatlılığı karşısında dişlerini göstererek güldü. “Ben teşekkür ederim, bizi düşündüğün ve bana bir şans verdiğin için.”

“Peki, abimin vereceği tepkiye hazır mısın?” dedi Burçe aklını kurcalayan soruyu sorarak. Batuhan başını salladı olumlu manada. “İyi karşılamayacağını biliyorum, muhtemelen ağır bir ceza beni bekliyor. Dövebilir, söveceği kesin. Ama göze aldım ben, ne olursa olsun. Ben yaptığımın arkasındayım.” Kararlı bir şekilde dile getirdi cümlelerini.

Kendisi tek çocuktu, bir kardeşi yoktu ama Pamir’in vereceği tepkileri az çok tahmin ediyordu. Pamir’in timinde olması, kız kardeşine yazmış olması pek hoş karşılanmayacaktı. Ama göze almıştı Batuhan. Kararlıydı bu konuda.

Burçe, Batuhan’ın sözleriyle etkilenirken Batuhan ekledi. “Peki sen hazır mısın, benim gibi deli biriyle olmaya?” dediğinde Burçe hafifçe kaşlarını çattı. “Korkmalıyım galiba.” Diye gülerken Batuhan kızın gülüşüne takıldı birkaç saniye. Zaten içi gidiyordu ona bakarken ama şimdi daha farklıydı. Karşısındaki kadın ona duygularını açmıştı, onu kabul etmişti. Doya doya bakabilirdi artık.

Burçe başını yere doğru eğerken Batuhan onu izlemeye devam etti. Ardından kendine gelerek konuştu. “Korkma diyemeyeceğim ama beni tanıdıkça buna alışacaksın diyebilirim.”

“Çok iddialısın.” Dedi Burçe gülerek. Batuhan başını salladı. “Biraz öyleyim diyebiliriz.”

Aralarında sessizlik olurken Batuhan elini ensesine götürerek konuştu. “Ne kadarda misafirperverim değil mi?” dedikten sonra sıkıntılı bir nefes verdi. “Böyle ayakta bekletiyorum seni, oturalım.” Diyerek eliyle biraz uzaktaki bankı gösterdi. Orası Pamir’in odasına ters kalıyordu. O yüzden bu kadar rahattı. “Abin görmez merak etme.” Diye bir açıklama yaparken Burçe olumlu manada başını salladı.

Biraz önce birleşen elleri birbirinden ayrıldı. Başkasının da görüp Pamir’e yetiştirmesini istemiyorlardı. Yan yana banka oturduktan sonra Burçe düşünceli bir şekilde konuştu. “Biliyorsun ben Ankara’da yaşıyorum, telefon üzerinden devam etmemiz gerekecek.” Dediğinde Batuhan başını salladı anlayışla. “Biliyorum ama bu benim için sorun değil, senin için?” dedi tereddütle.

Burçe cevap verdi burukça. “Sorun değil, alışığım ben.” Dedikten sonra ekledi. “Belki savcı olduğumda buraya gelirim.” Dediğinde Batuhan serseri bir gülüşle konuştu. “Bir savcı ile birlikte olacağım yani, çok havalı.” Dediğinde Burçe istemsizce güldü. “Bende bir askerle birlikteyim, çok havalı.” Dedi aynı Batuhan gibi hevesle.

Bu ilişkinin baskın tarafı Batuhan’dı. Belki yaşının vermiş olduğu etki, belki mesleğinin getirisi olarak daha olgundu. Kızdan çekiniyordu evet ama bu çekingenlik kızı kırmaktan dolayı oluşan bir çekimserlikti. Karşındaki kadın narindi ve Batuhan’da bunun bilincindeydi. Ayrıca Burçe biraz da utangaçtı. Batuhan bunun yavaş yavaş kırılacağını biliyordu. Şimdi ilk adımı atmışlardı ve gerisi gelecek diye düşünüyordu.

“Ne yalan söyleyeyim yengem aradığında seni görmeyi hiç beklemiyordum.” Dedi Batuhan dürüstçe. Bakışları Burçe’den bir saniye bile ayrılmazken Burçe’de bakışlarını ona doğru çevirdi. “Yüz yüze konuşmamız gerektiğini düşündüm. Böyle şeyler yüz yüze konuşulunca daha iyi oluyor.” Dedi Burçe nazikçe.

“Öyle.” Dedi Batuhan onaylarcasına. Ardından aklına takılan şeyleri dile getirmekten çekinmedi. “Şimdi her şey daha yeni ama bana karşı dürüst olmanı istiyorum Burçe.” Dedi Batuhan nazik bir şekilde. Burçe yanında oturduğu için tereddüt etmeden Burçe’nin eline doğru uzandı ve sıkıca tuttu. “Ben bu konularda pek iyi değilim, belki daha önce hiç bu işlere girişmediğimden dolayı ama nasıl davranmam gerektiği konusunda pek emin değilim. Seni üzecek bir şey yapmamam için beni yönlendirmen gerekiyor.”

Batuhan’ın söylediği cümleler ile şaşırmadan edemedi Burçe. Karşısında yakışıklı, düşünceli, her yönden yeterli bir Türk subayı duruyordu. Arkadaşlarından da biliyordu kızlar askerlere karşı daha bir ilgiliydi ve Batuhan’ın bu konuda deneyimsiz olması onu şaşırtmıştı. Ayrıca onun böyle düşünceli oluşuna da ayrı düşmüştü.

“Ne o şaşırdınız Burçe hanım?” Batuhan, Burçe’ye takılırken Burçe başını salladı. “Şaşırdım…” dedi ilk önce. Ardından ekledi. “Ne bileyim daha önce biriyle sevgili olmuşsundur diye düşünmüştüm.” Dediğinde Batuhan’ın yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu. Kızın söylediklerini biraz olsa iltifat olarak almıştı.

“Belki de karşıma beni etkileyen biri çıkmadı…” dedi yüzündeki gülümsemeyle. Ardından bakışları ile Burçe’yi işaret etti. “Ta ki sana kadar.” Dediğinde Burçe afalladı. Duyduğu cümle ile kalbi tekledi. İstemsizce yüzünde gülümseme oluştuğunda Batuhan’ın elinin üzerine elini yasladı ve mutluluğunu ona hissettirmek istedi. “O zaman birbirimizi bekledik belki de.” Dedi cesaretle.

Batuhan aldığı cevapla daha da gülümsedi. Kızın cesareti hoşuna gitmişti. “Bunu duyduğuma sevindim.”

Aralarında bir sessizlik dalgası oluşurken Batuhan cebindeki telefonu çıkartarak Burçe’ye doğru baktı. “O zaman ilk günümüzü ölümsüzleştirelim.” Dediğinde Burçe onayladı. Batuhan telefonun ön kamerasını açtıktan sonra havaya kaldırarak ikisini de kadraja aldı. Birbirine kenetlenmiş olan elleri de ekranın içine girerken birbirlerine yaklaştılar. Batuhan birkaç fotoğraf çektikten sonra telefonu indirdi.

Bir süre daha sohbetlerine devam ettikten sonra yakalanmamak için ayrılmak durumunda kalmışlardı. Yine de ikisinin de içi rahatlamıştı. Burçe’nin içindeki sıkıntı yerini heyecana bırakmıştı. Batuhan’ın ise bir haftadan sonra yüzünde gülümseme oluşmuştu. İkisi de yaşadıkları heyecandan dolayı kıpır kıpır yerlerinde duramaz hale gelmişlerdi. Kötü başlayan ilişkileri güzel bir şekilde devam etmeye başlamıştı…

◔◔◔

Yazarın anlatımından,

Pamir sırtını yasladığı koltukta yayılmış bir şekilde otururken yüzündeki küçük gülümsemeyle parmağındaki yüzüğe bakıyordu. Bundan aylar önce umutsuzken şimdi sevdiği kadına sınırsızca dokunuyor, seviyordu, parmağında onun yüzüğünü taşıyordu. Dağda yıldızlara bakarken, dağlara bakarken, yeşilliklere bakarken kurduğu hayaller bir bir gerçekleşiyordu. O hayaller ona çok uzak gelirken şimdi çok yakınındaydı.

Saatler önce taburdaki bir timin çıktıkları operasyonda çok önemli bir teröristi ellerinden kaçırdıkları bilgisini almışlardı. Onca emek ve planın boşa gitmesi Pamir’in sinirine dokunurken sevdiği kadınla sakinleşmişti. Devrim gittikten sonra da üzerine çöken sakinlikle dosya işlerini halletmişti Pamir.

Dinlenmek için sırtını koltuğa yasladığında parmağındaki yüzükte takılı kalmıştı gözleri. Nişan alyanslarında. Birlikte çok güzel bir yola çıkmışlardı. Nişan, evlilik ve daha birçok güzel anı. İlk önce Devrim evlilik teklifini kabul etmeyecek diye düşünmüştü, strese girmişti. Ama onun da kendi gibi düşündüğünü bilmek içini ferahlatmıştı. Annesinden, Devrim’in babasından beklediği desteği de aldığında ondan mutlusu olmamıştı. Birlikte her şeyin üstesinden gelmişlerdi ve gelmeye de devam edeceklerdi.

“Dünyadan Pamir’e, dünyadan Pamir’e.” Hakan’ın sesi ile birlikte Pamir kendine geldi. Bakışlarını Hakan’a çevirirken Hakan’ın ona gülerek baktığını gördü. Yerinde dikleşip ciddi bir hal takınırken mırıldandı. “Ne oldu?”

“Bir şey olmadı, bakışların takılı kaldı alyansta. Biz senin aşık hallerine alışığız da bu başka.” Dedi Hakan alayla. Pamir ise ellerini masaya yaslayarak sırıttı. “Sen bu aralar benimle çok dalga geçiyorsun ama seni de göreceğiz koçum, aşk bu başka bir şeye benzemez.” Dedi tehditvari bir biçimde. Ardından ekledi. “Gerçi sende var bir şeyler, beni anlıyorsundur.”

“Ne alaka?” dedi Hakan gözlerini kaçırarak. Pamir ise güldü. “Kel alaka.” Dedi Pamir alayla. Hakan bu cümleye gözlerini devirirken Pamir ekledi. “Ulan benden de mi gizlediğini düşünüyorsun. Ben senin içtiğin suyu bilirim. Ne iş?”

“Yok bir şey oğlum, iki arkadaş sohbet muhabbet edemez mi?” dedi Hakan inkâr ederek. Pamir ise başını salladı. “Eder tabi eder ama sizin gibi birbirine laf çarpan iki kişinin etmesi garip. Şimdi inkârı kes, daha iki gün önce Bora ile Sinem’in arasında ne var diyordun?” dedi Pamir sırıtarak.

Hakan konunun oraya gelmesiyle birlikte kaşlarını çattı ve mırıldandı. “Lan harbi doktorla Bora’nın arasında bir şey mi var?” dediğinde Pamir omuz silkti. “Bilmiyorum, sen ne gördüysen o.” Dedi Pamir tembihlendiği gibi. Hakan ise dudaklarını büzdü. “Sinemle aralarında bir şey olsa dansa kaldırmaz kızın gözleri önünde.” Dedi düşünceli bir biçimde.

Pamir, arkadaşının sözleri ile dayanamayarak çıkıştı. “Lan oğlum sen geri zekâlı mısın? Kız abi diyor lan, aralarında bir şey olduğunu nereden çıkardın?” Pamir’in sözleri ile Hakan utandığını hissetti. Aşk insanı aptallaştırır derlerdi de inanmazdı, şimdi inanmaya başlamıştı. Sessiz kalırken Pamir devam etti sözlerine. “Şimdi belli sen bu kızdan hoşlanıyorsun.”

Pamir, Hakan’a doğru bakarken Hakan sessiz kaldı. Pamir aldığı sessizlikle sözlerini doğrularken iç çekti. “Yalnız Sinem zor kızdır haberin olsun, sen meftun olmuş gibi kızı izleyip duruyorsun ama onda durumlar ne?” dediğinde Hakan arkadaşına baktı yardım istercesine. “Devrim biliyordur, sorsana.”

Pamir elini kaldırarak iki yana salladı. “Soramam, Devrim bu konuda ser verir sır vermez. Sinem’in tarafında olur ki haklı.” Dediğinde Hakan kaşlarını çattı. “Ulan kaç yıllık arkadaşınım ben senin, sen kimin tarafındasın şerefsiz?” dediğinde Pamir sırıttı. “Devrim neredeyse oradayım.”

Hakan aldığı cevapla yüzünü buruşturdu. “Sana kardeş, arkadaş diyende kabahat zaten. İyi sen ol Devrim’in yanında. Bir gün bana işin düşecek.” Dedi sitemli bir şekilde. Ardından söylenmeye devam etti. “Kardeşim Devrim’e sahip çık dedin çıktım, şunu yap dedin yaptım, bunu yap dedin yaptım. Şimdi senin yaptığın ne oluyor? Kalleşlik olmuyor mu?” dedi sinirle.

Pamir onun verdiği tepkilere gülerken masanın üzerindeki telefonun çalmaya başlamasıyla bakışları telefona kaydı. Devrim’in aradığını görüp hafice kaşları çatılsa da yüzündeki tebessüm silinmedi. Bu aralar Devrim’in değiştiğinin farkındaydı çünkü. “Efendim güzelim?”

“İyi günler, bir patlama oldu beyefendi. Patlamanın gerçekleştiği araçta bulunan hanımefendinin telefonunda en son sizin arama kaydınız vardı…”

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz, beğendiniz mi?

‣‣‣ Devrim ve Pamir sahnesi nasıldı?

‣‣‣ Işık ve Bora sahnesi nasıldı, sizce aralarında neler olacak?

‣‣‣ Burçe ve Devrim konuşması nasıldı, Devrim sayesinde Burçe biraz olsun korkularını yendi gibi.

‣‣‣ Batuhan ve Burçe sahnesini beğendiniz mi?

‣‣‣ Dava sahnesini okuduk, Berfin Hanım durumdan yırttı gibi… Sizce?

‣‣‣ Bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce neler oldu? Devrim iyi mi? Tahminlerinizi bekliyorum…

Loading...
0%