Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Kaybolan Yıllar| 9

@mutlusonsuz222

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim..

🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

9. Bölüm

Devrim Akyol'un anlatımından,

Belirsizlik ve kararsızlık insanı en çok yoran duygulardan ikisiydi. Bir konu hakkında ne yapacağını kestirememe, davranışların arasında gel git olması, şunu şöyle yaptım ama doğru mu yaptım düşüncesi insanı çok yoruyordu. Ki neredeyse 1 haftadır bu duygularla cebelleşen biri olarak o kadar yorulmuştum ki. Bedenen değildi bu yorgunluk... Ruhum, beynim, kalbim her manada yorulmuştu.

Karşımda sevdiğim insan vardı. Aylarca vakit geçirdiğim, derdimi paylaştığım, aşkımı paylaştığım, kollarında huzuru tattığım ve ölümüyle sarsıldığım insan.. Suçsuz olduğunu biliyordum, anlattıklarından sonra kimse onu suçlayamazdı zaten. Suçlamıyordu. Ben de buna dahil olmak üzere abim de başta sert çıkışmıştı Pamir'e. Ama gerçekleri öğrendiğimizde en azından bazı şeyleri kabullenmiştik.

Görevdeyken yaşadığı zorlukları da inkar edemezdim. Sigaraya başlaması, yemek yiyememesi ve kim bilir daha bilmediğimiz hangi etkileri bırakmıştı. Uzaktan uzağa ailesini izlemek, sevdiği kadını izlemek herkesin harcı değildi. Pamir'in buna nasıl dayandığını kavramak güçtü. O bütün bunlara bir gün bize kavuşacağını düşünerek dayanmıştı belki de.

Ben istemez miydim geldiği an kollarının arasına girmeyi, onu öpmeyi, ayrı geçirdiğimiz günlerin acısını çıkartmayı. İsterdim ama yapamıyordum. Buna hazır değildim ki, içimdeki güven duygusu parça pinçikti. Her şeyi boş verip onunla tekrar bir yola girsem, en ufak bir pürüzde bu güven duygusunun eksikliği bizi hırpalardı. O operasyona çıktığı her an aklımın bir köşesinde şehit olur mu düşüncesi değil de yine oyun oynanır mı düşüncesi dolaşıp dururdu.

En azından bir süre bunu kendi içimde halletmem gerekiyordu. Ama Pamir her seferinde karşımda, yanımda, arkamda olduğunu bana hissettirirken; gözleri, sözleri, her hareketi bana olan özlemini haykırırken içimdekileri halledemiyordum ve bu durum sinirlenmeme neden oluyordu. Hırçınlaşıyordum, söylememem gereken şeyler söylüyordum sonra pişman oluyordum ve sakinleşiyordum. Gerçekten çok yorulmuştum artık. Aramızda bir mesafe olması mı yoksa yanı başımda durması mı daha iyiydi bilemiyordum.

Elimdeki kalemi masaya vururken önümdeki dosyada bakışlarımı gezdirmeye devam ettim. Bugün cumartesiydi ancak ben fazladan mesai yaparak bu davayı sonuçlandırmak istiyordum. Tahsin beyin telefonundan çıkan sohbetteki numaranın ait olduğu Hacer hanımın komşularından birkaç bilgi öğrenmiştik. Kadının bir oğlu vardı, daha doğrusu resmiyette böyle bir şey yoktu. Manevi oğlu vardı diyebilirdik. Ancak ne adı ne sanı belliydi. Hacer Hanım bahsederken yalnızda oğlum diye bahseder ve ismini hiç vermezdi demişlerdi. Gerçekten ilginç bir durumdu. Muhtemelen telefonu da o kullanıyordu.

Hacer hanım 1 ay önce vefat etmişti. Ölüm raporunda net bir şekilde kalp krizi olduğu yazıyordu. Komşuları bir gün boyunca Hacer hanıma ulaşamayınca evine gitmişlerdi ve kapıyı açmadığında çilingir yardımıyla kapıyı açıp onu salonun ortasında yatıyor bir şekilde bulmuşlardı. İşin ilginç tarafı yanında kimse olmamasına rağmen hiçbir adli inceleme olmaksızın direkt olarak kalp krizi teşhisi konarak ölüm raporuna işlemeleriydi.

Gerçekten kalp krizi miydi yoksa biri tarafından mı öldürülmüştü bunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyecektik. Ancak mezarın açılmasıyla bunun cevabı öğrenilirdi ama bunu yaptırmak için geçerli bir sebebimizin olması gerekiyordu, bu da şuan için mümkün değildi.

Odamın kapısı çalındığında gerekli komutu vererek içeri giren kişiye baktım. Tuna bey elinde biraz önce istediğim kahveyle içeri girerek kahve fincanını masamın üzerine bıraktı. "Teşekkür ederim." dediğimde küçük bir tebessümle cevap verdi. "Afiyet olsun."

Çıkmak için hamlede bulunacağında aklımdaki soruyu hızlıca sordum. "Hacer Altan adlı şahsın ölümüyle ilgili herhangi bir savcılık tutanağı var mı bakabilir misin?" dedim emir verir bir şekilde. Hiçbir şey yoktu ama emin olmak istiyordum. "Tabi savcım hemen bakıyorum." diyerek odadan çıktı Tuna Bey.

5 dakikalık kısa bir süre sonra tekrar geldiğinde bir umut yüzüne baktım. "Ne yazık ki savcım, ölümüyle ilgili bir tutanak yok. Ancak dikkatimi çeken bir şey oldu." diyerek elindeki kağıdı bana uzattığında merakla kağıdı elime aldım. "Bundan 1 yıl önce adam yaralama suçundan Ufuk Karaman adlı bir adamın lehine şahitlik yapmış."

"Ufuk Karaman, bu isimle bir akrabalık ilişkisi var mı acaba? Hem Hacer hanımın hem Ufuk denilen şahsın soy ağacı bilgilerine bakılsın. Bir yakınlıkları var mı öğrenilsin." dediğimde Tuna Bey beni onayladı. "Emredersiniz savcım."

Tuna bey odadan çıkarken bana getirdiği kağıttaki ifadeye baktım dikkatli bir biçimde. Görgü tanığı olarak gözüküyordu ifadeye göre. Parkta otururken olaya tanık olmuştu ve ifadesini almışlardı. Parka kendi mi gelmişti? Ufuk beyle mi gelmişti? Bunların hepsi cevaplanması gereken sorulardı.

Kahvemden içerek dosyaları incelemeye devam ederken Tuna bey elinde soy ağacı bilgileriyle yanıma gelmiş. Hacer hanım ve Ufuk bey arasında herhangi bir akrabalık ilişkisi bulunamamıştı ama bu tanıdık olup olmadıklarının cevabını vermiyordu. Hacer hanım hakkında bilgi alabileceğimiz herkesi bulmaya çalışıyordum çünkü onu tanıyan birilerinin olması manevi oğlu hakkında da bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktı.

Tuna bey odamdan çıkarken telefonumun çalmasıyla birlikte ekrana doğru baktım. Cenk komiserin aradığını gördüğümde hiç beklemeden telefonu açtım. "Efendim komiser, bir gelişme vardır diye düşünüyorum." dediğimde Cenk komiser cevap verdi. "Var, savcım. Kimlik tespiti istediğiniz şahsın kimliği belli oldu; Ufuk Karaman."

Duyduğum isimle şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken konuştum. "Emin misiniz?" dediğimde Cenk savcı onayladı. "Eminiz savcım, şahsın adına kayıtlı birkaç telefon ve adres var. Telefon incelemelerini başlattım. Adreslere ekip çıkartıyorum izninizle." dediğinde onayladım. "Derhal çıkart, bende geliyorum."

Tesadüfün de böylesiydi gerçekten. Daha biraz önce Ufuk bey ile Hacer hanımın bağlantısını sorgularken şimdi bu adamın bana not getiren adam olduğunu öğreniyordum. Hem Ankara'da hem Hakkari'de bir cinayet işlenmişti ve bu cinayetleri bana not gönderenler yapmıştı. O zaman Hacer hanımla Ufuk Karaman'ın isimlerinin yan yana gelmesi tesadüf değildi. Telefonu kullanan kişi de Ufuk Karamandı %99 ihtimalle. Böylece hem Tahsin Korucu davası hem de bana saldıran kişilerin davası birbiriyle bağlantılıydı. Hatta Ankara'da ilgilendiğim dava da buna ekleniyordu.

Bana not gönderen kişiler terörle bağlantılıysa bu cinayetlerin arkasında da terör örgütü var demekti. Biri füzelerle ilgilenen bir bilim insanıydı, eli kesilmişti. Biri yazılım mühendisiydi ve boğularak öldürülmüştü. İkisinin ölüm şekli de birbirine benziyordu. Eğer tahmin ettiğim gibiyse çok büyük bir şeyler planlıyorlardı.

Odamdan alelacele çıkarken Tuna Beye emniyete gittiğimin haberini vererek beni kapının önünde bekleyen aracıma bindim. Emniyete gideceğimizi söyleyerek gergince sırtımı koltuğa yasladım. Bu iki dava birbiriyle bağlantılıysa konuyu kapatan savcının da başı çok büyük belaya girecekti, ki girmeliydi de. Hiçbir şey belli olmadan şüphelileri salıvermişti.

Karcı holdingin silah kaçakçılığı yaptığı delillerle sabitti, ancak bu delillerde karartıldığından suçsuz görünüyordu ama ben biliyordum ve bizzat bu yüzden tutuklanmaları üzerine iddianamelerini yazmaya başlamıştım. Eğer terörle bağlantıları varsa Pamir'in bahsettiği kadınla da işbirliği yapıyor olabilirlerdi. Bütün bunların cevabını adamın ifadesinden sonra saatlerce çalışarak bulabilirdik ancak.

Bu Ufuk denen adam bir teröristse ve silah kaçaklığı ile ilgileniyorsa Pamir'in onu görme ihtimali de çok yüksekti. Adam getirildiğinde hem onu hem de Salih isimli askerinde gelip teyit etmesi gerekiyordu.

Emniyete geldiğimde direkt olarak cinayet büroya girerek Cenk komiserin odasına ilerlemeye başladım. Odaya girdiğim anda Cenk komiser oturduğu yerden ayağa kalkarken konuştum. "Bana bugüne kadar bulduğumuz tüm delilleri, sonuçları kısacası ne bulduysak getir komiser. Hem Tahsin Korucu davası, hem bana saldıran kişilerle ilgili olan dosya ile ilgili." Cenk komiser odadan çıkacağı zaman onu engelleyerek tekrar konuştum. "Ekipler çıktı mı? Ne durumdayız?"

"Ekipler yarım saat önce çıkış yaptılar savcım. Adreslerden birisi Hakkari'nin sınırına yakın bir bölgede. Diğeri ise daha yakın varmış olmaları lazım." dediğinde merakla konuştum. "Bu sınıra yakın olan kısım Tahsin beyin cesedinin bulunduğu yere yakın mı?"

Cenk komiser masasının üzerindeki kağıda uzanıp adrese doğru baktı. Başını kağıttan kaldırıp bana doğru bakarken başını salladı. "Aralarında yaklaşık 20 dakikalık bir mesafe var." dediğinde zaferle gülümsedim. Cinayetin o adreste işlenmesi olasıydı.

"4540 merkez, 4540 merkez şahıs ikinci adreste bulundu. Yanında 2 kişi daha var ve teslim olmak yerine bize ateş ederek karşılık veriyorlar." telsizden gelen ses odada yankılanırken Cenk komiser telsizi açmadan konuştum. "Bu adam çok işimize yarayacak, sağ bir şekilde istiyorum." dediğimde Cenk komiser telsizi açarak anons etti. "Adamı sağ bir şekilde getirin, savcının emridir."

"Anlaşıldı komiserim." telsiz kapanırken Cenk komiserin yerine oturarak bacak bacak üzerine attım. Cenk komiser istediğim dosyaları getirmek için odadan çıkarken keyifle sırıttım. Bu adam karşılık veriyorsa gerçekten bir suçu vardı.

Yakalandıktan sonra bulunan ikinci adreste büyük bir inceleme yapılması gerekiyordu. Cinayet orada işlenmiş olabilirdi. Orada işlendiyse mutlaka bir delil elde edilirdi. Bu da bizi katile götürürdü ve oradan da neden böyle bir şey yaptıklarını çözerdik. Böyle anlatınca kısa sürüyor gibiydi ama eminim bu günlerimizi alacaktı.

Kapı tıklandığında komutumu verdim ve gelen kişiye baktım. Cenk komiser elindeki dosyaları alıp masanın üzerine bırakırken konuştum. "Bugün bir planın var mıydı komiser?" dediğimde Cenk komiserin bakışları şaşkınca bana doğru döndü. Bense dosyaları işaret ederek konuştum. "Bu dosyaların didik didik incelenmesi gerek de ondan söylüyorum. Eğer bir planın varsa iptal ediyorsun."

"Emredersiniz savcım." Cenk komiser derin bir iç çekerken beni onayladı. Bense karşımdaki koltuğu işaret ederek konuştum. "Ayakta kalma, otur." Yüzündeki ifadeden hiç memnun olmadığını anlayabiliyordum ancak yapacak bir şey yoktu. Bugün fazla mesai yapacaktık. Artık ilerleme kaydetmemiz gerekiyordu.

Masanın üzerindeki telefona uzanarak artık ezberlediğim tuşa basarak kulağıma götürdüm ve konuştum. "Cenk komiserin odasına iki çay getirin." Telefonu kapattıktan sonra komisere bakarak konuştum. "Sormadım ne istediğini ama gün uzun olacak komiser, iyi gelir."

"Siz nasıl uygun gördüyseniz." diyerek beni onayladığında masanın üzerindeki bana saldıranların delillerinin olduğu dosyayı açtım. Direkt olarak karşıma Ufuk denen adamın yüzü çıkarken onu dosyadan çıkarttım. "Şimdi bu adam bana notları getiren kişi, muhtemelen saldırıda da bizzat bulunuyordu." dedikten sonra ekledim. "Bugün, Tahsin Korucu davasını incelerken Hacer hanımın bir davada şahitlik yaptığını öğrendik ve şahitlik ettiği kişi Ufuk Karaman."

Sözlerimi bitirip Cenk komisere bakarken kaşları şaşkınlıkla aralandı. "Size saldıran kişilerle Tahsin Korucu davası bağlantılı mı demek istiyorsunuz?" dediğinde başımı salladım. "Her ihtimali düşünmek zorundayız komiser. Hacer hanımla Ufuk denilen şahsın bir tanıdıklığı var mı o buraya getirildiğinde anlayacağız."

"Anladığım kadarıyla siz tanıdık olduğunu düşünüyorsunuz, hatta manevi oğlu o. Telefonu kullanan kişi de o. Böylece Tahsin Korucu cinayetiyle bağlantılı yani Tahsin beyi tehdit eden kişi de Ufuk Karaman." dediğinde başımı salladım. Artık bir şeyleri çözmeye başlamıştı. "Aynen öyle düşünüyorum."

"İki davada da ortak isim Ufuk Karaman. O konuşursa birçok şey çözülür." dediğinde büyükçe yutkundum. "Polis memurlarına karşı çıkması konuşmayacağı anlamına geliyor ancak o sorgu odasına girince bülbül gibi şakıyabilir de. Belli olmaz."

Cenk komiser oturduğu yerden kalkarak biraz kenarda duran beyaz yazı tahtasını ortaya doğru çekti. Ardından Ufuk Karaman denilen adamın resmini tahtanın en tepesine yapıştırarak sağ alt çaprazına Tahsin beyin resmini, sol alt çaprazına Hacer hanımın resmini yapıştırdı.

"Keşke işler bu kadar kolay olsa komiser." diyerek oturduğum yerden kalktım. "Mahmut Süer dosyası da bunlarla bağlantılı. Buraya gelmeden önce o dosyaya bakıyordum ve dosyayı kapatmam için aynı burada aldığım notlar gibi notlar almaya başladım. Dosyayı kapatmadığım içinde buradayım." dediğimde Cenk komiser afalladı. "Bilim insanının öldürülmesiyle ilgili olan dava mı savcım?"

Başımı sallayarak onayladım. "Aynen o dosya." dediğimde Cenk komiser kaşlarını çatarak konuştu. "Şüphelilerin delil yetersizliği yüzünden salındığını okumuştum gazetede. Hatta tutuklu yönetim kurulu başkanı açıklama yapmıştı." diyerek bana baktı. Cevap vereceğim sırada Cenk komiser yaşadığı aydınlanma ile konuştu. "Ama aslında suçlular, dosyaya atanan yeni savcı istediklerini yaptı onların."

"Olayın iç yüzünü bilmeyenler için onlar suçsuz, ancak elimde onlarla ilgili gerçekten ağır deliller vardı. Zaten bundan korktukları için beni buraya gönderdiler. Tek sorun dosyanın faili meçhule düşürülmüş olması. Dosyaya bakan savcıdan dosyayı istesek göndermez ve dosya tekrar açılmaz." dedim sıkıntılı bir sesle.

Dosyanın açılmaması için ellerinden geleni yaparlardı buna emindim. Ama bir şekilde bağlantısının ortaya çıkartılması gerekiyordu.

"4540 merkez şahıslar sağ bir şekilde ele geçirildi, emniyete dönüyoruz." Telsizden geçilen anonsla birlikte Cenk komiser cevap verdi. "Beklemedeyiz."

Kapı çalındığında komutumla birlikte görevli çaylarımızı getirerek masanın üzerine bıraktı. Büyükçe bir yudum içerek karşımdaki tahtaya bakarken Cenk komiser konuştu. "Savcım, bu üç dava birbiriyle bağlantılıysa ve çok büyük bir yapılanma demektir. Ya bir seri katille karşı karşıyayız ki şirketler de bu işin içindeyse bu işin arkasında daha büyük bir şey var."

"Bu kadar sistemli çalışan bir yapılanmanın arkasında elbette ki bir şeyler var. Bunu ortaya çıkartmak da bizim görevimiz komiser. Bugünden itibaren tek işimiz bu dava. Daha fazla insan öldürülmeden bunu yapan kişileri bulmamız lazım." dediğimde komiser beni onayladı.

Çayımdan bir yudum daha içerken konuştum. "Salih Koru isimli askere haber verilsin, adamı teşhis etmek için buraya gelsin. Benim emrim olduğunu söylerseniz bir sorun olmaz." dediğimde Cenk komiser oturduğu yerden kalktı.

Dışarı çıktığında bende cebimdeki telefonu çıkartarak Pamir'in numarasını buldum rehberimden. Numarası aynıydı, değişmemişti. Dün gece dönmüştü Ankara'dan, camdan dışarıya bakarken geldiğini görmüştüm. Numaranın üzerine tıklayarak kulağıma götürürken birkaç kere çaldırarak açılmasını bekledim. Ancak açılmayınca kulağımdan indirerek masanın üzerine bıraktım.

Çayımdan bir yudum içerek masanın üzerindeki dosyalara döneceğim sırada telefonun zil sesi yankılandı odada. Pamir'in aradığını gördüğümde beklemeden telefonu açıp kulağıma götürdüm.

Ben daha konuşamadan Pamir'in sesini duydum. "Devrim, iyi misin?" Panik olmuş bir sesle söylediği cümle ile kaşlarım çatıldı. "İyiyim, neden öyle söyledin?" dediğimde Pamir cevap verdi. "Aramanı görünce çok şaşırdım, bir şey olduğunu sandım. İyiymişsin çok şükür." dediğinde sessiz kaldım. Şaşırmakta haklıydı bu zamana kadar hiç aramamıştım.

"Aslında senden bir şey isteyecektim." diyerek konuya girdiğimde Pamir hızlıca cevap verdi. "Elbette, ne istersen."

"Emniyete gelebilir misin? Davayla ilgili sana danışmak istediğim bir şey var." dediğimde Pamir'in cevabını duydum. "Gelirim, hatta şimdi komutanımla konuşup yola çıkarım. Uygun mudur sayın savcım?" dediğinde onun beni görmemesinin verdiği rahatlıkla yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Bu hitabı bana ilk günlerimizi hatırlatmıştı.

"Uygundur üsteğmenim, bekliyorum." dediğimde Pamir cevap verdi. "Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatarak masaya bıraktıktan sonra sırtımı koltuğun arkasına doğru yasladım. Çayımı bitirdikten sonra odadan çıkacağım sırada kapının tıklanması ve komutumla birlikte Cenk komiserin içeri girmesi bir oldu.

"Salih beye haber verildi savcım, yarım saat içinde burada olur." dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Güzel, ekipler ne kadar sürede burada olurlar?" dediğimde Cenk komiser cevap verdi. "40 dakikaya kadar burada olurlar savcım."

Zamanın geçmesi için masada oturup gözden kaçırıp kaçırmadığım şeyleri sorgulamaya başladım. Birinci olarak Hacer hanım ile Ufuk Karaman'ın ilişkisi sorgulanmalıydı. Eğer telefonu kullanan Ufuksa ki muhtemelen oydu nasıl bir videodan bahsediyordu. İkincisi Tahsin beyi öldüren kişi Ufuk Karaman mıydı yoksa o sadece bir maşa mıydı? Üçüncüsü ise bütün bunların arkasında yatan şey neydi? Bunların cevaplarının alınması gerekiyordu.

Dosyaya dalmışken kapının önünden gelen seslerle birlikte kaşlarım çatıldı. Net bir şekilde duymak için oturduğum yerden ayağa kalkarken Cenk komiserin sesini duydum. "Savcım şuan çalışıyor Pamir bey, giremezsiniz."

"Arkadaşım sen ne laftan anlamaz şeysin, gireceğim." ikisi birbiriyle zıtlaşırken hiç beklemeden kapıyı açtım ve konuştum. "Ne oluyor burada?"

İkisinin de bakışları bana dönerken Cenk komiser cevap verdi. "Savcım sizin müsait olmadığınızı söyledim ancak Pamir bey baya ısrarcı çıktı." dediğinde Pamir gözlerini devirdi. "Savcım kendisi çağırdı zaten beni." dediğinde Cenk komiser afalladı. "Baştan söylesene şunu, gireceğim de gireceğim diyorsun."

"Tamam, kesin." dedim ikisine de bakarak. Ardından ekledim. "Pamir üsteğmeni ben çağırdım, komiser. Sen işine dönebilirsin, adam getirildiğinde haber verirsin." dedim Cenk komisere bakarak. Söylediğim şeyle birlikte Cenk komiser beni onayladı. "Nasıl isterseniz savcım."

Cenk komiser yanımızdan uzaklaşırken elimle odayı doğru işaret ettim Pamir'e bakarak. Pamir içeri girerken ilk önce bakışları Cenk komiserin hazırladığı tahtaya doğru kaydı. Bense konuşarak dikkatini kendime doğru çekmeye çalıştım. "Geldiğin için teşekkür ederim, şöyle oturabilirsin."

Pamir masanın hemen önündeki sandalyeye otururken bende karşısına oturdum. Pamir bakışlarını bana doğru çevirerek cevap verdi. "Sen ne zaman istersen, gelirim."

Söylediği cümleyle sessiz kalarak gözlerine bakarken genzimi temizleyerek bakışlarımı kaçırdım. Ardından da ellerimi masanın üzerinde birleştirerek konuştum. "Neden çağırdığımı merak ediyorsun muhtemelen. Şöyle ki bugün bana not getiren kişinin kimliği tespit edildi. Ankara'dan adamların silah kaçakçılığı ile uğraştıklarını bildiğim için aklıma sen geldin. Belki Nadya'nın yanında görmüşsündür diye düşündüm."

Pamir dikkatle beni dinledikten sonra konuştu. "Elimden ne geliyorsa yaparım." dediğinde küçük bir tebessüm ederek konuştum. "Adam gelene kadar sana bir şeyler ikram edelim. Şekerli bir kahve mi yoksa çay mı?" dedim gözlerine bakarak. Pamir ufak bir tebessüm etti benim gibi. "Hatırlıyorsun." dedi kahveyi şekerli içtiğini kastederek.

Asla unutmazdım ki, onunla ilgili her şey zihnimin bir köşesindeydi. Nasıl unuturdum?

"Sende benimle içeceksen kahve içerim." dediğinde başımı salladım. Sabah buraya gelmeden kahvemi içememiştim. O yüzden içerdim. Masanın üzerindeki telefona uzanarak gerekli tuşa bastım ve açılan telefona konuştum. "Cenk komiserin odasına bir şekerli bir de orta şekerli iki kahve getirin."

Telefonu kapattıktan sonra aklımdaki soruyu soracakken telefonumun çalmaya başlamasıyla birlikte bakışlarımı masanın üzerindeki telefona çevirdim. Pamir'in bakışları da aynı anda telefona kayarken hiç beklemeden telefonu açtım.

"Efendim Sinemcim?" dediğimde Sinem'in neşeli sesini duydum. "Bil bakalım ben şuan neredeyim?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Arkadan bir sürü ses geliyordu, kalabalık bir yerdeydi belli ki. "AVM'de falan mısın? Çok ses var." dediğimde Sinem'in kıkırtısını duydum. "Hakkari havaalanındayım."

"Ne?" şaşkınlıkla sesimin yükselmesini engelleyemedim. Pamir ne oldu manasında bana bakarken tekrar konuştum. "Nasıl havaalanındayım, buraya mı geldin?" dediğimde Sinem gülmeye devam etti. "Tabii ki de geldim, seni yalnız bırakamazdım."

Yüzümdeki gülümseme büyürken konuştum. "Ya sen bir tanesin. Canım arkadaşım." dedikten sonra aklıma gelen şeyle birlikte yüzümdeki gülümseme soldu. Buradan ayrılamazdım ki ben, Sinem'e de taksiye bin git diyemezdim. Lojmana girmesi sıkıntı olabilirdi.

"Ee beni almaya gelmeyecek misin?" Sinem'in sesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrılırken konuştum. "Ben emniyetteyim şimdi, sorguya gireceğim." dedim mahcupça. Sinem'in şaşkın sesi kulaklarıma doldu. "Delisin kızım sen harbiden. Kim hafta sonu çalışmak ister ki?"

Ben alamıyordum ama abim alabilirdi. Onu arardım şimdi. O yüzden hızlıca konuştum. "Canım arkadaşım, şimdi ben birini gönderiyorum tamam mı? Sana haber vereceğim. Gerçekten kusura bakma." dediğimde Sinem güldü. "Çok kusura baktım, geri dönüyorum."

Söylediği şeye gülerek telefonu kapattım ve hızlıca abimin numarasını tuşladım. Kulağıma götürerek açılmasını beklerken Pamir'in sesini duydum. "Sinem buraya mı gelmiş?" dediğinde başımı salladım. "Evet, bana sürpriz yapmış." dediğimde Pamir başını iki yana sallayarak güldü. "Deliliği hiç değişmemiş desene."

Abim telefonu açmazken arka arkaya birkaç kez daha aradım. Ancak açan yoktu. Ne yapacağımı düşünürken Pamir'in sesini duydum tekrardan. "Hakan'a söyleyelim, o alsın Sinem'i. Hem lojmana girmesi de kolay olur." dediğinde dudaklarımı büzdüm. "Tatil gününde onu rahatsız etmek istemiyorum. Mahcup hissediyorum kendimi."

"Saçmalama, acil bir işin olmasa böyle bir şey istemezsin zaten." dediğinde kararsızca baktım Pamir'e. Pamir ise cebinden telefonu çıkartarak Hakan'ı aradı ve kulağına götürdü telefonu.

Telefonun açılmasını beklerken kapının çalınmasıyla gerekli komutu verdim. Biraz önce istediğimiz kahveler geldiğinde görevli kahvelerimizi masanın üzerine bırakarak odadan çıktı. O sırada Pamir'in sesini duydum. "Nasılsın kardeşim?... Bende iyiyim, Devrim'in yanındayım şimdi."

Hakan ne dediyse Pamir'in yüzünde gülümseme oluştu ardından da konuştu. "Senden bir şey isteyecektik. Sinem gelmiş Ankara'dan, onu havaalanından alıp Devrim'in evine götürebilir misin?" dediğinde bir süre karşı tarafı dinledi. Ardından da onayladı. "Evet evet fotoğrafını görmüştün. Tamamdır."

Elimle işaret ederek telefonu hoparlöre almasını istediğimde Pamir söylediğimi yaparak telefonu hoparlöre aldı. Bense hiç beklemeden konuştum. "Hakan tatil zamanı seni de yoruyorum, kusura bakma lütfen." dediğimde Hakan cevap verdi. "Ne kusuru, hemen alıp geliyorum. Yalnız bu kız beni tanıyor mu?"

"Tanıyor yani fotoğrafını görmüştü. Ben ona haber vereceğim zaten." dediğimde Hakan onayladı. "Tamamdır, çıktım ben evden. Yarım saate varırım." dediğinde cevap verdim. "Süpersin, teşekkür ederim. Görüşürüz."

Hakan telefonu kapattığında ilk önce Sinem'i arayarak Hakan'ın geleceğini ona söyledim. Ardından da abimi bir kez daha aradım ancak açmayınca Sinem'in geleceğini söyleyen bir mesaj attım. Umarım ki evdeydi, yoksa kız kapıda kalırdı.

Her şey hallolduğunda rahatça nefes vererek sırtımı koltuğa yasladım ve elimle kahveyi işaret ettim. "Kahvelerimiz soğumadan içelim." dediğimde Pamir beni onayladı ve kahve fincanını eline aldı. Bende kahvemden bir yudum alarak Pamir'e doğru baktım.

Onun bakışları da üzerimdeyken büyükçe yutkunarak konuştum. "Ankara'dan erken dönmüşsün." dediğimde Pamir başını salladı usul usul. "Evet, görev beklemez biliyorsun." dediğinde iç çektim. Ardından da konuştum. "Halide teyzemler çok mutlu olmuşlardır seni görünce."

Pamir'i gördüklerindeki tepkilerini düşünmek yüzümde buruk bir tebessüm oluşmasına neden oldu. Çok acı çekmişlerdi ve mutlu olmayı çok hak ediyorlardı. Evlat acısı çok başkaydı, yüreklerindeki yangın sönmüştü eminim ki.

"Çok sevindiler, babamın gurur dolu sözleri, annemin şefkati, kardeşimin gözlerimin içine bakışı her şeyi çok özlemişim. Onlarla olmak iyi geldi bana, yılların acısını çıkartamadık belki ama içlerindeki acı biraz da olsun dindi. Bunu hissettim." Pamir içli içli anlatırken dikkatle onu dinlemeye ve bir yandan da gözlerine bakmaya devam ettim.

Kim istemezdi ki ailesiyle birlikte olmayı. Bende annemin yanımda olmasını çok isterdim mesela. Yanımda olsun, bu kafa karışıklığımda bana destek versin, akıl versin isterdim. Beni en iyi o anlardı bir asker eşi olarak.

"Herkes çok acı çekti, yavaş yavaş yaralarınızı saracaksınız buna inanıyorum." dediğimde Pamir başını yere doğru eğdi. "Umarım öyle olur."

Aramızda uzun bir sessizlik olurken aslında Pamirle sakince sohbet etmeyi ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Onunla sohbet etmek, karşılıklı bir şeyler içmek güzeldi. Tıpkı eski günlerdeki gibi birlikte aktivite yapmayı özlemiştim. Ama nasıl olacaktı, öyle hiçbir şey olmamış gibi birden nasıl başlanırdı ki?

"Burçe çok kızdı, senin gibi düşünüyor.. Epey de kırgın." diyerek aramızdaki sessizliği bölen Pamir ile birlikte dudaklarımı bir süre birbirine bastırarak sessiz kaldım. Sonra da aklımdaki cümleleri kelimelere döktüm. "Abisiyle daha çok vakit geçirmek isterdi, elbette sende bunu isteyerek yapmadın ama bir anda hayatı tepetaklak olduğu için böyle düşünmesi normal." dediğimde Pamir başını salladı. "Biliyorum, kırılmıyorum zaten.. Beni sevdiğini ve özlediğini gözlerinden, hareketlerinden anlayabiliyorum. Sadece sözleriyle canımı yakmaya çalışıyor."

Gözlerime bakarak söylediği cümleleri Burçe'ye mi söylüyordu yoksa bana mı anlamak güçtü. Ancak içimden bir ses bana söylediğini söylüyordu.

Birbirimize bakmaya devam ederken kapının çalınmasıyla birlikte bakışlarımı ondan çekerek gerekli komutu verdim. İçeri Cenk komiser girdiğinde ilk önce Pamir'e ardından bana bakarak konuştu. "Şüpheli getirildi sayın savcım, sorgu odasında."

"Tamamdır geliyorum. Salih bey geldi mi?" diyerek oturduğum yerden kalkarken Cenk komiser cevap verdi. "Geldi savcım, bizi bekliyor." dediğinde onaylayarak masanın üzerinden dosyayı aldım. Ardından da Pamir'e bakarak konuştum. "Sende bizimle gel, adamı tanıyorsan söylersin."

"Savcım, Pamir beyin alakası ne bu olayla çözemedim." diyen Cenk komiser ile birlikte bakışlarımı aniden ona doğru çevirdim. Bugün gerçekten beni anladığını ve hareketlerine devam etmeyeceğini düşünmüştüm ama sorduğu soru bunun tam tersini söylüyordu. "Ne zamandan beri emirlerim sorgulanıyor? Sorgu odasında beni bekle sen." dedikten sonra aklıma gelen şey ile ekledim. "Bu Ufuk Karaman'ın ele geçirildiği depo için arama izni çıkartıldı. Olay yeri inceleme araştırsın. Bir şeyler çıkacak oradan."

"Emredersiniz savcım." Cenk komiser dediğimi yaparak odadan çıkarken derin bir nefes alarak verdim. Sakinliğimi korumam gerekiyordu.

"Bu adam ne ayak? O gece de bir ilgilenmeler, sorgulamalar acayip asabımı bozmaya başladı. " Pamir'in sorgularcasına konuşmasıyla birlikte sinirlendiğini net bir şekilde anlamıştım. "Meraklı bir tip." dediğimde Pamir gözlerini devirdi. "Yemişim onu merakını." diyerek ayağa kalktıktan sonra ekledi. "Ayrıca bir savcıyla nasıl konuşulması gerektiğini bile bilmiyor."

Bakışlarım Pamir'e dönerken mırıldandım. "Nasıl konuşması gerekiyormuş, sen biliyorsun galiba." dediğimde Pamir başını omzuna doğru eğdi. "En azından hesap sormamam gerektiğini net bir şekilde öğrendim sayenizde sayın savcım." dediğinde gülümsememi engellemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Çıkalım hadi."

Birlikte odadan çıktıktan sonra sorgu odasına doğru ilerledik. Odaya geldiğimizde kapının önündeki Salih ve Cenk komiser ile birlikte odaya girdim. Sorgu odasının net bir şekilde görüldüğü diğer odaya geçtiğimizde Cenk komisere başımla işaret verdim. Beni anlayarak adamın yanına girerken adamı oturduğu yerden kaldırıp yüzünü siyah cama doğru çevirmesini sağladı. O bizi göremezken biz onu net bir şekilde görüyorduk.

"Adam buydu savcım, zarfı bu adam getirdi." Salih beyin adamı teşhis etmesiyle birlikte başımı salladım. "Eminsiniz değil mi?" dediğimde Salih bey başını salladı. "Eminim savcım."

"İşbirliğiniz için teşekkürler sizi de buraya kadar yorduk, Salih beye eşlik edelim çıkışa kadar." diyerek kapının önündeki polis memuruna işaret verdim. Salih bey odadan çıkarken bakışlarım Pamir'e doğru döndü. "Tanıdık geldi mi?" dediğimde Pamir dikkatle adama bakmaya devam etti.

Bir süre sessizce adamı incelerken başını salladı. "Kobra bu." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Kobra mı?" Pamir adamdan bakışlarını çekerek bana doğru çevirdi. "Teröristler kendi isimlerini kullanmazlar Devrim, bu adamın takma ismi de Kobra idi."

"Yani Nadya'nın yanında gördün bu adamı." dediğimde Pamir hafifçe kaşlarını çattı. "Nadya'nın yanında da gördüm, örgütle birlikteyken de gördüm. Genelde ayak işlerini yapar." dediğinde başımı salladım. "Teşekkür ederim Pamir.. Gerçekten bu bilgiler çok işimize yarayacak."

Minnettar bir biçimde Pamir'e bakarken Pamir küçük bir tebessüm etti. "Yardımcı olabildiysem ne mutlu." dediğinde başımı salladım. "Oldun.. Seni buraya kadar yordum ancak gidebilirsin artık."

"O zaman kolay gelsin sayın savcım." dediğinde başımı aşağı eğip kaldırdım. "Size de kolay gelsin üsteğmenim."

Pamir odadan çıkarken derin bir nefes alarak sorgu odasına girdim. Buradaki ilk sorgum olacaktı, umarım güzel geçerdi. İçeri girdiğim zaman Cenk komiser adamı yerine oturttu. Bakışlarım adamın omzundaki kan lekesine kayarken bakışlarım Cenk komisere kaydı. Benim bakışımı anlayarak yanıma doğru geldikten sonra konuştu.

"Çatışma esnasında kurşun sıyırmış savcım." dediğinde cevap verdim. "Ufacık bir şey, öldürmez ya." Bir teröriste acıyacak değildim, polislerimiz ne gerekiyorsa onu yapmıştı. İyi de yapmışlardı.

Adamın karşısına doğru geçerek elimdeki dosyayı masaya bıraktım ve karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. Cenk komiser yanımıza otururken bakışlarımı karşımdaki adama diktim. Yanında bir avukatı yoktu.

"Hacer Hanım ile nereden tanışıyorsunuz?" diyerek söze başladığımda Ufuk denen adam bana doğru baktı. Ses çıkartmayıp yüzüme doğru pişkin pişkin bakarken Cenk komiser konuştu. "Savcım sana bir soru sordu." dediğinde Ufuk cevap verdi. "Avukatım gelmeden cevap vermeyeceğim."

"Avukatına haber verildi mi?" dedim Cenk komisere bakarak. Cenk komiser başını salladı. "Verildi savcım, 10 dakikaya kadar orada olurum demişti." dediğinde kolumdaki saate baktım. Burada olmak üzereydi zannımca. Avukatı olmadan konuşmama hakkı vardı, buna anlayış göstermek zorundaydık.

Tırnaklarımı masaya vurarak adama dik dik bakarken o da bakışlarını benden bir saniye bile çekmedi. Bakışları gerçekten çok rahatsız ediciydi. Dakikalar geçerken kapının tıklanmasıyla birlikte içeri bir polis memuru girdi. "Savcım şüphelinin avukatı geldi." dediğinde başımı salladım. "Alın içeri."

Emrimle birlikte içeri giren uzun sakallı, esmer, takım elbiseli adamla göz göze geldik. Adam masaya yaklaştıktan sonra elini bana doğru uzatarak konuştu. "Avukat Güney Uncu." Bana uzattığını elini es geçerek konuştum. "Bizde sizi bekliyorduk avukat bey, geldiğinize göre sorguya geçelim."

Güney bey yaptığım harekete bozularak müvekkilinin yanına otururken genzimi temizledim. "Sorumuza tekrar dönelim Ufuk Bey." dediğimde Ufuk bey başını iki yana salladı. "Tanımıyorum."

Verdiği cevapla birlikte tek kaşım havalanırken dosyada bulunan resmi çıkartarak adama doğru uzattım. "Bir de böyle düşünün." Ufuk bey resmi eline alarak kısaca baktıktan sonra başını iki yana salladı. "Tanımıyorum."

"Biz öyle düşünmüyoruz ama, manevi annenizi nasıl tanımazsınız?" dediğimde Ufuk bey büyükçe yutkundu. Bu hareketi bize yalan söylediğini kanıtlarken ortamdaki sessizliği bozmak adına konuştum. "Bu sessizliğinizden tanıdığınızı çıkartıyorum."

"Müvekkilimin sessiz kalma hakkı var, böyle sonuçlar çıkartamazsınız." diye itiraz eden avukat ile birlikte yavaş yavaş başımı salladım. "Buna sessiz kalsın bakalım, elimizde daha çok soru var." dedikten sonra resmi tekrardan dosyaya koydum.

Ardından da elimi masanın üzerinde birleştirerek ekledim. "Tahsin Korucu peki?" dediğimde yine başını iki yana salladı Ufuk. "Tanımıyorum." Verdiği cevapla birlikte gülecek gibi olduğumda dosyanın içinden konuşmaların bulunduğu kağıdı çıkarttım ve kağıdı Cenk komisere uzattım okuması için.

"Eğer denileni yapmazsan elimdeki görüntüleri herkese yayarım, insan içine çıkamazsın. Anladın mı beni?"

 

"Allah kahretsin, yapacağım tamam. Ne istiyorsanız yapacağım. Yeter ki yayınlamayın görüntüleri."

"Güzel, yola geliyorsun. Sana bildirilen saatte ve tarihte verilen adrese geleceksin. Telefonunu da imha et, kimse bulamasın. Nereye gideceğini kimseye söyleme. Geri döneceğini söyle. Biri bir şey çakarsa işin biter."

 

"Tamam."

Cenk komiser cümleleri okurken dikkatle adamın yüzüne baktım. Cümlelerle birlikte gözleri şaşkınlıktan açılırken istediğimi almanın gururuyla adamın yüzünü incelemeye devam ettim. Bulamayacağımızı düşünmüştü çünkü telefonu yok ettiğinden emindi ancak büyük yanılmıştı.

"Hangi videodan bahsediyordunuz burada?" dediğimde Ufuk'un bakışları avukatına döndü. Avukatı kaşlarını kaldırarak ona işaret verirken Ufuk denen adam tekrardan bakışlarını bana çevirerek konuştu. "Be- ben bilmiyorum." dediğinde derin bir nefes alarak verdim. Yüz ifadesini görmesem, kekelemese belki buna inanabilirdim.

"Peki, bildiğiniz konulara gelelim öyleyse. Bana getirdiğiniz notları kim gönderiyordu?" dediğimde Ufuk bey başını iki yana salladı. "Ne notundan bahsediyorsunuz anlamıyorum ben." dediğinde avukatı onu onaylar biçimde konuştu. "Savcı hanım, elinizde kanıt olmadan müvekkilimi nasıl sorguya alıyorsunuz?"

Alayla karşımdaki adama bakarken konuştum. "Elimizde kanıt olmadığını nereden biliyorsunuz avukat bey?" dediğimde avukatın kaşları hafiften çatıldı. Bende önümdeki dosyadan Ufuk beyin net bir şekilde görüldüğü kamera görüntüsünü çıkarttım ve önlerine sert bir biçimde bıraktım. "Buradaki kişinin de siz olmadığını söylemezsiniz diye umuyorum."

İkisinin bakışları da resme kaydığında Ufuk'un mırıltı şeklinde çıkan sesini duydum. "Bu nasıl olur?" dediğinde alayla konuştum. "Bilmem, bunu siz söyleyeceksiniz." dediğimde Ufuk Karaman tepkisiz bir biçimde yüzüme baktı. Ondan bir cevap beklerken avukatının sesini duydum. "Buradaki kişinin müvekkilim olduğuna nasıl emin olabilirsiniz?"

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz avukat bey? Fotoğraf net bir şekilde açık. Müvekkilinizin yüzündeki yara dahil, elindeki alyansa kadar her şey belli. Bir avukat olarak savcılıkta işlerin nasıl yürüdüğünü, hatanın asla olmayacağını bilmeniz gerekmiyor mu?" dedim sinirlerime hakim olamayarak. Resmen dalga geçiyordu benimle. Kimlik tespiti yapmak çok kolay işti.

Bu fotoğrafı beklemedikleri çok açıktı. Büyük bir hata yapmışlardı, kamera kaydı olduğunu hiç düşünmemişlerdi. Düşünmeseler bile arkalarında görgü tanığı bırakmışlardı. Kim bilir belki ilerleyen zamanlarda o tanıktan da kurtulacaklardı ancak biz işlerine çomak sokmuştuk.

"Şimdi o notların arkasında kim var, tekrar soruyorum. Artık bir itirazınız kalmamıştır." dediğimde ikisi de birbirlerine baktılar. Bende tekrardan konuştum. "Buna da bir cevabınız yok anlaşıldı. O zaman şöyle söyleyeyim belki tanıdık gelir. Mahmut Süer, Tahsin Korucu. Örgütün sıradaki ismi kim Kobra?"

Pamir'in söylediği ismi söylerken karşımdaki adama bakmaya devam ettim. Hitabımla birlikte kaşları havalanırken köşeye sıkıştıklarını net bir şekilde anlamıştım ancak bizimde bazı şeyleri öğrenmemiz gerekiyordu.

"Müvekkilim sessiz kalma hakkını kullanacak savcım." dediğinde hırsla cevap verdim. "İstediği kadar sessiz kalsın, ancak onun hakkında hangi bilgilere sahip olduğumuzu da unutmasın. Susarak örgütten olduğunu ve cinayetle ilgisi olduğunu kabul ediyor. Ki buraya getirilirken çıkarttığı zorluk suçlu olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor avukat, er ya da geç suçu ispatlanacak." dedim oturduğum yerden kalkarken.

Bakışlarımı Cenk komisere çevirerek konuştum. "Beyefendiyi nezarethaneye alalım. Biraz da orada sessizliğini korusun bakalım. Belki aklına bildiği bir şeyler gelir."

Ne avukat ne Ufuk Karaman hiçbir cevap vermezken Cenk komiser de benimle birlikte kalktı. Kapıdaki polis memuru şüpheliyi kollarından tutarak dışarı çıkartırken biz de birlikte odadan dışarı çıktık. Cenk komiserin odasına doğru ilerlerken konuştum. "Adamın üzerinden telefon falan çıktı mı?" dediğimde başını salladı Cenk komiser. "Evet savcım, çıktı." verdiği cevapla birlikte tekrar konuştum. "Güzel, direkt incelemeye gönderilsin."

"Emredersiniz."

Cenk komiser yanımdan ayrılırken odaya girerek eşyalarımı toplamaya başladım. Bugün biraz daha çalışmak ve bir şeyler bulmak istiyordum ancak misafirim gelmişti ve onu yalnız bırakamazdım. Odadan çıkmadan önce kapının tıklanması ile gerekli komutu verdiğimde Cenk komiser odadan girdi. Benim toplandığımı görerek şaşırırken konuştum.

"Ben çıkıyorum, Ufuk Karaman'ın terörle olan bağlantısı doğrulandı komiser. Terörle mücadeleye de haber verilsin. Biz bir delil bulamasakta sırf bu yüzden bile tutuklanacak. Ancak bizimde delil bulmamız şart. Adamın alındığı yerdeki incelemeler bittiğinde mutlaka bana haber verin. Anlaşıldı mı?" dediğimde Cenk komiser beni onayladı. "Nasıl isterseniz savcım."

Başka bir şey söylemeden odadan çıktıktan sonra emniyetten çıkarak arabamın nerede olduğuna bakındım. Her zaman kapının önünde duran arabam bugün yoktu. Bakışlarım etrafta dolanırken arabasına yaslanmış, sigarasını içen Pamir'i gördüm. Ben gittiğini düşünürken o hala bekliyordu. Beni görmesiyle birlikte elindeki sigarayı söndürürken adımlarını bana doğru atmaya başladı.

Bense hiç beklemeden konuştum. "Sen gitmemiş miydin?" dediğimde Pamir başını iki yana salladı. "Gidemedim, belki sana yardımım dokunur diye düşündüm. Böyle kırk yılda bir yardım istedin benden." Pamir'in cümleleriyle birlikte onun böyle düşünceli olduğunu bir kez daha kendime hatırlattım. Her zaman böyleydi, böyle olmaya da devam ediyordu.

"Benim işim bitti, yani aslında bütün gece burada kalmayı planlıyordum ama şimdi işler değişti." dediğimde Pamir hafifçe kaşlarını çattı. "Cumartesi günü gece mesaisi?" dediğinde başımı salladım olumlu manada. "İşler beklemiyor maalesef."

Pamir başını iki yana sallayarak den iflah olmazsın bakışları atarken ben etrafıma bakınmaya devam ettim. Ardından da konuştum. "Mesut ve Engin nerede?" dediğimde Pamir gayet rahat bir şekilde cevap verdi. "Gönderdim." Duyduğum cevapla birlikte aniden bakışlarım ona dönerken kaşlarım çatıldı. "Ne yaptın?" dedim sertçe.

Buna hakkı olmadığını, nasıl böyle bir şey yaptığını sert bir şekilde soracakken Pamir benden önce davrandı ve tüm sorularıma cevap olacak nitelikte konuştu. "Bugün cumartesi Devrim, adamların dinlenmeye ihtiyacı var. Herkes senin gibi işkolik değil." dediğinde kaşlarım daha da çatıldı. "Ben işkoliğim öyle mi?"

"Değil misin?" Gözlerini kırpıştırarak bana bakan adamla birlikte hırsla konuştum. "Neden böyle işkolik oldum bir düşün istersen." dediğimde Pamir duraksadı. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım ve ekledim. "Tamam, haklısın insanların tatil günlerini çalmış olabilirim ama bu da bekleyemezdi. Olayların neye dayandığını sende gördün."

"Gördüm, görmez olaydım. Gitmişsin en tehlikeli olayın içine atlamışsın.." dediğinde gözlerimi devirdim. "Aynen, cinayet işlenirken zaten bana sordular. Devrim savcı bu davayı almazsa olmaz dediler." dedikten sonra ekledim. "Sinirlenmeyeyim siniflenmeyeyim diyorum, beni sinirlendirmeyi başarıyorsun Pamir."

Sinirle nefesimi verirken Pamir kıkırtı şeklinde güldü. Ters bir biçimde ona bakarken Pamir konuştu. "Bu halini o kadar özlemişim ki Devrim, sırf biraz daha görebilmek için her şeyi yaparım." dediğinde sessizleştim.

Pamir yüzündeki gülümsemeyi silmeden önce konuştu. "Enginle Mesut buralarda olmadığına göre benimle dönmen gerekiyor eve." dediğinde itiraz ettim. "Ben bir taksiyle giderim." dediğimde bu sefer Pamir kaşlarını çattı. "Saçmalama Devrim, aynı yere gidiyoruz. Ne taksisi. Ayrıca güvenli değil, şuan daha da tehlikedesin. İzin vermem buna asla."

Bunu söylememin tek sebebi eğer tabura gidecekse benim için yolunu değiştirmemesiydi. Ancak eve gidiyorsa itiraz etmezdim.

Pamir anahtarla arabanın kapısını açtıktan sonra işaret etti. "Buyurun sayın savcım." dediğinde arabaya ilerleyerek şoför koltuğunun yanındaki koltuğun bulunduğu kapıyı açtım. Pamirle aynı anda arabaya bildiğimizde emniyet kemerlerimizi taktık. Pamir arabayı çalıştırıp emniyetten çıkarken radyonun düğmesine basarak açtı. "Çıkan şarkı ikimize olsun."

Dudaklarımda ufak bir kıvrılma meydana geldiğinde başımı cama doğru çevirdim. Birlikte yaptığımız araba yolculuklarında radyoyu açıp çıkan şarkıları birbirimize ithaf ederdik. Bunu hatırlaması, ister istemez hoşuma gitmişti.

"Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler
Şimdi bana seninle bir ömür vadetseler
Şimdi bana yeniden ister misin deseler
Tek bir söz bile söylemeye hakkım yok.."

"Şimdi artık kelimeler yetersiz anlamı yok
Yitirmişiz anlılarla beraber faydası yok
Gel bunları bırakalım artık bir tarafa
Gerçeği görmeliyiz dostum başka çaresi yok.."

Sezen Aksu'nun Kaybolan Yıllar adlı şarkısının nakaratı arabada yankılanırken derin bir iç çektim. Ne kadar bizi anlatan bir şarkıydı. Sözlerin büyüsüne kapılmış öylece dizlerimde duran ellerime bakarken Pamir'in kısıkça söylediği cümleyi duydum. "Benim şansıma da böyle bir şarkı gelirdi zaten."

"Çok manidar oldu bu." dedim ona karşılık vererek. Pamir göz ucuyla bana doğru bakıp tekrardan yola döndüğünde bir şey söylemedi. Şarkı birkaç dakika daha sürerek biterken radyoda başka şarkılar çıkmaya başladı. Ancak ikimizde ayrı ayrı düşüncelere daldığımızdan çıkan şarkıları pek umursamamıştık.

Her ne olursa olsun bugün, Pamirle geçirdiğim anlar, bağırmadan, kırmadan dökmeden konuşmak, öyle havadan sudan konuşmak iyi gelmişti. Ne yalan söyleyeyim özlemiştim. Birlikte vakit geçirmek iyi gelmişti. Belki de artık onu kendimden uzaklaştırmak yerine bana yaklaşmasına izin vermeliydim. Böylece ne o kırılırdı ne ben acı çekerdim. Elbette ki bu aramızda bir şeyler olacak demek değildi ama tek taraflı da olsa savaşmak, bağırmak çağırmak çok yoruyordu beni. Zamana bırakmak her zamankinden daha iyi olacaktı..

 

◔◔◔

Yazarın Anlatımından,

Sinem, ayak ucunu usul usul yere vururken kollarını göğsünde bağladı. Devrimle konuştuktan sonra Hakan'ı beklemeye başlamıştı ancak ne gelen vardı ne giden. Merakla etrafına bakınırken derin bir nefes verdi. Telefonundan tekrar saate bakarak beklemeye devam ederken o sırada Hakan havaalanının içinde kızı aramakla meşguldü.

İçinden kızın neden dışarı çıkıp onu dışarıda beklemediğini sorgularken çalan telefonunu cebinden çıkartarak ekrana baktı. Pamir'in aradığını görerek telefonu açıp kulağına götürdü. "Efendim kardeşim?"

"Naptın, aldın mı Sinem'i?" direkt lafa giren Pamir ile birlikte sert bir nefes verdi Hakan. "Arıyorum, hanımefendi dışarı çıkmaya tenezzül etmemiş sanırım." dedikten sonra ekledi. "Sen telefon numarasını atsana şu kızın, arayayım bir. Neredeymiş öğreneyim." diyerek etrafına bakınmaya devam etti.

Arkasına bakmadan geri geri giderek etrafına bakınırken birden çarptığı bedenle birlikte sarsılarak arkasını döndü. O sırada Sinem'de ona çarpan bedenin hızıyla birlikte dengesini kaybederken bağırdı. "Yavaş be, insan önüne bakar hayvan!"

İkisi de birbirine bakarken tanıdıklık hissiyle birlikte kaşları çatıldı. Hakan ona ne olduğunu soran Pamir'e hitaben konuştu. "Kapat kardeşim, buldum." telefonu kulağından indirirken Sinem'e hitaben konuştu. "Hayvan mı? Yolun ortasında dikilen sensin."

"Yolun ortasında dikiliyorum diye çarpman mı gerekiyordu, özür dileyeceğin yerde üste çıkıyorsun bir de." dedi sinirle soluyarak. Hakan yüzünü buruşturarak başını başka tarafa çevirdi ve sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı. "Havaalanının ortasında beklemek yerine dışarı çıksaydın, böyle sorunla olmazdı hanımefendi."

Sinem, adamın sözleriyle birlikte şaşırarak konuştu. "Devrim, yarım saate geleceğini söylediği için üşümeyeyim dedim." dedikten sonra kaşlarını iyice çattı. "Hem arayarak söyleyebilirdin geldiğini, ne diye içeri girip arıyorsun."

"Dilde pabuç gibiymiş, maşallah." Hakan kısık sesle söylese de Sinem net bir şekilde söyleneni duymuştu ve karşında ukalaca konuşan adama sinir olmadan edememişti. "Sen ne biçim konuşuyorsun be. Bende seni nazik, beyefendi biri sanmıştım. Fotoğrafta göründüğün gibi değilmişsin."

"Hiç merak etme sende öyle değilsin." dedi Hakan göz devirerek. Ardından derin bir nefes vererek ekledi. "Hadi, gidelim." dedikten sonra Sinem'in sırt çantasına uzandığında Sinem geri çekildi. "Bırak, ben taşırım. Şimdi bir de bunun lafını edersin." diyerek önden ilerlemeye başladığında Hakan mırıldandı. "Sabır yarabbim, sabır."

Çıkışa doğru arkalı önlü bir şekilde ilerlerken Sinem arabanın nerede olduğunu bilmeyerek Hakan'a doğru döndü usulca. Hakan eliyle arabayı işaret ettiğinde Sinem hiç beklemeden arabaya doğru ilerledi. Hakan uzaktan kumanda ile arabayı açtıktan sonra Sinem sırt çantasını çıkartarak arka kapıyı açtı ve çantasını bıraktı. Ardından da Şoför koltuğunun yanındaki yerini aldı.

Hakan dikkatle kızın her hareketini izledikten sonra şoför koltuğuna geçtikten sonra arabayı çalıştırmadan bekledi. Sinem neden gitmediklerini anlamayarak Hakan'a bakarken Hakan konuştu. "Kemerini takmayı düşünüyor musun?" Sinem adamın üslubuyla göz devirerek kemerini takarken Hakan arabayı çalıştırdı ve yolda ilerlemeye başladılar.

Yolda sessizce ilerlerken Sinem dikkatle etrafını incelemeye başladı. İlk defa geldiği bu şehri sadece haberlerden ve Devrim'in anlattığı kadarıyla biliyordu. Belki tayinimi buraya isterim diye düşündü. Hem Devrim'in yanında olmak için hem de yeni bir şehrin verdiği heyecanı tatmak için.

Hakan ise göz ucuyla, esmer, kıvırcık kısa saçlı kıza kaçamak bakışlar atmakla meşguldü. Pek iyi bir tanışma olmamıştı onlarınki ancak Hakan, Pamir'in anlattığı kadarıyla Sinem'i biliyordu zaten. En azından fotoğraflarını görmüş ve birkaç sohbette adı geçmişti.

Lojmana ulaştıklarında Hakan içeri girerek Devrim'in oturduğu binanın önüne doğru ilerledi. Arabayı binanın önüne park ettikten sonra emniyet kemerini çözdü. Sinem'de ona uyarak kemerini çözerek arabadan indi. Çantasını almak için arka kapıyı açacağı sırada Hakan'ın ondan önce davranarak çantayı aldığını gördü.

Bir şey demeden sessiz kalırken Hakan konuştu. "Devrim bu binada oturuyor, kinci katta." diyerek binanın kapısını anahtarıyla açarken Sinem başını salladı. "Biliyorum, sizin de onun karşısındaki dairede oturduğunuzu biliyorum. Güzel plan." dediğinde Hakan kaşlarını çatarak kıza doğru baktı. "Plan Pamir'in planıydı, onun nasıl biri olduğunu biliyorsundur, bana laf çarpma şimdi."

"Niye üstüne alındın ki?" dedi Sinem yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle. Ardından da Hakan'ın açtığı kapıdan içeri girerek merdivenlerden çıkmaya başladı. Hakan kızın arkasından bir kez daha sabır dilerken peşinden ilerledi.

İkinci kata çıktıklarında Sinem, Devrim'in kaldığı daireye doğru ilerledi. Aklındaki soru ile birlikte arkasına döndüğünde Hakan'ın tam dibinde bittiğini görerek usulca geri çekildi. Hakan ise tek omzuna astığı sırt çantasını çıkartarak kıza doğru uzattı. Sinem çantayı alırken mırıldandı. "Teşekkürler."

"Rica ederim." diyerek arkasını dönüp kendi evine ilerleyen Hakan ile birlikte Sinem kaşlarını çattı ve yüksek sesle konuştu. "Pek iyi bir tanışma olmadı, ben Sinem. Sağ ol sorduğun için, yolculuğum iyi geçti."

Hakan, Sinem'in sözleriyle birlikte olduğu yerde duraksayarak samimi olmayan bir şekilde gülümsedi ve Sinem'e doğru döndü. "Yolculuğun iyi geçtiğine sevindim Sinem." dedikten sonra tekrardan önüne döndü.

Sinem hırsla dişlerini sıkarak Hakan'a bakarken arkasındaki kapının aniden açılmasıyla birlikte Bora'nın sesi yankılandı apartmanda. "oo kimleri görüyorum. Hakime hanım hoş geldiniz." Bora'nın sesiyle birlikte Hakan'da onlara doğru dönerken Sinem cevap verdi. "Hoş buldum üsteğmenim."

Bora, Sinem'e tebessümle bakarken bakışları karşı dairenin kapısında dikilen Hakan'a kaydı. "Teşekkür ederiz Hakan, hakime hanımı sen getirmişsin. Yorduk seni de." dediğinde Hakan başını iki yana salladı sorun yok manasında. "Sorun yok, hadi görüşürüz sonra." Hakan başka bir şey söylemeden eve girip kapıyı kapattı.

Sinem kapanan kapıya bakarken Bora'ya dönerek fısıldadı. "Ne kaba bir adam bu böyle, gerçekten sinir oldum." diye söylenirken Bora güldü. "Aslında iyi biridir, siz ilk kez tanıştınız değil mi?" dediğinde Sinem başını salladı. "Pek iyiliğini göremedik ama neyse, zaten bir daha nerede görüşeceğiz?"

Sinem içeri girerken Bora arkalarından kapıyı kapattı. Ardından Sinem'e doğru dönerek konuştu. "Aç mısın? Sana bir şeyler hazırlayayım." dediğinde Sinem başını iki yana salladı. "Sağ ol Bora abi, aç değilim ama bir kahve içerim." dediğinde Bora onayladı. "Sen salona geç, kahven de hemen geliyor."

Bora mutfağa doğru ilerlerken Sinem'de salona doğru ilerledi. Aklında hala mavi gözlü, sarışın adam varken derin bir iç çekti. Devrim'in anlattığı gibi yardımsever birini beklerken böyle hazırcevap biriyle karşılaşmak Sinem'i şaşırtmıştı. Kendini sakinleştirerek koltuğa otururken iki günlük tatilini o adamı düşünerek geçirmek istemiyordu..

 

◔◔◔

Devrim Akyol'un anlatımından,

Eve geldiğimde Sinem ve abimi derin bir sohbetin içerisinde bulmuştum. Uzun uzun sarılmalarımızın, hasret gidermemizin ardından akşam yemeğimizi yemiş ve kahvelerimizi alarak salondaki kanepeye karşılıklı olarak oturmuştuk. Abim bizi yalnız bırakmak için dışarı çıkacağını söylemişti.

Kahvemden bir yudum içerek karşımda oturan Sinem'e baktım. Buraya gelmesi o kadar iyi olmuştu ki. Benimde biriyle konuşmaya, dertleşmeye ihtiyacım vardı. Evet abim yanımdaydı ama o olaya abim kontenjanından bakıyordu, beni düşünüyordu. Bana akıl verecek birine ihtiyacım vardı.

"Pamir, aynı Pamir yani. Hala sana olan sevgisi değişmemiş diyorsun." dedi Sinem meraklı bakışlarla. Başımı salladım onaylamak için. "Aynı Sinem, bana güzelim derken ki ses tonuna kadar, cümlelerinde gizlediği şefkate, aşka kadar aynı. Rol yapıyor olamaz." dedim gözlerim dolarken. Sinem elini dizime yaslayarak konuştu. "Elbette rol yapamaz, o çok iyi yetiştirilmiş bir asker ama sana olan sevgisini ben biliyorum. Hem yaşadığınız aşk, sevgi unutulur mu? Sen unutabildin mi?"

Sinem'in sorusuyla birlikte başımı iki yana salladım. "Asla, asla unutamam. Her anımız aklımda." dediğimde Sinem bak gördün mü manasında bana bakarak cevap verdi. "O da unutmaz, başta çok kızdım ona öyle boş bir nedenden seni bıraktı sandım. Ama görevi olduğunu öğrenince kızgınlığım biraz da olsa azaldı. Yine de bu senin çok üzüldüğün gerçeğini değiştirmiyor ancak o da çok acı çekmiş belli anlattıklarından."

"Acı çekmiş biliyorum, bu yüzden canım yanıyor ama ona çıkışmadan edemiyorum. Yaşadığım acıların sorumlusu olarak onu görmek kolay geliyor belki de bana. Acımı ondan çıkartıyorum, sözlerimi esirgeyemiyorum." dedim içli bir şekilde. Bu konuda gerçekten vicdanım sızlıyordu.

"Kimse seni bu yüzden suçlayamaz Devrim, suçlamamalı." dedi Sinem gözlerime bakarken. "Ardı ardına en çok sevdiğin iki insanı kaybettin. Daha birinde tam manasında toparlanamadan diğerinin acısını yaşadın ve anneni kaybetmeden önce yaşadığın süreçte hiç kolay değildi. Şimdi Pamir'in ölmediğini öğrendin. Psikolojin normal değil arkadaşım." Sinem'in söyledikleriyle gözyaşlarımı engelleyemezken onun da benim gibi gözleri doldu.

Yaşadıklarımın en yakın şahitlerinden biriydi o. Benden desteğini hiç esirgememişti. Benimle ağlamış benimle gülmüştü. "Emin ol Pamir'de sana kızmıyordur, hatta seni anlıyordur." dediğinde gözyaşlarım akmaya devam etti. "Ona haksızlık ettiğimi biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor Sinem. Ben nasıl tekrar onunla olurum, o korkuyla nasıl yaşarım bilmiyorum ki."

Sinem akan gözyaşlarını temizleyerek genzini temizledi. "Devrim, bir yardım alsan. Sen daha 3 yıl öncenin travmasını atlatamadın ki. Pamir'i kaybettin, uzun süre yas tuttun, kendine acı çektirdin sonra kendini derslerine verdin, başka bir şeyi umursamadın. Pamir'in kaybını unutmak için gece gündüz ders çalıştın." dedi Sinem. Ardından ekledi. "Sonra annenin tedavi süreci girdi araya, onunla ilgilenmeye adadın kendini, bir yandan da savcılık sınavlarına hazırlandın. Savcı oldun. Üzerine çok büyük yük bindi."

Sinem benim yaşadıklarımı anlatırken başımı yere doğru eğdim. O anlar bende yoktu ki, o kadar yoğum geçiyordu ki günlerim. O kadar kendimi kaptırmıştım ki, yerde mi geziyordum gökte mi geziyordum belli değildi.

Ben sessiz kalırken Sinem devam etti. "Annenin vefatında da belli süre ailenle yas tuttun ama sonra kendini işine verdin. Sürekli yeni dava aldın, kendine boşluk bırakmadın bile. Aynı zamanda aileni bir arada tutmaya çabaladın, abin Şırnak'a gidince bir kez daha yıkıldın ama güçlü durmak için tekrar kendi içine gömüldün." dedikten sonra güldü ama buruk bir gülümsemeydi. "Benden bile kaçtın, kendi içinde halletmeye çalıştın her şeyi. Halledemedin ki, acını içine gömdün sen. Şimdi onlar üst üste bindi. Bütün bunların öfkesini Pamir'den çıkartıyorsun."

Sözlerinin doğruluğu ile hıçkırırken elimle yüzümü kapattım. Ben her şeyi hallettim sanmıştım ama halledememiştim ki. Şimdi bütün bunların patlamasını yaşıyordum. Pamir'e beni dönüştürdüğün kişiye bak demiştim, ben gerçekten eski Devrim olamıyordum. Bunda Pamir'in de annemin de abimin de babamın da kendimin de çok etkisi vardı.

"Canım arkadaşım benim, ağla. İçindekileri at." diyerek kollarını bana dolarken bende sıkıca sarıldım Sinem'e. Bana gerçekleri hatırlatması, yaşadıklarımı kendi gözümden anlatması aslında çok büyük travmalarımın olduğunu ve gerçekten sağlıklı bir psikolojide olmadığımı göstermişti. Haklıydı, benim bir destek almam şarttı, yoksa etrafımı en çokta Pamir'i kırıp dökmeye devam edecektim.

Belki kendi içimdeki şeyleri halletmeye başlarsam ona hak vermem, korkularımdan arınmam daha kolay olacaktı. Buna gerçekten çok ihtiyacım vardı. Sinem gelmese, bana bunları anlatmasa, gözümü açmasa ben daha kendimin farkında olamayacaktım. O yüzden iyi ki diyordum, iyi ki böyle bir arkadaşım vardı. İyi ki onunla tanışmıştım ve iyi ki hayatıma girmişti.

Kollarımı usulca boynundan çekerek gözyaşlarımı temizledim. "Teşekkür ederim, sen olmasan ben buna karar veremezdim." dediğimde Sinem burnunu çekerek gülümsedi. "Teşekkür etme, ben senin dostunum. Sana yardım etmek benim görevim."

Genzimi temizleyerek aklıma gelen soruyu sordum. "Hakanla tanıştınız mı? O gün tanışmak istediğini söylemiştin fotoğrafa bakarken." dediğimde Sinem gözlerini devirdi. "Şom ağızlıyım resmen ben. Ne var da tanışmak istediysem." dediğinde hafifçe kaşlarım çatıldı. "Hadi canım, o kadar mı kötü?"

"Ya ben hayatımda o kadar kaba adam görmedim. İlk defa gördüğün birine nazik davranırsın ama yok nerede?" dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Aslında Hakan naziktir, dedim ya bana çok yardımcı oldu hep." dediğimde Sinem başını iki yana salladı. "Ben o tarafını göremedim vallahi." dedikten sonra ekledi. "Tamam adama birazcık hayvan demiş olabilirim." dediğinde şaşırdım. "Ne?"

Sinem oturduğu yerde toparlanarak kahvesinden bir yudum içtikten sonra konuştu. "Ben havaalanının içinde bekliyordum onu, beyefendi de beni arıyormuş. Arkası dönük bir şekilde ilerlerken bana doğru çarptı bende insan önüne bakar hayvan dedim. Aslında onun Hakan olduğunu görünce bu dediğime pişman oldum ama o da özür dileyeceğine beni azarlayınca bende sinirlendim."

Gülerek Sinem'i dinlerken Sinem kaşlarını çattı. "Ay gülme Devrim, gerçekten sinirim bozuldu. Kötü bir tanışma oldu bari iyi ayrılalım diye kapıda şey yaptım, onu da ağzıma tıktı. Yok bu Hakan anlattığınız gibi değil." dediğinde gülmemi kesip konuştum. "Biraz daha tanıyınca emin ol sinirin geçecek." dediğimde Sinem iki elini kaldırdı. "Ay yok ben almayayım sağ ol."

Sinemle kahvelerimizi içerek sohbetimize devam ettik. Ankara'dan, adliyeden, okuldan ve birçok şeyden daha konuşarak gece yarısına kadar oturduk. Yarın gideceği için üzülsem de bir günlük yan yana gelmemizin bile bize ne kadar iyi geldiğinin farkındaydım..

 

◔◔◔

"Ya Bora abi gülmesene ya, ben ne bileyim böyle olduğunu." Sinem'in gülerek söylediği cümle ile gözlerim aralanırken hemen kanepenin yanında duran telefonumu alarak saate baktım. Dün Sinem ile ikimiz salonda uyumuştuk, abimde benim odamda kalmıştı.

Yattığım yerden doğrulurken abimin sesini duydum. "Koskoca hakim olmuşsun, her denilene inanıyorsun Sinem." Abim gülerek ona cevap verirken salondan çıkarak mutfağa doğru ilerledim sessizce.

Kapının kenarına omzuma yaslayarak abimle Sinem'in hem atışıp hem de kahvaltı hazırlamalarını izlerken yüzümde gülümseme oluştu. Abimin böyle gülmesini görmek güzeldi. Sinem enerjisiyle ikimizin de yüzünü güldürmüştü. Dikkatle onları izlerken Sinem yukarı dolapta duran tavaya uzanmaya çalıştı ancak boyu yetmediği için tavayı alamazken abim arkasından uzanmaya çalıştığı tavayı aldı.

Bakışları birbirlerine dönerken bende hafif çatık kaşlarla onları izliyordum. Sinem aralarındaki sessizliği bozarak mırıldandı. "Teşekkür ederim Bora abi." Abim teşekkür niteliğinde başını eğip kaldırırken genzimi temizledim. "Günaydın.

İkisinin de bakışları bana doğru dönerken abim konuştu. "Günaydın Devrim hanım, şükür uyanabildiniz. Misafire iş yaptırıyorsunuz." dediğinde Sinem benden önce davrandı. "Aşk olsun Bora abi, misafir miyim ben?" çatık kaşlarıyla sorduğu soruyla birlikte abim cevap verdi. "Değilsin tabii, değilsin de olsun."

Sinem onu umursamadan bana doğru döndü. "Günaydın Devo, sana kendi ellerimde kahvaltı hazırlıyorum bak. Özlemişsindir." dediğinde gülümsedim. Tam cevap vereceğim sırada abim konuştu. "Kendi ellerimle derken küçük hanım? Ben neciyim burada."

"Ay sabah sabah bu ne enerji ya? Bir durun bismillah." dedim ikisine de bakarak. Ardından ekledim. "İkinizin de ellerine sağlık. Kurt gibi acıkmıştım." dediğimde Sinem konuştu. "Hadi elini yüzünü yıka gel o zaman, çayları koyuyorum bende."

Mutfaktan çıktıktan sonra elimi yüzümü yıkayarak tekrardan mutfağa döndüm. İçeri girdiğimde Sinem'de abim de masaya çoktan oturmuşlardı. Bana ayrılan yere yani ikisinin tam arasına otururken kahvaltımızı yapmaya başladık. Bugün akşam ikisi de gidiyordu ve içimi ister istemez bir burukluk kaplamıştı.

Kahvaltının ardından evde vakit geçirerek zaman geçirdikten sonra akşam yemeğini dışarıda yemeye karar vermiştik. Oradan doğru da direkt olarak havaalanına geçecektik ve ben ikisini de uğurlayacaktım. Hazırlanarak evden çıktığımızda abim hem Sinem'in hem de kendi çantasını almış kapının önünde bizi bekleyen taksiye gitmişti. Ben kapıyı kilitlerken Sinem'de beni bekliyordu.

Karşımızdaki kapının açılmasıyla birlikte kapıyı kilitlemeye devam ederken Pamir'in sesini duydum. "Sinem, hoş geldin. Dün sizi rahatsız etmek istemedim." dediğinde Sinem cevap verdi. "Hoş buldum."

Kapıyı kilitleyerek onlara doğru döndüğümde ikisinin birbirine baktığını gördüm. Sinem, çok uzun zaman önce görmüştü Pamir'i. Dikkatle yüzüne bakarken konuştu. "Ankara'ya gelmişsin, bana uğramadın aramızda bir hukuk var sanıyordum." dediğinde Pamir dudaklarını birbirine bastırdı. "Sana gelsem ne tepki verirdin bilemedim, bana kızgınsındır diye düşündüm."

Pamir'in yaptığı açıklamayla Sinem bana doğru baktı göz ucuyla. Ardından da tekrardan Pamir'e dönerek cevap verdi. "Kızgınım evet, ama senin bir suçun olmadığını da biliyorum. O yüzden aramıza tekrar hoş geldin Pamir." dediğinde Pamir ufak bir tebessüm etti. "Hoş buldum."

Pamir'in bakışları bana doğru döndüğünde ne diyeceğimi bilemedim. Ancak bir şey demem gerekiyormuş gibi hissediyordum. "Biz yemeğe gidiyoruz, gelmek ister misin?" dediğimde Pamir kolundaki saate bakarak derin bir iç çekti. "Çok isterdim ancak tabura gitmem gerekiyor." dediğinde hafifçe kaşlarım çatıldı ve merakla konuştum. "Önemli bir şey yok umarım."

Dudaklarımı dişleyerek ondan bir cevap beklerken Pamir başını omzuna doğru eğdi. "Her zamanki şeyler işte.." dedikten sonra bir süre sessiz kalarak konuştu. "O zaman ben sizi tutmayayım, görüşürüz sonra."

"Seni tekrar gördüğüme sevindim." dedi Sinem cevap olarak. Birlikte merdivenlerden inerken Pamir'in de arkamızdan geldiğini duyuyordum. Binadan çıktıktan sonra kapının önünde bizi bekleyen taksiye yaklaştığımızda abimin sesini duydum. "Ağaç oldum burada, nerede kaldınız?"

Sorusu binadan çıkan Pamir'i görmesiyle yarım kalırken bize doğru dönerek konuştu. "Siz binin arabaya, üşümeyin. Ben geliyorum şimdi." diyerek Pamir'e doğru ilerlerken arkasından baktım. Dediğini yaparak taksiye binerken camdan onlara doğru bakmaya devam ettim.

Bir şeyler konuşuyorlardı ama ne konuştuklarını anlamak zordu çünkü aramızda epey mesafe vardı. Yine de yüzlerinden ciddi bir şeyler konuştukları belliydi. Bir süre konuştuktan sonra kısaca sarılıp birbirlerinden ayrılırlarken vedalaştıklarını anladım. Pamir arabasına doğru ilerlerken abim taksiye yaklaşarak bindi.

Gideceğimiz adresi taksiciye verdikten sonra kısa bir yolculuğun ardından yemek yiyeceğimiz restorana ulaştık. İçeri girerek akşam yemeklerimizi sohbet eşliğinde yedikten sonra artık veda vakti gelip de çatmıştı.

Havaalanının kapısında hem Sinem'i hem de abimi uğurlarken güçlü durmaya çalışmıştım. Akıllarının bende kalmasını istemiyordum. Vedalaşarak onların gidişini izledikten sonra beni bekleyen taksiye binerek lojmana gideceğimi söyleyerek camdan dışarıyı izlemeye koyuldum.

İlk başta her şey normal ilerlerken lojman yolu değil de başka bir yola girmemizle birlikte kaşlarım çatıldı. Çantamdaki telefonu gizlice çıkartıp Cenk komiserin numarasını tuşlarken konuştum. "Burası lojmana gitmiyor."

Adam dikiz aynasından bana baktığında pis bir şekilde sırıttı. Cenk komiser telefonu açmazken hızlıca listemde Pamir'in numarasını görerek onun isminin üzerine tıklayarak aradım ve adama doğru baktım. "Durdur arabayı ineceğim ben."

"Bu mümkün değil savcı hanım." diyerek arabayı sürmeye devam eden adamla birlikte kapının kilidini açarak arabanın kapısını açtım. Dışarı atlayacağım sırada araba ani bir frenle dururken frenin etkisiyle başımı sertçe kapıya doğru vurdum.

Başımda kesin bir acı, kulaklarımda çınlama hissederken adamın kapıyı açarak şoför koltuğundan indiğini duydum. Kaçmak için hamle yapacağım sırada benden önce davranarak kolumdan tutarak beni araçtan indirirken çınlayan kulaklarımda iğrenç sesini duydum. "Sana ayağını denk al demiştik savcı, şimdi sonuçlarına katlanma zamanı."

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz? Birçok sahne iç içeydi bu bölümde.

‣‣‣ Pamir ve Devrim'in sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Hakan ile Sinem'de tanıştı, sahneyi beğendiniz mi?

‣‣‣ Sinem ile Devrim'in sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Arkadaşlar şuan çoğu kişi Pamir'i haklı görüyor evet haklısınız, Pamir suçsuz. Ancak Devrim'in psikolojisini de birazcık düşünün derim çünkü insan gerçekten böyle bir şeyi kaldıramaz. Devrim'in bunları normal bir psikolojide yapmadığını, kafasının karışık olduğunu anlamanızı isterdim..

‣‣‣ Şimdi davayla ilgili birçok gerçek su yüzüne çıktı bu bölümde, ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

‣‣‣ Bölüm sonu nasıldı? Neler olacak sizce? Tahminlerinizi alayım..

Loading...
0%