Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM1: KRAL VE KRALCILAR

@my_astra

"Taç en başından beri krala takılan bir şeydi. O taç için ne savaşlar verildi, ne kardeşler öldürdü birbirini, ne oğullar öldürdü babasını. Önemli olan şuydu halbuki. Kralı kral yapan taç mıydı, yoksa tacı taç yapan kral mı?

Kral ve kralcılar diye ikiye ayrılır bu dünya. Ya kral olur yönetirsin, yada yönetilirsin. Ya kral olur ekmeği sıcakken yersin, yada kralcı olur kralın sana ikram etmesini beklersin. Ha bide hiç birşey umrunda olmayan, uyutulan o ekmeği üreten ama yenildiğinin farkında olmayan bir halk var.

Hissiz, körermiş, uyumaktan memnun, yada uyumasa bile direnmeye güçsüz, yaşadığı hayattan memnun olmayan ama kralı savunan yada ne kral ne kralcı bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen o halk.

Ben o 'bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen' o halktım. Uyumuyordum, farkındaydım dönen dolapların ama onlarla uğraşıp ömrümü boşa geçiremezdim.

O oyunun ortasında olduğumun bile farkında değildim ben. Ahmaktım. Hiç bir şeyi anlamayan bir ahmak. Hayatın siyah olduğunu bile bile toz pembe gözlükle etrafa bakan koca bir ahmak.

"Sare.."

Sare. Evet adım Sare. Bütün insanlığın prensesi. Hah! Ahmak bi prenses. Halkın ölümüne şahitlik yapan o prenses. Evet o benim!

" Kızım.."

" Baba.. Az kaldı dayan.. KEMAL ŞU ARABAYI HIZLI SÜR."

" Hayır hayır. Dayanabileceği mi sanmıyorum."

" Böyle konuşma baba. Hiç birşey olmayacak sana."

Hayır buna kendim bile inanmıyordum. Evet yara çok kötü durumdaydı. Kurtulamayacaktı. Önemli miydi? Bilmiyorum.

" Senin yanında olamadığım için çok üzgünüm Sare. Büyüdüğünü göremediğim için affet beni. Şimdi beni... iyi dinle. Ben ölürsem... Moskof'tan kaç. Tek varisim sensin. Alfa.. Yani Vedat. Vedat Akkan. Onunla evlenmeni istiyorum.

"Ne saçmalıyorsun baba! Mos ne? Hayır! Anlamıyorum. Vedat kim? Alfa kim? Baba ölecekmişsin gibi konuşma. Hastaneye geldik sayılır. Diren. Lütfen.

'Ne acıklı bir film sahnesi. Hatırlayınca gözlerim doldu bak. Hayır baba ölmeyeceksin. Hayır baba seni çok seviyorum. Hayır bizi bırakmazsın. Falanda filan. Ahahahaha. Bak hala hatırlayınca kahkaha atasım geliyor. Ahmak prenses.'

" Sare dinle beni. Moskof. Bu ismi unutma. O senin düşmanın. Ben... Eğer ölürsem.. Vedat."

'Vedat.. Keşke o ismi hiç duymamış olsaydım. Vedat Akkan. Benim o pembe gözlüklerimi çıkartıp, siyah gözlük takmaya zorlayan adamdı. Vedat Akkan. Benim hayatımı karartan adamdı.'

" BABA.. BABA KENDİNE GEL. KEMAL HADİ ÇABUK OL HADİ. BABAAAA...

♣️♣️♣️

" Kapıda gazeteciler var. Kafanı her zaman dik tut Sare. Sen Tekin Kaftanlıoğlu'nun kızısın."

" Aynı zamanda ben Tekin Kaftanlıoğlu'nun asla görüntülenmemiş ve gerek dünyanın gerek benim bile haberim olmayan kızıyım!"

'Keşke sonrada böyle davransaydın ya Sare. Belki herşey farklı olurdu bu sefer. Ne safsın be Sare..'

" Olabilir ama bu onun kızı olmadığın anlamına gelmez. Mirasta ve onun koltuğuna hak sahibi olduğun anlamına gelir."

" Onun koltuğuna mı? Ne koltuğundan bahsediyorsun Tekin?"

Babamı hastaneye yetiştirememiştik. Kalbi atmayı bırakmıştı. Vurulduğu yer kalbine çok yakındı. Tekin Kaftanlıoğlu ölmüştü. Hayatımda zerre şey kaybetmemiştim bense. Zaten canı cehennemeydi. Şimdi ise kapıda bi ordu insan benim açıklama yapmamı bekliyorlardı.

" Kaan."

Efendim dercesine baktı bana.

"Korkuyorum."

Zavallı geçmişim. İnan bu daha hiçbir şey. Şuan senin için ağlıyor olabilsem. Kesinlikle ağlardım.

" Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Çık ve açıklama yap. Biz hemen arkasında olucaz."

Kaan ve Tekin. Babamın en yakın korumaları.

Tüm gücümü toplayıp hastane çıkış kapısından çıkış kapısından çıktım. Sandığımdan çok daha fazla kişi vardı. Derin bi nefes alıp ilerledim.

- Tekin Kaftanlıoğlu'nun vefat ettiği doğru mu efendim?

- Siz Tekin Kaftanlıoğlu'nun kızı mısınız?

- Bu zaman kadar nerdeydiniz?

- Babanızın bi suikast sonucu öldürüldüğü doğru mu?

- Babanızın uyuşturucu batağında olduğu söyleniyor bu doğru mu?

- İşlerin başına siz mi geçeceksiniz?

İşler mi? Ne işleri? Uyuşturucu? Kahretsin! Babam beni nelere bulaştırdı böyle!

Sorular karşısında şaşkın dururken yanıma bi adam geldi. Uzun boylu, oldukça heybetli biriydi. Elini belime koydu ama ben rahatsız olarak geri çekildim. Geri çekilmemle göz göze geldik. Kahverengi gözlü, orta uzunlukta saçları olan bi beyefendiydi. Gözleri geri kameramanlara döndü.

"Arkadaşlar arkadaşlar. Babası yeni vefat etmiş ve yası olan birine bu soruları sormak ne kadar mantıklı sizce? Lütfen dağılır mısınız? Cenazeyle ilgili yapmamız gerekenler var."

Kameramanlar geri dönmedi. Ard arda soruları yinelemeye başladılar.

- Vedat bey Tekin beyle çok yakıdınız. Ticari ilişkileriniz nasıl etkilenir acaba?

Yanımdaki Vedat Akkan mıydı? Babamın yanında dur dediği, o sana herşeyi anlatacak dediği Vedat Akkan. Vede onunla evlen dediği Vedat Akkan.

" Sizleri ilgilendiren bi durum yok arkadaşlar. İzin verin gidelim. Hadi güzelim."

Hop hop hop. Noluyoruz? Tek kaşım istemsizce havalandı.

Kalkan kaşıma baktı inceden. Tabi kameralar bu anı yakalamıştı hemen. Hem o ifadeyi hemde o sözü. Hemen başladılar soru sormaya.

- Vedat bey, Tekin bey'in kızı ile yakın mısınız?

- Ortaklık için mi birliktesiniz?

" Birlikte değiliz."

Diyiverdim hemen. Noluyor bu lanet yerde acaba ya?

" Hadi Sare."

Adımı nerden biliyorsun sen ya!

Kaan ve Tekin yanıma gelip insanların içinden geçmemi sağladı. Onların yönlendirdiği arabaya bindim. Araba uzun, o filmlerde gördüğümüz karşılıklı koltukları olandandı. Vedat ve Tekin geri çekilmişti. Arabada Vedat Akkan vardı. O güvenilir biri miydi?

Belkide değildi.

" Beni bildiğiniz bi otele bırakabilirsiniz. Hatta siz bırakın ben bulurum."

" Hayır hayır. Konuşmamız gereken şeyler var Sare. "

" Hanım. Yani Sare hanım. Laubalilikten hoşlanmam."

"Sare! Hanım. Sizi korkutmak istemem ama can güvenliğiniz tehlikede. Dışarıda en az 50 keskin nişancı sizin açığınızı arıyordur. Bu yüzden benim yanımda durmak zorundasınız. Bilmem anlatabildim mi?"

" SEN NE SAÇMALIYORSUN!"

" Bana sesini yükseltme."

Kelimeleri tek tek kullanması, ve sesindeki o sert tını susmamı sağladı.

Korkmalı mıydım? Bilmiyorum.

Ben biliyorum. Evet korkmalısın Sare..

" Nereye gidiyoruz peki?"

" Önce babanın ofisine, sonrada benim kaldığım eve geçicez. Yarınki cenaze töreninden sonra bakıcaz durumuna."

Yol devam ederken kimse konuşmuyordu. Bu arada bende size kendimden bahsedeyim.

Ben Sare. Sare Kaftancıoğlu. Babam Tekin Kaftanlıoğlu, annem Müzeyyen Hanım. Onun soyadını çok seviyorum çünkü ayrıca bir hitap şekli gibi.

Babam bildim bileli işkolik biriydi. Her zaman işi olur bize hiç zaman ayırmazdı. Hatta bazen onu aylarca görmezdim. Çok sorun değildi benim için. Evdeki bakıcılar, dadılar, annem. Bunlar bana yetiyordu.

Sonra bi dönem babam hiç dışarı çıkmamaya başladı. Evden işlerini hallediyor, toplantıları sürekli evde geçiyordu. Bu dönemde babam anneme fazlasıyla karışmaya başlamıştı.

Onsuz geçen hayatımız zaten böyleyken, eve gelen kadınlardan, annemin arkadaşlarından, benim eğitimim ve davranışlarımdan rahatsız olduğunu söyledi.

İşin sonu kavgayla bitti. Annem babamdan boşandı ve ben mahkeme kararıyla annemde kaldım.

Annemle beraber İzmit'te yaşıyoruz. 25 yaşındayım. Edebiyat bölümü mezunuyum ve bir dergide köşe yazısı yazıyorum.

Hayatımız çok güzel ilerlerken babamın koruması Kaan, bana mesaj attı. Babamın rahatsız olduğunu ve onu görmem gerektiğini söyledi.

Annem istemesede Ankara'ya geldim.

Geldiğimde evden omuzlanarak çıkan babama şahit oldum. Kaan, iş anlaşmazlığı olduğunu söylemişti. Ama içimdeki ses hiç de böyle söylemiyordu.

Kameramalardan biri uyuşturucu demişti. Babam uyuşturucu işiyle mi uğraşıyordu?

Babamın koltuğuna benim geçeceğini söylemişti Kaan. Eğer böyle bi durum varsa burda olmamalıydım. Hayır. Burda olmamalıyım.

Devam etmeliydin Sare. Evet orda olmalıydın. İkna olmalıydın, hayatına devam etmeliydin. Gazeteleri seversin sen, gazetelere bakmaktan utanmamalıydın. Geç olmadan dön bu yoldan Sare. Canın çok acıyacak.

"Geldik."

Gelen sesle durduğumuzu farkettim. Oldukça lüks bi rezidansın önündeydik. Plan şu; içeri giricem, bunların laga lugalarını dinleyeceğim ve çıkacağım. Bu kadar.

'Hayır Sare. Dön. Lütfen geri dön girme o lanet yere!'

"Hoşgeldiniz Vedat bey."

İçeri girmemizle insanlar iki yanımızda sıraya girmişlerdi.

" Ne içersin?"

Bana yöneltilen soruyla ona baktım. Evet sert bi çehresi karşımdaki adamın. Ama garip bi şekilde korkutucu değildi.

" Soğuk kahve var mı?"

Rahatlamalıydım. Ve bu şuan sadece soğuk kahveyle olabilirdi. Onaylayan tavırla döndü bana Vedat Akkan.

" Nasıl istersin?"

" Caramel macchiato."

" Caramel maccihato ha? Ben Americano'cuyum."

Caramel macchiato ha? Özledim. Hemde çok.

"Hazırlayıp odama getirin." Emri vermesiyle asansöre yürüdük. Ama benim asansör korkum vardı. Daha çok kolostrofobim.

" Asansöre mi biniceğiz acaba?"

Tek kaşı havalandı.

" Bi sorun mu var?"

" Ben asansörü pek tercih etmiyorum da."

Asansörler... Evet tercih etmezdim eskiden...

"Anladım ama vaktimiz yok."

" Binemem dedim."

Her emir verdiğimde veya sert konuştuğumda gözlerindeki ateşi farkediyordum. Onunla böyle konuşmamı istemiyordu.

" Kendine eziyet etmeyi seviyorsun sanırım."

Bende biliyorum eziyet olduğunu ama hayatımı asansörü tutan halatlara emanet edemem ya hani.

" Kaçıncı kata çıkıcaz acaba?"

" 12"

Çokmuş bee.

" Çok olabilir ama ben binmem o şeye. Sen git ben yürüyerek gelirim."

Sıkıntıyla nefes verdi. Çenesini sıvazladı. Yanındaki koruma kulağına birşeyler fısıldadı. Onun sözleriyle kafasını onaylayan tavırla salladı.

Bana döndü ve konuştu.

" Tamam. Ama hızlı çıkıcaz."

Gülümseyerek cevap verdim.

" Tamam söz."

___________________

" Asansöre binemeyecek ne yaşadın acaba?"

" Hiç bişey yaşamadım sadece hoşlanmıyorum."

" Nelerden hoşlanmazsın?"

" Seninle neden bunu paylaşayım?"

8. Kattaydık. Az kalmıştı ama. Benden öndeydi. O uzun bacaklarla 3 merdiveni aynı anda çıkıyordu. 1.60 bir kız olarak nasıl ona yetişebilirim.

" 4 kat sonra neden benimle paylaşman gerektiğini anlayacaksın."

" Burda konuşsaydık ya. Hem bizden başka pek kimse yok."

" Konuşacaklarımız özel. Hemde çok. Kimsenin duymasını istemem."

Kaçmalı mıyım? Ne diyo bu adam böyle? Mafyaya mı bulaştım ben? Irzım! Irzıma mı tecavüz edicek? Kızım az düşün be Sare! Bu adam başka neden seni çağırdın kendi rezidansına!

" Aklında kurmayı bırak Sare. Konuşucaz sadece. Ayrıca hızlı olur musun aramızda bir kat fark var!"

" Ben senin kadar hızlı olamıyorum."

" Sen hiç süt içmedin mi ya? Niye boyun bu kadar kısa? Hem baban hiçde kısa bş adam değildi."

" Anneme çekmişim demekki. Ayrıca kısa değilim ben. Sen çok uzunsun."

" Boyun kaç senin bakıyım?"

" Sanane ya!"

Sesi keyifli geliyordu ama yüzünü göremiyordum.

" Yerden bitme şey seni."

" Hop hop hop! Yalnız çizgiye dikkat ediyoruz Vedat bey."

Göz devirmeli ses tonuyla cevap verdi.

" Tamam Sare HANIM. Ayrıca ben geldim. Sende az zorlarsan kendini."

Gelmek üzereydim. Yani 20 merdiven falan kalmıştı canım. Hiç bişey!

Kendime verdiğim son güçle Vedatın yanına geldim. Telefonuna bakıyordu. Bana baktı hemen.

" Sonunda ya. Hadi zamanımız az."

Yürüdüğümüz kata baktım. Sağ tarafımda cam kaplı duvarları olan odalar vardı. İçerde çalışanlar arı gibi çalışıyorlardı.

Sol tarafta ise direk aşağı bakıyordu. Hatta şöyle anlatayım size. Silindir şeklinde bi bina. Etrafı tamamen kat oralarak birbirine bağlanıyordu. Ama ortası tamamen boştu.

Peşinden yürümeye devam ettim. Karşıdan gelen kadına döndü gözlerim.

Oldukça şık giyinimli, topuklu ayakkabılar sayesinde daha uzun görünüyordu. Kırmızı açık bir elbise giymişti. Cherry kırmızısı saçları onu çok çekici kılıyordu.

" Ne oldu Eda?"

Birşeyler oluyordu.

" Geldi."

Kim geldi?

Çatık kaşlarla bakıyordum onlara. Vedat'da öyleydi. Çatık kaşlarla bakıyordu Eda denen kadına.

" NASIL İÇERİ ALIRSINIZ EDA! O ADAM İÇERİ GİRMEYECEK DEMEDİM Mİ SİZE?"

Kadının kolunu tutup devam etti. Ve fısıldayarak konuştu.

" Sare'yi istiyor o adam. O yüzden Sare'yi görmeyecek demedim mi size?"

Kimdi o gelen? Kaçmalı mıyım? Korkmalı mıyım?

Arkadan gelen adam Vedat'ın omuzlarından tuttu.

" Vedat. Bunun olacağını biliyorduk zateb abi. Sende biliyorsun bunu. Bırak en başta tanışsınlar."

" Olmaz Sinan. Olmaz. Ben Sareye zarar gelmesine izin veremem."

" Olmayacak öyle bişey." Bana bakarak devam etti. " Ona zarar gelmesine izin vermem, vermeyiz. Şimdi git ve hallet. O adam daha fazla burada duramaz."

Kaç Sare. Koş Sare. Öyle yalı kazığı gibi dikilme Sare. SARE! Beni dinle. Lütfen.

Bana seslendi. Rüyada gibiydim. Birşeyler oluyordu. Ama ne olduğunu bilmiyordum.

" Sare, hadi gel yanıma."

Diretmedim. Yürüdüm. Yanına vardığımda hafif eğildi aynı boya ulaşmamız için.

" İçerde sakın, bak Sare sakın ona cevap verme. Tamam mı prenses?"

Kafa salladım sadece.

Orda olsam yüzüne tokat atardım Sare. Yapma dedim. Yine de gittin ya.

Önümden yürüdü. Eda ve Sinanda öyle. Siyah kapılı bir kapının önünde durduk beraber. Derince nefes aldı Vedat. Ve kapı kolunu tutup indirdi. İçeri girdiğinde çenesi kasılmıştı.

Önce o, sonra Eda ve Sinan girdi içeri. En son ben girdim içeri. Oda da siyah kaplıydı. O dizilerde gördüğümüz sio'nun masasından vardı. Klâsik bir ofis odasıydı geri kalanı. Masanın başında arkası dönük biri oturuyordu.

Ortam gergindi. Ve sessiz. Bu sessizliği bozan Vedat oldu.

" Neden geldin?"

Ses gelmedi. Dönmedi de. Öylece durmaya devam etti.

" Sana neden geldin dedim. Ayrıca koltuğumda ne işin var?"

Yine ses gelmedi. Hareket de etmedi oturan kişi.

Geriliyordum ve bu siyah oda kolostrofobimi etkiliyordu.

" Burda istenmediğini biliyorsun. Neden gelmeye devam ediyorsun?"

Çıkmalıydım. Bu odadan çıkmalıydım. Gerginlik git gide artıyordu ve bu hiç iyi değildi. Nefes alamıyordum.

Vedata döndüm yüzümü.

" Vedat..Bey. Çıkmam lazım benim."

İşte o an döndü dönen koltuk.

Çekik? Ne? Bize, hayır bana bakan adam çekik gözlüydü. Hayır o koreliydi. Beyaz tenli ve oldukça çekik gözlü biriydi. Ve bana öyle bakıyordu ki üstümdeki baskı iki katına çıkmıştı.

" Varis.."

Dedi sadece. Tıslıyordu sanki. Bir yılan gibi, evet tam olarak bir yılan gibi."

Vedat da fısıldadı bana doğru.

" Konuştuklarmızı unutma."

Sakın onunla konuşma..

" Neden burdasın Moskof?"

Moskof? Babamın söylediği. Düşmanım olan. Daha dikkatli baktım ona. Vampire benziyordu. Hatta yılana. O insanı korkutuyordu.

" Sadece varisle tanışmak istedim Kuzgun. Olamaz mı?"

Hala bana bakıyordu. Bi an bile gözlerini kırpmıyordu. Bu beni geriyordu, bu beni boğuyordu.

" Vedat. Çıkmak istiyorum." Diye fısıldadım.

" Sesli konuş varis. Sesin az çıkarsa ezilirsin. Sesli konuş ki herkes duysun sesini."

Koreli olmasına rağmen düzgün bir türkçesi vardı.

Tedirginliğimi anlayan Eda kolumdan tuttu. Yanındaydı zaten. Kulağıma doğru ' biraz sabret dedi' sadece.

" Benden bu kadar korkmayın lütfen. Tercihen insan yemem." Gözlerini üzerimden çekti ve devam etti.

" Varisi benden saklayamazdın Kuzgun. O yüzden gelip ben tanışayım istedim." Gözleri bana döndü.

" Merhaba Varis, ben Moskof. Yani genelde böyle hitap ederler. Yakında sevgili eşin olacağım. O zaman bana ismimle hitap edebilirsin."

" O seninle evlenmeyecek!"

Dedi Vedat. Öfkesi sesine yansımıştı.

" Göreceğiz sevgili Kuzgun. Göreceğiz."

Ne oluyordu? Ben niye birileriyle evleniyordum? Neden kimse bana sormuyordu? Ben nasıl bir işin içindeydim?

'Ben cevap vereyim. Bataklıktasın Sare. Hareket edersen batarsın, etmezsen sonsuza kadar orda kalırsın. Kaç dedim, orası bataklık. Dinlemedin. Şimdi karar ver! Nasıl ölmek istersin? Batarak mı? Durarak mı?'

Selammm Kitappad ve okuyucuları..

Nabersiniz?

Çok şükür ben iyiyim. Mafyatik bir kitapla karşınızdayım.

Tek tırnak içindeki yazılar Sare'nin gelecekteki sesi. Anlamışsınızdır muhtemelen.

Acaip uzun soluklu bir serüven değil ama sizi içine çekeceğine eminim.

​​​​​​Moskof kitabıma hoşgeldiniz ♣️




 

Loading...
0%