@mutlusonsuz222
|
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..
6.Bölüm Ocak 2020.. Günler günleri, haftalar haftaları kovalamıştı.. Devrim ve Pamir uzaktan bir şekilde ilişkiyi yürütmeye alışmışlardı. Telefonla konuşmak, mesajlaşmak elbette ki yüz yüze olan buluşmalarının yerini tutmuyordu ancak yine de ikisi de bu durumu kabullenmişlerdi. Bazen Pamir aylarca göreve gidiyor ve fırsat bulduğu zamanlar Devrim'i arayabiliyordu. Bazı haftalarda veya aylarda yalnızca mesajlaşarak günlerini geçiriyorlardı. Devrim okulu bitirmek için canla başla mücadele ederken bir yandan da sevdiği adamın hasretini çekiyordu. Pamir ise gittiği operasyonlarda her ne kadar işine odaklansa da aklı sevdiği kadın da kalıyordu. Neyse ki bu hasretleri birkaç günde olsa dinecekti.. Pamir alacağı rütbenin heyecanıyla ailesine haber vermişti ve tabii sevdiği kadına da. Devrim aldığı haberle birlikte çok sevinmişti çünkü güz dönemi bitmiş ve yarıyıl tatiline giriş yapmışlardı. Bu da demek oluyordu ki Pamir'in rütbe törenine gidebilecek ve aşık olduğu adamla hasret giderebileceklerdi. Tören günü sabahın erken saatlerinde Pamir'in ailesiyle birlikte uçağa binmiş ve yaklaşık 2 saat sonra Hakkari'ye varmıştı. Uçaktan hep birlikte inerek havaalanının çıkışına doğru ilerlerlerken Pamir'in onları karşılamak üzere havaalanına geldiğini görmüşlerdi. İlk önce Burçe, sonra annesi ve babası olmak üzere en son Devrim, Pamir ile hasret gidermişti. Aylardır birbirlerine sarılma hayaliyle yanıp tutuşan iki aşık sonunda kavuşmuşlardı. Havaalanından sonra direkt olarak birlikte kahvaltıya gitmişler ve ailecek güzel bir kahvaltı yapmışlardı. Ardından Pamir ailesini rezervasyon yaptırdığı otele yerleştirmiş ve tabura geri dönmüştü tören için hazırlanmak için. Tören saatine yakın Devrim, Halide hanım, Serhat bey ve Burçe tabura geldiklerinde görevli askerlerin yardımıyla tören alanına ulaşmışlardı. Alan epey kalabalık olduğundan dolayı beklemek için bir köşeye geçmişlerdi. Hakan'ın annesi Fulya hanım ve babası Ahmet bey ile de görüşmüşler ve topluca törenin başlamasını beklemeye koyulmuşlardı. Kürsüye çıkan Pamir, Hakan ve birçok asker sırayla yan yana dizilirken Devrim büyük bir gururla onu izlemekle ve tekrar tekrar aşık olmakla meşguldü. Üniformanın yapılı vücuduna yakıştığına çok defa şahit olmuştu ancak şimdi hariciyle onu ilk kez görmenin hayranlığını yaşıyordu. Sırayla kürsüye üst rütbeli bir komutan ve tabur komutanı çıkıp gerekli konuşmaları yaptıktan sonra rütbe takdimine başlanmıştı. Pamir'in haricisinin omuzlarında bulunan yıldıza bir yenisi daha eklenmişti ve artık üsteğmen olmuştu. Komutanlarıyla el sıkışarak tebrikleri kabul ettikten sonra diğer askerlere de rütbeleri takdim edildikten sonra tören sona ermişti. Pamir hızlı adımlarla ailesinin yanına ilerlerken yüzündeki gülümsemeyi silemiyordu. Yıllarca hayalini kurduğu meslekte yükselmek bambaşka bir duyguydu onun için. Ailesinin birkaç adım uzağına geldiğinde elini alnına yaslayarak bağırdı. "Üsteğmen Pamir Arslan, emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!" "Rahat asker!" Babası Serhat bey oğluna uyum sağlayıp ona komut verirken gururla kollarını açtı ve oğluna sıkıca sarıldı. "Aslanım benim. Nice rütbelerin olsun." Pamir babasına sarılıp ayrıldıktan sonra hızlıca yanında dikilen annesine sarıldı. Halide hanım gururdan dolayı dolan gözleriyle oğluna sımsıkı sarılırken konuştu. "Aslan oğlum benim." Pamir annesinden ayrıldıktan sonra onları gülümseyerek izleyen sevgilisine doğru döndü. Devrim gururlu ve hayran bir biçimde Pamir'e bakarken mırıldandı. "Gurur duyuyorum seninle." Pamir için Devrim'in gözlerinde gururu görmek yeterken bunu onun ağzından duymak göğsünü kabartmıştı. Hızlıca kıza sarılarak onu kollarının arasına alırken cevap verdi. "Bunu senden duymak çok güzel." İkisi birbirlerine sıkıca sarılırken Pamir usulca ellerini Devrim'in belinden çekerek yüzüne getirdi ve yüzünü avuçları arasına aldı. Dudaklarını kızın alnına doğru bastırırken duydukları fotoğraf çekme sesiyle birlikte bakışlarını fotoğrafı çeken Burçe'ye doğru çevirdiler. Burçe, abisinin ve yengesinin bakışlarının ona dönmesiyle birlikte omuz silkti. "Çok güzel duruyordunuz, dayanamadım." Pamir kardeşinin sözleriyle birlikte tek elini kaldırıp yanına doğru çağırdı. "Gel buraya bakayım." Burçe memnuniyetle abisinin kollarının arasına girerken mırıldandı. "Tebrik ederim abicim, nice başarıların olsun." diyerek abisinden ayrıldığında Pamir cevap verdi. "Darısı sana olsun cimcime." diyerek kardeşinin yanağından makas aldı. Pamir, Hakan'ın ailesiyle de tebrikleştikten sonra Hakan ve ailesi yemek yemek için yanlarından ayrılırken Serhat beyde aynı teklifi ailesine yapmıştı. Bu yılın ilk kutlamasını Pamir'in rütbesiyle yapmışlardı. Bundan sonra önlerinde Devrim'in ve Burçe'nin mezuniyeti ve daha birçok kutlama olacağını düşünüyorlardı ancak hiçbirinin aklına Pamir'in şehit cenazesine katılacağı gelmemişti o anlarda. Kutlama yemeği için Hakkari'nin meşhur yerlerinden birine gitmişler ve çok keyifli zaman geçirmişlerdi. Kah Burçe ve Pamir'in küçük tartışmaları kah Halide hanımın onları uyarması derken çok güzel bir akşam yemeği yemişlerdi. Yemeğin ardından otele döndüklerinde Devrim odasına geçerek pijamalarını giymişti. Yarın için Pamir ile birlikte vakit geçirmek için plan yapmışlardı. İki güne kalmadan tekrardan Ankara'ya döneceklerdi ve dönmeden önce birlikte daha da vakit geçirmek istiyorlardı. Devrim yatmak için hazırlanacağı sırada çalan kapıyla birlikte irkildi. Burçe daha 20 dakika önce yanından ayrılmıştı ve bu saatte başka gelecek biri yoktu ondan başka. Tedirginlikle kapıya yaklaştıktan sonra kapıyı açmadan önce konuştu. "Kim o?" Kapının deliği olmadığından kimin geldiğine bakamıyordu ve biraz da olsa korkmasına neden olmuştu. Gerçi yan odasında hemen Halide teyzesi ve Serhat amcası vardı. En ufak sese çıkarlardı. "Benim." Pamir'in kısık sesini duyduğunda Devrim hızla kapıyı açtı. Şaşkınlıkla dolu bir sesle konuştu. "Pamir! Ne işin." Ağzının birden kapatılmasıyla birlikte gözlerini kırpıştırarak Pamir'e bakarken Pamir usulca yan odaya baktıktan sonra içeri girerken konuştu. "Sessiz olsana güzelim, yakalanalım istiyorsun herhalde." Elini kızın ağzından çektikten sonra kapıyı arkalarından kapadı Pamir. Devrim ise şaşkınca konuştu. "Geleceğini hiç düşünmemiştim." dediğinde Pamir'in yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu. "Güzel sevgilim buralara kadar gelmiş, özlem gidermeden gider miyim?" Pamir ellerini Devrim'in beline sararak kızı kendine doğru çekti. Devrim bu hareketle birlikte ellerini Pamir'in göğsüne koyarken gülümsedi. "Çok özledin yani beni?" diyerek alttan alttan Pamir'e bakarken Pamir epey yavaş bir biçimde başını salladı. "Çok özledim, burnumda tüttün. Sen, özlemedin mi beni?" "Özledim, hem de çok özledim. Haberi verdiğinden beri kollarının arasına girme hayaliyle uyuyorum kaç gecedir." dedi Devrim, Pamir'in gözlerinin içine bakarak. Pamir aldığı cevapla birlikte gülümserken gözlerini kapatarak alnını Devrim'in alnına yasladı. "özledim seni... Pamir'in içtenlikle dile getirdiği dizelerle birlikte Devrim büyükçe gülümsedi. Gözlerini usulca açarak Pamir'e doğru baktığında mırıldandı. "Can Yücel.." dedikten sonra başını omzuna doğru eğerek ekledi. "Bunca zaman hiç şiir okuduğundan bahsetmedin." "İnsan sevince şair olası geliyormuş, hele de senin gibi sevgilisi varsa. Kitapçıda gezerken gördüğüm şiir kitabında gördüm ve hiç aklımdan çıkmayan sen o an yine aklımdaydın." Pamir büyük bir aşkla Devrim'e doğru bakarken Devrim elini Pamir'in ensesine sararak dudaklarını dudaklarına bastırdı. Pamir'in ailesi yanlarında diye istediği gibi sevgisini gösterememiş. özlemini giderememişti. Şimdi baş başalarken içinden geleni yapmak istiyordu Devrim. Pamir kızın nemli dudaklarını dudaklarının üzerinde hissettiğinde kızı kendine daha çok çekip hakimiyeti eline geçirmişti. Büyük bir özlemle kızı öpüyor ve içindeki hiç bitmeyecek olan hasreti geçirmeye çalışıyordu. Dakikalar sonra dudakları ayrıldığında ikisi de aheste aheste birbirlerine bakmaya devam ettiler. Ne yaparlarsa yapsınlar bu hasret bitmeyecekti, birkaç gün sonra aralarına yine mesafeler girecekti ve içlerindeki özlem kabaracaktı. Devrim aklına gelen şeyle birlikte Pamir'in kollarının arasından çıkarken Pamir meraklı gözlerle Devrim'e baktı. Devrim ise Pamir için hazırladığı defteri bavulundan çıkartarak tekrardan Pamir'e doğru yaklaşarak ona doğru uzattı. "Umarım beğenirsin, özlediğinde bakman için.." Pamir defteri büyük bir merakla eline alırken ilk sayfayı açtı. Gördüğü resimle birlikte yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Sevgili olmaya başladıkları ilk gün daha dün gibi aklındaydı. Şimdi o günden bir hatıra görmek onu gülümsetmişti. Ardından diğer sayfaları çevirdi Pamir. Her sayfada anıları gözlerinin önüne gelirken minnettar bir biçimde başını kaldırarak Devrim'e doğru baktı. Kızın düşüncesiyle o kadar mest olmuştu ki ne diyeceğini bilemiyordu. "Sen benim başıma gelen en güzel şeysin biliyorsun değil mi?" diyerek parıldayan gözlerle kıza bakarken Devrim utanarak başını yere doğru eğdi. Bu sözleri duymak çok güzeldi. Bir erkek tarafından bu kadar güzel sevinmek gururunu okşuyordu. "Sende benim başıma gelen en güzel şeysin, iyi ki varsın." dedi Devrim gülümseyerek. Pamir uzanarak kızın dudaklarını öptü. Ardından geri çekilerek konuştu. "Teşekkür ederim, telefonumdaki fotoğraflara bakıyordum sürekli ama şimdi senin de el yazının, duygularının olduğu bu fotoğraflara bakmak benim için daha güzel olacak." "Hep güzel günlerde bak inşallah." dedikten sonra ekledi Devrim. "Hemen gidecek misin?" beklentiyle Pamir'e doğru bakarken Pamir kolundaki saate bakarak konuştu. "Kalırım eğer sende istersen." dediğinde Devrim hevesle başını salladı. "Kal, hem birlikte film falan izleyelim. Seninle vakit geçirmeyi özledim." Pamir başını sallayarak kızı onaylarken Devrim eliyle yatağı işaret etti. "Hadi geç sen şöyle, tüh üstüne rahat bir şeyler giyseydin keşke." diyerek düşünceli bir sesle konuşurken Pamir güldü. "Ben rahatım sen merak etme." dedikten sonra kızın işaret ettiği yere oturarak sırtını yatak başlığına yasladı ve ekledi. "Beni yatağa attın resmen." "Ne münasebet, odama gelen sendin. Ben çağırmadım bir kere." dedi Devrim hafif tripli bir sesle. Bilgisayar çantasından laptopunu çıkartarak internete bağladı ve yatağa Pamir'in yanına doğru uzanarak film aramaya koyuldu. Nihayet Delibal'ı seçtiklerinde Devrim büyük bir zevkle filmi izlemeye koyuldu. Daha önce de birkaç kere izlemişti bu filmi. Yine de izlemekten vazgeçemiyordu. Pamir'in izlemediğini öğrendiğinde de onunla da izlemek istemişti. Başını Pamir'in omzuna yaslamış huzurla filmi izlerken Pamir'de başını kızın başının üzerine yaslamış filme odaklanmıştı. Saatler geçip filmin sonuna ulaştıklarında Devrim her izlediğinde olduğu gibi ağlamaya başlarken Pamir dayanamayarak kızın yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Ağlama canımın içi, gözyaşlarına kıyamam senin." "Ne yapayım baksana, mutsuz sonları hiç sevmiyorum." diyerek omuz silkti Devrim. Pamir kızın gözyaşlarını temizleyerek gözlerinin içine baktı. "Hayat herkese mutlu sonları sunmuyor ne yazık ki ama bu bir film, gözyaşlarına değmez." diyerek kızın başını göğsüne yaslayarak sıkıca sarıldı Pamir. Devrim, Pamir'in göğsüne sığınarak gözlerini kapatırken mırıldandı. "Tek duam o mutsuz sonu hiç tatmamak." dedikten sonra gözlerinden birkaç damla yaş daha akmasını engelleyemedi.. Pamir kızın sözleriyle ne diyeceğini bilemeyerek sessiz kaldı. Tek yapabildiği şey kızı daha da sıkı sarıp saçlarını öpmek olmuştu. Söz veremezdi, teselli edemezdi. Çünkü yarın ne olacağını kimse bilmiyordu. Hayat iyi ya da kötü sürprizler yapmayı severdi..
◔◔◔ Mart 2020 "Devrim şunu yemek masasına götürür müsün kızım?" Devrim, Halide teyzesinin işaret ettiği salata tabağına doğru bakarak başını salladı. "Tabii götürüyorum hemen." diyerek masanın üzerindeki tabağı aldı ve salondaki yemek masasına doğru götürdü. Tabağı en ortaya yerleştirirken dikkatle masaya baktı. Pamir'in en sevdiği yemekler vardı hep. Kapıdan giren Halide hanım elindeki ekmek sepetini masaya koyarken dikkatle masaya baktı ve konuştu. "Bir eksik yok değil mi?" "Her şey çok güzel görünüyor, ellerine sağlık Halide teyzecim." dedi Devrim tebessümle. Halide hanım Devrim'e bakarak gülümsedi. "İkimiz hazırladık yavrum, senin de ellerine sağlık." "Pamir bey ne kadar şanslı böyle. Gözlerinin içine bakan iki tane kadın var." dedi Serhat bey başını gazeteden kaldırmadan. Ardından ekledi. "Onun sayesinde midemiz bayram edecek." dedi karısına takılarak. Halide hanım elini beline yaslayarak konuştu. "Laflara bak laflara, görende hiçbir şey yapmıyoruz sanır." tersçe Serhat beye bakarken Serhat bey bıyık altından güldü. Devrim ise aklına gelen şeyle birlikte konuştu. "Pamir aramadı beni, görevden dönünce arardı hep." dedi dudaklarını dişleyerek. O kadar uzun süre olmuştu ki sesini duymayalı şimdi ufacıkta olsa duymak için can atıyordu. "Bende sabah konuştum komutanıyla, öğleden sonra Hakkari'de olacaklar dedi. Sonra da askeri uçakla buraya gelecekti." dedi Serhat bey. Ardından duvardaki saate bakarak konuştu. "Gelmek üzeredir, birazdan kapı çalar." "Burçe'nin gelmesine de az kaldı. Bari abisinden önce gelse de hep birlikte karşılasak." dedi Halide hanım düşünceli bir sesle. Ardından son eksikleri tamamlamak üzere salondan çıkarak mutfağa doğru ilerledi. Devrim ise cebindeki telefona bakarak iç geçirdi. Pamir ne olursa olsun onu arardı ama şuan ne bir arama vardı ne de başka bir şey. Yine de Pamir'in geleceğini bildiğinden bunu umursamadan o da mutfağa doğru ilerledi. O sırada yolda ilerleyen iki araba vardı.. En önde camı siyah film ile kaplanmış siyah bir araba, arkasında ilerleyen bir ambulans.. Arabanın içinde üzerinde harici ve omzunda üç yıldız olan bir asker.. Herkesin yüreğini yakacak o haberi vermek için adrese doğru ilerliyordu. Adrese ulaştıktan sonra Pamir'in komutanı Albay Baran Kara arabasından indi. Hemen arabanın yanında onu bekleyen Hakan ve ambulans görevlileriyle birlikte apartmandan içeri girdi ve Pamir'in evine doğru ilerledi. Büyük bir nefes alarak zile bastı ve kapının açılmasını bekledi. Devrim duyduğu zil sesiyle birlikte hızla kapıya koştu. Halide hanım ve Serhat bey de oğullarını karşılamak için kapıya ulaşırken Devrim hiç beklemeden kapıyı açtı. Büyük bir gülümsemeyle Pamir'in kolları arasına atlayacağını düşünürken gördüğü yüzleri algılayamadı bir süre. Yüzündeki gülüş solarken algıladığı gerçeklerle gözleri dolmaya başladı. "Hayır, Pamir değil." diyerek başını iki yana sallarken reddetti. Pamir olamazdı. Daha dün konuşmuşlardı, Ankara'ya geleceğim demişti. Pamir olamazdı onun için. "Hayır, değildir. Hakan o değildir." dedi Devrim gözyaşları yanaklardan akıp giderken. Bakışları direkt olarak Hakan'a kayarken onun canından can gitmiş gibi bakan ve çökmüş gözleri aslında her şeyi anlatmıştı Devrim'e. Albayın boğazının düğümlenmesini ve en arkada bekleyen sağlık çalışanlarının herhangi bir şeyde müdahale edecek gibi hazır beklemeleri sözlerin anlamını yitirmesine neden olmuştu. "Başımız sağ olsun." Albay elindeki Türk bayrağını Serhat beye doğru uzatırken Halide hanımın 'oğlum' diye bağırdığı acı feryatları apartmanda yankılanmaya başlamıştı bile. Komşular camdan gördükleri arabalarla neler olduğunu anlamışlardı ama duydukları feryatlarla acılı komşularına destek olmak için evlerinden çıkmışlardı. "Vatan sağ olsun." Söylenilen üç kelime insanın içini yakmaya başlamıştı bile. Gencecik bir Türk evladı hayallerinden, sevdiklerinden, ailesinden ve canından vazgeçmişti bu yolda. Pamir Arslan bu ülkenin bütünlüğünü korumak için, vatan sağ olsun diye can veren Mehmetçiklerimizden biri olmuştu. İsmi belki de haberlere çıkmayacaktı ya da manşetlerde Kuzey Irak'ta patlama 1 askerimiz şehit oldu şeklinde çıkacaktı. Kimse ne ismini bilecekti ne de onun için dertlenecekti. Çoğu kişi günlük yaşantısına geri dönecekti... Bir şehit annesinin söylediği gibi 'Şehidin helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelecek..'
⁎⁎⁎⁎⁎ Günümüz.. 1 Mart 2020... Pamir'in şehit olduğu haberini aldığım o tarih. Hayatımın bir daha düzene girmeyeceğini bildiğim, özlemden geberecek gibi olduğum günlerin habercisi olan o tarih. Yüzünü unutmaktan korktuğum için günlerce fotoğrafına sarılarak uyuduğum, kokusunu solumak için tişörtlerine sarıldığım günler o tarihten itibaren başlamıştı. Bir patlama olduğu için son kez onun yüzünü görememenin verdiği acının tarifi yoktu. Askeri törende sarıldığım al bayraklı tabutun içinde bedeninin olmadığını bilmek ya da bedeninin parçalara ayrıldığını bilmek, yalnızca tabutun önüne konan fotoğrafa uzunca bakmanın acısını anlatacak cümlelerim yoktu. Ben onun yüzünü sevmeye kıyamazken bedeninin parçalara ayrılması acılar içinde kıvrandırıyordu beni. Sanki kalbimi ucu kor bir demirle dağlamışlardı ve bunun acısı hiçbir zaman geçmeyecek gibiydi. Günlerce yemek yemediğim, açlıktan midemin bulanması ama yine de yemek yememekte ısrar etmem ve açlıktan ileri gelen bayılmalarım, uykusuzluktan çatlayan başım, abimin günlerce başımda nöbet tutması ve en sonunda zorla bana yemek yedirmesi, kollarının arasına alıp şefkatiyle sarıp sarmalaması, annemin yalvarışları, babamın çaresizce uzaktan beni izleyişi, Halide teyzenin ve Serhat amcamın bir günde sanki bin yıl yaşamış gibi yaşlanmaları, Burçe'nin çırpınışları şuan hepsi birer birer gözümün önünden geçiyordu. Karşımdaki yüz, unutmamak için çerçevesini masamdan ayıramadığım adamın yüzüydü. Bakışları aynıydı, yüzü zayıflaması dışında aynıydı, kokusu sigaraya karışmış olsa bile aynıydı. Peki neden bana yabancı geliyordu? Karşımdaki kişi gerçekten Pamir miydi? Yandan profilini görüyordum, elinde tabanca bize doğru ateş eden adamlara karşılık verirken zaman sanki benim için durmuştu. Beynimde onun gerçek olup olmadığı sorusu dönüp duruyordu, ben vurulmuştum belki de. Belki de o yüzden şuan halüsinasyon görüyordum. Ama bir insan gördüğü hayalin sıcaklığını hisseder miydi? Ben hissediyordum. Silah seslerinin azaldığını hatta durduğunu hissederken onun yanımdan kalktığını ve büyük bir hızla uzaklaşan arabanın arkasından baktığını gördüm. Ellerimle gözlerimi ovuştururken telefonunu cebinden çıkarışını gördüm, sonra kulağına götürüşünü. "30 AC 2212 bu aracı araştır hemen." Sesi, hatırladığım gibiydi. Kalın, sert ve otoritesinden ödün vermeyen. Benimle konuşurken büründüğü halinden çok farklı.. Oturduğum yerden kalkmaya çalışırken bakışlarımı bir saniye bile üzerinden ayıramadım. Titreyen ellerimle arabaya tutunmaya çalışırken gözlerimiz bir kez daha birbiriyle buluştu. Bana doğru büyük adımlarla gelirken gözleri tüm vücudumda dolaştı. Herhangi bir yaramın olup olmadığına bakıyordu ama ben bundan emin değildim. "Sen gerçek misin?" kendi sesimi kendim bile duyamazken gözyaşlarıyla dolu olan gözlerimle artık onu bulanık görmeye başlamıştım. Bana doğru bir adım daha attığında titreyen elimi kaldırarak ona doğru uzattım. "Yaklaşma." Söylediğim kelime ile duraksarken onun gözlerinin de buğulandığını gördüm. "Devrim, Devrim'im, güzel sevgilim." Onun ağzından yıllar sonra aynı sözcükleri duymak kalbimin yeniden heyecanla kasılmasına neden olmuştu. Sesi gerçekti, kokusu gerçekti, gerçekti o. Ama nasıl oluyordu bu? Bana birkaç adım atarak tam önümde durduğunda gözyaşlarımın yanaklarıma akmasıyla birlikte ona daha net baktım. İçten bir şekilde gülerken fısıldadım. "Gerçeksin." Pamir elini iki yanağıma yaslarken yanağıma akan gözyaşlarını temizledi. "Buradayım sevgilim, gerçeğim." beni inandırmak için söylediği şeyle birlikte büyükçe yutkundum ve başımı salladım. "Gerçeksin." Ela gözlerine bakarken içimdeki özlem duygusunun dışarı taşacağını hissettim. Onu, sıcaklığını, kokusunu ne çok özlemiştim. Elimi elinin üzerine yaslarken Pamir alnını alnıma doğru yasladı. Gözlerimi kapatırken derin bir nefes çektim ciğerlerime. Gerçekti, buradaydı. Yüzüme vuran gerçeklerle birlikte gözlerim anında açılırken Pamir'i göğüslerinden iterek kendimden uzaklaştırdım. O ölmüştü, ben onun tabutunun başında ağlamıştım, yıllarca yasını tutmuştum, şimdi nasıl oluyordu da yaşıyordu? Hareketimle birlikte bocalayarak yüzüme doğru bakarken kaşlarımı çattım. "Sen öldün, Pamir 3 yıl oldu. Sen öldün." dedim yüzüne bakarak. Gözlerindeki acı bana sözcüklerimi unutturacak cinstendi ama unutamazdım. Ben yaşadığım o günleri unutamazdım. Bana doğru bir adım attığında ona karşı göstermediğim otoriter halime bürünerek sertlendim. "Yaklaşma!" "Anlatacağım, her şeyi sana anlatacağım güzelim." dediğinde alayla başımı iki yana salladım. Bazı şeyler hala zihnimde oturmuyordu, kabullenemiyordum. Gözlerimi kapattığımda sanki rüyadan uyanacaktım. Kalbim onun varlığı ile heyecandan yerinden çıkacaktı ama beynim hiçbir şeyi kabullenmiyordu. Polis arabalarının çıkardığı siren sesleriyle birlikte bakışlarımız birbirinden ayrılırken polis arabasından inen Cenk komiseri gördüm. Hızlı bir şekilde bana yaklaşırken sesini duydum. "Savcım iyi misiniz?" "İyiyim." dedim soğukkanlılığımı koruyarak. Cenk komiser etrafa bakınırken kendime gelmeye çalışarak derin bir nefes aldım ve konuştum. "30 AC 2212, bana ateş açan arabanın plakası. Derhal araştırılsın." verdiğim emirle birlikte Cenk komiser telsizden anons geçti plakayı. "İstihbarata haber verdim, gerekli araştırmayı yapacaklar." Pamir'in ezbere bildiğim sesi kulaklarıma dolarken bakışlarımı ona doğru çevirmedim. Ama yanımıza doğru geldiğini hissedebiliyordum. "Siz kimsiniz beyefendi?" Pamir cüzdanını çıkartıp Cenk komisere doğru uzatırken bakışlarım cüzdana doğru kaydı. "Kıdemli Üsteğmen Pamir Arslan." dediğinde alayla dudaklarım kıvrıldı. Kıdemli üsteğmen. Üç yıl önce ona veda ettiğimde daha yeni üsteğmen olmuştu oysa. Kim bilir bu üç yılda nerede, ne yapmıştı? Rütbe bile değiştirmişti. Kimin yanında, kimlerle, nerede? Bu sorular zihnimde dönüp duruyordu ama şuan odaklanmam gereken başka şeyler vardı. "Savcım siz tanıyor musunuz Pamir üsteğmeni?" Cenk komiserin sorusuyla birlikte acıyla karşımdaki adama baktım. Beklentiyle bana bakan ela gözlerine ne kadar uzun bakılabilirse baktım. Ardından gözlerimi gözlerinden çekmeden cevap verdim. "Tanımıyorum." söylediğim kelimeyle birlikte gözlerinde büyük bir hayal kırıklığı, büyük bir üzüntü oluştu. Tanıyamıyordum. Aynı Pamir'di ama sanki değil gibiydi de. Yıllar bizden bir şeyleri götürmüştü. Ben eski Devrim değildim mesela. O zamanlarda cıvıl cıvıl olan o kız değildim. Pamir beni ardında bırakırken benim o neşemi de götürmüştü. İlk önce Pamir, sonra da annem benim olgunlaşmamı sağlamıştı. Bakışlarımı Pamir'in gözlerinden çekerek Cenk komisere baktım. "Olay yeri inceleme gelsin hemen." dedikten sonra elimde buruşturmuş olduğum kağıdı açtım. Neyse ki Pamir'i gördüğümde kağıdı bırakmak gibi bir hata yapmamıştım. "Emredersiniz savcım." Cenk komiser bizden uzaklaşırken elimdeki kağıdı tekrar açarak okudum. "Hoş geldiniz sayın savcım, hoş geldin hediyemizi beğenirsin umarım." Beni buraya göndermişlerdi ama benimle işleri bitmemişti belli ki. İstediklerine ulaşmışlardı, olayın üzeri kapanmıştı. Hala benden ne istediklerini anlayamıyordum. "Devrim, o adamlar kim? Böyle bir şeye nasıl cüret edebilirler. Hem senin korumaların yok mu?" Pamir'in telaşlı ve bir o kadar meraklı sesine karşılık bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yüzümde hiçbir mimik kıpırdaman gözlerinin içine baktım. "Devrim değil, sayın savcım diyeceksin." dedim üstüne basa basa. Pamir afallayarak bana bakarken gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Gözlerini açarak yorgun bir şekilde bana bakarken ekledim. " Seni alakadar etmiyor, bunca yıl neredeysen oraya geri dön Pamir." dedim kırgınlıkla. Söylediğim şeyle büyükçe yutkunurken hiçbir şey söylemedi. Kırgındım, çaresizdim, üzgündüm, şaşkındım. Tüm duygularım birbirine girmişti. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de saldırıya uğramıştım ve hissettiğim korkunun dışarıdan anlaşılmaması için çabalıyordum. Bakışlarımı ondan çekerek arabama doğru çevirdim. Etrafında dolaşırken sağ tarafının tamamen kurşun izleriyle dolu olduğunu, tüm camların kırıldığını gördüm. Akıl edipte arabadan inmesem kurşunların bana isabet etme olasılığı çok yüksekti. Bunu düşünmek tüylerimi ürpertmeye yetmişti. Neyse ki benim arabama isabet ettirmişlerdi hep. Biraz önce çıktığım markette tek bir kurşun izi bile yoktu. Bu da hedefin ben olduğunu net bir şekilde açıklıyordu. Hissettiğim soğukla birlikte kollarımı birbirine sardım. Alışveriş yaparken kabanımı çıkarmıştım ve arabadan panikle kendimi atarken nerede olduğu aklıma bile gelmemişti anın etkisiyle. Ancak şimdi soğuk tüm bedenime etki etmeye başlamıştı. Pamir'in üzerindeki kabanı çıkartıp bana doğru yöneldiğini gördüğümde hızla Cenk beye döndüm. "Arabada şal veya başka bir şey var mı komiser?" ciddi bir şekilde söylediğim şeyle birlikte Cenk komiser ekip otosunun yanında bekleyen kadın polis memuruna doğru seslendi. "Savcıma mont verin hemen." Bakışlarımı onlardan çekip göz ucuyla Pamir'e çevirdiğimde olduğu yerde kaldığını ve yalnızca bana baktığını fark ettim. Göz temasına girmeden bakışlarımı ondan çekerken biraz önce istediğim mont gelmişti. Montu bana getiren komisere bakarak teşekkür ederken montu giydim. Şuan en son istediğim şey Pamir'in kokusunda kaybolmaktı. Ölmemişti, yaşıyordu. Ama bunca yıl ben onu öldü sanmıştım. Bunu hazmetmek benim için kolay değildi. Anlatacağım demişti, anlatınca onu anlayacaktım belki ama şuan onu dinlemeye mecalim yoktu. Yaşadıklarım zaten çok ağırdı. Olay yeri inceleme ekibinin arabama doğru geldiğini gördüğümde onlara doğru yöneldim. Elimdeki kağıdı içlerinden birine doğru uzatırken delil torbasının içine kağıdı koydum. Yine bir şey çıkmayacaktı ama araştırılması gerekiyordu. "Savcım, amaçları sizi öldürmek değil anladığım kadarıyla. Göz dağı vermek istemişler. Gerçi üsteğmenin sayesinde de olmuş olabilir bu. Yani belki de onun için zarar vermediler." diyen komisere baktım ters bir şekilde. Dediklerini es geçerek konuştum. "Mobeselere bakılsın, plakadan bir şey çıkmazsa nereye gittiklerini öğreniriz." Saatler yavaş yavaş ilerlerken Pamir ile birbirimize kaçamak bakışlar atmaya devam ediyorduk. Benim tepkimden çekindiği için gelemiyordu yanıma biliyordum. Ama bakışlarındaki yoğunluktan özlemi, acıyı okuyabiliyordum. Bende ondan farksız değildim. Kollarım ona sarılmadığım için sızım sızım sızlıyordu. Burnum kokusunu solumak için sabırsızdı. Kalbim onun kalbiyle kenetlenmeye hazırdı. Ama ben değildim. Olay yeri inceleme ekibinden görevli olan memurlardan biri yanıma geldiğinde bakışlarımı Pamir'den çektim. "Yerde onlarca mermi kovanı var savcım, karanlıkta çok belli olmasa da eminim daha fazla vardır. Sizin verdiğiniz not dışında başka hiçbir delil yok ne yazık ki." söylediği şeyle başımı salladım. Bende bundan fazlasını beklememiştim zaten. "Toparlanabilirsiniz." dediğimde görevli memur beni onayladı. Ekip arkadaşlarına benim söylediğim şeyi söylerken bakışlarımı Cenk komisere çevirdim. "Arabamı çektirin, bu saatten sonra yapılması zor." "Emredersiniz." Burada yapılacak başka bir şey kalmıştı, emniyete giderek Pamir'in ifadesini almaktan başka. Beni nasıl bulduğu, nasıl olaya anında müdahale ettiği gibi soruların cevabını öğrenmemiz gerekiyordu. Bunların dışındaki soruları sonraya erteleyecektik. Pamir'e doğru döndüğümde elinde çantamı ve paltomu tuttuğunu gördüm. Ben bile unutmuşken o ne ara almıştı görmemiştim bile. Telefon zil sesimin duyulmasıyla birlikte bana doğru yaklaşırken çantamı elinden alarak telefonu çıkardım. Bilinmeyen numarayı gördüğümde hafifçe kaşlarım çatılsa da bozuntuya vermeden telefonu açtım. "Efendim?" karşıdan ses gelmesini beklerken Pamir'in meraklı gözlerinin yüzümde dolaştığını hissediyordum. "Devrim savcım ben Muhammed başsavcı. Geçmiş olsun, şimdi haberin oldu olanlardan. Bir şeyiniz var mı?" "İyiyim başsavcım, bende bir şey yok." dediğimde Muhammed başsavcının rahatlamış sesini duydum. "Çok şükür, saldıranlarla ilgili bir şeyler biliyor musunuz?" dediğinde bakışlarım bana doğru bakan iki adama kaydı. Şuan onların bunu bilmesine gerek yoktu. O yüzden üstü kapalı bir şekilde cevap verdim. "Bunu yarın detaylı bir şekilde size aktaracağım başsavcım." "Anlaşıldı Devrim savcım, size kurşungeçirmez bir araç tahsis ediyorum. Bundan sonra sizin için daha güvenlikli olacaktır bu." dediğinde onayladım. "Nasıl istersiniz başsavcım." Başsavcımla vedalaşarak telefonu kapattım ve tekrardan çantama koydum. Bakışlarım Pamir'e döndüğünde konuştum. "Sizi emniyete alalım Pamir bey, ifadenizi almam gerekiyor." dediğimde Pamir her ne kadar resmi olmayı sevmediğini bakışlarıyla belli etse de benim istediğim gibi cevap verdi. "Siz nasıl uygun görürseniz savcım." Başka hiçbir şey söylemeden önden ilerleyerek araçlardan birine bindim. Pamir yanımdaki boşluğa geçerken bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Şuan kendimi o kadar zor tutuyordum ki anlatamazdım. Hıçkıra hıçkıra ağlamak, hesap sormak istiyordum. Ama yapamıyordum. İçimde fırtınalar kopuyordu, kimse anlamıyordu bunu. Kısa süre içinde emniyete vardığımızda ilk önce arabadan inen ben oldum. Hızlı adımlarla emniyete girip Cenk komiserin odasına ilerlerken konuştum. "Buraya memur alabilir miyim?" başka bir şey söylemeden odaya girip koltuğa oturduğumda Cenk komiser ve Pamir arkalı önlü olmak üzere içeri girdiler. Bakışlarım Cenk komisere dönerken nasıl baktıysam komiser gergince konuştu. "Ben çıkayım savcım." dediğinde başımı salladım. Tam olarak istediğim de buydu ve beni şak diye anlaması güzel olmuştu. Pamir karşımdaki sandalyeye otururken sırtımı rahatça oturduğum sandalyenin arkasına yasladım. İfade için gelen memur hazır olduğunda bakışlarımı Pamir'in gözlerinden çekmeden konuştum. "Kıdemli üsteğmen Pamir Arslan." dedim imalı bir biçimde. Ardından ekledim. "Hangi tabura bağlı görev yapıyorsunuz?" Cevabını bildiğim bir soru sormuştum. Yine de ondan cevabı duymak istiyordum. "Hakkari özel kuvvetler taburu." dediğinde başımı salladım usulca. Bunca yıldır buradaydı yani. Görevine devam etmişti. Peki neden biz öldü bilmiştik onu? "Saldırıya uğradığım sırada oradan mı geçiyordunuz?" dediğimde başını iki yana salladı gözlerini gözlerimden ayırmadan. "Sözlü cevap verin." ikazımla birlikte Pamir'in sesini duydum. "Oradan geçmiyordum, seni takip ediyordum." Duyduğum cümle ile birlikte bakışlarımı ifadeyi alan memura doğru çevirdim. Şaşkınca Pamir'e doğru baktığını gördüğümde genzimi temizleyerek dikkatini bana vermesini sağladım. Karşımda bu kadar rahat konuşan adama böyle şaşkın bakması normaldi aslında. "Sen değil, siz." dedim ciddi bir şekilde yanlışını düzelterek. Ardından ekledim. "Pamir bey, olayı baştan anlatabilir misiniz?" dediğimde Pamir onayladı. "Sizi evden çıktığınızdan beri takip ediyorum, markete girdiğinizde dışarıda bekledim. Saldırıyı gerçekleştiren aracın marketin önünde durduğunu fark ettim ancak böyle bir şey yapacaklarını tahmin edemedim. Yine de taksiden inerek yakından sizi görmek istedim." Pamir tepkimi kontrol ederken duygusuz bir biçimde ona bakmaya devam ettim. Beni takip ediyordu. Peki benim Hakkari'ye geldiğimi nereden öğrenmişti? Buraya geldiğim gün Hakan'ın kırdığı pot kulaklarımda yankılanırken gözlerimin dolmaması adına ellerimi yumruk yaparak tırnaklarımı avucumun içine bastırdım. Hakan'ın da haberi vardı bu durumdan. Bunca yıl salak yerine konmuştum. "Devam et." dedim dişlerimin arasından. Pamir bir süre duraksayarak bana bakarken dişlerimi yanağıma geçirerek hırsla ona bakmaya devam ettim. Pamir ise devam etti sözlerine. "Sonra siz arabaya binince bende taksiye tekrar binecektim ama silah seslerini duyarak müdahale etmek istedim." Yaptığı açıklamayla birlikte sertçe konuştum. "Bindiğiniz aracın plakası ne?" Pamir eğer hala tanıdığım Pamir ise önceden yaptığı gibi bindiği tüm taksilerin plakasını alırdı. Onun sayesinde bende bu alışkanlığı kazanmıştım. "30 T 1190" verdiği cevapla birlikte başımı salladım. Demek ki bunu hala bırakmamıştı. "Pamir beyin bindiği taksiyi bulup ifadesini doğrulatın." dediğimde ifadeyi yazan polis memuru beni onayladı ve ifadenin bittiğini anlayarak odadan çıktı. Bende oturduğum yerden kalkarak kapıya doğru ilerledim. Pamir'i geride bırakarak odadan çıkarken kapının önünde dikilen Cenk komisere bakarak konuştum. "Plakadan bir haber var mı?" dediğimde başını iki yana salladı. "Mobeseler peki?" hiç beklemeden sorduğum soruyla birlikte yine aynı cevabı aldım. "Bu gece o mobeselerden bir sonuç çıkacak. Anladınız mı?" Ben Cenk komisere emirlerimi verirken Pamir'in yanımızdan geçip gittiğini hissettim. Bunu umursamadan bana cevap veren Cenk komisere bakmaya devam ettim. "Emredersiniz savcım." Cenk komisere başka hiçbir şey söylemeden emniyetten dışarı çıktım. Dışarı çıktığımda kısaca etrafa bakındım ancak gözlerim aradığı gözlerle buluşamamıştı. Yine de bunu takmayıp beni kapının önünde bekleyen Engin ve Mesut'u gördüğümde yanlarına doğru ilerledim. Başsavcım dediği gibi bana araba ayarlamıştı belli ki. Engin kapımı açarken hiç beklemeden araca bindim. "Geçmiş olsun savcım, keşke gideceğinizi söyleseydiniz. Eşlik ederdik size." Engin'in söylediği şeyle birlikte onlara doğru bakarken Mesut'un sesini duydum. "Pamir üsteğmen oradaymış neyse ki." dediğinde kaşlarımı çatarak konuştum. "Pamir üsteğmeni tanıyor musunuz?" Mesut ve Engin birbirlerine bakarlarken Engin başını salladı. "Bir hafta olmadı buraya geleli, bizde yeni tanıştık sayılır." Engin'in açıklamasıyla birlikte kaşlarım iyice çatılırken hiçbir şey söylemeden derin bir nefes verdim. Hakkari'ye daha yeni geldiyse üç yıl boyunca neredeydi bu adam? Bize yaşadığını neden söylemişti, acı çekmemize nasıl göz yummuştu. Bu sorular içimin daha da hırsla dolmasına neden oluyordu. Pamir'i karşıma alıp hesap sormak istiyordum ama duyacaklarıma hazır mıydım onu bilmiyordum. Araba lojmandan içeri girdiğinde kaldığım apartmanın önünde durdu. Arabadan inmeden evvel önde oturan Engin ve Mesut'a doğru baktım. "Sabah 8:30'da burada olun." dediğimde ikisi de başını salladı. "Emredersiniz savcım." İyi akşamlar dileklerimi ileterek arabadan indikten sonra binaya girdim. Çantamdan anahtarımı çıkartıp evime ulaşmak için merdivenleri çıkmaya başladığımda benim evimin bulunduğu kattaki merdivenlerin başında bekleyen Pamir'i gördüm. Ne kadar çabuk gelmişti. Merdivenlerden çıkarak onun yanından geçip gideceğim sırada kolumu tutmasıyla birlikte hızlıca ona doğru döndüm. "Bırak kolumu." dediğimde Pamir başını iki yana salladı. "Hayır, bir yabancı gibi yanımdan geçemezsin Devrim. Her şeyi konuşacağız." Kolumu kolundan kurtararak dik dik yüzüne doğru baktım. "Sen benim için yabancısın zaten Pamir." Söylediğim cümleyle Pamir'in dişlerini sıktığını anladım kasılan çenesinden. Ona bakmaya devam ederken Pamir fısıldadı. "Böyle benden nefret eder gibi konuşuyorsun, canımı acıtmak istiyorsun ondan yapıyorsun." Dudaklarımda acı bir gülüş oluşurken tek kaşımı kaldırdım. "Ben senin arkandan 3 yıl boyunca acı çektim, senin acın benimkinin yanında ne ki?" dedim içim acıya acıya. Ben onun canını yakmak bir kenara, gözlerinden ufacık bir üzüntü geçse kahrolurdum. Ama canım çok yanıyordu, onunda canı yansın istiyordum. "Sinirlisin, ondan böyle konuşuyorsun. Ama dinleyince beni anlayacaksın Devrim." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerine son kez bakarak arkamı dönüp evime doğru ilerledim. Kapıyı açarak içeri girdim kapıyı yüzüne kapattım. Hiç beklemeden delikten bakarken Pamir'in yalnızca kapıya baktığını gördüm. Bir süre bekleyip Hakan'ın yaşadığı kapıyı anahtarıyla açıp girerken bakışlarımı delikten çektim. Sırtımı kapıya yaslayarak elimi kalbime götürdüm. Gözyaşları yanaklarıma akarken güldüm. Yaşıyordu, sevdiğim adam buradaydı. Yanı başımdayken ona sarılamamak, doyasıya onunla konuşamamak çok zordu. İçimde hep bir yerlerde Pamir yaşasaydı diye düşünürken şimdi yaşadığını öğrenmiştim. Peki neden içim rahatlamamıştı, neden kalbim olduğundan daha çok acıyordu. Pamir bize bu acıyı nasıl reva görmüştü? Beni dinle anlayacaksın diyordu, nasıl dinleyebilirdim? Ben daha yaşadığım şoku atlatamamıştım ki. Pamir'i gördüğümde halüsinasyon gördüğümü düşünecek kadar delirmiş gibi hissetmiştim. Kolay değildi bu durumu yaşamak. Öldü bildiğin, bedeni parçalandı bir cesedi bile yok denilen adamı karşımda capcanlı görmek tüm beynimi allak bullak etmişti. Benim ilk önce bunu sindirmem gerekiyordu. Sonra onu dinlerdim ve belki de dediği gibi anlardım..
◔◔◔ Arabadan inerek adliyeye girdiğimde benim geldiğimi öğrenen birkaç kişiyle tanışmış ve ayak üstü sohbet etmiştim. Ardından da odama girmiş ve kendime sert bir kahve söylemiştim. Beynim çatlıyordu, daha önce de uykusuz kaldığım geceler olmuştu ve ertesi sabah hiç böyle bir şey olmamıştı. Şimdi beynim sanki yerinden çıkacaktı. Ağrı kesici bile işe yaramamıştı. Sabah ne Pamir ile ne de Hakanla karşılaşmıştım. Yaşadıklarımın gerçekliğini hala daha sorguluyordum. Pamir yaşıyordu. İki kelimelik bir cümleydi ama benim için anlamı dünyaya bedeldi. Ama ben buna sevinemiyordum bile. Koskocaman 3 yıl. Hatta 4'e az kalmıştı. İnsan hiç mi merak etmezdi bizi? Kahvemden yudumlarken çalan telefonumla birlikte ekrana baktım. Sinem'di arayan. Hızlıca telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim canım?" dediğimde Sinem'in sitemli sesini duydum. "Hemen unutulduk sayın savcım." "Unutur muyum hiç?" dedim sıkkınca. Sinem bunu anlayarak cevap verdi. "Karadeniz'de gemilerin mi battı? Ne bu ses tonu?" sorduğu soruyla birlikte derin bir iç çektim. Şimdi söyleyeceğim şey onda bomba etkisi yaratacaktı. "Sinem.." diyerek duraksadığımda Sinem'in meraklı sesini duydum. "Çok ciddi bir şey geliyor. Gönder gelsin." dediğinde hızlıca söyleyeceğim şeyi söyledim. "Pamir yaşıyor." Sinem'den bir cevap beklerken onun tarafından cevap gelmedi bir süre. Tam konuşacakken ciddi bir tonda olan sesini duydum. "Sabah sabah içtin mi kızım sen? Ne Pamir'i?" verdiği tepki yüzümde azıcık da olsa gülümseme oluştururken itiraz ettim. "Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum sesini. Pamir yaşıyor. Hem de tam karşı dairemde." "Devrim, saka yapmıyorsun değil mi şuan? Hakkari'ye gitmek zordu senin için biliyorum. Ama bu kadar etkileneceğini düşünmüyordum." Sinem'in endişeli sesi kulaklarıma dolarken hala inanmasına hak veriyordum. Ben bile gözlerimle görmüşken inanamamıştım olanlara. "Her şeyi anlatacağım sana dedi, bana hak vereceksin dedi. Ben ne yapacağım?" dedim ağlamaklı bir sesle. Ne yapacağımı hala bilmiyordum. Sinem gerçekle yüzleşmiş olmalı ki cevap verdi. "Beynim durdu biliyor musun? Pamir nasıl yaşar, 3 yıl oldu. Açıklamasını çok merak ediyorum gerçekten." Sinirlendiğini sesinden bile anlayabiliyordum. Bende sinirliydim, öfkeliydim ama aynı zamanda özlemle yanıp tutuşuyordum. 3 yıl boyunca beni gözü yaşlı bir biçimde bırakmıştı. Kendimi geçtim ailesi perişan olmuştu arkasından. Hangi açıklama bunu haklı çıkartacaktı? "Dinlemek istiyorum ama kırgınım, üzgünüm." dediğimde Sinem derin bir nefes aldı. "Sana nasıl teselli vereceğimi inan bilmiyorum, gerçekliğini bile sorguluyorum hala." dediğinde sessiz kaldım. Teselli veremezdi, böyle bir konuda nasıl teselli verilirdi ki? Ya da karşıda ki nasıl teselli olabilirdi? "Canım arkadaşım, şuan yanında olmayı o kadar isterdim ki anlatamam." dedi Sinem sevgi dolu bir sesle. Ardından ciddileşerek ekledi. "O Pamir'in suratına da tükürmek isterdim." dediğinde gözümde canlanan sahne ile güldüm. "Bir gün buraya gelirsen yaparsın." Kapının çalınmasıyla birlikte sohbetimiz bölünürken konuştum. "Girin." kapı açılırken telefonun diğer tarafından Sinem'in sesini duydum. "Sonra konuşuruz yine, konuşursanız mutlaka ara beni. Pamir efendiye bak sen ya. Şunları biraz sindirmem lazım." "Tamam ararım." telefonu kulağımdan çekerken içeri giren Cenk komisere doğru baktım. Cenk komiser elinde dosyayla masama doğru gelirken konuştu. "Günaydın savcım, otopsi raporları çıktı." Dosyayı bana doğru uzatırken tekrardan sesini duydum. "Mehmet amcanın ifadesini doğrulattık dün, köydeki kameralara da bakıldı. Ayrıca dün Pamir beyin ifadesini de doğrulatmamızı istemiştiniz. Taksi şoförü ifadeyi doğruladı. Yalnız anlamadığım şey Pamir bey sizi neden takip ediyormuş?" Sorduğu soruyla birlikte kaşlarımı çatarak dosyadan başımı kaldırdım. "Sizi alakadar etmeyen konularla ne kadar çok ilgileniyorsunuz böyle?" dediğimde Cenk komiser başını yere doğru eğdi. "Kusura bakmayın." Gittikçe sinirime dokunmaya başlıyordu artık. Zaten sinirlerim çok yıpranmıştı şimdi bir de onunla uğraşmayı kaldıramazdım. "Aileye haber verilsin, teşhis ettikten sonra defin işlemleri için teslim alsınlar." dediğimde Cenk komiser onayladı. "Emredersiniz savcım." Otopsi raporunda adamın boğularak öldürüldüğü net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Zaten boynundaki izden bunu anlamak zor değildi. Dışarıdan gördüğümüz gibi uzuvlarında hiçbir sıkıntı yoktu. Kanında zehir, uyuşturucu tarzı hiçbir şey bulunmamıştı. "Cesedin bırakıldığı yere yakın kameralara bakılmasını istemiştim." dedim başımı kağıttan kaldırarak. Cenk komiser başını salladı. "Evet, bakıldı savcım. Ancak birden fazla araç geçtiği için." dediğinde sözünü kestim. "Birden fazla dediğiniz sayı kaç?" Çıkışımla birlikte Cenk komiser yutkundu. "10 araçtan fazla." dediğinde cevap verdim. "Oradan geçen tüm araçların HTS'sine bakılacak. Tahsin beyin evinin ve işyerinin oradaki kayıtlara bakılmasını da söylemiştim onlar ne oldu?" (HST= İngilizce kısaltmasıyla HTS, açılımı "Historical Traffic Search" olan, arama trafiği tarihçesi (ya da arama trafiği kayıtları) anlamına gelmektedir. HTS kayıtları, adli olayda bulunan kişilerce, belirli hukuki şartlar dahilinde, hakim veya savcılardan talep edilebilir.) "Onlara da bakıldı savcım, Tahsin bey evden çıktıktan sonra bir taksiye binmiş. Taksinin plakası belli olmuyor." dediğinde derin bir iç çektim. "O zaman eve en yakın taksi durağına gidip Tahsin beyin fotoğrafını gösterin." "Emredersiniz." Cenk komiser beni onaylarken masamın üzerinde duran, buraya gelir gelmez çıkarttığım kağıdı alarak Cenk komisere uzattım. "Tahsin beyin evi ve iş yeri için arama emri. Tüm eşyaları didik didik aransın, kardeşi Kerim beyden telefonu da alınsın." Cenk komiser elimdeki kağıdı alarak onayladı. "Hemen ekipleri gönderiyorum." diyerek odadan çıkmaya yöneleceği sırada durdurdum. "Bana saldıran araçla ilgili bir gelişme var mı?" dediğimde Cenk komiser başını iki yana salladı. "Biz kameraları inceliyoruz ama sizin verdiğiniz plakalı araba kameranın olmadığı bir sokağa giriyor ve bir daha hiçbir kameraya yakalanmıyor." Verdiği cevapla birlikte kaşlarım çatılırken aklıma gelen şeyle konuştum. "Kamera olmayan yere girdiğinde plakayı değiştirmiş olabilirler. Arabanın markasına göre değerlendirin." dediğimde Cenk komiser sıkıntılı bir nefes verdi. "Hakkari'de bulunan birçok araba size saldıran araçla aynı." Bu da samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydi. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes alırken Cenk komiser tekrar konuştu. "Pamir üsteğmen istihbarata bu durumu bildirdiğini söylemişti. Onlardan bilgi almanız daha kolay olur." "Tamam, çıkabilirsin sen." dediğimde aklıma gelen şey ile birlikte tekrardan seslendim. "Emniyete gelip görüntüleri kendim izlemek istiyorum." dedikten sonra ekledim. "İki dakika beni bekle hemen geliyorum." Ne Hakan'ı ne de Pamir'i aramak istemiyordum. Ki zaten Pamir'in numarası yoktu bile bende. Hakan ise bunca zaman gerçekleri bilip benden saklamıştı. Nasıl kahrolduğumu göre göre saklamıştı hem de. Bu saatten sonra onunla aramızda olan arkadaşlık da eskisi gibi olamazdı. Cenk komiser beni onaylarken oturduğum yerden kalkarak odamdan çıktım. Başsavcıma dün başıma gelenler hakkında bir bilgilendirme yapmam gerekiyordu. Pamir ve Cenk komiser yanı başımda beni dinlerken başsavcıma gereken açıklamayı yapamamıştım. Başsavcımın kalem müdürüne yanına girmek istediğimi söyleyerek beklemeye koyuldum. Kalem müdürü beni beklediğini söyleyerek içeri aldığında Muhammed başsavcı eliyle karşısındaki koltukları işaret etti. "Buyurun savcım." Koltuklardan birine otururken konuştum. "Dün yaşanan olayla ilgili sizi bilgilendirmek istedim başsavcım." dediğimde Muhammed başsavcı gözündeki gözlüğü çıkartarak dikkatle bana doğru baktı. "Sizi dinliyorum." "Ankara'da iken bilim insanı Mahmut Süer'in dosyasına ben bakıyordum, bu dosyayı aldığım günün sabahı bir tehdit telefonu aldım dosyayı kapatmam gerektiğine dair. Ancak ben daha da üstüne gittiğimde tehditler devam etti. Sonra da olanlar malumunuz buraya geldim." dediğimde başsavcım kaşlarını çattı. Bense sözlerime devam ettim. "Dün marketten çıkıp arabama bindikten sonra ateş açılmadan evvel kucağıma kağıda sarılmış bir taş düştü. Kağıtta hoş geldin hediyemizi beğenmişsindir umarım diyordu." "Seninle hala işleri bitmemiş belli ki, anlamadığım şey bu vaka intihar olarak sonuçlandı. İstedikleri de buydu." dediğinde omuz silktim. "Bende bilmiyorum savcım" "Çok dikkatli olmamız gerekiyor Devrim savcım, bunun tekrarı olabilir. Yanınızda korumalarınız olmadan hiçbir yere gitmeyin lütfen." dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Emredersiniz. İzninizle ben çıkayım. Emniyete gitmem gerekiyor." "Tabii." başsavcının onayıyla birlikte oturduğum yerden kalkarak odadan çıktım ve koridorun sonuna doğru kendi odama ilerledim. Odanın kapısının önünde beni bekleyen Cenk komisere bakmadan odama girdim. Kabanımı ve çantamı alarak odadan çıkacağım sırada kapının tıklanmasıyla başımı kapıya doğru çevirdiğimde elinde unutmabeni buketiyle dikilen bir görevli görmeyi beklemiyordum. "Devrim Akyol?" diyerek bana seslenen adamla birlikte başımı salladım. "Benim." Adam elindeki buketi bana doğru uzatırken merakla mırıldandım. "Kimden gelmiş?" dediğimde adam elindeki kağıdı bana doğru uzatarak cevap verdi. "Pamir Arslan adında biri göndermiş." "Ben istemiyorum bunu." diyerek adama tekrar uzatacağım sırada adam konuştu. "Maalesef iademiz yok hanımefendi." mecburen bana doğru uzattığı kağıda çiçeği aldığıma dair imza attığımda adam odadan çıktı. Derin bir nefes vererek çiçek buketini masaya koydum. Hangi akla hizmet bana çiçek gönderiyordu ki? Çiçeğin ortasına iliştirilmiş olan not dikkatimi çekerken göz ucuyla kapıda dikilmiş ve bana bakan Cenk komisere baktım ve umursamadan notu elime aldım. Küçük zarfın içerisinden çıkartıp okudum. "Hayallerimdekinden bile güzel bir savcı olmuşsun, savcılığa başladığın ilk gün odana çiçek gönderemedim belki ama şimdi yeni görev yerindeki ilk günlerinde göndermek istedim. Başarılan hep daim olsun, hayatıma girip içimde Devrim yaratan kadın. Bunu yüzüne haykırmak istesem de o zamana kadar şunu bil; seni seviyorum.." Notu okuduğumda gülümsemem gerekirdi. Sevdiğim adamdan, ilk iş günüme dair bir hediyeydi bu. Çok mutlu olmam gerekirdi ama ben olamıyordum. Hatta ne hakla bunu bana yolladığı zihnimin köşesinde dönüp duruyordu. Onca yıl geçmişti, eskisi gibi devam edemezdik. Ben bunu yapamazdım. Hiçbir şey yaşamamışım gibi yapamazdım. O yüzden bu çiçeği bir güzel ona geri verecektim. Çiçeği kucağıma alarak odadan çıktıktan sonra çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Cenk komiser de bana eşlik ederken sesini duydum. "Pamir beyde zevkliymiş gerçekten." dediğinde adımlarım yavaşladı ve olduğum yerde duraksayarak Cenk komisere doğru baktım. "Biz sizinle daha önce tanıştık mı komiser?" sert bakışlarla yüzüne doğru bakarken Cenk komiser afallayarak başını iki yana salladı. "Hayır savcım." dediğinde başımı salladım. "O zaman bu samimiyet nereden geliyor?" dediğimde Cenk komiser başını yere doğru eğdi. "Kusura bakmayın." Kaşlarım çatılı bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. "Bu kaçıncı artık." diyerek adımlarımı atmaya devam ettim. Dört bir yandan etrafım sarılmış gibi hissediyordum artık. Adliyeden çıktığımızda ben beni bekleyen aracıma ilerleyerek bindim. Cenk komiser de kendi arabasına binerken arkalı önlü bir biçimde emniyete doğru ilerledik. Kısa süre sonra emniyete vardığımızda çiçeği arabada bırakarak indim. Onun icabına iş çıkışı bakacaktım. İçeri girdiğimde direkt olarak arkamdan gelen Cenk komisere dönerek konuştum. "Kameralara nereden bakacağım?" dediğimde hızla eliyle ileriyi işaret etti. "Bu taraftan savcım. İşaret ettiği yere ilerleyerek odaya girdiğimde büyük bir ekrana yansıtılmış kamera kayıtlarını gördüm. İçeride birkaç kişinin bakışları bize dönerken konuştum. "Vezirli caddesi 12. sokağın kameralarını görmek istiyorum." dediğimde bilgisayarın başında oturan kişinin bakışları Cenk komisere doğru kaydı. Tam müdahale edeceğim sırada Cenk komiser benden önce davrandı. "Ne bakıyorsun oğlum, savcı hanımın istediği görüntüyü aç hemen." Görüntü ekrana yansıdığında dikkatli bir biçimde ekrana doğru baktım. "Saat 19 civarına getir." dediğimde video ileri sarılarak istediğim saate getirildi. Gözlerimi kısarak ekrana bakarken ilk önce benim arabamın gelişini ardından da Pamir'in bahsettiği taksinin gelişini ve kendisinin taksiden indiğini gördüm. Pamir'in inişinden çok kısa süre sonra siyah arazi tipi bir isuzu benim arabamın yakınlarına yaklaşırken konuştum. "Biraz geriye al ve aracı yakınlaştır." dediğimde araç yakınlaştı. Aracın arabama yaklaştığı sahne daha yakın bir formatta oynatılırken içindeki kişileri görmeye çalıştım ancak yüzleri görünmüyordu. Pes etmeyerek videoya bakarken tekrar konuştum. "Açıyı büyüt." Videonun açısı eski haline dönerken benim marketten çıkışımla eş zamanlı olarak aracın kapısı açıldı ve ben eşyaları yerleştirip şoför koltuğuna geçtiğimde açılan kapıdan arabama taş atıldı. Ardından iki tane sol camdan dışarı sarkarak ateş eden adam ve iki tane de sağ camdan sadece tüfekleri görünen adam çıktı. Ne yazık ki hepsi maskeliydi. Sonra benim arabadan çıkışım, onlara karşılık verişim ve Pamir'in gelişiyle devam ediyordu video. Bize odaklanmayıp arabaya bakarken uzaklaşan arabanın sağ arka kaputundaki şey dikkatimi çekti. "Sağ arka kaputa yaklaştırıp geri al." Video geriye alınıp tekrar oynatılırken dikkatimi çeken şeyin çok küçük bir yazı olduğunu fark ederek konuştum. "Durdur ve iyice yakınlaştır." yazı iyice yakınlaştırılırken Cenk komisere döndüm. "Burada yazan şey bize arabayla ilgili ipucu verir. Bu doğrultuda kameralar tekrar incelensin." "Emredersiniz savcım." diyerek beni onayladı Cenk komiser. Ardından da kameranın önünde oturan polis memurlarına dönerek ekledi. "Savcı hanımı duydunuz, hızlıca kamera kayıtlarını incelemeye başlayın." Polis memurları onu onaylarken bende görüntüleri izlediğimiz odadan çıktım. Aklıma gelen şeyle birlikte benimle birlikte odadan çıkan komisere döndüm. "Ekipler gönderildi mi komiser?" dediğimde başını sallayarak beni onayladı. "Gönderildi savcım, şuan aramaya devam ediyorlar." "Tamam, bulunan eşyaları ne yapmanız gerektiğini söylemiştim." dediğimde Cenk komiser onayladı. Yanından uzaklaşacağım sırada arabamın nereye çekildiğini sormak için tekrardan döndüm Cenk komisere. "Arabam nereye çekildi?" dediğimde Cenk komiser bana doğru döndü. "Sanayiye gönderildi bildiğim kadarıyla." "Adresi?" dediğimde Cenk komiser cebinden telefonunu çıkardı ve birkaç işlemden sonra bana baktığında telefonuma gelen bildirim sesiyle birlikte kabanımın cebinden çıkardım. Cenk komiserin adresi mesaj olarak yolladığını gördüğümde konuştum. "Teşekkürler." Başka bir şey söylemeden emniyetten çıktım. Yiyecekler bagajda kalmıştı, kimsenin aklına da gelmemişti. Yiyeceklerin çoğunluğu bozulmuştu bunu biliyordum ama diğerlerini alabilirdim. O yüzden arabaya binince şoför koltuğunda oturan Engin'e hitaben gideceğimiz yeri söyledim. "Arabam buradaymış, oraya gidebilir miyiz?" diyerek elimdeki telefondan adresi gösterirken Mesut telefonuma baktıktan sonra bana dönerek konuştu. "Yaklaşık bir saat önce Pamir üsteğmen aradı ve eşyaları aldığını söyledi savcım. Gitmemize gerek yok." Mesut'un cümleleriyle birlikte gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Her işin içinde onun ismini duymak zorunda mıydım ben? Ondan uzak durmak istedikçe burnumun dibinde bitiyor, kendini bana hatırlatıyordu. "Eve gidelim o zaman." diyerek hırsla sırtımı koltuğa yasladım. Emrimle birlikte araba emniyetin otoparkından çıkarken camdan dışarıya bakmaya devam ettim. Buraya ilk geldiğimde, havaalanında Pamir keşke burada olsun diye dua ederken o karşıma çıksa ne olacağını hiç düşünmemiştim. Şimdi çıkmıştı karşıma işte ama kabullenemiyordum ki. Bunca yıl yokluğuyla bizi sınamışken şimdi pat diye karşımıza çıkmasını hazmedemiyordum. Kısa süren yolculuğun ardından lojmana ulaştığımızda kapıdaki nöbetçi asker bana bir zarf geldiğini söyleyerek camdan bana uzatmıştı. Merakla kimden geldiğini sorduğumda ise bir kadının bıraktığını söylemişlerdi. Zarfın arkasında yalnızca ismim yazıyordu. Eve gidince açacaktım. Apartmanın önüne geldiğimizde teşekkür ederek arabadan indim ve apartmandan içeri girdim. Elimde çiçeklerle evimin bulunduğu kata çıktığımda kapının önünde duran poşetlerle birlikte adımlarım duraksadı. Yavaş adımlarla kapıya ulaşıp poşetlere baktım dikkatle. Poşetin ucunda iple bağlı olan kağıdı gördüğümde kağıdı elime almadan okudum. "Bozulan her şey yenisiyle değişti, gönül rahatlığı ile hepsini yiyebilirsin. Ha unutmadan bu notun bağlı olduğu poşetin içinde çok sevdiğin bir şey daha var." Merakla poşetin içine bakarken bir zamanlar çok sevdiğim çikolatayı gördüm. Bir zamanlar diyordum çünkü Pamir sürekli bana ondan aldığı için o gittikten sonra yiyememiştim bir daha. Canım yemekte istememişti. Burukça çikolatayı poşete geri koyarken merdivenlerden gelen adım seslerini duyarak buğulanmış gözlerimi merdivene doğru çevirdim. Ahsen'in merdivenlerden indiğini gördüğümde küçük bir tebessüm ettim. Ahsen ise bir bana bir de elimdeki çiçeğe bakarken konuştu. "Çiçeklerin ne kadar güzel öyle. Sevdiğin birinden mi?" dediğinde hafifçe kaşlarım çatılsa da cevap verdim. "Teşekkür ederim, öyle denebilir." "Ne kadar şanslısın, benim nişanlım pek ince düşünceli değildir böyle." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ne diyeceğimi bilemeyerek. Ahsen ise devam etti sözlerine. "Neyse, kulakları çınlamasın şimdi." diyerek güldüğünde bende istemsizce güldüm. Komik birine benziyordu. Belki iyi anlaşırdık. Aramızdaki bakışmayı Ahsen'in telefon zil sesi bölerken Ahsen telefonu açıp kulağına götürdü. "Efendim aşkım?" dedikten sonra kısaca karşı tarafı dinleyerek cevap verdi. "Hemen geliyorum, arkadaşımla karşılaştım apartmanda." dedikten sonra aldığı cevapla birlikte telefonu kapattı. Ardından da bana dönerek konuştu. "Ben gideyim artık ama ondan önce eşyaları eve sokmana yardım edeyim mi?" diyerek poşetleri işaret ettiğinde başımı iki yana salladım. "Teşekkür ederim, sen geç kalma daha fazla." dediğimde Ahsen küçük bir tebessümle veda ederek merdivenlerden aşağı inmeye devam etti. Bende anahtarla kapıyı açıp poşetlerle birlikte içeri girdim. İlk önce elimdeki çiçek buketini mutfaktaki masanın üzerine bıraktıktan sonra kabanımı çıkartarak kabanın cebinde bulunan zarfı çıkardım. Dakikalardır aklımı kurcalıyordu. Zarfın ucunu yırtarak açtıktan sonra içindeki kağıdı çıkardım. Kağıtta basılı olan fotoğrafa baktığımda kaşlarım istemsizce çatıldı. Kalbim kıskançlık duygusuyla sıkıştı. Gözlerim sinirden dolup taşmak için hazırken gördüğüm fotoğraf Pamir tarafından hayal kırıklığına uğramaya devam edeceğimin kanıtıydı.
Bölüm Sonu ‣‣‣ Evet efendim bölümümüzü nasıl buldunuz? ‣‣‣ Pamir ve Devrim'in geçmiş sahnesi bu sefer iki farklı aydan oluşuyordu. Şehit haberinin verilmesini de bu bölüme koymak istedim bütünlük açısından. Bu yüzden bir tık uzun olmuş olabilir. Nasıldı? ‣‣‣Bölümlerce Pamir de Pamir dedikten sonra Pamirimize bu bölümde kavuştuk çok şükür. Nasıldı sahneler? Devrim'in tepkisi olsun, Pamir'in söyledikleri olsun beğendiniz mi? ‣‣‣ Devrim'in yerinde olsanız siz nasıl tepki verirdiniz? ‣‣‣ Bölüm sonunda neler oluyor sizce? Bu fotoğraf Pamirle Devrim'i nasıl etkiler? ‣‣‣ Cinayetle ilgili düşünceleriniz neler? |
0% |