Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 5

@mutlusonsuz222

 

🖇️ Selamlar, nasılsınız?

🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

5.Bölüm

Eylül 2019

Devrim ve Pamir'in ilişkileri çok güzel bir şekilde ilerliyordu. Sevgili olmaya karar vermeden evvel tanıştıkları ilk günden, birlikte vakit geçirmeye başladıkları ilk andan itibaren zaten aralarının iyi olacaklarını ikisi de biliyordu. Yanılmamışlardı. Arkadaşken nasıl güzel bir ilişkileri varken sevgiliyken de bu böyle devam etmişti.

Mayıstan itibaren şuan bulundukları güne kadar sürenin nasıl geçtiğini ikisi de anlamamıştı. Devrim'in okulu tatile girmiş, Pamir'in özel kuvvetler eğitimi tamamlanmıştı. Bu zorlu süreçlerde ikisi de daima birbirlerinin yanında olmuşlardı.

Devrim, gece boyu finallerine çalışırken Pamir de bazı geceler onun yanında oturup ona yardımcı olmaya çalışmış, bazı gecelerde ise kıza küçük sürprizler yapmıştı. Devrim ise Pamir'e pek yardımcı olamamıştı ama her daim yanında olduğunu ona hissettirmişti. Eğitimi bittiğinde iki ailenin de katılacağı bir yemek ayarlamıştı. Hem abisi için hem Pamir için kutlama planlamıştı.

Bu süreçte ailelerine de aralarındaki durumdan bahsetmişlerdi. Bora, başta Pamir'e sert çıkışsa da kardeşinin mutluluğu gözlerinden okunduğu için bunu bozmaya kıyamamıştı ve çok fazla sorun çıkarmamıştı. Ahu hanım, bu duruma sevinmişti. Pamir'in çocukluğunu bilen biri olarak kızının kararına destek çıkmıştı. Turan bey ise Pamir'e karşı sertliğini korusa da onu sevdiği için ses çıkarmamıştı.

Pamir'in ailesinin tarafında da her şey yolundaydı. Halide hanım zaten ilk gördüğü andan beri Pamir ile Devrim'i yakıştırdığı için çok mutlu olmuştu, Serhat bey ise bu durumdan memnundu. Keza Burçe'de Devrim'i bir abla gibi benimsediğinden onu yengesi olarak kabullenmişti.

Devrim metrodan inerek Pamirle ilk karşılaştıkları kafeye doğru ilerlerken yüzündeki gülümsemeyi silemedi. Pamir küçük bir operasyona çıkmıştı ve bugün döner dönmez Devrim ile buluşmak için sözleşmişlerdi.

Devrim, kafeye yaklaştığında kapının önünde dikilen Pamir'i görerek duraksadı. Gözleri adamın üzerinde dolaşırken dıştan herhangi bir sorunun olmadığını görerek derin bir nefes verdi. Adımlarını Pamir'e doğru atarken Pamir, Devrim'i görmenin verdiği mutlulukla büyükçe gülümsedi. Ama bu içinden geçen düşünceleri pek gölgeleyememişti.

Devrim koşar adımlarla sevdiği adama yaklaşıp kollarının arasına girerken Pamir onu hafifçe kaldırıp ve burnunu kızın saçlarının arasına gömerek derin bir nefes aldı. "Çok özledim seni." Devrim kollarını usulca çekerken Pamir'in ela gözlerinin en içine baktı.

"Bende, bende çok özledim." Pamir'in içten bir şekilde söylediği cümleyle gülümsemeye devam etti Devrim. İtinayla adamın gözlerinin içine bakarken konuştu. "İyisin değil mi? Telefonda sesin gergin gibiydi."

Pamir, elini kızın yüzüne yaslayarak nazikçe yanağını sevdi. "İyiyim, şuan çok daha iyiyim." dedikten sonra gözlerini usulca kapatarak kızın dudaklarına dudaklarını bastırdı. Küçük bir öpücükle bile kendini daha iyi hissettiğini söyleyebilirdi.

Kızın yanağında duran elini indirerek Devrim'in elini avuçlarının arasına aldı ve kafeyi işaret ederek konuştu. "Kafeye geçip oturalım, sana söyleyeceğim bir şeyler var." diyerek kızı kafeye doğru yönlendirirken Devrim'in içini kocaman bir merak kaplamıştı.

Buraya gelmeden önce Pamir ile konuşurlarken de bir şeylerin olduğunu Pamir'in sesinden sezmişti ancak şimdi daha da emin olmuştu. Pamir'in canını sıkan bir şeyler olduğunu anlamıştı.

Kafeye geçip oturduklarında ikisi de birer soğuk içecek söyledikten sonra Devrim beklentiyle sevdiği adama doğru baktı. Pamir ise o sırada söyleyeceklerini toparlamaya çalışıyordu çünkü Devrim'in vereceği karar onun onun için çok önemliydi.

"Bugün görev yerlerimiz açıklandı." dedi Pamir kızın gözlerine bakarak. Devrim heyecanla başını salladı. "Evet, sen aramadan önce bende seni arayacaktım." dedi Devrim. Abisi evden çıkmadan evvel ona söylemişti bunu. Günlerdir ailecek Bora'nın nereye gideceğini düşünüyorlardı. Ahu hanımın içini huzursuzluk kaplamıştı ama kimseye belli etmemeye çalışıyordu.

Bugün Bora'ya, Ankara'da görevine devam edeceğine dair bir evrak geldiğinde Ahu hanım başta olmak üzere evdeki herkesin içine büyük bir su serpilmişti. Devrim abisinin gitmemesine çok sevinse de aklı Pamir'de kalmıştı. Görevden döner dönmez bunu Pamir'e soracakken Pamir ondan önce davranmış ve Devrim'i buluşmak için çağırmıştı.

"Hakkari'ye gidiyorum." Pamir'in cümlesiyle birlikte Devrim'in yüzündeki gülümseme saniyeler içinde yok oldu. Pamir bunu direkt olarak fark ederek büyükçe yutkunurken o gülüşün soluşuyla içinde bir şeylerin akıp gittiğini hissetti.

Devrim, abisinin Ankara'da kalmaya devam edeceğini öğrendiğinde Pamir içinde böyle bir ihtimal olacağını düşünerek biraz kendini rahatlatmıştı. Ancak şuan duyduğu cümle öyle bir etki yaratmıştı ki Devrim yutkunamamıştı bile.

Sipariş ettikleri içecekler gelirken Pamir dikkatle Devrim'e bakmaya devam etti. Kızın bir şeyler söylemesini, bir tepki vermesini bekledi. Ancak Devrim daha kendi içinde duyduklarını sindirebilmiş değildi. "Hakkari?" duyduklarını doğrulamak adına sorduğu soruyla birlikte Pamir'in başıyla verdiği onay içinde kocaman bir korku oluşturmuştu.

"Devrim, özel kuvvetler için başvuru yaparken aklımda ailemden başka arkamda bırakacağım birinin olacağını düşünmemiştim ben." Pamir'in tedirgin bir biçimde söylediği cümle Devrim'de farklı anlamlar kazanmıştı. "Ayrılmak mı istiyorsun?"

Devrim ağlamamak için dişlerini sıkarken Pamir panikle başını iki yana salladı. "Asla." diyerek Devrim'in elini tuttu. Kızın sulanmış olan gözlerine bakarken sözlerine devam etti. "Eğer sen ne olursa olsun beklerim dersen, kısacık telefonda konuşup, yılda belki de bir kere ancak yüz yüze gelmemizi kabul edersen ben bu eli hiç bırakmam Devrim."

Devrim adamın sözleriyle birlikte onun gözlerine baktı uzun uzun. Babası asker olduğu için buna alışıktı. Ancak babasıyla aynı şehirde yaşadığı için babası görevden döner dönmez onu görme şansı oluyordu, şimdi aralarına kilometreler girecekti. Dayanması çok zordu ama imkansız değildi.

Pamir kızın sessizliği ile büyükçe yutkunurken kızdan olumlu bir cevap gelmesi için neredeyse yalvaracak haldeydi. Devrim hayır derse ne yapardı hiçbir fikri yoktu. Ama onu zorlayamazdı, çok zordu bu biliyordu. Devrim ne karar verirse versin anlayışla kabul eder ve gerekirse aşkını kalbine gömerdi.

"Pamir." Devrim düşüncelerini topladıktan sonra Pamir'e doğru baktığında Pamir'in titrek gözbebekleriyle kendine beklentiyle baktığını görerek sözlerine devam etti. "Bu çok zor olacak ama ben beklerim, gerekirse yıllarca beklerim."

Pamir duyduğu cümle ile derin bir nefes verirken gülümsedi. "Oh, bugün aldığım en güzel haber olabilir bu." diyerek avuçlarında duran kızın elini dudaklarına götürerek uzunca öptü. Devrim burukça tebessüm edip Pamir'e bakarken aklında ve kalbinde hala korku, endişe vardı.

"Ne zaman gideceksin?" Devrim'in cümlesiyle birlikte Pamir iç çekti. "Hafta başında taburda olmam gerekiyor." dediğinde Devrim kaşlarını çattı. "2 gün var yani öyle mi? Hatta pazar gününü saymıyorum bile." Devrim ağlayacakmış gibi konuşurken aklında bu kadar çabuk ayrılacakları ihtimali yoktu.

Pamir başını usulca sallarken ekledi. "Hakan'da benimle birlikte Hakkari'ye geliyor. En azından o yanımda olacak." dediğinde Devrim ağlamaklı gözlerle Pamir'e bakarken küçük bir tebessüm etti. "Buna sevindim, en azından yanında sevdiğin ve sana destek olan biri olacak."

Bu durum hem Pamir için hem Devrim için çok zordu. Pamir arkasında sevdiklerini bırakıp hiç bilmediği bir şehre giderken Devrim belki de aylarca Pamir'den bir haber alamadan onun yolunu gözleyecekti. Doğum günlerinde, yıldönümlerinde, ihtiyaçları olduğu anlarda birbirlerinin yanında olamayacaklardı.

Devrim ve Pamir'in konuşması üzerinden iki gün geçerken ikisinin de gelmesini istemedikleri o veda vakti gelip çatmıştı. Ahu Hanım ve Turan Bey, havaalanına gitmeden önce vedalaşmışlardı Pamir ile. Pamir ikisinin de elini öpmüş, helalliğini almıştı çünkü gidip de dönmemek vardı bu yolda.

Bora, kardeşiyle birlikte havaalanına gelmiş hem Pamir'i uğurlamak istemiş hem de kardeşine destek olmak istemişti. Halide Hanım, Burçe ve Devrim üçü de yaşlı gözlerle Pamir'e doğru bakarken Pamir babasının elini öpüp alnına koydu.

"Allah yardımcın olsun aslanım, seninle hep gurur duydum hep de duymaya devam edeceğim." Serhat bey, oğlunun omzuna elini koymuş gururlu bir şekilde sözlerini sıralarken içini kaplayan endişeden sıyrılmaya çalıştı. Kendisi neyin ne olduğunu bildiği için oğlunu bekleyen tehlikenin farkındaydı ama biliyordu, birileri fedakarlık yapmadığı sürece bu ülke de insanlar rahat rahat yaşayamazdı. Kendi de bu yola baş koymuşken, oğluyla gurur duyuyordu.

"Senin gibi başarılı olmak için elimden gelen her şeyi yapacağıma emin olabilirsin." dedi Pamir hayatında hep örnek aldığı adama bakarken. Serhat bey oğlunun omzuna onu desteklercesine arka arkaya vurdu.

Pamir bakışlarını babasından çekip annesine doğru çevirdi. Annesinin akan gözyaşını temizleyerek hiç beklemeden kollarını ona doğru sardı. "Ağlama anacım. Vakit bulduğum her an arayacağım seni."

Halide hanım oğlunun sırtını sıvazlarken burnunu çekti. "Ne vardı asker değil de başka bir şey olsaydın, ah be oğlum ben ağlamayayım da kim ağlasın?" Halide hanım oğlunun kokusunu içine çekti. " Öyle söyleme, göğsünü gere gere oğlum asker de. Kim bilir bende o isimsiz kahramanlardan olurum."

"Ağzından yel alsın." Halide hanım kızgın bir biçimde oğluna çıkışırken Pamir kollarını annesinden çekerek yüzüne doğru baktı. Uzun uzun birbirlerine bakarlarken Pamir, annesinin elini de öperek alnına götürdü.

Ardından da annesinin yanı başında dikilen kardeşi ile göz göze geldiğinde Burçe daha fazla dayanamayarak abisinin kollarına atıldı. "Abi, abicim." Pamir sıkı sıkı kardeşini sararken konuştu. "Ağlama fıstığım, bak bu sene sınav senen hukuk fakültesi gelecek. Ona göre çalışmalarını yap." dedi Pamir üzgün havayı dağıtmak için.

Burçe kollarını abisinden çekip yüzüne bakarken başını salladı. "Gelecek, hatta ilk sana haber vereceğim açıklandığında." dediğinde Pamir başını salladı. "Merakla bekleyeceğim, hatta belki bende izne gelmiş olurum. Birlikte bakarız sayfaya."

"Çok güzel olur." Burçe burnunu çekerek cevap verirken Pamir kızın gözyaşlarını temizleyerek tekrardan kardeşine sarıldı. Hafifçe eğilerek göğsüne yaslanmış olan kızın saçlarını öptü.

Burçe'den sonra vedalaşma zamanı Devrim ve Bora'ya geldiğinde Bora elini uzatarak Pamir'e doğru baktı. Pamir, Bora'nın elini kavrarken Bora, Pamir'i kendine doğru çekip sıkıca sarıldı ve arka arkaya sırtına patpatladı. "Yolun açık olsun kardeşim."

"Sağ ol, senin de yolun açık olsun." İkisi birbirinden ayrılmış göz göze bakışırken aralarında sözsüz bir diyalog geçti. Pamir ailesini ve sevdiği kadını Bora'ya emanet ederken, Bora seve seve bunu yapacağını belirtircesine baktı Pamir'e.

Bakışmaları Pamir'in gözlerini Devrim'e çevirmesiyle birlikte bozuldu. Devrim'in yaşlı kahverengi hareleri Pamir'in elalarıyla buluştuğunda Pamir bir büyük adımda kıza ulaşarak eliyle yüzünü kavradı.

Akan gözyaşlarını temizlerken birbirlerinden gözlerini bir saniye bile ayırmadılar. "Ağlama, lütfen ağlama." Pamir'in fısıltılı şeklinde çıkan sesiyle birlikte Devrim büyükçe yutkundu.

Pamir zaten annesinin ve kardeşinin ağlamasıyla üzülürken şimdi Devrim'in gözyaşlarını görmek kalbine daha da ağır gelmişti. Devrim, Pamir'in elinin üzerine elini yaslayarak başını omzuna doğru eğdi ve tebessüm etmeye çalıştı. "Tamam, ağlamıyorum."

Burnunu çekip Pamir'e bakmaya devam ederken mırıldandı. "Oraya gidince beni ara mutlaka." dediğinde Pamir başını salladı usulca. "Ararım, sende vakit bulduğun an beni ara. Belki o an açamam ama vakit bulduğumda mutlaka dönüş yaparım sana."

Devrim gözlerinin tekrardan dolmasına engel olamazken kollarını Pamir'e doğru sardı. Normalde ne Pamir'in ailesinin yanında ne de kendi abisi yanındayken böyle temas etmekten kaçınırdı ama şuan hiçbir şey umurunda değildi, sevdiği adama son kez sarılıyordu ve bunun önüne hiçbir şey geçemezdi.

Pamir, Devrim'in ona sarılmasıyla birlikte kıza doğru eğilerek başını omzuna doğru yasladı. Sıkıca birbirlerine sarılırlarken Devrim boğuk bir şekilde konuştu. "Kendine çok dikkat et ne olursun." Pamir elleriyle kızın saçlarını okşarken onayladı. "Elimden gelenin en iyisini yapacağım."

Birbirlerinden ayrılırlarken Devrim, Pamir'in gözlerine baktı uzunca. "Allah'a emanet ol." Pamir, ufak bir tebessümle Devrim'in iki yanağını kavrayarak dudaklarını alnına bastırdı. Şuan için ancak bu kadarını yapabiliyordu.

Pamir'in gitme vakti geldiğinde son kez ikisi birbirlerine baktılar. Pamir elindeki bavulu sürükleyerek havaalanının kapısına doğru ilerledi. İçeri girmeden evvel duraksayarak son kez ailesine doğru baktı. Elini alnına yaslayarak asker selamı verirken Serhat bey ve Bora ona aynı şekilde karşılık verdiler. Pamir hiç beklemeden içeri geçerken kapıda bekleyen ailesinin içine çoktan ateş düşmüştü.

Ayrılık her zaman için zorken, bir askeri uğurlamak daha zordu. Ondan gelecek haber için, onun sesini duymak için belki de günlerce bekleyeceklerdi. Bunu bilerek sevdiklerini yollamak havaalanının dışında bekleyenler için çok zordu..

 

 

 

⁎⁎⁎⁎⁎

Günümüz..

Pamir'i uğurladığım havaalanından bu sefer ben Hakkari'ye gitmek üzere yola çıkmıştım. Yanımda her daim destekçim olan abim, aklımda ise annem, geride bıraktığım babam ve sevdiğim adam vardı. Hakkari'ye ilk kez Pamir'in rütbe töreni için gelmiştik. İlk kez onunla gezmiştim.

Uçaktan havaalanına indiğim an kalbimde anlamlandıramadığım hisler meydana gelmişti. Belki de Pamir'in bir yerlerden çıkacağını ve yine bu havaalanında beni karşılayacağını düşünmüştüm bilmiyordum.

Gözlerim Hakan'ı ararken abimin hem sesini duyarken bir yandan da eliyle işaret ettiği yere doğru baktım. "Hah, Hakan'da gelmiş."

Hakan'ı gördüğümden bu yana epey süre geçmişti. Ancak mavi gözlerini nerede görsem tanırdım. Mavi gözlü, koyu sarıya dönük rengine sahip, epey uzun boylu ve yapılı bir vücuda sahipti. Bizi gördüğü gibi yanımıza doğru gelerek ilk önce abimle tokalaştı.

Ardından da bana doğru baktığında konuştu. "Hoş geldiniz." söylediği kelime ile burukça gülümseyerek cevap verdim. "Hoş buldum, seni de yorduk buraya kadar." dediğimde Hakan başını iki yana salladı. "Olur mu öyle şey, tabii ki geleceğim. Hadi arabaya geçelim."

Hakan abimin elindeki bavullardan birini alıp havaalanının çıkışına doğru ilerlerken ben ve abimde onu peşinden takip ettik. Tam olarak çıkışın önünde duran arabasına ulaştığımızda Hakan bavullarımızı arabaya yerleştirdi. Ardından da kendisi şoför koltuğuna geçerken abim onun yanına bende arkaya oturdum.

"Nasılsın görüşmeyeli?" Abim, Hakan'a bakarken Hakan gözlerini yoldan ayırmadan konuştu. "Nasıl olayım, bildiğin şeyler." dediğinde abim başını salladı. Hakan ise ekledi. "Siz nasılsınız? Nasıl geçti yolculuk?"

Hakan dikiz aynasından bana doğru bakarken abim cevap verdi. "Rahat geçti, şükür. Eve gidiyoruz değil mi?" Hakan, abimin sorusuna karşılık ona doğru döndü. "Karnınız açsa sizi yemeğe götüreyim önce."

"Ne yalan söyleyeyim kurt gibi açım." diyerek Hakan'a doğru baktığımda usulca başını salladı. "Tamam o zaman, önce yemeğe gidelim." diyen Hakan'ı onaylayarak sırtımı arabanın koltuğuna yasladım.

Etrafa bakınmak için cama doğru yönelirken abimle Hakan'ın kendi arasında bir şeyler konuştuğunu duyabiliyordum. Yıllar geçmişti buraya geleli, bir insan zaman içinde nasıl değişiyorsa burası da öyle değişmişti. Burada beni bekleyen olayları, tanışacağım kişileri merakla bekliyordum.

Kısa süren yolculuğun ardından tanıdık bir mekanın önünde durduğumuzda bakışlarım lokantaya doğru kaydı. Arabadan indiğimiz sırada gözümün önünden geçen anılarla birlikte dolu gözlerle baktım lokantaya. Buraya geldiğimizde, Pamir akşam yemeği için bizi buraya getirmişti.

El ele şu kapıdan içeri girişimiz, Burçe ile Pamir'in didişmeleri, Halide teyzenin onlara kızışı her şey bir bir gözümün önünden geçiyordu. "Devrim?" Abimin sesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarımı aniden ona doğru çevirdiğimde abimin çatık kaşlarla beni seyrettiğini gördüm. "Neyin var güzelim, gözlerin buğulandı birden."

"Bazı anıların ne kadar can yaktığını bir kez daha anladım yalnızca." diye mırıldanırken abim kısık bir şekilde küfrederek başını Hakan'a doğru çevirdi. Hakan yaşadığı aydınlanmayla bana bakarken hızla konuştu. "Çok özür dilerim, burası Hakkari'de meşhurdu ondan getirdim. Pamir ile geldiğinizi bilmiyordum. Hadi başka yere gidelim."

Hakan arabanın kilidini açtığı sırada hızlıca engelledim onu. "Hayır, girelim içeriye." Hakan sorgular bir biçimde bana bakarken abim konuştu. "Devrim, başka tarafa gidelim abicim." dediğinde başımı iki yana salladım. "Bundan kaçamam abi, alışmam gerekiyor."

Alışmam gerekiyordu. Çünkü bu şehirde uzunca bir süre yaşayacaktım, sokaklarında dolaşacaktım. Pamirle el ele yürüdüğümüz yerleri hatırlayıp onlarla baş etmem gerekiyordu. Kaçamazdım, kaçtıkça daha da kapılacaktım bunu biliyordum.

Abim ve Hakan nihayet kabullenerek içeri doğru geçerlerken bende onların peşinden ilerledim. Boş olan masalardan birine geçtikten sonra yanımıza gelen garsonla birlikte siparişlerimizi vererek beklemeye koyulduk.

"Uzun hikaye deyip telefonda anlatmamıştın, açıkçası merak ediyorum." Hakan'ın meraklı sesiyle birlikte gözlerine bakarken derin bir iç çektim. "Bir davaya bakıyordum ve davayı bırakmamı istediler. Gerisini anlayabilirsin."

Hakan hafifçe kaşlarını çatarken kısık bir sesle konuştu. "Yani elleri kolları bu kadar uzun." dediğinde başımı sallayarak onu onayladım. Bakışlarımı Hakan'dan çektiğim sırada abimin sesini duydum. "Yalnız bu işin bu kadar çabuk kapanacağını düşünmüyorum ben."

"Beni gönderdiler, muhtemelen dava da istedikleri gibi sonuçlanacak." dedim tiksinir bir ifade ile. Adaleti ellerinde oyuncak etmişlerdi resmen. Kendi kendilerine adaleti sağlıyorlardı.

"Bora haklı, işe başladığında başsavcın ile görüşüp bir koruma talep et Devrim." Hakan'ın sözleriyle birlikte duraksadım. Koruma gerektirecek kadar ileri giderler miydi hiçbir fikrim yoktu. Ancak bu meseleyi başsavcımla konuşacaktım, belki de o buna gerek duymayacaktı.

Siparişlerimiz geldiğinde yemekleri yemeye başlarken merakla Hakan'a doğru bakarak konuştum. "Sen anlat bakalım Hakan, ne var ne yok?" dediğimde Hakan ağzındaki lokmayı çiğnerken omuz silkti. "Ne olsun, her şey bildiğin gibi."

Fazla üstelemeden başımı sallarken Hakan bana doğru bakarak ekledi. "Söylemeyi unuttum, lojmandaki evin bizim." diyerek duraksayarak hızla genzini temizledi Hakan. Ardından tekrar konuştu. "Yani benim kaldığım evin tam karşısı." dediğinde sesindeki ufak paniği sezmiştim.

Karşımdaki her ne kadar özel kuvvet askeri de olsa, mesleğim gereği artık benimde sezgilerim iyi sayılırdı ve ondaki gerginliği sezmiştim. Yine de bunu önemsemeden ilk önce söylediği şeye odaklandım. "Öyle mi? Bak bu iyi oldu, arada kapını çalarım komşum."

"Ne zaman ihtiyacın olursa." dedi Hakan ufak bir tebessümle. Abim Hakan'a doğru dönerek konuştu. "Bizim kız sana emanet o zaman, eve giren çıkan kişilerin listesini alırım." dediğinde kaşlarımı çatarak abime doğru baktım. "Hiçte bile, ben senin Şırnak'ta ne yaptığına karışıyor muyum?"

Abim meydan okurcasına bana doğru bakarken konuştu. "Bir de karış istersen küçük hanım, ben abinim senin tabii ki karışırım." dediğinde yüzümü buruşturarak gözlerimi devirdim. Abim keyifli keyifli sırıtırken ben yemeğime dönerek onu umursamamaya çalıştım.

Yemeğimizi yedikten sonra birer çay içerek hesabı ödedikten sonra lojmana ulaşmıştık. Lojmanın girişindeki askere selam vererek içeri girdikten sonra Hakan apartmanın kenarındaki park yerine arabayı park etmişti ve hep beraber arabadan inmiştik.

Apartmana girerek 2. kata çıkarken Hakan eliyle 7 numaralı kapıyı işaret etti. "Burası senin evin, karşısı da benim." diyerek 8 numarayı gösterdiğinde başımı salladım. Cebindeki anahtarı bana doğru uzatarak konuştu. "Buyurun."

Anahtarı elinden aldıktan sonra 7 numaralı kapıya ulaşarak anahtarı kilide soktum ve çevirdim. Kilidi açtıktan sonra içeri girdiğimde küçük bir antre karşıladı beni. Dış kapının hemen solunda mutfak, karşısında salon tarzında büyük bir oda ve sağda ise küçük bir koridor vardı. Küçük bir yerdi ama tek kişi için idealdi.

İlk iş olarak salona girdiğimde bir boşlukla karşılaştım. Odaya bakarken çoktan aklımda yapacaklarım netleşmeye başlamıştı bile. Küçük bir televizyon ve TV ünitesi, köşeli bir koltuk takımı ve kitaplık. Benim için yeter de artardı.

Salondan çıkıp mutfağa geçtiğimde küçük bir mutfak karşılamıştı beni. Buraya küçük bir yemek masası ve sandalye aldığımda yeterdi.

"Buzdolabını doldurdum ama sen yine de alışveriş yaparsın." diyen Hakanla birlikte başımı salladım. "Sağ ol Hakan, sende olmasan ben hepsini nasıl halledecektim bilmiyorum." dediğimde Hakan sadece küçük bir tebessüm etmekle yetindi.

Mutfaktan çıkarak koridorda ilerlediğimde banyo ve yan yana iki tane oda vardı. Odalardan birinde çift kişilik yatak varken diğeri boştu. "Bu yatağı aldım ama bu gece benim evimde de uyuyabilirsiniz."

Hakan'ın teklifiyle birlikte abim Hakan'a doğru döndü. "Belki ben gelirim, Devrim burada uyur." dediğinde odadan çıkarak konuştum. "Onu ayarlarız daha." dedikten sonra mutfağa doğru ilerlemeye başladım.

Evde yapılacak çok şey vardı, daha doğrusu alınacak çok şey vardı ama hepsini bir şekilde halledecektim. Yarın abimi uğurladıktan sonra epey bir vaktim olacaktı ve gerekli olan eşyaları o zaman sipariş edip yerleştirebilirdim. Kalanı da zamanla olurdu zaten. Genellikle evde durmadığım için uyuyacak ve bazen de oturup kitap okuyacak alanım olsa bana yeterdi.

 

 

 

◔◔◔

Haftanın başında Keçiören'de bir çöp konteynırının yanında ölü bulunan bilim insanı Mahmut Süer'in cinayet olup olmadığı sürdürülen davada yeni gelişmeler ortaya çıktı. İki gün önce davaya bakan savcı dosyadan alınırken yeni gelen savcı ölümün nedeninin bir intihar olduğunu söyleyerek gözaltına alınan Karcı adlı şirketin yönetim kurulu üyelerinin serbest bırakılması talimatını verdi.

Yönetim kurulu başkanlarından olan Mustafa Duran'ın açıklaması şimdi ekranlarımızda; "Suçsuz olduğumuz eninde sonunda belli olacaktı, nihayet adalet yerini buldu. Savcımız büyük bir özveriyle çalışarak suçsuzluğumuzu ortaya çıkardı."

Açtığım haber videosunu kapatarak sinirle sert bir nefes verdim. Adaletin yerini bulacağına olan inancım bu haberle birlikte uçup gitmişti. Oysa yeni gelen savcının pes etmeyip gerçek suçluyu ortaya çıkartacağını düşünmüştüm, büyük yanılmıştım. Hatta en başından buna inanarak hata etmiştim çünkü muhtemelen dosyaya bakan savcı da onların adamlarındandı.

Arabamdan inerek adliyeye doğru ilerlerken kapının önünde duraksayarak adliye yazan tabelaya doğru baktım. Bugün buradaki ilk iş günümdü ve izlediğim haberle birlikte moralim epey bozulmuştu.

Dün sabah abimle birlikte ev için eşyaları sipariş verdikten sonra akşam ikimiz son kez yemek yemiştik ve onu Şırnak'a gitmek üzere uğurlamıştım. Yanımda kimse olmadan ilk kez bir evde kendim kalmıştım ve bu garip hissettirmişti. Babamın sürekli evde olmasına alıştığım için yalnız kalmak biraz zorlayacaktı beni.

Abim gittikten sonra eve gelen kanepeye yayılmış Sinemle konuşmuştum. Ardından da çok fazla geçe kalmadan uyumuş ve yeni iş günüm için enerji depolamış, ufak bir kahvaltının ardından da arabama binip adliyeye gelmiştim. Babam sağ olsun arabamı getirmesi için birini görevlendirmişti ve onun sayesinde arabama kavuşmuştum.

Adliyeden girmeden önce cüzdanımda duran savcı olduğumu gösteren kartı çıkarttım ve adliyenin girişinde bulunan güvenliğe göstererek X-Ray cihazından geçmeden içeri doğru ilerlemeden evvel başsavcının odasını öğrenerek oraya doğru ilerlemeye başladım.

Odanın önüne geldiğimde kapının kenarında yazan isimliğe baktım. "Başsavcı Muhammed Tezer."

"Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim size?" duyduğum kalın erkek sesiyle birlikte bakışlarımı isimlikten çekerek bana seslenen adama doğru çevirdim. Neredeyse benimle aynı yaşta olan adama bakarak konuştum. "Başsavcı ile görüşecektim."

"Bir suç duyurunuz varsa sizi diğer savcılarımıza yönlendirelim." diyen adamla birlikte ufak bir tebessüm ederek konuştum. "Cumhuriyet savcısı Devrim Akyol. Eminim geleceğimden haberiniz vardır."

Söylediğim cümle ile birlikte adam şaşırırken hızla başını salladı. "Kusura bakmayın savcım hemen başsavcıma haber veriyorum." dediğinde onayladım. Kapıyı tıklatarak benim geldiğimi söylediğinde başsavcının onaylamasıyla birlikte bana içeriyi işaret etti. "Buyurun savcım."

"Teşekkür ederim." diyerek içeri girdiğimde Muhammed başsavcı ayağa kalkarak elini bana doğru uzattı. "Hoş geldiniz savcım, bizde sizi bekliyorduk." bana doğru uzatılan eli kavrayarak sıktıktan sonra başsavcının işaretiyle birlikte masanın karşısındaki koltuğa oturdum.

"Yeni görev yeriniz hayırlı olsun savcım, umarım ki hepimiz için güzel bir dönem olur." dediğinde küçük bir tebessümle başımı salladım. "Teşekkür ederim." dediğimde başsavcı ellerini birbirine kenetleyerek bana doğru baktı. "Açıkçası dönemin ortasında böyle görev değişiklikleri olmaz, sicilinizde de bir şey yok. Şaşırdım doğrusu."

Söylediği cümle ile birlikte hiçbir şey söylemeden sessiz kaldım. Ancak aklıma abimin ve Hakan'ın sözleri gelirken Muhammed başsavcının sorusuna cevap olacak nitelikte konuştum. "Ankara'da iken bir davaya bakıyordum, birkaç tehdit mesajı aldım. Sağ olsun oradaki başsavcım sivil koruma ayarlamıştı." dediğimde Muhammed başsavcı anladığını belirtircesine başını salladı.

"Sizde güvenlik açısından böyle bir şeyin olup olmayacağını sorguluyorsunuz, anlıyorum." dedikten sonra duraksadı ve tekrar ekledi. "İşe gelip giderken size eşlik etmesi için iki polis memuru verelim." dediğinde başımı salladım. "Teşekkür ederim."

Lojmanda kaldığım için evimin önünde beni bekleyen korumalara gerek yoktu. Böyle olması daha mantıklıydı. Muhammed başsavcı küçük bir tebessüm etti. "Cevval bir savcısınız belli ki." dediğinde hızla cevap verdim. "Estağfurullah."

"O zaman Devrim savcım ilk dosyanızı size takdim edeyim." diyerek elindeki dosyayı bana doğru uzattığında hiç beklemeden aldım. "İyi bir iş çıkartacağınıza eminim." dediğinde mahcup bir şekilde gülümsedim. "Elimden gelenin en iyisini yapacağım." oturduğum yerden kalktıktan sonra tekrar ekledim. "İzninizle, ben dosyamla ilgileneyim."

Başsavcı bana cevap vermeden masadaki telefondan birini arayıp yanına çağırdığında kapı çalınıp içeri biraz önce bana yardımcı olan adamın girmesiyle birlikte başsavcının sesini duydum. "Kolay gelsin Devrim savcım, Tuna bey size odanızı gösterecektir."

Başsavcıyı onaylayarak odadan çıkarken Tuna bey eliyle koridoru işaret etti. "Buyurun savcım, bu taraftan." dediğinde işaret ettiği yere doğru ilerlemeye başladım. Koridorun sonundaki odaya ulaştığımızda kapının yanındaki isimlikte yazan adımı gördüm.

Tuna bey kilitli olan kapıyı açtıktan sonra benim içeri girmemi beklerken içeri girerek odaya baktım. Ankara'daki odama çok benziyordu, işte buna çok sevinmiştim. Özellikle tam olarak benim oturduğum yerin arkasındaki Atatürk resmi ve istiklal marşı daha da sevindirmişti.

"Sizin kalem müdürünüz benim savcım. Telefondan 002'yi tuşlarsanız bana ulaşabilirsiniz." dediğinde merakla Tuna beye baktım. "Başsavcımın kalem müdürü?" dediğimde Tuna bey açıkladı. "Onun kalem müdürü bugün izinli olduğu için ben yardımcı oluyorum. Yarından itibaren görevimin başına geçeceğim."

Başımı sallayarak onayladım. "Peki, kolay gelsin." dediğimde Tuna bey beni onaylayarak odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Derin bir iç çekerek ilk önce pencereye doğru yaklaştım. Pencereyi açarak içeri hava girmesini sağlarken dışarıya doğru baktım.

Ardı ardına sıralanmış dağlar, sisli bir hava.. Ankara'nın binaları beni yorarken şimdi doğayla baş başaydım. Ocak ayındaydık, hava çok soğuktu ama eminim yazın manzara daha güzel olacaktı.

Pencereden uzaklaşarak masama ilerlediğimde ilk önce üzerimdeki kabanı çıkartarak askılığıma astım. Ardından da masama oturarak başsavcımın bana verdiği dosyayı incelemeye koyuldum.

25 yaşında yazılım mühendisi olan Tahsin Korucu adlı şahsın kayıp ilanıydı elimdeki dosya. Okuduğum bilgilere göre kardeşi vermişti bu ilanı. Alınan ifadesine göre kardeşi 3 gündür kayıptı ve ondan hiçbir haber alınamıyordu. Tahsin beyin telefonu da kardeşinde olduğu için telefon sinyalleri hiçbir işimize yaramıyordu.

Kardeşiyle en son konuşmalarında bir saat sonra geleceğini söylemiş ve evden çıkmıştı. kardeşi tüm arkadaşlarını, iş yerini aramış ancak hiçbir sonuç elde edememişti. Tuna beyin söylediği gibi telefonu elime alarak 002'yi tuşladım ve Tuna beyi yanıma çağırdım.

Kapı çalındığında gerekli komutu vererek içeri giren Tuna beye baktım. "Buyurun savcım?"

"Tahsin beyin kardeşi Kerim beyi tekrardan ifadeye çağıralım ayrıca Kerim beyin ifadesinde yer alan Tahsin beyin iş yerinden patronunun da ifadesini alacağım, ekiplere haber ver onları alıp gelsinler." dediğimde Tuna bey beni onayladı. "Emredersiniz savcım."

Odadan çıkarken elimdeki dosyaya bakmayı sürdürdüm. Hiçbir kötü alışkanlığı yoktu, ifadede dikkatimizi çekecek absürt şeyler de yoktu. Kafa dinlemek için bir yerlere gitmiş diye düşünsek ailesine haber vermeden veya iş yerinden izin almadan gidemezdi. Kaçırılma ihtimali vardı ancak kim tarafından kaçırılmıştı?

Dosyayı incelemeye devam ederken çok uzun sayılmayacak bir süreden sonra Tahsin beyin kardeşi Kerim bey ifade için gelmişti. Bir önceki ifadesinde verdiği bilgilerin aynısını verirken iki ifade de tutarlıydı. Hiçbir sorun yoktu. İfadeye ek olarak bir kız arkadaşı olup olmadığı, yakın arkadaşlarının isimleri gibi şeyleri almış ve onları da ifade için buraya çağırmıştım. Patronun ifadesi de tutarlıydı.

Mesai bitimine az kalıncaya kadar tekrar tekrar ifadeleri okuyup değerlendirmeye çalışmıştım ancak hiçbir sonuç yoktu elimizde ne yazık ki. Adam yer yarılıp yerin dibine girmediyse mutlaka bir yerlerden çıkacaktı, ya ölüsü ya dirisi..

Kapı çalındığında başımı dosyadan kaldırmadan gerekli komutu verdim. "Girin." Kapının açılmasıyla birlikte bakışlarımı kapıya çevirirken içeri giren polis memuruyla göz göze geldim. "Sayın savcım yaklaşık 45 dakika önce sınıra çok yakın bir bölgede genç bir adam cesedi olduğu ihbarını aldık. Ekipler ihbarı doğruladı."

Oturduğum yerden ayağa kalkarken konuştum. "Gidelim." Askılıkta asılı duran kabanımı alarak odadan çıktığımda kapıda bekleyen iki kişiyi daha gördüm. Kim olduklarını anlamaya çalışırcasına bakarken içlerinden esmer olanı konuştu. "Bizi Muhammed başsavcı görevlendirdi sayın savcım. Bugünden sonra size eşlik edeceğiz. Ben Engin ve arkadaşım Mesut."

Engin beyin işaret ettiği kişiye bakarak başımı salladım. "Tamam, teşekkür ederim." Çıkışa doğru ilerlerken arkamdan beni takip ettiklerini hissedebiliyordum. Arabama ilerlerken çantamdaki anahtarı çıkartarak Engin'e doğru uzattım.

Engin kapıyı açtığında arkaya geçerek oturdum. Engin şoför koltuğuna, Mesut'ta yanına otururken araba cesedin bulunduğu adrese doğru ilerlemeye başladı. Yaklaşık yarım saatlik bir araba yolculuğunun ardından olay yerine uzak bir yerde arabayı durdurduklarında indim.

Hızlı adımlarla sarı şeride ulaştığımda içeri girmek için yaptığım hamle duyduğum sesle birlikte yarım kaldı. "Kimden izin aldınız da içeri giriyorsunuz?" bakışlarımı sesin sahibine doğru çevirirken kaşlarını çatmış sert bir biçimde bana bakan esmer, uzun boylu ve muhtemelen benden birkaç yaş büyük olan adamla göz göze geldim.

Ben daha cevap veremeden adam tekrar konuştu. "Ben size insanları uzaklaştırın demedim mi?" diyerek etraftaki polis memurlarına çıkışırken cebimde duran savcı kimliğimi çıkartarak adama doğru gösterdim. "Cumhuriyet savcısı Devrim Akyol, geçebilir miyim artık?"

Normalde böyle bir şeye tahammül etmezdim ancak buraya yeni gelmiştim ve kimse daha önce beni görmemişti. O yüzden sert çıkışmaya gerek yoktu.

Hem karta bakıp hem de benim sözlerimi duyan adamın yüzünde büyük bir afallama olurken hızla sarı şeridi kaldırıp konuştu. "Buyurun savcım." benim geçmem için kaldırdığı sarı şeritten içeri girdiğimde sesini tekrar duydum. "Kusura bakmayın, yeni savcının kadın olduğunu düşünmemiştim."

Söylediği cümle ile birlikte sert bir biçimde ona doğru döndüğümde bocalayarak kendini ifade etmeye çalıştı tekrardan. "Yani, yani isminizden dolayı. Özür dilerim savcım." mahcup bir şekilde başını yere doğru eğdiğinde sertliğimden ödün vermeden cesede doğru ilerledim.

Cesede yaklaştıkça gördüğüm yüzüyle birlikte kaşlarım çatıldı. Bu yüzü daha bugün sabah bana verilen dosyada görmüştüm. Bu oydu; Tahsin Korucu.

"Üzerinden kimlik çıktı mı?" Bakışlarımı biraz önce benimle konuşan adama çevirdiğimde başını iki yana salladı. "Çıkmadı sayın savcım, ne telefon ne cüzdan ne kimlik. Hiçbir şey yok."

"Parmak izinden kimliği tespit edilsin sonra da ailesine haber verilsin." dedim sertçe. Kim olduğunu biliyordum ama elimizde resmi bir veri olması adına bu önemliydi.

Sırt üstü yerde yatan adamın üzerini iyice incelerken ne bir kan lekesi ne de başka bir şey göremedim. Tüm uzuvları yerinde duruyordu, vücut bütünlüğü korunmuştu. Bakışlarım boynundaki kızarıklığa doğru kaydığında cesede doğru eğilerek dikkatlice baktım.

"Boynundaki kızarıklık bir ipten kaynaklı gibi görünüyor." Kendi fikrini belirten adamla birlikte bakışlarımı cesetten çekerek ona doğru çevirdim. Burada bulunduğuna göre muhtemelen cinayet büroda çalışan bir polisti. Yine de tahammülsüz bir biçimde konuştum. "Siz?"

Sorduğum soruyla birlikte karşımdaki adam kendini toparlayarak konuştu. "Cinayet bürosundan Komiser Cenk Güler." dediğinde başımı salladım. "İhbarı kim yapmış komiser?" diyerek diğer söylediğini es geçerken Cenk komiser eliyle ileride oturan yaşlı adamı işaret etti. "Mehmet amca yapmış ihbarı."

Bakışlarımı Mehmet amca dediği adama doğru çevirdim. Burada ne arıyordu merak etmemek elde değildi. Çünkü gerçekten sınıra yakın, otluk bir araziydi. "İfade için emniyete alınsın, bizzat ben alacağım."

"Emredersiniz sayın savcım." diyerek beni onayladı komiser. Başıyla ekipten birkaç kişiye işaret verirken Mehmet denilen adamı kolundan tutup polis arabasına bindirdiler. Bakışlarımı onlardan çekerek tekrardan cesede doğru çevirdim.

Bu dosya artık kayıp dosyası olmaktan çıkmış ve cinayet dosyasına dönmüştü. Buraya gelir gelmez bir tek bana böyle bir olay denk gelirdi zaten. Anlamadığım şey kimseyle sorunu olmayan bir adamı kim neden öldürmüştü? Ne kardeşinden ne de patronundan olumsuz bir şey duymamıştım.

"Olay yeri her yeri incelesin." dedikten sonra etrafa bakındım. Olay yerinin bulabileceği hiçbir şey yoktu çünkü etraf ot ve topraktan oluşuyordu. Direkt olarak yol kenarı olduğu için hiçbir kamera da yoktu. "Ceset adli tıpa götürülsün sonuçlar çıktığında bilgi istiyorum."

"Emredersiniz savcım." Cenk komiser beni onaylarken aklıma gelen şeyle birlikte tekrardan komisere doğru döndüm. "Buraya çıkan kaç tane yol var?" dedim meraklı bir biçimde. Buranın yabancısı olduğum için hiçbir fikrim yoktu.

Cenk komiser hafifçe kaşlarını çatmış sorduğum soruyu algılamaya çalışırken eliyle ileride dikilen polis memurlarından birini çağırdı. Polis memuru yanımıza yaklaştığında biraz önce ona sorduğum soruyu polis memuruna yöneltti. "Buraya bağlanan kaç tane yol var biliyor musun?"

Polis memuru bakışlarını yola doğru çevirdi. Tek yönlü bir asfalt yol vardı yalnızca benim gördüğüm. Ancak ara sapaklar olma ihtimali de vardı. Eğer tek yönlüyse buraya en yakın kameradan geçen arabaların kayıtlarını kontrol edebilirdik. Eğer sapak varsa işimiz daha zordu.

"Burayı genelde çok fazla kullanan olmaz savcım, bildiğim kadarıyla bir ara sapak daha olması lazım. O sapakta bir köye bağlanıyor." dediğinde başımı salladım ve aklımdaki soruyu dile getirdim. "Köyde kamera bulabilir miyiz?" dediğimde Cenk komiser onayladı. "Araştırırız sayın savcım."

"O zaman köyün kameraları ve buraya en yakın olan kameralar taranmaya başlansın." dediğimde Cenk komiser beni onayladı. "Emredersiniz sayın savcım."

Adli tıptan görevliler cesedi siyah torbaya koyup buradan götürürken bende bana getirilen tutanağı imzalayarak olay yerinden çıktım. Şimdi sırada bu Mehmet amca dedikleri adamın ifadesini almak vardı. Beni yolun kenarında bekleyen sivil polis arkadaşlara emniyete gideceğimizi söyleyerek arabama bindim.

Yollara dikkatli bir biçimde bakarak yolda herhangi bir mobese var mı diye dikkatle inceledim. Emniyete varana kadar yollara dikkatli bir biçimde baktım. Bundan sonra burada yaşayacağım için yolları çabuk öğrenmem benim için iyi olabilirdi.

Emniyetten içeri girdiğimde direkt olarak cinayet büroya girdim. Mehmet beyi soracağım sırada arkamdan duyduğum sesle birlikte başımı sesin sahibi olan Cenk beye çevirdim. "Mehmet bey benim odama alınmış savcım, buyurun geçelim." dedikten sonra ekledi. "Ne ikram edelim size?"

"Bir tane su alabilir miyim?" Cenk komiser başını sallarken ayakta dikilen görevliye seslendi. "Savcı hanım için bir tane su alabilir miyiz?" dedikten sonra eliyle odayı işaret etti. "Buyurun savcım."

Cenk komiser kapıyı açtığında Mehmet beyle göz göze geldik. Orta boylu, yüzü yaşlılıktan dolayı kırışmış muhtemelen 70'lerinde bir amcaydı. Tam karşısına geçip otururken o meraklı gözlerle bizi izlemeye devam etti.

Bizim ardımızdan kapı çalındığında içeri elinde su şişesiyle giren görevliye teşekkür ederek suyu aldım ve kapağı açarak birkaç yudum içtim. Ardından da Cenk komiserin yanında ifade için bekleyen polise yönelerek konuştum. "Hazır mısın?"

"Hazırım savcım." dediğinde bakışlarımı karşımdaki amcaya çevirdim. Meraklı gözlerle bize bakarken gördüğünden pek etkilenmemişe benziyordu. "Cesedi siz bulmuşsunuz." doğrulatmak için adama doğru baktığımda usulca başını salladı. Yaptığı şeyle birlikte müdahale edeceğim sırada Cenk komiser benden önce davrandı. "Sözlü bir şekilde ifade edin amcacım."

Bakışlarımı Mehmet beyden çekerek komisere çevirirken kaşlarımı çattım. "Araya girmeseniz mi acaba?" dediğimde Cenk komiser başını salladı. "Kusura bakmayın, ben öyle boş bulundum."

Derin bir iç çekerek bakışlarımı komiserden çekerek Mehmet beye çevirdim. Cenk bey sürekli böyle yapacaksa işimiz var demekti.

"Neden oradaydınız? Cesedi nasıl buldunuz anlatabilir misiniz?" dediğimde Mehmet bey konuşmaya başladı. "Benim orada tarlam var kızım." diyerek sözlerine devam edecek olan Mehmet beyin sözü tekrar kesildi. "Kızım değil, sayın savcım diyeceksin amca."

Gözlerimi devirerek sertçe Cenk komisere döndüm. "Sürekli müdahale etmeye devam edecek misiniz yoksa sizi dışarı mı çıkartayım?" dedim tahammülsüz bir biçimde çıkışarak. Gerçekten iki dakika içinde sinirlerimi germeyi başarmıştı.

Cenk bey söylediğim şeye cevap vermezken büyükçe yutkunarak Mehmet beye doğru baktım. "Siz devam edin." dediğimde Mehmet bey sözlerine devam etti. "Benim orada tarlam var savcı kızım. Oraya bakmaya gidiyordum. Yolda ilerlerken gördüm hemen telefonumu çıkardım aradım." diyerek cebindeki telefonu çıkartırken bakışlarımı telefona doğru çevirdim. Eski model telefonlardan biriydi.

"Tarlaya yakın mı oturuyorsun?" dediğimde Mehmet bey onayladı. "Evet, hemen az ilerisindeki köyde oturuyorum. Her gün tarlaya bakmaya giderim." dediğinde onayladım. Polis memurunun bahsettiği köy olmalıydı. "Evden kaçta çıktınız?" dedim merakla.

İhbarı yaptığı saatle evden çıktığı saat uyumlu ise onluk bir sıkıntı yok gibiydi. "Her gün aynı saatte çıkarım. 16:00 gibi evden çıktım. Yarım saat ya yürümüşümdür ya yürümemişimdir." dediğinde başımı salladım. "İşbirliğiniz için teşekkür ederiz, ifadeniz doğrulandığında ekiplerimiz sizi evinize bırakacaklar."

"Allah razı olsun." Mehmet beyin cevabıyla birlikte oturduğum yerden ayaklanırken Cenk komiser benimle birlikte ayağa kalktı. Odadan dışarı çıktığımda o da peşimden çıktı ve bana doğru baktı. "İhbar saat kaçta yapıldı?" dedim meraklı bir şekilde.

"16:25 gibi yapılmış savcım." dediğinde başımı salladım. Söylediği gibi yarım saat bile olmamıştı. Söylediği şeyler tutarlıydı, ifadeler doğrulanırsa bir sorun yok gibi görünüyordu. "Köyün tarlaya uzaklığına bakılsın, ekiplerden birini de adamın evine gönder. Her gün aynı saatte çıkıyorum dedi öğren bakalım." dediğimde Cenk komiser onayladı. "Emredersiniz savcım."

İşim bittiği için emniyetten çıkarken kapıda hazır olarak beni bekleyen aracıma bindim. Bugünlük mesaim bitmişti ve eve gidebilirdim..

 

 

 

◔◔◔

Anahtarla evin kapısını açarak içeri girdiğimde çantamı ve kabanımı askıya astım. İlk günüm biraz yorucu geçmişti ama birkaç gün ara verdiğim davalara tekrar dönmek beni mutlu etmişti. Yine bir cinayetle karşı karşıyaydım ve katilin kim olduğunu ortaya çıkarmak benim boynumun borcuydu.

Otopsi bitince ailenin teşhisinden sonra Tahsin beyin evi ve iş yeri için bir arama emri çıkartacaktım. Eşyaları bize yardımcı olabilirdi. Ayrıca evinden çıktıktan sonra ne yaptı, taksiye bindi mi, bindiyse nereye gitti bunları öğrenmek için kamere kayıtları taranmaya başlamıştı bile. Yakında sonuca ulaşabilirdik.

Üzerimi çıkartmak üzere odama doğru ilerlerken çalan kapıyla birlikte irkildim. Kolumdaki saate baktığımda Hakan'ın bu saatte taburda olduğunu bildiğim için temkinli bir biçimde kapıya ilerleyerek delikten baktım.

Kapıda elinde bir tabakla bekleyen esmer, uzun boylu kızı gördüğümde kaşlarım çatıldı. Beklemeden kapıyı açarken kız küçük bir tebessümle bana doğru baktı. "Merhaba, rahatsız ediyorum kusura bakma. Ben üst komşunum, hem seninle tanışmak hem de hayırlı olsun demek için geldim."

"Merhaba, sorun değil." diyerek bende tebessüm ederken elindeki tabağı bana doğru uzattı. Tabağı alırken dikkatimi çeken ilk şey parmağındaki alyans olurken kızın sesiyle birlikte bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Ben Ahsen."

"Memnun oldum, Devrim bende." diyerek elimi ona doğru uzattım. Tatlı birine benziyordu. Yaşlarımız da yakın gibiydi, burada benimle yaşıt birini görmek güzeldi. Ahsen elimi tutup sıkarken konuştu. "Memnun oldum, annemin komşuları sağ olsun senin dün geldiğini söylediler yaşıt olduğumuzu duyunca tanışmak istedim."

Ne çabuk geldiğim duyulmuştu anlamak güçtü doğrusu. Anlaşılan eve girip çıkmam ve yaptığım her şey takip edilecekti.

"İyi yapmışsın, eve davet etmek isterdim ama henüz tam olarak yerleşemedim." dediğimde Ahsen tebessüm etti. "Sorun değil, sen tam olarak yerleşince belki otururuz. Görüşürüz."

Ahsen tebessümle merdivenlerden çıkarken arkasından mırıldandım. "Görüşürüz."

Kapıyı kapatarak elimdeki tabağı mutfağa götürerek tezgahın üzerine bıraktım. Tabaktaki tarçınlı olan kek her ne kadar güzel görünse de galiba mesleğimin getirisi olarak tanımadığım insanların getirdiği şeyleri yiyemiyordum. O yüzden bu güzel kek çöpe gidecekti ne yazık ki.

Mutfaktan çıkmadan evvel buzdolabına ilerleyerek kapağını açtım. Hakan'ın aldığı şeyler suyunu çekmişti ve benim büyük bir alışveriş yapmam gerekiyordu. Açlığımı yatıştırması için kendime sandviç hazırladıktan sonra onu yiyerek kapıya doğru ilerledim.

Bugün boşken alışverişi yapmak iyi olacaktı. Davayı çözmeye başladığımda muhtemelen pek fazla vaktim olmayacaktı o yüzden iyi bir fırsattı. Kabanımı ve çantamı alarak evden çıktım ve park edilen arabama bindim. Engin ve Mesut beni bırakıp gitmişlerdi, evden çıkacağımı düşünmediğim için onları göndermiştim. Alışveriş için meşgul etmekte istemezdim zaten.

Lojmandan çıkarak buraya en yakın zincir marketi bularak aracımı marketin önüne park ettim. İçeri girerek market arabası alarak ihtiyacım olan şeyleri inceleyerek almaya başladım. Kahvaltılık, yemek yapmak için gerekli olan malzemeler, temizlik eşyaları ve birkaç çeşit abur cubur alıp alışverişimi tamamlayarak ödemeyi yapmak üzere kasaya ilerledim.

Ödemeyi yaptıktan sonra arabanın bagajını açarak poşetleri bagaja yerleştirdim ve arabama bindim. Arabayı çalıştırdığım an sağ samın kırılma sesi ve tam olarak direksiyona çarparak kucağıma düşen taşla ne olduğumu şaşırdım. Kalbim panikten kasılırken kucağımdaki kağıda sarılı olan taşı aldım.

Bakışlarım etrafta dolaşırken etrafta kimse gözükmüyordu. Kağıdı açtığımda okuduğum yazıyla kaşlarım çatıldı. Aynı bilgisayar çıktıydı. "Hoş geldiniz sayın savcım, hoş geldin hediyemizi beğenirsin umarım."

Cümleyi okuyup daha ne olduğunu anlayamadan silah sesleri, arabamın kırılan camlarının sesi kulaklarıma ulaştığında kalbimin korkudan yerinden çıkacak gibi atmasını umursamayarak hızlı bir hamle ile kapımı açarak kendimi yere doğru attım.

Sırtım arabaya yaslanırken çantamdaki silahımı çıkartarak bana ateş açan kişilere karşılık vermeye başladım. Ne kadar dayanırdım, şarjördeki mermi beni korumaya yeter miydi bilmiyordum ama bana öğretilen biçimde direnecektim. Abimin ve babamın asker olması en çok bu yönden işime yaramıştı.

Kim olduklarını tahmin etmek zor değildi. Attıkları taşa sarılı kağıtta bunun mesajını net bir şekilde vermişlerdi. Buraya sürülmeme sebep olan kişilerin saldırısıydı bu. Yalnız olduğum anı kollamışlardı, korumalarım olmadığında karşıma çıkmışlardı. Amaçları beni öldürmek değil göz dağı vermekti ama ben bu işin peşini bırakmazdım.

Bir yandan telefonumu çıkartarak emniyetten numarasını aldığım komiseri aramaya çalışırken seslerin yoğunlaşmasıyla aracın yanına iyice çöktüm kendimi korumak için. Telefonun açıldığını duyduğumda hızla konuştum.

"Pusuya düştüm, Vezirli caddesi 12. sokak, zincir marketin önündeyim. Buraya ekip göndermenizi istiyorum." arka arkaya cümlelerimi sıralarken karşıdan gelen cevabı duydum. "Kiminle görüşüyorum."

Sorduğu soruyla gözlerimi kapatıp sert bir nefes verdiğimde konuştum. "Cumhuriyet savcısı Devrim Akyol"

İsmimi söylememle birlikte karşı taraftaki paniği hissettim. "Ekipleri hemen çıkartıyorum sayın savcım." telefon kapandığında yere doğru bırakarak gözlerimi kapattım.

Gözlerimi kapattığım an burnuma dolan koku yıllardır içime çekemediğim ama burnumun direğini sızlatan, kalbimin en derinlerinde sakladığım, en ufak bir şeyde kalbimin sızlamasına neden olan o kişinin kokusuydu. Benim kalp yaramın kokusuydu. Gözlerimi aniden açtığımda karşımda gördüğüm ela gözler kalbimin teklemesine neden oldu.

Bu gerçek olamazdı, hayal görüyordum. Ben onu kaybedeli yıllar olmuşken şimdi karşımda olamazdı. Yaşadığım korku yüzünden halüsinasyon görüyordum. Hala hatırladığım gibiydi, bana bakarken aşkla parıldayan gözleri, şefkatli bakışları aynıydı.

Tek bir şey vardı; özlem. Biraz da çökmüştü, gözaltında torbalar vardı. Bir de sevdiğim kokusuna sigara dumanı karışmıştı. Ama Pamir sigara içmezdi ki. Çok tanıdıktı ama değil gibiydi de. Bir şeyler değişmişti. Araya giren yıllar, kaybolan yıllarımız vardı bir kere.

Eğer karşımda gördüğüm adam gerçekse sormam gereken bir hesap, kabullenmem gereken şeyler vardı...

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ Devrim ve Pamir sahnesi nasıldı? Dediğim gibi zaman atlamalı olarak yazıyorum, ne kadar hızlılar diye düşünmeyin. Zaten flashbacklı bölümler bitecek, artık günümüze odaklanacağız:)

‣‣‣ Aramıza yeni karakterler katıldı bu bölümde, nasıl buldunuz?

‣‣‣ Devrim'e verilen yeni dosya hakkında fikirleriniz neler? Bu davayla ilgili tahminleriniz var mı?

‣‣‣ Hakan, Devrim ve Bora sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Hepinizin bölümlerce sorduğu an geldi galiba... Bölüm sonu nasıldı? Sizce neler olacak şimdi? Gelen kişi gerçekten Pamir mi?

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyor olacağım..

Loading...
0%