Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 1~

@mutsuzcivciv

"Efsun Gökalp Görüşüyle"

 

"Sakın bir hata yapayım deme, 2128! Bu senin ilk görevin ve oldukça zor!"

 

Elimdeki küçük telefondan bağıran amirin sesi kulaklarımı acıttığı için yüzümü buruşturarak telefonu biraz uzakta tuttum.

 

"Biliyorum, amirim! Emrinizdeyim!"

 

"Evi görüyor musun?"

 

Tam 200 metre ötemdeki eve baktım. Oldukça lüks görünüyordu ama bir o kadar da küçüktü. Etrafını çevreleyen sivil giyinmiş adamları gördükçe moralim bozuluyordu! Sizi geberesiceler! Nerede saklıyorsunuz acaba şu içinde ne olduğunu ölümüne merak ettiğim lanet kutuyu?

 

"Görüyorum, amirim!"

 

"Şimdi beni iyi dinle, 2128. Tekrar anlatıyorum." diyerek derin bir iç çekti. "O evde devlete ait bir kutu var, sen o kutuyu almak ve devlete teslim etmek için görevlendirildin. Evde 25 adamdan başka kimse yok, patronları burada değil. Bahsedilen o kutu evdeki çalışma odasının dolabında. Kameralar sadece 5 dakikalığına bizim kontrolümüzde olacak! O 25 adama görünmeden içeriye gireceksin ve o 5 dakikada kutuyu alıp bize getireceksin!"

 

Anam anam anam!

 

Ben o 5 dakikada eve bile giremem! Ah, lanet olsun! Bu görevi hiç kimsenin kabul etmemesinden anlamalıydım. Resmen ölüme gidiyordum! Ne diye kabul etmiştim, kahretsin!

 

5 dakikada 25 adama görünmeden asla içeriye giremezdim, hayır içeriye girdim diyelim, asla o kutuyu bulup da tekrar adamlara görünmeden çıkamazdım!

 

Oy, ben nerelere gidem! Kafamı hangi taşa vuram?

 

"Evet, Efendim!" Diyerek kendimden emin bir şekilde konuştum ki yapamayacağımı anlamasın. Aman, ilk görevimde işimden olmak istemiyordum!

 

"Birazdan görevine başlayacaksın. Fakat ondan önce bu telefonu yok etmelisin. Eğer yakalanırsan ve üzerinde bulurlarsa bize ulaşırlar! Bunu istemiyoruz, bizi tehlikeye atma!"

 

Amirin sesi oldukça gür çıkıyordu. Kesin sabah kahvaltısında çiğ yumurta yemişti. Bende yürek yemiştim!

 

Ağlamaklı yüz ifademle "Efendim, yakalanırsam bana ne olacak?" Diye sordum.

 

"Böyle bir şey olmayacak, 2228!"

 

Alt dudağımı ısırdım. "Amirim, aslında benim numaram 2128."

 

"Sana bunu sordum mu!" Diye bağırınca titreyerek telefonu elimden düşürdüm. Siyah saçlarımı gözlerimin önünden çekerek eğildim ve telefonu aldım. O sırada amir hala bağırıyordu. Ay, sadece bir rakamdı. Neye bağırıyordu bu herif! Harbiden bazen bu amire de kıl oluyordum. Hem zor değil miydi o kadar sayıyı söylemek? Direkt Efsun, desin işte! Ay, anlamıyorlar ki!

 

"Emredersiniz, amirim." Dedim ne dediğini anlamayarak. Bu emredersiniz amirim, lafı da dilime dolanmıştı! Lanet şey!

 

"Şimdi telefonu yok et!"

 

Arkamı döndüm ve elimdeki telefonu çok uzaklara gitmesi için yukarı doğru fırlattım. Tekrar önüme dönmemden saniyeler sonra kafama sert bir şey çarptı.

 

"Ah, kafam!" Diye cırlayarak yerimde zıplamaya başladığımda önüme düşen telefondan amirin sesini duydum.

 

"Sen hala burada mısın?!"

 

Telefonu yerden alarak kulağıma dayadım. Kekeleyerek "Emredersiniz, amirim!" Dedim ve telefonu ayağımın altına aldım. Üzerinde zıplamaya başladığımda bir yandan da söyleniyordum.

 

"Seni gidi küçük, cihaz! Kafamı kırdın! Al bende senin camlarını, tuşlarını kırayım da gör! Al, sana cani telefon!"

 

En sonunda ayağımın altında ezilen telefona bakmak için durdum ve eğildim. Tuşlarının ve ekranının hala sağlam olduğunu gördüğümde gözlerimi kıstım. "Bende hala sağlamım, seni cani!"

 

Telefonu en yakınımdaki çöplerden birine attıktan sonra kapüşonumu çekerek eve doğru yürüdüm.

 

Gerçekten şuan eğlence bir yana dursun ciddi olmam gerekiyordu. Hadi Efsun, bunu yapabilirsin. Sadece birazcık ciddi ol ve bu işi 5 dakikada bitir.

 

Hızlıca evin önünden dolandım ve arkasına geldim. Büyük duvardan atlamam için bir çıkıntı ararken ileride oldukça yüksek bir kütük gördüm. Sırıtarak kütüğe çıktım ve duvarı kolayca tırmandım. Evin bahçesine atladığımda bacağım ağrıdığı için yerimde debelendim. Ben giremeyim diye duvarı yüksek yapmışlardı! Sinsice güldüm. Ama benim ne kadar güçlü biri olduğumu bilmiyorlardı!

 

Sonra evin bahçesine kadar gelebildiğim için küçük bir sevinç dansı yaptım. "Oh, yandan yandan!"

 

Giydiğim dar tayttan dolayı bunu pek başaramadığımda gözlerimi devirerek eve açılan bir kapı aradım. İlerideki küçük pencereyi gördüğümde dişlerimi göstererek sırıttım. "Bekle beni içinde ne olduğunu bilmediğim kutu! Seni kurtarmaya geliyorum."

 

Hızlıca pencereye doğru yürüdüm ve parmak uçlarımda yükselerek içeriye baktım. Ah, hayır! Burası bir tuvaletti! Küçük penceresinden anlamalıydım.

 

Neyse ne yapalım. Başka eve girebileceğim bir yer yoktu. Ön bahçe adam kaynıyordu. Eğer oraya gidersem daha adımımı atamadan kafamı bir pompalıyla patlatırlardı.

 

Ahh, her yerde kanımı görmek istemiyordum.

 

Aptal, zaten göremeden ölürdün, diyen iç sesime başımı sallayarak onay verdim. "He he."

 

İlerideki bahçe merdivenini kullanarak pencereden içeriye girdim. Fakat kalçam ne kadar büyükse bu küçük pencereden çok zor geçmişti.

 

"O son çikolatalı kurabiyeleri yemeyecektin, Efsun!" Diye kendime kızarak klozetin üstünden atladım ve tuvalete vardım. Zamanım azalıyordu!

 

Yavaş ve dikkatli hareketlerle tuvaletten çıktım. Amirin dediğine göre çalışma odası ikinci kattaydı. Yani şu ilerideki merdivenlerden çıkmalıydım. Ortalığı kontrol ederek merdivenleri geçtim. İkinci kata geldiğimde zamanım neredeyse dolmak üzereydi.

 

İlk gördüğüm odaya daldım. Ama burası boş ve oldukça tozlu bir odaydı. Yanındakine de baktım. Fark yoktu. Bu evi ne için kullanıyorlardı acaba? Yani bir ailenin burada kalmadığı belliydi.

 

Hızlıca koridorun sonundaki kapıya doğru ilerledim. Arada sırada arkamı dönüp birinin olup olmadığını kontrol ediyordum.

 

Kapıya ulaştım ve yavaşça açtım. İçeriye baktığımda ilerideki çalışma masasını, üzerindeki gerekli malzemeleri ve duvardaki küçük rafdaki kitapları gördüm. Gülümseyerek içeriye girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Sallana sallana çekmeceleri ve dolapları karıştırmaya başladım. "Buradan sensiz çıkmayacağım, güzel kutu! O yüzden hemen karşıma çıksan iyi olur!"

 

Masanın altına bile baktım fakat kutuyu bulamadım. Lanet olasıca şeyi nereye saklamışlardı böyle!?

 

Kaşlarımı çatarak ellerimi bel boşluğuma yerleştirdim. "İlk görevime bak! Kollarındaki pompalılarla 25 tane sivil adamın arasındayım." Ayrıca 5 dakika geçeli de çok olmuştu! Muhtemelen beni kameradan görmüşlerdi. Hemen buradan çıkmalıydım! Görev falan umrumda değildi! Ölecektim, lan burda!

 

"26."

 

Duyduğum kalın sesle olduğum yerde donakaldım. Başımı yavaşça yanıma çevirdiğimde ilerideki koltukta oturmuş eli çenesinde ve doğruca beni izleyen bir adam gördüm. O.. o hep burada mıydı?

 

"Hassiktir." Diyerek ağzımdan bir küfür kaçırdım. Gerçekten 26. adam tam karşımda duruyordu. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki burada olduğunu görememiştim.

 

"Merhaba," dedim korku dolu ama bir o kadarda eğlenceli çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Ben bir arkadaşa bakıp çıkacaktım da." Kaşlarını inanıyormuş gibi yukarı kaldırdı. "Siz de pek sevimli birine benziyorsunuz, maşallah." Dedim birazdan beni öldürecekmiş gibi bakan kara gözlerine bakarken. "Arkadaşımı tanıyor musunuz?"

 

"Tanıyorum, tanıyorum." Diyerek ayağı kalktığında bir anda dev oldu. Oy anam, babam! Benim niye boyum bu kadar uzun değil? Rabbim onda olup da bende olmayan şey de neydi böyle? Ha, evet. Boy.

 

Gelip tam karşıma geçtiğinde ona hala gülümsemeye çalışıyordum. Umarım beni öldürmezdi. Ve bu adamı gözüm bir yerden ısırıyordu. Bu yakışıklı yüzü unutmam mümkün değildi.

 

Karakolda bu herifin dosyasını görmüştüm! Üç Başlı Yılan, denilen bir çetenin lideriydi. Piyasadaki en tehlikeli varlıklara sahip çetelerden birilerdi. Fakat bana o kadar zor bir görev vermezler, diye düşünerek çok bakmamıştım dosyaya. Ve onlara neden Üç Başlı Yılan denildiğini de anlayabilirdiniz, çünkü üç kişilerdi! Aralarında da bir kız vardı. Öyle hatırlıyordum.

 

Hay, lanet olsun! Benim şansım mı varmış? Neden bu çeteye denk gelmiştim ben? Bunlar öldürürdü ki beni! Artık Efsun diye biri yok. Sizlere ömür. Yakışıklı bir çete lideri tarafından katledildi!

 

Siktir, siktir, siktir!

 

Adama zoraki bir şekilde bakıyor ve aklımda nasıl kaçarım, diye planlar kuruyordum. O ise öylece bakışlarını yüzüme dikmiş sanki bir şeyler anlamaya çalışıyordu.

 

"Ee.." diye gevelemeye başladım. "Beni öldürecek misiniz?"

 

Yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu.

 

"Neden? Ölmeyi hak edecek bir şey mi yaptın?"

 

Yutkunarak bir adım geriledim. Çok yakınımda duruyordu ve bu kadar yakışıklı bir adamın yakınımda durması münasip değildi. Ben müslüman bir polistim bir kere!

 

"Şey.." diye fısıldadım ve bir adım daha geriye gittim. Amacım böyle yavaş hareketlerle kapıya ulaşmaktı. "Aslında ben okula gitmek istememiştim, zorla göndermişlerdi. Sonra da işte ağlamıştım, altıma yapmıştım."

 

Saçmalamalarımla onun aklını karıştırmaya çalışıyordum ama o doğruca gözlerime baktığı için tam olarak odaklanamıyordum. "İstersen bunu odamda konuşalım."

 

Ah, harika! Çete lideri sapık çıktı!

 

"Altıma yaptığım zamanı mı odanda konuşacağız? Ee, teşekkür ederim. Ziyaretin kısası makbuldur, der büyüklerimiz. Ellerinden öperim hepsinin, ne kadar da güzel söylemişler, öyle değil mi?" Diyerek geri geri gittim ve kapıya yaklaştığımda "Hadi bay bay!" Diye seslenerek hızlandım. Fakat daha kapının kolunu bile tutamadan bir anda yanımdaki varlığını hissettim ve elini kapıya yaslayarak kaçmamı engelledi. Ne kadar da hızlıydı böyle! Nefes aldığından şüphe ettim o an.

 

"Kimsin sen böyle?" Diye sorduğunda sesi kısık ve oldukça tehlikeli çıkmıştı. "Kim gönderdi seni?"

 

Ona dönerek dolan gözlerimi gözlerine diktim. Ben artık ölüydüm ki. Bu herif bu bakışlarıyla bile beni öldürebilirdi. Kalp krizi geçirecektim biraz daha öyle bakarsa. Allahım, şimdi ilkokuldaki gibi korkudan altıma yapacağım!

 

"Bana ne yapacaksınız?"

 

Kara gözleri kısıldı. Hala bir tepki vermeden beni izlemesi hoşuma gitmemişti.

 

Buradan kurtulmalıydım!

 

^^

 

Loading...
0%