@mw
|
Ne diye birden kendisine böyle bir soru sormuştu? Æther'in işlerini nereden duymuştu? Biri mi söylemişti?.. Daha fazla sorgularsa soru cevapsız kalacaktı ve bu cevapsız kalmaması gereken bir soruydu. Cevaplandırmak adına ağzını açtı. Zaten bir gün söyleyecekti, değil mi? "Hayır, Æther için hiç çalışmadım," dedi uysal bir ses tonuyla. Xana derin bir iç çekişle başını eğdi. "Kusura bakma. Öyle birden sorguya çekmiş gibi oldum." "Sorun yok. Ne olduğunu anlat yeter." İkisi mutfağa ilerledi. Theo tezgaha oturunca alışkanlığından olmalıdır ki Xana, buzdolabındaki bira şişelerinden birinin kapağını açarak Theo'nun önüne koydu. O sırada da önce Llyod'un ona bahsettiklerinden sonra ise Æther'ın çat kapı girişinden bahsetti. Pamela'yı anlattı, Renate'in söylediklerini tekrarladı. Theo şimdi neden sorduğunu daha iyi anlamıştı. "Pamela'nın mekanik olduğunu nasıl anladın?" diye sordu şişesini yudumlamadan önce. "Gözleri... Operatörünü ya kapatmamıştı ya da unutmuştu. Gözlerinde oluşan o parlaklığı kim olsa görürdü. Alt sınıf bir yerleşim bölgesinde olduğumuz için anlayamayacağımızı düşünmüş sanırım," Xana düşünceli bir şekilde duraksadıktan sonra devam etti. "Ya da kendince bir güç gösterisidir. 'Kurul üyesinin götünü yalıyorum bana dokunamazsınız.' der gibi," Theo taklidine küçük bir tebessüm etti. Komik gelmişti. Theo, Xana Æther hakkında sorular sormaya başlamadan konuyu değiştirmek için hamle yaptı. "Şu kapına bir bakalım. Belki bir şeyler yapabilirim." Ardından boş şişesini tezgahta bırakarak kapıya yöneldi. Theo'nun teknik becerileri iyiydi. Kilidi tamir etme konusunda zaten başka birine güvenemezdi. Kapının kenarına yaslanmış, eğilmiş şekilde genetik kilidi inceleyen Theo'ya bakıyordu. Dışarıdan gelen esintilere karşı kollarını göğüslerinde birleştirmişti. "Sorun ne?" diye sordu Xana merakla, Theo bu soruyu almadan önce kendince gülmüştü. "Senin bu mekanik şifreyi falan kırmamış, genetik şifreli kodun sapasağlam ve güvende." Theo'nun dediklerini Xana'nın kaşlarının çatılmasına sebep oldu. "O zaman nasıl girebilirler?" "Şifreyi kırmayı denemiş, beceremediği her halinden belli tabii, olmayınca da kısa devre yaptırmak için sistemin içini paramparça etmiş. Gücün akış yolu kesilince de kapı açılmış." Xana, Renate'in bu konu hakkındaki böbürlenişini hatırlayınca gülmekten kendisini alıkoyamadı. Keyfi yerine gelmişti, belli. Derin bir nefes vererek ince bir nidayla gülüşünü sonlandırdı. "Yeni nesil diye övünüp durdukları mekaniklerinin hepsi böyleyse..." " 'Daha fazla insansı.' vaadetikleri bu değil mi? Doğal olarak var olma amaçlarını köreltiyorlar. Sırf tepki almasınlar diye." Theo bir yandan konuşuyor bir yandan da kilidi onarmaya çalışıyordu. Kendisini bu kadar işine vermişken kelimeler ağzından zar zor çıkıyordu. "Sen neden uğramıştın?" diye sordu Xana bir müddet sonra. "Ön ödemeni vermeye geldim," bir nevi doğruydu. Ön ödeme mi? Diye düşündü Xana. Daha önce hiç önden ödeme almamıştı. Neden ön ödeme aldığını sorsa da Theo ses etmemişti. Bir süre sonra da kilit ile işi de bitmişti. Teşekkür ve ricalar faslından sonra içeri girildi. Kilidin çalışıyor olması evin içindeki herkesin daha da huzurlu hissetmesini sağlamıştı bile. Xana, Theo ve Llyod için kanepeyi genişçe açıp onlara bir yatak oluşturdu. "Kaldığın için sağ ol," dedi Xana, kendi de odasına çıkmaya hazırlanıyordu. Theo o gitmeden mutfak tezgahının altına koyduğu küçük, yeşil çantayı alıp Xana'ya uzattı. Xana çantayı eline alırken beklediğinden daha ağır olduğunu farketti. "Theo yoksa bu?" Çantayı geri vermeye çalışsa da Theo'nun bir eli hala çantadaydı ve geri ittirmesine izin vermiyordu. "Yorgun olduğunu her halinden anlayabiliyorum. Betin benzin atmış, odaklanamıyorsun, sessizsin, soğuksun..." Theo boşta olan elini Xana'ya yaklaştırdı ve işaret parmağının arkasıyla narince yanağına dokundu. Sonra elini çekti. "Bunu hak ediyorsun," Xana bir şey demeden çantayı bıraktı ve banyoya girdi. Aynaya yaklaşarak kendisine baktı. Gözlerinin alt kısımları morarmaya, ten rengi kül gibi solmaya başlamıştı. Simsiyah, salık uzun saçları birbirine dolanmış, perçemleri alnına yapışmıştı. Theo haklıydı. Berbat bir durumdaydı, çökmüş ve bitik gözüküyordu. Elleriyle lavabodan destek alarak kafasını aynaya dayadı. Gerçekten yorgun hissediyordu. Belki de bu sefer, sorgulamamalıydı. Banyodan çıkıp çantayı eline aldı. Theo'ya başını teşekkür edercesine salladığında, kendisi de karşılık aldı. "Hadi bakalım ufaklık. Erkek erkeğe yatmaya hazır mısın?" Merdivenlerden odasına çıkarken duyduğu son cümle buydu. Perdesini de iyice çekerek yatağının üstüne emekledi ve oturdu. Yatak oldukça geniş ve büyük bir yer yatağıydı. Bulunduğu yer itibariyle bir baza konulamazdı. Bu sıkıntı değildi gerçi, Xana bu şekilde yatağını baya seviyordu. Çantayı önüne koyarak fermuarını açtı. İçinde bulunan iki kan torbasıyla bir süre bakıştı. Nereden ve kimden aldığını merak ediyordu. Kendisi için bir cana kıyılıp kıyılmadığını merak ediyordu. Belki de gerçekten bazen sorgulamaması gerekiyordu. Derin bir iç çekiş eşliğinde torbalardan birini çantadan çıkarıp, çantayı ise yatağın bir ucuna koydu. Torbanın kablolu aparatının takılı olduğunu fark etti. Theo önceden hazırlamıştı. Eliyle hali hazırda salık olan saçlarını sıyırdı ve önüne aldı. Boynunun biraz altında, omuzlarının ortasına doğru ulaşan bir konumda, etrafını çevreleyen krom implantının ortasında bir iğnenin rahatça girebileceği bir incelikteki deliği açığa çıkardı. İmplantın çevresindeki krom vücudunun bir parçası gibi işlenmişti, kusursuzdu. Sanatsal ve bir o kadar da hoş bir görüntüsü olduğu söylenebilirdi. Her ne kadar kendisi bu görüntüden mahrum olsa da... Bu implant noral bağlantılar için tasarlansa da Xana buradan beslenmeyi seviyordu. Zorunda değildi ama içinde oluşturduğu o hissiyata bayılıyordu. Torbanın kablolu aparatının ucundaki iğneyi yavaşça implantına taktı. Eskiden bunun için yardım alırdı, Theo ederdi. Şimdi ise kendi kendine halledebiliyordu. Kablolu aparatın ucunu kendisiyle birleştirdikten sonra torbadaki kan yavaş yavaş vücuduna akın etmeye başladı. Yavaş hareketlerle sırt üstü yatağına uzandı. Kablo çok kalın olmadığından yatarken bir rahatsızlık vermiyordu. İlk akış pek bir şey hissettirmese de yavaş yavaş vücuduna yayılan soğukluk git gide kendisinin varlığını hatırlatıyordu. Damarlarından akıp geçen her saniye onu daha da rahatlatıyor, bulutların üstünde bir hissiyat yaratıyordu. Rahatlığı git gide zevke dönüşmeye başlayınca keyiflendi. Damarlarında soğuk bir nehir gibi akan kan, vücudunu sımsıkı sarmalıyordu şimdi. Öyle bir haz veriyordu ki ona, ani kasılan ve usulca titreyen kaslarında küçük orgazmlar yaşattırıyordu ona. Günlerce süren yorgunluğuna öyle iyi gelmişti ki, asla bitsin istemiyordu. Aldığı haz yavaş yavaş kaybolmaya başladığında torbanın bitişine yaklaştığını anladı. Doğrularak bir süre tamamen bitmesini bekledi. Ardından iğneyi implantından çıkardı. Biraz dikkatsiz olmuş olacak ki canını acıtmıştı. Boş torbayla, bir daha kullanmayacağı kablolu aparatı çantaya geri yerleştirdi. Yatağına geri uzanmadan perdesini aralayıp kanepedeki ikiliye baktı. Llyod'un Theo'ya ısınmasına hatta onunla uyumayı kabul etmesine çok sevinmişti. İkilinin hareketlerinden uyumamış olduklarını ve konuştuklarını fark ettiğinde bir süre onları izledi. Gözleri git gide kapanmaya başladığı vakit üzerindeki yorgunluk hissiyatının yarın kaybolacağı bilincinde kendisini yatağa, ardından uykunun kollarına bıraktı. Sabah ilk uyanan olarak dışarı, alışverişe çıktı. Llyod'a giyebileceği kıyafet ve birkaç günlük yiyebileceği farklı farklı yiyecekler aldı. Belki kendisi de yemeği denerdi. Eve dönüş yolunu uzatarak biraz şehri gezdi. Sabahları şehir, neon görüntüsünden uzaklaşıp loş ve retro bir ortama dönüşürdü. Xana şehrin iki halini de seviyordu. Llyod'un da şehrin her saat büründüğü o farklı kişilikleri görmesini istedi. Yakın bir zamanda değildi tabii belki bir gün. Bir süre eve tıkılı kalmak zorunda olması elbet canını sıkacaktı, Xana o zaman bu durumla nasıl baş edeceğini düşünse iyi olurdu. Aldığı eşyalar ile birlikte eve geri döndü. Llyod hala uyurken Theo ile birlikte kahvaltılık yiyecekleri çıkarmış, uyanmasını beklerken konuşuyorlardı. Theo, saçlarının ucunda zor bela duran tokasını alıp açık kahve, dalgalı ve omuz hizasına kadar gelen saçlarını gelişigüzel bir şekilde toplamaya başladı. Yanlardan yüzüne düşen kısa kesimleri umursamadan dağınık bir topuz yaptı. Theo'nun saçlarına verdiği öneme imrenirdi Xana. Gür ve parlaktı, ayrıca yumuşacık duruyordu. Öyleydi de. Küçük bir yüzü ve seyrek seyrek çıkmış, saçının renginde kirli bir sakalı vardı. Theo geceleyin, uyumadan hemen önce, Llyod ile olan sohbetlerinden bahsetti. Xana ile nasıl tanıştıklarını, nasıl arkadaş olduklarını sormuş, Theo da bir çocuğa olabilecek en düzgün şekilde açıkladığını söylemişti. "İçinde bulunduğumuz durum bu kadar kötü olmasa çocuğu daha iyi araştırabilirdim," dedi. İkisi de fısır fısır konuşuyordu. "Bir şekilde öğreniriz. Eğer soruşturmaya başlarsan dikkatlerini üstüne çok çekersin," Xana'nın bir gözü Llyod'a kayarken Theo'yu uyarmayı ihmal etmedi. "Biliyorum." İkilinin muhabbeti kahve hüpürdütmeleriyle molaya girmişken Xana, kafasının içinde çalan çağrı uyarısıyla irkildi. Kaşlarını çatarak operatörünü açtı. Bilmediği bir numara onu arıyordu. Theo, Xana'nın bu şaşkın ve sinirli halini fark edince durumu anlamak adına ondan bir sinyal bekledi. "Biri arıyor, numarasını tanımıyorum," dedi fısıltılı tonu devam ederken ve aramayı onayladı. "Xana?" Hiç de yabancı gelmeyen bir kadın sesi duydu, Renate. "Taze bir tanışıklığımız olduğundan, seni sıkmayacağımı bil," diye devam etti bir cevap beklemeden. Xana tedirgince bu aramanın arkasından gelecek olanı bekliyordu. Tahmin ediyordu ama hiç de istemiyordu. Xana'nın gözleri önünde küçük ve sarışın bir kıza ait biyometrik fotoğraf belirdi. Aslında Renate'den mesaj olarak gelmişti. "Bu Yirmi Dört. N.E.S.T.' in teslimatı sırasında kayıplara karışan çocuklardan birisi. Yirmi Altı'nın kardeşi-" "Hayır." Çok net ve düz bir haykırıştı bu. Xana, Renate'in ondan ne isteyeceğini çok iyi biliyordu. O, bir şirket köpeği değildi. Olmayacaktı da. Bir daha asla. "Hayır, benden ne istiyorsan yapmayacağım. Æther ya da senin için çalışmıyorum, paralı askeriniz değilim, hiçbir şeyiniz değilim. Başkasını gönder ve beni bu işten uzak tut." "Ah, canım benim. Sen o çocuğu ilk gördüğün andan itibaren işin zaten içindesin." Sesi ne kadar Xana'ya acıyormuş nidalarında çıksa da, üstünde kurduğu baskı o kadar da kibar değildi. "Kızı bul ve güvence altına al. Sana adresi yolluyorum." Ardından aramayı kapattı. Aramanın kapanmasından saliseler sonra bir mesaj bildirimiyle adres, gözleri önüne serildi. Sinirden köpürmek üzere olan Xana'yı Theo bir şekilde sakinleştirmeyi başarabildi. Konuyu anlayabilmesi için Theo'ya bol argolu bir özet geçti. "Bak eğer seni daha iyi hissettirecekse bunu Æther için değil, Llyod için yaptığını düşün." Xana için bu mantıklı bir fikirdi. Karın bölgesinde oluşan o iğrenç hissiyata bir kalkan olarak kullanabilirdi. Yine de bir şirket için, Æther için çalışma düşünceleri beyninin bir köşesinde zehir gibi yayılıyordu. Theo, Llyod'a bakması için Camila'yı getirteceğini, endişe ve korkularının dikkatini dağıtmaması gerektiğini söylediğinde biraz da olsa iyi hissetmişti. Yaklaşık iki saati aşkın bir süre zaafında, yağmurun hafiften çiselediği yolun ortasında, kendisine iletilen adresin tam önünde duruyordu. Yüzünün bir kısmını aydınlatan neon renkler, girmekte olduğu binayı gün ışığından hallice renk renk aydınlatıyordu. Kapının önünde asılı olan boncukların arasından geçip bir koridora çıktı. Aşırı pembe led ışıklarla donatılmış koridorun simetrisini bozan kubbeli odanın camına doğru ilerledi. Camın arkasında bekleyen kadının yüzünün yarısını kapsayan kelebek boyası, kel kafatasının arkasına doğru uzanıyordu. Kafasını kaldırıp Xana'yı baştan aşağı süzdü. "Kodunu okutup girebilirsin," dedi içine içine konuşarak. Ardından gözlerini Xana'nın üzerinden çekti. Xana, elini cam ile arasında duran cihaza okuttu. Kimliği onaylandıktan sonra koridorun sonundaki çifte kapıdan içeri giriş yaptı. Techno bazlı bir müzik eşliğinde yanıp sönen pod ışıkları görüş alanını bir hayli kapasa da mekanın ilerisindeki bar kısmına doğru ilerlendiğinde efektliğini yitiriyordu. Bar sandalyelerinden birine oturdu. Renate, adresten hemen sonra ona bir adam fotoğrafı ve bilgileri yollamıştı. Kız burada değilse bile, adam kesindi ve bilgi verebilirdi. Barmen, Xana'nın olduğu yere doğru yaklaşırken gözleri üstündeki paltosuna dikilmişti. Elindeki bez ile önünde durdu. "Polis misin?" diye sordu geldiği gibi. Ardından alt taraftan metal bir shot bardağı çıkarıp doldurdu. "Hayır, polis değilim." "Benziyorsun," shot bardağını Xana'ya uzatırken gözleri arada bir yine paltosuna ilişiyordu. Barmen sabırla uzattığı bardağın boşalmasını bekledi. Duruşunu ve tepkilerini izledi. Polisler genelde iş üstünde içmezlerdi. Xana kendisine uzatılan shot bardağını aldı. Ağır vodka kokusuna aldanmadan, özellikle duraksamadan içip çok sert olmayacak şekilde geri bıraktı ve barmene iteledi. "Birini arıyorum." Barmenin ve pos bıyıklarının da onayını aldıktan sonra aradığı adamı sordu. Tipini tarif edip, adını söyledi. "Tanıdık bir sima," mavi bez parçasıyla ovalayıp, parıl parıl parlattığı bardağı bir kenara koydu. "Arka tarafa bakmanı öneririm. Adamını bulamasan bile bu tiplemedeki birçok mahlukatı bulabilirsin," Xana barmenin yüzündeki o küçümseyici bakışı fark etmişti. Arka tarafta yürütülen işlerden kendisi pek mutlu değil gibiydi. "Teşekkür ederim." Ardından bardan kalktı. Barmenin gözüyle işaret ettiği, koridorun biraz ilerisindeki çifte kapıdan arka tarafa giriş yaptı. Kulak cırmalayan techno müzik burada kendisini daha soft ve sakin bir melodiye bırakmıştı. Ön tarafa göre burası daha kalabalık ama daha sakindi. Geniş odanın çoğu yerine simetri ve göz zevkine uygun olarak yerleştirilmiş platformlarda direk dansçıları, beyni mayıştıran müziğin ahenginde uygun olarak dans ediyorlardı. Yumuşak ve inanılmaz esneme kabiliyetleri ile orada bulunan insanları bir bir büyülüyorlardı. Xana mekana şöyle bir göz gezdirdiğinde diğerlerine göre daha yukarıda olan platformlardaki dansçıların hologramdan ibaret olduklarını gördü. Bulunduğu yerde kös kös dikilmemek adına platformlar arasında yürümeye başladı. Barmenin arka taraf derken burasını mı? Yoksa daha başka bir yeri kastettiğini anlamaya çalışarak yürüyordu. İnsanların yüzlerine bakıyor, aradığı adamı tarıyordu. Burada değildi. Platformları ve insanları aşıp başka bir arka kapı aradı. Odanın sonunda, yukarı kata çıkan merdivenlerin hemen solunda bir çift kapılı kapı daha buldu. Kapının önünde bir iri kıyım bir koruma dikilmekteydi. Riski almak istemese de çevrede Özel Odalar dışında başka bir giriş veya çıkış yoktu. Temkinli adımlarla korumanın dikildiği kapıya ilerledi. Son ana kadar adam ile göz temasında bulunmamaya dikkat ederek kapıya vardı. "Girmek için gerekçeniz var mı?" diye sordu adam. Bir elini kapının önüne siper ederek geçişini durdurmuştu. "Davin'i arıyorum. Davin Williams," Xana, adamın kaşlarının yukarı doğru kalktığını fark etti. Artık kendisini bir tehdit olarak görmediğinin göstergesiydi çünkü adı tanımıştı. Adamı tanıyordu. "N.E.S.T.' den mi gelmiştiniz?" Xana istifini bozmadan kafasıyla onayladı. Koruma olacak adam Xana'yı baştan sona son kez süzdü ve geçişini onayladığını belli edercesine eliyle kapıyı gösterdi. Xana artık pod ışıklarından ve müziklerden soyutlanmış, soluk ve bir o kadar da kasvetli bir koridora giriş yapmıştı. Merdivenlerden çıkmak haricinde başka bir eylemi bulunmadığından ilk basamağa adımını attı. O esnada düşünüyordu. Adamın N.E.S.T.' den haberdar olması kafasını kurcalamıştı. N.E.S.T. Davin'in kız ile olan bağlantısının farkındaydı, biliyorlardı. Bu da tabii ki beraberinde birçok riski doğuruyordu. Davin'in onlarla çalışıyor olması bir seçenekti. Xana bunu hiç istemiyordu. Eğer işler yolunda gitmezse kıçını kurtarmak için bi' tüyme planı düşünmeliydi. İkincisi ise anlaşma üzerinde ilerleyen bir olasılıktı. Böyle bir durumda Xana, yalanını dikkatli ve yerinde oynarsa istediği şeyden fazlasını dahi elde edebilirdi ama yine de işlerin ters gitme ihtimallerini de göz ardı etmemeliydi. Æther'ın bu işten haberi olup olmadığını merak etti. Düşününce, böyle bir durumda kendi adamlarını göndermeme konusunda haklılardı. Görülmek, duyulmak istemiyorlardı. Xana, Æther'a olan tüm nefretini son basamaktan çıkarırcasına adımını atıp ikinci katı selamladı. İkinci kat yine alt kat gibiydi. Uzunca koridorun sonu, alt katın tamamını ve hologramik dansçıların daha net bir şekilde gözükebildiği bir locaya çıkıyordu. Locaya girmeden hemen önce koridorun diğer tarafında ise bir kapı gözüküyordu. Xana henüz birkaç adım atmışken sol tarafta bulunan kapıdan iki adam çıktı. Şık ve güzel giyinimli bu adamların keyifleri oldukça yerinde gibiydi. Xana herhangi bir harekette bulunmadı ve adamlara geçmeleri için bekledi. Adamlardan biri koridorun darlığından faydalanarak Xana'yı görmemiş gibi omuzuna çarparak ilerlemeye devam etti. O sıra da ise halen arkadaşıyla konuşmaktaydı. Onu kendisinden düşük biri gibi gördüğündendi bu hareketi. Derin bir nefes alarak sakinliğini koruyan Xana, merdivenden inen iki adam da gidince koridorda tek kalmıştı. Yavaş yavaş ilerleyerek adamların çıkış yaptığı kapıya ulaştı. Kapının yakınına geldiğinde açık olduğunu fark etti. Açık kapının hemen yanında büyük harflerle V.I.P yazıyordu. Kapının yanından geçerken içeri baktı. İçerinde arkası dönük, sarı, kısa saçlı bir adam gördü. Kol hareketlerinden önünde bir şey ile uğraştığını fark etti. Adam, elindeki bir tomar parayı alelacele cebine sıkıştırmaya çalışınca bir kısmını yere düşürdü. "Davin Williams'ı arıyorum," dedi Xana yakalanmasının konusunu farklı yöne çevirme çabasıyla. "Ah, N.E.S.T.' den geliyorsunuz!" adamın birden ellerini ovuşturması ve güler bir yüz takınması Xana'nın garibine gitti. "Sizinle telefonda konuşmuştuk sanırım. Davin benim," tokalaşmak için elini uzatsa da Xana'dan bir tepki gelmedi. Mahcup bir şekilde elini indirip Xana'nın etrafına dikkatlice bakındı. Fazla dikkatlice. "Anlaşmamız geçerli hâlâ, değil mi?" diye sordu Davin. Xana şimdi Davin'in bir şeyler aradığının farkına vardı. Ne arıyordu? N.E.S.T. böyle bir adama anlaşma karşılığı ne teklif etmiş olabilirdi? Xana şaka gibi olan bu soruyu kendisine sorunca içinden gülüverdi. "Önce iş sonra para. Sizde işler böyle, değil mi?" Xana'nın kendisine yönelttiği alaycı cevabı Davin'i biraz sinirlendirmişti. "Parayı önden vereceğinizi bizzat söylemiştiniz diye hatırlıyorum. Paramı verin, malınızın yerini söyleyeyim..." Kız burada değil. Tahmin etmişti. Xana işlerin zorlaşacağını anlayınca canı sıkıldı. Adam sadece kızın yeri için bilgi satıyordu. Æther'ın sağlam kanıtları olmasa Xana kolayca kolpa attığını düşünebilirdi. "... Aksi takdirde bulamazsınız." Xana, aklına bir anda gelen parlak bir fikir ile, elini paltosunun cebiyle beraber kaldırıp, silah şeklini verdiğini umarak adama doğrulttu. Gördüğü kadarıyla adamın kendisini savunabileceği bir silahı yoktu. "Ya ötersin ya ölersin." Bu ani eylemin karşısında donakalan adamın fındık kadar aklı anca o an çalışabilmişti. Bu kadın, konuşup anlaşma yaptığı kadın değildi. Nasıl o olduğunu düşünebilirdi? Giyinişi, sesi... Art arda gelen işlerin heyecanı kör etmişti kendisini. Avuç içlerini bel hizasında tutup Xana'ya çevirmişti. Bir tehdit olmadığını gösterme çabasına çok hızlı girmişti. "Evet?" cevabını alamayan Xana, Davin'i sıkıştırmaya başlamıştı. Bu blöfü yalnızca iki defa kullanmıştı. İlkinde işe yaradığı için ikincisinde de işe yarayacağını umarak devam etti. Fakat Davin şüphelenmişti. Kadının yüzündeki ciddiyetten bir mimik bile oynamaması onu korkutsa da silahın bulunduğu kısım gözüne bir hayli garip gözüküyordu. Blöf yaptığının kanaatinde bu blöfü oynama kararı aldı. "Şu anki konumu bilgisayarıma takılı belleğin içerisinde. İzin ver alayım." Xana eliyle dediğini yapması için işaret verdiği anda adam, Xana'yı itekleyerek kapıdan son sürat koşarak çıktı. Sert iteklemenin ardından yere kapaklansa da seri bir şekilde toparlandı ve adamın arkasından kapıdan çıktı. Davin'in merdivenlerden indiğini gördüğü gibi hızlıca peşine takıldı. Adamı kaçıramazdı! Davin merdivenlerden inerek koridorun sonundaki çıkış kapısına koştu ve dışarı çıktı. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Hava oldukça kapalı ve karanlıktı. Davin etrafına bakınırken kaçabileceği bir ara aradı. Tam önü bir sokak arasına çıkıyordu ve kolay bir şekilde saklanılabilirdi. Kötü tarafı ise, demir tellerle örülmüştü ve geçmesi için tırmanması gerekiyordu ya da yağmur yüzünden seçemediği kapıdan geçmesi. Başka bir taraf ana caddeye çıkıyordu. Cadde biraz uzaktaydı, koşması gerekiyordu. Yağmurun oluşturduğu pus, caddenin başındaki siyah aracı iyi gizliyordu. Kararsızlığından bir süre olduğu yerde beklediği için Xana ona yetişmişti. Çıkış kapısını sert bir şekilde açtığında Davin kendisine en yakın olan demirliklere doğru koştu. Tam tırmanmaya hazır bir şekilde tele yapıştığında kapıyı gördü. İttirerek birkaç kez açmaya çalışsa da olmadı. En sonunda kendisine doğru çekti ve tel kapı açıldı. Tam geçip koşacağı sırada Xana'nın kulağının dibinde, uzun bir süre çınlamasına sebep olacak olan yüksek bir ses patlamasıyla Davin, yere yığıldı. |
0% |