Yeni Üyelik
4.
Bölüm

BÖLÜM 4: SOYTARILAR

@my_astra

Bir şeyi unuttuğumuzu farkettim. Toplum sadece kral veya kralcılar veya uyuyan halktan oluşmuyor. Bizim bile unuttuğumuz o insanlar var.

Soytarılar.

Toplumdan bahsederken onları saymamak olmaz. Ha o herkesi güldüren ama gülmeyen palyaçolardan bahsetmiyorum. Ki onlara gerçekten çok üzülüyorum. Benim bahsettiğim çıkarcı, bencil, kendini beğenmiş, yüzünü boyadığında görünmez olduğunu sayan o insanlar.

Kralcılardan daha ahmak, kraldan çok daha alçak, uyuyan halktan daha rezil.

İçimizde yaşıyorlar evet. Sizin veya benim tanıdığım soytarılar. Çıkarcılar. Sadece çıkarlarını düşünürler gerisi boş gelir onlara. Kralı severler çünkü en büyük lokma ondadır. Herkes kendi hayatının kralı değil midir?

Hayır değildir. Etken ve edilgen ilişkisi. Eğer kendi hayatını yönetemiyorsan çok yazık dostum.

Ama sana bi tavsiye sevgili yoldaş. Kral ölürse soytarı yok olur.

Sevgili okur, amacım bu düzeni çözmen.

Kralmısın? Kralcı mı? Yoksa kral olmasına rağmen uyuyan ahmak mı? Ha yoksa kendi hayatında soytarı mısın?

Sorgula ve geç kalma.

 

____________________________

Nefes almak ne zamandır bu kadar zorlaştı?

Haberim mi yoktu bu kadar zor olduğundan yoksa uyuyormuydum yine?

Göğsünüze oturan o öküz diye tabir ettiğimiz yumru nasıl geçirirsiniz? Yutkunmak fayda vermiyor da.

Ne kadar uykusuz kalabiliriz yada? Göz altlarım ne kadar daha morarabilir?

Sert bi americano ne kadar ayık tutabilir beni?

Ağlasam mesela? Annem duyar mı?

Kediler hissedermiş enerjiyi, bu yüzden mi yanımda püskül?

Yada hava neden bu kadar sıcak? Bayılayım diye mi?

Ömrümü serumlarla geçirebilir miyim? O yumru yemek yememe engel oluyor da.

" Sare"

Adım neden Sare mesela? Dur bu saçma oldu baya.

" Sare, yine ilaçlarını içmedin mi?"

İlaçları içmem için yemek lazımmış. Anlatıyorum anlamıyorlar arkadaş! Yemek yiyemiyorum ki ben.

" Aslı! Sare ilaçlarını içmedi mi yine?"

Aslı... Sıla ve salı. Kelime oyunu.

" İlaç kutusunu camdan aşağı attı efendim."

Hihihihi. Evet. O midemi bulandıran sonrada beni uyutan ilaçları istemiyorum çünki.

Beni döner koltuktan döndüren sonrada gözlerini bana diken beyefendiye baktım.

" Pşşşt orda mısın?"

Gözlerine baktım sadece.

Inside out filmi gerçek olsaydı mesela. O beni yöneten bücürü bulur, parmaklarımla ezerdim.

" Doktoru çağır Aslı."

Doktorlar. Hep depresyonda olduğumu söyleyip duruyorlar. Yahu bende biliyorum depresyonda olduğumu, başka bişey söyler misiniz acaba?

" Efendim Demir."

Ellerini sandalyemin kollarına koydu. O koca yeşil gözlerini bana dikti.

" Mutlu haberlerim var." Dedi.

" Sınırları aşıyorsunuz Demir bey."

Hemen geri çekildi ve kravatını düzeltti.

" Kusura bakmayın Sare hanım."

" Şaka yaptım Demir, geri dön lütfen."

Bunu dememle kravatını gevşetti.

Kendisi İzmit'te oturan küçüklük arkadaşımdı. Annemin cenazesinde.. Evet annemi toprağa koyduğumuz o günde.. Yetişemediğim.. O lanet sesin bana seslendiği günde.. İntikam yemini ettiğim o günde.. Yanıma gelmişti. Olanları anlatmış beni bırakmayacağını söylemişti bana.

" Resmiyeti sevmiyorum seninle Sare. Ve ilaçlarını neden camdan dışarı attın?"

Ofisimdeydik. Ben masamda, oda karşımda sandalyenin koluna oturmuştu. Nasıl sığmıştı bilmiyorum. Çünkü kendisi epey heybetli bi arkadaştı.

" Sana dedim o ilaçlar algımı kaybettiriyor bana."

" Çünkü onlar antidepresan. Kafayı yeme diye."

" Ben böyle daha çok kafayı yiyorum ama."

" Yapma Sare. İki haftadır bu haldesin. Toparlanman lazım, çünkü onlar çok ilerde."

Kaşım kalktı istemsizce. Algım açılıyordu. Bu iyiye işaretti.

" Nasıl yani? Birşey mi oldu?"

Güldü ve elindeki dosyayı önüme uzattı.

" Köstebek problemi"

Köstebek mi?

" Biri Vedat Akkanın ofisine girip birkaç önemli dosyayı almış. Etraftaki herkes diken üstünde ve bu bizim için müthiş bir fırsat."

Vedat Akkan.

27 yaşında, üniversite sosyoloji bölümü mezunu. Anne ve babası hakkında bir bilgi yok. Mezun olduktan sonra bir çok işe girip çıkmış ama nasıl olduysa bundan 4 sene önce kendine bir şirket kurmuş ve ülkedeki zengin firmalarla görüşmeye başlamış. Özellikle yetimhaneler, yurtlar, yuvalar gibi yerlerle ilgileniyormuş.

" Nasıl bir fırsat olabilir ki bu?"

" Herkes diken üstünde dedim. Hareketlerine bakıcaz, ne yapacağına bakıcaz. İllaki bi yerde patlak verecektir bu balon."

" O?"

O. 

Hakkında neredeyse hiç bir bilgi olmayan o.

4 sene önce tanınmış bu kadar.

Annesi, babası, memleketi, iş hayatı, yaşı, yok! Yok nasıl olmaz ya. Nasıl!?

" Hala Alanyada."

Demir Can.

Avukat ama yer altında çok tanıdığı var. Kirli işlere bulaşmış olabilir ama birazcık. Eli kolu uzun yani.

" Peki o kadın?"

" Onun hakkında hala bir bilgi yok hala."

Nasıl yaptı? Neden yaptı? Eğer annemi öldürecek kadar gözü kararmışsa neden karşıma çıkmadı? Korkak mı? Sanmam.

"Dikkatini toplayamıyorsun Sare. İstersen bugünki ziyareti erteleyelim ha?"

Bir çimen, bir çimene gel buraya çimçime demiş.

Alakası şaşırttı şuan.

" Çıkıyor muyuz?"

" Çıkalım."

" Yada dur. Bir dakika ver sadece bana."

Ofisinden çıkıp aynı katta bana ayrılan odaya döndüm. Odaya girip aynanın karşısına oturdum. Berbat görünüyordum. Göz altlarım mosmordu. Kapatıcıyı alıp göz altlarımı kapatmaya çalıştım önce.

Sonra maviş gözlerime baktım. Hala umut dolu bakıyorlardı. Eğer bir maske giyeceksem bu benden farklı olmalıydı.

Aslının aldığı makyaj malzemelerine baktım. Elime eyelineri aldım. Nedense aklım ondaydı. Nasıl bakarsa baksın gözleri hep nefretle bakıyordu. Benimde böyle olmam lazımdı. Canımı almışlardı benden. Öfke yüklü olmalıydım. Ama neden bir hayalet gibi davranıyordum?

Çekebildiğim kadar net çekmeye çalıştım eyelinerı. En azından umutlu gözlerim acımasız bakıyordu artık.

Yüzümdeki sivilceleri kapattıktan sonra odadan çıktım ve Demirin yanına yürümeye başladım.

" Bugünki plan ne?"

" Vakıfa gideceğiz bugün."

Demek o gün bugün. Uğruna insan öldürülen o vakıf. Bakalım ne haltmış bu vakıf.

Şirketten çıkmak için merdivenlere yöneldik. Merdiven çıkmak sorun olmasın diye ikinci kata yerleşmiştim. Aslında şirkette yapılan çok fazla şey yoktu. Geçen hafta ortaklarla toplantı yapmış ve işlerin nasıl döndüğünü anlamaya çalışmıştım.

Merdivenlerden indikten sonra gülen yüzüyle Tutu karşılamıştı bizi. Elinde koca bir buket vardı.

Bir eliyle gözünü kapatarak konuştu benimle.

" Aman Allahım bu ışıkta ne? Gözlerim. Gözlerimi fazla ışıktan açamıyorum."

Bu yapay ama sevimli çocuğa gülümsedim.

" Abartma Tutu."

Elindeki çiçekleri bana uzattı.

" Sizin yanınızda soluk duruyorlar prenses."

Ben gülümserken Demir ise somurtkanca ona bakıyordu.

" Hayırdır civciv? Ne ayak sen ya buralara çok uğrar oldun."

Moskofa haber uçurmasından korkuyordu.

" Bana bak sevgili golem. Burdaki prenses benim arkadaşım ve ben arkadaşıma istediğim zaman gelirim."

" Oyun parkı değil burası çocuk git az ötede oyna."

Tutu kaşlarını çatınca araya girdim.

" Demir bırak konuşsun çocuk. Neden burdasın Tutu."

Göğsünü ona verdiğim söz hakkıyla kabartıp konuşmaya başladı.

" Aslı bana iyi olmadığını söyledi. Doğru mu bu?"

Aslı, Tutu ve benim aramdaki bi iplikti. Aslı Demirin arkadaşı, Tutu da Aslının arkadaşıydı.

" Daha iyiyim merak etme. Ayrıca benimle vakıfa gelmek ister misin?"

" Vakıfta mı gidiyorsunuz?" Demire dönerek devam etti. " Tehlikeli değil mi sizce?"

Demirde dişlerini sıkarak cevap verdi.

" Eğer haber uçurmazsan tehlikeli olmaz."

Üstündeki baskının farkındaydı Tutu. Bu yüzden açıklama yapma hissi oluşmuştu onda.

" Sare. Bak biliyorum bana güvenmen zor ama ben senin başına gelen şeylerden sonra abimle hiç görüşmedim. Gerçekten."

Ona inanmak veya inanmamak şuan konu bile değildi benim için.

Omuzlarımı kaldırıp " Sana inanıyorum. " Dedim sadece.

" Hadi gidelim." Dedim arabaya doğru yol alırken.

Beni nelerin beklediğini hiç bilmezken.

_______________________

" Bunun kabul edilemez bir hata olduğunu biliyorsunuz değil mi canlarım."

Medusaydı. Elinde susturuculu bir tabanca ve on iki koruma vardı.

" Size kadını yaralayın dedim. Size kadını öldürün demedim. Bu bana ne kadar pahalıya patladı biliyor musunuz?"

Eli silahında gezindi.

" Yo yo yo. Asıl size çok pahalıya patladı. Bu ölüm sizinde ölümünüze mâl oldu."

Kapı açıldı. Giren Vedat Akkandı.

Titriyordu Vedat. Çünkü işleri kontrol altına alması gereken oydu.

" Soytarılar kralın eğlencesi için tutulan kölelerdir aslında."

Vedata döndü ve ayağa kalktı. Ölüm gibi bakan gözleri bu sefer işkence ile bakıyordu.

Vedatın önüne kadar yürüdü. Elindeki silahı Vedatın kafasına dayadı.

" Sende benim için tutulan o soytarılardan birisin Vedat Akkan."

Vedat Akkan yapabileceklerinin farkında olmayan bir güç sahibiydi.

" Madam. Yalvarırım açıklama izin verin."

Ufalayıcı şekilde güldü Medusa. Sonrada bir kahkaha attı. Kahkahası son bulur bulmaz o on iki korumayı teker teker alınlarından vurdu.

Kahkaha kesilmişti. Etraf kan gölüydü.

" Gurur. Biz Fransızlar gurura çok önem veririz Vedat. Gururlu veya onurlu biri olsaydın ölmeyi yalvarmaya tercih ederdin."

Önünü Vedata döndü. Beti benzi atmış utanmasa ağlayacak olan adama.

" Seni öldürmek istiyorum Alfa. Ama sen, ama sen bana o kızı getireceksin. O fabrikayı getireceksin. O hazineyi getireceksin. Tek hata tek kurşun. Dikkat et Vedat Akkan."

_________________

Yataklarda yatan çocuklara göz gezdirdim. Hepsi zombi gibiydiler.

Tamam neşeli koşan çocuklar hayal etmedim tabiki ama durumun bu kadar vahim olması içimi acıtıyordu.

Sorun şuydu ki bu çocuklar mutluydu. Biri hariç hepsi mutlu bakıyordu.

Ama neden?

Yanıma gelen vakıf müdiresi koluma dokunmuştu.

" Tam gününde geldiniz Sare hanım. Bugün hastalarımızın motivasyon günü. Her ayda bir çocuklara motive vermesi için ünlü isimleri çağırırız."

Gülümsedim müdire hanıma.

" Çok çok çok güzel bir uygulama. Çocuklarla bu kadar ilgili olmanız çok güzel gerçekten."

" Destekleriniz sayesinde Sare hanım. Tekin beyde fazlasıyla yardımcı olurdu. Tekrardan başınız sağolsun."

İçtenlikle gülümseyerek cevap verdim.

" Çok teşekkür ederim. Bu motivasyon sunumu ne zaman acaba? Gelmişken onada katılalım."

" Aslında bi yarım saat sonra başlayacak. Kalmanızı çok isteriz."

" Vaktimiz bol kalıyoruz o halde."

Dememle çok mutlu olmuştu müdire hanım.

Sorun neydi biliyor musunuz?

Babamın öldüğü günden beri belayı mıknatıs gibi çekmemdi.

Duvarda Hanzade'nin resmi vardı. Bu bir posterdi.

Hanzade miydi motivasyon konuşması verecek olan?

İnsanların özgürlüğünü yargılayan kadın nasıl olacakki başkalarını aydınlatacak?

Demir yanımda değildi. Demir nerdeydi? Etrafıma baktım hızla. Sonrada saate. Konuşma vakti gelmişti ama daha az önce yarım saat vardı.

Nasıl?

Girdaptasın Sare.. Karanlık seni içine çekiyor.. Kurtulman imkansız.. Sende benimle aynı hataya düştün. Hoşgeldin duygusuz prenses, hoşçakal Sare.

______________

Demir hala yoktu. Nerdeydi bilmiyorum. Telefonlarımı açmıyordu. Bense herkes gibi konferans salonuna doğru inmeye başladım.

Merdivenlerden inerken koluma dokunan el ile vücudum buz kesmişti.

Arkamı döndüğümde gözleri kıpkırmızı, soluk benizli bir çocuk olduğunu gördüm.

Kelimenin tam anlamıyla titriyordum.

- Kaybolmuş görünüyorsun.

Kimsin sen? Ve benden uzak dur.

- Olmaman gereken yerdesin. Sen temizsin burası ise bir bataklık. Üzerin beyaz, kirlenirsin.

Üzerim beyaz değildi. Tam aksine simsiyah giyinmiştim.

Elini şakağına götürüp kaşınmaya başladı.

- Beni kurtarabilir misin?

CEVAP VER SARE!

Nefes alamıyorum.

- Beni bu hapishaneden kurtarabilir misin?

Sare, Meteyi hatırla.

-Adın ne?

- Adım Mete.

Gözlerimi kısarak baktım ona. O Mete olamaz.

Herkes ikinci şansı hakeder Sare. Aynı hatayı mı yapacaksın yine.

- Gitmem lazım.

Kolumdan tutup beni kendine çekti.

- Lütfen.

Sesi titriyordu. Bende titriyordum. Kafamı iki yana salladım.

- Halkınızı düşünmek zorundasınız bayan prenses. Unutmayın, soytarılar kralı uyutmak için varlar.

Kafamı salladım. Korkuyordum.

Ne demek istiyorsun?

Demir nerde?

- Bana yardım et. Kraliyeti ele geçirelim.

- H-hayır.

- Hadi ama.. Beni kurtarırsan ömrümün sonuna kadar yanında olurum.

Ona yardım et!

Neredeyim ben!

Son kurtuluşun var Sare!

Gitmek istiyorum.

- BIRAK KOLUMU.

Bağırmamla görevliler bize doğru koşmaya başlamıştı.

Metenin üzerine atlayıp onu zabtetmeye çalışıyorlardı.

Uyuşturucu krizi geçiriyordu.

Yanıma gelen görevliler iyi olup olmadığımı soruyorlardı.

Oysa onu götürürlerken tek bir cümleyi bağırıp durdu.

- Karanlığından korkan aydınlığını bulamaz!

Karanlığımdan mı korkuyordum. İçimdeki sesler bu yüzden mi çığlık atıyordu.

Boş etten bedende yankılanan sesler karanlıktan mı korkuyordu?

Ama ben aydınlık olduğuma inanıyordum.

Karanlığın içindeki beyaz nokta mıyım yoksa aydınlığın içindeki siyah nokta mı?

Önümü görmeye başladığımda elim konferans salonunun kapı kulbunu tutuyordu.

Buraya ne zaman gelmiştim?

Kapıyı açtığımda sahnedeki gözler beni buldu. Ardından sinsi bir gülümseme.

- Dediğim gibi sevgili gençler. Gözlerinde at gözlüğü olan sadece önüne bakarak aydınlıkta olduğunu söyleyen kişi tamamen karanlıktadır.

Dünyanın en güzel şehrinde yaşayıp dünya çok güzel bir yer diyen kişiyle çamur içinde yaşayan evi barlı olmayan dünya berbat yer diyen kişi aynı konumda mıdır?

Herkes gördüğü şeye inanır. Sizler gençlik heveslerinize kapıldığınız için burdasınız. O yaşlarda dünyaya kötü baktığınız için burdasınız. Ama bakışlarını başka yöne çevirmek sizin elinizde.

Bana bakarak devam etmişti sözlerine.

- Sonuçta Paris'te fareler şehri öyle değil mi?

Nefes alışverişim çok hızlıydı. Gözlerimi ondan alamıyordum.

Bana neler olduğu hakkında tek bir düşüncem bile yoktu.

- Şimdi ise sizleri çok değer verdiğim bi arkadaşımla tanıştırmak istiyorum. Kendisi sizlere fazlasıyla umut olacak.

Sahneye ağır ağır ilerleyen adama baktım.

Siyah uzun bir ceket giymişti. Saçları uzamış, ama onu dahada yakışıklı göstermişti.

Hanzade'nin ona bıraktığı kürsüye doğru ilerledi. Önünde durdu ve etrafa göz atmaya başladı. Gözleri bende durdu ve kilitlendi.

Gözlerine hapsolmuş hissediyordum. Bana zihnimi okumaya çalışıyormuş gibi bakıyordu.

Elini ceketinin cebine soktu ve uzun namlulu silahını bana doğru doğrulttu. Gözlerimi hiç kırpmadım. Silah sesinden hemen önceki gülümseyişi kaldı aklımda sadece. Silah patladı, ekran karardı.

Tiyatro, oyun ve perde..

Bir sonraki oyunda görüşmek üzere...

_________________

Karanlıktan korkmak için aydınlığı bilmek lazım. Ya aydınlığı öğretme yada karanlığa mahkum etme.

Gözlerimizi kapattığımızda hep siyah ekran görürüz. Ama rüyaları da gözlerimiz kapalıyken görürüz.

Rüyada mıyım?

Selam yaşlı nine! Nasılsın?

Karanlığın içindeki yaşlı kadına sesleniyordum.

Buralarda korkmuş gibisin.

Hayır hayır, yorulmuş gibisin yaşlı kadın.

Hayır, yoksa birşey mi düşünüyorsun?

Dilsiz misin yaşlı kadın? Yoksa kör müsün? Yoksa sağır?

Burası fazla ıssız yaşlı kadın. Bence aydınlığa geçmelisin. Bak ilerde bi ışık var.

Neden sadece bana bakıyorsun?

Zemin mi oynuyordu yoksa bana mı öyle geliyor?

Ayaklarıma baktığımda çamurun beni içine çektiğini farkettim.

Bana yardım et yaşlı kadın!

Daha da içeri gömülüyordum.

Hey! Sana diyorum! Bana yardım et!

Yaşlı kadın!

Neredeyse belime kadar batmıştım.

Yaşlı kadın lütfen bana yardım et.

Gömülüyodum.

Lütfen!

Çamur boğazıma kadar gelmişti.

Lütfen, lütfen yaşlı kadın.

Çamur ağzıma girmeye başlamıştı.

- İMDAAT!

Gözlerim kapalıydı ama birilerinin beni ellediğini hissedebiliyordum.

- Sare kalkman lazım.

- Kurtar beni.

- Gözlerini aç!

Gözlerimi açmamla fazla aydınlıktan dolayı geri kapadım.

- Sare vakit yok. Kalk hadi.

Gözlerimi açmamla yatakta olduğumu gördüm.

Her taraftan sesler geliyordu.

- Noluyor?

Polis sireni titreme sebep olmuştu.

- Evi aramaya geldiler. Kalk seni böyle görmesinler.

Elim kafama gitti. Ama örtüm hala kafamdaydı. Üzerimde ise dünki kıyafetlerim.

Nasıl burdaydım.

- Sare lütfen kalk başımız belaya girecek.

Hemen yataktan kalkıp üzerimi toparladım. Kapıyı bir anda açan polis görevlileriyle korkum tavan yapmıştı.

Birden her tarafı araştırmaya, dağıtmaya başladılar.

- Bi açıklama yaparmısınız artık? Bu yaptığınız haneye tecavüz. Ben avukatım ve bana açıklama yapmak zorundasınız.

Kimse Demiri takmamıştı bile.

- BULDUM SAYIN SAVCIM.

Neyi bulmuştu?

Yanımıza doğru gelen adam konuşmuştu.

- Bunun için geldik sevgili avukat. Yada sevgili mahkum mu demeliyim?

Adamın elinde küçük küçük içinde beyaz bir toz olan poşetler vardı.

Elindeki kelepçeyle yanıma yaklaştı.

- Sare Kaftanlıoğlu. İllegal uyuşturucu kullanmaktan ve satmaktan dolayı tutuklusunuz.

Son nefesimi vermiştim sanki.

Asıl perde buydu. Tiyatro, oyun ve sahne...

 

Bölüm sonu;

Selam ahali ben geldim.

Neabıyonuz?

Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya alabilirim.

Sarenin iç dünyası karışık bakalım nasıl ilerleyeceğiz.

Ben kaçtım selametlee.

 

Loading...
0%